Yazarlar serbest, sevindim.. KHK’lılar tartışmasında Arınç’ı eleştirenlerden çok farklı düşünüyorum…

64
Reklam

Önce bir sevincimi paylaşayım: Neredeyse üç yıldan uzun süredir cezaevinde bulunan Nazlı Ilıcak ile Ahmet Altan bugün görülen duruşmaları sonunda serbest bırakıldılar. Beraat etmediler, davaları görülmeye devam edecek; ancak bu da önemli bir gelişme. Bu gelişmeyi Mehmet Altan gibi onların da beraatlerinin izlemesini dilerim.

Yazarlar-gazeteciler cezaevlerine yakışmıyorlar.

Ahmet Altan’ın Türkçe dışında pek çok dilde yayımlanan ‘Dünyayı Bir Daha Göremeyeceğim’ kitabının da yeni bir başlıkla dilimizde de kitapseverlerin takdirine sunulmasını arzu ederim.

Onların cezaevinden çıkmaları yalnız yakınlarını, uzak yakın tanıdıklarını sevindirmekle kalmamalı, ülkesini seven herkes bu gelişmeden mutlu olmalı.

Sebebi şu: Nazlı Ilıcak ve Ahmet Altan’ın cezaevinde kaldıkları süre içerisinde içinde adları geçen yüzlerce haber ve değerlendirme yazısı çıktı yabancı gazeteler ve dergilerde; haklarında programlar yapıldı. Pek çok ülke onların cezaevinde tutulmalarını yanlış bulan resmi açıklamalar yaptılar. Uluslararası kuruluşların raporlarında durumları yer aldı. En son ABD’nin bu hafta yayınladığı ‘insan hakları raporu’nda da cezaevinde bulunmaları eleştirildi.

Türkiye’ye de böyle bir görüntü yakışmıyor.

KHK’lılar tartışılıyor, ama yanlış biçimde…

Ülkemize yakışmayan bir başka görüntü de Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile görevlerinden ihraç edilen, işlerine son verilen insanların durumu. 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra, FETÖ adı verilen örgütle irtibatlı veya yeni kullanılan bir deyimle iltisaklı olduğuna inanılan devlet görevlileri KHK ile ihraç edildiler.

Reklam

Akademisyenler, yargıçlar, savcılar, çeşitli üst düzey kurumların bürokratları var haklarındaki iddialar ciddi olmadığı için haklarında dava açılmamış bu insanlar arasında.

Herhangi bir işe girmeleri, yurtdışına çıkışları da engelleniyor.

Pasaportları verilse içlerinde yurtdışında iş bulabilecek düzeyde insanlar da var; ama bu imkandan da mahrum durumdalar.

Geçen hafta Bülent Arınç internet üzerinden yayın yapan kanalında gazeteci Kemal Öztürk’e konuk oldu ve orada kendi çevresinde yaşanan veya bildiği olaylardan hareketle bu sorunu dile getirdi.

Dediği şu:

“KHK bir faciadır. Çevremde o kadar çok bu felaketi yaşayan insan var ki, ben onlara acıyorum, merhamet ediyorum. Aslında onlardan da özür diliyorum. Evime temizlik yapmaya gelen daire başkanlığından ihraç edilmiş kadını gördükçe, eşi polis ihraç edilmiş başka bir polisi gördükçe ben yerin dibine geçiyorum. Ve ben onlara birkaç kuruş fazla vereyim de bir katkım olsun diyorum. Bir benzinliğe gittiğim zaman, bir Danıştay üyesinin pompa tuttuğunu gördüğüm zaman acı duyuyorum. Bir restoranda bulaşıkçı olarak çalışan genel müdür gördüğümde felaket oluyorum. Bütün bunları yaşıyor Türkiye, kimse savunamaz bunu.”   

O günden beri onun bu sözleri -hepsi de aşırı olumsuz eleştirilerle- pek çok köşede ve ekranda gündeme taşındı.

Verdiği örnekleri isimlendirmesi istendi kendisinden:

Reklam

Daire başkanlığından ihraç edilmiş eve temizliğe giden kadın kim?

İhraç edilmiş ve halen bir benzincide pompa tutan Danıştay üyesi kim?

Restoranda bulaşıkçı olarak çalışan genel müdür kim?

Sorulan sorular bunlar…

İlginç buldum bu yaklaşımı.

Acaba bu soruları yöneltenler KHK ile ihraç edillenler arasında yüksek yargı üyeleri olmadığını, ya da daire başkanları ile genel müdürler bulunmadığını mı düşünüyorlar?

Bu soruyu aklımdan geçirdim ve işte buraya da yazdım, ama konuyu ele alanların asla böyle düşünmediklerini ben de biliyorum. KHK’lar ile o durumda olan pek çok insan bulundukları görevlerden ihraç edildiler ve bu hepimizin malumu.

O halde merak edilen ne?

Haklarında ihraç kararı verilen insanların geçindirmek zorunda oldukları bir aileleri, muhtemelen okula giden çocukları, bakmakla yükümlü oldukları yaşlı aile üyeleri de vardır. Çoğunun yakınları muhtemelen onların maaşlarına bağımlıydılar.

Maaşları kesilince o insanların ne yapmaları bekleniyor?

Ben söyleyeyim: Ne iş bulurlarsa onu yapıyorlardır.

Restoran sahibi, benzin istasyonu müdürü arkadaşları varsa onlara işletmelerinde neyi en iyi yapabileceklerse onu yaptırıyordur. Çoğu hayatlarında devlet dışı hiçbir yerde çalışmadıkları için benzincide ancak pompanın başında duruyor, yemek yapamayacaklarına ve kendilerini devlet görevinden tanıyan insanlarla yüz yüze gelmek istemeyeceklerine göre de restoranlarda bulaşık yıkamaya talim ediyorlardır.

Medar-ı maişet motorunun çalışması lazım, öyle değil mi?

Eve temizliğe giden kadının KHK ile ihraç edilmiş bir daire başkanı olmasında yadırganacak ne var Allah aşkına?

Ne yapabilirdi ihraç edilmiş kadın daire başkanı para kazanmak için?

Gerçekten neye itiraz edildiğini anlamakta zorlanıyorum.

KHK ile ihraç edilmiş, maişetlerini sağlayabilecekleri devamlı gelirden mahrum kalmış insanların bu durumlarına son verilmesini istemeli herkes.

İsimlerini açıklatarak onları ele güne mahçup etmek yerine…

Nazlı Ilıcak ve Ahmet Altan’ın tahliye edilmesi önemli bir gelişme.

Umarım, KHK’lıların durumlarında da iyileşmeler yaşanır.

ΩΩΩΩ 

Reklam

64 YORUMLAR

  1. Gaflet, Delalet ve İhanet üzerine notlar-1
    1) İlker Başbuğ’u haksız yere hapse attılar. Başbuğ, 26’ıncı Genelkurmay başkanıydı bu nedenle Paşamızı 26 ay hapis yatırdılar! Büyük bir rezalettir. Başbuğ, başbakan Erdoğan’ı uyardı: Kozmik odaya girmelerine izin verirseniz sırlarımız ele geçer, dedi. Erdoğan, Başbuğ’a değil kendisini kandıran Fetöcülere inandı. Ve kozmik odaya girildi. Erdoğan’ın ifadesiyle “harim-i ismetimize” girilmiş oldu. Başbuğ vatanseverdir, harim-i ismetimize girenler haindir. Hainleri harim-i ismetimize sokan Erdoğan ise “saf” bir adamdır. “Saf”, doğru bir tanımlama. Kandırıldım, Rabbim affetsin! itirafı bunu ortaya koyar. Ama Erdoğan da mutlaka hesap vermelidir: Fetö senden ne istedi ve sen verdi?
    2) O yıllarda Ergenekon ve Balyoz davaları vardı. Her gün darbe ve darbeci laflarını duyuyorduk. Darbelerle hesaplaşıyoruz, bağırsaklarımızı temizliyoruz filan diyorlardı. Kenan Evren’i yargılamaya, rütbelerini sökmeye kalktılar. Koroya Kılıçdaroğlu da katılmış ve “Evren’in bu ülkeye ihaneti” gibi bir laf etmişti. Kemal Bey’i o tarihte uyarmıştım. Tekrar edeyim: Kenan Evren’in bu ülkeye bir ihaneti olmamıştır, hizmeti olmuştur.
    3) İhanet, ciddi bir suçlamadır. Öyle zırt pırt her aklına esen, hoşlanmadığı insanlara ihanet suçlaması yöneltemez. Yöneltirse “ihanet” kavramını ve sulalandırmış olur… Ülkesine ihanet etmiş bir insan o ülkenin devlet mezarlığına gömülmez. Hatta bana göre “ihanet” edenler aile mezarlığına da gömülmemelidirler. Eğer Kenan Evren ülkesine ihanet etmişse, yaparsınız bir Lanetliler Mezarlığı, oraya defnedersiniz. Ülkesine ihanet etmiş bir insanın divan-ı harb’te yargılanması gerekir.
    4) 12 Eylül darbesini ve Kenan Evren’i eleştirenler bunu kendi yamuklarını örtbas etmek için yaparlar. Hakikat diye bir dertleri yoktur. Aklı başında, yaşı müsait, dürüst, namuslu insanlar, Evren ve 12 Eylül konusunda ılımlı, olumlu ve hakkaniyetli bir noktadadırlar. (Hasan Pulur’dan Cüneyt Arcayürek’e, Altan Öymen’den Ege Cansen’e…)
    5) Yeri gelmişken 12 Eylül döneminde imam hatip okulu açılmadığını belirteyim. 12 Eylül döneminde imam hatip okullarının “pıtrak gibi” gibi bittiğini hâlâ iddia edenler var. Samimi iseler ettikleri lafın altını doldururlar.
    6) 12 Eylül ile ilgili konuşmaya başlayanlar lafa Kurtarılmış Mahalleler’den başlamalı… Tabii iyi niyetli iseler. Veya şu sözden: Sovyet Rusya, Afganistan’ı işgal etmedi. Afganistan davet etti, Kızıl Ordu bu davete icabet etti…
    Kelime-i Şehadet gibi bir sözdür bu… Tercümesi şöyledir: Kızıl Ordu bir işgal ordusu değildir. Oysa Türk ordusu bir işgal ordusudur; memlekette sömürü düzenini bekçisidir!
    Bir de Atatürk’ün şu sözü var: “Savaş zaruri ise yapılır. Aksi takdirde cinayettir!” Bu sözün tercümesi de şudur: Gidip elalemin ülkesini işgal etme, insanlarını öldürme. Bunu yapanlar varsa oturduğun yerden alkış tutma. İşgal yok, davet var! deme. Adam ol, efendi ol, yurtta ve dünyada barış iste!
    7) Kemal Tahir’in, Tarih Notlar’ında şöyle bir ifade var: Bunlar alçak oğlu alçak, cahil oğlu cahil, satılmış oğlu satılmıştırlar!
    Kimdir bunlar? 89’un şubat’ında Kızıl Ordu, Afganistan’dan son askerlerini çekerken bile “işgal yok, davet var” diye yazanlardır. 90’larda dergi diye çıkardıkları paçavrada Mao’nun posterini verenlerdir. Sovyet Rusya çöktükten sonra bile Stalin’in “büyük adam” olduğunu işleyen yazılar yazanlardır. “Bu ülkede insanlar açken Devlet, Orta Asya’ya yardım edemez!” diyenlerdir. Ve tabii Apo’ya sırıtarak çiçek verenlerdir.
    8) Kemal Tahir’in tanımına uyan başka kafalar da var. Mesela “Türkiye bölünsün, Kürdistan kurulsun. Siz Ata’nıza tapıyorsunuz, biz Apo’muza tapıyoruz!” diyenler veya Atatürk için: “Yahudiydi, masondu, dinsizdi. Anası o…puydu, babası kim belli değildi. Millete dinini yasak etmiş, camileri ahır ve genelev yapmıştı. Leşini toprak bile kabul etmemiş otuz metre yukarıya fırlatmıştı!” diyenler gibi. Düşünce ve ifade özgürlüğü önemlidir. Herkes rahatça konuşabilmeli ki hakikat ortaya çıksın. İnsanlar konuşamaz, yazamaz, kendini ifade edemezse kimin ne olduğunu nasıl anlarız.
    9) Turgut Özal’a da hain denmiş ve “Türkiye’yi emperyalizmin kucağına attı” suçlaması yöneltilmiştir. Bunu hâlâ söyleyenler var. Ülkesini emperyalizmin kucağına atan biri nasıl olur da anıt mezarda yatar. Bu iddiayı dile getirenler, iddialarında samimi iseler, iddialarını ispatlamalı. Ve iddialarının ısrarcısı, takipçisi ve davacısı olmalı. Ve Özal anıt mezarından çıkarılmalı.
    10) Adnan Menderes’e de “Kars ve Ardahan’ı Rusya’ya satacaktı!” suçlaması yöneltilmiştir. Ama bu itham tarihte kaldı. Günümüzde bunu söyleyen yok. Menderes’e, Özal’a ve Evren’e yöneltilen “hain” suçlaması ne kadar yalan ve yanlışsa Kemal Bey, Temel Bey ve Meral Hanım’a yöneltilen “illet, zillet ve ihanet” ithamı da o kadar yalan, yanlış ve zırvadır.
    11) Hanefi Avcı, Fetö’nün baştacı olduğu, dokunanın yandığı dönemde bir kitap yazdı. Fetö tehlikesine karşı milletini ve devletini uyardı. Zor zamanda konuşmak cesaretini gösterdi. Bunun üzerine Fetö, Avcı’yı hapse koydu. Avcı 3 yıl 9 ay hapis yattı. Bana göre Avcı’ya “üstün hizmet” veya “üstün cesaret” madalyası takılmalı. Avcı, vatanseverdir; Avcı’yı hapse koyanlar haindir.
    12) İşte bu Hanefi Avcı, Habertürk TV’de “Ahmet Altan’ın hapiste ne işi var!” dedi. Bu dürüst, namuslu, cesur ve kâmil insanla; yalaka, omurgasız, fikir namusu olmayan, fikri kıt, irfanı kıt, vicdanı kıt cibilliyetsizler arasındaki farkı ortaya koyan bir davranıştır…
    13) Ahmet Altan yazısını yazar, yanlış şeyler söylüyorsa sen de doğrusunu yazarsın. Uyuzluk olsun, intikam olsun diye adamı hapse koymazsın.
    14) Ortalıkta bu kadar trol olduğuna göre bir Trol İzleme Merkezi (TİM) de olmak gerekir. TİM’dekilere sesleniyorum. Trol denen bu mahlûkların iktidara, ülkeye ve millete en ufak bir faydaları yoktur. Bu cibilliyetsizlerin yemlerini, arpalarını, sularını kesin. Ne mal olduklarını görün. Bu herifler AKP’ye ve Erdoğan’a olan nefret ve antipatiyi çoğaltıyorlar sadece.
    15) Bir tavsiye de iktidara. Medyadan elinizi çekmenizi iyi niyetle tavsiye ediyorum. Fikirlerden korkmayın. Tercihiniz seviyesizlik, kalitesizlik, yalan ve biat olmasın. Holiganlık ve trollüğü kendinize şiar eylemeyin. Medeniyet Yürüyüşü gibi iddialı laflar ediyorsunuz, o laflara uygun bir tavır alın. Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür insanlardan ülkeye zarar gelmez.

  2. ????????
    “ABD Başkanı Donald Trump’ın hapiste olan eski kampanya direktörü Paul Manafort’un lobicilik faaliyetlerine ilişkin dikkat çeken yeni belgeler ortaya çıktı. Güçlü bir Ukraynalı politikacının, Paul Manafort tarafından kurulan Avrupa’daki gizli lobicilik kampanyasının para kasası olduğuna dair bazı emailler sızdırıldı. Bu emaillerde Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da lobiciler arasında olduğu belirtiliyor.

    Ahval News’in aktardığı Organized Crime and Corruption Reporting Project’te yer alan makaleye göre, Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, bir zamanlar Manafort’un lobicisiydi.????”

  3. Yıkılan yuvamı mutluluğa tebdil ederek geri döndürmek isterim de,sadece kendimin beraat etmiş olmam,atıldığım işime iade edilmem beni mutlu etmez.Derdimiz adalet sisteminin işleyişi olmalı;Sistem yoluna girdiğinde zaten her hukuksuzluk her mağdur için kendiliğinden ortadan kalkacaktır.Ahmet Altan,Nazlı Ilıcak,Ahmet Turan Alkan vs.bugün dışarıdalar;fakat hükümleri onandığında tekrar içeri girecekler,sorun çözüldü mü?Bir müddet dış dünyada yaşamış olacaklar (önemli ama) geçici.Çoğu mağdura dikkat ediyorum;-böylesi bir konu başlığı bulunca- mahşer meydanındaymış gibi “nefsi nefsi ” diyor.Mağdurdur birşey de diyemiyorum ama sisteme yani ana probleme yönelmeliyiz,bunu konuşmalıyız…Sistem yoluna girdiğinde herşey yoluna girecektir zaten…saygılar sunarım.

  4. Yakın geçmişte kendisinden bahsederken Fethullah Gülen denildiğinde AKP içinden birileri kalkıp “Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi” diyeceksiniz diye ikaz ediyorlardı. Bu tarz kişilerin çoğu hala AKP’de siyasete devam etmektedir. Bunların kendileri de ‘Cemaatçi’ yakınları da bir zarara uğramadılar. Fakat Erdoğan’ın liderliğini ve politikalarını onaylamayan cemaatçiler ise terörist ilan edilerek hapse atıldılar, şanslı olanlar sadece işlerinden oldular.

    Fethullah Gülen İslam Tarihindeki en büyük islami sivil toplum örgütlenmesini başarmıştı. Ilımlı ve akılcı islam diyordu, yurt dışına binlerce okul açmıştı ve bu okullarda Türkçe de öğretilerek her yıl Türkçe Olimpiyatları yapılıyordu. Bu nedenle Kemalist laik kesimden bile beğenenleri vardı.

    Cemaat diğer yandan devlette örgütlenerek adeta bir Paralel Devlet Yapılanması (PDY) kurmuştu. Bu gücünü kullanarak vesayet rejimi ile hukuki mücadeleye başladı ve Ergenekon Terör Örgütü davaları açıldı. Erdoğan da ‘ben bu davaların savcısıyım’ diye destek veriyordu. Cemaat bu şekilde siyasete fazla bulaşarak yanlış bir yola girdi. Zira Ergenekoncu Paşalar’ın vesayetçi hevesleri olduğu aşikardı fakat onlara terörist denilmesi asla kabul edilemezdi. Diğer yandan PDY oluşumu da esas itibariyle kabul edilemezdi, ayrıca bazen yasadışı ve ahlaki olmayan yollara da başvurdukları oluyordu.

    15 Temmuz olayı ise Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ Paşa’nın da dediği gibi “Baştan başarısız olacak şekilde planlanmış bir darbe girişimi” idi. Cemaat içine sokulan ajan Adil Öksüz Fethullahçı subayların az bir kısmına Kemalist subaylarla birlikte bir darbe yapılacağını söyledi. Kemalist subayların da bilerek az bir kısmını ikna ettiler (ikna eden kişi o gece dayak yemişti). Sonrasında yaşananları hepimiz biliyoruz. Bunun böyle olduğu darbeye bizzat karışmadığı halde ordudan ne kadar çok subay ve astsubayın daha sonraki yıllarda ihraç edilmesinden bellidir.

    Bana göre Gülen Cemaati de Ergenekoncu Paşalar da terörist falan değildir. Erdoğan da kimilerinin iddia ettiği gibi vatan haini değildir. Türk insanı tarihte olduğu gibi, iktidar mücadelesi verirken ortalığı kırıp dökmeden yapamadığını bir kere daha göstermiştir. Darbe girişimine bizzat katılanlar bunun bedelini ödemek zorundadır, zira oyunun kuralı budur. Fakat darbe girişimine katılmadığı ve desteklemediği halde hapse atılanlar veya işinden olanların durumu vicdanları fena halde rahatsız etmektedir.

    Bu durumda olan birçok insanımız bulunmaktadır. Fakat tanınmış bazı isimler sembol olmuştur. Demokratik Cumhuriyet’in savunucusu laik-dindar Nazlı Ilıcak, samimi ve akılcı dindarlığın savunucusu Ali Bulaç, her zaman dürüst-aydın kişilikleri ön plana çıkmış Çetin Altan’ın oğulları Mehmet ve Ahmet Altan kardeşler buna örnektir.

    Türkiye’nin sağduyulu sağ ve sol kesimlerinin işbirliği ile oluşturulacak bir ‘Milli (ulusal) üst akıl’ a ihtiyacı vardır. Üst akıl vesayet rejimi değildir, çatışmaya neden olmaz tam aksine gereksiz çatışmaları önlemek için vardır. Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur, maharet testiyi kırmadan suyu taşımaktır.

    Nazlı Ilıcak ve Ahmet Altan’ın tahliye olmaları memnuniyet vericidir. Fakat suçsuz yere hapiste olan ve işinden olan diğerlerini de hatırlamak gerekir. Türkiye beyaz bir sayfa açmalıdır bunu da akılcı ve erdemli sağ-sol işbirliği ile yapabilir.

    • Harika yorumlar kutlarım.

      Bu çarkediişin nedeni ne?

      Başına taş düştü de, beynin kısa
      devremi yaptı?

      • Benim çizgim bellidir : Çizgisizlik … Fakat hemen sevinmeyin. Erdoğan vatan haini değildir dedikse de vatan kahramanı da demedik. Hakkındaki eleştirilerim ve gerçeklerin ortaya çıkması için verdiğim bilgiler geçerlidir. Ayrıca çark ettiğimi de nereden çıkarıyorsunuz, benim görüşlerim hiçbir siyasi parti veya lidere endeksli değildir. Böyle bir şeyi kendi adıma zul addederim.

  5. yazarlara hapis yakışmıyormuş o istedikleri gibi sövebilirler,bozgunculuk yapabilirler,hakaret edebilirler.yani la yüsel.onların yerine doktorlar hapis edilsin.

    • Yazarlara hapis yakışmıyor denilmekle kastedilen, insanların siyasi görüşleri nedeniyle hapis cezası almasın demektir. Yoksa Nazlı Ilıcak veya Ahmet Altan’ın darbe girişimini destekledikleri kanıtlansa onların hapis cezası almasına kimsenin itirazı olmazdı. Dr. unvanınız olup da bunu anlamamış olmanız normal değil.

      • Dr. değil de prof. olsaydı, nazımdan “hukuk-u düvel profesörü” ünvanını alırdı. Demekki bu arkadaşın cehaleti daha fazla. bir de çobanla bu zatın oyunu bir tutmuyorlar mı…
        – üç unsurlu bir yaşam problemini bile çözemeyen bir doktorun oy hakkı olmamalı. bu durum, yani 3 unsurlu bir yaşam problemini anlayamayan ve çözemeyen adamların oy hakkının olması, demokrasinin en büyük eksikliğidir.
        – üç unsurlu bir yaşam problemini anlayamayacak düzeydeki bir insanın utanmadan dr. ünvanını kullanması da toplumun ahlak sorunudur.

  6. AHMET TURAN ALKAN VE MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE DE İNŞAALLAH ÖZGÜRLÜLERİNE KAVUŞURLAR.ALLAH TÜM HAKSIZLIĞA UĞRAYANLARIN YAR VE YARDIMCISI OLSUN.

  7. Bülent Arınç , ”diliyle değil eliyle müdahale ” etmesi gereken mevki ve makamdaydı . O bakımdan dürüst ve samimi değildir ; üzüntüsü ” timsahın göz yaşları ” dır !

  8. benim ilk aklıma gelen rahmetli Çetin altan sağ olsaydı çocuklarının bu durumları yaşamasına müsade edermiydi? engin tecrübesi niçin genetik olarak geçmiyor oldu.
    belkide bu kişiler büyük birer yazar olacaklar.
    nazım hikmetler, uğur mumcular daha kimler.
    bunlar hiç çile çekmedmi, zorluk yaşamadımı, yanlış yapmadımı?
    sizin çocuğunuzun yanlış yapmadığını iddia edebilir misiniz?
    tek yapmamız gereken ders çıkartmaktır bence.
    bu kişiler yarın kimbilir ne konuşmalar yapacak? gelecek nesillere neler öğretecek..
    prf olan kişi ömrü boyunca anlatamadığı, öğretemediği doğruları bir ayda zihinlere kazıyacak!
    sen yanmazsan ben yanmazsam
    nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?
    bir de iyi yönünden bakmayı deneyelim.
    bu kişilerin hatalı davranması onların kötü yada öcü olduğunu göstermz.
    önemli olan insanımızı kazanmaktır..
    belki savunacağımız tek şey biraz daha çabuk yapabilir, sonucu daha erkene çekebilirmiyiz olabilir.
    başka birşey gelmez elimizden.
    siyasetçi ne demiş beni ilgilendirmez. geçmişte biriyle konuşmuşsa o konuştuğu nerde? hapiste..
    siyasetçi nerde? oralarda biryerde.. suçlunun çanağına su taşıyor mu taşımıyor mu?
    suçlu ise yargılanır, yanlış biriyse halk gereğini yapar ordan indirir.
    insanlar layık olduğu şekilde yönetilir. demiş bir bilen.
    doğrusu neyse arayıp bulacağız, kafa yoracağız.
    sen kendini yönetemezsen birileri gelir seni yönetir.

  9. Ahmet altan, nazlı ılıcak ve mehmet altan için sevindim.
    Ayrıca, yorum sayısının fazla olmasına da sevindim.
    – AKP bu ülke için tam bir kabus. bu ülkeye gelmiş en büyük felaket.
    – Bu ülkede ahlaksızlığı özendirip, ülkenin ahlakını bozdu, eğitimini bozdu, dinini bozdu, imanını bozdu, tarımını bozdu, insanlığını bozdu, vicdanını bozdu, dürüstlüğünü bozdu, masumiyetini bozdu, toprağını bozdu, denizini bozdu, ağacını bozdu, fabrikalarını bozdu, ekonomisini bozdu.
    – AKP bu ülkedeki az da olsa var olan bütün değerleri yerlebir etti.
    – AKP bu ülkeyi tam bir tabuta çevirdi.
    – Zehirlenen insanlar artık günün normali oldu.
    – Ben ömrü hayatımda ilk defa nardan ölen insan duydum.
    – Hastalıklar çığ gibi büyüdü.
    – H.Gayreti ilgilendirmeyebilir. çünkü türkiyede yaşamıyor. Fakat, türkiyeyi soyup soğana çeviren, ahlaksızlar da zehirlenecek, kanser olacak, yarattıkları cehennemde, bizlerle birlikte acı çekecekler.
    – Hastalıklar zirve yaptı. daha da artacak.
    – Ben ömrümde ilk defa ıspanaktan zehirlenme duydum.
    – Ben, ilk defa, insanların gözünün içine bakarak yalan söyleyen bu kadar insan gördüm.
    – Ben ilk defa, bu kadar ahlaksızın, bu kadar vatan haininin, bu kadar insanlık düşmanının bir araya gelip bir parti etrafında kenetlendiğini gördüm.
    – O nardan ölen insanın kanı bunların ellerinde. Terör nedeniyle ölen insanların kanları bunların ellerinde. hastalıklar nedeniyle ölen insanların, acı çeken insanların kanları ellerinde, vatanını terketmek zorunda kalan suriyelilerin kanları bunların ellerinde.
    – Bütün bunların hesabını da öbür dünyada vereceklermiş.
    – Yok öyle yağma. Öbür dünyadaki hesap beni ilgilendirmez.
    – Ben bu dünyaya bakarım.

    • Yani demek istediğim: herkes suç işleyen kişileri aklında tutsun. varsa delilleri saklasın. Birgün hukuk tesis edildiğinde, suç işleyen bu kişilerin, mahkemelerde hesabını vermesi için hepimiz seferber olalım. Bunların yaptıkları yanlarına kar kalmasın.
      – Unutmayın, unutturmayın, unutulmasına izin vermeyin. Bu ahlaksızların, bu namussuzların mahkemelerde hesap vermesi için çaba gösterin. Öbür dünya, öbür dünyadakilerin işi. Onların ne yapacağına karışmaya çalışmayı bırakıp, bu dünyada yapmanız gerekeni yapın.

  10. Masallah bugun soytarilar gecidi falan mi var? Iki gasteci taslagi darbeci sartli saliverilmis; bi politikaci eskisi kendi astronomik maasini unutmus taseron iscilerin derdine dusmus; bunlari goren ne kadar hashasi varsa dili cozulmus; karnindan konusan mutemetler bile avaz avaz; tatli bir telas gozleniyor yeralti hayvanlarinda… Daha once de ikaz ettim; yukselen yildiz “kervan kiran” da olabilir; akli olan gole kacsin; kacamiyanlar 15temmuzun ilk tutsaklarindan birinin de dedigi gibi; cocuklarinin soyadlarini degistirsin..! Beklenen salih zat hashasilerine para destegini surduyor; ama elma dese de armut dese de inlerinizi terketmeyin; bu sefer sefkat tokadi ne yandan gelir belli olmaz; …?

  11. Öğretim görevlisi olan kızım Khk ile atıldı. suçu çocuklarını Fetö okullarında okutmak.. birşey çıkmadı berat etti. Bu arada üç çocuk annesi süreç içinde kocasını na aldılar.. Aile parçalandı. Geçimsizlik başladı. Kızım eşinden ayrıldı. Yuva dağıldı.. Oğlum Pisk.Danismanlik Rehberlik öğretmeni 6 yıl güneydoğuda terörun içinde görev yaptı. Atıldı. Hiçbir suçu yok.. Bu adamın incelemeler sonucu bu işlerle hiç alakası yok..Soruşturma, koğusturmaya gerek yok.. Yazısı geldi. Şükürler olsun ki bizimde desteğinize bir aile faciası yaşanmadı. Şimdi bir kaporta Şirketinde araç, getir gorur.. defter tut içinde sigortasız Çalışıyor.. Şu anda eski damadım, Kızım.. Oğlum.. ve bir şirkette grafiker olarak çalışan bir diğer kızım.. Haklarındaki iddialar boş çıktığı halde görevlerine dönemiyor..Pasaport alamıyorlar.. Bu hain darbe girişimini nefretle kınayan biri olarak bu tür Mağduriyetleri yaşıyoruz.. Hükümet edenlerin içinde birçok bu duruma düşmüş.. Onların Maklubesine kaşık sağlamışlar varken çocuklarımın hala bu şekilde Adaletsizce Mağdur edilmesine gönlümüz razı gelmiyor.. Heleki bize bu mağduriyeti yaşatanların bizim ehli hak dediğimiz cenahtan olması acimizi bir kat daha artıyor..Ey ehli hak kim eline silah alıp bu aziz milletin kahraman evlatlarına kurşun sıkmışsa git onun yakasına yapış..Bizde evlatlarimizdan ne istiyorsunuz kardeşim.. Daha dün:”Ne istedilerde vermedik..” diyen siz değilmiydiniz..Siz istediğiniz zaman Milli Görüş gömleğini çıkarıp giyiyorsunuz.. beri taraftarının pişmanlık hakkı yok mu? Ki hiçbir delil bulunamamış adam temize çıkmış.. bu kin bu nefret daha niye?..Selamlar Ey ehli HAK..

    • Katalog evliligi duydum da kodrolu evliligi yeni duyuyorum; yahu iki taraftan biri dusunce niye digeri tekmeyi basiyor ki? Varlikta ve darlikta, anca beraber kanca beraber degil midir aile/yuva dediginiz? Gecimsizlik dediginiz ekonomik mi desem sanmam ama bicok vakadan gordugum; bi taraf vatanim derken digeri pensilvanyadan yonlendirilmeye devam ediyor demektir bu..! Haksiz miyim mustafa bey..?

      • Başına gelince sen de görürsün. 28 Şubat’çılar 1000 yıl falan diyordu, 10 yıl oldu. Bunlar daha mütevazı davrandı 2071 falan dedi. Ne kadar kalmış, orantıyı sen kuruver bir zahmet.

  12. Ahmet ALTAN ve Nazlı ILICAK ;
    Almanya- ABD vatandaşı olsa idi bu kadar tutuklu kalırlar mı?
    Yada suçları Almanya -ABD vatandaşı olmamak mı?
    Yada Almanya-ABD vatandaşı olarak bu kadar tutuklu kalsa idiler,, Dolar-Euro şu anda kaç TL idi?
    Yada 23 Nisanda 10 yaşındaki bir çocuğun büyünce Almanya vatandaşı olmak istiyorum demesi bize ne anlatıyor?

    • Nazlı, ‘vur patlasın çal oynasın’ hayatının son deminde, Fetullah’ın eteğinden tutup paçayı kurtarma telaşında olan bir zavallıdır. Örgütü canhıraş destekleyip hapis yatması bundandır. O haini Mehdi olarak görüyor ve böyle bir duruma düşeceğine asla ihtimal vermiyordu.
      Altan kardeşlerin durumu tamamen farklıydı. İkisi de ABD’nin beşinci kolu görevini yapıyordu. Taraf gazetesi CİA’ nın Ergenekon operasyonuna zemin hazırlıyordu. Mehmet Altan ise ABD’den beslenen Cengiz Çandar gibi gazetecilerdendi. Bunlar da bir darbeye zemin çalışmalarına katkı yaptılar. Yoksa bunları izleyip okumadınız mı?

  13. EFENDİMİZ SAV “Yakında büyük fitneler olacak o fitnelerde (yerinde) oturanlar ayaktakilerden, ayaktakiler yürüyenlerden, yürüyenler koşanlardan, daha hayırlı olacaklar.” buyuruyor. Maalesef at izi it izine karıştı. Herkes birbirini karalıyor fitne ateşi yakıyor. Devletimizin de işi kolay değil. Hain darbe girişimi ile bu fitne ateşi yakıldı. ALLAH devletimizi, milletimizi fitnelerden korusun. Çocuklarımıza bu güzel vatanımızı tertemiz bırakabilirsek, onların tertemiz olmaları için güzel bir yaşam sunarsak, iki cihanda saadete erişmelerini sağlarsak gerisi boş. Vesselam.

  14. *******
    Devlet hep aynı devlet, tutar içeri atar,
    İçeri atmazsa çünkü, “gemi” batar!..
    Sanki işte böylesine bir algı var,
    Batan geminin kurtulanları bunlar!…

    Daha niceleri kimbilir bodrum katında,
    Ne suçsuzları varken işin, hattı zatında..
    Ölü bir çocuk doğmuştu “darbe” adında,
    Kimdi suçlu, kimler bu cocuğun yasında!..

    Tanklar yollardaydı başı bozuk, o gece,
    Yazık oldu o gece, yüzlerce gence,
    Onlar ödedi bedeli, herkesden önce,
    Çünkü buydu anlaşılan, şehitlik denince…

    Bugün o gündür, kafalar hala karışık,..
    Bu da geçecektir millet, sıkıntıya alışık,
    Tüneldeyiz ter içinde, görünecek ışık,
    Sakin ol sabır, haydi ümit önümüz aydınlık!..
    …..
    *******

    • KHK uygulamasıyla olan şudur:

      Ceberut devlet FETÖ’ye vereceği cezanın ibret-i alem emsal olmasını, bunun sonucu olarak, bir daha bu ülkede hiç kimsenin benzer bir kalkışmaya cesaret etmemesini hedefledi.

      İhanet ve menfaat şebekesi, zıkkımladıklarıyla kirişi kırdı.Olan ibadet taifesine oldu.İbadet taifesine olanlar ise ne ihanet ve menfaat şebekesinin, ne de ceberut devletin umurunda.

      Hazin olan ise, ceberut devletle savaşa tutuşan ihanet ve menfaat çetesinin hala ibadet taifesi nezdinde itibarlarını muhafaza edebilmeleri.

      Celladına gülümseyen mahkum misali cenneti özlemekle meşguller.

  15. وَلَا تَحْسَبَنَّ اللَّـهَ غَافِلًا عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ ۚ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الْأَبْصَارُ ﴿٤٢﴾ ıbrahım 42 hesabların ustunde bır hesab var ve kımse bundan kacamıyacak gorelım mevlam neyleyecek bakalım

  16. Toplumda mesleği ile, kişiliğiyle kariyer edinmiş ve toplumca “bilinirliği” yaygın olan -iş insanı, politikacı, yönetici, gazeteci-yazar, sanatçı v.b. nin- düçar kaldığı hallerin -hukuki olsun, olmasın; tutukluk, gözaltı hapis cezası, taciz v.b.- gibi durumlarda, hak ihlali yönünden toplumun diğer katmanlarından ayrı tutulması, ayrıcalık atfedilmesi, el üstünde tutulması genel hukuk kaidesince veya evrensel hukuk ilkeleri gereği hukuki değildir; insani değildir; Müslüman toplumlarda ise İslami değildir!

    Hoş, Müslüman toplumlarda İslami Hukuk ne geçerlidir ne de uygulanabilirdir; ancak politika malzemesi yapılması ve sadece örfi hukuk gereği resmi hukuka dercedilmiş olmasının dışında..bir de günlük hayatta insanların İslami kültürden esinlenerek atıfta bulunulması haricinde…

    Öyleyse; konu “evrensel hukuk kaideleri” gereğince değerlendirilecek ise adalet tevziinde eşitlik şarttır ve malesef ülkemizde bu gerçekleşmiyor.

    15 Temmuz mel’aneti ile ülkenin en ücra köşelerinden adına FETÖ denen örgütle iltisaklı kişileri, kamu görevlilerini aynı gün ve devamında derdest edip toplayan devlet malesef Adil Öksüz’ü de elinden kaçırabiliyor!

    Siyaset erbabından örgütle iltisaklı kişiler devletten “af beratını” almışken üst yöneticiler de “Allah’tan af beratını almış” olarak iş ve hayatlarına devam edip Allah’ın af/tövbe kapısını diğerine kapatma salahiyetini de kendilerinde görmekteler. Mezkur gazetecide “kim bunlar söyleyin de bilelim” sadedinde “vurun abalıya” cinsinden, hıncını, onlara hayat hakkı tanımamak için istiyordur her halde…Bir kez de o yargılayacak zahir.

    Bu yazıda en dikkatimi çeken, yazının başına konan resimde, Ilıcak’ın yüz ifadesi oldu. Empati yapıyorsunuz; ne kadar anlayabilirsiniz ki?…Yaşı var, bir annedir; mesleğini icra etmiş; yıllanmış, yılların -siyasi- olaylarına şahitlik etmiş bir beden taşıyor, sağlık problemleri var..ve akıbette koca bir “pişmanlık” barındıran yüz ifadesi…Altanın “Dünyayı Bir Daha Göremeyeceğim” iç geçirmesine tezat “keşke dünyaya gelmeseydim” dercesine bir yüz ifadesi…

    Bu yüz ifadesi, adına FETÖ denen örgütle bağı olsun olmasın, iltisaklı addedilip işinden edilen, aileleri parçalanan, aile fertleriyle birlikte bir kuru ekmeğe muhtaç edilen, toplumda cüzam muamelesi yapılan, hükümsüz hapsedilen binlerce kişinin de yüz ifadesidir.

    Daha başka ne diyeyim; ben de Sn. Koru’nun temennisine can-ı gönülden katılayım: “Umarım, KHK’lıların durumlarında da iyileşmeler yaşanır.”

  17. Alim kime denir?

    4 Kasım 2019 Pazartesi
    16:38

    Alim kime denir?
    “…Allah’ın kulları arasında ondan en çok korkan âlimlerdir. “ (Fâtır suresi,28.ayet). “Bilmiyorsanız ilim erbâbına sorunuz. “ (en-Nahl suresi,43.ayet). Bu ayetlerle, Allah ın âlimler hakkındaki hükmü en açık bir şekilde belirtilmiştir.
    İlim sahibi, bilen, bilgin, bilgili, belli düzeyde bir bilgi birikimine sahip olan kimse. Alim kelimesi Arapça’daki “bilmek” anlamında olan “A-lime” kökünden türetilmiştir.
    Bu duruma göre İslam alimi, toplumu yönlendiren ve Allah’ın hükümlerinin uygulanmasında titizlik gösteren bir rehberdir.Alim; bilgisi artıp ilerledikçe görüş açısı genişleyen ve bilgisi ile ihtisası dışındaki alanlarda hüküm vermekten çekinen, bildiklerinin doğruluğunu sürekli olarak araştıran kimsedir.
    Âlim, çok kitap okuyana, çok bilene, diploma sahibi olana değil; dinini doğru bilene, hakkı bâtıldan ayırabilene denir.
    Hadis:Bir müddet ilim mütalaa etmek, bütün geceyi ibadet ve namazlı geçirmekten efdaldir. (Beyheki)
    Alimleri birçok övmüştür. En çok övülen alimler ise, ilimleriyle amel edenler olmuştur. (Darimi, Mukaddime, 27).
    Buna karşılık ilmiyle dünyaya talip olan alimler de yerilmiştir.(Tirmizi, İlim, 6).
    Alimler,Allah’ın razı olduğu bir hususu tavsiye ederse;tavsilerine uyulur. Allah’ın razı olmadığı ve Allah’ın emretmediği, dinde olmayan bir bid’atı tavsiye eden alimin tavsiyesine uyulmaz.
    Alimler,yöneticilerin Allah’ın hükümlerini uygulamada titiz davranıp davranmadıklarını kontrol edip bu hususta yöneticileri uyarması gerektiği gibi; halkın da dikkatini çekmesi gerekir.
    Her ilim sahibine âlim denmez. Mal ve mevki sahibi olmak için ilim öğrenen ve ilmi ile amel etmeyen, İslam âlimi değildir. Buyuruluyor ki:
    Hadis:Âlimler hariç, insanlar helak olmuştur. İlmiyle amel edenler hariç, âlimler de helak olmuştur. İhlaslı olanlar hariç, amel eden âlimler de aldanmıştır. O halde gerçek âlim, ilim, amel ve ihlas sahibi salih kimsedir.(Aclûnî, 2/312).
    Hadis:Dünya için ilim öğrenen, mala, mevkiye kavuşursa, kazancı Cehennem ateşi olur.(R.Nasıhin)
    Hadis:Âlim, ilmi az da olsa, ilmi ile amel eden kimsedir.(Ebuşşeyh)
    Hadis:İhlas ile amel etmek, az da olsa yetişir. (Hakim)
    Ebüdderdâ hazretleri şöyle söylüyor:
    “İlmi ile amil olmayan din adamına âlim denilmez.”
    İblis yani şeytan, bütün dinleri biliyordu. Fakat ilmi ile amel etmedi. Çölde kalan kimsenin yanında kılıç ve çeşitli silahlar bulunsa, bunları kullanmasını iyi bilse ve çok cesur olsa, kendisine hücum eden aslana karşı kullanmadıkça, bu silahların faydası olur mu? Elbette olmaz. Bunun gibi bir kimse de, din bilgilerinden yüz bin mesele öğrense, bunları kullanmadıkça, faydalarını görmez. Hasta olan bir kimse de, derdinin en faydalı ilacı bulunsa, onu kullanmadıkça, faydasını görmez. Yüksek din bilgileri, tefsir, usul-i kelam, kelam, usul-i hadis, ilm-i hadis, usul-i fıkıh, fıkıh, ilm-i tasavvuftur. Bu 8 ilmi öğrenebilmek için gerekli alet ilimleri ise 12 dir. Bunlar, sarf, iştikak, nahv, kitabet, iştikak-ı kebir, lügat, metni lügat, beyan, meani, bedi, belagat, inşa ilimleridir. (Hadika) Bu alim tanımına göre, türkiye dekiler bir düşünsün.Acaba türkiye de kaç alim var.var mı?Şeyh,şıh,mürşid diye peşlerinden koştuğunuz kişiler devlet adamlarına hak yolunda uyarılar mı yapıyor?Hakka uymayan söylem ve fiillerini düzeltmeye mi gidiyorlar?Yoksa,hükümet ve devlet gücünden yararlanarak devlet erkanına yaltaklık ve hakikat yolunu çiğnemelerine karşı kör taklidi mi yapıyorlar?Bu kişilerin,devlet erkanına emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l münker görevlerini yapyıklarını gördünüz veya emin ki,şilerden duydunuz mu?Ben görmedim ve duymadım.
    İslam toplumunda alimin en önemli görevlerinden biri ’emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker’dir.Yani,kötülüklerin ve kötü amellerin yapılmasından sakındırmak,iyiliklerin ve iyi amellerin yapılmasına vesile olmaktır.
    İbn Mes’ud’dan rivayet edilen bir hadiste, “Allah’u Teala kıyamet gününde alimleri toplayarak buyuracak ki: ‘Ben size sırf hayır murad ettim. Bunun için de kalblerinize hikmeti koydum. Haydi girin Cennetime. İşlediğiniz kusurlarınızı mağfiret ettim.” buyrulur.
    Hadis:Her kim bu ilim yoluna girer ve ondan bir ilim talep ederse; Allah onu Cennet yollarından bir yola koyar ve ilim isteyene melekler kanatlarını gererler. Bunu o alimin uğraşısından hoşlandıkları için yaparlar. Peygamberler ne dinar ne de dirhem miras bırakmadılar. Onlar yalnız ilmi miras bıraktılar. Şu halde onu alan çok büyük bir nasip almış olur.” (Buhari, İlim, 10; Müslim, Zikir, 37; Ebu Davud, İlim, 1; Tirmizi, ilim, 19; ibn Mace, Mukaddime, 17) Bu hadise göre,türkiye de şey,şıh,mürşid dediklerinizin halini aklıselim olarak bir düşünün. Hadiste alimlerin halinden bahsediyor diyorsanız:şey,şıh,mürşid dediklerinizin de aynı amaç konumundadırlar.
    Süfyân-ı Sevrî hazretleri şöyle söylüyor :
    “Cehennemde ateşten bir vadi vardır. Bu vadide, devlet adamları arasına karışan riyakâr hafızlar azab göreceklerdir.” Hele bu ve aşağıdaki duyuru tam da günümüz türkiye sine nekadar benziyor.Devlet erkanına karışan,devlet görevlerine gelen sözde dindar kesime çok uyuyor.Onlar değil mi devlet ve hükümet gücü ile devlete çöreklenenler.Din kılıfı ile ,dünyevi çıkar peşine koşanalr onalr değil mi?Devlet i,çnde devlet olan onalr değil mi?Tarikat ve cemaat kalkanı ile büütün bunları onlar yapmıyorlar mı? Muhammed bin Seleme hazretleri şöyle söylüyor:
    “Dünya menfaati için devlet adamlarının kapısında bekleyen bir hafızın hâli, pislik üzerine konmuş olan sineğin hâlinden daha kötüdür.
    Hadis:”İnsanlar helâk oldu, ancak alimler kurtuldu. Alimler de helâk oldu ancak, ilmiyle amel edenler kurtuldu. İlmiyle amel edenler de helâk oldu, ancak ihlâs sahibi olanlar kurtuldu. İhlâs sahibi olanlar da büyük bir tehlike içindedirler.” (Sağânî, Mevzûât, 39; Aclûnû, Keşfü’l-Hafâ, II, 433 Hadis No: 2796 ; 2/280 no: 2795)İşte bu hadis üzerinde epey düşünmek gerekiyor.Bu hadis ,Bediüzaman ın nur risalelerinde de geçiyor.Bazıalrı bunun hadis olamdığını söylüyor.Ama hadis olduğuna dair sağlam kaynaklar var.Herhalde işlerine gelmeyenelr hadis değil uydurması yapmışlar.
    Yukarıdaki hadise göre,halis alimler bile zorda olduğuna göre;çakma alimler veya alim geçinenler,şeyhler-şıhlar-mürşidlerin durumu ne olur acaba?

    Not:Benim alimlik iddiam yoktur.Aaraştırmalar yapıp, doğru bilgilere ulaşmak;ulaştığım doğru bilgileri sosyal medya aracılığı ile kişi ve toplumlara duyurmaya çalışıyorum.Benim yaptıklarımı okuma-yazması olan herkes yapabilir.

    SAYGILAR.

  18. Allah bile her şeyi bildiği halde mahşerde bir mahkeme kuruyor. Cennete ve cehenneme gidecekler orada tüm deliller değerlendirildikten, şahitler dinlendikten ayrıca tüm organların şahitliği de alındıktan sonra bir karara varılıyor.

    KHK’lar ile insanlar mahkemesiz cezalandırılmıştır. Hiçbir delil ortaya konmadan, savunma alınmadan doğrudan en ağır ceza verilmiştir. Adalet duygusu KHK’lar ile yaralanmıştır.

    Dahası başörtüsü ile ilgili kural sadece bir ayette geçerken, “kimse kimsenin suçunu çekmez” anlamında tam 7 ayet bulunmaktadır. Bu hükme de açıktan uyulmamıştır. KHK’lar ile aile ve sülale boyu insanlar cezalandırılmıştır. Hepsinin pasaportları iptal edilmiştir. KHK’lıların çocukları, kardeşleri devlete işe giremez hale gelmiştir.

    Veda Hutbesinde “Baba oğulun, oğul babanın suçunu çekmez” denmesine rağmen çektirilmiştir. Darbecilerin suçu KHK’lılara ödetilmiştir.

    Anayasada bulunan birçok açık hüküm çiğnenmiştir. Olağanüstü hal asla yapılanların bahanesi olamaz. Bunun olabilmesi için memurların ve diğer kişilerin olağanüstü hallerde doğrudan işlerinden atılabileceği Anayasada açıkca yazması gerekirdi.

    KHK’lar bir faciadır sözü az bile söylenmiştir.

  19. “Eve temizliğe giden kadının KHK ile ihraç edilmiş bir daire başkanı olmasında yadırganacak ne var Allah aşkına?” bence hic bir mahsuru yok, bunun acinacak bir durum olarak tasvir etmek ve nihayetinde bu isleri yapanlari kucumsemek biraz tuhaf..”yazarlar ve politikacilar iceri girmesin” evet eger sucsuzlar ise..adalet her kese esit isletilmeli..beraat etsinler isterim ama hakkiyla..ayrica kusura bakmasin kimse ama “yurt disinda da oldukca taninan yazar/sanatci” muhabbeti biraz kuru bir hezeyandan ibaret..

  20. Nerden bilecektim kardeş (biyolojik olanı değil, onlar tek destekcilerim) zannettiklerimin bu kadar vicdansız, duyarsız, merhametsiz, Kur’an ve Peygamberimizin mesajlarından bihaber olduklarını… Ülkemizi sevmekten ve hizmet etmekten asla vazgeçmem. Lanet olsun teröre ve teröristlere, lanet olsun darbeye ve darbeci alçaklara. Merhum Yazıcıoğlu düşüncesinde, o merhum olana kadar onu destekleyen biri olduğumu bilmelerine rağmen bir şekilde attılar bizi de khk havuzuna. 3.5 yılda birşeyimizi bulamayarak iddia makamı beraatmı talep etmesine rağmen hala vebalı muamelesi görüyorum. Doçentim ama ara işlerde çalışıyorum. Ben miyim vatan haini, en verimli zamanımda bana emek veren vatanıma hizmet etmeme engel olanlar mı? Eminim beni bu havuza atanlar nerden baksanız bulaşıklar… Ahirete inanıyorum, Allah’a havale ediyorum. Yazacak çok şey var ama uzun yorumu sevmiyorum…

  21. Hayat bazen hata yapmaya müsait kavşaklarda insanların düşünmesi ve cüz-i iradesini kullanarak doğru ile yanlışı tefrik etmesi için bir lahza mühlet verir. Bu külli bir kaidedir ki mahşer meydanında arkasına sığınılacak bir bahane kalmasın. Bu benim inancım gayretli ve kavruk bir trol bunun aksini iddia da edebilir onu sarfı nazar ederiz. ‘0’ gibi matematik işlemlerinde etkisi ya yoktur veya menfi etkisi ile neticeyi bertaraf eder. Bu memlekette ani kararlar ve düşüncesi icraatlar ile adli sefillikler ile pensilvanya cenahına nispet edilerek çoğu hiç bir zaman aynı menfaat sağanağında ıslanmamış basit insanlar sadece kendileri değil aileleri ve çocukları ile açlık ve safalete mahkum edilmiştir. Bu mağdur ve mazlumlara ağaç kabuğu kemirsinler veya Meriç nehrinde sabileri ile birlikte suya gömülürken lisanı halleri ile ”Kız çocuğun hangi suçtan ötürü öldürüldüğü kendisine sorulduğu zaman” Tekvir-8 ayetini tefsir eden öğretmen ailelerine insaf ve vicdan damarları da kavruk bir şekilde suçları olmasa kaçmazlardı diyen kara hasan ve benzeri mahlukat elbette mizan önünde ”….dünyaya geri döndürülsek de yapmış olduğumuz amelleri başka türlü yapsak” Araf-53 diyerek yanlış fiillerine hayıflanacaklar. Halbuki bir an durup, ölçüsüz, yanlış ve zulümlü fillerinin 28 şubat zalimleri tarafından veya İstiklal mahkemesi Alileri eli ile bile, zulmettikleri kişilerin ailelerine, çoluk çocuğuna teşmil edilerek reva görülmemiş zulümler olduğunu insaf nazarı ile baksalardı göreceklerdi. Halbuki 28 şubat esnasında Merve Kavakçı için ele ele tutuşup meclis içinde protesto rondu yapan CHP’li vekillere, aslanlar gibi meydan okuyan Nazlı Ilıcak veya liberal düşüncenin insaflı bir temsilcisi olan Altan kardeşlere subliminal pespayelikler ile suç isnadı çok yanlış ve çirkin olmuştur. Savcı egesel gibi tarihe yazılmayı, kel ali ve kılıç ali ile kıyas edilmeyi hangi hukukçu veya siyasetçi ister bunu bilmiyorum. Ancak bildiğim bir şey var Allah (CC) hiç bir hatayı ihmal etmez, sadece imhal eder mühlet verir.

    • Otoriteye saygili olunsun; guneydeki sevdigimiz ulkeninki otorite de bizimki bostan korkulugumu..? Turk yargisi bence de altincagini yasiyor..!

      • Anlaşılan o ki H.Gayret yarın öbürgün iktidar değiştiğinde yeni otoriteye de saygılı olacak. Yeni KHK’lar falan ile işten çıkarmalar olursa destekleyecek, “Otoriteye saygılı olunsun; kuzeydeki sevdigimiz ulkeninki otorite de bizimki bostan korkuluğu mu” diyecek.

    • Durum bu, çok güzel özetlenmiş, ama bunu anlayacak izan sahibi neredeyse kalmamış. Allah razı olsun sebilürreşad…

  22. Bülent Arınç, Ak partinin yaptığı hataları zaman zaman söylüyor. Ak parti sözcüsü çıkıyor: Kendi düşüncesi diyor. Sıradan bir insan bunları söyleseydi çoktan kodesi boylardi. Adalet de özgür düşünce de kişiye göre değişmektedir. İçişleri bakanı, Ekrem İmamoğlu gibi saygın birine hakaret ediyor. Savcılar göz yumuyor. Ülke resmen ak parti hanedanliga dönüşmüştür.
    Gazeteciler haberine ben de çok sevindim. Yazarlar özgür olmalıdır. Amerika’daki gibi herkes her şeyi rahatlıkla dile getirebilmelidir.
    Ispanak mevzusu ciddi bir meseledir. Zehirlenme deyip geçmemeli… Kullanılan zirai ilaçlari derhal terk edilmelidir. Bu gidişle yakında hepimiz kanser olabiliriz.

  23. SONUÇ:

    Okuma zahmetine katlananı yorduğum sistem kabul etmediğinden yaptığım bir yargı kararına ilişkinin ana metni 5 kısım,özeti 2 kısımdan oluşan

    Aşağıdaki,her hukukçunun bildiği, uygulanması zorunlu en basit hukuk kurallarını dahi açıkça ihlal eden ve bu haliyle de onbinlerce kişinin mağduriyetine sebep olan -günümüz Yargı uygulamalarının en görünür örneklerinin başında gelen -Yargıtay kararının incelenmesinden çıkan sonuç şudur:

    Yargının asıl problemi yürürlükteki mevzuattan kaynaklı olmayıp ,Yargı organlarınca yürürlükteki mevzuat ve yerleşik içtihatlara aykırı uygulamalar yapılmasıdır.Haliyle problem mevzuattan değil yanlış uygulamalardan kaynaklandığı için de siyasi düzenlemelerle çözülecek mahiyette değildir.

    Başka bir deyişle Yargının problemi,hukuk kurallarını,yerleşik içtihatları ihlal eden Yargının bizatihi kendisidir ve bu problemi de ancak Yargının kendisinin çözmesi gerekir.

    Şu anda ortada HUKUKEN KABUL GÖRECEK bir örgüt kararı bile yokken medyanın iddiaları hukuki gerçeklikmişçesine sunduğu yoğun propaganda bombardımanı etkisi altında oluşan algılar doğrultusunda Cemaat bağlantılı denilerek alakalı-alakasız onbinlerce kişi ceza davalarıyla boğuşmakta, birçoğu mahkumiyetler almakta,binlerce kişi cezaevlerinde sürünmekte,700’ün üzerinde masum bebek anneleriyle birlikte mahkumiyet çekmektedir.Onbinlerce kişi işinden gücünden olmuştur…Şimdi Yargıdaki bu uygulama hatalarının,adına Yargı reformu denilen cüzi kanun değişiklikleriyle,çözümü nasıl olacaktır?

    Bir daha yineleyeyim;Yargıda asıl reform ancak Yargı uygulayıcılarının mantalite değişikliğine gitmeleriyle gerçekleşebilecektir.Gerisi boşuna uğraştan başka birşey değildir.

    • Yahu Uğur Bey, eminim iyi noktalara değiniyordur bütün bu alıntı yazıların. İyi referans da olabilir ama nası okuyacağız şimdi bu kadar şeyi…. Kafayı kaşıyacak zaman yok, geldik takıldık yine buralara. Önümüze yığdın maşallah…

      Neyse, biraz nefes almaları için iyi olmuş çıkmaları. Dışarda nefes almaları bir başka olur. Neticede herşeye rağmen, ülke sağolsun diyebilmeli insan (tabi, aması bol olan bir konu!). Darısı, suçsuz olup diğerlerinin başına….

      • Ben alıntı yapmadım;yazdıklarım kendi ürünüm.Herkes kıymetini anlamasa da derdi sadece adalet ve hukuk olanlar anlayacaktır onları…

        • Gazetelerden birinden alıntı olmasa da bol bol resmi metin alıntısı görüntüsü olunca öylesine bir kanaat oluşturuyor. Bütün ayrıntılar buraya birden boca edilince metinlerin altında kalınmışlık hissi doğuruyor. O kanaat de adalet ve hukukun kıymetini bilip bilmemek, yokluğundan dertlenip dertlenmemekten farklı bir şey Uğur bey…

  24. ANA METİN 5. KISIM

    Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 24.04.2017 tarihli 2015/3 Esas,2017/3 Karar sayılı kararındaki bahsedilmeden geçilemeyecek ilginç bir belirleme de “15 temmuz darbe teşebbüsünün TSK’ya sızmış Fetö/Pdy Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca gerçekleştirildiği,kalkışmaya başka unsurların da katılmış olma ihtimalinin,darbenin bu karakterini değiştirmeyeceği değerlendirilmiştir.”saptamasıdır.

    Yani sadece darbeye farklı unsurların katılmış olması tespiti dahi (ÇÜNKÜ DARBENİN HANGİ UNSURLARCA PLANLANDIĞI,DİĞER UNSURLARIN HANGİ BOYUTTA KATILDIKLARI VEYA YÖNLENDİRİLDİKLERİ GİBİ ŞÜPHELER ,FAİLLERE YÖNELİK BİREYSEL SUÇ KASTININ BELİRLENMESİ,DOLAYISIYLA HER FAİLİN AYNI POTADA ERİTİLMEYİP BİREYSELLEŞTİRMELER YAPILARAK,KİŞİYE GÖRE SUÇ ŞEKLİNİN DEĞİŞİP DEĞİŞMEYECEĞİ GİBİ DİĞER ŞÜPHELERİN ÇÖZÜMLENMESİ,GİDERİLMESİ GEREKİR!)bu durumun boyutunun ,etkisinin,suçun elverişlilik unsurunun vs.belirlenmesi yönünden örgüt Çatı davalarının sonucunun beklenmesini gerekli kılardı.Ancak mahkemece bu durumun gözardı edildiği görülmektedir.

    Bu izahlar doğrultusunda Yargıtay 16.Ceza Dairesinin kararıyla Aihs,Anayasa ve Ceza Muhakemesi Kanununun birçok uyulması zorunlu Yargılama Usulüne dair Hukuk kuralının ihlal edildiği görülmektedir.Bu ihlaller ve gerekçeleri de anahatlarıyla aşağıdaki gibi özetlenebilir:

    CMK 3.maddesi gereğince “mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir”,kuralı doğrultusunda “terör örgütü suçlarına bakma görevi”HSK’nun belirlediği özel yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri ‘ne ait olup,bu kapsamda Örgüt Ana/Çatı davası Ankara 4.Ağır Ceza Mahkemesinde devam ederken ancak bu mahkemenin yargılama sonucunda belirleyebileceği “Fetö Terör Örgütü “nitelemesini yapan Yargıtay 16.Ceza Dairesi Ceza Muhakemesi Kanununun 3.maddesini ihlal etmiştir.

    Ceza Muhakemesi Kanununun 7.maddesi “Görevli olmayan hâkim veya mahkemenin işlemleri başlığı altında ;Yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür. “düzenlemesini getirdiğinden Yargıtay 16.Ceza Dairesinin 24.04.2017 tarihli 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı kararının hükümsüz olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.Bu şekilde CMK nun 7. maddesinin de ihlal edildiği görülmektedir.

    Kendi davasının ön meselesi olması münasebetiyle Çatı davalarını kendi davasıyla birleştirmeden Çatı davalarının yargılama konusu hakkında karar vermekle CMK.nun 8,10 ve 11 ve TCK.nun 67.(bekletici mesele uygulaması ve bunun dava zamanaşımını durdurması yollaması münasebetiyle)maddeleri de ihlal edilmiş durumdadır.

    Yargıtay 16.Ceza Dairesindeki dava iki hakim hakkında örgüt üyeliği ve görevi kötüye kullanma suçlarına ilişkin olup,bizatihi ana örgüt davasına ilişkin bu mahkemeye CMK 170.maddesi uyarınca bir dava açılmamış bulunduğundan CMK.nun 170.maddesi hükmü de ihlal edilmiş durumdadır.

    Dolayısıyla Örgüt Çatı davasında yargılamaları yapılan tüm sanıkların gıyaplarında ancak bu davalarda verilebilecek “terör örgütü “belirlemesi ,sanıkların savunmalarının alınmaması,tanık,bilirkişi vs.dinlenilmemesi,bunlara dair Ceza Muhakemesi Kanununun BÜTÜN usul hukuku hükümleri ihlal edilmiştir.

    Deliller Çatı davalarının mahkeme dosyalarında bulunduğuna göre,Yargıtay 16.Ceza Dairesinin de bu dosyaları incelemediğine ve kendisinde de birleştirmediğine göre “Fetö Terör Örgütü ” saptamasının CMK.nun 230 maddesine aykırı şekilde gerekçelendirdiği anlaşılmaktadır ki,bu haliyle CMK.nun 230.maddesi hükmü de ihlal edilmiştir;

    Bu konuda Yargıtay 16.Ceza Dairesinin yargılama yapmadığı sabit olmakla Çatı davaları sanıklarının tamamını -haklarında yargılamaları devam ederken-gıyaben suçlu konumuna sokmuş olduğundan Anayasa’nın 15.maddesinde yer alan “suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”hükmü,
    aynı şekilde ve aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/2 maddesi ile yine Anayasa’nın 38/4 maddesi hükümleri de ayrıca ihlal edilmiş durumdadır.

    Yine aynı zamanda derdest bir davanın konusu hakkında re’sen karar vererek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1 maddesinin Adil Yargılama Hakkı hükmü ve Anayasa ‘nın 36 ve dolayısıyla da Anayasa’nın 13/1 maddesi hükümleri de ihlal edilmiştir.

    Yargıtay 16.Ceza Dairesi bu uygulamalarıyla aynı zamanda Anayasa’nın 37/1 maddesinin “– Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.”(Tüm Çatı davası sanıklarını bağlayacak şekilde yargılamaları dahi yapılmaksızın aleyhlerine sonuç doğuracak nitelikte karar vererek) “Kanuni hakim güvencesi “hükmünü de ihlal etmiştir .

    Yargıtay 16.Ceza Dairesi verdiği -ancak Örgüt Çatı davasının yargılaması sonucunda verilebilecek nitelikteki -“Fetö terör örgütüdür”saptamasıyla,

    (SONRADAN TEMYİZEN ÖNÜNE GELECEK BİR DOSYADA aynı zamanda İHSAS-I REY MAHİYETİNDE olmakla CMK 24,25 ve AİHS 6.HÜKÜMLERİ DE İHLAL EDİLEREK)

    KENDİSİNİ DE BAĞLAYACAK ŞEKİLDE derdest bir davanın konusu hakkında hüküm vererek,

    aynı zamanda Örgüt Çatı Davası yargılamasını yapan Ağır Ceza mahkemesinin üst dereceli temyiz mahkemesi sıfatını haiz olması nedeniyle de bu mahkemeye bu yönde karar vermesi telkini anlamına gelen kararıyla Anayasa’nın 138/2 maddesinin ” Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” hükmünü de ihlal etmiş durumdadır.

    Netice itibariyle; herbiri vahim hukuk ihlali mahiyetini taşıyan bu ihlaller dolayısıyla ve ayrıca Ceza Muhakemesi Kanununun 7.maddesinin özel hükmü gereği Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 24.04.2017 tarihli 2015/3 Esas,2017/3 Karar sayılı hükmü,hükümsüz olup hukuken yok hükmündedir;bağlantılı kesinleşmiş ve derdest durumdaki tüm Terör Örgütü Üyeliği dosyalarının da buna göre belirlenmesi gerekmektedir.


  25. ANA METİN 4. KISIM
    Erzincan ACM.nin hukuka aykırılığı açık olan bu kararı da ilk örgüt kararı olarak adını duyurmuştur (gerçekte ise yukarıda bahsedildiği üzere Yargıtay 16. ceza Dairesinin kararı Erzincan ACM kararından önce kesinleştiğinden ilk karar Yargıtay 16.Ceza Dairesine ait olmaktadır.).Aslında ilk Terör Örgütü belirlemesini hangisinin yaptığı da çok önemli değildir;çünkü iki mahkeme de kendi görev alanlarını aşarak ellerindeki terör örgütü üyeliği davalarında soyut nitelikte terör örgütü saptaması yapmışlardır. Doğaldır ki bu kararlar hukuken yok hükmündedirler.

    Yani kısaca Erzincan ACM ce 3 sanıklı sıradan bir örgüt dosyasında istihbari bilgiler esas alınarak sonradan yüzbinlerce kişiyi etkileyecek mahiyette Anayasa’nın 138/2 maddesi de ihlal edilerek bir karar verildiği anlaşılmaktadır.

    Bununla birlikte bu davanın içeriğine dikkat edildiğinde ayrıca ,bu davanın sanıklarının eylemlerinde (Terör Örgütü suçunun unsuru olarak )kısaca devlet düzenini yıkmak amacıyla silahlı olarak cebir ve şiddet yoluyla ; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerini kullandıklarının belirlenmediği,ve haklarındaki hükümlerin de bağlı oldukları iddia edilen yapının bir mahkeme tarafından hukuki delilleriyle terör örgütü olarak belirlenmesine dayanmadığı,

    sanıkların eylemlerinin de “Örgüt üyesi olmamakla birlikte -niteliksiz -örgüt adına suç işlemek,yalancı tanıklık yapmak,hürriyeti tahdit “olarak iddia edilip vasıflandırıldığı ,
    Mahkemenin “terör örgütü “belirlemesini esas itibariyle yukarıda belirttiğimiz -Anayasa’nın 138/2 maddesine aykırı olarak-istihbari bilgileri delil kabul ederek verdiği,

    esasen yerel çapta Erzincan gibi küçük bir ilde 3 kişilik sanıkların eyleminin o anki konjonktür kapsamında Türkiye genelinde çok çaplı bir örgütün belirlemesini yapamayacak nitelikteyken

    (kaldı ki bir Örgütün “Terör Örgütü “sayılabilmesi ancak ,Terör Örgütü suçunun kanuni unsuru olarak kısaca devlet düzenini yıkmak amaçlı olarak -diyebileceğimiz-cebir,şiddet nitelikli eylemleri gerçekleştirmesiyle mümkünken ,Erzincan Ağır Ceza Mahkemesinin 3 kişilik davasında kısaca cebir,şiddet kullanarak devlet düzenini yıkma unsurunun da bulunmadığı )

    15 Temmuz olayının gerçekleşmesiyle birlikte bu davanın bu şartlarda kabul gördüğü anlaşılmaktadır.

    Yani Erzincan ACM davasında Terör Örgütü suçunun unsuru olan kısaca örgütlü şekilde devlet düzenini yıkmak amaçlı olarak -diyebileceğimiz cebir,şiddet… yöntemlerinin kullanılması unsuru bulunmadığından bu kararın diğer yargı makamlarını hukuken bağlayacak bir mahiyeti yoktur.

    Zorunlu olarak açtığımız parantezi burada kapattıktan sonra kaldığımız yerden devam edelim:

    Gerçekte ise “terör örgütü “belirlemesini yapacak mahkeme, 15 Temmuz Çatı Davalarını da kendi dosyasında birleştirerek veya bu DAVALARIN KESİNLEŞMİŞ HÜKÜMLERİNİN DOSYASIYLA BAĞLANTISINI KURMAK ÜZERE İNCELEYEREK -bu şekilde cebir,şiddet yöntemlerinin kullanılması ve bu kullanmanın Gülen Cemaatince
    -yönetim kadrosunun özel yönlendirmesi sonucunda-emir komuta zinciri içinde gerçekleştirilmiş olduğunun KESİN TESPİTİ unsurunu da değerlendirerek -kararını bağlayabilecek mahkeme olan 15 Temmuzdan iki gün önce Örgüt Çatı davası olarak açılan davaya bakan Ankara 4.Ağır Ceza Mahkemesidir;zira Gülen Cemaatine atfedilen (Terör Örgütü suçunun unsurlarından olan) devlet düzenini yıkma amaçlı cebir,şiddet kullanma eylemi ilk kez (ERZİNCAN ACM.nin de KARARINDA BELİRTTİĞİ ÜZERE) 15 Temmuza ilişkin iddialardır.

    Ancak diğer Ağır Ceza Mahkemeleri (Erzincan Ağır Ceza mahkemesinin hukuken sıkıntılı kararını değil) asıl olarak bağlayıcı olduğunu düşündükleri yüksek mahkeme olan Yargıtay 16. Ceza Dairesinin eleştiri konusu yaptığımız kararını esas almışlar ve uygulama da bunun üzerinden yürümüştür.Görülüyor ki Yargıtay 16.Ceza Dairesinin gerekçesinin -hukuken kabul görmeyecek- delillerinden birisi de Erzincan Ağır Ceza mahkemesinin bahsettiğimiz mahiyetli kararıymış .Yine görülüyor ki hukuki olarak bir yerde yanlış yapılmış ve Yargıtay 16.Ceza Dairesi bu yanlışa yanlış demediği gibi kendi yanlışına da dayanak yapmıştır.

    Yani Yargıtay 16.Ceza Dairesi kendisine açılmamış (Fetö/Pdy örgüt iddiası) hakkında Mahkeme Yargı sürecinden geçmemiş iddiaları ve henüz kesinleşmeyen yargılama dışı karar veren bir mahkemenin yanlış kararını delil olarak kabul edip,
    soyut değerlendirmelerle Ceza Muhakemesi Kanununun 3 ve devamı maddelerdeki görev sınırlarını da aşarak bağlayıcı bir karar vermiştir.

    Daha ilginci de halen kamuoyunda ÇATI DAVASI olarak bilinen ve devam eden(yani derdest),devam ettiği için de kendilerinin hukuken sonucunu beklemek zorunda oldukları ancak Örgüt Çatı davasıyla belirlenebilecek sonucu beklemeyerek,bu davaya bakan Ağır Ceza mahkemesini de hukuken sıkıntıya sokacak şekilde,kendilerinde yargılama konusu olarak bulunmayan TERÖR ÖRGÜTÜ saptaması yapmış olmasıdır.

    Kısaca söylemek gerekirse,Yargıtay 16.Ceza Dairesi çok açık bir şekilde YETKİ (DAHA DOĞRUSU GÖREV)GASBI YAPMIŞTIR.Örgüt ana davası davası devam ederken böyle bir karar veremeyecekleri izahtan varestedir.

    Bilindiği üzere AİHS,Anayasa ve kanun hükümleri gereği yargılama makamları bağımsız,davanın bir tarafı devlet olsa dahi (hukukun üstünlüğü ilkesi gereği) yargılama yaparken tüm taraflara karşı tarafsız,önyargısız,önkabülsüz olmak zorunda ve ne olursa olsun ancak hukuk sınırları içinde elde edilmiş delilleri ,yine tarafsız, objektif,adalet ve hakkaniyete uygun olarak değerlendirip karar vermekle mükelleftir.

    Durumun vahim boyutu,devletin saldırıya uğraması vs.gibi sebepler Yargı makamlarının hukuk dışına çıkmasının meşru gerekçeleri değildir.Yargının yapması gereken failleri hukuki delilleriyle tespit edip,savunma hakları ihlal edilmeksizin iddia konusuna ilişkin tüm irtibatlarını ortaya koyarak-yani adil bir yargılama sonucunda -suçu ve suçluyu belirlemektir.Bir olayın başlangıcı ve devamındaki iddialar sadece iddiadan ibarettir ve hukuki kesin kabul olarak hiçbir bağlayıcılıkları yoktur.Ama hukuk düzeninin kesin ,her hukukçu tarafından bilindik bu kural ve teamüllerinin gözardı edildiği anlaşılmaktadır.

    DEVAMI ÜST SATIRDA. AN METİN 5 . KISIMDA

  26. ANA METİN 3.KISIM (alttaki metnin devamıdır)

    FAKAT NE YARGITAY 16.CEZA DAİRESİNİN,NE DE ONUN KARARINI TEMYİZEN İNCELEYEN YARGITAY CEZA GENEL KURULUNUN Örgüt Çatı davasına ilişkin hiçbir inceleme yapmadıkları,hiçbir delile birinci elden ulaşmadıkları,vakıf olmadıkları halde ,yargılamasını yaptıkları ellerindeki iki hakim hakkındaki (TCK 220 maddesi kapsamındaki) niteliksiz ÖRGÜT ÜYELİĞİ davasını öncelikle kendilerine açılmış bir dava olmadığı halde -TERÖR ÖRGÜT ÜYESİ DİYEBİLMEK İÇİN TESPİTİ OLMAZSA OLMAZ OLAN “TERÖR ÖRGÜTÜ “BELİRLEMESİ ZORUNLULUĞUNDAN DOĞAN ENGELİ ,PRATİK BİR YÖNTEMLE KAFADAN AŞMAK SURETİYLE-“GÜLEN CEMAATİ FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜDÜR “SAPTAMASI YAPIP,
    bilahare de BU SAPTAMAYI DA ESAS ALARAK TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYELİĞİ suçu olarak belirledikleri ,verdikleri kararlardan çok net bir şekilde anlaşılmaktadır.
    Gerekçeleri incelendiğinde ;

    HERŞEYDEN ÖNCE CMK.NUN 170 MADDESİNE UYGUN OLARAK TERÖR ÖRGÜTÜ VASIFLAMASI YAPACAK ŞEKİLDE BİR DAVANIN YARGITAY 16.CEZA DAİRESİNE AÇILMADIĞI ÇOK NET BİR ŞEKİLDE GÖRÜLMEKTEDİR.

    YİNE KENDİ DAVASININ ÖN MESELESİ OLMASI SEBEBİYLE GENİŞ BAĞLANTI BULUNDUĞUNDAN ÖRGÜT ÇATI DAVASININ CMK 8,10,11 maddeleri gereğince davalarıyla BİRLEŞTİRİLMEDİĞİ DE ANLAŞILMAKTADIR.

    YANİ YARGITAY 16.CEZA DAİRESİNİN KENDİSİNDE DAVA KONUSU DEĞİLKEN UYULMASI ZORUNLU NİTELİKTEKİ CMK 3 vd MADDE KURALLARINI İHLAL EDEREK “TERÖR ÖRGÜTÜ “VASIFLAMASI YAPTIĞI DA ÇOK AÇIK BİR ŞEKİLDE ANLAŞILMAKTADIR.

    Yargıtay 16.Ceza Dairesinin ve Ceza Genel Kurulunun gerekçeli kararlarından
    “Örgüt,Terör Örgütü “nitelemelerine,şartlarına ilişkin klasik ,bilindik şablon tanımların altalta sıralanıp(BIRAKALIM YÜKSEK MAHKEMELERİ ,NORMAL BİR İLK DERECE MAHKEMESİNİN DAHİ HUKUKEN SADECE İDDİADAN BAŞKACA BİR ŞEY OLMAYAN İDDİANAME ANLATIMINI KARARINA EN ESASLI BİR DELİL OLARAK ESAS ALMASI HUKUKEN MÜMKÜN DEĞİLKEN),gerekçeli kararın dayanakları olarak 15 Temmuz gecesine ilişkin o günkü gazetelerde de geçen Ankara C.Başsavcılığının 20.06.2017 tarihli 2016/22169 başvuru numaralı kararındaki tespitlerin,yine Ankara C.Başsavcılığının 03.03.2017 tarih ve 2017/7327 Esas,2017/26 Esas,2016/103583 soruşturma sayılı iddianamelerindeki anlatımların delil olarak esas alındığı belirtilmiştir .(Hatırlayalım;aslında herkesin bildiği bir hukuk ilkesini yakın tarihli Akademisyenlerle ilgili hak ihlali kararında Anayasa Mahkemesi şu şekilde ifade ediyordu:

    “CEZA MAHKEMELERİNİN YALNIZCA ZAN VE VARSAYIMLARLA MAHKUMİYET KARARLARI VERMESİ DÜŞÜNÜLEMEZ. “(Paragraf 98) )

    Yine bir diğer dayanak olarak Türkiye genelinde bir kısım Ağır Ceza Mahkemelerinin Fetö/Pdy terör örgütü üyeliği suçundan mahkumiyet kararları verdiklerinden bahsedilip,bu durumun kararlarına delil kabul edildiği belirtilmiştir.

    Burada bir parantez açarak Yargıtay 16. Ceza Dairesinin kararının delili olması sebebiyle,kamuoyunda “ilk olarak, Gülen Cemaati Fetö/Pdy Terör örgütüdür “diyen mahkeme olarak bilinen Erzincan Ağır Ceza Mahkemesinin 16.06.2016 tarihli 2016/74 Esas 2016/127 Karar sayılı kararının içeriğinden ve bu mahkemenin böyle bir tespit yapma yetkisinin bulunup bulunmadığından da bahsetmek gerekiyor.Bu kararın mahiyetine bakıldığında;

    Erzincan Ağır Ceza Mahkemesinin 16.06.2016 tarihli 2016/74 Esas 2016/127 Karar sayılı kararıyla “2009’da dönemin Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olan İlhan Cihaner ile eski 3. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Saldıray Berk’in de aralarında bulunduğu 14 sanık hakkında açılan “Ergenekon” davasına ilişkin Soruşturma kapsamında, söz konusu davada “gizli tanık” sıfatıyla yalancı tanıklık yaptıkları iddia edilen eski İliç Cumhuriyet Savcısı B.B.ile S.Z.ve A.K.hakkında “FETÖ/PDY terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, yalancı gizli tanıklık yapmak, hürriyeti tahdit” suçlamalarıyla açılan davada mahkumiyet kararları verildiği,bu davada delil olarak ta;

    “Fetö/Pdy’nin Milli Güvenlik Kurulu tarafından Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne tehdit olarak işlendiği ve Emniyet Genel Müdürlüğünün 31 Aralık 2015 tarihli bilgi notlarının”
    Terör Örgütü gerekçesine esas alındığı anlaşılmaktadır.

    Bu kararın gerekçesinde geçen şu tespit te önemlidir;mahkeme gerekçesinde denilmektedir ki:

    “15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe teşebbüsünden önce örgütün, insan öldürmeye fiziksel eğitimleri edindiği ve bu doğrultuda silah kullandığına dair kesin bir tespit yapılamamakla birlikte,

    örgütün kasıtlı olarak sızdığı/sızmaya çalıştığı devletin güvenlik kurumlarının hâlihazırda silah kullanma hususunda yetkilerinin ve fiziksel eğitimlerinin bulunması örgütün bu yöndeki eğilimini net bir şekilde göstermektedir. Kaldı ki nihai amacı devleti ele geçirmek olan FETÖ, bu amacını gerçekleştirmek yolunda en kapsamlı adımını 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirmiş, devletin silahlarını millete çevirerek tarihimizdeki en kanlı terör eylemini gerçekleştirmek suretiyle asker, polis ve sivil olmak üzere 249 insanımızın şehit ve 2.301 insanımızın yaralanmasıyla sonuçlanan darbe teşebbüsünde bulunmuş, silahlı terör örgütü olduğuna dair geçmiş tespitlerin haklılığını gözler önüne sermiştir.”

    Yani Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi,15 Temmuz darbesi öncesi örgütün silahlı bir eyleminin bulunmadığını vurgulamakla birlikte,davaları ilgili mahkemelerinde devam eden 15 Temmuz olayının Gülen Cemaati tarafından yapıldığı (görev gasbı!) kararına vararak ,hükmünü bunun üzerine kurduğunu ilan etmektedir.Başka bir deyişle terör örgütü nitelemesini yapma görevine haiz nitelikteki yargılama dosyası Ankara 4 Ağır Ceza Mahkemesi yargılama safhasındayken,kendisine en fazla “FETÖ/PDY örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” suçundan açılan basit ve kapsamsız bir dosyada Erzincan ACM ,içeriğine vakıf olmadığı temel bir olaya ilişkin olarak ANCAK Örgüt Çatı davasına bakan mahkemenin yapabileceği 15 Temmuz olayını gerçekleştireni belirleme ve örgüt irtibatını kurup Fetö/Pdy adını koyma hukuki hatasını gerçekleştirmiştir.

    DEVAMI BİR ÜST SÜTUNDA

  27. ANA METİN 2. KISIM(alttaki metnin devamıdır)

    Bu haliyle kendisine 15 Temmuzdan 2 gün önce Fetö/Pdy Çatı davası nitelendirilmesiyle dava açılan Ankara 4.Ağır Ceza Mahkemesinin “Fetö/Pdy terör örgütü ” nitelemesi yapabilmek için Örgütün “cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerini”kullandığı iddia edilen 15 TEMMUZ DARBESİNİN ÇATI DAVALARINI KENDİ UHDESİNE ALIP,ELİNDEKİ ANA ÖRGÜT DOSYASIYLA BİRLEŞTİRİP,İRTİBATLARI KURARAK TERÖR ÖRGÜTÜ SAPTAMASINI BUNA GÖRE YAPMASI veya bu dosyaların kesinleşmiş hükümlerini dosyasında inceleyerek irtibatları değerlendirerek nihai sonuca gitmesi gerekmektedir.Bu mahkeme dışında Türkiye’deki başka herhangi bir mahkemenin Fetö/Pdy terör örgütü şeklinde bir niteleme yapabilmesi hukuken mümkün değildir.Çünkü kendilerinde bu nitelemeyi yapabilecek nitelikte bir dava bulunmamaktadır.

    Başka bir deyişle Terör Örgütü Üyeliğinden dolayı yargılama yapan tüm mahkemeler Fetö/Pdy iddialı Çatı Davasına bakan Ankara 4.Ağır Ceza mahkemesinin örgüt değerlendirmesine bağlı ve dosyaları da bu mahkemenin nihai kararına tabi niteliktedir.Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi 2018 yılının sonunda Örgüt Çatı Davasını karara bağladı,ancak bu karar da itiraz safhasında olduğundan halen de KESİNLEŞMİŞ DEĞİL.

    Şu haliyle;
    Kendisine sınırlı olarak Terör Örgütü Üyeliği davası açılan mahkeme doğaldır ki içeriğine vakıf olmadığı,

    Örgüt ana yargılamasının yapıldığı Ankara 4.Ağır Ceza mahkemesinde ” 15 Temmuz olayını gerçekleştirenlerin bu eylemlerini Gülen Cemaatinin unsuru olarak ve aynı zamanda bu yapının yönetici kadrosunun yönlendirmesiyle gerçekleştirip gerçekleştirmediği ” hususu da belirlenip açıklığa kavuşturulmadan,yani Ankara 4. Ağır Ceza mahkemesi tarafından hukuken terör örgütünün bağlantılarıyla ve hukuki delilleriyle henüz adı konmadan

    kendi başına Terör örgütü önsorununu kafadan belirleyip hukuken terör örgütü üyeliğinden insanlara ceza verme hak ve yetkisine haiz değildir.

    Ancak hukuki bu sınırlamalara rağmen Türkiye ‘de Fedö/Pdy Örgüt üyeliğinden çeşitli Ağır Ceza mahkemelerince yüzlerce insana henüz örgüt ana davası devam ederken cezalar verilmektedir.Bu uygulama neye dayanarak yapılmaktadır diye bakıldığında karşımıza Yargıtay 16.Ceza Dairesi ‘nin hakimler M.Ö ve M.B dolayısıyla verdikleri 24.04.2017 tarihli 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı kararı çıkmaktadır (bir de Erzincan ACM kararı vardır ki oda aşağıda ayrıca incelenecektir).

    Fetö/Pdy üyeliği iddiasıyla haklarında dava açılan binlerce kişinin mahkûmiyetine kaynak olan Yargı kararı,Yargıtay 16.Ceza Dairesi ‘nin hakimler M.Ö ve M.B dolayısıyla verdikleri 24.04.2017 tarihli 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı kararıdır.

    YARGITAY 16.CEZA DAİRESİ FETÖ/PDY ÖRGÜT İDDİALI ÇATI DAVASI DEVAM EDERKEN ,RE’SEN BU DAVANIN YARGILAMA KONUSUNU KENDİ ÜZERİNE ALIP KARAR VERMEKLE GÖREV GASBINDA BULUNMUŞ VE AYNI ZAMANDA DEVAM EDEN BİR DAVAYA İLİŞKİN VERDİĞİ ETKİLEYİCİ/BAĞLAYICI KARARIYLA YARGILAMAYA HAKSIZ MÜDAHALEDE BULUNMUŞTUR.

    YARGITAY 16.CEZA DAİRESİ ‘NİN İLK DERECE MAHKEMESİ SIFATIYLA TERÖR ÖRGÜTÜ VASIFLAMASI YAPMAYA YETKİSİ VAR MIDIR?

    CMK 3.maddesi gereğince “mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir”,bu belirleme dolayısıyla “terör örgütü suçlarına bakma görevi”de HSK’nun belirlediği özel yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri ‘ne aittir.Örgüt Suçlarına üst dereceli mahkeme olarak temyizen bakma görevi de (Yargıtay işbölümü görevlendirmesi gereği)Yargıtay 16.Ceza Dairesi ‘ne aittir.Bu dairenin ayrıca 1.sınıfa ayrılmış Hakim ve Savcıların örgüt kapsamında suç işledikleri iddiasıyla haklarında açılan davalara da ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakma görevi de bulunmaktadır ;bu durumda verdiği kararın temyiz incelemesi Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından yapılmaktadır.

    Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 24.04.2017 tarihli 2015/3 Esas,2017/3 Karar sayılı kararı ve bu kararı temyizen onaylayan Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli 2017/16.MD-956 Esas ve 2017/370 Karar sayılı kararı neticesinde ilk olarak “Gülen cemaati Fetö/Pdy terör örgütüdür “belirlemesinin yapıldığı görülmektedir.(Kamuoyunda “Gülen cemaati Fetö/Pdy terör örgütüdür” diyen ilk mahkeme olarak bilinen aşağıda belirteceğimiz Erzincan Ağır Ceza Mahkemesinin 16.06.2016 tarihli 2016/74 Esas 2016/127 Karar sayılı kararıyla yaptığı belirlemesinin ise Yargıtay 16.Ceza Dairesinin kesinleşme tarihi olan 26.09.2017 tarihinden sonraki bir tarihte Kasım 2017 de kesinleştiği görülmektedir.Yani bu haliyle “Gülen Cemaati Terör Örgütüdür “olarak ilk belirlemeyi yapan mahkeme Yargıtay 16.Ceza Dairesi olmaktadır.)Bu kararlar incelendiğinde ise;

    Yargıtay 16.Ceza Dairesinin özetle; kendisine 2015 yılında 1.sınıf hakim olarak F.Gülen’in talimatıyla ,”örgüt üyeliği iddiasıyla tutuklu bulunan bir kısım polis memurlarını serbest bıraktıkları için “haklarında Örgüt Üyeliği ve Görevi Kötüye Kullanma suçlarını işledikleri iddiasıyla dava açılan hakimler M.Ö ve M.B ye dair 15 Temmuz kalkışmasından sonraki bir tarih olan 24.04.2017 tarihinde ( kendisine dava açıldığı şekliyle ÖRGÜT ÜYELİĞİ suçundan değil) ,bu arada gerçekleşen 15 Temmuz 2016 tarihli kalkışmayı F.Gülen cemaatinin gerçekleştirdiğini kabul ederek her iki hakimin de bu cemaat üyesi olduklarından bahisle SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYELİĞİ suçundan mahkumiyetlerine karar vermiş olduğu görülmektedir.

    Bu kararın en önemli özelliği o zamana dek sadece bir iddia olan FETÖ/PDY iddiasının,artık hukuken kabul gören bir olgu olduğu saptamasını yapmış olmasıdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu da bu kararı temyiz mercii olarak onaylayarak bu davalara bakan tüm mahkemelerin yargılamalarının seyrine ilişkin yol göstermiştir.

    Yani başka bir deyişle Fetö/Pdy üyeliği iddiasıyla haklarında dava açılan binlerce kişinin mahkûmiyetine kaynak olan Yargı kararı,Yargıtay 16.Ceza Dairesi ‘nin hakimler M.Ö ve M.B dolayısıyla verdikleri 24.04.2017 tarihli 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı kararıdır.

    YARGITAY 16.CEZA DAİRESİ TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK SAPTAMA YAPAMAZ MI?NE VAR BUNDA DENİLEBİLİR.Elbette yapabilir !

    Fakat bu durum ancak Terör Örgütüne ilişkin ana davanın kendisine açılmış olması veya M.Ö ve M.B haklarındaki davada karar verebilmesi için ÇÖZÜLMESİ GEREKLİ ÖN ŞART olarak ÇATI DAVALARINI BAĞLANTILI görerek,CMK 8,10 ve 11 maddeleri gereğince kendi uhdesine alıp,bu davalara da bakıp,tüm delillerini değerlendirip, sonuçlandırması halinde mümkündür.Yani Ankara 4.Ağır Ceza Mahkemesine açılan bütün sanıkları dinleyip,bunları da kapsayacak şekilde karar vermek üzere tüm sanıkların savunmalarını alıp,tanıkları dinleyip,(veya bu usuli işlemlerin yerine getirildiği dosyayı kendi dosyasıyla birleştirerek),bilirkişi-keşif ve diğer tüm delilleri birlikte birinci elden değerlendirmek suretiyle nihai kararı vermesi halinde mümkündür.Aksi halde bu davanın neticesini kendisi için -TCK 67 maddesi gereğince zamanaşımının işlemediği durumlardan olan- “bekletici mesele “yapması gerekirdi.

    ANA METİN 2. KISIM Devamı bir üst sütundadır.

  28. Bir çok kez yazarların serbest kalması için yorum yazıldı bu sutunlarda gerçekleştiği için ülkemiz adına sevindirici bir gelişme. Bir kaç gün önce de Arıncın söylemini buraya alıntılamıştım inşallah bu sorunda çözülür..Etrafımızın bunca düşmanla çevrili olduğu bu coğrafyada iç barişa ihtiyacımız eskisinden çok daha fazla.Eline silah almamış , birşekilde Fetoya ve PKK ya bulaşmış tüm bireylerin bir pişmanlık yasası ile topluma kazandırılması gerekiyor.Bunu bu iktidarın gerçekleştirmesi boyunlarının borcudur. Öyle veya böyle bu sorunların oluşmasında AKP nin de dahli olmuştur.Bu yüzden görev ona düşüyor.
    Bu sitede sabahtan akşama kadar AKP ye düşman olanlarla ona katıksız destek verenlerin savaşını okuyoruz. Yapılan yorumlarda salt eleştiri veya övgü değil de birazda sorunlara çözüm getirecek yorumlar yazılmalı.İnsanlara ümit verilmeli ufukları açılmalı .Umurım yeni güzelliklere yelken açarız.

    • ahmet
      5 Kasım 2019 at 05:09

      “Bu sitede sabahtan akşama kadar AKP ye düşman olanlarla ona katıksız destek verenlerin savaşını okuyoruz. Yapılan yorumlarda salt eleştiri veya övgü değil de birazda sorunlara çözüm getirecek yorumlar yazılmalı.İnsanlara ümit verilmeli ufukları açılmalı .Umurım yeni güzelliklere yelken açarız.”

      Iyi demişsınz’de.
      AKP den reisinizin emri ile istifa ettirilen “milletvekili Mustafa”Yeneroğlu ne demişti?
      “AKP” adaletsizliğni yazinca AKP’liler TARAFINDAN HEMDE ÜST DÜZEY yetkililer, yani T.C’yi channeme çevirenlerın linç kampanyasına’da herhalde sizde M.Y ye yani ERDOĞAN! düşmanina bir çift sözünüz olmalı.
      Size göre her öneri getiren düşman olduğu içi! Bundu hatirlatayım dedim.

  29. AŞAĞIDAKİ ÖZETİN ANA METNİ 1. KISIM

    SORU ŞU:

    FETÖ/PDY ÖRGÜTÜ ÜYELİĞİ İDDİALI DOSYALARDA HUKUKEN (DOĞRU-YANLIŞ) BİR CEZA VEREBİLMEK İÇİN -ÖNCELİKLE -HUKUKA UYGUN BİR ŞEKİLDE YETKİLİ/GÖREVLİ MAHKEMESİNCE VERİLMİŞ KESİNLEŞMİŞ BİR TERÖR ÖRGÜTÜ KARARININ BULUNMASI GEREKMEZ Mİ?BÖYLE BİR KARAR VAR MIDIR?

    TESPİT VE CEVAP:

    USULÜNE UYGUN VERİLMİŞ BİR TERÖR ÖRGÜTÜ KARARI BU DOSYALARIN GÖRÜLME ÖNŞARTIDIR.FAKAT HALEN HUKUKUN USUL VE ESASLARINA UYGUN BİR ŞEKİLDE VERİLMİŞ, ÖRGÜT ÜYELİĞİ DOSYALARINDA HUKUKİ SONUÇ DOĞURMAYA ELVERİŞLİ NİTELİKTE KESİNLEŞMİŞ BİR TERÖR ÖRGÜTÜ KARARI ,HUKUKEN -HENÜZ-YOKTUR!

    Burada “Fetö/Pdy Örgüt Üyeliği “suçlamalarına ilişkin yargılama dosyalarının tamamını etkileyecek nitelikteki AİHS,ANAYASA ve CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNdan kaynaklı Ceza Usul Hukuku kuralları ihlal edilerek verilen kesinleşmiş genel nitelikte bağlayıcı hüviyeti bulunan Yargıtay 16.Ceza Dairesinin (ve bazı atıflar münasebetiyle Erzincan ACM.nin bir)kararının USULEN esasen YOK HÜKMÜNDE OLDUĞU hususu münhasıran incelenip,anlatılacaktır.Bu cümleden olarak;

    Öncelikle vurgulanmalı ki cezai anlamda bir örgütün var olup olmadığı varsa terör örgütü olup olmadığı ancak bu konuda kendisine dava açılmış görevli mahkemenin hukuka uygun elde edilmiş tüm delilleri irdelemek suretiyle Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanununun belirlediği suç kalıplarıyla irtibatlandırarak yapabileceği bir tespittir.Usulüne uygun bir yargı kararı bulunmadıkça cezai anlamda bir örgütün var olduğundan bahsedilemez.

    “Gülen Cemaati Fetö/Pdy terör örgütüdür” iddiasıyla açılan ilk dava, 15 Temmuzdan iki gün önce Ankara 4.Ağır Ceza mahkemesine Savcı Serdar Coşkun tarafından açılan aralarında örgüt lideri iddiasıyla Fethullah Gülen ‘in de bulunduğu 73 sanıklı Örgüt Çatı Davası olarak bilinen ve halen devam eden davadır.Bu davanın özelliği her ne kadar terör örgütü iddiasını barındırsa da esasen mahiyetinde,3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci maddesi anlamında terör örgütü suç tipinin kanuni unsurlarından olan ; “cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle,Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak “tarifindeki

    “cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinin”kullanılması unsurunun bulunmamasıdır.

    İddia edilen örgüte ilişkin ilk cebir ve şiddet kullanılması eyleminin ise Ankara 4.Ağır Ceza Mahkemesine açılan bu davadan, 2 gün sonra gerçekleşen Gülen Cemaatine atfedilen 15 Temmuz darbe girişimidir.15 Temmuz olayıyla alakalı olarak ta Genelkurmay ve Akıncı Üssü Çatı Davası adı altında Ankara Ağır Ceza Mahkemelerine açılan ayrı davaların bulunduğu bilinmektedir.

    Burada bir parantez açarak bir kısmı halen devam eden bazısı ise yakın zamanda bazı ilk derece Ağır Ceza mahkemelerince neticelendirilen “15 Temmuz darbe davalarına bakan mahkemelerce örgüt nitelemesi yapılması mümkün müdür?”şeklinde akla gelebilecek soruyu da

    adı üstünde bu davaların darbe davaları oldukları,mahkemelerinin ancak darbe eylemlerine münhasıran karışanları yargılama görevlerinin bulunduğu,halen de KESİNLEŞMEMİŞ bu davalarda ancak darbeye kim karıştıysa onların bu sebeple cezalandırıldıkları,bu mahkemelerin de darbeye karışanların örgüt bağlantılarının olup olmadığı konusuna dair aynen diğer tüm örgüt üyeliği davalarında olduğu gibi örgüt belirlemesinin yapılacağı ana davaya bakan Ankara 4.Ağır Ceza mahkemesinde görülen dava sonucuyla bağlı olduklarını,yani örgüt nitelemesi yapma yetkilerinin bulunmadığını ve zaten de böyle bir niteleme yapmamış bulunduklarını ,ancak kamuoyunda sanki örgüt nitelemesi yapmış oldukları gibi yanlış bir algının da oluştuğunu,fakat bu durumun bir algı yanılsamasından başka bir şey olmadığını belirtmiş olalım.

    Ankara 4.Ağır Ceza Mahkemesi kendisine açılan Örgüt Ana davasını 2018 yılının sonunda F.Gülen ve Adil Öksüz gibi ulaşılamayan kişilerin dosyasını ayırarak (?????)karara bağladı.Bu karar da halen itirazen üst mahkeme aşamasında olduğundan henüz KESİNLEŞMİŞ DEĞİL.Kesinleşmediği için de bu aşamada bu kararın hukuka aykırı olup olmadığı hususuna girmeyeceğim.KESİNLEŞMEYEN bir kararın kendisine bağlı tali üyelik davaları üzerinde HUKUKEN HERHANGİ
    BİR ETKİ DOĞURMAYACAĞI İZAHTAN VARESTEDİR.

    Şu haliyle gerçekte örgüt nitelemesi yapan KESİNLEŞMİŞ ilk kararın ise Yargıtay 16.Ceza Dairesi ‘nin hakimler M.Ö ve M.B dolayısıyla verdikleri 24.04.2017 tarihli 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı ilamı olduğunu belirterek parantezi kapatıp,kaldığımız yerden devam edelim.

    Ana metnin devamı bir üst satırda

  30. ÖZET 2 (aşağıdakinin devamıdır)

    Gerçekte ise “terör örgütü “belirlemesini yapacak mahkeme, 15 Temmuz Çatı Davalarını da kendi dosyasında birleştirerek veya bu DAVALARIN KESİNLEŞMİŞ HÜKÜMLERİNİN DOSYASIYLA BAĞLANTISINI KURMAK ÜZERE İNCELEYEREK -bu şekilde cebir,şiddet yöntemlerinin kullanılması ve bu kullanmanın Gülen Cemaatinin
    -yönetim kadrosunun özel yönlendirmesi sonucunda-emir komuta zinciri içinde gerçekleştirilmiş olduğunun kesin tespiti unsurunu da değerlendirerek -kararını bağlayabilecek mahkeme olan 15 Temmuz dan iki gün önce Örgüt Çatı davası olarak açılan davaya bakan Ankara 4.Ağır Ceza Mahkemesidir;zira Gülen Cemaatine atfedilen (Silahlı Terör Örgütü suçunun unsurlarından olan) devlet düzenini yıkma amaçlı cebir,şiddet kullanma eylemi ilk kez (ERZİNCAN ACM.nin de KARARINDA BELİRTTİĞİ ÜZERE)15 Temmuza ilişkin iddialardır.

    Türkiye çapında 15Temmuz 2016 sonrasında Terör Örgütü Üyeliği cezalarını veren Ağır Ceza Mahkemeleri Yargıtay 16. Ceza Dairesinin eleştiri konusu yaptığımız kararını esas almışlar ve uygulama da bunun üzerinden yürümüştür.

    Yukarıdaki bölümde ayrıntılı olarak izah edileceği üzere;Yargıtay 16.Ceza Dairesinin 24.04.2017 tarihli 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı kararıyla anahatlarıyla aşağıdaki hukuk ihlalleri oluşmuştur:

    CMK 3.maddesi gereğince “mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir”,kuralı doğrultusunda “terör örgütü suçlarına bakma görevi”HSK’nun belirlediği özel yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri ‘ne ait olup,bu kapsamda Örgüt Ana/Çatı davası Ankara 4.Ağır Ceza Mahkemesinde devam ederken ancak bu mahkemenin yargılama sonucunda belirleyebileceği “Fetö Terör Örgütü “nitelemesini yapan Yargıtay 16.Ceza Dairesi Ceza Muhakemesi Kanununun 3.maddesini ihlal etmiştir.

    Ceza Muhakemesi Kanununun 7.maddesi “Görevli olmayan hâkim veya mahkemenin işlemleri başlığı altında ;Yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür. “düzenlemesini getirdiğinden Yargıtay 16.Ceza Dairesinin 24.04.2017 tarihli 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı kararının hükümsüz olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.Bu şekilde CMK nun 7. maddesinin de ihlal edildiği görülmektedir.

    Kendi davasının ön meselesi olması münasebetiyle Çatı davalarını kendi davasıyla birleştirmeden Çatı davalarının yargılama konusu hakkında karar vermekle CMK.nun 8,10 ve 11 ve TCK.nun 67.(bekletici mesele uygulaması ve bunun dava zamanaşımını durdurması yollaması münasebetiyle)maddeleri de ihlal edilmiş durumdadır.

    Yargıtay 16.Ceza Dairesindeki dava iki hakim hakkında örgüt üyeliği ve görevi kötüye kullanma suçlarına ilişkin olup,bizatihi ana örgüt davasına ilişkin bu mahkemeye CMK 170.maddesi uyarınca bir dava açılmamış bulunduğundan CMK.nun 170.maddesi hükmü de ihlal edilmiş durumdadır.

    Dolayısıyla Örgüt Çatı davasında yargılamaları yapılan tüm sanıkların gıyaplarında ancak bu davalarda verilebilecek “terör örgütü “belirlemesi ,sanıkların savunmalarının alınmaması,tanık,bilirkişi vs.dinlenilmemesi,bunlara dair Ceza Muhakemesi Kanununun BÜTÜN usul hukuku hükümleri ihlal edilmiştir.

    Deliller Çatı davalarının mahkeme dosyalarında bulunduğuna göre,Yargıtay 16.Ceza Dairesinin de bu dosyaları incelemediğine ve kendisinde de birleştirmediğine göre “Fetö Terör Örgütü ” saptamasının CMK.nun 230 maddesine aykırı şekilde gerekçelendirdiği anlaşılmaktadır ki,bu haliyle CMK.nun 230.maddesi hükmü de ihlal edilmiştir;

    Bu konuda Yargıtay 16.Ceza Dairesinin yargılama yapmadığı sabit olmakla Çatı davası sanıklarının tamamını -haklarında yargılamaları devam ederken-gıyaben suçlu konumuna sokmuş olduğundan Anayasa’nın 15.maddesinde yer alan “suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”hükmü,
    aynı şekilde ve aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/2 madde ile yine Anayasa’nın 38/4 maddesi hükümleri de ayrıca ihlal edilmiş durumdadır.

    Yine aynı zamanda derdest bir davanın konusu hakkında re’sen karar vererek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1 maddesinin Adil Yargılama Hakkı hükmü ve Anayasa ‘nın 36 ve dolayısıyla da Anayasa’nın 13/1 maddesi hükümleri de ihlal edilmiştir.16.Ceza Dairesi bu uygulamalarıyla aynı zamanda Anayasa’nın 37/1 maddesinin “– Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.”(Tüm Çatı davası sanıklarını bağlayacak şekilde yargılamaları dahi yapılmaksızın aleyhlerine sonuç doğuracak nitelikte karar vererek) “Kanuni hakim güvencesi “hükmünü de ihlal etmiştir .

    Yargıtay 16.Ceza Dairesi verdiği -ancak Örgüt Çatı davasının yargılaması sonucunda verilebilecek nitelikteki -“Fetö terör örgütüdür”saptamasıyla,

    (SONRADAN TEMYİZEN ÖNÜNE GELECEK BİR DOSYADA aynı zamanda İHSAS-I REY MAHİYETİNDE olmakla CMK 24,25 ve AİHS 6.HÜKÜMLERİ DE İHLAL EDİLEREK)

    KENDİSİNİ DE BAĞLAYACAK ŞEKİLDE derdest bir davanın konusu hakkında hüküm vererek,

    aynı zamanda Örgüt Çatı Davası yargılamasını yapan Ağır Ceza mahkemesinin üst dereceli temyiz mahkemesi sıfatını haiz olması nedeniyle de bu mahkemeye bu yönde karar vermesi telkini anlamına gelen kararıyla Anayasa’nın 138/2 maddesinin ” Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” hükmünü de ihlal etmiş durumdadır.

    Netice itibariyle; herbiri vahim hukuk ihlali mahiyetini taşıyan bu ihlaller dolayısıyla ve ayrıca Ceza Muhakemesi Kanununun 7.maddesinin özel hükmü gereği Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 24.04.2017 tarihli 2015/3 Esas,2017/3 Karar sayılı hükmü,hükümsüz olup hukuken yok hükmündedir;bağlantılı kesinleşmiş ve derdest durumdaki tüm Terör Örgütü Üyeliği dosyalarının da buna göre belirlenmesi gerekmektedir.


    • Uğur bey,
      Öncelikle bu kadar yazıya emek veripte çok önemli detayı gözden kaçırmanızı muhtemelen hukukçu olmamanıza bağlıyorum.
      Yargıtaydaki hakimlerin üst derece mahkemelerinden atanmış tecrübeli hakimler olduğunu ve böyle bir bariz hataya düşmeyeceğinide ayrıca değerlendirmeniz gerekirdi .
      Yani kısaca sizin teoriniz fetö/pdy terör örgütüne ceza verilemez ilkesini savunuyor .
      Tam aksine bu örgütün tamamına verilen cezaların dayanağı Ankara Başsavcılığı FETÖ/PDY’nin bir terör örgütü olduğunu ‘resmi belgelerle’ delillendirmek adına örgütle ilgili MGK’da alınan kararları da iddianameye koydu. MGK’da FETÖ ile ilgili 26 Şubat 2014’ten 26 Mayıs 2016 tarihine kadar alınan 14 karar aktarıldı. İddianamede, ‘MGK’nun FETÖ Hakkındaki Değerlendirmesi’ başlığıyla verilen bölümde şöyle denildi: “Süreç içinde Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından FETÖ/PDY’nin milli güvenliği tehdit ettiğine, bir terör örgütü olduğuna ve diğer terör örgütleri ile işbirliği yaptığına dair kararlar verilmiştir. Bu bağlamda MGK Genel Sekreterliği tarafından Kurul toplantılarına ilişkin basın duyurularının FETÖ/PDY ile ilgili değerlendirme yapılan kısımları şöyledir.”
      İddianamede yer verilen MGK kararlarında, FETÖ ile ilgili değerlendirmelerin 26 Şubat 2014 yılından itibaren ‘halkın huzurunu ve ulusal güvenliği tehdit eden yapılanma’, ‘devlet içindeki illegal yapılanma’, ‘paralel yapılanma’, ‘paralel devlet yapılanması’ ve ‘terör örgütleriyle işbirliği içinde hareket eden paralel devlet’ ifadeleri kullanıldığı görülüyor. Kararlarda ‘Terör örgütü’ ifadesinin 26 Mayıs 2016 tarihli MGK toplantısına kadar kullanılmadığı dikkat çekiyor. (KARAR GAZETESİ)
      Anlaşıldığı üzere 26 Mayıs 2016 Tarihinde MGK’nın toplantısında Terör örgütü ifadesi kullanılmış ve bütün bu örgüt mensuplarına verilen cezaların dayanağıda MGK’nın 26 Mayıs 2016 tarihli kararı olmuştur.
      Zaten bu karar alındıktan sonra bu örgüt alelacele darbe girişimine kalkışmıştır.
      Daha sonra yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda örgüt iyice açığa çıkmış işte kullandıkları by lock vb gibi iletişim durumları MİT tarafından açığa çıkarıldıkça ve itirafçılarla beraber sabitlenmiştir.
      Bu durumu bu kadar uzun uzadıya yazarak insanların kafasında bir kavram karmaşası yaratmak istemenizide çok da değerlendirmek istemiyorum çünki bu ayrı bir tartışma konusudur.
      Bir taraftan cezaevindekileri mağdur gibi düşünerek yola çıkarsanız , şimdiye kadar yapılmış haksızlıkları nereye koyacaksınız !
      Benim, onun,şunun ,bunun çocuklarının sınavlarda uğradığı haksızlıklar , yapılan iltimaslar , verilen sınav soruları, dahası binlerce , onbinlerce insanın kaderi ile oynamak kimin haddine. Bu cezaevinde olupta KHK ile işinden ilişiği kesilen insanlar niye üzülüyorlar zaten sorular verilerek , çeşitli iltimaslarla bu işlere sahip olmadılarmı ?Bülent Arınç niye üzülüyormuş . Yüce ALLAH’ın adaleti tecelli etti .Buna’mı itirazı var?
      Herkes cezasını çekmelidir , bilirsiniz “Şeriat’ın kestiği parmak acımaz derler”
      Eğer bunları yapmazsanız Adaleti nasıl herkese eşit şekilde dağıtabilirsiniz . Bu kadar hakkı yenen insanlara ne söyleyebilirsiniz!Nasıl güven sağlayabilirsiniz? Nasıl kendinize inandırabilirsiniz?

      • murat bey merhaba! herhalde hukukcu olmadığınız için önemli bir detayı gözden kaçırdınız! mgk, neyin suç olup, neyin suç olmadığını belirleyemez. neyin suç olup neyin suç olmadığı yasakoyucu tarafından belirlenir ve hem suç hem de bu suça verilecek cezalar yasalarda açıkça belirtilir. neyin suç olduğuna mahkeme de karar verenez. mahkeme, eylemin, yasada belirtilen suç tanımına uyup uymadığını belirler, suçu belirleyemez. imam hatip mezununun dekan olduğu okuldan mezun olunca hukuku kavramamanız gayet normal.

        • Hamza bey merhaba ,
          Okuduğunuz yazıyı neresinden okuduğunuzu anlayamadığımdan , size nasıl bakmanız gerektiği hususunda bazı yardımlarda bulunacağım .
          Benim yazımda neyin suç olup olmadığı değil , kimin,kimlerin suçlu sayılabileceği üzerine idi . Bunu da anlamamışsınız !
          Dediğim gibi MGK’da hangi kurum ,kişi , topluluk , yada zümrenin hangi çalısma ve yapılanmasının , izlediği yolun , amacı ve gayesini saptamak, bununla ilgili gelen istihbari bilgileri ve geçmişini değerlendirmek ve bununla ilgili tavsiye kararları almak MGK’da görüşülür .
          O yüzdendir ki o toplantıya görevi kanunlarla belirlenmiş Cumhurbaşkanı ,Kuvvet komutanları , Adalet Bakanı , İçisleri Bakanı , Dışişleri Bakanı katılır .
          Yoksa her ayın son cuması orada çay partisi vermiyorlar .
          Orada çeşitli sorun ve konuları konuşurlar herkes görüşünü beyan eder ve orada kayıtlara geçer .
          MGK toplantılarında alınan kararlar Kırmızı Kitap diye anılan “Milli Güvenlik Siyaset Belgesine ” geçer .
          Yani sizin anlayabileceğiniz Terör örgütü saptamasını MGK da yapmışlardır..Tabi hangi davranışların suç olduğu , silah olarak ne kullandığı , kullandımı , kullanmadımı . gece mi kullandı , gündüzmü kullandı , yakındanmı , uzaktanmı ,öldürdümü , öldürmedimi niyeti neydi bunları yanlızca mahkemeler belirler, kanunlarda yazdığı ve tarif ettiği gibi gerekirse cezalandırır.
          Neyin suç olduğuna mahkeme karar veremez yazmışsınız . Şu yazdığınız cümlenin elle tutulur hiçbir yanı yok .
          Neyin suç olduğuna yanlızca mahkemeler karar verir TCK da yazanlar doğrultusunda.Ve yetkileri vardır cezada indirim yapmak yada artırmak gibi .
          Benim size önerim bir konu hakkında saptama yaparken ön yargılarınızdan
          kurtulun .
          Yazmadan geçemeyeceğim iyiki hukukçu değilsiniz , yoksa vay müvekkillerinizin haline !
          Sağlıcakla ,

  31. YUKARIDAKİ BÖLÜMDE AYRINTILI İZAHI BULUNAN YARGITAY 16.CEZA DAİRESİ KARARINDAKİ HUKUKA AYKIRILIKLARI ANLATAN YAZININ ÖZETİDİR.Özet yetersiz olabileceğinden anlaşılamayan kısımlar için o yazı incelenebilir;TAVSİYE EDERİM.

    ÖZET 1:
    KONUYA ŞU ÖNEMLİ SORUYLA BAŞLAYALIM:

    FETÖ/PDY TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYELİĞİ İDDİALI DOSYALARDA (DOĞRU-YANLIŞ) BİR CEZA VEREBİLMEK İÇİN – ÖNCELİKLE -HUKUKA UYGUN BİR ŞEKİLDE YETKİLİ/GÖREVLİ MAHKEMESİNCE VERİLMİŞ BİR TERÖR ÖRGÜTÜ KARARININ BULUNMASI GEREKMEZ Mİ?

    SON TAHLİLDE BU SORUYA VERİLECEK NİHAİ CEVAP İSE ŞUDUR:

    USULÜNE UYGUN VERİLMİŞ BİR TERÖR ÖRGÜTÜ KARARI BU DOSYALARIN GÖRÜLME ÖNŞARTIDIR.FAKAT HALEN HUKUKUN USUL VE ESASLARINA UYGUN BİR ŞEKİLDE VERİLMİŞ, FETÖ/PDY İDDİALI ÖRGÜT ÜYELİĞİ DOSYALARINDA HUKUKİ SONUÇ DOĞURMAYA ELVERİŞLİ NİTELİKTE KESİNLEŞMİŞ BİR TERÖR ÖRGÜTÜ KARARI ,HUKUKEN -HENÜZ-YOKTUR!

    ÖZET:
    Burada “Fetö/Pdy Örgüt Üyeliği “suçlamalarına ilişkin yargılama dosyalarının tamamını etkileyecek nitelikteki AİHS,ANAYASA ve CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNdan kaynaklı Ceza Usul Hukuku kuralları ihlal edilerek verilen kesinleşmiş genel nitelikte bağlayıcı hüviyeti bulunan Yargıtay 16.Ceza Dairesinin (ve bazı atıflar münasebetiyle Erzincan ACM.nin bir)kararının USULEN esasen YOK HÜKMÜNDE OLDUĞU hususu münhasıran incelenip,anlatılacaktır.Bu cümleden olarak;

    Öncelikle vurgulanmalı ki cezai anlamda bir örgütün var olup olmadığı varsa terör örgütü olup olmadığı ancak bu konuda kendisine dava açılmış görevli mahkemenin hukuka uygun elde edilmiş tüm delilleri irdelemek suretiyle Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanununun belirlediği suç kalıplarıyla irtibatlandırarak yapabileceği bir tespittir.Usulüne uygun bir yargı kararı bulunmadıkça cezai anlamda bir örgütün var olduğundan bahsedilemez.

    “Gülen Cemaati Fetö/Pdy terör örgütüdür ” iddiasıyla açılan ilk dava 15 Temmuzdan iki gün önce Ankara 4.Ağır Ceza mahkemesine açılan aralarında örgüt lideri iddiasıyla Fethullah Gülen ‘in de bulunduğu 73 sanıklı Örgüt Çatı Davası olarak bilinen ve halen devam eden davadır.Bu davanın özelliği her ne kadar terör örgütü iddiasını barındırsa da , esasen mahiyetinde,3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7/1,TCK 314 maddesi anlamında silahlı terör örgütü suç tipinin kanuni unsurlarından olan ;kısaca devlet düzenini yıkmak amacıyla örgütlü olarak “cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinin”kullanılması unsurunun bulunmamasıdır.

    İddia edilen örgüte ilişkin ilk cebir ve şiddet kullanılması eyleminin ise Ankara 4.Ağır Ceza Mahkemesine açılan bu davadan, 2 gün sonra gerçekleşen Gülen Cemaatine atfedilen 15 Temmuz darbe girişimidir.15 Temmuz olayıyla alakalı olarak ta Genelkurmay ve Akıncı Üssü Çatı Davası adı altında Ankara Ağır Ceza Mahkemelerine açılan ayrı davaların bulunduğu bilinmektedir.

    Bu haliyle kendisine 15 Temmuzdan 2 gün önce Fetö/Pdy Çatı davası nitelendirilmesiyle dava açılan Ankara 4.Ağır Ceza Mahkemesinin “Gülen Cemaati Fetö/Pdy terör örgütüdür ” nitelemesi yapabilmek için Örgütün “cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerini”kullandığı iddia edilen 15 TEMMUZ DARBESİNİN ÇATI DAVALARINI KENDİ UHDESİNE ALIP,ELİNDEKİ ANA ÖRGÜT DOSYASIYLA BİRLEŞTİRİP,İRTİBATLARI KURARAK TERÖR ÖRGÜTÜ SAPTAMASINI BUNA GÖRE YAPMASI veya bu dosyaların kesinleşmiş hükümlerini dosyasında inceleyerek irtibatları değerlendirerek nihai sonuca gitmesi gerekmektedir.Bu mahkeme dışında Türkiye’deki başka herhangi bir mahkemenin Fetö/Pdy terör örgütü nitelemesi yapabilmesi hukuken mümkün değildir.Çünkü kendilerinde bu nitelemeyi yapabilecek nitelikte bir dava bulunmamaktadır.

    Başka bir deyişle Terör Örgütü Üyeliğinden dolayı yargılama yapan tüm mahkemeler Fetö/Pdy Çatı Davasına bakan Ankara 4.Ağır Ceza mahkemesinin örgüt değerlendirmesine bağlı ve dosyaları da bu mahkemenin nihai kararına tabi niteliktedir.Ankara 4.Ağır Ceza Mahkemesinin ise bu konuda halen KESİNLEŞMİŞ bir kararı yoktur ( 2018 yılının sonunda -davasının en önemli sanıklarını dinlemeksizin-verdiği bir karar vardır ama,bu karar da itiraz aşamasında olduğundan henüz KESİNLEŞMİŞ DEĞİLDİR).

    B u haliyle kendisine sınırlı olarak Terör Örgütü Üyeliği davası açılan mahkeme doğaldır ki içeriğine vakıf olmadığı,

    Örgüt ana yargılamasının yapıldığı Ankara 4.Ağır Ceza mahkemesinde ” 15 Temmuz olayını gerçekleştirenlerin bu eylemlerini Gülen Cemaatinin unsuru olarak ve aynı zamanda bu yapının yönetici kadrosunun yönlendirmesiyle gerçekleştirip gerçekleştirmediği ” hususu da belirlenip açıklığa kavuşturulmadan,yani Ankara 4. Ağır Ceza mahkemesi tarafından hukuken terör örgütünün bağlantılarıyla ve hukuki delilleriyle henüz adı konmadan

    kendi başına Terör örgütü önsorununu kafadan belirleyip hukuken terör örgütü üyeliğinden insanlara ceza verme hak ve yetkisine haiz değildir.

    Ancak hukuki bu sınırlamalara rağmen Türkiye ‘de Fedö/Pdy Örgüt üyeliğinden çeşitli Ağır Ceza mahkemelerince binlerce insana henüz örgüt ana davası devam ederken cezalar verilmektedir.Bu uygulama neye dayanarak yapılmaktadır diye bakıldığında karşımıza Yargıtay 16.Ceza Dairesi ‘nin hakimler M.Ö ve M.B dolayısıyla verdikleri 24.04.2017 tarihli 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı kararı çıkmaktadır.

    Fetö/Pdy üyeliği iddiasıyla haklarında dava açılan binlerce kişinin mahkûmiyetine kaynak olan Yargı kararı,Yargıtay 16.Ceza Dairesi ‘nin hakimler M.Ö ve M.B dolayısıyla verdikleri 24.04.2017 tarihli 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı kararıdır.Çünkü bu kararla “Gülen Cemaati Fetö terör örgütüdür”saptaması yapılmış,diğer Ağır Ceza mahkemeleri de alakalı-alakasız mahkumiyet hükümlerini bu kararla bağlamışlardır.

    Ancak Yargıtay 16.Ceza Dairesine “terör örgütü “saptamasını yapabileceği şekilde açılmış bir dava bulunmadığı gibi,”terör örgütü “belirlemesini yapacak göreve haiz 15 Temmuz Çatı Dava dosyalarını ve 15 Temmuzdan iki gün önce

    Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesine örgüt ana dava dosyası olarak açılan dosya sonucunu beklemeyip veya
    beklemiyorsa kendi dava dosyasıyla birleştirmeyip,
    bu mahkemelerin devam eden dava konusunu üzerine alıp vukufiyeti bulunmadığı kendisine açılmamış bir dava hakkında karar vermekle
    CMK 3 vd madde hükümlerini ihlal ederek GÖREV GASBINDA BULUNMUŞ VE AYNI ZAMANDA DEVAM EDEN BİR DAVAYA İLİŞKİN VERDİĞİ ETKİLEYİCİ/BAĞLAYICI KARARIYLA YARGILAMAYA HAKSIZ MÜDAHALEDE BULUNMUŞTUR. Yargıtay 16.Ceza Dairesinin darbe davaları ve örgüt çatı davası devam ederken böyle bir karar veremeyeceği izahtan varestedir.

    Yukarıdaki bölümde ayrıntılı olarak izah edileceği üzere KENDİ DAVA DOSYALARININ KONU,KAPSAM VE DELİLLERİ İTİBARİYLE ne Yargıtay 16 Ceza’nın ne de (kamuoyunda Fetö Terör Örgütü kararını veren ilk mahkeme olarak bilinen)Erzincan ACM.nin bu belirlemeyi yapacak hukuki argümanları bulunmamaktadır.

    SİSTEM YAZI UZUN OLDUĞU İÇİN KABUL ETMEDİĞİNDEN DEVAMINI BİR ÜST SÜTUNDA VERECEĞİM

  32. 15 Temmuz 2016 sonrasında oluşturulan olağanüstü hal uygulamasının -olağan hukukta yeri olmayan- kullanışlı tabiri “iltisak” kavramı kullanılarak ,onbinlerce kişi kamudaki görevinden ihraç edilirken ,bir çoğu hakkında da herkesin bildiği “Cemaat bankasına para yatırma,okuluna çocuk gönderme,sendikasına üye olma,gazetesine abone olma,yardım kuruluşuna telefon mesajıyla para yatırma gibi” -olağan hukuk döneminin kabul etmeyeceği- sebeplerle (Cemaatla ilişkisi olan kadar,belki daha fazla hiçbir ilgisi olmayan kişi hakkında da )davalar açıldığı,mahkûmiyetler verildiği, Cemaatçi potasına alakalı,alakasız çoğu muhalifin atılarak pasifize edildiği zamanları yaşadık/yaşıyoruz.

    Bu olağanüstü hal uygulamaları kapsamındaki Ceza ve İdare Hukukuna aykırı uygulamalara ilişkin zaman zaman bazı hukukçuların yaptığı eleştiriler de oldu.
    Akla,mantığa,vicdana uymayan yargı uygulamalarına dair bir süredir iktidara yakın medyadan ve hatta Akparti içinden dahi eleştiriler yükselmeye başladı.Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘ın dahi “Bize Ömerler lazım”dediği bir dönemi yaşamaktayız.Ben görünür problemin siyasi düzenlemelerle düzeltilecek mahiyette olmadığı düşüncesindeyim.

    Bana göre problem yürürlükteki mevzuattan kaynaklanmıyor.Gerçekte şu yaşadığımız zaman diliminde Yargının problemi ,

    Yargının mevzuatı ve delillerin elde edilmesi ile bu delillere ilişkin değerlendirmelerde

    yerleşik içtihatları/uygulamaları uygulamamasından kaynaklanıyor;yani Yargıya dair asıl problem Yargısal sebeplerden,Yargının normal düzeniyle işlememesinden kaynaklanıyor.Aşağıda eleştirisini yapacağım Yargı kararı bu söylediklerimi ispatlayan en açık,en belirgin örneklerin başında geliyor.

    Şimdiye dek bu yargılamalardaki Yargı kararlarına yönelik eleştiriler Örgüt Üyeliğinden açılan bireysel dosyalardaki absürt iltisak bağlantı sebep ve gerekçelerine ilişkin oldu.Aşağıdaki inceleme konusu karar ise bütün Fetö/Pdy iddiasıyla açılan Terör Örgütü Üyeliği dosyalarını otomatik olarak etkileyecek nitelikteki genel sonuçları olan kesinleşmiş bir Yargı Kararındaki hukuka aykırılıklara ilişkindir.

    Burada Fetö/Pdy üyeliği iddiasıyla haklarında dava açılan binlerce kişinin mahkûmiyetine kaynak olan Yargıtay 16.Ceza Dairesi ‘nin 24.04.2017 tarihli 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı kararındaki hukuka aykırılıkları yazacağım.

    Burada bir hususa da özel vurgu yapalım ki;”silahlı terör örgütü “belirlemesini HUKUKEN ancak 15 Temmuzdan iki gün önce Ankara 4.Ağır Ceza mahkemesine açılan Çatı Davasında bu mahkemenin (terör örgütü suçunun ve dolayısıyla terör örgütü VASIFLAMASI yapabilmek için silahlı eylem unsuru boyutunun değerlendirilmesi zorunluluğu nedeniyle )Gülen Cemaatine atfedilen ilk silahlı cebir-şiddet eylemi olması itibariyle 15 Temmuz Çatı Davalarını da kendisinde birleştirip topluca bir değerlendirme ve belirlemeyle yapabileceğini belirtmek istiyorum.Bu mahkeme ise 2018 yılının sonunda bu davayı F.Gülen ve Adil Öksüz gibi ulaşılamayan kişilerin dosyasını ayırarak (?????)karara bağladı.Bu karar da halen itirazen üst mahkeme aşamasında olduğundan henüz KESİNLEŞMİŞ DEĞİL. Kesinleşmediği için de bu aşamada bu kararın hukuka aykırı olup olmadığı hususuna girmeyeceğim.

    Ancak şu kadarını belirteyim ki ÖRGÜT DAVALARINDA ANA DAVANIN HUKUKEN HENÜZ KESİNLEŞMEDİĞİ BİR YERDE BUNA BAĞLI TALİ DAVALARIN HUKUKEN KARARA BAĞLANMALARI MÜMKÜN DEĞİLDİR;bu konuyu aşağıda işleyeceğim.Peki örgüt ana davası henüz kesinleşmemişken buna bağlı örgüt üyeliği dosyaları 2 seneden fazla süredir nasıl karara bağlanıp,insanlar terör örgütü üyeliği suçundan mahkum edilebiliyorlar?Yani ortada geçerli bir ana örgüt kararı YOKKEN bu mahkumiyetler HUKUKEN nasıl verilebiliyor?Bu durumun kaynağı nedir ve bu durum hukuka uygun mudur?soruları önem arzetmektedir.

    ÖNEMİNE BİNAEN SORUYU YİNELEYELİM:

    FETÖ/PDY ÖRGÜTÜ ÜYELİĞİ İDDİALI DOSYALARDA HUKUKEN (DOĞRU-YANLIŞ) BİR CEZA VEREBİLMEK İÇİN -ÖNCELİKLE -HUKUKA UYGUN BİR ŞEKİLDE YETKİLİ/GÖREVLİ MAHKEMESİNCE VERİLMİŞ KESİNLEŞMİŞ BİR TERÖR ÖRGÜTÜ KARARININ BULUNMASI GEREKMEZ Mİ?BÖYLE BİR KARAR VAR MIDIR?

    TESPİT VE CEVAP:

    USULÜNE UYGUN VERİLMİŞ BİR TERÖR ÖRGÜTÜ KARARI BU DOSYALARIN GÖRÜLME ÖNŞARTIDIR. FAKAT HALEN HUKUKUN USUL VE ESASLARINA UYGUN BİR ŞEKİLDE VERİLMİŞ, ÖRGÜT ÜYELİĞİ DOSYALARINDA HUKUKİ SONUÇ DOĞURMAYA ELVERİŞLİ NİTELİKTE KESİNLEŞMİŞ BİR TERÖR ÖRGÜTÜ KARARI ,HUKUKEN -HENÜZ-YOKTUR!

    Neticede hukuk bir sürece ihtiyaç duyar ve araştıracağı hiçbir durumun adını da baştan koymaz.Sakin bir şekilde yargılamasını yapar ve tüm istifhamları kaldıracak ve herkesi tatmin edecek gerekçesiyle de hükmünü bağlar.Mevcut uygulama bunların yapılmadığının açık göstergesidir.Sanki şu günlerde yine “Hele bir asalım,sonra yargılarız!” mantalitesinin farklı bir sürümü yürürlükte gibidir.

    Not:Hazırladığım metin anlaşılır olması için ne kadar sade ve kısa tutmaya çalışsam da,kendi içindeki anlatılması zorunlu açıklamalardan dolayı yine de uzun oldu.Bu sebeple ilk olarak bir özetini,üstünde de ayrıntılı olanını yazmış olacağım.İlgi duyana belirtmek istedim.

  33. Bülent Arınç’ın kendisini eleştirenlerden çok önemli bir farkı var;siyaset öncesi Ceza davalarında kendisini göstermiş bir avukat olması.Başka bir deyişle Bülent Arınç siyasetçiden daha önce işini bilen bir hukukçu…O,hukuken birşeyler bildiği için ters olan şeyleri söylüyor,Onu eleştirenlerse hukuk bilgisi olmaksızın meşreplerine göre haybeye konuşuyor ve boş görüntü veriyorlar.Mesela şu sözlerde Bülent Arınç’a ait:

    “Şimdi bir iddianame düşünün. 30 sayfa, 25 sayfası kopyala kes yapıştır. Her davada aynı iddianame. ‘FETÖ terör örgütü öyle bir terör örgütüdür ki’ Şunları yapmıştır ama içinde şüphelinin ismi yok. Bu sebeple sanık cezalandırılıyor. Ama suçun unsuru yok. Efendim ondan sonra ‘Zaman gazetesine abone olmuş.’ Bunu suç unsuru haline getirdiler. Çocuklarını onların okuluna göndermiş olmaları suç unsuru oldu. Banka Asya’da parası olması… Ya bunlar ne alaka. Bu banka 15 Temmuz’a kadar açık kaldı.

    …Birinci derece mahkemeler yani bidayet mahkemeleri peşinen suçladılar, ben şahidiyim. ‘Seni suçlayacak bir şey yok, bu kağıtta ama ben seni suçlamakla mecburum.’ Neden, onu burada söylemeyeyim. Hakim dediğiniz insanın, savcı dediğiniz insanın 5 tane unsuru olması lazım. İstikamet sahibi olacak, korkmayacak! Sonra ‘beni tutuklarlar’, sonra ‘bana da FETÖ’cü derler’ sonra ‘beni de atarlar buradan’ bu yanlışlıklara girildi. İster hakim ister savcı olsun iddianamelerin ne kadar çürük olduğunu şimdi yargıtay söylüyor.”

    Gazeteci kıtlığında muhalif görüntü verdiğinden dolayı kıymete binen Fatih Portakal şimdi çıkıp tuhaf tuhaf jest ve mimiklerle eleştiri yaptığını sanıyor.Neymiş efendim ‘Fetöcü insanlık canavarı hakim- savcılar Ergenekon,balyoz davalarında insanların hayatlarını karartmışlar…”

    Yahu Fatih kardeşim,Ergenekon da Balyoz da bu tür davalar esastan değil,soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki usulsüzlüklerden çizik yedi,tabir- i diğerle kurunun yanında yaş ta yanmasın bakış açısıyla külliyen iptal edildiler.Toplasan bu davalardaki mahkumiyet alan sanık sayısını 1000 kişiyi bulmaz.O davalar da yapılan usulsüzlük 1 ise bugünküler onların yanında milyondur.O davalara bakan hakim- savcılara “Fetöcü” diyorsunuz;toplasanız sayılarını 50 ‘ yi geçmez;ancak daha darbe devam ederken geceyarısı 2700 küsur (toplamda 4500 civarı )hakim- savcı Anayasaya ve tabi oldukları yasaya aykırı olarak tutuklandı,haklarında idari soruşturma usullerine uyulmaksızın GEREKÇELENDİRİLMEKSİZİN,BİREYSELLEŞTİRİLMEKSİZİN (muhalif görüntü veren herbiri) “Fetöcü torbasına atılıp” genel bir ihraç kararıyla ihraç edildiler.Bülent Arınç şimdi neyi yanlış söylüyor; kadın,çocuk denilmeksizin milyonlar mağdur edilmedi mi?Bunları görebiliyor musunuz?Yakında Bülent Arınç’ın söylediklerinin doğruluğu bizzat Yargı kararlarıyla ispatlanır,siz de yaşadığınız mahcubiyetle isminizi Fatih Ordakal diye,arkadaşınız da İsmail Büyükkaza diye kendiniz değiştirirsiniz; ayıp ediyorsunuz,çok ayıp…

    29 Eylül tarihli Fehmi Koru sayfasında genel sonuçları olan bir Yargıtay kararına
    ilişkin bir HUKUKİ ELEŞTİRİ hazırlayacağımı yazmıştım.Bu metni hazırladım.Bülent Arınç’ın eleştirilerinde ne kadar haklı olduğunu metni okuyanlar görecektir.Ancak ne kadar kısa tutmaya çalışsam da mahiyeti icabı yine de uzun oldu.Sistem tamamını kabul etmezse birkaç parça halinde aktaracağım.Ayrıca sıkılanlar olabileceğinden bir de özetini vereceğim.Yine öncesinde metne dair bir açıklama yazısı aktarmış olacağım.Umarım editör de anlayışla karşılar.Bediuzzaman’dan bir alıntıyla bu yazıyı noktalamış olayım:

    “İşte, bir köyde bir hain bulunsa, o köyü mâsumeleriyle imhâ etmek veya bir cemaatte bir âsi bulunsa, o cemaati çoluk çocuğuyla ifnâ etmek veya Ayasofya gibi milyarlara değer mukaddes bir binaya, kanun-u zâlimanesine serfurû etmeyen birisi tahassun etse, o binayı harap etmek gibi, en dehşetli vahşetlere şu medeniyet fetva veriyor.

    Acaba, bir adam, kardeşinin günahıyla hak nazarında mes’ul olmadığı halde, nasıl oluyor ki, bir karyenin veya bir cemaatin binlerle mâsumları, hiçbir zaman fena tabiatlı ihtilâlciden hâli kalmayan bir şehirde veya bir mahallede bulunan bir serkeş adamın isyanıyla, hiç münasebet olmadığı halde, o mâsumlar mes’ul, belki ifnâ ediliyor? ” Sünuhat.

  34. Fehmi bey! Eğer Arınçın dedikleri o meslek sahiplerini işten atmasaidiler, kendilerine yargiç ismi verilerek, emret komutanim komediyenlerini nasıl oralara getirrbilirdiler…?
    O komediyenler sayesindr! Bütün gazeticiler kotesi tıkılarak, havuzude büyüttüler.

    Birilerinin, aşağılık kompileksi, ona “KÂÂBUS” olarak geri dönünce, kendi çevresi hariç bütün bir milleti! bebeklerine kadar soy kırıma tabii tuttu.
    Altanlar ve Ilicak gibi,sayıları nerdeise miliyona ulaşmış hürryetlerinden edilmiş, insanlar serbest kalmasının nesine sevineceklerki?
    Onlar ancak bu millete yaptıkları zülüm ve ülkeyi bu duruma getirenlerın cezalandırdığı gün belki biraz rahatlarlar.

    Ahmet Altana helal olsun!
    Ifadesini okudum.

    Eminim şu an onu kotese tikarak kendi imparatorluğunu kurmuş olananlar veya öyle zannedenler.
    Şu an ruyalarında kāābüs göriyorlardır. Eee neden olmasın? Çünkü! Türkiyede saat gece 3:30 ve şu an hepsi derin uykudadirlar.

  35. Bir kişi, bir kişi. Bir kişinin bile mağdur edilmekten kurtulması sevindirici.
    AKP nin kapatılması davasındaki süreçte Nazlı ILICAKın bu davaya karşı duruşunu unutanlar neyi hatırlıyor?
    Ahmet ALTAN ı hapisle korkutacağını sanmak zavallılıktır.
    Allah masum olup aynı zamanda mağdur olanların dualarını kabul etsin.
    Daha önce de dile getirdim. Hukuk yolunda manevra alanın sınırsız olmasa bile son derece geniştir.Sağ-sola dönersin, hızlanıp-yavaşlarsın, durabilirsin,yanlışını anlayıp hatanı telafi edip geri de dönebilirsin.
    Hukuksuzluk yolu ise tren yolu gibidir. Bu yola girdiğinde manevra kabiliyetin sıfırdır.Bu yol seni nereye götürüyorsa oraya gidersin.Hızını da devamlı arttırmak zorundasın.Ve bu yoldan sahil-i selamete çıkıldığını daha tarih yazmamış.

  36. Ben onu bunu anlamam. 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonlarından sonra bu kişiler “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” deyip yerlerini belli etmeliydiler. Ne demek öyle devlet büyüklerine inanmamak. İman etselerdi şimdi daire başkanı değil Elhamdülillah yargı başkanı bile olup Hamdolsun derlerdi. Bence bunların imanı zayıf. Biraz Sn. H.K.’dan “Akıl*İman Sentezi” dersi almaları lazım.

    • Öncelikle, CeHaPe M. Kemal Atatürk’ün paracıklarından ufakça bir “fon” oluştursun, AKePe de “fon” oluşturur. Önce bir film yapalım diyorum… Herşeyi harmanlamak mümkün. Darbe teşebbüsü bir balans ayarıydı. O onu dedi bu bunu dedi; bence bedelini ülke ödedi. İnsanın insana ettiğini insan insana etmezmiş. O film bu ülkede daha derinlere inen bir balans ayarı niteliğinde olacaktır, kesin. Kimseyi yargılamadan neticede uzlaşıya davet edecektir… http://u0i.626.myftpupload.com/suriyeye-mudahale-konusunda-sagda-solda-konusulan-ancak-paylasilmayan-ayrintilar-uzerinde-dusundum/
      H.K. 5 Kasım 2019 at 00:52

      • M.Kemal Atatürk’ün paracıkları demekle ne kastediyorsunuz?, CHP bu paralardan nasıl fon oluşturacak? İş Bankası hisselerini kast ediyorsunuz sanırım. Atatürk kendine ait hisseleri Türk Tarih ve Türk Dil Kurumlarına bağışlamıştır. İş Bankasından CHP tek kuruş kar payı almamaktadır (alamaz da). Sadece banka yönetiminde azınlık yönetici atama yetkisi vardır. Sayın H.K. gözden geçirmeniz gereken bazı ezberleriniz var.

        • Mirasyedi deyince itirazınız pek olmamıştı ama Sn mim!! Namazda okunan sureler dışında ezberlerim yok (bir taraftan okurken anlamını zihnen aynı anda tekrar ve tasdik ettiğimi de söyleyebilirim). Bunun dışında eksik/yanlış bilgi olabilir. TT & TDK bağışlama işini kulaktan dolma biliyordum. Doğruysa, sizin verdiğiniz ilave bilgiler dahil, her bilgi benim için geçerlidir.Bu arada azınlık yönetici atama yetkisini öğrenmiş oldum. Umarım atama yapılıyorken liyakat konusuna hassasiyet gösteriliyordur… Yeni bilgilere göre düzeltme yaparak tekrar etmiş olayım: “CeHaPe’nin öyle bir amaçla ufakça fon oluşturacak parası yok mu?

          • Onu CHP’ye sorun, bilemem. Fakat AKP’nin çok parası olduğu kesin. Hatta TÜRGEV bile yeter de artar bile. Fakat sizin hayaliniz olan film için dinci-dinbaz kesimden beş kuruş çıkmaz.

          • Önce CeHaPe adına konuş, adeta sözcülüğünü yap, sonra da dışla “bilemem” de. Üstüne üstlük, rakip diğer partiye karşı taarruza geç, sonucunu bilemeceğin bir durum hakkında önyargıli ahkam kes. Olmadı Sn mim, olmadı!! Onlar fon oluştursa ve kültürel, tarihi, ve felsefi bir film yapılsa, Allah bilir neler diycen, “uzlaşı falan yok” diyorsun, yani! belki de dizlerini dövecen….

    • Ben KHK lı bir öğretmenim.Hakkım olan işim GASP edildi.Uzun cümlelere hiç gerek yok.İhraç edildikten sonra hayatın nasıl zorlaştığını anlatınca mı haksızlığa uğradığım ispat olacak.İnsanların bu düşüncede olmasından utanç duyuyorum.Bir KHK lı olmak her ne şartta yaşarsan yaşa mazlum olmak için yeterli.Eşimin maaşıyla geçinince işimin geri verilmemesi normalmiş geliyor insanlara.Toplum olarak ‘Acıma’ duygusundan ziyade ‘Adalet’ duygusuyla ‘KHKlılar’ meselesini ele alsak daha isabetli olur.Tüm sorunların çözümü burdan geçiyor.Toplum olarak çözüme uzun yoldan gitmeyi seviyoruz,artık vazgeçsek bu huyumuzdan.

      • U.Ç. kesinlikle haklısın. Burda defalarca yazdım. KHKlılar meselesine yanlış yerden yaklaşılıyor diye.
        – KHKlılara af isteyenler var. vs.
        – Oysa normal hukuk tesis edilebilse, zaten KHK diye bir garabet olmaz. Bu ülkede sadece khklılar yok. bu ülkede uyduruk delillerle güya mahkeme ile hapsedilen insanlar da var. gizli tanıklarla hayatı karartılanlar da var. davalarında hukuk dışı yollarla yargılanıp mağdur edilenler var.
        – Bizim olaya hukukun tesisi açısından yaklaşmamız lazım.
        – Hukukun temel ilkelerinden olan, hiçkimse yasada açıkca belirtilmemiş bir suçtan yargılanamaz ilkesi bile bütün khklıların mağduriyetini ortadan kaldırır. Kaldı ki hukukun sadece bir ilkesi yok. Onun için, bu ülkede hukukun tesisine yoğunlaşmak gerekiyor.
        – Bank asyaya para yatırmanın yasak olduğu bir yasa yokken, bankasyaya para yatırdı diye kimseyi cezalandıramazsın. ya da x sendikasına üye oldun diye.

Yoruma kapalı.