Trump ile Putin anlaştı, Washington aleyhte ayağa kalktı. Bu durum Türkiye’yi de ilgilendiriyor…

36
Reklam

İkinci Dünya Savaşı’nın tahrip ettiği ülkelerde henüz dumanlar tüterken kotarılan ‘yeni dünya düzeni’ bir temel kabul üzerine oturuyor: Dünyada birbiriyle çelişen iki belirgin tez var ve bunlardan ‘iyi’ olan tez demokratik ilkeler üzerine oturuyor; ‘kötü’ olan tez ise despotik bir anlayışın ürünü…
Demokratik olanı ABD’nin başını çektiği ülkeler grubu temsil ediyor bu teze göre…
Kötü olan ise despotik liderlerin yönettiği Sovyetler Birliği ve onun uydusu olan Varşova Paktı ülkeleriydi 1990’a kadar; o tarihten sonra ve özellikle başına Vladimir Putin geçtikten sonra ise Rusya aynı konumu dolduruyor.
Rusya ile iyi geçineni ABD kendi dostu saymaz, Rusya ise ABD’nin kendi uydularından karşı bloka kazandırılmak istenenlere hoş gözle bakmaz, karşı gruptan ülke kazanmaya bakardı.

Türkiye ve dünya düzeni

ABD ile ittifak ilişkisi içerisindeki Türkiye’nin Rusya ile Suriye üzerinde işbirliğine gitmesi ve kendini daha fazla güvende hissetmek için S-400 füze savunma sistemini Rusya’dan almaya kalkması bu yüzden ABD’de ve müttefik ülkelerdeki bazı çevrelerin hışmını üzerine çekebiliyordu.
Dünya artık aynı dünya değil. Daha doğrusu, ABD’nin iki yıllık başkanı Donald Trump, ülkesini İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşmuş ‘yeni dünya düzeni’ sınırları dışına doğru zorluyor ve değişimin etkisi özellikle ABD’de hissediliyor.
Trump ile Putin önceki gün Finlandiya’nın başkenti Helsinki’de buluştular ve yanlarında yalnızca tercümanları bulunduğu halde yürüttükleri müzakereler sonucunda, ülkelerinin karşı karşıya bulunduğu ‘eski düzen’ yerine ABD ile Rusya’nın işbirliği halinde bulundukları yeni ve farklı bir düzen anlayışına vardıkları izlenimini verdiler.
Hatta Trump, görüşmenin ardından yapılan ikili basın toplantısında başlattığı açılımı, etkili bir iletişim silahı olarak kullandığı Twitter mesajları yoluyla, ülkesinin yerleşik düzenini ve o düzenin güvenlik-istihbarat birimlerini suçlayarak devam da ettirdi.
Mesajlar iki lider henüz aynı masaya karşıklı oturmadan önce başlamıştı. ‘‘Rusya ile ilişkilerimiz HİÇ şimdiki kadar kötü olmamıştı ve biz bu ABD’nin uzun yıllar sürmüş aptallık ve salaklığı yüzündendir; cadı avı bitmeli!’’ diyen ilk mesaj Washington’da şok etkisi yaparken, Moskova’dan, Rus dışişleri bakanlığından ‘‘Aynı görüşteyiz’’ desteğini aldı.

Görüşme sonrasındaki basın toplantısında ise, Trump, işi, kendi ülkesinin istihbarat örgütlerini suçlamaya kadar vardırdı.
Kendi partisinin dişli politikacıları bile Trump’ın ne yapmak istediğini anlamaktan uzaklar; bunu bu yıl yapılacak seçimlere az bir vakit kalmışken partilerini zora düşürme pahasına yaptıkları Trump’ı kınayıcı açıklamalarından çıkarmak mümkün.
Amerikalı politikacılar ve özellikle de başkanlar kendi ülkeleri ile devlet kurumlarını asla ve kat’a suçlamazlar. Asker kökenli başkan Dwight Eisenhower biraz ileriye gidip ülkesinin savaşkan bir hüviyete bürünmesine karşı çıkmıştı, ama o bile bunu doğrudan devlete ve kurumlarına bağlamak yerine ‘askeri-sanayi cephesi’ (military-industrial complex) adını verdiği bir cepheye mal etmeyi tercih etmişti.
Trump ise ülkesinin yerleşik sistemini ve güvenlik-istihbarat birimlerini alenen suçlayabildi. Rusya’yı ‘düşman’ belleyen ‘dünya düzeni’ni yıkma pahasına hem de…
Bunu, Putin’in seçimde kendisine verdiği kazanmasını sağlayan desteğe veya halen yürütülmekte olan özel savcılık soruşturmasının başına açabileceği Beyaz Saray’dan erkence uzaklaştırılmasını getirebilecek sıkıntıları def etme hazırlığına bağlayanlar çok ABD’de.

Trump başkanlıktan gönderilmeyi de göze alarak…

Özel savcı Robert Mueller FBI’yı on yıldan fazla süre yönetmiş bir hukukçu ve geçen hafta, Trump tam da Putin ile görüşmesine hazırlanırken, seçimlere Trump lehine müdahale eden 12 Rus’un isimlerini açıklayıvermişti. Görüşeceği Putin’den o Rusları sorgu-yargı için ABD’ye teslim etmesi talebini Trump’a ev ödevi olarak vererek…
FBI’dan da destek alarak yürüttüğü soruşturmayla Trump’ı köşeye sıkıştırmış durumda Mueller.
Elbette sıkışan birinin her türlü karşı-hamleye başvurması beklenebilir.
Ancak Trump bundan daha fazlasını yapmaya çalışıyor.
Yapmaya çalıştığı, bugüne kadar ABD lehine çalışmış olan iki kutupluluk dengesi üzerine oturmuş ‘dünya düzeni’ni sona erdirmek ve zorlamasıyla oluşmasını umduğu yeni bir dünya düzeninde Rusya’yı ABD’nin ortağı haline getirmek…
Beyaz Saray’dan uzaklaştırılma riskini de göze alarak…
Finlandiya’da yapılan zirve, partisinin dişli politikacılarının da karşısına çıkması sonucunu doğurarak Mueller’in beklediği ve bu yüzden erteleye durduğu raporunu açıklamasıyla Trump’ı başkanlıktan uzaklaştıracak sürece kapı aralayabilir…
Veya, Trump-Putin ikilisi, Helsinki zirvesinde kimselere belli etmeden vardıkları mutabakatı güçlü bir biçimde hayata geçirmeye başlayarak, daha farklı bir düzenle dünyayı tanıştırabilir…
Hangisi olacak?
Ve tabii her iki farklı durumun Türkiye üzerindeki etkisi ne olacak?

[Bir hatırlatma: Yürürlükte olan ve etkisini her alanda hissettiren ‘dünya düzeni’, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Sovyetler Birliği’nin tatil kenti Yalta’da kotarılmıştı ve onu sağlayan Franklin Rossevelt ile Josef Stalin’in Winston Churchill hakemliğinde vardıkları mutabakattı. O mutabakat sonucu, Polonya Rusya tarafına, Türkiye ise ABD’nin başını çektiği ‘hür dünya’ denilen ülkelerin safına düştü.]

ΩΩΩΩ

Reklam

36 YORUMLAR

  1. Günümüzde değişen dünya dengeleri ve zamanın ruhunu doğru okuma adına tahminler.
    Benim gibi hayatında iki kazı güdememiş kişiler;Dünyanin yakın veya uzak gelecekteki , güç dengeleri hakkında öngörülerde bulunmamız çok hoşumuza gidiyor.
    Elimizin ulaşabildiği alanlarda parmağimizi bile kıpırdatmaya üşenirken;Aklımızın dahı zor ulaşabileceği Dünya dengeleri üzerinde ahkam kesmekten çok haz alırız.Birincisinde rahatını bozmak vardır,fedakarlık vardır ,rısk vardır ,sonunda başarı veya başarsizlik vardır,bedel ödeme vardir.bazan kayıp bazanda kazanç vardir.kayıp ta kazançtir;tecrübedir..
    Bizi direkt etkileyecek kendi gayretimizdir.Bu alana yoğunlaşırsak başarı oranı düşük bile olsa kendimize ve çevremize faydalı olabiliriz.
    Dünyadaki gelecekteki değişimleri yüzde yüz bilsek bile olan olacaktır;bizim dahlimiz olamayacaktır.Yeni gelişmelere göre kişisel önlemler almamız imkansizdır.Bir ülke savaşa girse kendinizi savaş içinde bulursunuz.Bir ülke izole olduğunda o ülkenin insanları da izole olur.
    Bütün zamanlarda değişimler olması gerektiğinde oluyor.Toplumların yapısı zaman içinde ona hazırlanıyor.
    Toplum; gelişmelerin zamanla oluşturduğu bu davranışın açığa çıkmasi için bazan bir kıvılcım yeter.Bir bakarsınız çevrenizdeki insanlar dan hiç beklemediğiniz davranişlarla karşilaşirsiniz.Buna F.K. bey toplumların akıl tutulması diyor.Oysa toplumda bu yıllarca birikmiş iyi yada kötü hasletlerin herhangi bir basit görünen olayda bir volkan gibi açığa çikmasıdır.Hanı kelebek etkisi gibi.Ama akıllı insanlar bunu hissedebilir.Nasıl volkan patlamadan önce bazı belirtiler verdiği gibi.
    Uzun zaman savaş yaşamamiş milletler savaşin yıkıcılığını tahmin edemezler.Savaşi yaşamiş yöneticiler devlet idaresinden yaşlanip çekildiğinde;savaş yaşamamış kişiler idareyi ele alır.İşte bu yeni yönetici nesil ülkelerde ve milletlerde büyük yıkımlara sebep olacak kararları daha rahat alırlar.
    Büyük devletlerin kavgası olgun yaştakı insanların kavgasına benzer.Sonuçlarını tahmın ettıklerınden kolay kavga etmezler. Geri kalmiş ülkeler çocuklara benzer çabuk kavga eder çabuk barişirlar.birinde sonuçlar çok tahrıpkar olurken ikincisinde sonuçlar daha lokal kalır.Bu yüzdendir ki büyük devletler kozlarını küçük devletleri savaştırarak vekalet savaşları ile paylaşırlar.
    Günümüzde dünya artık tek fakat görünmeyen bir gücün hakimiyeti altındadir.
    Dünya artık sermaye hareketlerının köntrolu altındadır epey zamandır.Dünyada da sermaye ye sahip olanlar ı tahmin edebilirsiniz.Tahmin edilen ve açıkta pek endam etmeyen patron veya patronlar külübü bellidir.
    İşte bu küresel sermayenin sahibi gelecek teki olacağa karar vermede en etkili olanlardır.
    Kim kiminle yan yana gelecek.TRUMP-PUTİN görüşmesini kim organize etti.Eski A.B.D. D.İ.B. Henry K….değilmi.Dünya küresel sermayenin kontrolune girdiği için devlet başkanları çikiş yolları aramaya başladi.
    Artik küresel sermaye sahipleri hemen bütün ülke yönetimlerini diz çöktürmektedirler.Hemen her yerde seçim le yönetimler iyi kötü değiştiğinde iktidarlar yeniden seçimleri kazanabilmek için küresel sermaye sahiplerinden para almak zorunda hissederler kendilerini.Parayı veren emir verir.Başka ifade ile para alan emir alır.Bu Dünyanin değişmez kuralıdır.
    Evet her gün halk önünde sövülen veya lanetlenen küresel sermayenin parası ile yatırımlar yapılmış;halkın övgüsü kazanılmış,seçim alınmıştir.Paranın ödeme zamanı gelince halk önünde düşman ilan edilmekte beis yoktur artık.Ama yöneticiler bunu bilir ve paranın sahiplerine ne yapayım milletin gazini almak zorundayım der.
    Dediğini nerden anlıyoruz .söylediği ile yaptığı arasındaki 180 derece farktan.
    Faiz lobisi deriz sonra çaresizce bu lobının isteklerini eksiksiz yerine getiririz.
    Gerçekleri halkımız görebilse ;yöneticilerimiz bize doğruları açıklıkla beyan edebilirdi.
    Çin in yaptığı gibi çok çalışıp az tüketir dik.Şimdiye kadar böyle ama yakında oda tüketim çılgınlığına kapılması an meselesi.
    Dünyada bütün ülkeler borçlu görünüyor çok az ülke alacak lı konumda.Peki çoğu ülkelerin alacaklıları kim?
    Bildiğiniz gibi küresel sermaye.O da dünya ve insanlik o na hizmet için yaratıldiği na inanılan sermaye sahipleri. Bu durumda görebildiğimiz her ne kadar bazı gelişmiş ülkeler izolasyonları benimser görünsede artık bunu belkı kısa süre başarabilseler bile; Dünya halkları işin tadına vardi birkere artık galoballeşme kaçınılmaz.Yakın gelecekte muazzam çin gücü karşısında bütün ülkeler bir ittifa ka gidebilir.
    RUSYA ve Amerika aynı safta olması gerekiyor.Dünyanın büyük üstadları ilk etapta bunun alt yapısını hazırlıyor.ondan sonra Avrupa aynı ortaklığa girmeye mecbur,enerjısı Rusyada çünkü.
    Dünyanin sahipleri senaryo yu yaziyor bizim gibi figuranlarda rol kapmak için yarışıyor.
    Bir güce düşman olduğunu söylemek başka o güce hizmet etmek başkadır.
    Gören gözler ,akıllı insanlar söylem ve eylem farkını ayırt edebilen insandir.
    Akıllı insanlar herzaman icraatlara bakarlar.
    Bizde öyle yapmalıyız değil mi…………..
    YİNE SÖZ UZADI; MERAMİMİZİ AZ KELİMELERLE ANLATABİLECEK KADAR AKILLI OLAMAĞIM DAN.

    • Meramınızı gayet güzel anlatmışsınız. Kitlelere, düşman olarak uluslararası sermayeyi, faiz lobisini göstererek onların gazını alırken eşzamanlı olarak tam da onların istediği ve dayattığı politikları izlemek konusundaki hatırlatmanız özellikle değerli. AK Parti ve Erdoğan’ın her şey pahasına görünür hale gelmesini engellemeye çalıştığı gerçek de bu zaten. “Hadi canım sen de!” diyeceklerle, olan biteni anlaşılır bir dille yeniden anlatmak isterim.
      Buradaki yorumcular kitlesini bir apartman dairesini paylaşan aprtman sakinleri olarak düşünelim. Ben, sizlere, bahçesi daha bakımlı, temizlik vb. hizmetlerin daha iyi verildiği bir yönetim vaad ederek apartman yöneticiliğine seçildim. Bana güvendiniz, hem de fazlasıyla. Bundan cesaret alarak, sizlerden topladığım aidatlarla yetinmedim, sizler adına borçalanarak, bu aidatların toplamının çok üzerinde bir parayı gidip adı Henry Gayretson olan bir Fransız sermaye şirketinden ödünç aldım. Bahçe güzelleşti, apartman yeniden boyandı, gıcır gıcır oldu, merdivenlerin trabzanları yenilendi. Apatman önünden girişe kadar yerler birinci sınıf mermerle döşendi, çamurdan tozdan kurtulduk vb. Aidatların toplam yıllık getirisi 30.000 TL iken, biz böyle keyifli bir apartman hayatı yaşamak pahasına borçlanarak yılda 90.000 lira harcadık. Her geçen yıl bu açık daha da büyüdü. Her seferinde, Henry Gayretson Fransız sermaye şirketi, bize verdiği borç paranın faizini artırdı, umursamadık. Sonra, öyle bir dönem geldi ki, sermaye şirketi bize şunu söyler oldu:
      “Kardeşim, toplanıp apartmanı birlikte boyamak dururken, apartman merdivenlerinin temizlik işini kendiniz de halledebilecek iken, siz işin kolayına kaçtınız, benden aldığınız paralarla, elinizi sıcak sudan soğuk suya sokmadan, paşa gönlünüze göre yaşadınız, o arada bana olan borçlarınız katlandıkça katlandı. Ben durumdan memnundum, çünkü size verdiğim her 10 lirayı bir yıl sonra 13 lira, 14 lira olarak artan oranlarda geri alıyordum. Amma ve lakin, artık sizin bu borcu gerei ödeyebileceğinizden kuşkuluyum. Bundan böyle size ancak faiz oranlarını daha da artırısanız borç para veririm. Çünkü, hem kendinizi hem de çocuklarınızı borçlandırıp kendi kendinizi yaktığınız gibi, bana olan borçlarınızı ödeyemeyerek beni de yakma riski büyüdü.”
      Bu durumda, Fransız sermaye şirketinden hala borç alabilmemiz, ancak IMF Abla’ya gidip onun taleplerini yerine getirmemizle mümkün. Ama, IMF Abla’ya gitmek apartman yönetici olarak benim yapabileceğim bir iş değil. Çünkü, yönetici seçilirken sizlere güven duygusu verebilmemiş olmamda IMF Abla’ya yönelttiğim küfür ve hakaretlerin payı büyük.
      Apartman yöneticisi olarak önümde iki seçenek var: (1) Ya çaktırmadan IMF Abla’nın talep ettiği her şeyi onun aracılığına başvurmadan yerine getireceğim (bu, apartman hizmetlerinin pek çoğundan vazgeçmek, bu hizmetlere alışmış apartman sakinlerinin öfkesine yol açmak, muhtemelen apartman yöneticiliğinden kovulmak anlamına gelecek; yeni gelecek yöneticinin benim kirli çamaşırlarımı bir bir sergilemesi de kabus gibi bir şey). (2) Ya da, yine “Benden sonrası tufan!” diye düşünüp sürekli artan faiz oranları üzerinden borçlanıp durmaya devam edecğim.
      Dolar, bu iki seçenekten hangisine daha yakın olduğuma yönelik tahminler üzerinden bir yükseliyor, bir geriliyor 🙂

  2. THY ile iki kez okyanus ötesine 4/5 kezde Avrupadan aktarmalı olarak uçtum.
    Bir kerece aşırı derecede israf var.
    Yolculara limitsız içki,yemek veriyorlar. İki öyün yemeğin harıcınde anos ediyorlar isteyen açık büfe gibi gidip istediğini alip yiyip içiyor hatta hosteslerede getirttiriyorlar.
    Pahalı alkolli içkilerde aynen yemek gibi veriliyor.
    Yer hızmetleri (0) anonsları gene öğle.
    ABD içinde aktarma yapacak olanlar valizlerini alıp güvenlik dışına çıkmadan iç hatlara vermek için uçtüğun havyolları iç hatlar bölüne vermen gerek fakat THY ninki kapalı sız uçağı kaçırmışsınız veya valizlerinizin ağırlığı THY sıtandartlarına göre ayarlanmış ve siz tekrar güvenliğe girdığıniz zanan aktarma yaptığınız uçağın ölçüleri ile uyuşmiyor. Bir sürü sorunlarla karşılaşiyorsunuz.
    İstanbula inerken başka ülkelere ve iç hatlara aktarma yapacaklara ABD ye gırışte yapılan anonsi yapiyorlar.
    ABD kanunlarına göre diye anons yapiliyor tabi bu anons vurdum duymaz görevlilerin hatası yalnış düğmeye basiyorlar.
    Ben bile şaşırdım çünkü iç hatlara aktarmali gidecektim.
    Birde 50 dakikalık bir uçuşta hemen yemek veriyorlar, o yemekleride yolcular yemediği için çöpe gidiyor. Tabii yandaş yemek şırketleri para kazanması gerektiği için önemli değil nasıl olsa billet ücretinin içinde yeterki taraftarlar memnun olsun.
    THY kendi yolcuları arasında bile adaletsız.
    Örneğin:İçki kullanan ve kullanmayan yolcular içki kullananlar isdedikleri kadar pahalı içkileri içiyorlar.
    Diğer Havayolları gibi para ile satmiyarak onların úcretlerinin bir kısmida içki içmeyenler tarafından ödetiriyorlar.
    Ya yolcular arasındaki diyalog ne durumda?
    Halen daha eski tas eski hamam.
    Eğer kapaı biri iseniz kendilerini üstün görenler size selam vermek şöyle dursun sizin yanınızda dahi oturmayacak kadarda gururlular.
    Tıpkı burdaki bir kisim fanatikler gibi.
    Nasıl bildiğiniz bazı bilgileri paylaştığınız zaman okuduklarını anlamayacak kadar okumuş cahillerın hakaretleri ile karşılaşiyorsaniz.
    Bu tip akıllarını birilerine kiraya verenlerin dindarıde dindar olmayanide ayni kalitede insanlar hiç farkları yok.
    Bir taraf sizi terörist ve vata haini, diğer taraf ise size cahil dinci gözü ile baktıkları için (şeriat in ve laikliğin) ne demek olduğunu bilmiyecek kadar cahilerde sizi şeriatçı laiklik düşmani ilan ederler.
    Bu CHP zihniyeti her kapalı gördüğnü nasıl zamanin moda partisi hangisi ise AKP veya R P farketmez onlardan olduğuna hükmediyorlarsa.
    Diğerleride ( onlara göre) ÜMMETİN liderini eleştırdığiniz için sizi terörist ve vata haini olarak göriyolar.
    Al Birini Vur Birine onun için hiç fark etmezler.
    Yalnız birileri Allah diyerek yapar değerleri Laiklik diye yapar.
    Benim burada uçakta el valizine erkek yolcular elimi dahi sürdürmezler yakınımda erke yolcu olmasa dahi arkadan görenler “siz dokunmayin ben indireyim veya yerleştireyim.” Derler.
    2010 da Almanyada THY uçağına aktarmalı binemek için yüriyorum el valizi ile fakat uçağa merdivenle çıkıliyordu,
    Uçağın kapisinda erkek bir hostes dikilmiş aşağıya bakiyor zannedersem onu el bagajlarıni yukariya çıkarmakta zorlananlar için görevlendirmişlerdi çünkü orada durmasının başka bir nedeni yoktu.
    Bana bir bakiş bakiyordiki sanki babasını öldürmüşüm.
    Galiba tipime baktı zayıf mayif görünce ondan yardım istiyeceğimi zanneti, tabi ben valizi el çantası gibi taşıdim üstelikte sirtimdada birde sırt çantası vardı.
    İçerdede yolcular gene ayni sanki ben uzaydan gelmişim gibi, birkaç Alman turist vardı onlarla selamlaşıp yerime oturdum yanimdada bir Türk bayan, ona merhaba diyecektim kadın kafasını diğer tarafa çevirdi, sanki benim umurumda.
    Sonrada aralarında konuşurlarken duydum bir üniversitede hoca imişler Almanyaya gezmeye gitmişler, ondan olsa gerek çok gururlaniyorlardılar.
    Ben yan taraftaki turistlerele biraz sohbet edince birde ne göeyim bizim gururlu hocalar benimle konuşmaya başladılar, bende onlara şunu söyledim”I don’t speak Turkish” fakat diğer turustler bana birkaç Türkçe kelimenin yazıp seslendirmemi isteyince ben onlara başladım Tükçe öğretmeye.
    Uçağın arka tarafı boş olduğu için oraya geçtik bu sefer bizm histesler oralara yan gelip yatmışlar, ve bize geçin yerinizde oturun diyede emir veriyorlar.
    Bende onlara o koltukların hosteslerin yatakları olmadığıni hatta oralarda oturma haklarını dahi olmadığını, sözün kısası onlara hadlerini bildirip arkada oturdum o erke hostesde neden vazifesini yapmadığını hesabını sordum.Özür dilediler fakat ben kabul etmedim onlari şikayet edeceğimide yüzlerine söyledim.
    O hocalardan olan gurup bana ay siz ne kadar kültürlü buri imşsiniz değincede hiç cevap vermedim sadece alayli bir şekilde gülümsedim.
    Bir ay Türkiyede kaldım ne internetten nede tellfonla onları şikayet edemedim yaziyorum göndere bastığım zaman siliniyor yalnış yere bastınız diye yazı çıkıyor.ABD ye döndükten sonra İngilizce olarak şikayet ettim ve THY hemen özür e- maili gönderdi ve o üç hostesede para cezası verdiler.
    Bizde tartışma ortami bulamssınız.
    Onu içinde Ne kadar Cahıl varsa gelir en tepe noktaları tutarlar bu her yerde ayni.

  3. Nurdan hanım (17 Temmuz 2018 at 20:03) ABD ve Kanada’yı mukayese etmiş. Değindigi iki bölgeyi (bir zamanlar oralarda bulunmuş olduğumdan dolayı) tahmin ettim. Bir iki ilave yapayım ve konuyu güncelliği olan önemli bir noktaya getirerek bir teklif ile noktalayayım. Umarım buralardaki (yandaş-reisçi) arkadaşlar teklifi merkeze taşırlar; o derece önemli ve ülke-yararlı bazı noktalar var.
    1) Değinilen bölgeler ABD Boeing Uçak fabrikası tesislerinin bulunduğu Vaşington-Seatle ve Kanada British Columbia’daki Vancouver. İkinci şehirde evlerin o kadar pahalı olmasının nedeni suni. Hong-Kong İngiliz kontrolünden komunist Çin kontrolüne geçerken parası bol Hong-Kong’lu Çinliler, endişelenerek ABD ve Kanadaya gelmek istediler. Kanada kanunlarını kısmen değiştirerek bunları buyur etti. Bu vesileyle her iki ülkeye milyarlarca dolar para girdi. Gelenlerin büyük çoğunluğu Vancouver’ı seçtiği için ev piyasası son derece hızla pahalılaşmaya başladı ve fiyatlar bugün o hale gelmiş oldu…
    2) Bu ülkelerde insan ilişkileri Türkiye’dekinin aksine karşılıklı güven duygusuna dayanıyor. Evet, üçkağıtçılar için cennet diye tanımlanabilir. Ancak, bu güvenin istismar edildiğini farkettikleri anda enselenen, sistemden kendini biraz zor kurtarır (bir iki sefer tercümanlık yaptığım için bilirim). ABD’nin kaçak girebilenlere müsamaha göstermesinin sebebi ucuz işçilik. Kaçakların da hem eli mahkum ve hem de cok memnun. Kalsın da nasıl kalabilirse kalsın. Kaçak olarak aldığı para kaçtığı ülkede aldığı paradan birkaç kat daha fazla…
    3) Gelenler arasında Farisiler Çinlilerle rekabet halindeler. Farisiler Kanada’nın tadını almış durumda. Geldikçe geliyorlar ve iyi rekabet edebiliyorlar. İyi pozisyonlara gelenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Bunlar birbirleriyle iyi yardımlaşıyorlar ve ülkeleriyle alıp-vemedikleri bir şeyleri yok. İlerde İran’a büyük destek sağlayacakları kesin. Kaçıs sebepleri arasında şüphesiz Mollalar rejimi ve dışardaki daha iyi hayat şartları, İran’da bulanmışlık, cocukları icin gelecek kaygıları vs….
    Gelelim teklife: Cemaat tabanı mağdurlarının fırsat verilip kuzey Amerika’ya gelebilmeleri için devlet hukuk sistemi engellerinin bir an once kaldırılması çok önemli. Psikologların-sosyologların-din adamları diğer cemaat ileri gelenlerinin içinde bulunduğu heyetler oluşturumalı. Bu mağdur insanlarla oturup konuşulmalı ülkelerine baglılıkları temin edilmeli bu duygularla yolları açılmalı. 100 bin vatandaşın kuzey Amerikaya gelebilmesi önemli bir olay (fırsat). 15-20 yıl sonra bunlar egitilmiş dünya insanı olurken çocukları vasıtasıyla kendi anavatanlarına da büyük bir kaynak oluşturur. Türkiyeden çıkma (kaçma) sebebi ne olursa olsun bu insanlara şans verilmeli. Kendilerinden ziyade çocuklarına sahip çıkılmış olunur. Bunlar iyi eğitilirlerse neticede anavatanlarının geleceğine katkıda bulunurlar. Yeter ki devlete büyük bir küskünlükle ayrılmasınlar. AKP’ye karşı küskünlükleri anlaşılabilir bir duygu. AKP zaman içersinde gidici, Sn Erdoğan da Turkiyeye kazık kakacak değil. Bizzat onun bunu düşünecek kadar hassas olması beklenir çünkü kendisi ülkenin devlet Başkanı. Ülke, AKPartistan değil, Türkiye!

  4. Ben hem Kanadada hemde Amerika’da yaşadım.
    Kanadanın idare şekli sosyalit,
    ABD nin Kapitalis.
    İkisininde iyi ve kötü yanları var.
    Yalniz ikisininde ortak yani üşkağatcılar için birer cennet olmaları.
    Kapitalis ülkede iş yapmak çok kolay işverenler çok fazla haklara sahip.
    Sosyalist ülkelerde her ne kadar dürst iş yapanlar için pek cazip olmasa bile İranli ve Çinliler için Cennet bir ülke Tam bir kara para aklama yeri.
    Bir örnek Ayni bõlgede ABD tarafında Ayni ev 250 300 bin dolar Kanada tarafında 1 bucuk miliyon dolar.
    Kanada kaçak göçmenler konusunda çok kati kimse orada illgal yaşiyamaz muhakak oturma izni olmasi gerek ,zaten onun için bazi ülkelerde mağdur olan taraflar (Filistin Bizdeki PKK v.s gibileri) savaşın bitmesini istemiyorlarki zengin kesim buralarda oturum alabilsin.
    ABD bunu tam tersi.
    Sınırı geçip koruyucu şehire yetışdikten sonra kimse sizi dışarı atamaz ve devlet size bakar hatta turist olarak gelip geri dönmeyip burada kalanlarda ayni.
    Bu tip insanlar burdaki dürüst çalışıp vergilerini ödeyen insanlardan daha iyi hayat yaşiyorlar.
    Onun içinde Trump bunu çok iyi kullandı ve kullaniyor, buna rağmen etrafındakiler hızla ondan uzaklaşiyorlar.
    Sağlik sistemleride değişik.
    Kanadada diş ve ilaç hariç ( fakirler için bunlaride devlet ödüyor) diğerlerini devlet karşılıyor bazi eyaletlerde zenginler her ay bir miktar sağlik parası ödüyor.
    ABD 100 den fazla özel sağlik sigortaları var ve çok pahalı.
    ABDnin iyi bir tarafı paran varsa istediğin doktora gidebiliyorsun.
    Kanada öğle değil uzmama gidbilmen için en az 6 ay beklersın.
    İki ülkedede ilaç fabrikaları doktorlar insanlari tedavi etmek yerine hasta etmekiçin uğraşiyorlar( tabii istisnalar hariç. Genekde beyaz ve asyali doktorlar daha dürüst ve bilgili.
    ABD de Ortadoğu ülkeleri ve Türkiyede bayaz sinifina dahil.

  5. THY ve biley fiyatları
    Bernar bey aşağıda (17 Temmuz 2018 at 13:47) bir THY yöneticisinin kahve tercihini nasıl ilan ettiğine değinmiş, haklı bir eleştiri. Aferin Türk kahvesine, küstahça bir böbürlenme olayını nasıl da açığa çıkarmış… Okuyunca bir başka olayı hatırlattı, paylaşmak istedim. Her ne zaman memlekete gitmek istesek yemek-kahve farkından değil, kendi havayolumuz olmasından dolayı THY tercih ederiz. Herhalde, bu tercih büyük çoğunluk için geçerli bir durumdur.
    THY yönetimi, o THY yöneticisinin kibrini öylesine bir çıkışla göstermesinden sonra bazı standardlarını değiştireceğine, THY bilet fiyatlarının neden o kadar pahalı olduğunu bir izah etsin. Bilet konusunda internette arama yapan herkes bilir. Okyanus-aşırı olsun veya AB’den olsun aynı güzergahta THY biletleri %95 ihtimalle diger havayollarınınkinden epey pahalıdır. NEDEN? Tercihimiz havayolu şirketinden ekonomik bilet bulmak NEDEN mümkün olmuyor? Bir KLM, bir Lufthansa, bir Delta bunu başarıyor da bizimkiler neden başaramıyor? Ben bu soruyu bir seferinde bilet tedarik eden seyehat acentası çalışanı arkadaşa sordum. Biletlerin bu kadar pahalı olmasında sistemin bir özelliği olarak yolsuzlukla ilişkili olabileceğini ifade etti. Bunun nasıl yapıldığını da izah etmişti ancak zaman sürecinde bu ayrıntıları hatırlamıyorum. Yıllardır kendi havayolumuz THY’den bilet al(a)mıyorum, çünkü piyasa ile rekabet edemiyorlar. Ne acıdır ki şu “yolsuzluk” olayı heryeri ahtapot gibi sarmış. Ne acıdır ki iktidara gelindiğinde “bizim referansımız Kuran’dır” sloganıyla kendini gösteren 16 yıllık AKP yönetimi ile özdeşleşmiştir. Güya herşey farklı olacaktı! Doğruluk-dürüstlük Kuran standardında, haram ve helali hassasiyetle ayırdedecek şekilde bütün ülkeye örnek olacaktı. Bunları “reisçi”lere veya dünya ve ümmet liderine maaşallah çeken yandaşlara deĝil de o tabandaki “ezberci Müslüman”lara anlatabilmek önemli… yani, bariyerleri ortadan kaldırarak onların daha iyi anlayabileceği bir lisanla. Muhalefetin layıkıyla yapamadığı da bu olsa gerek…

  6. Eskiden (küreselleşme öncesi), dünyada birkaç merkez vardı ve bu birkaç merkez dünyanın kaderi üzerinde söz sahibi idi. diğer ülkeler ya bu merkezlere göre konumlanıyor ya da zaten hiçbir önemi olmayan ülkelerdi.
    – Bu merkezlerden önemli 2 tanesi ise amerika ile rusya.
    – Bu merkezlerden amerikayı diğer merkezlerden bir adım daha öne çıkarmak gerekiyor. hem dünya üzerindeki ekonomik ağırlığı ile, hem standartları ile, hem dünyayı etkileme gücü ile vs.
    – Dünyada en yaygın kullanılan para birimi dolardı mesela. Diğer para birimlerinin değişim aracı olarak kullanım yaygınlığı dolar ile mukayese bile edilmezdi tai ki avrupa birliğinin oluşumundan sonra euronun ortaya çıkışına kadar. Dünyada bir amerikan standardı sonra da diğer ülkelerin standardından bahsedilirdi. Amerika dünyada sadece ekonomisi ile değil, teknoloji üretimi, ideoloji üretimi, yaşam biçimi üretimi, değer yargıları üretimi, politika üretimi vb. her alanda lider, her alanda dünyayı belirleyici konumdaydı.
    – Tabi ki, soğuk savaş döneminin kutuplaşması da amerikanın dünya liderliğini destekleyici bir unsurdu. Fakat amerikanın dünya liderliğini sadece kutuplaşmaya bağlamak hatalı olur.
    – Sovyetlerin dağılması ile birlikte soğuk savaş döneminin sona ermesi ve bunu takip eden küreselleşme, herşeyin ama herşeyin, merkezlerden çeperlere doğru kaymasının da temelini oluşturdu. Eskiden gelişmiş ülkelerde üretilen ve kullanılan teknoloji artık dünyanın diğer bölgelerinde de üretilebilir, kullanılabilir olmaya başladı. Dünyanın sadece merkezinde üretilebilen ideoloji, yaşam biçimi, değerler, artık dünyanın geri kalanının da katkısını içermeye başladı.
    – Küreselleşme ile çeperler, merkez olmayan ülkeler de artık önemli olmaya başladı. Bunun tersi ise, merkezler eski önemini, eski belirleyiciliğini kaybetmeye başladı.
    – Her ülkenin küreselleşme sürecine katılımı, yeni duruma adaptasyonu farklı oldu. Küreselleşme, genelde bütün dünyaya daha iyiyi sunarken, toplumların, bireylerin, organizasyonların gözünde ortaya çıkan ufak tefek olumsuzluklar, elde edilen daha iyilerden daha fazla görünmeye başladı.
    – Bu durum, bireylerde, topluluklarda, toplumlarda, ülkelerde, halklarda ve organizasyonlarda, özellikle de devlet organizasyonunda hem küreselleşmenin getirdiği yeni duruma ilişkin, hem de küreselleşme ile ortaya çıkan (ya da sorun olarak görülen) konuların çözüm çabası için bireyleri, toplumları, halkları, organizasyonları (özellikle de devlet organizasyonunu) arayışlara yönlendirdi.
    – Bu durum bazı ülkelerde ciddi şekilde görünür hal alırken, kimi ülkelerde ise daha derinden, daha yavaş, daha belirsiz bir süreç olarak yaşandı, yaşanıyor. ülkeler ve bölgeler arasındaki farklar, toplumların kültürlerinin yanısıra, organizasyonları, sosyal ve siyasi ilişkileri, devlet yapılanması, yöneticileri gibi pekçok faktör tarafından belirlendi, belirleniyor.
    – Amerika, bu süreçten en fazla etkilenen ülkelerden birisi oldu (çin bir başka belirgin etkilenen ülke olarak öne çıkıyor). Bu durumun birkaç nedeni var. bir nedeni amerikanın en merkez olması ve herşeyin merkezlerden çeperlere doğru kayması nedeniyle en fazla güç kaybeden ülkelerden birisi olması iken, diğer nedeni ise; dünyaya yön verici konumunun getirdiği kültürel, sosyal, siyasal ve diğer organik yapılanmalarıdır. Bu yapılanmalar, amerikanın küreselleşmeye uyumunda sıkıntı yarattı. Dünyaya ayar vermek üzere organize olan bir yapının, dünyaya ayar verme döneminin geçtiği bir duruma adapta olmasını beklemek zaten pek mantıklı değil.
    – Mesela natoda istediği kararı çıkartan, organizasyonu da buna yönelik olan abdnin, natodan istediği sonucu çıkaramayacağı gelişmelere hazırlanması beklenemez. yine cia ile, dünyada istediği ülkede istediğini yapan bir ülkenin, farklı ülkelerde, farklı unsurların etkisini kabul edip onlara göre politikalar geliştirmesini beklemek pek gerçekci değil.
    – Ancak yeni yaşam bu ve ister amerika adaptasyonunu sağlasın ister sağlamasın, yeni yaşamın gerçekliğinde kendi etrafında kümelenen ülkelerin artık abdya bağlantısını, tebasını zayıflatan yeni, daha farklı ilişkileri de var ve hatta bu ilişkilerin bazıları amerikanın istek ve çıkarları ile de çelişiyor.
    – Amerikanın yeni duruma adaptasyon sorunu, küreselleşmenin getirdiği merkez ülkelerin gücünün (diğer ülkelere göre demek lazım), azalması sürecini hızlandırıyor. yani amerika, gittikçe, adaptasyonda yaşadığı güçlükler ile birlikte, artık dünya liderliğini hızla kaybetme konumunda.
    – Trump bu hezeyanın, bu gerçeği kabul edememe psikolojisinin eseridir. Trump ve amerikalılar, ne yaparsa yapsınlar, ama özellikle de eskiden yaptıklarını yaptıklarında, dünya üzerindeki belirleyiciliklerinin gittikçe azalması sürecini yaşayacaklar. Fakat, dediğim gibi, özellikle de eski organizasyonlarını, eski alışkanlıklarını devam ettirdikçe bu süreç, amerika için daha yıkıcı ve daha hızlı olacaktır ki trump, eski alışkanlıkları aptalca bir şekilde sürdürerek amerikanın zayıflamasını hızlandırıyor.
    – Yani küreselleşme nedeniyle eski gücünü, belirleyiciliğini kaybeden amerika, çözümü, dünya üzerindeki etkisini ve gücünü daha da azaltacak politikalarda görüyor.
    – Rusya ile olan ilişkiler de, dünyaya hala ayar verme çabalarından bir tanesi.

  7. İki birbirinden sevimsiz dev gücün kavgasından belki de daha kötü olanı belki de anlaşmaya varmalaridir. Çünkü ortak potansiyalize edilmiş şerleri ile her ne kadar adı yeni dünya düzeni olarak afili adlar verilse de insanlık çağını onarilmaz hasarlı hale getirebilir. Burada hangi din hangi coğrafya hangi millet olursa olsun itidalli olan bireyler ve devlet karar merciilerine ihtiyaç var. Yoksa dünya kaç bucak gösteririm sana tarzı tehditkar üslubun nasıl gerçeklik kazanacak olduğunu acı tecrubelerle öğreneceğiz. Kusura bakmayın da Avrupa Birliği, Çin, Ingilterenin dahi olası gelişmeler karşısında korkusunun ve acizliğinin hissedildigi bu zaman zarfında hamaset ve kutuplaşmalarin bir an evvel sonlandirilmasi her ülke için elzem hale gelmeli.

  8. Sayın yorumcu arkadaşlar Türkler ve kurdukları devletler İslamla şereflen diklerinden beri İslam Âlemi’ nin lideri olmuşlardır.İslama ve Dünya Müslümanlarına hizmette her zaman öncelik vermiş bir milletin mensuplarıyız elhamdülillah. Günümüze gelirsek bakıyoruz zalimlere karşı tek sesi çıkan ülke bizim ülkemiz ve bizi yöneten siyasi iktidarın sesi çıkıyor diğer islam ülkelerinden hiç ses gelmiyor, çıkmıyor . Dünyanın neresinde olursa olsun bir sıkıntı, zulüm varsa geçmişte de şimdi de gelecekte de bizi yönetenler oraya koştukları gibi yine de koşmaya devam edecekler Allah’ ın izni ile Ülkemizin ve ülkeyi yönetenlerin ümmetin lideri hizmetkarı olmasından kimsenin rahatsızlık duymaması gerek hepimiz için bu önemlidir(siyasi görüşlerimiz ne olursa olsun çünkü bu siyaset üstü bir şeydir )

    • Ümüt isimli yorumcunun yorumu, dünkü makalede yazarın ‘OHALin yerine geçecek olan yasaya Türkiye sessiz’ siteminde ki sessizliğin sebebini fazlasiyla açıklayıcı…
      Son bir kaç yıldır Türkiye’de yaşanan hadiselere ümüt ün gözlüğünden bakınca daha bir anlaşılır hale geliyor. 17-25 Aralık hadisesi, sonrasında kapsamlı tutuklamalar furyası, lanet bir darbe girişimi, onlarca medya kuruluşlarının kapatilmasi, vergi rekortmeni sirketlere el konmasi, 200 bine varan memurun devletten atilmasi, akın akın insanların hapislere tıkılması, MHP de bir türlü yapılamayan kongre,sonrasında gelen başkanlık sistemi, arada sayamadığım onlarca hadise.
      Bunların arasında onlarca masumun olduğunu bile bile, yahu bu işlerde bir terslik var demek şöyle dursun, oh olsun yaklaşımıyla alkış tutanlar, hepsi ümüt ün kurduğu hayale kapılarak alkışladılar.
      Öyle ya İsrail’e ilk defa Van münüt diyebilmiştik, ABD nin karşısında bacak bacak üstüne atabilmistik, Suriye’de demokratik reformlara yanaşmayan Esed’e haddini bildirmiştik evet bunları yaparak bir hava yakalamıştık, fırsat elimize geçmişti daha fazlasını yapabilirdik. Dünya dengeleri değişiyordu bizde bu değişimden payımızı almalıyık. Bu uğurda çok yol aldık, değil Türkiye’deki düşmanlarımız, dünya sesini cikartamiyodu….
      Rüzgarı arkamiza almiştık bir kere şimdi sıra geldi halifeliği ilan etmeye… Halifeliği de getirdik mi tamamdir. 2 milyarlik müslüman dünyasını arkamiza aldikmi görsün o zaman Amerikası, Rusyası Çini. İşte o zaman karşımızda diz çökecekler.
      Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik artık
      buradan geriye dönüş yok. Halifeliği ne pahasına olursa olsun getirmeliyiz. Allah başımızdan eksik etmesin başkanımız cesur bir şekilde gerekli adımları hızlıca atıyor. En cetrefillisi de halifelik meselesi. Muhaliflerimiz çok, din düşmanları çok bunlarla mücadele etmek için daha şiddetli terör yasalarına ihtiyaç var. Yasalar yetmezse OHALe tekrar müracaat ederiz. Sesini çıkartan olursa anında kafasını ezeriz. Gerekirse yeni ceza evleri yapar milyon kişiyi hapse tikariz.
      Hakikaten hayaller Hollywood,
      Gerçekler Yeşilçam
      Sıradan bir vatandaş olarak, GAZANİZ MUBAREK OLSUN demekten başka yapacak bir şeyim yok.
      Millet gazı almış bir kere kim dinler…..

  9. Trump’un ABD ve Dünya diye bir derdi yok. Onun derdi İmparatorluk.
    Türkiyede baştaci edilecek bir karektere ve zenginliğe sahip, úlkesini değil kendini ve ailesini düşünen müthiş derecede yalan söyleyen birisine ABD yasaları devleti kendi çıkarları için kullanma yetkisi vermez.
    Rusya dünyayi karıştırmak ve eski konumuna gelmek istiyor, zaten başíndakide eski ajan kendileri Trump gibi paraya,mala,ve liderliğe düşkün olan birilerini tuzağa düşürerek kullanip isdedikleri tek adam rejimi ile tekrar bir bilok oluşturup insan kani ile beslenmek.
    Akıllarınca bunuda ABD yi değıştirerek yapacaklarını zannediyorlar!
    Bunu asla ve asla yapamazlar.
    En başta ABD medyası buna izin vermez.
    Trumpu desdekliyen FOX TV bile Trumpu yerden yere vuruyor, sen nasıl bizim gizli teşkilatımıza laf edersin diye.
    Şu an ABD de Trumpun partiside dahıl hepsi ayni tarafta birtane dahi desdekliyen yok
    Zaten ABD medyası herşeyi delilleri ile ortaya çıkariyor son yakalanan kadın casusun gazeteci sıfatı ile trumpa sorduğu sorulari falan hep gösteriyor.
    Putin ağzı ile kuş tutsa ABD medyası oldğu müddetçe başarılı olamaz.
    Bir ülkede yağcı basın olmadığı sürece o úlke diktatörlüğün “d” sini dahi telefuz edemez.
    Bunlari en iyi bilenlerden biriside yazarımız.
    Çünkü F Koru hiç bir dönem ve hiç bir politkacı için okurlarını kandırmadı.
    Tabi onun yazılarını anlayabilen okurlardan bahs ediyorum.

    • Amerika’ya övgülerde sınır yok tabii sonuçta içimizden Müslüman Türk halkının zekatları ile sadakaları ile kurulan gelişen , palazlanan ve güç bakımından en zirveye çıkan FETÖ örgütü 15 Temmuz en alçak darbe girişimi ile bu millete ve vatanımıza saldıran FETÖ nün Anavatanı, sığınağı Amerika. 80 darbesinin de 15 Temmuz darbesinin de arkasın da Amerika nın olduğunu bilmeyen var mı? Amerika ya ne kadar teşekkür etseniz azdır. FETÖ ne diyor ”Haçlılar, Müslümanların mallarına zarar vermediler kadınlarının namusunu kirletme diler ” melun FETÖ

  10. İnsana, “Kibir ve şımarıklığın bu kadarıda olmaz. . . Edep yahu!” dedirten bir haber. . .
    Havacılık dünyasına dair haberleriyle bilinen Airporthaber’in haberine göre, THY yönetim kurulu üyesi bir isim bir süre önce uçakta Türk kahvesi istedi; kabin memurunun “Kahvenizi nasıl içersiniz?” sorusu karşısında sinirlenerek, “Kahveyi nasıl içtiğimi bilmiyor musunuz?” diye çıkıştı.
    Bunun üzerine ‘THY üst yönetiminin uçuşlarda bir aksaklık yaşamaması ve hizmet kalitesinde standart yakalanması’ için ekip kuruldu. Ekip, deneyimli kabin memurları arasından belirlendi. Ekip üyeleri, yönetim kurulu üyelerinin uçakta hangi taleplerde bulunduğu ve uçuş alışkanlıkları konularında özel olarak eğitildi.
    Mehter’in sesini yükseltme, bir siteye daha tümden erişim yasağı getirme zamanlarından biri daha. . .

  11. Devlet başkanını bile rus bilgisayar korsanlarının seçtiği bir ülkeye kuyrukçuluk yapacak değiliz heralde. Biz o defteri derwish ten sonra kapattık, imf yi de kovduk, şimdi kartları tekrar karıştırıyoruz…

  12. fehmi bey merhaba! Yeni kuşak bazı gazeteciler beni umutlandırıyor. Ahlaki laflar ettikleri için değil ama… Düşünmeyi bildikleri için beni umutlandırıyorlar. Hazal hanımın sizinle röportajını okuduğumda da umutlandım. Kendisini sizinle röporlajı nedeniyle tebrik ediyorum. gerçekten başarılı bir röportaj olmuş. röportoja iyi hazırlanmış. bir soru hariç (ahmet hakanın ifadesi ile sorduğu soru), diğer bütün sorular bence çok iyiydi. konu hakimiyeti iyiydi. kurduğu cümleler iyiydi. cevaplarınız üzerine sorduğu diğer sorular iyiydi. velhasılı çok iyi bir röportajdı.
    – fehmi bey! mektup olayına ilişkin daha önce de size eleştiri yazacaktım. ancak yayınlanmaz diye yazmamıştım. o röportajda mektup olayına ilişkin özeleştiriniz, sizin için daha olumlu düşünmeme neden oldu. böyle bir özeleştiri bekliyordum. Sizi yakından tanımıyorum. bu nedenle de böyle bir özeleştiri yapacağınızı düşünerek beklemedim. ama böyle bir özeleştiri yapmanız gerektiğini düşündüğüm için sizden özeleştiri bekledim.
    -Ayrıca, daha önceki yazılarınızdan bir tanesinde, bir yöneticiye, (yanlış hatırlamıyorsam özala) birşey yapması için tavsiyede bulunduğunuzu yazmıştınız. O yazınızı okuduğumda da aklıma aynı eleştiri geldi. “islamcı gazeteciler, küfrettikleri ne kadar davranış varsa kendileri misliyle yapıyorlar. devleti yönetmeye çalışıyorlar” diye düşünmüştüm. umarım, yazınızda anlattığınız gibi olan çok fazla olayınız yoktur ve umarım onların da hata olduğunu kabul edersiniz.
    Gazetecilerin, siyasiler ile ülke yönetmekten vazgeçtiğinde ülkenin normalleşmesi için epey mesafe alınmış olacaktır.

    • Sayın koru dan önce istersen işe “silah üzerine yemin edip çete kuran” gasteci 3lüsünden başlayalım özeleştiri istemek için! 2si ölü biri sağ henüz…

      • senden özeleştiri istemediğime göre, “silah üzerine yemin edip çete kuran”lardan da özeleştiri istemem gerekmiyor. özeleştiri istenecek adam var, özeleştiri istenmeyecek adam var.

          • konuyu anlamadığın belli.
            ben ayrımını açıklayım: Suçludan özeleştiri istenmez. hatalı olandan özeleştiri istenir.
            Onun için ne senden ne de o bahsettiğin kişilerden özeleştiri istemiyorum.

  13. Bir siyasi lideri, ülkemiz liderini, taltif edip onu yüceltebilir ona kendi betimlediğiniz payeleri de sunabilirsiniz ve ideolojiniz gereği kişisel olarak buna hakkınız var Necip bey..ancak acizane, dünya için olanı bir kenarda tutarak, bu ümmet ve ”ümmet lideri” olma meselesini biraz açar mısınız. Gerçekten Müslüman biri olarak bunu anlamaya çok ihtiyacım var.
    – Ümmet’in liderine, bir Müslüman olarak biat (yandaşlık değil) etmem gerekir mi, bu bir farziyet kesbeder mi?
    – Sayın Erdoğan’ın bundan haberi var mı yada böyle bir iddiası..çalışması?…
    – Ümmete lider olabilmenin kriterleri var mıdır..nelerdir?
    – Mevcut cari siyasi ve idari sistemimiz Erdoğan’ın ”ümmet lideri” vasfını onaylıyor mu yada sistem bu şekilde dönüş(türülü)yor mu..süreç nasıl işliyor?
    – Yukarıdaki sorulara cevabınız olumlu ise diğer Müslüman ülke, idare ve halkları, Ümmet-i Muhammed’in birer şubesi olması hasebiyle bunu kabul ediyorlar mı..etmiyorlarsa onları buna nasıl, cebri olarak mı, ikna ile mi razı edeceğiz veya başka bir yol ile mi?..
    – …
    Ümmet lideri, dünya lideri olmak ile ”Kainat imamı” olmak arasında, terimsel olarak birbirinden farklı ve benzeşen yönler var mıdır, nelerdir?

    • Mühür kimdeyse süleyman odur:) barbarosun beşiktaş deniz müzesinde sergilenen sancağında üç semavi dinin de sembolü bulunmaktadır…

      • Meksika’da yaşadığım yıllarda, başkent Mexico City’nin üniversite diplomasından evlenme-boşanma belgesine, devletin bürokratik kurumlarından ya da yabancı ülke elçiliklerinin mühürlerine kadar akla gelebilecek pek çok şeyin sahtesinin sipariş üzerine üretildiği ünlü bir mahallesi vardı. . . Muhalefetin umutsuz-vakıa partisi yöneticileri bilmem kaçıncı kez kurultay murultayda birbirlerine düşüp cebelleşeceklerine, Meksika’ya uzasalar belki daha iyi bir iş yapmış olurlar -Bilge Başkan’ın bu tür ahlaksızlıklarla işi olmaz, yakında mühür kendisine geçer 🙂

    • Bu ülkenin yönetimini biraz beğenince hemen ”dünya lideriniz” ve benzeri istihzalı ifadelerde bulunulduğu için, kimseye zahmet olmasın diye ben baştan kendimi alaya alayım dedim ama sanırım bir kaç kişi fazlasıyla ciddiye almış:))
      Ama bu tepkilerden şu sonuç çıkıyor ki, demek ümmet lideri olma iddiasının da ciddiye alınacak bir tarafı var. Bu tepkiler de bir gösterge.

      • Demek öyle! Necip bey..ben de sizi bu sitede ciddi yorumculardan olarak bildiğim için sizi ”fazlasıyla ciddiye almışım”. Neyse, kendinizi ‘fazlasıyla ciddi’ bulduğunuz durumda sorularımı düşüneceğiniz kadar zamanınız olur sanırım. Çok gecikmeyin de ”Reisçilerde” bu durum (ümmet ve liderliği) tavan yapmış, kendi kendinizi alaya almanıza da içerlenirler! hatırlatayım…

        • Ciddi insanlar da zaman zaman şaka yapar hatta kendileriyle dalga geçerler Hasan bey. Yoksa bu dünya çekilmez bir yer olur. Hayatta mizaha gereğinden az yer ayırıyoruz bence.
          Sorularınıza gelirsek, sanırım ümmet lideri ifadesini gereğinden fazla detaylı düşünmüşsünüz. Bugün Akp söylemlerinde zaman zaman dile getirilen ”ümmetin lideri” lafzı, sizin anladığınız manada dini bir lider tanımlaması değil. Bugün Erdoğana çoğu İslam ülkesinde halkın bir sevgisi ve ilgisi mevcut. Bunun iki temel sebebi var bana göre;
          1. Çoğu İslam ülkesinde siyasi manada halkı temsil eden bir lider mevcut değil ve yönetici makamında olanlar da halkın değil o ülke üzerinde egemenlik sahibi olan güçlerin temsilcisi. Erdoğan kendi ülkesinde halkın sevgisini kazanan bir lider olduğu için, özlemini duydukları nitelikteki bir lidere sevgi ve ilgi duymaktalar.
          2. Dünya üzerinde müslümanların ve İslamın meselelerini seslendiren ve gerektiğinde Abd, İsrail gibi ülkelere ve benzer güçlere karşı müslümanlar adına sesini çıkartabilen bir lider olduğu için de Erdoğana samimi bir sevgi ve ilgi duyuyorlar.
          Bu sebeple şu anda Erdoğan ve Türkiye müslüman halkların çoğunluğunun gözünde onların sesini duyuran konumda ve ”ümmetin lideri” tanımlaması sadece bu sözcülüğü ve eylemde öncülüğü niteliyor. Dini hiçbir içeriği yok anlayacağınız.
          Aslında siz ve ben de dahil hiçbir müslümanın dini anlamda hiçbir lidere biat etmesi falan gerekmiyor benim dini bilgilerim çerçevesinde. Dinen biat bu çağda bence bidat anlamına gelir.
          Siyasi olarak da günümüzde siyasi liderlere sadece doğru yaptığını düşündüğümüz ve daha iyisini bulamadığımız müddetçe oy veririz. Bu davranışla da dinin hiçbir alakası yoktur. Bir siyasi dine önem veriyorsa tabii ki bu dine önem veren başka bir insan için etkileyici bir faktör olabilir ama yeterli değildir. Haşa farziyet gibi bir durum da asla olamaz.
          Kısaca şahsen benim siyasi görüşüm ve oy verme davranışımda uzaktan bakanların aksine dinin etkisi sıfıra yakın bir düzeyde. İnanan insanlara açıkça düşmanlık, zulüm, hakaret ve eziyet yapmadığı müddetçe, halka , millete faydası olduğuna veya olacağına inandığım herkese oy verebilirim.
          Bu düşüncelerime göre aklınızdaki diğer sorulara da cevap bulursunuz sanırım.
          Saygılar.

  14. Denge
    Topluluk iki kutba ayrılır. Halk bunlara tabi olur. Kutuplardan biri güçlü olur. Halk ona uyar. Bu bir mıknatısta da böyle olduğu gibi topluluklarda da böyledir. Kur’an da bu kutuplaşmayı kavletmiştir. Kutuplaşma ırka dayanabilir, dine dayanabilir, çıkara dayanabilir, anlamsız bir slogana dayanabilir. Kur’an insanları ikiye ayırmıştır. Ehli Hak ve ehli batıl. Ehli Hak sorunları hak ile çözer. Adları barıştır, İslam’dır. Ehli batıl sorunları silahla çözer, adları küfürdür, şirktir. Ehli batıl Sermaye’ye veya siyasete dayanır.
    Türkiye ikiye bölünmüştü, CHP’liler ve DP’liler olarak. Halk, kıraathaneleri ayırmıştı, hatta mabedlerini bile ayırmıştı. Tam birbirine girme durumunda idi. Askerlerin müdahalesi ile bu düşmanlık durakladı. Akevler bu düşmanlığı ortadan kaldırmak üzere kuruldu. Erbakan katıldı ve Milli Görüş bu düşmanlığı kaldırdı. Halk Partisi ile koalisyon yaptığımız gibi Papa ile iyi ilişkiler içine girdik.
    Humeyni Türkiye’yi izledi ve İran inkılabı oldu. Gorbaçov ve Şevardnadze bunları izledi Sovyet inkılabı oldu. Tam istihdam sağlanmadığı için faizli sistem çok iyi işliyordu. ABD’de Rockefeller Dolar üretiyor, İngiltere’de Rothschildler Dolar’ı çalıştırıyordu ve uygarlık devam ediyordu. Dünyada tam istihdam sağlanınca Dolar’a yeni yatırım bulunamadı. Dünya ekonomik krize girdi. İki aile arasında ihtilaf başladı. Rockefeller ekonomik kriz çıkarıp Birinci ve İkinci Cihan Savaşı’nda olduğu gibi savaşla dengeyi sürdürmek istedi. Rothschildler şirketleri zarar göreceği için bunu kabul etmedi. İki aile arasında başlayan savaşta Rothschildler Demokratları tuttu. Barışçı olarak rol aldı. Demokratlar iktidar oldu. Bir zenci Müslümanın çocuğu başkan oldu.
    Sorun çözülmedi çünkü sorun faizli sistemin iflasından ileri geliyordu. 15 Temmuz girişiminde ise Rothschildler yenildi. Siyaseti hemen değiştirdi. Trump’u başkan yaptı. Şimdi Trump cumhuriyetçidir ama Rothschildler’in desteği ile iktidar olmuştur. Trump iki arada bir derede kalmıştır. Rusya ile dost olan Obama siyasetidir, Rothschildler’in eski siyasetidir. Trump’u hile ile iktidar ettiler ama bu hileyi yapan Ruslar değil Sermaye’dir. Rusya’ya fatura kesmiştir.
    Bu görüşmenin sonunda Putin ve Trump savaşmayacak demektir. Bu bizim için iyi bir adımdır. Türkiye ve İran da bunlara katılacaktır ve üçüncü cihan savaşı olmayacaktır demektir. Şimdi Sermaye ne yapacaktır?
    İngiltere ile Avrupa Birliği birleşecek. Çin’i de yanlarına alacaklar ve Mahir Kaynak’ın tezini yürürlüğe koyacaklar. Avrupa Birliği’nin böyle bir savaşa gireceğini sanmıyorum. Erbakan dünyaya bu oyunu anlattı ve herkes bunu biliyor. Kaldı ki Rusya ve ABD bir olur İslam alemi de onların yanında yer alırsa savaş birkaç hafta sürer ve sona erer.
    Çünkü Çin’de de etkin bir Müslüman kitlesi vardır. Avrupa’da Papa vardır. Papa İslam’la savaşa girmez. Sermaye’nin ona neler yaptığını bilmeyecek kadar da aptal değildir. Hasılı Putin Trump görüşmesi Türkiye için özellikle kazançtır.
    Valilere verilen yetkiler yerindedir. İki eksiği vardır. Biri illerin nüfusu 1 milyondan fazla olmamalıdır. Yoksa ülke bölünebilir. İkincisi ise yetki atanmış valilere değil seçilmiş valilere verilmelidir. İç güvenliği onlar sağlamalıdır.

  15. Trump, 8 Kasım 2016 yılında Amerikan başkanlığına geldi -yani yaklaşık 1 yıl 9 ay önce. Amerikan Fortune Dergisi’ne göz attım az önce Başkan’ın bugünkü seçmen desteğinin durumunu öğrenmek için. Natasha Bach’ın Mart 2018’de Dergi’de çıkan yazısının Politico-Morning Consult Pool’un son kamuoyu yoklaması verilerine dayanarak aktardığı bilgilere bakılırsa, bugün bir seçim yapılsa, Trump’a oy vereceğini söyleyen seçmenler % 36, rakibi Demokrat Parti’ye oy vereceğini söyleyen seçmenler ise %44 oranında. Yüzde 19’luk bir seçmen kitlesi kararsız olduğunu belirtmiş.
    New York Times’tan R. Chokshi’nin 24 Nisan 2018’de kaleme aldığı analize göre, Trump’ın seçmen kitlesinin ana gövdesini oluşturan beyaz Amerikalı, dini açıdan sofu Hristiyan seçmenlerin Trump’a desteği büyük ölçüde devam ediyor. İlginç olan, bu kitlenin Trump’a olan desteğinde ekonominin değil, bunların yaşadıkları kültürel-kimliksel ayrıcalıklarını kaybetme korkusunun başat bir rol oynaması.
    T24 yazarlarından Derin Koçer, geçen hafta yayımlanan yazısında, Harward Üniversitesi Siyaset Kürsüsü’nün yaptığı bir araştırmadan kimi bulgular aktarıyordu. Buna göre:
    ABD’li gençlerin (18-29 yaş arası) yüzde 42’si kapitalizmi desteklemediklerini söylüyor. Bu oran ülke genelinde yüzde 34. Oysa, 1975’te yapılan bir araştırma, gençlerin yüzde 65’inin kapitalizmi desteklediğini gösteriyordu.
    24 Haziran seçimleri dışında, AK Parti, yapılan son üç seçimde, genç seçmenler arasındaki destek açısından parlamentoda üçüncü parti idi. Yani, MHP ve HDP’nin gerisine düşmüştü. Yine, AK Parti’ye oy veren seçmenlerin yaş ve eğitim düzeyi arttıkça sayıca azaldığını biliyoruz.
    Hem Amerika, hem Avrupa, hem de Türkiye’de popülist-otoriter bir rüzgar esiyor son yıllarda. Ben, bu rüzgarda kapitalist düzene yönlik öfkenin de hatırı sayılır bir rol oynadığını düşünüyorum. Nitekim, hemen hemen bütün saygın politika analistleri, Trump’ın seçim başarısında yerleşik düzene baş kaldıran asi bir siyasetçi kimliği sergilemesinin kritik bir rol oynadığı konusunda hemfikir olmuşlardı.
    ABD ve Avrupa’nın yerleşik siyasal düzeninde, popülist-otoriter sağ partiler zayfıladığında, kazanan sol partiler oluyor -aynı şey, geçenlerde solun başkan adayının iktidara geldiği Meksika örneğinin de işaret ettiği üzere, Latin Amerika için de geçerli. Ben Türkiye’nin bu genel resmin bir istisnası olacağı kanısındayım. Popülist otoriterliğin zayıflamasından (ki süreç başladı) beslenen CHP olmayacak. . . Halk yığınları nezdinde bütün kredisini tüketmiş geleneksel siyasal partilere karşı erleşik düzene meydan okuyan ve yenilenme vaadi taşımıştı AK Parti’yi kurulduktan sonraki ilk seçimde tek başına iktidara. Devlete en mesafeli parti durumundaydı. Bugün ise, düzeni kollayan bir devlet partisi niteliğine bürünüyor bir yıldan diğerine. Trump seçmeni ne yapar, bilemem. Ama, bizim, tuzu kuru beyaz Amerikalı gibi ekonomiye boş verip kültürel-kimliksel kaygılarla oy vermeye devam etme gibi bir riskimiz de yok. Hiçbir yerde çalışmayıp sadece devletin sosyal yardımlarıyla hayatta kalan 8,5 milyon vatandaşımız var, milyonlarca emekli maaşı ile geçinmeye çalışan yaşlı insanımız var. . . İşler Erdoğan açısından zor -belki de çok zor- yakın gelecekte. Saadet Partisi liderliğne ve partili gençlere yakın gelecekte hatırı sayılır bir sorumluluk düşecek gibi. . .

      • Her ikisi de kısacık iki karşılık bulmuş yorumum. Biri, espirili ifadeler konusunda yaratıcılığına samimiyetle hayran olduğum, kendisi de -benim gibi- yorumcu sayfalarının gediklisi bir arkadaştan, diğeri kalitesizliği gelenekselleşmiş birinden 🙂

        • Bernay bey yorumcu safa nın babasıyla aynı kahvehaneden tanışıyorlar, birlikte blog mu yazıyorlarmış neymiş? Akşama kadar pişpirik oynayıp sabaha kadar blogtan yazı kopyalayıp ilgili ilgisiz yapıştırıyorlar buraya. Sanki Nurdana nın kopileri yetmiyormuş gibi bi de bunlar çıktı başımıza. Sayfada yer kaldıysa eğer iki satır yorum da biz yazınca gedikli oluyoruz iyi mi? Safa bile dayanamayıp yorumları kısa kes deyince bernay bey biraz toparlar gibi olmuştu ama sonra yine ucunu koyverdi gitti… Şimdi de bi başka münasebetsiz yorumuna laf etmiş diye bozuluyorsun:) Çifte standardı ne görsem tanırım…

          • Düzinlerce gazete sizde, düzinelerce TV kanalı sizde. Sayın Koru’nun sayesinde şurada bir yorum köşeceği bulmuşuz bir kaç muhalif insan olarak, dilimiz döndüğünce anlatmaya açlışıyoruz derdimizi H. Gayret Bey. Yorum uzunluğunda zaman zaman ipin ucunu kaçırmış olmam da hoş görülsün artık -en azından kullandığım klave ve yazı karakterlerinin Türkçe oluşunun bir hatırı olsun 😉
            Hayatımda hiç tanışma fırsatı bulmadığım Safa Bey’in yine hayatımda hiç tanışmadığım babası ile akşama kadar pişpirik oynayıp sabaha kadar bloglardan yazı kopyalayıp oraya buraya kopyaladığımız çok doğru. Nedense, kahvede pişpirik oynarken beleş dağıtılan keklerinizi arsızca yediğimizi eklemeyi unutmuşsunuz!
            Neyse. . . Bizim pişpirik vakti yaklaşıyor. İyisi mi ben şimdi yaşadığım Uzak Asya ülkesinde havalimanına doğru yola çıkayım vakitlice, uçağa atlayıp kahvehaneye doğru bir uzanayım artık -hem Safa Bey’in pederini bekletmek ayıp olur, hem de kahvehanede yeni parti kek dağıtımını kaçırmak istemem! Bu arada: Çorba servisinin yeni çıkan KHK’larda iptal edileceği söylentileri çalınıyor kulağımıza. Liderimizin çorba ihalesini kendilerine verdiği şirketlerden birinin adının DEĞİŞTİR olmasından hareketle FETÖcü olabileceğini fısıldamışlar kulağına -ben kulislerden sızanların yalancısıyım, yine fitnecilikle itham etmeyin lutfen!

        • Sn.bernar, geçenlerde safa kendi söylemedi mi, hem babamla blog yazıyosunuz hem de aynısını buraya mı yazıyosunuz falan diye… Gene bi yığın bahane! Neyse artık kek yerine oralarda bolbol jackfruit yersiniz:)))

          • Hepimiz giderek yaşlanıyoruz, bundan kçaış yok, Gayret Bey. Ama, bunamanın önüne geçmek mümkün 🙂
            “Ne bunaması, alakası yok!” diyorsanız, bana da artık işi part-time olarak bir başkasıyla paylaşıp aynı yorumcu adını kullandığınızı düşünmek kalıyor. Aman dikkat! İşi azıcık profesyonellik katmadan alenen yapanlara artık klavye vermeyeceklermiş. Eski har vurup harman savurma yılları artık pek mümükün değilmiş, berbat bir ekonomik krize giderken artık klavyeci sayısını da daraltmak zorundalarmış. Euro’lar tehlikeye düşebilr yani -aman dikkat! 🙂

    • ???
      İlk okuyunca Demirel’in o hoş ama içi boş konuşma metinlerinden birini buraya kim yapıştırmış acaba dedim kendi kendime…
      Meğersem Bernar mış.

  16. Rahmetli Mahir Kaynak , Türkiyenin iki ucunda Abd ile Rusya’nın olduğu tahterevallinin orta dayanak noktası olması gerektiğini ve gerektiğinde bulunduğu noktayı kaydırarak bu iki gücü dengelemesi gerektiğini içeren görüşler ileri sürerdi. Türkiye ikisinden birinden yana olursa o tarafın çok ağır geleceğini, bu yüzden mesafemizi onları dengelemek için duruma göre ayarlamamız gerektiği mealinde yazardı. Ben son zamanda Türkiyenin bunu yapmaya başladığını ve giderek geliştireceğini düşünüyorum. Trump’ın Putin ile görüşmeden önce veya görüşürken Erdoğanı araması, aynı gün Türkiye ile Abd arasında patriot füzelerinin alımına ilişkin görüşmeler yapılması bunun göstergesidir.
    Türkiye bu denge politikasını geliştirerek sürdürmeyi becerebilirse hem kendi menfatlerini daha iyi korur ve artırır, hem de bölge ve dünya barışına çok olumlu katkıda bulunmuş olur.
    Dünya ve ümmet liderine maaşallah diyerek yandaşlığımı yapıp birilerini de hoplatarak yazımı tamamlayayım.

    • Sabah şerifleriniz hayırlı olsun Necip Bey! Önemli bir iş ezbere müslümanlıkla anca bu kadar tamamlanabilir!.. Sanki tahterevallide oynayan tek cambaz, senin-benim dünya lideri ve ümmet lideri !? Keşke ama nerdee, etik olmayı öğrenemediği takdirde hepsi hayal…. Daha da önemlisi önce Türkiye’nin lideri olması gerek. Koltuğa oturmuş olmakla bu işin olacağını sanmıyorum…..
      Gelin ya, tahterevalli oynayalım,
      Putinle Trump’u iki uca koyalım,
      Bir o yana bir de bu yana kayalım,
      Her ikisini bir güzel hoplatalım!
      (!)(?)(!)(?)(!)(?)(!)(?)(!)(?)(!)(?)
      Hoppala!…..
      Hoplaya hoplaya,
      Bir tuhaf oldu yandaşlar
      Hoppala!…..
      Hoplata hoplata,
      Dersini verdi paydaşlar!
      Hoppala!…..
      Hoplaya hoplata,
      Omuz verdi payandaşlar!
      *******

Yoruma kapalı.