Türkiye’nin aydınlarının ülkeden kaçışı yeni değildir; bilet parası bulsaydı Tevfik Fikret de…

36
Wellington, Yeni Zelanda..
Reklam

Türkiye en kötü zamanında bile ‘yaşanacak ülke’dir; insanları da üzerinde yaşadığı toprakların önemini bilir ve herhangi bir sebeple dışında yaşaması gerekse gözü yine ülkesindedir.

Bunu zamanında yurtdışında yaşamış biri olarak kendi deneyimlerimden de biliyorum, konuştuğum ve görüştüğüm pek çok kişinin de genel kanaati budur.

Ancak yine de insanlarımız ülkesini terk etmek zorunda kalabiliyor.

Son zamanlarda bu eğilim biraz artmış görünüyor. Konuyu bir vesileyle burada geniş biçimde değerlendirmiştim, ‘Kaçan kaçana.. Tevfik Fikret de Nuvelzelanda’ya kaçmak istemişti’ yazısında (17 Haziran 2017).

Yalnız Fikret değil, değerli eserler yazmış iki arkadaşı da ülkeden kaçmayı planlamıştı. Hüseyin Kazım Kadri ve Hüseyin Cahit Yalçın ile Tevfik Fikret yanlarına eşlerini ve aile fertlerini de alarak Yeni Zelanda’ya gitmeyi planmışlar, ancak bilet parası bulamadıkları için bu projelerini gerçekleştirememişlerdi.

AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kendisinin de tespit ettiği günümüzde ülkeden kaçış planları yapanları ayıpladığı konuşmasında, kaçmak isteyenlere bilet parası vermekten söz etti. Zamanımızın Fikretleri için iyi bir haber bu.

‘‘İnsan neden ülkesinden kaçar?’’ sorusunun cevabını tam 100 yıl önce bunu yapmayı düşünen Fikret’ten öğrenelim. Projelerini şöyle özetliyordu ‘hürriyet şairi’:

“İstanbul’un murdar istibdat muhitinden ve iz’aclarından uzak, kitapları arasında kardeş üç aile halinde yaşama niyeti…”

Reklam

İsterseniz, bir yakınımdan arkadaşının işini gücünü bırakıp eşini de alarak Yeni Zelanda’ya yerleşme planı yaptığını öğrenince kaleme aldığım bir yıl önceki yazımla lafı uzatayım:

‘‘O kadar uzak bir yer olmasına rağmen, Türkiye’den Yeni Zelanda’ya gitmek, 130 yıl kadar önce de bazı aydınların projesiydi.

Mesela Tevfik Fikret ve çevresindeki aydınların…

Tevfik Fikret.. Kendi portresi..

Namık Kemal, biliyorsunuz, ‘vatan şairi’ unvanıyla anılır, Tevfik Fikret de ‘hürriyet şairi’ olarak… Fikret’in şiiri, dili eskimiş olsa da, onun bu özelliği sebebiyle, okul ders kitaplarında hala okutulur. Benim neslimden pek çok kişi onun bazı şiirlerini ezbere okuyabilir. O kadar yani..

Sultan Abdülhamid, daha önce burada yazdığım üzere, ‘eli kanlı bir katil’ veya bir ‘kızıl sultan’ değildir, ama bir askeri müdahaleyle devrilmiş amcası (Sultan Abdülaziz) ile deli olduğu gerekçesi kullanılarak fetvayla tahttan indirilmiş ağabeyi (5. Murad) sebebiyle vehimlidir; dönemi aydınları kendilerini müthiş bir baskı altında hissetmektedir.

Fikret de, iki arkadaşıyla birlikte, o dönemin terimiyle Nuvelzelanda’ya göç etmeyi ciddi ciddi düşünmüştür.

Servet-i Fünun dergisi ve sonraları Tanin gazetesinden arkadaşları Hüseyin Kazım Kadri ve Hüseyin Cahit Yalçın’la birlikte… Kendi edebi çevrelerinden başkalarının da onları izleyeceğini umarak…

Hüseyin Kazım Kadri.. Sonraki yıllarda..

Bu üçlüden ismi en az bilinen Hüseyin Kazım Kadri (1870 – 1934) ilginç bir şahsiyettir. Sultan 2. Abdülhamid döneminin yönetim tarzına (istibdat) karşı çıkan, İttihat ve Terakki Partisi iktidara gelsin diye bayağı mürekkep sarf edenlerdendir; ancak o da Tevfik Fikret gibi, Sultan Abdülhamid’i devirip iktidara gelen İttihatçılar tarafından büyük bir hayal kırıklığına uğratılmıştır. Türkiye ve Orta Asya coğrafyasında konuşulan geniş anlamda Türkçe’nin en kapsamlı sözlük çalışmasını uzun yıllar üzerinde ter dökerek o hazırlamıştır: Türk Lügati (4 cilt, yayın tarihleri: 1927-1945). Bazılarını ‘Şeyh Muhsin-i Fani’ müstearıyla yayınladığı ‘Yirminci Asırda İslâmiyet’ gibi önemli başka eserleri de vardır.

Reklam

Prof. İsmail Kara’nın himmetiyle yayımlanan ‘Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Hatıralarım’ (İletişim Yayınları, 1991) adını taşıyan anıları, Osmanlı’nın yıkılış ve Cumhuriyet’in kuruluş dönemlerini yakından gözlemiş bir aydının izlenimleri olması açısından değerlidir.
Kitabın girişinde, İsmail Kara, Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit Yalçın ve Hüseyin Kazım Kadri üçlüsünün Yeni Zelanda macerasını Hüseyin Cahit’in anlatımıyla aktarır.

Okuyalım:

‘Memleketi terk edip Nuvelzelanda adasına hicret edecektik. Buraya herkes refikasıyla birlikte gelecekti. Bir sosyalist cemaati halinde yaşayacaktık. Aramızda mülkiyet prensibi değil, uhuvvet prensibi hüküm sürecekti. Birbirimize karşı hakikaten bu kardeşlik hissini kalbimizde duyuyorduk. Bu tasavvurlarda Hüseyin Kazım’ın büyük bir tesiri oluyordu. Coşuyor, anlatıyor ve müstakbel hayatımız onun hülyaları arasından geçerek gözümüzün önüne yayılırken bir Cennet saadeti gösteriyordu. Nuvelzelanda’ya ibtida (ilk önce) istikşaf yapar gibi (öncü kuvvet olarak) Hüseyin Kazım ile ben gidecektim. Bizden muvafık (olumlu) bir haber alınca öteki arkadaşlar da gelecekti.’

Yol parası bulamayınca Yeni Zelanda rüyaları da gerçekleşmez Fikret ve arkadaşlarının…
‘İstanbul’un murdar istibdat muhitinden ve iz’aclarından uzak, kitapları arasında kardeş üç aile halinde yaşama‘ projesini Yeni Zelanda’da gerçekleştiremeyince.. üçlü.. dikkatlerini ülke içine çevirir ve Manisa’ya yakın Sarıçam köyüne yerleşmeyi düşünmeye başlarlar.

İkinci Meşrutiyet ilân edilince İstanbul’da kalmaya karar verirler. Hayal kırıklığı yaşamaya başlayan Tevfik Fikret de İttihatçılar aleyhine şiirler yazacağı Aşiyan’ı inşa ettirmiştir.

Çok bilinen şu mısralar ’95’e Doğru’ şiirinden:

‘Bir devr-i şeâmet, yine çiğnendi yeminler;
Çiğnendi, yazık, milletin ümmîd-i bülendi.
Kanun diye, kanun diye, kanun tepelendi…’

Ve şu mısralar:

‘Millet yaşamaz hakka tahassürle solurken
Sussun diye vicdanına yumruklar inerse;
Millet yaşamaz Meclisi müstahkar olurken
İğfal ile, tehdit ile titrer ve sinerse;
Millet yaşamaz mâşer-i millet boğulurken.’’

Sözün kısası, kaçış 100 yıl önce de ülkemizde ciddi bir sorundu.
ΩΩΩΩ

Reklam

36 YORUMLAR

  1. Fehmi Abim benim canımın içi,
    Yazar olmak yürek ister ve ciğer ister..
    kaçmak gitmek..yok hüseyin cahit vs diğerleri..
    diyorsun ki-şimdi tükiye de zulum ve istibdat var..herkes kaçıyor..(parası olanlar-olmayanlarda bulsa kaçacak)
    inan bana şu anda bu ülkede olan özgürlük başka hiçbir yerde yok..
    kaçana bakıyorsun..kim kaçmış ? can dündar vb diğerleri..
    niye peki ?

  2. Kaçmak doğru değil. Vatan hepimizin. Fakat böyle bir eğilim varsa nedeni üzerinde düşünülmesi gerekir. Kaçan kaçsın, giden gitsin denilerek bu mesele örtülmemeli. Ülkeden kaçmayı gerektirecek yanlışlar varsa düzeltilmeli. Öyle hemen hain, main diyerek kolaycılık yapmak doğru değil kanımca. Gerçekten istenen, saygı duyulan, yaşanacak bir ülke ve özlenen bir yönetim ortaya koymak gerek.

  3. Tevfik Fikret ve çeşitli aydınlarımız keşke bize kavga gürültüyü ıstırabı değil de hayatın muhteşemliğini, DiNimizin güzelliğini, önemini anlatan ve dünyaya içacıcı bir mesaj veren kültürel bir miras bırakmış olsalardı. Bu olmadığı gibi, askerliğe ihtiyaç olan bir dönemde oglu yurtdışına gittiği eğitimden bir daha dönmemiş üstüne üstlük Amerikada Papaz olmuş. Çok cok ilginç ibret dolu bir olay! O dönem Osmanlı aydınlarının DiN’den, Kuran’dan ne kadar uzak oldugunun bir kanıtı. Bu tarihi olayı ilk okuduğumda, yahu dedim kendi kendime:

    Savaş yıllarıydı, peki dönmedin ülkene,
    Bari hizmet etseydin ya şu DiN’i Mubine.
    Hristiyanlık geri bir din, Papaz olmak niye,
    Şirk’ten bihaber gitmek, papazı bulmak niye

    Allah, ülkeden kaçanların hiç değilse çoluk çocuklarını korusun, Haluk Fikret gibi olmasınlar. Belki günün birinde genlerindeki Anadolu DiN’i uyanır ve hiç değilse kızılderili ve siyahi ademogullarına DiN’imizin öğrenilmesine ve yayılmasına vesile olurlar. Bundan daha iyi bir hizmet olabilir mi (nihai analizde)…

    • Kendi vatanlarindan kacarak degil turk milletinin efendiligine hayran kalip musluman olmus ya da olmamis ama bir omru osmanli ordusunda kufre karsi savasarak gecirmis o kadar avrupali buyugumuz var ki… Nasip iste, kimi de gunesi ceketinin astari icinde kaybeder, 1dolara bile satar…

      • … bir omru osmanli ordusunda kufre karsi savasarak gecirmis o kadar avrupali buyugumuz var ki…

        -mesela ?
        Şu fakir bilgi hazineme bir nebzecik renk,
        Katın Bey’im katın bilgim olsun, rengarenk…

        • Ikra! Siir: hakikat merdiveninin en asagi basamagidir. Anlatim bicimi olarak hala kullaniliyor: “halkin tarihini bilmeyen ozunu bilmez / ozunu bilmeyen soyleyen sozunu bilmez / pinarin sefalisindan icer hayvan suyu / pinarin gozunu bilmez!”

          • Hakikat olsun da bu devirde en asagi basamagi olsun… Bu konuda anlamli bir hadis te var. Neyse, “mesela?” demistim, ancak ortaya hakikat falan da cikmadi, henuz!

  4. Yüzyıllardır hep eski tas, eski hamam
    Bilmem ki size daha nasıl anlatsam
    Ah gözü kör olası, şu geri kalmışlık!
    Hesap soruyor sanki bizden intikam….
    *****
    ………
    Dağlar bayır, ova çayır, ata binerdik!
    Biz bir işin üstesinden hemen gelirdik
    Ah gözü kör olası, şu geri kalmışlık,
    Kuran’dan nasibi alamadık, delirdik!

    DiN-Bilim temelde birbirini tamamlar
    Bizimkiler çokçası askerlikten anlar
    Ah gözü kör olası, şu geri kalmışlık!
    Halbuki Kuran’da Bilime teşvik var…

    Çoğunluk şablonlara sokar kendini,
    Sanki bundan ibaret zanneder DiN’i
    Ah gözü kör olası, şu geri kalmışlık!
    Şablon savaşı bu, çoğu aşar haddini

    Cepheler kurulur, at gözlükleri elde,
    Dişler bilenmiş, efelenir hemen her belde
    Ah gözü kör olası, şu geri kalmışlık!
    Söylenecek pek laf bırakmıyor dilde…

    Ayinesi iştir kişinin, ey laga luga !
    Hedefe nasıl varsın böyle kaplumbağa
    Ah gözü kör olası, şu geri kalmışlık!
    Dumura böyle uğramıştır bizde sığa

    Asırlarca ihmal edilmiştir DiN-Bilim
    Değişen pek az şey var, hep aynı filim
    Ah gözü kör olası, şu geri kalmışlık!
    Ağır-aksak gidiyoruz hep, milim milim

    *****
    Yüzyıllardır hep eski tas, eski hamam
    Bilmem ki size daha nasıl anlatsam
    Ah gözü kör olası, şu geri kalmışlık!
    Hesap soruyor sanki bizden intikam….
    ****

  5. Bazı aydın diye nitelenen aydınlar! nasıl oluyor da aldanıyorlar? Abdülhamit yönetiminden kurtulmayı yurt dışına kaçmakta arayan zevat, İttihatçıların, hayal kırıklığı yaşatarak onları hayal-i sukuta uğratmaları, kendi önünü göremeyen aydınlarının toplumun geleceğini nasıl aydinlatacağı sorusunu da haklı kılar.

    Bazısı, çareyi ülkeyi terk etmekte bulurken bazılarıda yalaka-yanaşma pozisyonunda değer görülmeyi hayal eder, taltif beklerler. Bazısı da, zindanı yeğler…

    Kaçmak, terk etmekte isteyene haktır, lakin ne ile döneceğini bilmek gerek..Bazen yıllar, bazen onyıllar belki de dönüşü olmayan yollar.
    Gidip de dönemeyenler olduğu gibi muhteşem dönüşlere de şahittir tarih…

    Toplumun geleceğine ışık veren aydınlar bir mum misalidirler, kendini feda eder, erir, erir, erirler.. ışığını nereden verirse orada dururlar, aydınlar aydınlatırlar. Gerçek aydınlar..bırakalım, ışığı nerden saçacaklarını kendileri belirlesinler.

  6. Ifadelerdeki berraklik zihindeki berrakligi gosterir. Zihinleri karmakarisik olanlarin ifadeleri de karmakarisiktir. Sayfayi copluk gibi kullanmasak nasil olur?

  7. Devlet adami dedigin “batinen musa, zahiren firavun gibi olmali” demis yesevi hazretleri. Evet yufka yureklilerle cetin yollar asilmaz! Kacip gidenden binlerce misli fazla da gocup gelen, geri donen de var! Cem sultan gibi yabanellerde dolanip oz yurduna karsi muttefik arayan divaneler: kosova’daki hashasileri toplayip helen mini ucak kanada’ya da ugrar bigun! Akli olan gole kacsin:)

  8. Kaçanlar mı aynı yolun yolcuları! Yoksa kaçılmasını düşündüren, vesile olan, zorlayanlar mı?

  9. Siyaset bilimcilere göre siyaset oy ütme sanatıdır.

    Mahir ünala göre siyaset dezavantajları avantaja çevirme sanatıdır.

    Bunları yapabilmek için insanları kandırman gerekiyor.

    Sonuç olarak siyaseti matematiksel denklem şeklinde ifade edecek olursak;

    Siyaset = Yalan
    Siyasetçi = Yalancı olur.

    Güzel bir sözlede konuyu kapatalım. Siyasetçi gelecek seçimleri, Devlet adamı gelecek nesilleri düşünür…

  10. yüz yıla yakın bir zamandır aydınla karanlık yer değiştirmiş gibi görünüyor. Kendilerine aydın denilen kişilerin yaptıkları yanlışların ve ülkeye verdikleri zararların haddi var hesabı yok. Onun için ülkenin okumuş kesiminin yoğun olduğu yerlerin tesirli olduğu seçimlerden sonra memleket nana muhtaç olmuştur. Orta kesimin tesirli olduğu, başlarına kendilerine yakın bir liderin hakim olduğu dönemlerde ülke fırlamış ve yine sözde aydınlar sonra gücü elinde bulunduranlar tarafından yabancıların teşviki, heve heveslerinin esiri olanlar tarafından ne yazık ki tekrar tekrar yıkılmış bir ülkede yaşıyoruz. Osmanlının son döneminde bilaistisna bütün aydınlar yanılmış masum sade itaatkar vatandaş haklı çıkmıştır. Zeka akıl ve ilim keskin bıçağa benzer avını yakalar karnını doyurmaya yaradığı gibi üzerine düştüğün zaman kalbini deler hayatına son verir. ANCAK MÜTEVAZİ BİLMEDİĞİNİ BİLEN HADDİNİ TANIYAN İŞİNİN HAKKININ VEREN AYDINLAR VAR Kİ İŞTE ONLARLA AYAKTA DURMAKTAYIZ.

  11. nurdan hanım her gün köşe yazısı yzar gibi yazı yazıyorsunuz anlamadım ben de bazen yorum yapıyorum ama yayınlanmıyor sizinki sayfa sayfa hergün yayınlanıyor maşallah
    süleyman karagülle falan gibi isimler her gün yayınlanırken benim yorumlarım neden yayınlan mıyor ülkeyi değil ama fehmi koruyu bu yüzden terk edip yenizellenda ya gideceğim artık ama yol param yok benim de

  12. O dönemde bilet parası bulanlar gidebiliyordu ya şimdi?!!
    Hüseyin Hatemi 1402’liklerden misafir öğretim görevlisi olarak Almanya’ya gitti o zamanlar.
    Şimdi bir KHK’lı bırakın kendisi gitmeyi, eşi hatta çocuğu dahi yurt dışına gidemiyor.
    Bir de karşılaştırma yapın bakalım o zamanla bu zamanı.
    Tevfik Fikret gelsin de şimdi yazsın
    “Han-ı Yağma”yı!

  13. genelde fehmi korunun görüşlerine katılmam. en azından bir süredir. bu ilkesel ya da ideolojik bir farklılıktan çok olaylara bakış açısıyla ilgili bir muhalefet. kendisini okurum çünkü bir dönemi çok iyi bilir, birikimi zengindir. üstelik farklı düşünenleri okumak bir zenginliktir, aklı kıt ufku dar kimselere göre değildir. muhalif olmaktan çok muhalefetin tonunu iyi ayarlamak önemli olsa gerek. bazı insanlar kendi içlerinde huzursuz kendi içlerinde karanlıktırlar. nereye gitseler kendileri ile beraber huzursuzluklarını karanlıklarını götürürler, dışarıda bunu yansıtacakları içlerinde kendilerine ait olan öfke ve nefreti yöneltecekleri bir obje ararlar, bu kimi zaman bir politikacı olur, kimi zaman bir sanatçı ya da karşı komşu falan falan…

    insan sanatçı olabilir, gazeteci olabilir, akademisyen olabilir ama aydın olmak başka bir şey değil mi? her ne kadar içinde muhalefeti, karşı duruş sergilemeyi barındırsa da aydın insan bilgiye sevgiye anlayışa açık olan insandır, hem kendini geliştiren hem çevresini bilgilendirendir, fayda üretendir. kendi içinde huzuru barışı yakalamış biridir. her muhalif aydın olamayacağı gibi her aydın ille bir şeylere muhalif olmak zorunda değildir. yanlışa işaret etmek kadar çözüme de işaret etmek insanı aydın yapar…aydın olmak önce insan olmaktır.

    Tevfik fikret, tartışmalı bir kişi bana sorarsanız. solcuların ululadığı, sağcıların dinle olan bağlarını kopardığı için suçladığı biridir. memleketin iyileşmesi için saltanatın yıkılması fikrine saplanmış, 1. dünya savaşına girmeyi savunmuş, padişah aleyhine şiirler yazmış, hatta 1906 da 2. abdulhamid kendisine tuzaklanan bombadan kurtulunca suikastın başarılı olamadığına çok üzülmüş
    Silkip ukudu rıbka-i-asarı en çetin
    Bir uykudan uyandırır akvamı dehşetin.
    Ey şanlı avcı dâmmı beyhude kurmadın,
    Attın, fakat yazık ki, yazıklar ki, vurmadın. demiş biridir.
    gelinen noktada fazla bir şey değişmiyor sanırım. bedeli ne olursa olsun isterse memleket batsın şeklindeki baştakinden kurtulma derdi sanırım bütün zamanların bir kısım ”’ aydınlarının ”’ ve takipçilerinin derdi. oysa bu yaklaşım en çok kendine zarar vermiştir, hayatını bilenler mizacının nasıl dönüştüğünü bilenler ne demek istediğimi anlayacaktır. Tevfik fikret gidemedi ama oğlu haluk gitti. makine mühendisi oldu, akademik kariyer yaptı, öldüğünde Park Lake şehri Presbiteryen Kilisesi başpapazıydı.

      • Teşekkür ederim arkadaşım.
        Yüce Allah ne bu memleketi ezansız bıraksın ne bizi ezansız diyarlarda bıraksın.

        • 1941-1945 arasinda avusturya’daki memorial gusen’de(nazi kampi) esir kalmis diyarbakirli ermeni vatandasimiz hiramyan harutyun’un yahudi arkadasinin(jozewicz) hatira defterine cizdigi suluboya “aya sofya” siluetini hatirliyorum da: ustune de turk bayragi cizmis, altinda mis gibi osmanlica elyazisi… Belki gaz odasina ramak kala cizilmis bir vatan resmi iste… Yabanelde papaz olsan ne yazar, haham olsan ne yazar?

  14. Cok eskiden bir kitap vardi: “bazen hazin bazen rezil – bu vatani terkedenler” vehbi vakkasoglu. Kimlerin nasil terkettigini goruyoruz zaten. Bi oturma izni icin sila-i rahimini satan haramzadeler! Demek ki ulkeler de safra atarmis… “Mandra filozoflarina” tavsiyem nuri bilge ceylan’in “kis uykusu”nu seyretsinler:)

  15. Sayın Koru ,
    Sadece aydınlar degil. Geçen yıl ki yazıya ve yaptığım yoruma baktım. ( Bu vesileyle web tasarımcısını da tebrik ederim.) İlave edeyim o zaman. İnsan odaklı bakalım. Rahmetli aşık Veysel benim sadık yarim kara topraktır derken işaret eder. İnsanın menşei topraktır. Toprak vefalıdır. Ne ekersen onu verir. İnsan oğlu nefisle donatılınca bu vefa zaman zaman kaybolur. Çevrendeki herkesin senden birseyler talep ettiğini ama kimsenin sana yahu sen ne istiyordun demediğini hissedersin.
    Resululah S.A.V. alak süresinin ilk ayetlerinin nazil olduğu Hira magarasına bir daha gitmedi. Müddesir suresi ile gelen emir geregi insanların arasında teblig ve irşad görevine ara vermeden devam etti. Ibnul Arabi Fusul el Hikem de 24. Bab da bunu güzel anlatır. Ruh ve bedenden müteşekkil insan menbaına geri kavuşmak ister. Ruh huzurun peşindedir. Nefis ise rahatlığın. Nefsin gıdasını kesince ruh beslenir. Ölmeden huzura kavuşmak mümkün degildir ancak nefis ölmek istemez onun için yeryüzünde arayışa girer. Bulduğu mevkiden memnun kalırsa orada yerleşir. Yoksa arayış devam eder gider. 90 yaşına ulaşan babamı geçen hafta Rahmeti Rahman a uğurladık. Allah gani gani rahmet eylesin. Akıĺlı adamdı. Bakara suresi 245. Ayetin sırrına vakıftı. Rabbine güzel borçlar verdi. 50 yaşından sonra işleri abime bırakıp seyahatlere başladı. 20 kez hac ve umre yaptı. Suriye üzerinden , Irak üzerinden karayoluyla degisik illerden havayoluyla. 1992 de beni ve kardeşlerimi de götürdü. Bir dönem Kırgızistan da kaldı orada bir köye cami yaptırdı. Resullulah ın irtihalinden sonra sahabe i kiram efendilerimiz yeryüzüne dağıldı. Luxor da bunlardan birinin mezarı şerifinin Sudan dan Kahire den gelenlerin ziyaretine tanık oldum 2000 de. Babam rahmetli hayatını anlatırken bana , baba evinden kaçıp Adana ya geldigi yıllarda bir müddet sonra babasının gelip bulduğunu ve şöyle söylediğini de aktarmıştı. Dedem rahmetli oğlum anan senin için üzülüyor geri dön der . Cevap, Baba ben kendimi bulmadan dönmem olur. Mesele insanın kendi hakikatına ulaşma meselesidir. Ibni Sina ya atfedilen Hay bin Yakzan kitabı da buna dem vurmak içindir.

    • İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
      Başınız sağolsun muhterem babanıza rahmet size sabrıcemil dilerim.
      Hz Şeyhiekbere de teveccühümüz büyüktür. Seveni dostumuzdur.

    • Allah rahmet eylesin. Gönül rahatlığı bir durum maşallah, 90 yaşına kadar bir yaşam ve kırk yıllık seyahat tecrübesi. Cümlemize nasip olur inşallah (nefis!).

      Ruh huzurun peşinde
      Nefis ise rahatlığın
      Her ikisi de elinde
      Kendini bilen insanın

  16. C.B. malum sözleriyle aslında yönetmekle yükümlü olduğu ülkeyi yeönetemediğini itiraf etmiştir.
    Dünyanın hiçbir ülkesinin yöneticisi kendisine muhalif olanlara böyle bir dille cevap vermez.
    Ama nev-i şahsına münhasır bir C.B. nımız var.
    Artık ne söylese normal karşılıyoruz.
    15 senedir her halini gördük.
    İktidara ilk geldiği yıllarda hitabet diline çok dikkat eden saygılı birisiydi.
    Sesini her zaman yükseltmez, yumuşak bir üslup kullanırdı.
    Sonraki yıllarda hızla değişti.
    Şimdi söyleyeceği en normal şeyleri bile bağırarak söyleyen ve hiç durmadan her fırsatta ve her kanalda karşımıza çıkan bir C.B. var.
    Bilmiyorum danışmanları artık bu durumun itici olmaya başladığını kendisine söylediler mi?
    Ya da söyleyebilirler mi?
    Neyse ben gene de işine karışmış olmayayım.
    Bildiğini yapsın.

  17. Fehmi Bey,
    Dert büyük.. Tarihin her dönemi acılar, ayrılıklar, hüzünler ve gözyaşları ile sulanmıştır. Bunun için de zalim ve mazlum eksik olmaz yeryüzünde ve özellikle bu İslam coğrafyasında..
    Bir de bu işe seyirci olan ve gününü gün etmeye çalışan fırsatçı köşe dönücüler var ya işte onlar işin tuz biberi oluyor….
    Toplum rahata alıştıkça risk almak istemiyor; bu da zalimlerin işine geliyor…
    Sizler, zor şartlarda zor yazılar yazıyorsunuz.. Sesinizi kitlelere duyuruyorsunuz ama kitleler, “bana değmeyen yılan bin yaşasın” modundalar.
    Ama Allah’ın da bir hesabı vardır..
    O bazen “Serîu’l-hisab”tır.. Yani hesabını çok çabuk görür.
    Bazen de “mühlet” verir ve sabreder.
    Bakalım İslam dünyasına geleceğine hangisi tecelli edecek..?

  18. Sayın Yazar,
    “Sözün kısası, kaçış 100 yıl önce de ülkemizde ciddi bir sorundu” cümlesi bence anlattıklarınızı özetlemiyor..
    sanırım dahada anlatmak istedikleriniz var. Seri halinde yazmaya devam edip içinizi biz okurlarınıza dökerek rahatlayabilirsiniz sanırım

  19. Merhabalar Fehmi Bey
    Günümüz Türkiyesinde yurtdışına çıkıp orada yaşama, kendi ülkesine yabancılaşma çok daha genç yaşlara inmiş durumda. Eskiden yaşını başını almış aydınların biraz güven, huzur duygularını tatma uğruna katlanmayı göze aldığı macerelar bu gün ergenler için bile gündem olabiliyor. Sanırım üzerinde kafa yorulması gereken noktalardan bir tanesi de bu.

  20. Yazinizdan ogrendigimiz kadari ile sadece kacis degil, insanlarin ozgurce kendi isleri(kitap okumak gibi) ile mesgul olmak da o zamanlar mumkun olmuyormus. O zamanlar 2. Mesrutiyet bir umut olmus, benim icinde 28. Subat sonrasi AKP oyle olmusdu ve simdiki hayel kirikligi, o zamanlar Tevkit Fikret hayel kirikligini siirlerle dile getirmis, bizler …
    100 yil icinde degisen birsey yok gibi ama benim hala bir umudum var. Ic savasa donusmeden, komsumuzu otelestirmeden, toplum olabilmeyi basarabiliriz ve butun bunlardan ders cikarabiliriz. Zor ama bir ihtimal.

  21. Ülkeyi seven ve düşünen insanlar,belki zaman zaman ümitsizliğe kapılıp gitmeyi düşünmüşler veya bazen zorunlu olarak ülkelerinden uzağa düşmek durumunda kalmışlardır, ancak kaçmak sadece ihanetleri sabit olmuş hainlere has bir davranıştır. Devletin kaçan bu hainlerin peşine düştüğü ve başarılı operasyonlarla yurda getirip cezalandırmaya başladığı bir aşamada, istemediği halde bazı sebeplerle uzağa gitmeyi düşünen ile suçlarından dolayı kaçıp düşmanlara sığınan ve onlarla işbirliğini ve ülkesine ihaneti sürdürenler arasındaki ayrımı iyi ortaya koymalıyız bana göre.

  22. Yeni Zelandalilar da kacip geldiler bir yerlerden ve geldikleri yerlerde bir kültür oluşturdular. Yeni bir toplum yarattilar kendilerine. Keşke bizim insanlarımız da zamanında gelip entegre olabilselerdi. Yeni geleceklere destek olurlardı. Şimdi küskün olarak ayrılanların çoğu böyle bir desteğın olmadıgı, iş hayatı rekabetinin çetin oldugu yeni ortamlarda bir süre sonra eriyip koybolmakla karşı karşıya, korkarım.

  23. Bilet paralarını verme teklifine hiç şaşırmadım.”ÇÜNKÜ”
    Aydınlar biyat etmez.Aydınlar para ile satılmaz.Aydınlar doğru olanı savunur.
    Aydınlar birilerinin kinine alet olmaz.
    Aydınlar kendilerinii başkalarından üstün görenlere haddını bildırır.Aydınlar makam, mevki ve kariyer uğruna mesleklerini kirletmez.
    Aydınlar kimseden korkmaz.(Altan kardeşler gibi)
    Aydınlar zindan da dahı olsalar yalancılar ın korkulu rüyaları olmaya devam ederler.
    Aydınların aydınlıkları karanlık tuzakları görünür yapar.Aydınlar kendilerini üstün gören cahillerden korkmazlar.
    Aydınların fikirleri, sözleri,kalemleri ve sanatları atom bombasından daha etkili olduğu nu bilenler onlardan kurtarmak için bilet parasının yani sıra gittikleri ülkelerde villa dahi veriller “Ama” adi üstünde Aydınlar milletin vergileri ile onlardan kurtarmak istiyenlerinde hevesini kursağında bırakırlar ve böl parçala yönet politikasi uyguliyanların dünyanın neresinde olursa olsunlar korkulu ruyası olmaya devam ederlet.
    Sözün kısası Aydınlar dünya durdukça iyilerin rehberi menfaatcıların korkulu rüyası olmaya devam ederler.
    Türkiyenin değerini bilmedığı ve dişariya kaçırtığı aydınlar o ülkeler tarafında baş taci ediliyor çünkü onlar Aydınların dinine, ırkına,cinsiyetine ve rengine değil sanatlarına değer veriyorlar.
    Aydınlardan kimlerin rahatsız olduğunu
    Fehmi beyin 10.köyü sayesinde ayrıntıları ile öğreniyoruz.
    Her insan kendi vatanında yaşamak ister.
    Yurt dışında yaşamak mecburiyetinde kalmak kolay değil. Okyanusun ortasında motoru olmayan kayıkla kürek çekerek karaya çıkmak ne kadar kolaysa dışarda yeni bir hayata başlamak da o kadar kolay.
    Allaha şükürler olsun şikayet etmiyorum fakat,biz neden bu kadar politikacıların laflarına ininiyor ve birbirimize zulum ediyoruz.
    Beyenmedığımiz Amerkalılar politikacılar için bir birlerini incitmek şöyle dursun bir yil içinde Trump un kazandığı iki eyalette kadınları al aşağı ettiği cumhuriyet parti senetörlerinin yerine demokırat adayları kazandı o eylatler cumhuriyetcilerin kalesi idi 19 yıl demokıratlar büyk farkla kayıp ettiği halde. Hatta Trump Hilleriye karşı 24% fark la kazanmıştı.

Yoruma kapalı.