Tek gelen depremlerden ders almadık, bu defa çifte deprem geldi.. Acaba değişmek için üçlü deprem mi beklenecek?

31
Reklam

Türkiye’nin altında her an harekete geçmeye hazır faylar olduğunu hepimiz biliyoruz. Bilmeyenlerimiz de, 1999 yazında -17 Ağustos 1999 tarihinde- bir gece yarısı karşılaşılan 7.6 büyüklüğündeki Marmara depremi ile birlikte öğrenmiş oldular.

İstanbul’u da etkileyen o depremde, TBMM komisyonu raporuna göre, 18.373 insanımızı kaybettik. [Kayıp sayısının resmi rakamın çok üzerinde gerçekleşmiş olması da mümkün.]

O gün bugündür, konunun uzmanları, ülkemizi bir ucundan diğerine kaplayan iki ana fay hattının her an harekete geçebileceği ve meydana gelecek depremin öncekinden çok daha yüksek ölçekli ve daha fazla kayıpla sonuçlanacak çapta olabileceği konusunda uyarıda bulunup alınacak tedbirleri de sayıp durdular.

Dün beklenen deprem Kahramanmaraş merkezli olarak gerçekleşti.

Hem de birkaç saat arayla birbirine yakın ölçekte iki ayrı deprem halinde. [Gece yarısında vuran 7.7, öğle saatlerindeki ise 7.6 ölçeğinde vurdu.]

Deprem kuşağında bulunan ülkemizin en kalabalık kenti İstanbul’un da tehdit altında bulunduğunu biliyoruz.

Ne kadar gözlerimizi kapatırsak kapatalım deprem sırasında İstanbul da var.

Kahramanmaraş merkezli ama etraftaki dokuz ilde ve güney sınırımızın karşı tarafında yer alan Suriye topraklarında tahrip edici etkisini hissettiren iki depremde beşeri kayıp şimdiden 2500’e yakın.

Reklam

İstanbul’da yaşayan biri olarak, deprem bu coğrafyanın gözbebeğini vurduğunda ne kadar kayıp verileceğini düşünmek bile istemiyorum.

Birkaç gündür Ankara’dayım; düne damgasını vuran iki deprem sırasında da ayaktaydım ve her ikisini de meydana geldiklerinde hissettim.

Deprem bölgesinden hayli uzakta olmama rağmen…

Marmara depremi sırasında depremin merkez üslerinden Yalova’daydım -evet, gecenin 03.02’siydi ve ben yoldaydım-, deprem beni tek başına yol aldığım araçta yakalamıştı.

Yalova’nın merkezine çok yaklaşmıştım ve araca hakim olmakta zorlanınca lastiğin patladığını düşünerek yavaşlamıştım.

Farklı bir olaya tanık olduğumu saniyeler sonra meydanın ortasına geldiğimde anlayabildim.

Anlamamak mümkün değildi.

Kopan kalın bir elektrik kablosuna takılmamaya çalışırken, geçmekte olduğum yolların bir yanındaki binalardan sıcak gecede yatağa nasıl girmişlerse o kıyafetleriyle sokağa fırlayan insan manzaraları kıyamet tablosu görüntüsündeydi.

Reklam

Yüksek binalar, bazılarının çatısı göz hizama gelecek biçimde çökmüştü.

Onlardan fırlayan insanların şaşkınlığı fark edilmeyecek gibi değildi.

Çınarcık’ın Teşvikiye köyünün girişine dönemin ünlü müteahhitinin diktiği binalardan biri yerle bir olmuştu. 

Yazları geçirdiğimiz köydeki yazlık eve geldiğimde, ilk dikkatimi çeken, hane sakinleriyle misafir akrabaların bahçeye taşındıkları oldu.

Depremle birlikte cep telefonları işlevsiz kaldığı için yol boyu evdekilerle haberleşememiştim.

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte köyden Çınarcık’a, oradan da Yalova’ya doğru yol aldığımda gördüklerim, dün ekranlardan evlerimize yansıyanlardan hiç farklı değildi.

O gece Yalova’da gördüklerim belleğime en güçlü şekilde kazınmış kabus tablolarıdır.

“Bu bir milat, Türkiye bundan sonra asla depreme hazırlıksız yakalanmayacak” cümlesi sonraki birkaç yıl boyunca çokça telaffuz edildi.

Ancak işte gördük, 23 yıl önce uzak-yakın tanışlarımızı da kaybettiğimiz o büyük depremden hiçbir ders alınmamış olduğu, yıkılan binalar ve yükselen feryatlardan anlaşıldı.

Can kayıpları… Yaralananlar… Yıkılan binalar… 

Depremin tahrip gücüne dayanamayan binaların bulunduğu can kayıpları yaşanan kentlere ulaşmak kolay değildi. Havaalanlarının pistleri patlamış, uçaklar inemez, helikopterler havalanamaz hale gelmişti. Çoğu duble yolların asfaltları döküldüğü için araçlar yol almakta zorlanıyordu. Zar zor ilerleyen araçların yakıtı tükendiğinde yakıt takviyesi yapılamıyordu.

Depremin vurduğu yerleşim yerlerinin birbirinden uzaklığı yüzünden olacak, yıkılan binalarda mahsur kalmış ve kurtarılması gereken insanlara yardıma koşması beklenen ekipler uzun zaman ortalıkta görünmedi.

Kışın tam ortasında, kar soğuğunda sokakta kaldı insanlar…

Böyle mi olmalıydı?

Daha da önemlisi, 23 yıl önceki depremden daha büyüğünü -hem de çifte haliyle- gördükten sonra bile, bundan da gereken dersleri çıkartacağımızdan emin olamamamız.

İlk büyük depremden sonra verilen sözler unutuldu, bu çifte depremin ardından yaşanması mukadder başka depremlerde halimiz şimdikinden farklı olabilecek mi?

Emin miyiz?

Şahsen ben emin olamıyorum.

Kaybettiğimiz insanların her birinin yerine kendimizi veya çok sevdiğimiz bir yakınımızı koyalım ve öyle düşünelim: O ölen biz olabilirdik veya canımızdan fazla sevdiğimiz birileri olabilirdi…

Bir çokları için öyle oldu da nitekim; ya öldüler ya da sevdiklerini kaybettiler…

Gelecek depremde onların durumunda kendimizin veya yakınlarımızın olmayacağı ne malum?

Neden biz böyleyiz?

Ya da böyle olmak zorunda mıyız?

Uyanmak için, 8, 9, 10 ölçeğinde veya arka arkaya üç deprem mi gerekiyor?

Kendimizi sorgulayıp bu durumdan kurtulmanın yolunu aramaya başlamalıyız.

Kaybettiğimiz canlara Allah’tan rahmet dilemekten başka elimden bir şey gelmiyor.

Ne kadar yazıklansak, yerinde.

ΩΩΩΩ 

Reklam

31 YORUMLAR

  1. hepimize gəcmis olsun.
    ülkemizde yönetmelik ve kurallar yeterli olup iş uygulamaya gelince maalesef sınıfta kalıyoruz .Rezidans dediğimiz binalar 2-3 yıllık binalar yıkılmış.Yapi denetim diye bir uygulama var parayı bastıran işini hallediyor.14 -15 katlı binalar bilgisiz eğitimi olmayan müteahhitler tarafından yapılıyor.Ev alırken kim statigine saglamligina bakiyor,?manzara iyi mi ?,karolar ithal mi ? parkeler güzel mi,vs vs.
    Aklımızı basimiza alıp yeni bir formatla olaylara bakmalıyız.
    Acilen biz İstanbullular harekete geçmeliyiz.Geliyor beklediğimiz deprem hazirmiyiz HAYİR.

  2. Türkiye’de devlet, iṣletim sistemi uzun yıllardır güncellenmeyen bir bilgisayar gibi.

    Türkiye ve Almanya’da yakından bildiğim konuların bürokrasideki uygulamalarını incelediğimde, Avrupa Birliği normlarının Türkçe’ye düzenli olarak tercüme edildiğini görürüm.

    Bizde sorun, özellikle politikada Avrupa Birliğindeki geliṣmelere ayak uyduracak beyinler eksik.

    Iṣin garip tarafı, durumu bilenler az değil ama çoğunluk yapılıyormuṣ algısı yaratmakla meṣgul.

    • Elbette biliyorlar hepsini, beyinler gayet hınzır bir şekilde çalışıyor, ama uygulamak işlerine gelmiyor. İhale kanununu yüzlerce kez deldikleri gibi. Yolsuzluğun tek bir ilacı var. Denetim ve ceza. Bunları uygulayacak bir yönetim Türkiye’ye geldiğinde yeni kanunlara ihtiyaç olmadan herşeyin düze çıktığını göreceğiz. İlk seçimlerde bunu gerçekten istiyor muyuz karar vereceğiz. Bu 20 yıllık köhne iktidarı postaladığımızda ülkenin de önü açılacak. Deprem bir kere daha demokrasinin kıymetini gösterdi. Umarım millet görüyor.

  3. İMAR AFFI/BARIŞI
    17 Ağustos deprem felâketine rağmen imar barışı adı altında imar affı çıkardılar.
    Ruhsatsız yapıları yıkma görevlerini yapmadıkları gibi, bir de bunu da “ranta” çevirdiler.
    Depremler İmar mevzuatının uygulamasının sınandığı olay değil mi?
    Sınavdan sizce yüz(100) üzerinden kaç aldık?
    Yer bilimci bilim insanı, olayı duyduğunda eşine belli etmeden başlamış ağlamaya.
    Bilim insanları seslerini duyurmaz, tepkilerini ağlamak suretiyle gösterirse, milletimizin anası ağlar.
    Biz barıştık da, deprem barıştı mı?
    Biz affettik de, deprem affetti mi?

  4. EN BÜYÜK FELÂKET
    Bu millet nice savaşlar, depremler görmüş.
    Ancak böylesini görmedi.
    Depremlerde yapıları ayakta tutan kolon ve taşıyıcı kirişler sağlam değilse ayakta durması mümkün değil.
    Bir de, tek katlı bir bina düşünün:
    Kerpiç ve üzeri ahşap malzeme.
    Bu yapı yıkılabilir. Ancak buradan büyük ihtimalle sağ çıkarsın.Yada profesyonel kurtarma eğitimi almamış biri bile gelip yardım edip çıkartabilir.
    Yani bu yapının, çöken çok katlı binalara göre verebileceği zarar mukayese kabul etmez.
    Demek istediğim şu:
    Bir kabile ile, büyük bir milletin değerlerinin bozulması yada içinin boşaltılmasının sonuçları çok farklı olacaktır.
    Memleket yerle-bir olmuş. Bu ortamda bile küçüçük şahsî hesap derdindeler.
    Yok seçim ertelenmeliymiş.
    Yok yıkılan hastaneyi kendileri yapmamış.
    Öncelikle yıkılanların büyük çoğunluğunu sen yaptın.
    Ayrıca İmar Kanununa göre mevcut tüm yapıları kontrol ve yıkma görevin var.Yıkma bedelini de sahibinden alma yetkin de var(3194 Sayılı İmar Kanununun 42 vd. maddelerine göre)
    Yani görevde görev, yetkiyse “yetki”.
    Çok kritik ve öncelikli kamu hizmetini, 20 yıldır çürük bir binada vermiş. Çıkıp başkalarını suçluyor.
    Milletimizi Allah her türlü felâketten korusun.

  5. Herkese, hepimize geçmiş olsun. Hala göçük altında olanlara acil yardımcılar ulaşmasını, yaralılara acil şifalar diliyorum. Afetin büyüklüğü her geçen saat daha iyi anlaşılıyor. Kayıplarımızın artacağı ortada. Umalım ve dileyelim sucu bucu diye kutuplaşmamızın anlamsızlığını görmemizi ve de her konuda çıkan, çıkarılan, çıkarılacak afların (imar, vergi, adli) yarardan çok zarar verdiğini anlamamızı sağlasın. İşini doğru yapmayanların, yanlış işler yapanların görmezden gelinmesinin, hatta aflarla ödüllendirilmesinin nelere mal olduğu ortada. Yan yana üç binadan biri yerle bir olduysa üçlü yanlış var demektir. Yasayı çıkaranlar, uymayanlar, yasayı uygulayacaklar işlerini savsaklamışlardır. Yasalara, kurallara uyalım, uymayanları uyaralım. Aflara, bir bölümün çıkarına, genelin zararına sonuçlar verecek yasaların çıkmasına engel olalım. Yasaları çıkaranların, yasaları uygulayanların kalitesi düzeltilmeden mevcut siyasilerle (istisnasız tümü) bu işler düzelmeyecektir. Niye kamu binaları, hastaneler, hatta asker, polis binaları daha çok hasar almış? Bu soruya doğru yanıt verip gereken yapılsa yeter.

    • Yahya efendi toki konutlarında tek hasar yok, çözüm belli öyle değil mi?
      İşte size doğru yanıt: tüm ülke toki toki toki diye haykıralım.

  6. “Acaba değişmek için üçlü deprem mi beklenecek?”

    O da yetmez! laf kalabalığı çok! ekonomi yok! ekonomi, üretim/yerli üretim ekonomisi. Yerli kaynakları hareketlendirip ekonomiye katma modunda gelişememişsen para/ekonomi yetmez. Coğrafyamız zor…..

    Hazırsızlık! yakalandık yine ve her zaman öyle yakalanacağız! iktidara kim gelirse gelsin farketmez. İktidarlar değişir ama şu ekonomik yetersizlik konusu değişmez. Bu ülke kurulalı beri ortalama herkese yatebilecek bir ekonomik zenginlik üretemedi. Çünkü “Akıl*İman Sentezi”ne dayalı bir sistem kurulmadı. Bu sentezdeki “iman” kuru kuruya dinle ilişkilendirilen ezbere iman değil. Bunu öyle görmeğe göstermeğe çalışanlar, bu meşgaleyi “meleklerin cinsiyetiyle meşgale” zannededursunlar, bu sentezdeki “iman”, gücünü Allah’a imandan alan, ancak bunun ötesinde O’nun yarattığı insanın potansiyeline iman, bu potansiyeli eğitimle ortaya çıkarıp buna işlerlik kazandıran “iman”dır. Özçekirdeği “Allah’a iman olan bir “Bütün”dür. İşte, bu “iman” yoksunu materyalist zihniyetle devleti kuranlar hayati derecedki bu bağlantılardan bihaberdi, ya da aklılları erdiği kadarıyla haberdardı, ama basit bir deyişle iplemiyorlardı…..

    • “Akıl*İman Sentezine” dayandırılmış bir sistemin bu kadar geri kalması, yetersizlik üretmesi mümkün değildir. Bundan bihaberlik üretim modu yerine dışarı bağımlı bir tüketim, yerli üretimden kopuk almış başını giden tüketime göz yumdu veya bunun önünün alınması konusunda aciz kaldı. Böylesi tüketimi hakedenler her zaman az oranda. Bu kesime mutlu azınlık deniyor. Bu tuzu kuruların arasında yaş olarak yanmakta olanların ekseriyeti sade halk, çile çekenlerin çoğu onlar. Gördüğümüz yıkıntı mazaraları arasındaki kurbanlar onlar, Allah’tan rahmet dilemekten başka elimizden bir şey gelmeyen kaybettiğimiz canlar.

      Coğrafyamız zor!…..

      Ayetlerin tekrar tekrar ifade ettiği gibi, Allah’ın düzeni çetin! tüm zorluklar bu çetinliğe şahit! ayrı ayrı bunun tezahürü. Bu çetinliğe, materyalist, Darvinist açıdan bakanlar bencil nefslerini ziyadesiyle doyurmaktayken onların sorumsuzluğunu yanlışlığını ortaya koymakla mükellefiz. Bu çetinliğe hazır ve nazır olmanın buna, uygun donanımlı canlar yetiştirmenin yegane yolu ve bize en yakışanı “Akıl*İman Sentezi”….. materyalizmi, Darvinizmi balans ayarıyla vahşilikten kurtaracak olan idealizm…. Onlar kadar gelişip, onlar gibi olmama potensiyeli bu sentezde….

      • Allah’tan korkmayan, kuldan utanmayan, müteahhit, müdür, mühendis, müfettiş, profesör yetiştirmeye bir son verilir inşallah.

        Mehmet Akif Ersoy merhumun:
        “Eğer çiğnenmemek isterseler seylâb-ı eyyâma;
        Rücû’ etsinler artık Müslümanlar, sadr-ı İslâm’a.”

        Yani, “Eğer Müslümanlar, günün çirkef seline kapılıp yok olmak istemiyorlarsa, artık İslam’ın en saf haliyle yaşandığı asrısaadeti örnek alarak yaşamaya dönsünler” temennisinin gerçekleşmesi umuduyla.

        • Mehmet Akif’i severim (ufak tefek eleştitilerim bir yana!). Allah rahmet eylesin! kendi döneminde kıymeti bilinmeyenlerden, muazzam potansiyeline tenezzül edilmeyenlerden biri. Tabi bu “Akıl*İman Sentezi”ne göre böyle…

  7. Görevim gereği 1972-76 ve 1994-96 arasında iki kere ve Erzincan’da bulundum .
    Bilindiği üzre 1939 daki depremde bu şehir yerle bir oldu ve 32.000 bin insan hayatını kaybetti .
    Depremden sonra , şehir için bir deprem nizamnamesi oluşturuldu ; güneyde olan şehir kuzeye kaydırıldı ve yepyeni bir şehir kuruldu , şehrin bütün cadde ve sokakları cetvelle çizilmiş gibi sonuna kadar dümdüz uzanıp giderdi , evler bahçeler içinde tek veya çift – belki üç katlı olanlar da vardı – katlı idi .
    Ne var ki bu düzen, intizam ve nizamname 1970 lere kadar ancak sürer , bu tarihten sonra birer ikişer , nizamname delinmeye başlar , hatırı kırılamayan kurum ,kuruluş ve kişiler çok katlı yapılaşmaya başlarlar .
    Ve nihayet 1992 de tekrar bir deprem meydana gelir ; 1000 e yakın insan ölür, 4000 e yakın insan yaralı olarak kurtulur ve 8000 e yakın bina da hasar görür !
    Buradaki bina sayısı dikkat çekicidir, Erzincan zaten küçük bir şehirdir , büyük depremin üzerinden de 50 sene ancak geçmiştir ve yeni depremde de bu kadar çok bina yıkılmaktadır ?
    İnsanoğlunun , hayatı boyunca maruz kaldığı bütün kötülüklerin nedeni, aklını ve mantığını yanlış kullanmasıdır , en büyük düşman bile bizim kendi kendimize yaptığımız kötülüğün bir tekini bile yapmaz .
    Ölenlere Allahtan tekrar rahmet ve yakınlarına sabır , yaralılara da acil şifalar dileriz , görevlilerin de Allah yardımcısı olsun .

  8. Öncelikle ölenlere Allah’dan Rahmet diliyorum geride kalanlara Baş sağlığı diliyorum.

    Gölcük depreminde, Ecevit hükümeti Cep telefon faturalarına Deprem vergisi koydular hala o vergi alınıyor ve deprem için harcanmıyor.

    Ekrem imamoğlu İstanbulda deprem olacak diye uyarıyor Hiç bir hükümet yetkilisi Dikkate almıyor.

    Diğer ülkelerde deprem olan illeri Büyütmezler bizde daha çok can kaybedelim diye kanal istanbul proje ile nüfusu 2 milyon daha eklemeye çalışıyoruz.

    Ekrem imamoğlu kıt kaynaklarla binaları yeniliyor. Bu toplanan Deprem vergilerini deprem olacak illere gönderilsede halkla anlaşan belediyelere bina katkı parası olarak Devlet %20-30’nu ödeseydi bu durumda depremi yaşamazdık.

    https://www.youtube.com/watch?v=Jm69mYrtjPo

    https://www.youtube.com/watch?v=4Bian-L-ZR4

    Depremler Allahın kanunudur. Depremler olur yer altında madenler yüzeye çıkar.

    Japonyada Her ay deprem olur. Masa altına girer, Deprem geçince çalışmaya başlar.

    https://www.youtube.com/watch?v=mLi6U7JbvcU

    Siz hesap soran bir toplummusunuz!

    Ne çabuk unutuyorsunuz Koca Ege ormanları yandı ordaki canlılar yandı, ağaçlar yandı, köyler yandı.

    Siz hesap sordunuzmu hükümete? yanan köyleri onardımı, yoksa bu bölge CHP’ye oy veriyor diye oh olsunmu dediniz?

    Ecevit zamanında 19 yagın söndürme uçağı vardı Ecevit hükümetinde yangınları hiç hissettiniz mi? hayır Çünkü yangın çıkmadan evvel bu uçaklar Denizden aldığı su ile ormanı sağutmak için kullanırlardı Böylece yangın çıkmazdı.

    • Deprem ve afet zamanında; Parti çekişmesi olmaz, ideolojik kavga olmaz, siyasi atışma olmaz, dini tartışma olmaz, politik probaganda olmaz. Yardım olur, dua olur, destek olur, birlik olur, kardeşlik olur. Tek yumruk halinde güçlü TÜRKİYE.

    • Kuşkusuz siyasi bütünlük de çok önemli. Depremden önce Türkiye seçim sürecinin gittikçe ısınan şartları altındaydı. Normaldir. Ancak şimdi olağanüstü dönemdeyiz ve herkesin hem milletimize hem dünyaya birlik halinde olduğumuzu göstermesi gerekiyor. Politik tartışmalar kaçmıyor. Afeti bu hesaplaşmanın parçası haline getirmek, hele fırsat olarak görmek sadece ülkeye/milletimize zarar verir. Bunu anlamamak, istismar etmek insanlarımızın alkışlayabileceği bir şey değil.
      Depremin yarattığı psiko-politik ilk anda “muhalefeti” yıkımın üzerine kurmayı parlak fikir gibi gösterebilir. Şu kadar söyleyelim; binlerce ölümün üzerinden yükselecek muhalefet olamaz!
      Şüphe yok; Türkiye’nin ‘toplam gücü’ bu katastrofu aşmaya yeter. Bunu da aşacağız. Gerekli dersleri çıkararak. Birey olarak ise elimizden gelenin fazlasını tüm kardeşlerimiz için yardıma dönüştürmeliyiz.
      Allah, Türkiye’yi ve milletimizi korusun.

  9. Türkiyenin kaderi. Betondan, demirden, ve diğer malzemelerden çalan mutahitler bina değil tabut yapiyorlar.
    Deprem anında yıkılan bina ve arka kısmındaki Higy rise apartman’ın dim dik durması Türkiyenin gerçekleri. Yıkılan binaların en esgisi 7 veya 8 yıllık.

    Yaptıkları yollar bölünmüş, Hatay’a gidemezsiniz. Uçakla gitmek mümkün değil çünkü tüm uyarılara rağmen fay hattı üzerine yaptıkları havalimanının pisti çökmüş. Kentteki yaralılar, yaptıkları Hastane de yıkıldığı için hastaneye gidemiyor.

    Nasıl olsa. Malzemeden çalmak, işi uzmanina vermek değil eş dost akrabaya peşkeş cekmek. Ne sorgulanır nede suçlanır.
    Suçu kadere atar kurtarırlar. Birde Günde 17 rekat her rekati 2 dakika olsa 34 dakika olur biz bunu 2 kati yapalım günde 64 dakika çalışan 89.817 İmama bir gece sela mesayisi yaptırırlar olur biter.
    Göçük altinda kalmış sağlarda biz ölmüşüz bizim selamız veriliyor derler ve bizi kurtarın diye bağırmazlar.
    Biz Türkler çok zekaliyiz.

    3 sene önce Bilim adamları
    Okyanusun fay hattı aktiv olunca 8 gun sonra Seatılda 8 şidetinde deprem olacak dediler halka depremden 10 veya 15 dakika önce siren sesi ile uyaracaklarını söylediler. Hep hazırlandık 4 gün sonra hizinin kesildiğini ve hafif sarsınti olacağını duyurdular.
    O gece sadece Seattle da çok hafif bir deprem oldu. Benim evim deprem kuşağında olmadığı için hiç his etmedım.

    Rabbim ölenlere Rahmet eylesin sevenlerinede sabir versin.
    Benim bir şey dikkatımı çekti.
    Deprem bölgesindeki Çeza evlerinde herhani bir hasar olmamış.
    Yarın birileri birilerine büyü yapmişlar onun için hasar olmamış derlerse şaşırmam.

    Depremin olacağını bu linkdeki adam yazdı. 👇

    https://twitter.com/hogrbe/status/1621479563720118273?t=Pyvkk4iBfH6akV6EGx6mbg&s=08

    D

    • Nurdan hn 50 yıl önce Hatay’a girişteki (havalanının yanındaki yol) Türkiyedeki ilk (ve sanırım malesef tek) en alttan başlayarak üste doğru küçülen taş dolgu ile yapıldı! tamire bile ihtiyaç yok! yanına gölün içine (birde fay çıktı) havalanı yapmayın dedikleri halde yaptılar!
      Son dönemde Antep Adıyaman tarafına yol genişletmişler sanırım! ek yapılan yerin altı kum! tamamen yol göçmüş!
      Binaları denetleyecek belediye kendi binasını denetlememiş ki!!! (sadece o tamamen çökmüş!)
      Neremiz doğru ki?

  10. Bir gasteci! (tvde isminin altında öyle yazıyo!) sosyal medya nın kapatılmasını öneriyor canlı yayında!
    Tv de konuşmacı, eski depremci o, emekli oldu! onun sözüne !!!!..
    (bu kişi belliki okulda hocasından sen diploma alabilirsin ammaaa!) sözüne kızmış!
    Telefonla irtibat nanay!
    telefon tarifeleri 80-100 tl lik aylık ödersen ha bire telefon ediyor sana daha pahalı tarifeye geçirmek! için uykunda bile arıyorlar!

  11. Askerler neden sahaya indirilmiyor. Son derece kritik saatler bunlar. Anlaşılır değil.

    • Asker eskiden mal mülk korunsun diye tedbiren çıkardı ender.
      Şimdi binalar akordiyon zaten😡
      Kepçe vinç delgeç jeneratör yoksa askerin kendisi sıkıntı!
      Asker ne yapabilir:
      Elindeki çadırlarla hemen kurup barınma ihtiyaç depolama su ulaşım vb işlerde tam onun işi! hemen derhal
      askeri sahra hastanesi çadır hastanesi vb
      bunun harici gerek yok daha trafik kalabalığı olur!
      Siyaset kendi aylıklarını 10 dk da torbaya koyup çıkarıveriyordu!
      yaz kağıda asker çadır kırsun yemek organe etsin yeter benim aklıma gelen bu!

      • OHAL’i çok seviyor seninkiler. Keyfi yönetimlerine otokrat sos oluyor. Yönetemeyince emir demire geçiyorlar hemen. Elbette hesabı sorulacak.

  12. Muhalefetin mutabakat metninde “deprem” kelimesi 15 kere geçiyor. Çok üstün körü genel geçer laflar. Böyle depreme hazırlık olmaz. İstanbul depremine hazırlık olsun diye Hayat İstanbul Projesini başlatacağız gibi saçma işler var. Devlet proje yapmaz. İktidarı da muhalefeti de deprem işinden anlamıyor belli ki. Devlet bu işleri yapmaz. Devlet denetim yapar. Laz müteahhitlere kentsel dönüşüm adı altında rant devşirme alanı açmaz. Denetler, yolsuzluğa ve hırsızlığa geçit vermez, insan hayatını koruma altına alır. Bilakis devlet her afette çöküyor. AFAD binası çöküyor. Devlet hastaneleri çöküyor. Havaalanları çöküyor. Ortada açık ihmal, açık cinayet var. Bunları düzletmek için önce denetim ve ceza kuralları çok net ve uygulanır olmalı ve mutlaka uygulanmalıdır. Bugün elimizde her türlü kanuni mevzuat var. Şu anda bu yıkımın cezasını mutlaka takip edelim ve keselim. Müteahhitinden yukarıya, özellikle yukarı doğru, izin veren göz yuman tüm rantçılara cezayı keselim. Yoksa ah vahlarla bu iş yine ve yeniden tekrarlanır. Kaderimiz bu değil.

  13. Laiklik ise üzerinden çeyrek asır geçmesine rağmen hiç değişmedi. Enver Aysever ve deprem uzmanı Ahmet Ercan yaptıkları programda depremlerin Pakistan, Afganistan ve Türkiye’de yıkıcı etki yapmasını bu ülkelerde “siyasal İslam’ın iktidar” olmasına bağlıyor. 40 yılda iki büyük emperyal güç tarafından işgal edilen Afganistan’da nasıl bir iktidar olduğunu tartışmaya bile gerek yok. Fakat 2008’de 90 bin kişinin öldüğü Çin’de ya da 2011’de 19 bin kişinin öldüğü Japonya’da İslam iktidarda değildi herhalde.

    • Japonya’da 7,3 büyüklüğünde deprem: 4 kişi öldü, 2 milyondan fazla ev elektriksiz kaldı
      Yıkılmadı sadecr elektiriksiz kaldi

      Turkiyede 7,4 sadece deprem henüz ölü sayısı belli değil.

      11 Mart 2011’de gerçekleşen 9,0 büyüklüğündeki deprem ve ardından yaşanan tsunami yaklaşık 18 bin 500 kişinin “hayatını kaybetmesine yol açmıştı.

      Japonya’da 7,3 büyüklüğünde deprem: 4 kişi öldü,

      Peki şimdiye kadar Bizde kaç kişi öldü?

      .

  14. Tüm Türkiye son depremden alınması gereken yeni dersleri almalı ve gereğini yapmalıdır.

    Özellikle İstanbul, kentsel dönüşümde vites yükseltmeli ve tespit edilen kusurlu binalara sahiplerinin gözyaşlarına bakılmaksınız müdahale edilmelidir.

    Allah korusun, muhtemel bir depremden sonra can kayıplarına ağlayacağına şimdi binalarına ağlasınlar!

    Tekrar hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet yaralılara sıhhat ve afiyet diliyorum.

    Arama kurtarma faaliyetine katılan resmi sivil tüm kurumlarımızı ve mensuplarını içtenlikle kutluyorum.

    Depremle yaşamayı öğreneceğiz!

    Öğreneceğiz ve öğrenmeliyiz ama tedbirsizliği affetmemeliyiz!

    • Biz evimizi (bahçesi geniş 20 yıllık binaları hemde 5 katlı!) yıkıp elimizden almak isteyenlere karşı!!! (hemen kat sayısını yükseltip!..)
      kaç dava açtık!
      itiraz ettik!
      direndik!
      hakkımızı aramayı öğrendik fakat!..
      hala davalar vatandaşın lehine sonuçlanmadan öyle duruyor!
      yani depremle yaşamayı da öğrendik görünüyor!!
      Oysa ki;
      depremden etkilenmemeyi,
      sağlam binada nasıl oturuluru,
      huzur nerede bir onu aradık bulamadık!
      işte onu öğrenemedik daha!

  15. İLGİLİ ŞEHİRLERİN TMMOB YÖNETİCİLERİ YARGILANSIN!
    TOKİ KONUTLARINDA TEK ÇATLAK YOK(OLSA HEMEN DUYARDIK)
    ÇARE RADYE TEMELLİ TOKİ EVLERİ, OK?

Yoruma kapalı.