Tuhaf zamanların bayramı.. ‘Kurban’ sözcüğünün nihai amacını akılda tutarak bayramı kutlayalım…

13
Hac, 2020..
Reklam

Artık kim Çin’de asırlardır kullanılan bedduayı günümüz için güçlü bir biçimde ifade ettiyse, gerçekten her bakımdan tuhaf günlerde yaşıyoruz.

Bugün bayram, ama bayrama pek az benzeyen bir bayram…

Her yıl bu zaman, hac farizasını yerine getirmek üzere ülkelerinden yola çıkan onbinler yüzbinlere dönüşür, sonuçta iki-üç milyon insan Allah’ın evinde buluşurdu. 

Ne güzel bir manzaraya dönüşürdü bu buluşma…

Bu yıla kadar hac..

Suudi Arabistan bu yıl haccı kendi sınırları dışındaki insanlara kapattı; bu yıl hacı olanların sayısı birkaç binden ibaret.

Tarihte yol güvenliği bulunmadığı, Kabe’nin saldırıya uğradığı gerekçeleriyle haccın engellendiği olmuştu; ancak ilk kez sağlık sebebiyle alınan tedbirler yüzünden Kabe her zamanki kalabalığından mahrum.

Tuhaflık istiyorsanız, bu bile yeter.

Çok değil bir yıl önce bu zamanlar, birisinden, “Bayram ziyaretlerinde sakın ola muhataplarınızla samimiyet kurmayın, el sıkmak, kucaklaşmak, öpüşmek yok, aranızda bir-iki metre mesafe bulunsun, yüzünüzden maskenizi çıkarmayın” uyarısı duyulsaydı, “Ne diyor bu adam, aklı başında mı?” tepkisi gelirdi.

Reklam

Bugün hepimiz ister istemez bu yoldaki tavsiyeye uyacağız.

Namazı kıldıracak olan imam efendi, iç ezandan sonra ayağa kalkıldığında, her zaman olduğu gibi, “Safları sıklaştıralım” diyebilecek mi?

Herhalde diyemeyecek. 

Dese de uyacak kimse çıkmayacaktır.

Namazda birbirimizden bayağı mesafeli durmamız isteniyor çünkü.

Kılınan bayram namazının sonunda edilen duaların da tadı olmayacak.

En önemlisi, dualarda mutlaka tekrarlanan ‘ümmet’ sözcüğünün anlamını yitirmesine yol açan gelişmeler ve sözcüğün içinde yer aldığı varsayılan insanların şimdilerde sergilediği birbirinden kopukluk…

‘İslam Dünyası’ dendiğinde akla gelen ülkelerin ‘ümmet’ ile ifade edilen birlikten çok uzak oldukları bugün bir realite. İlişkileri sorunsuz iki ülke bulmak zor. Yemen’de, Suriye’de, Irak’ta, Libya’da her ülke farklı ittifaklar içerisinde ve birbirlerine karşı silah kullanıyorlar.

Reklam

Her ülkenin en yakın müttefiği ‘ümmet’ sözcüğünün akla getirdiği, aynı inanışta buluşan insanlar topluluğunun oluşturduğu ülkeler değil; ABD, Rusya, Avrupa’nın çeşitli ülkeleri…

Dün yabancı gazetelere göz gezdirirken haftalık el-Liva el-İslami gazetesinde Mısır Müftüsü ile yapılmış bir mülakat karşıma çıktı.

Keşke çıkmasaydı.

Müftü efendi büyük bir hınçla Müslümanların yaşadığı bir başka ülkenin insanları hakkında en galiz ifadeleri kullanabilmiş.

Tuhaf günlerden geçtiğimiz muhakkak.

Yine de akıl sağlığımızı ve bugünlerin geçici olduğuna dair inancımızı korumamız gerekiyor.

Virüs yakaladığını öldürebiliyor, ancak virüslü zamanlar ölümden beter etkilere sahip ve hemen her alanda var olan değerleri yıkıp yerle bir edebiliyor; zaten pamuk ipliğine bağlı görüntüsü veren ilişkileri parçalayabiliyor, hayırlı olacağı düşünülerek yapılmış icraatları zararlı hale getirebiliyor.

Böyle bir ortamda geldi bu yılın kurban bayramı…

‘Kurban’ın bir fedakarlık simgesi olduğunu, kesilen hayvanların zengin-fakir ayrımını ortadan kaldırarak herkesi birbirine yaklaştırmayı amaçladığını ve iddialardan uzak, nefsini ayaklar altına almayı bilen bir insan tipini öngördüğünü hatırlamanın tam zamanı.

Kurbanınız makbul olsun.

Bayramınız her şeye rağmen kutlu olsun.

ΩΩΩΩ

Reklam

13 YORUMLAR

  1. kabe mahsun, İnsanlar evlerine hapsedilmişler.

    Üretim durmuş.

    Şirketler batıyor.

    Hatta ülkeler batıyor.

    İşin içinde WHO denen, cinayet şebekesi varsa, bu işte kesin bir film var.

    Olayın ilk günlerinde, kimse olaya “küresel komplo” gözüyle bakmazken, bugün herkes, bu işte bir komplo olduğunu kabul ediyor.

    Buraya kadar tamam. Yani işin küresel komplo kısmı tamam, bunda asla şüphe yok. Ancak ortada bir virüs yok.

    Bu daha da acı…

    Yani olmayan bir virüs ve de olmayan bir salgınla, korkutuluyoruz.

    Yani küresel düzenciler bir virüsle dünyayı korkutsalar tamam ama ortada virüs yok.

    Ne var?

    Küresel komplo ve yalan var.

    Özellikle ABD, virüs konusunda çok yalan söylüyor. Salgını abarttıkça abartıyor. ABD, halkını savaşa ikna etmek için kendi ikiz kulelerini vurmuş, bir ülkedir.Belli ki, virüs olayından sonra başka hesaplar var.

    “Gelelim olmayan virüs” ve “olmayan salgın” konusuna;

    Ünlü Alman hekim, Dr.med Claus Köhnlein öyle açıklamalarda bulundu ki, dinlemenizi tavsiye ederim. Özet olarak, söyledikleri şu:

    “Dünya Sağlık Örgütü isteği ve yönlendirmesi sonucunda, 24 saat yalan haberler yapılmakta. Boğaz ağrısı, nefes darlğı ve öksürük şikayeti ile gelene test yaparsanız, pozitif çıkması normal. Ve asla test sonuçları gerçek değil. Test olayı, düşülen tuzağın birinci aşaması… Test sonucunda yapılan tedavi ise tuzağın ikinci aşaması…
    Testin pozitif çıkmasıyla, yüksek miktarda kortizon ve ağır antibiyotikler devreye giriyor. ‘Korona tedavisi’ diye uygulanan şema, başka rahatsızlığı olan insanların ölümüne neden oluyor. Korona değil, ‘korona tedavisi’ öldürüyor. Ölüm arttıkça ve hastanaler test tuzağına düştüğü için, hasta sayısı artıyor ve panik her geçen gün büyüyor.

    Eğer, dünyaya verilmiş olan panik havası ve test mecburiyeti olmasaydı, boğaz ağrısı ve öksürük şikayetleriyle gelmiş olan insanlara eskisi gibi ilaçlarını verip dinlenmelerini isteyecektik. Her şey seyrinde gidecekti ama bu artık mümkün değil.

    Doktorlar, önüne konan tedavi şemasına, uymaya mecbur ediliyor. Eskisi gibi insiyatif kullanmaları mümkün değil. Ayrıca hekimler üzerinde büyük bir baskı ve panik var.

    Lancet, ünlü tıp dergisidir. Bu dergide yazılanlar kanun niteliğindedir. 50 yaşında hayatını kaybeden bir insandan söz ediyor. Bu insan, boğaz ağrısı ve öksürük şikayetiyle gelmiş. Bu insana yüksek miktarda, 600 miligram kortizon verilmiş. Üstüne ağır antibiyotikler ve vücudun bağışıklık sistemini çökerten ilaçlar verilmiş. Ve nitecede bu insan, hayatını kaybetmiş ve tamamen hekimlerin hatası.

    Olmayan bir salgından, insanlar ölüyor.

    Ülke liderleri, koltuklarını korumak için, bu “kumpasta”, bilerek veya bilmeyerek rol almışlardır. Dünyada oluşan panik havası, haklarda liderlere karşı “önlem almadı” baskısı doğurmakta. Liderler de oluşan baskıdan kurtulmak için, ‘küresel kumpasa’ boyun eğmek zorunda kalıyorlar.

    Aslında panik ve korku dışında, hiç bir şey yok. Her şey normal seyrinde, ölümler virüsten değil. Korku ve panik, tedavi adı altında hekimlerin uygulamaya mecbur bırakıldıkları süreç, ölümlerin asıl nedeni…”

    Kıymetli okurlar!

    Sizlerde Youtube’tan dinleyebilirsiniz, bu hekimin açıklamalarını. Şu gerçek ki dünya bir kumpasla karşı karşıya…
    Dünya olmayan bir virüse “aşı” diye başka bir tuzağa düşmemeli. Olmayan kimyasal ve nükleer silahla, dünya kandırılmadı mı, Irak ve Afganistan işgal edilmedi mi? ABD virüsle büyük darbe aldı sananlar, kendini kandırıyor.

    Dünyayı bir de virüsten sonra görün!..

    • Yani diğer bütün hekimler yalan-yanlış söylüyor da bir tek bu Alman hekim mi doğruyu söylüyor? Bu iddia “aslında aya insan inmedi, görüntüler kurgu” diyen iddiaya benziyor!

    • “Kıymetli okurlar!” dıyerek seslenıyorsunuz bızlere, ama pek değer veriyor göründüğünüz biz okurlara mütevazi ölçülerde saygı duyduğunuz bile kuşkulu. Çünkü, gülünesi iddialarınıza inandırıcılık kazandırmak, bu işlerden anlar görünmek için, desteksiz atıp bizleri kolayca manipüle edilebilir saftirikler yerine koyuyor, yalan söylüyorsunuz.

      “Ünlü Alman hekim, Dr.med Claus Köhnlein öyle açıklamalarda bulundu ki. . .”

      Buradaki “ünlü Alman hekim. . .” ifadesi, yazınızın bütünündeki tutarsızlık ve kalitesizlik dolayısıyla, bende kuşkuya yol açtı ve bu “ünlü”(!) Alman hekiminin ününü neye borçlu olduğunun merakına düştüm.

      Kuşkulanıp kolayca tahmin ettiğim üzere, 65 yaşındaki bu Alman hekim, ömrü boyunca tek bir kitap dahi yazmamış -sadece bir kitaba katkısı olmuş.

      Wikipedia’da aradım “ünlü”(!) Alman hekimini. “Aradığınız isimde bir kayıt bulunamadı” demeğe gelen mesajı veriyor arama sonucu!

      Bu “ünlü” (!) hekimin videosunu kıytırık bir Alman medyasından alıp Youtube’a yükleyen site, bir Sırplı tarafından kurulmuş, dünyadaki ipe sapa gelmez komplo teorilerini bir araya getiren kıytırık bir site: Danak u krvi u Srbiji.

      Aşağıdaki ifadeniz de -yine ciddiye alınmak için girişilmiş- bir desteksiz atış örneği:

      “Olayın ilk günlerinde, kimse olaya “küresel komplo” gözüyle bakmazken, bugün herkes, bu işte bir komplo olduğunu kabul ediyor.”

      Demek “bugün herkes bu işte bir komplo olduğunu kabul ediyor.”!

      Anlaşılan o ki, tıp dünyasını yakından takip eden, başka ülkelerdeki hekimlerin ünlü olanlarını ünsüz ve sıradan olan hekimlerden ayırt edebilecek kadar konuya hakim kıymetli bir arkadaşımızsınız.

      Anlaşılan bir diğer şey, siz kişisel olarak bir şeyi kabul ettiğinizde, bunun “herkes” tarafından kabul edildiği “gerçeği”! 🙂

      Sizin virüsle mücadele sırasında bulaşı nedeniyle sağlığını ve yaşamını yitiren doktorlarımızdan ve yüzlerce sağlık çalışanımızdan haberiniz var mı?

      “Yani küresel düzenciler bir virüsle dünyayı korkutsalar tamam ama ortada virüs yok.”muş!

      Kim bu “küresel düzenciler”?

      HANGİ AMAÇLA bütün dünyayı korkutuyorlar?

      Batılı kapitalist ülkeler de dahil olmak üzere, tüm dünyada verili toplumsal-siyasal düzenlerin (kapitalizm) halkın sağlığına zerrece aldırmamış, örneğin ABD’de bütün bir sağlık sektörünü özelleştirerek yığınların güç eriştiremedikleri özel sağlık sigortasına mahkum hale getirmiş yönetici sınıfların ve hükümetlerin foyasının ve rezilliğinin gözler önüne serilmesinden, halk yığınlarının düzene yabancılaşmasından ne çıkarı var bu “küresel düzenciler”in?

      Dünyanın sayılı bilmem kaç ülkesi arasında yerini almasına ramak kaldığı “güçlü”(!) bir ülke olduğu söylenen bir ülkenin devletinin daha bir maske dağıtma işini becermekten bile aciz olduğunun açığa çıkmasından, pandemi gibi bir bela ile karşılaşıldığında, zaten zor koşullarda yaşayan milyonlara dönüp,”Hadi bakalım pamuk eller cebe! Her biriniz en az bir 10 lira ateşleyin, devletinize koltuk çıkın, milli ve de yerli olduğunuz görülsün!” kepazeliğine düşmesinden, o sözünü ettiğiniz “küresel düzenciler”(!) ne şekilde nemalanıyorlar?

      Kapitalizmin kırılganlığı ve öngörülemezlği, kapitalist düzenin yöneticilerinin soysuzluğu açığa çıksın diye mi bu “küresel düzenciler”(!)in komplosu?

      Türkiye ve dünyadaki milyonlarca doktor ve sağllık çalışanı, neden bu küresel düzenciler”in komplosunun gönüllü askerleri gibi davranıyorlar ve aralarından hiç değilse bir kaç bin tanesi, “Virüs mürüs yok. Aldatmaca var. Atın o maskeleri, hayatın tadını çıkarmaya bakın!” demiyor?

      Biz sizin “kıymetli okur”unuzuz, siz de bizim “kıymetli arkadaşımız, muhtemelen de seçkin bir hekimsiniz -çok azımız bir ya da iki yabancı çağdaş doktor ismi sayabilecek iken, siz, Claus Köhnlein’in “ünlü bir Alman hekimi”(!) olduğunu bildiğinize göre! 🙂

  2. Kabe fotoğrafında etrafındaki yüksek binalar açıkça gözüküyor. Fotoda yer alan devasa vinçler inşaatların devam ettiğini de gösteriyor. O mekandan çık hemen malum hamburgerciler falan gırla gidiyor. Birkaç yıl önce Kabe manzaralı devre mülk pazarlayan bir e-posta almıştım. Bu nasıl bir densizliktir. Kabe’yi merkez alan enaz 1-2 km çapında bir alanın boş bırakılması gerekmez miydi?

    Şeytan taşlamada kullanılan taşlar otomatik olarak toplanıp, temizleniyor ve paketlenerek hacılara tekrar satılıyor. Bu işin son ihalesini bir İngiliz firması kazanmıştı. Say için kapalı ve klimalı tüneller yapılmış hacılar bu tünellerde gidip geliyor. Tavaf sırasında siyah taşa değmek için pek çok hacı elinden geleni yapıyor. Hediyelik eşya alınıyor, zemzem suyu getiriliyor falan.

    Suudi prenslerin özel kotaları var ve bunları Hac turizm şirketlerine satıyorlar. Türkiye’de hacı malzemesi satan mağazalarda fatura -fiş hak getire. Birçok sadece geleneğe dayalı garip kurallar var.

    Bu haliyle Kabe ve civarı cahiliye dönemini andırır olmuş.

  3. Kurban bayramı ve hac dışında kurban kesmek Kuran’da yer almaz. Diğer yandan insanlar Kuran’a aykırı olmamak kaydıyla bazı gelenekler geliştirebilirler. Buna göre konuyla ilgili olarak şunlar söylenebilir.

    Zekat verebilecek ve hacca gidebilecek durumdaki insanlar kurban kesip fakirlere dağıtabilir. Maddi durumu müsait olmayanların ailesinin rızkından keserek veya borç para ile kurban kesmesi doğru değildir, (kredi kartı ile taksitlendirme de borçlanmadır).

    Kuran’da açıkça belirtildiği gibi kesilen kurbanların eti ve kanı Allah’a ulaşmaz. Bu ayet neyi açıklamak istiyor? Çok eskiden insanlar deprem, kıtlık v.b. tabi afetleri Tanrı’nın bir gazabı olarak görüp O’nu teskin etmek için hayvan kurbanlar keserlerdi. Hatta insanların kurban edilmesi de yaygın bir gelenekti. Kuran’da bu dönem cahiliye devri olarak anılır. Fakat insan medeniyetinin gelişmesi ve nihayet Hz. Muhammed üzerinden Kuran’ın gönderilmesi ile insanların artık kemale erdiği söylenir.

    Hala daha kesilen kurbanın üzerine binerek sırat köprüsünden geçeceğine inanan birçok Müslüman! vardır. Diğer yandan ‘kurban’ kelimesi sadece bir hayvanı kesmek anlamına gelmez, sahip olduklarının bir kısmından Allah rızası için fedakarlık etmek anlamına da gelir.

    Allah’ın kurbanlarımızın hiçbir şeyine ihtiyacı olmadığı açık olduğuna göre ve Kuran’da kurban bayramı olmadığı dikkate alındığında Müslümanlar neden kurban kestiğini iyi idrak etmelidirler diye düşünüyorum.

    • Diyanet kazansa iyi, doğrudan suudi prenslerinin saltanatını ve abd malı silah alımlarını finanse ediyoruz, onlar da aynı silahları ve paraları getirip suriyedeki pkk/pyd nin envanterine sokuşturuveriyorlar, hepsi bu… itirazı olan?

    • Diyanet hacılardan iyi para kazanip kazanmadığını bilemem ama! Diyanet tarafından haca görevli gidenler sayesinde Sudiler iyi para kazandıklarını iyi biliyorum….
      Ben Türkiyeden haca gittiğimde sadece ordaki işlemler için bir kafile ile gittim fakat orda Canada kafilesine karıştım.
      Dõnerken de Diyanet görevlileri uçağ ile dõndûm.
      Görevlilere õzel bir ayrımmi vardı onu bilemem fakat Üçak tam dolu olmamasına rağmrn benim iki valizim 3 gün sonra geldı
      Sanki oraya görev için değilde para kazanmak için gitmişledi.
      O kadar malzemeyi, almaya nasıl zaman buldular halen daha kafam almiyor. Tabii hepsi Hac tevafide yapmişlardi..

      O uçak Sağlık ekibini geri getiriyordu. Bir hasata bakıcı hanımla yan yana oturduk, o hanım bana bütün fırldaklarını anlattı.
      Görevliler 1 uçağı dolurmazken getirdikleri eşyalar kaç uçak doldurduğunu benim 2 valizimin 3 gün sonra geldiğinden anlaşılıyor.
      Bizde herşey rant.

      Not: ben haca gittiğimde AKP ihtidara geleli 1 yil bir kaç olmuştu.
      Yani bunda AKP nin her hangi bir torpili olacağına inamiyorum.
      O zaman daha çok yeni idiler.

      Gelecek nesillerin bizler gibi değilde bir bütün olarak inaçlarını, “BARIŞ” içde başarılı ve huzurlu bir dünyada sağlıklı sihatle ve mutlu yaşamaları dileklerimle, Bütün İslam aleminin bayramı kutluluyorum.

  4. “Tarihte yol güvenliği bulunmadığı, Kabe’nin saldırıya uğradığı gerekçeleriyle haccın engellendiği olmuştu; ancak ilk kez sağlık sebebiyle alınan tedbirler yüzünden Kabe her zamanki kalabalığından mahrum.”
    diyor sayın koru, elhak öyledir.
    Bırakınız arabistana hacca gitmeyi yurtdışındaki elçiliklerinde bile cangüvenliği bulunmayan, bekar kağıdı almak için salonda bekleyen kendi vatandaşı gazeteciyi bile kıtır kıtır kesip doğrayan bir yönetimin hüküm sürdüğü memlekete seyahat mi edilir?
    Tuhaf olan bu seyahat yasağı değil; yasağın risk altındaki ülkelerden önce yine arabistan rejimi tarafından getirilmiş olmasıdır!
    (Yaklaşmayın keserim haa!)
    Sayın yazar sonra da şöyle diyor:
    «Çok değil bir yıl önce bu zamanlar, birisinden, “Bayram ziyaretlerinde sakın ola muhataplarınızla samimiyet kurmayın, el sıkmak, kucaklaşmak, öpüşmek yok, aranızda bir-iki metre mesafe bulunsun, yüzünüzden maskenizi çıkarmayın” uyarısı duyulsaydı, “Ne diyor bu adam, aklı başında mı?” tepkisi gelirdi.»
    Hijyenin en önemli kural olduğu bir dinin mensupları için bu durumlar o kadar doğaldır ki insanın “asıl bunlara şaşıranların aklı başında mı?” diye sorası geliyor…
    Her şey aslına rücu ediyor gibi:
    Kural–1 “Huş der dem!”
    (aldığın nefese dikkat et; havada virüs olabilir)
    Diğer kuralları didem hanım açıklasın.
    Mutlu bayramlar!

    • Bayramlar nefret söylemlerinin değil hayır ve iyilik temennilerinin olması gereken günlerdir.
      Hayırlı bayramlar

  5. Yüce Rabbim neylerse güzel eyler.
    Vardır bunda da bir hayır.
    Bir müsibetle bir sallamayla kullarını çıta gibi dümdüz yapar.
    Bugün uzay resimlerinin önüne kabe resmini montajlayıp organik karşılaştırması yaparsınız, yarın siyon uyanır kudüsü dünyaya pazarlar malı götürür!
    Bizde iki kuzeyli gelsede para kazansak deriz.
    Belkide ibadetlerimizi tam öğrenir ve yapar, dinin olmazsa olmazlarını iyi belleriz.
    kabeye kudüse herkesin gidebilmesini temin ederiz.
    Allah herşeyin hayırlısını versin, hayırlı bayramlar.

  6. Tuhaflıkların ortadan kalktığı, bir daha kapımızı çalmayacağı günler gelsin yeniden. Yine yeniden güzel günlere kavuşalım hep beraber.
    Günler güzel olunca bayramlar da güzel ve anlamlı oluyor.

    Günleriniz güzel Kurban Bayramınız mübarek olsun.

  7. Böylesine azmis bir insanı toplulukları ne Nano teknoloji ne de en gelismis ülkeler kurtarabildi.Rabbim bir virüsle insanlara böylesine bir uyarı yaptı.Tabi anlayana.Basta İslam ülkelerinin derhal silkinip kendilerine çeki düzen vermesi gerekiyor.Yoksa bundan sonraki ilahi uyarı nasıl olur bilemem.
    Hayırlı bayramlar

Yoruma kapalı.