Yeni bir dönüm noktasında olabiliriz: CB Erdoğan’ın kritik kararları bana bunu düşündürüyor

14
Reklam

Yarım asrı içte ve dışta meydana gelen siyasi gelişmeleri yakından izleyerek geçirdim. Zihnimin gerisinde, hep “Gözlemciler bile genellikle tarihin dönüm noktalarına tanıklık ettiklerini her şey olup bittikten sonra fark edebilmişler” düşüncesi bulunduğundan, öyle bir aymazlığa düşmemek için, tanığı olduğum olayları “Acaba bu öyle bir dönüm noktası olabilir mi?” merakıyla da değerlendiririm.

Galiba ülkemiz şu sıralarda öyle bir dönüm noktasında.

İki önemli gelişme yüzünden böyle düşünüyorum.  

Faiz karşıtlığı ekonomide kurallaşıyor 

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Türkmenistan ziyaretinden dönerken uçakta görüş açıklamış. O açıklamadan bir bölümü aynen aktarmak istiyorum. 

Şöyle demiş Cumhurbaşkanı Erdoğan:

“Ben hiçbir zaman faizin yükseltilmesini savunmadım, savunmuyorum ve savunmayacağım. Farklı düşünenler de çıksa Tayyip Erdoğan aynı noktadadır. Asla bu konudan taviz vermem. Çünkü bu benim aynı zamanda değerler silsilesi içindeki yapımdır. Bundan taviz veremem ve vermeyeceğim.”

Cümlede beni şaşırtan da zaten o iddia.

Reklam

Türkiye son 20 yılı tek bir partinin hükümetiyle yönetilerek geçirdi, geçiriyor. O 20 yıl boyunca ekonomide faiz hep var olageldi. Zaman zaman dünyada en yüksek faizin geçerli olduğu ülke bilindik. Hükümet içeride ve dışarıda yüksek faizle borçlandı, borçlanmaya devam ediliyor. Sondan bir önceki Merkez Bankası başkanı daha önce (2015-2018) maliye bakanlığı koltuğunda oturmuş, Tayyip Erdoğan’ın yakın çevresinden bir AK Partiliydi (Naci Ağbal); en son faiz artışını onun kısa sürmüş döneminde (7 Kasım 2020 – 20 Mart 2021) yaptı Merkez Bankası.

Gerçekler bu olduğu halde nasıl oluyor da Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ben hiçbir zaman faizin yükseltilmesini savunmadım, savunmuyorum ve savunmayacağım” diyebiliyor?

Sanıyorum o cümlenin sırrı ‘savunma’ sözcüğünde.

Cumhurbaşkanı Erdoğan gerçekten de faiz konusunda hep olumsuz görüş açıkladı, faize karşı çıktı; ancak kendisinin başında olduğu hükümetlerin uygulamaları farklı oldu; faiz ekonomide var olmaya devam etti.

Dün ile -yani son 20 yılın herhangi bir dönemi ile- bugün arasında bir fark var: Önceleri reel duruma müdahale etmez, sözgelimi faizi piyasanın dalgalanmasına bırakır iken, bugün gelinen noktada, bunun tam tersi bir davranış sergilemeye kararlı görünüyor Cumhurbaşkanı Erdoğan

Kim ne derse desin, faiz karşıtlığı, ekonomide artık kural haline dönüşüyor.

Açıklamasını ben böyle anlıyorum.

Geçmiş bir tarafa bugün bir tarafa.

Reklam

Dış politikada pragmatik yaklaşım benimseniyor

Dış politikada da -ancak bu defa tersinden- benzer bir durum var. Geçmişte kendisinin öncülük etmesiyle izlenen politik çizgiden günün realitelerini göz önünde bulunduran farklı bir anlayışa geçilmesi söz konusu.

Bunun haberini de yine Türkmenistan’dan dönerken yaptığı açıklamadan alıyoruz.

Okuyalım:

“Muhammed Bin Zayed’le 2011 yılında bir görüşmemiz olmuştu. Ondan sonra bazı değişik dönemler yaşadık. Ama biz tamamen ipleri koparmadık. Arzu edilmeyen gelişmeler olmasına rağmen sonunda iş iyi bir noktaya geldi. Önce kardeşini gönderdi ve onlar bizim ilgili birimlerimizle görüşmeler yaptılar. Yatırım Ofisimizle bazı görüşmelerde bulundular. Türkiye’de yatırım için hazır olduklarını söylediler. Daha sonra da Muhammed Bin Zayed kendisi özellikle ziyaret etmeyi arzu ettiğini söyledi ve bu ziyareti de bu şekilde gerçekleştirdik. Hakikaten adeta bir aile hassasiyeti içerisinde bir ziyaret oldu” 

Sözü edilen kişi, yakın zamanlara kadar Türkiye aleyhine faaliyetlerde hep ismi geçirilmiş, 15 Temmuz hain darbe girişiminin finansörü olmakla suçlanmış Körfez ülkelerinden Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) ikinci adamı. 

BAE veliaht prensi Muhammed Bin Zayed geçtiğimiz hafta Ankara’da en yüksek düzeyde bir protokolle ağırlandı. 

Körfez ülkeleriyle soğuk ilişkileri ısıtma niyetinde Cumhurbaşkanı Erdoğan

Yalnız BAE ile de değil. Sırada İsrail ve Mısır da var. 

İsrail ve Mısır’la ilgili olarak da aynı açıklamasında şunu söylemiş Cumhurbaşkanı Erdoğan:

“Birleşik Arap Emirlikleri ile aramızda nasıl bir adım atıldıysa, diğerleriyle de buna benzer adımları atacağız.”

Davos’ta İsrail’in o zamanki cumhurbaşkanı Şimon Peres’le “One minute” tartışmasıyla başlayıp (2009) büyükelçilerin geri çekilmesiyle zirve noktasına erişen tavır, yerini, iki tarafın büyükelçilerinin yeniden görev başına dönmelerine bırakacak; öyle anlaşılıyor.

Mısır’da seçilmiş cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye karşı girişilen askeri darbeyi (2013) tasvip etmeyen, darbeye gidilen yolda halka karşı girişilen sertlikleri ‘Rabia’ işaretiyle yıllar boyu gündemde tutan Cumhurbaşkanı Erdoğan, darbeyle iş başına gelen Abdülfettah el-Sisi’yi, sonradan girdiği seçimle (2014) koltuğunu korumuş olsa da, bir türlü benimsememişti.

Bir süredir heyetlerin gizli-açık görüştükleri duyuluyordu; şimdi ilk kez Mısır’a dönük politik çizgimizin değişeceği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından ilan edilmiş oluyor.

Kendisine uçakta Suriye ve Beşşar Esad konusunda da yeni bir politik tavır benimsenmesinin düşünülüp düşünülmediğini sorulmamış, ancak sorulsaydı -muhtemelen- o konuda da cevabı olumlu olabilirdi.

Faize her zaman karşı çıkmış, ancak görevleri boyunca piyasanın şartlarına müdahale etmemeyi yeğlemiş Tayyip Erdoğan sonunda görüşlerini ekonomi alanında uygulatmaya karar vermiş; buna karşılık, yine olumsuz görüş sahibi olduğu için her zaman yöneticilerinin karşısına dikildiği bir dizi ülkeyle ilgili kanaatlerini kendine saklamayı ve onlarla yeniden yakınlaşmayı uygun görmüş…

Öyle olduğu anlaşılıyor.

Ekonomiye ideolojik yaklaşırken dış politikada pragmatik davranıyor Cumhurbaşkanı Erdoğan.

İşte bu iki konudaki ‘yeni’ tavır bana ‘bir dönüm noktası’nda bulunduğumuzu düşündürüyor.

Bu durumu ıskalamak istemedim.

ΩΩΩΩ

Reklam

14 YORUMLAR

  1. Yani sen şimdi; “düşüyorsun” öyle mi ?
    Az daha düşün, düşündürül ki tam ol.

  2. Tek kişinin karar aldığı otokrat sistemlerde her karar kritik olur, her an sert dönüşler yaşanabilir. Olan da budur. Dön baba dön. Bu kadar dönüşün sonu ise pek parlak değil. Dolar 15’e doğru gidiyor. Cebimizdeki değersiz TL sürekli eriyor. Borçlar katlanıyor. Demokraside, hukukta, eğitimde, teknolojide, bilimde her alanda geriliyoruz sürekli. Ülkenin bu kadar değerizleştirilmesini de birileri köle pazarında pazarlamaya, millete de iyi olacaksınız iyi diye yutturmaya çalışıyor. Bu yolsuz tayfayı ve mafyacı ortaklarını gemiden atacağız az kaldı. Sabır diyoruz.

  3. Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediği ile yaptığını yan yana koyup irdelemeliyiz.
    Ekranlarda faize karşı olmak kolay.
    Ama gerçekler ne diyor?
    2003 den önceki 20 senedeki tüm hükümlerin faiz ödemesi toplam:
    235 milyar TL civarında.
    Ama Sayın Cumhurbaşkanımız bir senede yani 2022 senesinde faize:
    240 milyar verecek.
    Bütçesinin rakamları bunlar.
    Senden önceki 20 senede tüm hükümetlerin faize verdiği parayı bir senede faiz lobisine aktar,
    Ondan sonra da TV ye çık faize karşıyım de.
    İnanalım mı?

  4. Erdoğan bazı dini hassasiyetleri dıṣında prensipleri olan bir poltikacı değil. Ihtiyacı olduğunda günün realitelerine göre hareket eden bir politikacı. Fetö ile iṣbirliği, Uҫak düṣürme olayından ve karṣılıklı suҫlamardan sonra Putin’den özür dilemesi ve sonrası olanlar, Devlet Bahҫeli ile karṣılıklı suҫlamaları ve ittifakı, bir kaҫ yıl önce hakkında söylediklerini bir yana iterek BAE emirini 21 pare top atıṣıyla karṣılaması.

    Erdoğan’ın faizle ilgili son konuṣmasından bu yana TL 80 kuruṣ civarında değer kaybetti.
    Bu ülke borҫlarının TL olarak 358 milyar 720 milyon lira yükselmesi demek.
    448,4 milyar dolar brüt dıṣ borҫ X 0.80 TL = 358.720 000 000 TL
    Türkiye’nin bugünkü kura göre dıṣ borҫları 5.784,36 milyar TL
    448,4 X 12,90 = 5.784,36 milyar (5 trilyon 784 milyar 360 milyon) TL.
    Erdoğan faiz hakkında fikirlerini söyledikҫe bu dev rakam daha da büyüyor.

  5. Her şeyden önce ekonominin, bir çok iç ve dış faktörlere bağlı olduğu bilinen bir gerçektir.
    Yani sadece faiz, dövizdeki kurlar, enflasyon , üretim, yatırım vs. den ibaret değildir.
    Dolayısıyla birleşik kaplardaki denge misalinde olduğu gibi bu faktörler arasındaki dengelerin çok hassas bir şekilde ayarlanması gerekir ; faizle oynamak tek başına asla yeterli değildir ve bir anlam da taşımaz .
    Nitekim faizle ilgili olarak yapılan ve gerçekçi olmayan ayarlamaların bu güne kadar bir olumlu sonuç vermediği ortadadır !
    Benim oğlum bina okur , döner döner gene okur !
    CHS de demek ki önce dener , sonra döner prensibi esastır !
    Bu arada çok kısaca bir anımı anlatmak istiyorum.
    Faizsiz yani kar esasına göre çalıştıklarını söyleyen bir bankanın , samimi olduğum şube müdüründen , bir gün sistem hakkında bilgi rica ettim .
    Bana, ticareti esas aldığı görüntüsü veren ancak açıkça hile-i şeri diyebileceğimiz öylesine karmaşık alışveriş yöntemlerinden bahsetti ki anlamam ve anlatmam mümkün değil !
    Sonunda , bütün bu alışverişlerde bir yıl boyunca ay ay ne kadar kar payı uyguladıklarını sordum ; bana gösterdiği rakamlar yarım veya bir puan üstünde veya altında olmak kaydıyla tamamen piyasadaki faiz oranlarının seviyesini takibediyordu .
    Bu duruma dikkati çekince bana şöyle cevap verdi,
    – Aslında biz de kar payını hesaplarken haliyle piyasadaki faiz oranlarını esas alıyoruz !
    Selamlar, saygılar

  6. Radikal kararlar almak büyük bir cesaret ve daha da önemlisi risk içerir. Lakin önemli ve güzel bir şeydir. Eskiden pek bir fayda gelmediğini anlamak bile önemlidir radikal kararlarda… Uzlaşmacı ve hoşgörülü tavır çoğu zaman geri tepmez. Bunların uygulandığını görmek gayet güzel. Dış politikada bunların sonuçları elbet alınacaktır ve inşallah içeriye de olumlu yansıyacaktır. Lakin niyetin biraz da pragmatizm olması güzel düşünceleri gölgede bırakmıyor da değil. Niyetlerin ortam güzelleştikçe değişmesi dileğiyle…

  7. İslam’ı, Kur’an’ı içselleştirip anlayarak yaşamayı kabul edenler faizi asla kabul edemez! Düzen böyle ise bireysel yapılacak birşey yok. Kurumsal evrensel toplum isterse!..
    Alternatif ekonomik düzen sunulursa!..
    Ya tutarsa!… Ve daha birçok şey olursa faiz belasından kurtulmak niçin mümkün olmasın?
    Evini fabrikası nı satıp kapatıp faiz koın moın oyununa basarsa paraları!
    Orda çalışacak insanlar nasıl para kazanacak?
    Üretim durursa domates uzaydan mı gelecek? Gibi.. şeyler hayal edin.
    Para veren el! Senden ne isteyecek?
    Çözüm ne?
    – Konya’da buğday bin ton, Afyon da Tire de patates 500, pamuk kenevir afyon susam incir üzüm şurada bu kadar yetiştirilecek!
    Şu kadarı yurt içinde! Bu kadarı ihraç edilecek!!!
    – uçan kaçan fabrikası açılacak, 10 ülkeyle ortak!!!
    – insanlar yazın ege Akdeniz’de 10 tesisleri biraz ücretsiz kışın 5 tesisleri az ücret le kullacak.
    – şu kadar çocuk okuldan mezun olunca bu kadarı işe girip şurada çalışacak!
    Daha neler sayabiliriz neler!!!! Gelsin
    yeterki bunları düşünen yeni nesiller!!!!

    • Tutmayan tutarsızlık farkları:
      – Madem faiz istemiyon, çifçinin esnafın (bıraksan herkesin diyecek?) faizini siilll!
      K. Kılıçdaroğlu.
      – Malların % 2-5 oranında düşürülmesini istiyor! (??Kih Kih)
      D. Bahçeli
      – Birisi de demiyor ki,
      Boğazdan geçen her türlü gıda ve içeceğin (alkollü içecekler hariç) vergisini:
      Bir ( 1), hadi bilemedin (2) iki yap!!!
      *Ne kadar zor olabilir ki?
      *Bu kadar farklı! çözümsüzlük çözümü önermeleri beni cidden umutsuzluğa sevketti?

  8. ben hiç anlamam bu konulardan ama sanki dünya ekonomi aktörleri reel piyasalara göre hareket ederek akışına bırakıp yükseltmiyorlar. çünkü dijital para olarak biriken servet ve yatırım araçlarının zengin çeşitliliği faizin gözden kaçmasına neden oluyor. mahallemizdeki çay ocağını işleten genç arkadaş “35 bin lira değerinde dijital param var demesi” düşünülmesi gereken bir detay. bir ekonomist yüzlerce yatırım araçlarından bahsediyor. ve bu yatırım araçları arasında dolara yatırım en az kar getirenlerinden biri. dünyada faiz de bir yatırım aracı olmaktan çıkıyor bu sebeple.

    yani Erdoğan ideolojik sebeplerle ya da Nass’a dayanarak faizi düşürmüyor. artık kimse faize para yatırmıyor da onun için düşük kalıyor faiz.

    dış politika da aynen böyle. Erdoğan’ın artık gidecek bir yeri kalmadı ki en son çini de kızdırdı. nereye gidecek başka, mecbur kaldı düşmanlarla yakınlık kurmaya. “yolun sonu” derken uzmanlar bunu söylüyorlardı zaten.

    tespitiniz çok doğru tam bir pragmatist Erdoğan var.

    • Teknik bir soru, çaycı arkadaş 35 TL sini digital parada tutuyor, ama o 35 TL parayı kim nerede tutuyor… çaycınín cebinde değil muhtemelen aracıda cebinde tutmuyor bu para nerede ve nasıl tutuluyor…

      • büyük paraların toplandığı fonlara gidiyor, fonlar, topladıkları paraları yüksek getirisi olan yatırım araçlarında kullanıyor. Lodra borsası,ABD borsası, Asya borsaları gibi borsalarda keriz sirkelemekte kullanıyorlar.

        fonlarda toplanan paraların bir kısmı da şirketler eliyle sürekli getiri sağlayan yatırıma dönüşüyor.
        mesela italyan şirketi Sisel bu fonlardan temin ettiği parayı cebine koyup Türkiye’ye geliyor, ilk gittiği yer siyasetçiler oluyor tabi. param var ülkenize yatırım yapmak istiyorum diyor, siyasetçi de yardımcı olarak Demiröreni öneriyor. Demirören italyan Sisel şirketine ortak olup milli piyango gibi şans oyunlarına yatırıyorlar parayı. şans oyunlarını işleten demirören-italyan ortaklı Sisel şirketi artık şans oyunlarını tam bağımsız bir şirket olarak işletiyorlar. o kadar bağımsızlık ki kimse onları denetleyemiyor. denetlenememeleri sayıştay raporuna giriyor.

  9. KAVALA BUGÜN İTİRAZEN TAHLİYE OLABİLİR
    Avrupa Konseyinin Osman KAVALA için tanıdığı süre bugün doluyor.
    KAVALA nın en son duruşması geçen hafta Cuma günü yani 26 Kasım’da idi.
    26 Kasım’daki duruşmada tutukluluk halinin devamına bir üyenin muhalefeti ve oy çokluğuyla karar verildi.
    Tahliye kararlarını sadece dosyanın mahkemesi değil, İTİRAZEN, istinafen ve temyizen inceleme yapan mahkemeler de verebilir.
    Bu nedenle KAVALAnın tutukluğunun devamı kararına yapılacak(mutlaka yapılmıştır) itiraza bir sonraki ACM bakacak.
    Dün gece Türkiye’nin nin 5 ve 10 yıllık CDS lerinde anlamlı (46-47 puanlık), fakat anlamsız düşüşler yaşandı.
    Düştü denilen rakamlar da çok yüksek. Ancak oransal olarak dikkat çekici.
    Bu anlamsız düşüşü böyle bir karar anlamlandırabilir.
    Zaten asıl mahkesi de oybirliği ile değil, oyçokluğuyla karar vermişti.
    Çok eleştirilen itiraz sistemi için de bir cevap olur.

Yoruma kapalı.