Zeki siyasetçi ile gazetecinin argoya ve küfüre ihtiyacı olmaz…

32
Reklam

Siyasi kimlikli kişiler ile gazetecilerin sokak ortasında saldırıya uğradığı bir ortam var günümüzde. Kan aktı, ama çok şükür can kaybı olmadı. Henüz. Böyle ortamlar bir süre sonra can alma ile ancak tatmin olur.

Olmaz demeyin, olur; 1900’lerden beri, ülkemiz siyasi hayatına ait, –Hasan Fehmi (1909) ve Ahmet Samim (1910) beylerden başlayarak- kötü örneklerin benzerlerine bizim nesil bile fazlasıyla tanıktır.

Önce kişiselleşmiş sataşmalarla başlar her şey, karakter suikastlarıyla meslek mensupları birbirlerine itibar kaybettirirler, mesleğin saygınlığı ortadan kalkar, ardından en çok ses getirecek bir veya birkaç meslek mensubu birileri tarafından hedef seçilip yok edilir.

Geçmiş kayıplara biraz yakından bakıldığında bu şablon görülecektir.

Zikrettiğim şablon genellikle seçimler öncesinde kendini belli eder.

Ülkemizde en yakın seçim, isterlerse tarihini erkene alabileceklerin kesin dille bildirdiklerine göre, 2023 yılında yapılacak. En yakın seçim 2,5 yıl sonra olduğu halde, ülke sanki yarın sandığa gidilecekmiş gibi koyu bir gerginlik içerisinde.  

Siyasiler siyasileri ve gazetecileri hedef gösteriyor, eş-zamanlı olarak gazeteciler de gazetecileri itibar suikastına uğratıyor.

Tam takip edemediğim için kimin kime ne söylediğini buraya taşıyacak değilim; ancak sonuç ortada. Daha karanlık günlere doğru yol aldığımızı hissetmemek mümkün değil.

Reklam

Böyle olmak zorunda değil

Yakından takip ettiğim için mukayeseyi -müsaadenizle- ABD ile yapacağım.

ABD yakında çok gerilimli bir seçim süreci yaşadı. Daha önce benzerine pek rastlanmamış bir ateşli ortamda yapıldı seçim. Gerilim had safhadaydı. Gerilim seçimden sonra da devam etti ve bildiğimiz üzere 6 Ocak günü bir darbe girişimi sahne aldı.

Gerilimin tarafları siyasiler ile onları destekleyen veya onlara karşı çıkan gazetecilerdi.

Siyasiler birbirlerine ve karşı tarafı destekleyen gazetecilere, gazeteciler de tuttukları dışındaki siyasilere ve karşı safta yer tutan meslektaşlarına ağır eleştiriler getirdiler.

Keskin biçimde yaşandı seçim süreci ABD’de.

Ancak kimse kimsenin şahsiyetiyle oynamaya kalkmadı; savaş ideolojik çerçevede kaldı, kişiselleştirilmedi.

Trump kendisini beğenmeyen basına “Bunlar yalan haberci” demekle yetindi, muhalif basın da Trump’ın tavrını ve icraatlarını topa tutmakla yetindi. Trump’ın adaylığından başlayarak kamuoyu önünde söylediği veya Twitter kullanarak attığı mesajlarda yazdığı ‘yalanlar’ sergilendi.

Reklam

CNN ve Fox News birbirlerinin beğenmedikleri yayınlarını izleyiciler önüne taşıdılar; fakat o yayınları yapanların kişiliklerine dokunmadılar.

Joe Biden’ın oğlunun bilgisayarından nasıl alındığı bilinmeyen sakil görüntülere -bir gazete hariç- basında yer veren de çıkmadı. 

Adaylar için en ağır ifadeler kullanıldı, Biden’a yedi cücelerden mülhem “Uykucu” lakabı takıldı sözgelimi, Trump’ın akıl sağlığı sorgulandı ve yalancılığı özellikle vurgulandı. Geçmişleri medya tarafından didik didik edildi, ancak itibar suikastı anlamına gelebilecek türden saldırılardan uzak duruldu.

Seçimden sonra da şapkalar öne kondu, herkes kendi yoluna gitti.

Yakından izlediğimi söyledim ya, o sebeple ABD siyasetinde ve medyasında yer alanların bir çoğunun gizli-saklı olumsuz özelliklerine de vakıfım; ancak çekişmeler sırasında onların karşı taraflarca kullanıldığına tanık da olmadım.

Örnek ortada.

Ülkemizdeki durum

Bir de kendimize bakalım.

Çok çirkin bir üslup gündemi zorluyor. Siyasetin içinde yer alan ve söyledikleriyle kendilerini sevenleri harekete geçirebilecek güce sahip kişiler, ancak ‘argo sözlüğü’ el altında tutulduğu takdirde anlaşılabilecek ifadeleri birbirleri ve beğenmedikleri gazeteciler hakkında kullanabiliyorlar.

‘Gazeteci’ kimlikli kişiler ise köşeleri yetmiyormuş gibi televizyon ekranlarından da muhataplarını yerin dibine batırmakla meşguller.

Muhatapları insan içine çıkamasınlar diye mi bunu yapıyorlar, yoksa söylenenlere kulak verip durumdan vazife çıkaracak birilerine mesaj olarak mı?

Her nedense, birileri sözlerini mesaj olarak alıyor ve saldırıya geçiyor işte.

Mesaj verenler, mesajları üzerine meydana gelen hoşa gitmeyecek olaylara tepki vermekten kaçınıyorlar.

Son olaylarda saldırıya uğrayanlar hafif-ağır yaralarla kurtuldular; saldırılar kınanmaz ve üslup değiştirilmezse, bir dahaki saldırılar büyük üzüntülere yol açabilir.

Argo sözlüğüne müracaat ederek veya küfürlü ifadeler kullanarak muarızlarını karakter suikastına uğratanlar, aslında güçsüzlüklerini ve zayıflıklarını dışa vurmuş oluyorlar.

Küfüre ve argoya başvurmadan da arzulanan sonuca erişmek pekala mümkünken böyle davranmanın başka bir izahı olamaz.

İnce zeka küfüre ihtiyaç duymaz.

Örnek mi?

Hayır, Winston Churchill’den filan vermeyeceğim örneği; sivri dilini önce Sultan Abdülhamid’e ve etrafına, daha sonra da vaktiyle yanlarında durduğu İttihatçılara karşı kullanmış Şair Eşref ne güne duruyor…

Bu örneği iki yıl önce bir bayram günü burada kullanmışım.

Okuyalım:

Vali teftiş için habersiz geldiği kazada kaymakamı bulamayınca hükümet konağının kapısına bir koltuk koydurmuş ve orada oturup geleni geçeni seyrediyormuş… Bir bakmış, yaşlıca kaymakam -makam arabası gibi- küçükçe bir merkebin üzerinde geliyor. Yaklaşınca, vali, “Aman kaymakam bey, merkep sizi düşürmesin” diye takılacak olmuş… Kaymakam hiç duraklamaksızın “Merkebim pek ‘kâmil’dir paşam” cevabını vermiş…

Edebiyat tarihleri bu mükalemeyi kayda geçiriyorlar; çünkü valinin adı Kâmil Paşa, ona cevabı patlatan kaymakam da hicivleriyle meşhur Şair Eşref…

Ben siyasetçinin ve eli kalem tutanın zeki, çevik ve akıllı olanını severim.

[Eşref hicivleriyle devletin en tepesini topa tuttuğu halde kaymakamlığını sürdürdü; Abdülhamid devrinde de İttihatçılar zamanında da. Bilinsin istedim.]

ΩΩΩΩ

Reklam

32 YORUMLAR

  1. Yıllar ve yöntemler değişse de zihniyetleri asla değişmiyor

    Dün başörtülü gençlerimizi ikna odalarına zorlayan zihniyet bugün Boğaziçi Üniversitesi’nde Kabe-i Muazzama’yı savunan gençlerimizi fişliyor

    Ama bazılarının hiçbir zaman İslam derdi olmadı
    O sadece bir tedbirdi ABD piyadeleri için


  2. Pek bir şey üretmeden, net gelişme mümkün mü?
    Müsrif baba çiftliği, üretmeğe küskün mü?

    Çiftlik haline geldiyse, dik askeri başına!
    Altın üretsin devlet, iş o kadar aşina!

    Önceliksiz projeler, dış ülkelerde israf!
    Bunun bizde tanımı, kesin lüzumlu masraf!

    Sine-i millet deyip, vergiyi bindirirler!
    Hesap kitap bilmeyip, israfı sindirirler,
    “N’apalım iştah!” deyip, ne işin var kiloyla,
    Bir değil iki değil, uçak bizde filoyla!

    Hangarlar dolup taşmış, uçak üstüne uçak!
    Hazineyi yüklenmiş, ülkeyi uçuracak!


  3. Partizan küfrederek, örnek olursa sana…
    Sen temiz kal ey Yetim, terbiyen millet ana!

    Her Yetim bu ülkenin, milli değer namusu,
    Kalpazanlar partizan, bu ülkenin kabusu!


    • Kısır döngü misali, emme-basma tulumba,
      Küfreden küfredene, ekonomi şambaba!

      Küfreden küfrederken, sen yetim büyüyeceksin,
      Bir girsinler mezara, sen küfretmeyeceksin!

  4. Ben, genelde istisnalar hariç, yorumları okumam… daha doğrusu okumaya değer görmen, çünkü okumadığım yorumlarda! Genelde zerre kadar mantık olmadığı gibi adeta ‘CAHALETLERI” sergiliyirlar.

    Bu tutumumu 3 gündür bozdum.. okumadığım yorumlardan bir kısmını geriye dönük olarak okumaya kara verdim ve okudum.
    Yemek yemekle doyuramadığım midem yemeden, içmenden ağzima kadar doldu ve halende midem bulaniyor.

    En komiğime gidende trollerden biridinin şu kelimesi oldu…”aha ABD çinle ile ortaklaşa iş yapmaya anlaşmış,buna ne diyeceksiniz?”

    Eğer, ayni gün ABD ve AB Çin ve Türkiyenin birlikteliklerine karşı ortak tavır almak için anlaştıklarını CNN, ABC ve Fax TV lerinde dinlememiş olsa’idim, Joe Biden ve ekibinin kafayı yediğini zannederdim…

    Millet açız dedikçe bunlar, 15 temmuz darbesi diyiyorlar….

    Sankı Hükümetın ve Askeriyenin başında seçilmişler değilde yeni ,1,2, 3, ve 4 sene sonra dünyaya gelecek olan bebekler ve anneleri yönetiyordu.

    Başdakilerin oyunçağı ve “desdekcilerin’de “ZERRE” kadar akıl olsa! Sen Türkiyeyi yönetmek için bizden oy istedin. Biz seni seçtik… Neden darbeyi önlemedin bu darbenın SORUMLUSU SENSIN diyecek yerde, onnlara ve yalanlarına siper oluyorlar ve önlerine geleni linç ediyorlar.

    Son 18 yılda ülkeyı ona ve aileleri ikiye değil dörde bölüp batıranlar’a halen daha sahip çıkılıyorsa! Bu kadar cahil yetistirmiş bir ülkeden değıl devlet olmak, ne köy olur nede kadaba… Hatta mera bile olamaz.

    Galiba midem yatışabilmesi için bir kaç gün o isimleri görmezden gelip, kendime dikkat etmem gerekecek.
    Bu tip biatçlar’ı dünyanın en ucra köşesinde dahi bulamasınız, fakat bizde miliyonlarca varar.

    Perinçek’in emir erliğini yapanlar ile birlikteyaşamak zorunda kalanlara Allah CC yardım etsin.


  5. Bu yüklenen sırtına, “borç”tur! ey yetim insan!
    Bunlar sözde «Türk» ise, bir o kadar «Müslüman»!

    Makam makam üstüne, her makama araba,
    Yüzbinden fazla makam, o kadar müsrif baba!


    • Araba sevdalısı, makam düşkünü cahil,
      Müsrif baba çiftliği, rektörler buna dahil!

      Lüzumsuz masraf israf, tiksinti mi tiksinti!
      Hesabını bilmeyen, halka gelince pinti!

  6. ….
    Böyle müsrif adamlar, halktan çıktı ey Yetim!
    Bir başkadır bambaşka, biricik memleketim!

    Milyarlarca doları, yüklediler sırtına,
    Senin döneminde de kopacak bir fırtına!


  7. Bir araya gelecek, savrulmuş iki yaka,
    “Adam” olacak “baba”, yakışacaktı halka!

    Öyle ümitlendi ki rağbet etti ihtimam,
    Sadeliği savunan, zirve yaptı ihtişam!

    • ….
      Lakin işi çok zordu, savurgandı gelenek,
      Bütçeyi düzeltmeye, yetermiydi yetenek?

      Geleneğin bütçesi halkın cebinden çıkar,
      Kimin umurunda ki her yetimin hakkı var!

  8. Baran,Bey! Linkini verdiğiniz, video’da bahsi geçen senator,Ted Cruz! 1 numaralı uşkâğat’çı.
    2016 başkanlık ön seçimlerinde Trump ile birbir’lerine yapmadıkları hakaret kalmdı, hatta eşlerini dahi pisliklerine alet ettiler.
    Şimdi sanki 2016 seçimlerinde birbirlerini yiyenler onlar değıl başkalar’idi, şimdi aniden iki hırsız kardeş oluverdi

    Ted Cruz, 6 Ocak 2021 olayları’nı (trump darbesini) destekliyenlerin başında geliyor ve trumpı savuniyor.

    Cruz’un memleketi olan Taxes eyaletinden kendi õzel uçakları ile gelip hükümet binasını basanlari’de ikisi birden organize etmişler.
    Dünyanın her yerinde Siyaseti dizayin( kendi çıkarları) etmek için Trump ve Cruz gibi politikadan değil hırzızlık ve diktörlükten iyi anliyanlar genelde popilist olmayı iyi beciriyorlar ve öğle dürüst ve namuslu barış sever politikacılar gibi cep doldurmayi değil gelecek kuşaklara iyi bir dünya bırakmak için çalışmazlar! Aksine tam tersini yaparlar, sıradan insanları köleleştirip,vatan millet diyerek savaşar’la Dünyayı cehennem’e çevirerek saltanatlarını sürdürürler.

    Yalnız bu tip insanlar bizim gibi 600 yıl dünyaya hükmetmiş savaşlar ile övünen devletin torunları tarafından baş taci yapılmazlar.

    ABD ve onun gibi ülkelerde de kısa süreliğine başarılı olabilirler! O başarıları onlar’ı bu Dünya cehenimi’de yakıp yok eder ve tarihin çõplüğünde ilalebet lănetlenmek üzere yerlerini alırlar.

    Trump

  9. 7 Haziran 2015 ile 1 Kasım 2015 tarihleri arasında olanlar, neler olabileceğine dair yeterince ışık tutuyor.

  10. Aslında bu yazının ; bu köşede birbirlerine acımasızca ağır eleştiriler yönelten, aşağılayan hatta hakaretamiz ifadeler kullanan arkadaşlara inşallah bir uyarı olacağını , onları özeleştiri yapmaya sevk edeceğini umuyorum ! Bizde maalesef diyalog dediğimiz fikri tartışma anlayışı ve kültürü yoktur ; bize uymayan görüş ve düşüncelerin de haklı taraflarının olabileceğini düşünmeyiz .Karşımızdakini bağırıp çağırarak , hakaret ederek sözüm ona susturmaya çalışırız ; oysa bu davranış şekli onun daha da katılaşmasına sebebiyet verir. Önemli olan onu ikna etmek ve kazanmaktır !

    Selamlar ,saygılar

    • Çok haklısınız önce uzun zamandan beri seviye oldukça düştü ve can sıkar hale geldi. yazarımız da özgürlük adına bunlara göz yumdu .İnşallah dikkate alınırsınız ve kendimize çeki düzen veririz.

    • Aklıma sonradan geldi ,haksızlık etmemek için bu ilaveyi yapma gereğini duydum. Bu köşede epey zamandan beri , yukarıda rahatsız olduğumu belirttiğim yorumlarla artık karşılaşmıyoruz ; bu konuda emeği geçenlere naçizane teşekkür ederim.
      Selamlar saygılar ,iyi geceler

  11. Benim hiç değişmeyen ve değişmeyecek olan sabit fikirlerin vardır.
    Salgın, ve basından corronasına, hivinden kanserine, uruna kadar binlerce yıl öncesinde olanda dahil, deprem hikayesi vb hepsinin bilinmesini, tartışılmasını hatta okutulmasını savunurum.
    Uğur Mumcular, Deniz gezmisler, Menderesler, Abdülhamit’ ler, Ertuğrul gazi’ler, hepimiz ermeni olmak istemesekte Hırantlar, helikoptere niye bindi binmeseydi diyenlerin de olabilmesine rağmen M.Yazıcıoğlu ve birçok bu ülkenin tarihini oluşturan gerçekliklerini bilmek, bilinmesini sağlamak, unutturmamak, bundan dersler çıkarmak, neresinin doğru neresinin yanlış olduğunu tespit edebiyorsak tespit etmek,
    Ve buna göre tedbir alıp tekrarını önlemek,
    Bu durum olursa ne tedbir alacağını belirlemek,
    Zararı en aza indirmek.
    Geçen yıl olan bir olayda, ne yapmıştır ki insanoğlu,
    gelecek yıl olacak olanlar karşısında ne yapacağını bilsin?
    Batıda biryerlerde şöyle yapıldığını duymuştum. Bir çocuğun ailesinden şiddet gördüğünü, çocugun kimsesiz kaldığı vesaire durumlarda devlet çocuğu korumaya alıyor.
    Bir birey duvarlara boyayla çarpı çiziyorsa kayıtlara geçiyor.
    Bir kadının saçından tutup sokak ortasında..
    (Devamını getirmeyeceğim, sadece çocuk olun 10 sn)
    Yada meşhur bir hikaye: kediyi askıya alan ve internette cız yapan bir caniyi nasıl yakaladığı batılının.
    Sonuçta, tarihi bilmek, tarihten ders almak, eğitim kültür,
    geçmişi bilmek, geleceği inşa etmek,
    İşte bütün mesele budur.
    (Not:bugünkü yazarın yazısına direkt temaslı olması bakımından,
    Lütfen trroller “çizgili pijamayla kapıda karşılama” yada “yandaş yazarlar yazmayanlar” seviyesine indirmesinler.
    Belki de olayın olayların üstesinden gelinmeye buradan başlanması gereklidir).

    • ….
      Destan gibi yazılar, yazılmaz mı gerçekse?
      Gıkını çıkaranlar, “yalan” desin erkekse!…

      Bir “umut”tu oy verdik, haklarıydı üstelik…
      Günden güne gördük ki demek buymuş nitelik!
      ….

      • ….
        Rezaletleştirdiler, bu parti böyle miydi?
        “İsrafla mücadele” onların söylemiydi!

        İsraf ekonomisi, emme basma tulumba,
        Cansuyu millet ana, müsrif bir “devlet baba”!


        • Evel ezel böyleydi, tasvip etmemişti halk,
          Halktan biri çıksın da halletsin demişti halk!

          Bunun için oy verdi, ümitlendi bu millet,
          En nihayet sonunda, düzelecekti devlet!

  12. Ben daha öncede bir vesile ile söylemiştim
    Bu olaylar Evlat acısı kuyruk acısına dönerse Allah korusun Suriye’den kötü olur.
    Hani vardır ya fay hattında uzun yıllar deprem olmadığı için enerji birikmesi olur

    işte bizim ülkemizde de bu fay hattını harekete geçirmek isteyeler fırsat kollamaktalar
    Ne yazık ki siyasilerimiz. gergin toplumumuz gergin
    Sosyal medyada yapılan tartışmalara şahit oluyorum. En küçük bir tartışmada Olayları kişiselleştirip hakaret küfürler gidiyor. Biz toplum olarak karşılıklı konuşma tartışma kültürünü hala beceremiyoruz.
    Bunu fırsata çevirmek isteyenler her zaman pusuda beklemektedir kendi çıkarları için bir hareketle istediği hedefe ulaşabilir.
    Bu nedenle Ülkemizin yöneticileri ve bütün kesimler çok dikkat etmeli
    Unutmayalım ki
    BÜYÜK YANGINLAR KÜÇÜK BİR KIVILCIMLA BAŞLAR

  13. Böyle bir yazının üstüne Nef’iden bahsetmemek olmaz . Büyük bir hiciv üstadı olan Nef’i 1570 de dünyaya gelmiş ve maalesef hicivleri yüzünden de 1635 de 4.ncü Murat tarafından boğdurularak katledilmiştir !
    Devrin yine meşhur şeyhülislamı olan Yahya Efendi bir hicivle Nef’iyi , Peygamberimiz zamanında Kabe’nin duvarlarına meşhur şiirlerini asarak müslümanlara hakaretler eden kafir İmrülkays’a benzetir.Bunun üzerine Nef’i de ona şu cevabı verir:
    Bize kafir demiş müftü efendi,
    Tutayım ben ana diyem müselman;
    Vardıkda yarın Ruz-i Ceza’ya,
    İkimiz de çıkarız anda yalan !
    Herkese selamlar ,iyi günler

  14. Şiddetin her türlüsü ülkeye zarar verir. Gelecek Partisi Genel başkan yardımcısına yapılan saldırıyı; Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Devlet Bahçeli kınamadı. Keza Sayın Bahçeli bu bir seneryodur dedi. Failler yakalandı. Ne tesadüf ki hepsi ülkücü çıkmış. Şimdi MHP liderine sormak lazım: Eğer bu bir oyun ise; ülkücüler, sayın Bahçeliye ihanet etmiş oluyor. Bence bu saldırı, siyasi görüş gözetmeksizin herkes tarafından kınaması gerekirdi. Başka saldırılar olmaması için bunu yapmak zorundayız.

  15. vaktiyle bir derviş suya düşen akrebi kurtarmak ister…
    elini uzatınca akrep sokar.
    derviş tekrar dener, akrep yine sokar.
    bunu görenler dayanamaz, dervişe:
    daha ne diye yardım edersin?” derler
    derviş, “akrebin fıtratında sokmak var,
    benim fıtratımda ise merhamet etmek var der.
    klasik eserlerde çokça geçen fıtratı karşılayan bir sözcük bizde yok zannedersem. “yaratılış, belli yetenek ve yatkınlığa sahip oluş” anlamında çevriliyor ama tam karşıladığı söylenemez.
    argo ve küfür bir zihniyet meselesi.
    dünyanın her yerinde gettolar vardır bizde kenar mahalle denir. eğitim ve gelir seviyesi oldukça düşük, suç oranı yüksek olan mahalleler kastedilir.
    getto eskiden, kimi avrupa ülkelerinde) yahudilerin kendi istekleri, kendi seçimleriyle oturdukları ya da zor yoluyla yerleştirildikleri, bu yüzden de sonunda sinir zayıflamasına varan davranış kalıpları oluşturdukları, kent dışında bir yerleşim alanı olarak tanımlanıyor.
    ortamdan dolayı insanların davranışlarında sinir zayıflaması olup bu belli davranış kalıpları oluşturuyormuş.
    getto zihniyeti bir yetenek, eğitim görsen de, önemli makam ve mevkilere gelsen de insanda yapısal/fıtri bozuk bir zihniyet varsa ne eğitimle ne çevreyle düzeltilemiyor çünkü fıtrat değişmiyor. akademisyenlerden, gazetecilerden, siyasilere kadar önemli yerlere nedense ülkemizde hep bu zihniyet tek tek seçilmiş gibi pek çok önemli kadrolara dolduruluşuyorlar -zira bu kadar tesadüf olabilemez- doğal olarak ta çirkin zihniyet çirkin bir dil getirir. testi içindekini sızdırır.
    ne yazık ki bu dil daha da ağırlaşarak sokaklara yansır nitekim yansıyor.
    baş nereye ayak oraya…
    lokomotif nereye vagonlar oraya…
    ortalık gettolara döndü.
    herkes birbirini hain ilan ediyor
    mafya ortada insanları tehdit ediyor,
    ama dava arkadaşım denilerek sahip çıkılıyor,
    siyasiler, gazeteciler yollarda dövülüyor,
    kimsenin çıtı, gıkı çıkmıyor.
    Allah sonumuzu hayr eyleye.
    gidişat akıllıca değil maalesef…

  16. Bir simit zincirinin Ziraat Bankası’na geçmesi ile ilgili yazınızı okurken gülmekten kahveyi dökmüştüm.

  17. Rocker trileçe bazıları tarafından troliçe olarak da okunabilir, pusulası bozuk gemi gibi hamisini kaybetmiş bir vaziyette oturduğu sırça köşkün camlarını kırdırmak pahasına ortalığa düşmüş, yıllar yılı en tepeden aşağı itibar suikastı yaptığı insanların ahını almış olmanın semli ve ufunetli yükü ile sahibinin akıbetine doğru yelken açmış gidiyor. Pis ve muzehrefat dolu geçmişleri sebebiyle kimse onların hizmetlerine talip olmadığı gibi yetimlik ve sahipsizlik elemi, önlerinde uzanan ademiyet denizinin karanlığı ile daha büyük dehşet ve panik yaşamalarına neden oluyor.

  18. Bugün iki yazısını birden bugünün konusu imiş gibi okumuş olduk Sn. Koru’nun.

    İki yıl önce bir bayram gününe konu olan Şair Eşref’in dizeleri bugünkü yazısına da ilham kaynağı olmuş ve o günkü yazısına şöyle not geçmiştim Koru’nun: “Keyifli bir bayram yazısı okumuş oldum.
    “Merkebim pek ‘kâmil’dir paşam” cevabına vali, müsamaha gösterdi mi bilmem;
    “Bilmek istersen eğer sıhhatini bir şeyin, / Vak’anın aksini evrak-ı havadiste oku!”
    Ve: “Asiyab-ı devleti bir hâr da olsa döndürür.” mısraına:
    “Döndürür döndürmesine amma, eşekçesine döndürür…” cevabi mısraları, benim seçtiklerim oldu.” Diye…

    Bugünkü yazıya da not olarak, yine Koru tanıtmazsa haberdar olamayacağımız Şair Eşref’in dizelerini seçtim günün konusunun anlam ve önemine binaen:

    “Musibetten, beladan ibret aldık, ya Resulallah!

    Uyandık şimdi, evvel haba daldık, ya Resulallah!

    Aceb dergah-ı Haktan biz ne çaldık, ya Resulallah!

    Meded kıl, biz nasıl bu ellerde kaldık, ya Resulallah!

    Bugünlerde bunaldıkça bunaldık ya Resulallah!

    Hasan, Ahmet, Zeki Bey hangi derde mübtela oldu?

    Sokaklarda müretteb hangi katiller bela buldu?

    Nasıl ellerde istanbul muhit-i Kerbela oldu?

    Meded kıl, biz nasıl bu ellerde kaldık, ya Resulallah!

    Bugünlerde bunaldıkça bunaldık, ya Resulallah!
    (Okudukça bu mısraları ve hafsalamızda günümüze uyarladıkça ne güzel, anlamlı dizeler diyesi geliyor insanın değil mi?)

Yoruma kapalı.