"Söylememiştin, uyarmamıştın" denmesin diye aptalların bile anlayacağı açıklıkta yazdım…

54
Reklam

“AK Parti’nin seçilecek yerlere uygun gördüğü adaylar arasında parlak isimler fazla değil.” Değil, ama sonuçta hemen bütün partilerin listeleri için söylenebilecek genel bir tespit bu. Ancak seçmenlerin pek azı listedeki isimlere bakarak oy kullanıyor. Seçmen davranışında etkili unsurlar çok daha karmaşık.
Yine de bir konu var ki, bizimki de dahil her ülkede, ortalama şartlar ne olursa olsun, her eğilimdeki seçmenlerin sandık başına gittiklerinde oylarını hangi istikamette kullanacaklarını büyük çapta belirliyor.
O da ekonominin durumudur.

Global sistemin bir parçasıyız 

Refaha alışmış toplumlarda, sunulan imkanlarda azalma görüldüğü, gelecek endişesi başgösterdiği ve bunun etkileri cebe yansıyan yangınla ortaya çıktığı zaman, normal zamanlarda davrandıklarından farklı davranıyor insanlar ve bu da siyasetteki tercihlerini de belirliyor.
Hamasetin etkisi de bir yere kadar etkili oluyor.
Güçlü liderlerin bile öyle ortamlarda yerlerinden edildiği örnekler az değil.
ABD’de kaç kez görüldü bu tür keskin davranış değişiklikleri…
Baba Bush‘un başkanlığı döneminde (1988-1992) ABD, bir müttefikini saldırı karşısında korumak için, Kuveyt’i işgal eden Irak’a sefer düzenlemiş, kameraların anbean yayınladığı görüntüler eşliğinde, Amerikan ordusu, ülkenin uzun zamandır açlık çektiği bir zafer kazanmıştı.
Herkes o zaferin Bush‘un dört yıllığına yeniden başkan seçilmesini sağlayacağını düşünüyordu.
Öyle olmadı. Küçük bir eyaletin ismini pek az kişinin bildiği valisi Bill Clinton karşısında hezimet yaşadı Baba Bush.
“Sebep ne?” sorusuna o zaman verilmiş cevap bütün siyasilerin kulağına küpe olmalı: “It’s the economy stupid!” (“Tabii ki ekonomi, salak şey!”)
Ekonomi kötüyse kaybedersin, bu kadar basit.
Kendimi tekrarladığımın farkındayım, bu konuyu birkaç kez gündeme taşıdım çünkü; fakat göz önünde sergilenen yanlışlıklar beni buna zorluyor.
Daha geçen gün, MetroPoll araştırma kurumunun bu konudaki bulgularını paylaştığımı hatırlarsınız.
Konuya ilişkin en son yazımdan (16 Mayıs) bir bölümü yeniden paylaşayım:

“MetroPoll firması her ay yaptığı ankette görüşülen kişilere bir de şu soruyu soruyor: ‘Son zamanlarda ülkemizde ekonominin iyi mi kötü mü yönetildiğini düşünüyorsunuz?’ 

Bu soruya deneklerin önemli bölümü (yüzde 65’in üzerinde bir oran) 7 Haziran 2015 seçiminden hemen önce ‘İyi yönetilmiyor’ cevabını vermiş.

Aynı soru bu defa 1 Kasım seçimi öncesinde sorulmuş, aynı cevabı verenlerin oranı yüzde 50 civarında kalmış…

Çıkan sonuç ekonomi ile seçmenin iktidara bakışını açığa vuruyor: 1 Kasım seçiminde AK Parti’nin oyu yüzde 40 çizgisine çok yaklaşmışken, ekonomik endişenin azaldığı 1 Kasım’da yeniden yüzde 50’ye dayanmıştı.”

Seçmen tercihlerinde ülkenin iki temel sorunu belirleyici etkiye sahip. Bunlardan biri ekonomi, diğeri de terör…
Terörsüz bir ortamda ekonomi kötüye gidiyor ve vatandaş bunun etkisini cebinde hissediyorsa, iktidar için var olandan başka seçenekleri düşünmeye başlıyor, 7 Haziran 2015 seçiminde olduğu gibi AK Parti’nin oyunu tek başına iktidar olamayacağı bir orana düşürüyor seçmen; tersine, bombalar patlamaya başlayıp güven ortamı bozulmuşsa ve buna karşılık ekonomide iyiye doğru kıpırdanmalar yaşanıyorsa, bu defa var olanı tercih ediyor, tıpkı 1 Kasım 2015 seçiminde olduğu gibi…
Bu kadar basit mi? Evet bu kadar basit. Metropoll‘ün ‘Nisan 2018 Türkiye’nin Nabzı’ raporunda yer alan tabloda bu durum açıkça görülebiliyor.
“Dış güçlerin oyunu” veya aynı minvaldeki başka savunma söylemlerinin etkisi bir yere kadar; seçmen kendisinin fakirleştiğini fark ettiği ortamlarda iktidarların gözünün yaşına bakmıyor.

Sorun yalnız bizde yok

Yetkili kişiler yerlerini yeni yüzlere bıraksa bile Türkiye’de uygulanan ekonomik politikalar son 20 yılda pek değişmedi; akılcı ve kolay sonuç alınan formüllerdi uygulanan… Aynı politikalar bugün sorunlar doğuruyor.
Neden?
Elbette kişilerin de bunda rolü var, ama bir de ülkemizin de bir parçası olduğu global sistemin doğurduğu sıkıntılar söz konusu. Global sistem güçlüler ile zayıflar, zenginlerle fakirler arasındaki dengeleri güçlüler ve zenginler lehine bozdu. Buna karşılık, evvelce ne olduğunu anlamakta geciken geniş kitleler, kolay ve ucuz teknolojik imkanlar sayesinde kendi durumlarının kötüleştiğinin farkına erken varmaya başladılar.
Türkiye’nin yaşadığı sıkıntılar, bizdeki kadar sert olmasa da, bizim durumumuza benzeyen Brezilya ve Arjantin gibi ülkelerde de yaşanıyor. Sıkıntıları bizden daha büyük Venezüela gibi ülkeler de var.
Daha kötüsü şu: Sorun yaşayan ülkelerde, o ülkelerin imkanlarıyla yetişmiş nitelikli kişiler, sorunlarla karşılaşıldığında, direnmek yerine, sorunsuz ülkelere gitmeyi tercih ediyorlar. Varlıklı ülkelere kaçışlar başlıyor.
Uzun süreli iktidarların getirdiği rehavet ve kendine aşırı güven de sorunların erkenden fark edilmesini engelleyici olumsuz bir etkiye sahip.
Kendine sadık bir medya düzeni kurmuşlarsa, nereye doğru yol alındığından en son iktidarların haberdar olması gibi bir durum da var.
Seçime şunun şurasında tam bir ay var. Bakalım nelerle karşılaşacağız?
24 Haziran’da değil, o tarihe kadar…
ΩΩΩΩ

Reklam
Reklam

54 YORUMLAR

  1. Herkes yazmaya ne kadar meraklı, oysa sorunun temeli çok basit, ve bu düzelmeden bu ülkede hiçbir şey düzelmeyecek.
    Dünyadaki en önemli ekonomistlerimizden olan Daron Acemoğlu’ndan reçeteyi alabilirler merak edenler:
    Adalet ve insan haklarının sağlam temelleri ile ekonomik yükseliş ve refah arasında doğrudan ilişki vardır.
    Bizde adalet, insan hakları ve özgürlüklerin hoyratça katledildiği 2016 sonrasında yaşadığımız ekonomik çöküş en önce bu sebepledir. Hiç başka neden aramayın…

    • Vaaaaaayyyy ! Waaaaaaawwww ! Ay inanmıyoruuuuum !
      Yeni Sömürge Valimiz sayın Daron Acemoğlu’mu olacak diyorsunuuuuuuuzzz…?
      Yakışır abi vallaaaa yakışır………. Nasıl yakışmasın kiii..?
      Heyecanla kısa bir araştırma yaptım hemen:
      Adam gerçekten dünyaca tanınmış Ermeni asıllı bir vatandaşımızmış(ekşi sözlük)…
      Yayınlanan makale sayfaları açısından dünya 62.si imiş alanında…
      Rahmi Koç Bilim Ödülü sahibiymiş kendisi aynı zamanda…
      Herkese nasip olmaz böyle bir lütuf…
      Çok iyi yetişmiş bir ekonomistmiş …
      Özellikle konusunda; “Sömürgeci Kurumlar” ve ekonomiler konusunda …
      Evettttt !…. İşte bu….!
      Şimdi anlıyorum neden Sayın Muharrem İnce’nin aday tayin edildiğini…
      “Ekonomiyi bilen ve bir başarı hikayesi olan biri” olacak adayımız
      diyen CHP’nin; -şantaj kasetiyle götürülen önceki başkanının yerine getirilen –
      Sn. Kılıçdaroğlu’nun; sonra birden çarkedip
      tam tersi özelliklerde birini tayin etmesini… Evet yaaaaa ….
      Gerçekten Sömürge Valiliği Makamı’na en uygun kişi bu…
      Bundan iyisi ballı kayısı… Kimse itiraz etmez ve dahi edemez…
      Siyasilerimizin iş bilmesine gerek kalmadı artık…
      MGK toplantılarında gönül rahatlığıyla bol bol “Anayasa Kitapçığı Atma Oyunu” oynayabilirler…
      Gözün aydın Türkiyem ! 2000 öncesi güzel günler yakında… Hem de çoooook yakında…
      Günlük rutin şehit, faili meçhul ve beyaz toros haberleriyle şenlenecek medyamız…
      Yine övgüler düzecek bize uluslararası kuruluşlar
      ve borç verme kuyruğunda kavga edecek batılı finansörler birbirleriyle…
      Bu iş, bu aş bize yarar aaaabiii… Yersek tabiiii.. Yemezsek ne yarar…?
      Aman ! Aman ! Gevşemeyelim !
      Bari bu kez fırsatı değerlendirelim…
      He mi?

  2. Birileriin kurla dövizle bilinçli oynadığını düşünüyorum,ya melih gökçeğin dediği gibi bir anda piyasaya dolar sürüp bakın iktidarımız ne kadar güçlü diyecekler(tabi öncesinde rüyaya yatan birileri ellerinde ki dövizi bozup kar=vurgun elde edecekler)
    Belki de citham house yardıma koşmuştur,çünkü danışıklı avrupa krizleri anlaşılıyo artık,beyler artık millet sizi takip ediyo önceki gibi güvenmiyo bilginize yeni kandırma stratejileri gerekli,amma işte tek kişi bu işlere akıl erdiremez , çevresinde ki düşük kapasiteli danışman topluluğu da aldıkları paranın hakkını veremediğinden.Nede olsa ingilizlere bu tip senaryolarda akıl danışıp fikir almak faydalı olabilir

  3. “DIŞ GÜÇLERİN OYUNU” (mu?)
    Ecevit iktidarı dönemi, ülkenin sorunlu bazı mekanizmaları nedeniyle krize giren türkiye, yine ecevit iktidarı tarafından getirilen kemal dervişin önerdiği ve chp koalisyonu tarafından da çıkarılan yasalarla, imfnin yardımı ile birlikte de rayına girmeye başladı. nitekim o dönemin koalisyonu süresince ekonomide iyileşmeler başlamıştı. ancak DEVLET bahçelinin erken seçim çağrısı ile hükümet yıkıldı. akp iktidara geldi.
    İktidara gelen akp koalisyon tarafından belirlenen politikaları aynı kararlılıkla uyguladı. bu politikaların yanına, ab hedefi, daha fazla demokrasi vb. söylemleri ile birlikte ekonomi nerdeyse uçuşa gitti. o yıllarda büyüme rekorları kırıldı. o yılları ayıran sadece büyüme rekoru değil, aynı zamanda bu büyümenin niteliği idi. o yıllarda doğrudan yabancı yatırımlarda da büyük artış oldu ki bu çok çok önemli.
    Yani büyümenin olup olmamasından daha önemli şey, büyümenin nasıl olduğudur.
    Ancak doğrudan yatırımların yanısıra, ülkeye gelen sıcak para miktarı da arttı. bu durum tl’nin değerini yükseltti. dolar 1.10 tlye kadar düştü. Doların ucuz olması,ülkenin ekonomik yapısına da zarar vermeye başladı. çünkü bol gelen para nedeniyle borç bulmak ve borçla iş yapmak da artmaya başladı bu da ekonomiye zarar verir noktaya geldi.
    Bu nedenle 2007 yılına gelindiğinde artık eski politikalarla devam edilmemesi, mikro politikaların planlanıp yaşama geçirilmesi, işletmelerin güçlendirilmesi gerektiğine ilişkin yazılar ekonomi sayfalarında yer almaya başladı. Ancak bunlar akp hükümeti tarafından ciddiye alınmadı.
    2008 yılında ise abdde başlayan kriz, bizim kötüye gidişimiz için turbo etkisi yarattı. çünkü abd tarafından basılan yığınla dolar, abdde faizler düşük olduğundan, para kazanmak için bizim gibi gelişmekte olan ülkelere aktı. hükümet yine uyudu. işine geldi. ülkeye gelen borç para nedeniyle daha fazla vergi toplamak ve kendi yandaşlarına daha fazla pay aktarmak, aynı zamanda borçla büyüme sayesinde de seçimleri kolaylıkla kazanmak güzel bir durumdu. Bu durumu “kriz bizi teyet geçecek” lafları ile de böbürlenerek anlattılar. Oysa abddeki kriz aslında bizim gibi ekonomimizi bitiriyordu. Çünkü ülkeye gelen ucuz para nedeniyle ülkedeki ekonomik dengeler bozuluyor, ülke kendi üretmek yerine, pekçok ürünü dışardan almaya başlıyordu
    Bir süre sonra ekonomideki kötü gidişin belirtileri ortaya çıkmaya başladığında akp hükümeti, durumu düzeltmek yerine kötü gidişi örtme çabasına girdi. kendisine havuz medyası oluşturdu, Muhalif olanları, gizli tanık, gizli ihbar mektubu, gibi yöntemlerle, vergi müdürlükleri ve ayarlanmış mahkemelerde (fetö elemanları yardımı ile), kolaylıkla sindirdi. aynı zamanda ekonomik veriler üzerinde oynamalar, ekonomik verilere ulaşımda zorluk çıkarmak gibi yöntemlere de başvurarak gerçek ekonomik durumu gizlemeye çalıştı. (danıştay denetiminin kaldırılması. 2 kez değişen büyüme hesap yöntemi gibi garabetler. sadece 2 kez değişen büyüme hesap yöntemi ile ekonomi 260 milyar dolar fazla büyümüş görünüyor).
    YAPILAN GİZLİ İŞLERİN YAVAŞ YAVAŞ GÖRÜNMESİ!
    Ekonomik durum kötüye gittikçe ve ülkenin kaynakları yandaşlara pay pay edilirken, saf dışı edilen rakiplerin sayısının artması ve safdışı bırakma yöntemlerini gizleme ihtiyacı bile duymadıkları döneme gelindi. Fetö ile birlikte bütün devlet aygıtını da artık kontrol eder duruma gelmişlerdi. (bu dönem ergenekon davaları, şike davası, balyon davası, çalınan sınav sorularının açıkça örtbas edildiği dönemler).
    Sonra aralarında savaş çıktı.bildiğimiz 17/25 aralık soruşturması ve sonrası yaşananlar ile 15 temmuz olayları oldu.
    Davutoğlunun ve gülün tasviyesi erdoğanın akp içindeki gücünü bir üst kademeye çıkardı.
    Darbe girişimi sonrası başlatılan kampanya ile de Erdoğanın ülkede her istediğini yapar konuma geldi. Darbe girişimi sonrası başlatılan fetöcü avı, aslında fetöcülerin temizlenmesi değil, fetöcüleri temizleme bahanesi ile korku ortamı oluşturarak, istediklerini istedikleri gibi yapabilmeleri için ortam oluşturmakta kullanıldı.. Zaten ekonomideki kötü gidişin belirgin biçimde hızlandığı dönem de bu dönem oldu. çünkü bu dönemden yönetimde keyfiyet artık kurumsallaştı. Yasalar, kurumların çalışma,görev ve yetkilerini belirleyen yasalar, genelgeler,kuruluş amaçları gibi kurallar önemini kaybetti. ülkenin yasa devleti niteliği bile ortadan kalktı.
    Bunlar neticesinde ekonomideki bozulma hızlanırken, dövizdeki yükselişi önlemek için atılması gereken acil adımlar bile atılamadı. En son MB’den beklenen yüzde yarım faiz artışı bile yapılamadığı için, kısa bir süre sonra %3 gibi ciddi bir faiz artırımı yapılmak zorunda kalındı (ki bu da yetmedi. yetmiyecek de…).
    16 yıllık akp iktidarı döneminde 70 milyar dolarlık önceki dönemlerde yapılan varlıklar satıldı. 450 milyar dolarlık da devlet ve özel şirketlerin borcu birikti. ayrıca da kaç lire ödeneceği bile gizlenen kar garantili şehir hastanelerinin borcu var.
    2018 yılı içinde türkiyenin 236 milyar dolar borç+cari açık için para bulması gerekiyor. Yani borçlanma limitimizin sınırına geldik, kredilerimizin ya da yediklerimizin hesap zamanı geldi.
    Ekonomik durumun artık yürütülemez noktaya geldiğini bilen hükümet de, bu nedenle seçimi erkene aldı. ancak dövizdeki yükseliş, bir miktar hesapları zora soktu. bunun için dünyanın en büyük fonlarının temsilcileri ile ingilterede bir toplantı ayarlandı. Yanlış hatırlamıyorsam 18 büyük fonun yetkilileri katıldı.
    Erdoğan bu toplantıda faizi enflasyonun nedeni olduğu akla ziyan teorisini tekrar açıkladıktan sonra bir de 24 hazirandan sonra ekonomi ile daha fazla ilgileneceğini açıklayınca doların yükselişi hızlandı. bu arada ankaradaki yasa tasarıları “kambiyo rejimine kontrol mü geliyor?” sorularını ortaya çıkardı. buna “yerli ve milli para” gibi zihni sinir proje de eklenince artık doları kontrol etme imkanı elden kaçtı. Ve MB “faiz enflasyonun nedenidir” teorisine kısa süreliğine çöpe atarak 50 puan bile artıramadığı faizi 300 puan artırmak zorunda kaldı. (bu arada mb faizi piyasa faizinin altında olduğu için mbden düşük faizle para alanlar, bunu başka yerlerde daha yüksekten satarak da haksız kazanç elde ettiler. Yani MBnin düşük faizil bir başka haksızlık, soygun mekanizması oluşturdu) Fakat etkisi yine de sınırlı kaldı çünkü artık üretmedeğen tükettiğimiz için ve aldığımız borçların ödeme zamanı geldiği için faizle düzelme imkanımız kalmadı.
    Ancak, hukukun üstünlüğü tesis edilirse, MB ve diğer bütün kamu birimleri yetkili ve uzman kişilerin yönetimine bırakılırsa, denetim ve şeffaflık sağlanırsa, demokrasi tesis edilirse ya da en azından bu doğrultuda adım atılırsa dolar 4 tl civarına düşürülebilir.
    Ancak, akp iktidarı, özellikle de erdoğan bunları yapamaz. bu nedenle erdoğan iktidarda olduğu sürece ülkedeki çöküntü artacaktır.
    Yani muhalefettekilerin çok iyi ekonomi bilmesi ve ülkeyi düze çıkaracak birikimde olduğunu ispat etmesi gerekmiyor.Yapılması gerekenler çok basit: bağımsız olması gerereken (başta MB) gibi kurumlar üzerindeki erdoğan etkisi (ya da siyasi etki) sıfırlanacak, kurumların başlarına uzman insanlar getirilecek, ohal kaldırılacak, demokrasinin tesisi için adımlar atılacak. ekonominin düze çıkması için bunlar olmak zorunda. kuşkusuz bunlar olunca biranda ekonomi düze çıkmayacak. çünkü borç alıp harcamışız. bu borçların bir şekilde ödenmesi gerekir. ülkede üretimin ve verimliliğin artması gerekir. bunlar 1 günde olacak işler değil. Saman ithal eder ülke konumundan, buluşlar yapan ülke konumuna geçmek 1 günlük iş değil.
    Son olarak, 1: Yukardan da anlaşılacağı gibi,ülkemizdeki ekonomik durumla dış güçlerin hiçbir bağlantısı yok. yabancı güçler paralarının riske gireceği, kazanamayacaklarını düşündükleri ülkeye daha fazla borç vermek istemiyorlar ya da borç vermek için daha yüksek faiz istiyorlar. piyasada manüpilatif hareketler ise zaten bu işin doğasında olan, herzaman olan olaylar. o olayları “dış güçlerin oyunu” olarak görmek, ya beyin sinirlerinden bazılarının kopması ya da insanları kandırmaya çalışmaktır.
    2: Erdoğanın yerine talip olan kişinin ekonomiyi uçuracağını kanıtlaması gerekmiyor. sadece gölge etmemesi,hukukun üstünlüğüve demokrasi için adım atması, kurumların bağımsızlığına ve uzman yönetimine asgari saygı göstermesi ve ohali kaldırması bile çok büyük bir iş olacaktır.

    • Yorumda ilk göze çarpan ciddi bir objektivite sorunu. Siyasi görüşümüze göre hadiseleri aldı düzeyide modifiye edersek sadece kendimizi kandırırız.

      • çok ilginç bir gözlük kullanıyorsun. nerde gördün objektivite sorununu? bir de nerde gördün benim siyasi görüşümü?
        eleştiri yapacaksan yuvarlak, anlamsız cümleler değil, zekan yettiğince mantıklı cümleler kur.

        • Öyle sanıyorum ki mevcut zeka düzeyim senle tartışmak için yeterli değil. Umarım kendi zeka düzeyine eşdeğer, seni onaylayacak, aferin diyecek, köşeli, anlamlı,cümleler sarfeden kişiler bulursun.

          • alper bey! hangi cümlede objektivite sorunu olduğunu hangi cümlede siyasi görüşümü yansıttığımı söyleyemediğine göre öyle olmalı.

      • yorum anonim
        Tabi ki herkes kendini kandırır, kandırma ikidir , birincisi bilmez kendini kandırdığını doğru bilir kimseye zararı yoktur.
        En tehlikelisi dessas biçimde kendisini değil insanı , milleti kandırır.
        uç Örnek refahyol diskalifiye için apo abd tarafından verildi ecevite hükümet kurdur millet kandırıldı
        dip örnek benzine zam yapılıyor lakin seçim var diye hazine ödüyor milleti kandırıyorlar.
        hamza bey yorumunuzu okudum yüzde 40 katılıyorum isabetli olmuş teşekkür ederim

    • Son paragrafta dediğiniz gibi; Seçilecek kişinin ekonomi hatta idareciliği bile bilmesi gerekmiyor… Tıpkı Sayın Muharrem İnce gibi; bu konulardan bihaber olması daha da iyi …
      Çünki o işler; IMFin atayacağı SÖMÜRGE VALİSİ tarafından halledilecek…
      Seçilecek olanın anayasa kitapçığı atma oyununu bilmesi yeter…
      Beş yıl içinde bitirirler elbirliğiyle Türkiye’yi…

  4. “Akıllı insanlar başkalarının hatalarından, aptallar kendi hatalarından ders alırlar.”
    Baskalarinin hatalari burada bilimsel bilgi olarak degerlendirilebilir. Bilimsel veriler ozellikle ekonomik acidan bircok seyin iyi gitmedigini soyluyor, alarm veriyor.
    Bilimle barisik birey sayisini artirmamiz lazim. Cemil Mericin isaret ettigi gibi, idraklerimize giydirilen ideolojik deli gomleklerini cikarmak vakti gelmistir.
    Gayret edip, birinci gruptan bireyler olalim ve bilimde bulusalim.

  5. İktidar yanlısı olmanın, muhalif olmanın vs. artık hemen hiçbir anlamının kalmadığı günlerden geçiyoruz. Bir aydan kısa süre içinde Türk Lirası yüzde 20 değer kaybetti. Daha bunun yansımalarını yaşıyor da değiliz. Seçimlerin üzerinden üç ila dört ay geçtikten sonra, bu kez enflasyon canavarıyla nasıl baş edebileceğimizi konuşuyor olacağız. Zam furyası kapıda bekliyor.
    2020 yılı itibarıyla yatırımcılara doların değerini 4.003 olarak tahmin eden ekonomi bakanlığıyla, 80 milyonluk ülkenin yazgısını dünya liderinin (hiç anlamadığı ekonomi gibi bir alanda) akıldışı inatçılığıyla, bu ilkel partiler kanunu ve siyaset kurumunun yarattığı bu ilkel iktidar ve muhalefet partileriyle, bu kadar.
    İnsanlarımız hala daha bizi çökertmek isteyen dış düşmanlardan, Türkiye’nin orada burada İzmir Marşı söylemekle düzeleceğinden söz etsinler. Erdoğan’lar gider İnce’ler ya da Akşener’ler gelir, olan yalnızca halk yığınlarına olur. Bu siyasal partiler kanunu ve siyaset kurumuyla, bu adaletsiz ve akılcılıktan bu kadar uzak siyasal düzeniyle, bu enerjisini partizanlıkla ve birbirine düşmanlaşmayla tüketen insanlarıyla bu kadar oluyor. Mehter Marşı ya da İzmir Marşı’yla yola devam -yolun sonuna gelindiği gerçeğini hiç kimsenin artık reddedemeyeceği günlere gelinceye kadar.

  6. Doların başını alıp gidiyor olması fırsatçı ve spekülatörlerin de işi, muhtemelen. Bu isin gobegi disarda olunca kontrolu zor oluyor ve olursa da bize pahaliya mal oluyor. Son beş yıldaki trendler aylara göre hemen hemen orantılı iken erken seçim ilanından itibaren artan oranlarla adeta depara kalkti. Başkaları da yazdı, keşke erken seçime gitmeden önce ekonomi stabil/kararlı bir hale getirildikten sonra gönül rahatlığı ile seçime gidilseydi. Ama ne çare dolar hızını almış çıkıyor. Bu noktada yahu dur, vazgeçtik seçimler vaktinde yapılacak dense dolar 3.95 TL ye iner mi, inmez, artmasa ona da fit olacak insan. Üstüne üstlük, faizler bu kadar yüksek olunca yatırımcı yatırım yapar mı? dolari kuvvetli yabancılar kelepire pusu kurar ancak onlar garanti iş olmadan kolay kolay pek bir risk almazlar.
    Sn. Koru’nun Sn. CB’nin ve partisinin “kendine sadık bir medya düzeni kurmuşlarsa” ifadesi bana daha da önemlisinin “kendilerine sadık bir piyasa/borsa düzeni kurup kuramama” meselesi olacagini düşündürdü. Anlaşılan bu çok zor. Çünkü faizleri aşağıya çekin diyorum beni dinlemiyorlar türünde beyanatlarını okumuştuk. Karagüllenin:
    1) Yatırımlar yerli sermaye ile yapılmalı idi. Türkiye’nin Dolar’a ihtiyacı yoktu. İnşaat sanatına sahiptir Türkiye.
    2) Yatırımda Türkiye yabancı işçi çalıştıracaktı. Bunun için çalışmalarına engel mevzuatı kaldıracaktı.
    3) Yap-işlet-devret yerine, ben de yapayım sen de yap, sen de kazan ben de kazanayım olmalı idi.”
    Yaklasimi gayet makul. Betonarme hizmet sunumu belki biraz daha yavas olabilirdi. Ancak, alelacele bu tür yatirimlara devlet garantisiyle yap-işlet-devret modeline gore buyuk kulfetle girmek neticede millete/gelecek nesle agir bir bedel odetecek. Uretime yonelik yatirimlar daha oncelikli olmaliydi.

  7. fehmi bey bugün “bir dokun bin ah işit” konusunu ele almış. en az 100 ah işiteceğini tahmin ediyorum. Sayın karagülle bile hız limitini bugün aşıp 2 yorum yayınlamış.
    Ümit özdağ, benim BÖLGEMDEN aday olsaydı oyumu ümit özdağa verirdim.

  8. Resme fanatizm ölçeğinde bir parti yandaşlığı ile bakamayacağımız günlerdeyiz. Yüzleşmek ve sonuçlarına katlanmak zorunda kaldığımız (ve kalmaya devam edeceğimiz) çok ciddi bir ekonomik açmazın içindeyiz. Ne AK Parti yandaşlarının “Asrın lideri yedi düvele karşı savaşıyor. Döviz kurlarındaki artış bizi yıkmak isteyen güçlerin bir oyunu!” şeklindeki akla ziyan açıklamaları, ne de “Beceriksizliklerinin altında kalsınlar. Cepleri boşalan ve hızla yoksullaşan insanların akılları başlarına gelsin!” türü kör bir muhalif öfke yaşadığımız ve daha bir süre yaşayacak göründüğümüz meseleleri aşmamızda bize yardımcı olabilir. Üzüntümüzü ve pek haksız sayılmayacak öfkemizi yalnızca AK Parti iktidarına ve onun akıldışı ekonomi politikasına yöneltmek de hiç kimseye kazandırmayacak.
    Aklını militanca bir AK Parti yandaşlığına teslim etmemiş herkesin giderek açık biçimde gözler hale geldiği yakıcı gerçek o ki, ne bir dünya gücüyüz, ne de gerçek bir bölgesel gücüz. Çağdışı bir siyaset ve devlet yapısıyla, bir türlü sorunlarını kalıcı biçimde çözmeyi başaramayan orta vasatta bir ülkeyiz. Siyasal partilerden bağımsız olarak, muhalefet partileri de mutlaka dahil olmak üzere, tüm siyasal aktörleri bir bütün olarak eleştiri odağına yerleştirmek durumundayız. “Bunlar gitsin CHP (ya da İYİ Parti) gelsin!” demek de bizi bir yere vardırmayacak. Küresel sermayenin kendisine akacak coğrafyalar aradığı dönemde Türkiye’ye akan sermaye ve yabancı yatırımlardan, özelleştirme yoluyla elde edilen sıcak paradan gelen kaynakların doğru değerlendirilmediği, üreten değil tüketen bir ülke olarak kaynaklarımızın çok büyük bir bölümünü inşaat sektörünün çıkarına tarumar ettiğimiz doğru. Ama bunun kadar doğru bir diğer gerçek, iktidarda bir başka parti olsaydı, bunun aksini yapmış olacağı iddiasını kuşkuyla karşılamamız gerektiği gerçeği. Günümüzün derinleşen ekonomik bunalımını da bir bedel öder aşarız. Bir siyasal parti daha yoksullaşmış ve öfkeli halk yığınları tarafından siyaset sahnesinden silinir, yerini bugün umut olduğunu ileri süren bir başka parti alır. Ve yakından aşina olduğumuz bu kısır döngü sürer gider.
    Hangi partiye yakınlık duyarsak duyalım, yapmamız gereken, bu çağdışı siyaset kurumunu ve anayasayı yıkıp akla dayanan çağdaş bir siyaset kurumu inşa etmek. Bu denli kutuplaşmış, bu denli partizanlaştırılmış bir ülkede bunun başarılmasının çok zor olduğunu ben de biliyorum. Ama, zamanımızı ve enerjimizi bizi hiçbir yere taşımayacak geleneksel siyset tartışmaları içinde tüketip aynı yazgıyı tekrar tekrar yaşayacağımıza, sonucunu ancak uzun vadede göreceğimiz küçük adımlar atmaya çalışmak çok daha akıllıca ve yararlı. İster CHP, ister AKP, ister Saadet Parti’li olalım. Dost meclislerinde, aile içi sohbetlerde, gençlerle söyleşirken, iş yerinde iş arkadaşlarımızla söyleşirken, sosyal medyada yorumlar yaparken, yunurta tokuşturur gibi iktidar partisi/muhalefet partisi münakaşalarına girmek yerine, varolagelen siyasal partiler kanunu ile, bu ilkel mi ilkel siyaset kurumu ile varılabilecek bir yer olmadığı, her birimizin bu mesele üzerine kafa yorması gerektiği düşüncesi üzerine yoğunlaşalım.
    Kısır mı kısır, kutuplaştırmayı daha da derinleştirmek dışında hiçbir getirisi olmayan sıradan parti yandaşlığı tartışmalarını bir kenara bırakıp, ortak akla dayanan bir siyasal partiler kanunu, ihale kanunu, demokratik bir seçim kanunu gibi (sorulduğunda muhtemelen pek fazla fikir üretemeyeceğimiz) kavramlar üzerine birbirimizle düşünce alışverişinde bulunmaya çalışalım. Değilse, Erdoğan gider İnce ya da Akşener gelir, önümüzdeki onyıllarda da aynı sorunlarla cebelleş olmaya devam ederiz. . .

    • Yorumunuz bir kaç paragraf ama ihtivası paragrafların ölçeğinin çok üstünde. Okurken aklıma bir mankenin benim oyumla bir çobanın oyu bir mi dediği konu geldi. Bernar beyin oyu ile sizin tabirinizle militarist bir parti yandaşının oyu aynı kaleme girdiği müddetce bahse konu kısır döngü sürer gider. O dediklerinizi o bireylere anlatamazsınız, günlerce uğraşsanız bile en başta kurdukları cümleyi kurarlar yine. Aslında bu konu eğitimle alakalı değil belkide, zira yazar çizer takımının çoğunluğu kendi ideolojik görüşünü dayatmak için hadiseleri dahi çarpıtabiliyorlar.
      Eğer bir şahıs kendi çıkarı için bir partiye rey veriyor ise; yani, sözgelimi bir öğrenci 19 mayısta 500 lira alıcak diye sayın İnceye Rey verirse ya da bir hemşire ek gösterge katsayısı 3600 olucak diye sayın Erdoğana rey verirse bu karakter zaafiyeti değilmidir. Bu şablonun dışında kaç Türk vatandaşı vardır. Güvenilecek ne bir şahıs ne bir kurum kaldı bence;ekonomiden hiç anlamam, mekanizmayı tahmin ederim sadece, düşündüm ki MB’nın farklı bir taktiği var çünki uzunca bir süre mudahalelede bulunmadı, madem faiz artıracaktın niye vaktinde artırmadın? İnsanın aklına çok cevapsız soru geliyor. Ve cevapsız sorular insanı haliyle mutsuz ediyor.
      Diyorlar ki Amerikayı başkan yardımcısı yönetir. Başkan yardımcısını da derin devlet atar, doğruysa bu demekki amerikada oylar eşit değil:)
      Hasılı bizim bence tek sorunumuz ahlak ve erdemsizlik. Bu sorunu halledebilecek projeler geliştirmemiz lazım..

      • “Ahlak ve erdemsizlik sorunu en temel ve biricik meselemiz” diyorsunuz, heyecanla katılıyorum. Çok önemseyip dikkati çektiğiniz bu meselenin şu veya bu siyasal partiyle aşılabileceğine hiç mi hiç inanmıyorum. İnanın, eğitim de tek başına bu sorunun çözümünü getirmez. Çok yazık ki toplumun istisnasız tüm kesimlerinde ciddi bir yüzeyselleşme ve yozlaşma var. Söylenenler, tartışılanlar, a söylenenlerde ve tartışılanlardaki utanç verici üslup ve düşünce yoksunluğu. . . Meselenin uzun vadede çözümü, kendisini solda konumlandıran insanların bir hastalık olan seçkinci, toplumun ana çoğunluğu olan muhafazakarlarımızı öteleyen ahlaksız tavırdan uzaklaşma basiretini göstermesiyle, muhafazakar ve dindarlarımızın kendi değerlerine samimi bir şekilde sahip çıkma bilgeliğini göstermelerinden geçiyor. Solun kendine demokrat sahte demokratlığından ahlak ve erdem çıkmaz. Dini bir dizi geleneksel ritüele ve hamasete indirgeyen ilkel bir din anlayışından da ahlak ve erdem çıkmaz. İslami dindarlık, YAPMAK ile çok yakından ilgili. Bu YAPMAK da, öyle namaz kılıp hacca gitmeye ilişkin bir yapmak değil. Bir insanın oruç tutması, hacca gitmesi, namaz kılması benim ve milyonlarca diğer insanın hayatına hiçbir biçimde değmiyor. Ama, eğer o insan kitabımızın ve peygamberimizin yana yıkıla vaaz ettiği gibi, adaletin ve mazlumun yanında duruyorsa, kul hakkı yemiyorsa, gösterişi değil de mütevaziliği tercih ediyorsa, “Dilleriniz ve renkleriniz ayetimdir” diyen Allah’ın sözlerinin değerine inanarak farklı etnik kimliklerden olanları ötekileştirmiyorsa, Kuran’da en büyük günahlardan biri olan iftira atmaktan geri durabiliyorsa, yalan söylemiyorsa ve ağzından kem söz çıkmıyorsa, o insanın yaptığı her şey benim ve diğer insanların hayatına büyük bir olumluluk olarak değiyor. Bize ahlak ve erdemi yeniden kazandıracak olan, dindarlarımızın YAPARAK dinimize sahip çıkmalarından, ağızlarından en çok “demokratlık” çıkan insanların da iki yüzlülükten kurtulup herkese saygı duymaya başlamaları, bu ülkenin gelenekleriyle barışmalarıyla mümkün olacak. Her ikisi de hepimize birden kaybettiren partizanlıktan kurtulmayı gerektiriyor.

        • Dilinize ve yüreğinize sağlık Bernar bey, her cümlenize katılıyorum. Bir filmin başlangıcında bir cümle duymuştum, ” En tehlikeli düşman en son bakacağımız yere saklanır, kendi içimize” Çoğu kişi kendi konuştuğunu sanıyor, kendinin istediğini ama konuşan ,isteyen, karar veren kendileri değil hep egoları. İşlenmemişler vakti zamanında ..

  9. Kusura bakmayın, ağzı olan konuşuyor. Yaşadığımız sorunların sebebi çok basit:
    Hukuk rafa kalkmış, demokrasi sözde kalmış, mülkiyet hakkı acımasızca çiğnenmiş, herkes adaletten umudunu kesmiş, hak ve özgürlükler ayaklar altına alınmış, ifade özgürlüğü diye birşey kalmamış, basın özgürlüğü sadece lafta kalmış, rant ve talan düzeni altın çağını yaşıyor…
    Böyle bir ülkede insanlar kendini güvende hissetmez. Böyle bir ülkede yatırım olmaz, gelişme olmaz, zenginleşme olmaz. Tam tersine böyle bir ülke giderek fakirleşir, her konuda geri kalır.
    Ekonomik düzelme istiyorsanız önce hukuk, adalet, özgürlük, güveni sağlayacaksınız. Bunu sağlayamadıktan sonra ne yaparsanız yapın, ne derseniz deyin hepsi boş.
    İnanmıyorsanız 2010 öncesi her konuda sürekli ileri giden ve zenginleşen Türkiye’ye bakın, sonra da 2015 sonrası her konuda geri giden ve fakirleşen Türkiye’ye bakın… 2010 öncesi AB kapılarını zorlayan ve dünyada itibarı giderek artan demokrat Türkiye… 2015 sonrası adalet, hukuk, demokrasi vs gibi liglerde küme düşen ve itibarsızlaşan Türkiye…
    Eğer hala aklınız başınıza gelmeyecekse ve hemen şimdi ve şu anda 2002 AKP ideallerine dönüş yapmayacaksanız çok iyi bilmelisiniz ki bunlar daha iyi günlerimiz… Daha asıl çöküş başlamadı…

  10. Ekonomik krizler periyodiktir. Ortalama peryodu da 10 yıldır. Mutlaka dünya ölçeğinde vuku bulur. Bunları ben yıllar önce İshak Alaton’un bir röportajından okumuştum. Nitekim 1998, 2008 yılları ve hatta 90 yıl önceki büyük buhran denilen 1929 krizlerini bu sitede yazanlar ve okuyanlar elbette biliyorlar. Her fırtına az veya çok bir hasar bırakır. Kişiler, firmalar ve devletler de bundan nasibini alırlar. 2008 krizi bizi gerçekten teğet geçmişti. Portekiz, İspanya, Yunanistan gibi AB üyesi ülkeleri nasıl etkilediğini hatırlıyoruz.
    Ekonominin kendi kuralları vardır. Ona yapılacak müdahalelerin uzun erimli olması gerekir. Yapılan ani müdahaleler daha kötü sonuçlara da yol açabilir.
    Seçime 30 gün kala ne yapılmasını istiyorsunuz? Herkes akıl satıyor..! Hayatında 10 kişilik bir firma kurmamış, onu yönetmemişler ama 80 milyon insanın çalıştığı dev bir işletme olan TC devletini nasıl yöneteceğini biliyor herkes. Parti kurmamış, parti teşkilatlarında hiç ter dökmemiş insanlar da siyaset akılları veriyorlar.
    Fehmi abi, kusura bakmayın ama siz de tribünlere oynuyorsunuz. Bırakın tribünleri amigolar çoştursun. Bugünler de geçer, yine bizler biz bize kalırız.

  11. Mehmet bey Necip bey ve diğer AKPliler her zaman savunma avukati gibi 16 yıldır sanki TC Başbakanı ve cumhur başkani batıdan ithal edilmiş gibi suçu batıya ayarak başkalarında ariyor.
    Dişardan 15,000 000 miliyon dolar rüşvet verip adam kaçırmaya kalkışan vede bu işi yapmak için yut díşına giden bakanlar ve yanlardımcílarınada en az onun kadar masraf edilen bir ülkenin musluklarında dolar aksa o israflarici devlete ve har vurup harman savuranlara yetişmez.
    Kurani kerimde İsraf edenler ve devletin malını kendi çıkarları için kullana idareciler hakkındaki ayetler çok açık.
    Hem dindarım diyeceksin ondan sonra kendi işini gücünü birakip devletin imkanlari ile propoganda yapacaksın, oysaki o parada tüyü bitmemiş yetimlerin hakki var olduğunu görmezden gelereke kendi gücünü kullanarak gasp edip onuda Allah için yaptiğını ilan edeceksin.
    Bunlar normal devletlerde yapılmaz yapıldığı an yapanlar al aşağı edilir.
    Örnek ABD de Obama ikinci dönem seçimlerine kendi mesaisi dışında bütün masraflaríde kendi kampanyasına yapılan bağışlarla yürütürken Sadece devletin diğer adaylarada tahsis ettiği korumalarını kullandı.
    Ya bizde? Bunlar yapılırken tenkit etmek şöyle dursun alkışlaniyor.
    Peki böyle bir ülkeya Allah yardimi eder? Yoksa halakmi eder?
    Kuranikerim geçmışdeki zalim devlet adamlari ve ona destek olanları nssıl halek rttiğını açikliyor.
    Bence Bizim Bu duruma düşmemize kendimiz sebep oluyoruz. Daha doğrusu biz bunu fszlası ile kakediyoruz.
    Bu olanlara bir suçli ariyorsak once kendimizden başlıyalım çünkü suçlu biziz ve bu duçta hepiniz psyi var.

  12. ne demokrosayi inanıyoruz artık ne fala yalan söylüyor o falcı kadın o hintli parya ben yanlız sana inanıyorum yalnız sana marya inançlarımız değerlerimiz herşeyimiz alt üst oldu lanet olsun böyle düzene diye haykırmak istiyorum yodel kılancıları gibi ama bağırsam ne olacak ki…değişecek mi tüm bunlar gözü doymak bilmeyen insanlar gidecek mi …hani maçlar izleriz orada maça arkasını dönmüş bağıran taraftar vardır kendi takımı 2 0 yeniliyordur onların umurunda değil lay lay lay bağırmaya devam ederler onların derdi maç değil takım değil taraftarlık şimdi ki durum da biraz öyle ülke ne halde dolar kaç lira dış dünya bize düşman ama millet halen reis meis dik dur eğilme bu millet seninle sloganları taraftarlığını yapıyor arkasını dönüpte oynanan futbola ve skora bir baksalar belki susacaklar ama umurlarında değil ve olmayacak da

  13. vatandaşı devlete küstürdüler 3.dünya savaşı çıksa seferberlik ilan edilse şundan 10 yıl önce en önde gideceklerden biriydim şimdi ise ne olursa olsun gitmem toplum bölündü kutuplaştı ötekileştirildi bunları bir akp ye son iki seçim oy vermiş biri olarak söylüyorum hani baldıran zehri içerim analar ağlamasın dı–hani pkk silah bıraksın da görüşleri her neyse silaha bulaşmadan istediği ideolojiyi savun salardı hani ohali ben kaldırdım diye övünüp duruyordu eskiden sadece güneydoğuda ohal vardı şimdi bütün ülkede hani avrupa birliğine girmek istiyordu şimdi onlar bizim düşmanımız bizi çekemiyorlar —ez cümle cümlemek gerekirse ben böyle sorgulamayan 15 yaşındaki bir ergen tripleriyle yönetici seçecek halka güvenmiyorum bu halk ne istatislikle ne yatırımla ne de başka şeylerle bu ülke tıpkı bir taraftar mantığıyla yönetici seçer eskiden çok daha demokratikti her şey şimdi ortalık kerbelaya döndü ne gelecekten umutluyum ne de bu millettten yani beni gönderse devlet yurtdışına beni ve benim gibileri kalanlar ne hali varsa görsün ben böylesi bir düzende böyle si bir yönetimle ve böylesi bir yöneticiyle yaşamaktan nefret ediyorum hadi artık 3.dünya savaşı çıkta kim neymiş görelim kaç kuruşluk adammışız o zaman meydana çıkacak belki o keşmekeşlik te kaçarım şu berbat ülkeden

  14. Ekonominin seçmen tercihleri üzerinde elbette etkisi olacaktır.Ancak bu sanıldığı
    kadar çok değildir.Asgari ücretliler, varoşlarda yaşayanlar,yani halkın düşük gelirli kesimi 16 yıldır oylarını
    Ak Parti’ye veriyorlar.Halbuki salt ekonomik gerekçelerle oy vermiş olsalardı
    oylarını muhalefet partilerine vermeleri gerekirdi.
    Öte yandan Ak Parti iktidarları döneminde
    servetlerine servet katan kimi holding
    mensupları oylarını sürekli CHP’ye veriyorlar.Bu tür holdinglerin basın kuruluşları da yayınları ile sürekli muhalefeti,özellikle sol muhalefeti
    desteklemiştir.Örneğin şu yakınlarda
    el değiştiren medya grubu.
    Öte yandan ekonomik durumu iyi olan,
    İstanbul’un lüks semtlerinde yaşayan
    kaymak tabaka da,ekonomi iyi de olsa,
    kötü de olsa sürekli CHP’yi desteklemiştir.
    Bir de benim gibi oy verirken ekonominin durumuna hiç bakmayanlar var.Ben hiç bir
    zaman ekonomik gerekçe ile oy vermedim.Böyle yazınca ” Senin durumun
    anlaşılan iyi,devletten ihale alıyorsun, müteahhit falansın herhalde”diyorlar.
    Benim Devletle ikişkim şu kadar:Devlet
    maaşlara örneğin %5 zam yaparsa maaşıma 125 lira zam gelir.Hepsi bu kadar.Ankara’da bakanlıkların,meclisin, partilerin genel merkezlerinin yerini bilmem. Desteklediğim partinin herhangi bir il ya da ilçe binasının kapısından içeri girmişliğim yoktur.Velakin memleket için
    faydalı olacağına inandığım partiyi kuvvetle desteklerim.Nitekim bir çok seçimde Erbakan hocanın partilerini,
    2 dönem Özal’ın partisini,Ak Parti kurulalı
    beri de Ak Parti’yi destekledim ve bugünkü
    duruma göre de desteklemeye devam edeceğim.Tabii bu konuda yalnız değilim:
    Halkın yarısı ile birlikte hareket ediyorum.

  15. Mehmet Şimşek, “Çatıyı güneşli havada onarmak gerekir. Eninde sonunda küresel senkronize büyüme devam etmeyecek. Bugünden sağlamlaşmamız lazım” dedi. Şimşek, “Tedbir alıyoruz, maliye politikasında güçlü bir duruşumuz var. Reel sektör mutlu değil ama bazen tedbir almak zorundayız. Reel sektörün ciddi bir döviz borç açığı var. Dövizle borçlanmaya sınırlama getireceğiz” ifadelerini kullandı. AKP nin kendi bakanı bunu dediği için birçok tepki ile karşılaştı. Hatta miletvekili listelerinde yer bulunmamasının nedenlerinden biri bu açıklaması.

  16. Cehalet
    Batılılar fizik, kimya benzeri ilimleri çok iyi biliyorlar. Makinalar ve bilgisayarlar yaptırıyorlar. Sömürme mekanizmasını da kurmuşlar. Faiz düzenlerini savaşlarla, terörle götürüyorlar. Batılıların doğal ekonomi ilminden haberleri yoktur. Yahut bilmez görünüyorlar.
    Türkiye dünyanın en zengin ülkesidir. Son derece sağlam bir ekonomisi vardır. Türkiye’yi batıran Merkez Bankası’dır. Merkez Bankası sömüren ülkelerin sömürülme mekanizmalarını uyguluyor. Bünyamin Demir ile aylarca çalışarak rapor hazırladık. Kitap halinde basıldı. Cumhurbaşkanımıza arz etmek üzere Mehmet Muş’a verdik.
    O kitaptan alınması gereken tedbirler ile bugüne gelinmeyecekti. Bunu mevcut kadro yapamazdı. Ehliyetin yoksa arabayı süremezsin. İstediğimiz çok basitti. Bünyamin Demir Vakıflar Bankası Genel Müdürü olacaktı. İki genel müdür yardımcısı olacaktı, biri mevcut faizli düzeni aynen sürdürecekti. Biri de kurulacak semt kooperatiflerinin altın bonolarını alıp satacaktı. Böylece Türk ekonomisi altın bonosu üzerine oturacak, uluslararası para altın bonosu olacaktı.
    Mehmet Muş ve Berat Albayrak üç seneden fazla zaman bu raporu Erdoğan’a vermediler. Bizi devre dışı bırakmak için katılım bankaları kurdular.
    Bugünkü enflasyonun oluş sebebi, Türkiye’de tedbirler alınmadan yapılan aşırı yatırımlardır. Yap-işlet-devret modeli ile Türkiye’ye Dolar giriyor, yerine TL çıkıyor. Üretim yerine yatırım yapılıyor. Yatırımlar satılmıyor. İç üretim duruyor. Bugünkü durum budur. Bunun için ne yapılmalı idi?
    1) Yatırımlar yerli sermaye ile yapılmalı idi. Türkiye’nin Dolar’a ihtiyacı yoktu. İnşaat sanatına sahiptir Türkiye.
    2) Yatırımda Türkiye yabancı işçi çalıştıracaktı. Bunun için çalışmalarına engel mevzuatı kaldıracaktı.
    3) Yap-işlet-devret yerine, ben de yapayım sen de yap, sen de kazan ben de kazanayım olmalı idi.
    4) Türkiye’de kayıt dışı ekonomi var. Batının ekonomi formülleri burada çalışmaz. Merkez Bankası Adil Düzen’e göre çalıştırılmalı idi.
    O gün Akevler Vakıflar Bankası ile Türkiye’yi düzlüğe çıkarabilirdi. Bugün ancak Merkez Bankası’nı Akevler’e teslim ederseniz düzelebilir. Yarın iktidarı teslim etmek zorunda kalacaksınız. Bir işte başarısızlık olunca istifa edilir. İlgili bakanlar istifa etmediler.

    • Türkiye dünyanın en zengin ülkesidir nerede kardeşim o ülke, bizde bilelim, insanları kandırmayın, para kazanmak için akıl lazım akıl için insanların özgür olması lazım, eski vesayet baş örtüsüyle laiklikle kafayı bozmuştu
      Yeni vesayetçi yapı osmanlıcılık oynayarak biat etmeyen diz çökmeyen fötö ile kafayı bozdu ( allah kahretsin her yorumda karşımıza çıkıyor bu fötö )
      Nasıl yapıp da bilgiyi ambalajlayarak sekiz milyar insana satmayı öğreneceğiz allah kahretsin Alman ,Japon .Hollanda .Kore , madenleri mi var hayır adamların aklı kullama aklı var .
      Bilgiyi ambalajlayarak satmak sömürü değildir bilakis insanlığa hizmettir , olmayan bir şeyi varmış gibi göstermek sömürünün ta kendisidir
      NOT bir imparatorluk yedik bu akılla kurabiye miktarı kalan ülkeyi de yiyecekler bu kafa ile .

  17. Cehalet
    Batılılar fizik, kimya benzeri ilimleri çok iyi biliyorlar. Makinalar ve bilgisayarlar yaptırıyorlar. Sömürme mekanizmasını da kurmuşlar. Faiz düzenlerini savaşlarla, terörle götürüyorlar. Batılıların doğal ekonomi ilminden haberleri yoktur. Yahut bilmez görünüyorlar.
    Türkiye dünyanın en zengin ülkesidir. Son derece sağlam bir ekonomisi vardır. Türkiye’yi batıran Merkez Bankası’dır. Merkez Bankası sömüren ülkelerin sömürülme mekanizmalarını uyguluyor. Bünyamin Demir ile aylarca çalışarak rapor hazırladık. Kitap halinde basıldı. Cumhurbaşkanımıza arz etmek üzere Mehmet Muş’a verdik.
    O kitaptan alınması gereken tedbirler ile bugüne gelinmeyecekti. Bunu mevcut kadro yapamazdı. Ehliyetin yoksa arabayı süremezsin. İstediğimiz çok basitti. Bünyamin Demir Vakıflar Bankası Genel Müdürü olacaktı. İki genel müdür yardımcısı olacaktı, biri mevcut faizli düzeni aynen sürdürecekti. Biri de kurulacak semt kooperatiflerinin altın bonolarını alıp satacaktı. Böylece Türk ekonomisi altın bonosu üzerine oturacak, uluslararası para altın bonosu olacaktı.
    Mehmet Muş ve Berat Albayrak üç seneden fazla zaman bu raporu Erdoğan’a vermediler. Bizi devre dışı bırakmak için katılım bankaları kurdular.
    Bugünkü enflasyonun oluş sebebi, Türkiye’de tedbirler alınmadan yapılan aşırı yatırımlardır. Yap-işlet-devret modeli ile Türkiye’ye Dolar giriyor, yerine TL çıkıyor. Üretim yerine yatırım yapılıyor. Yatırımlar satılmıyor. İç üretim duruyor. Bugünkü durum budur. Bunun için ne yapılmalı idi?
    1) Yatırımlar yerli sermaye ile yapılmalı idi. Türkiye’nin Dolar’a ihtiyacı yoktu. İnşaat sanatına sahiptir Türkiye.
    2) Yatırımda Türkiye yabancı işçi çalıştıracaktı. Bunun için çalışmalarına engel mevzuatı kaldıracaktı.
    3) Yap-işlet-devret yerine, ben de yapayım sen de yap, sen de kazan ben de kazanayım olmalı idi.
    4) Türkiye’de kayıt dışı ekonomi var. Batının ekonomi formülleri burada çalışmaz. Merkez Bankası Adil Düzen’e göre çalıştırılmalı idi.
    O gün Akevler Vakıflar Bankası ile Türkiye’yi düzlüğe çıkarabilirdi. Bugün ancak Merkez Bankası’nı Akevler’e teslim ederseniz düzelebilir. Yarın iktidarı teslim etmek zorunda kalacaksınız. Bir işte başarısızlık olunca istifa edilir. İlgili bakanlar istifa etmediler.

  18. Sayın Koru;
    Uzun lafın kısası şu:
    Batılı bir ekonomistin dediği gibi ;
    “Sular çekilince denize kimin donsuz girdiği ortaya çıkarmış”
    Yıllardır ortalama 50 mlyar dolar cari açık veren ve bu cari açığı sıcak parayla karşılayan hükümetimiz batılılar artık daha fazla borç veremeyiz deyince apışıp kaldı.
    Olan budur.

    • Batililar bizim mega projelerimiz icin bile kredi vermiyorlardi, demek cari acigimizi da mi onlar kapativeriyormus:) hasbunallah…

      • O mega proje dediklerinin hepsi Bati kredileri ile yapilmis ve yapilmaktadir.
        Misal cilgin havalimani projesi Alman kredisi ile yapilmaktadir.Erdoganin Kraliceyi ziyaretinin sebebi de budur.Hep yalan soyluyorsunuz,iktidar gibi.Yalanla yapiyor ve yurutuyorlar gemiciklerini.
        Evet cari acigi kapatan kayit ici krediler batili guclerce veriliyordu.Kayitdisi olanlar ise karaparadir ve muhtelif kaynakliydi.
        Simdi kayit ici kaynaklar suyunu cekti,karapara ise yeterli gelmiyor.

  19. bence fehmi koruyu uyarmadın diye kimse suçlayamaz, üstüne düşeni hakkıyla yerine getirdiği son derece açık değil mi???
    ekonomi seçim kararını etkiler mi? elbette.
    soru ne yönde etkileyeceği.
    bu da iki yönde olabilir. seçmen bunlar ekonomiyi yönetemiyorlar der ve mevcut yönetimi değiştirir. doğrusu bunun için bazı haklı sebebleri var. ekonomi de ciddi hatalar yapılıyor ve bunun bir faturası olması doğal. bu tercih için en belirleyici faktör iktidardan çok muhalefetle ilgili. sayın ince dolar 1 tl olacak diyor. seçmen bakalım bunu satın alacak mı? diğer muhalefet ne öneriyor dikkatle dinleyecektir. teknik olarak olmasa da önüne konan tekliflerle ilgilenecektir. vaadlerden bahsetmiyorum elbette. bu durumda önümüzdeki günlerde muhalefetin ne dediği çok önemli ve samimiyeti.
    seçmen ekonomik göstergeler kötülediği zaman mevcut hali korumak yoluna da gidebilir ikinci seçenek olarak. yeni bir ekibi macera görebilir, ve mevcut otorite etrafında kenetlenmeyi tercih edebilir. bu arada iktidarın söylemi de muhalefet kadar önemli ve etkili olacaktır.
    seçim öncesi ekonomiye müdahale edilmesini inkar etmek ne denli yanlışsa bunu bahane kabul etmek o denli yanlış olsa gerek. doların tüm dünyada değer kazanıyor olması evet bundan en çok etkilenen ülke olmak hayır. ekonomimizin müdahaleye bu denli açık olması kabul edilebilir değil. ama top yekün üretime açık olmamız gerekir, tüketim endeksinden hep beraber çıkmamız gerekir. eğitim öncelikli konumuz.

  20. Bizim acı yazan kalemlerin çoğu kırılıp, acı söyleyen dillerde susturuldu geride kalanların üzerinede cahiller ordusunu salarak nefeslerini kesmek istedilerse de çok şúkür başaramadılar ve bunlara istedikleri tatlı yazíları yazdırıp, sözleri sõyletemediler.Fakat tatlı konuşanlar vasıtaları ile milleti tek sesli yaparken diğer taraftan da param parça ettiler. Úlkeyi çakma terörist yaratarak hapishaneye çevirdiler.
    Böylece meydan yeni sakinleri olan esas teröristlere peşkeş ceker gibi bırakıldı.
    Şimdi o teröristlerin kurbanları gene halk oldu. Maalesef aci sözleri duymak istemeyenler halen daha ülke ile birlikte kendilerinin de bu aci sona doğru hızla ilerlediklerinin farkında değiller.
    Umulurki farkına vardíkları zaman çok geç olmasın.
    Doğu Perinçek hapise girerken ne demişti? “Biz burdan çıkacağız bizi buraya atanlar girecek” çıkarken de ” önce cemaatı bitireceğiz sonrada Erdoğan’ı “ülkenin bugünkü durumuna baktığımız zaman, vekillerin listesi olsun diğer gelışmeler olsun dedikleri hemen hemen gerçekleşmişe benziyor.
    Umarımki bu konuda yanılan taraf biz olalım..
    “Dost acı söyler.”

  21. İmamla vaazın kavgasından bıktık artık doğru düzenli adalet namazı kılmak istiyoruz. Müslüman Allah için namaz kılar ne vaaz için ne de imam için. imam ve vaaz Peygambere tabi olduça onların arkasında durur ve dinleriz ayrıldıklarında onları terk ederiz.

  22. Sayın yazarımıza katılıyorum, elbette ekonomik durum seçim sonuçları üzerinde büyük bir etken hatta belirleyici. Ancak ekonomik durum üzerindeki belirleyici etkenler nedir acaba? Ekonomideki durum bahar, yaz kış, fırtına, bora, yağmur, güneş gibi hava durumlarına benzer şekilde kendiliğinden mi oluşuyor, ekonomik durum üzerinde iç etkiler, dış etkiler nedir? Mesela basında Abd ile Çin arasında, Abd ile AB arasında ekonomik savaş çıktığını okuyoruz. Dünyada ekonomik savaşlar var mıdır? Okuduğumuza göre şu anda dünyada belirli ülkeler ve ülke gurupları arasında büyük bir ekonomik savaş var. Savaş olan yerde bir tarafın diğer tarafa saldırısı da olacaktır. Acaba bu tür ekonomik savaşlarda ekonomik saldırılar nasıl olmaktadır? Mesela Abd kendi ekonomik politikalarıyla tüm dünyada doların değeri üzerinde söz sahibi midir? Ekonomi kanallarını, ekonomi haberlerini seyrettiğimizde görüyoruz ki hergün Abd merkez bankası Fed in kararları, tutumu bütün dünyanın ekonomi çevrelerinde takip ediliyor. Fed kararlarına göre dolar bazen değerleniyor bazen değeri düşüyor ve Abd bu durumu kendi ekonomik çıkarlarına göre yönetiyor. Acaba Abd gibi bir hegemonik güç ve Trump gibi bir başkan, ekonomik çıkarlarına göre yönettiği dolar değerlemesini ve ekonomik politikaları siyasi çıkarlarına göre de yönetmek istemez mi? Tabii ki ister. Belli siyasi sorunları olan ülkelere karşı Abd her zaman ekonomik gücünü değişik yaptırımlarla kullanmıştır. Örnek, Rusyaya getirilen ekonomik yaptırımlar, İrana uygulanan ekonomik yaptırımlar, Almanyanın Wolksvagen firmasına uygulanan ekonomik cezalar… Abd nin ülkemizle de siyasi ve askeri sorunlar yaşadığı hepimizin malumu. Bu sorunlar da işbaşındaki iktidarın politikaları sebebiyle yaşanmaktadır.
    Akp iktidarı Suriyeye girmeyip PkkPyd oluşumunu kabul etse, Kuzey Irakda bağımsız devlete ses çıkartmasa, Rusya ve İran ile Suriyede durumun bölge lehine çözülmesine uğraşmasa, Rusyadan S400 füzeleri almasa, İsrailin başkentini Kudüs olarak tanısa, İsrail zulmüne ses çıkarmasa, dış ticaretinde dolar yerine karşılıklı olarak ülkelerin yerel paralarına dönme çalışması yapmasa, kendi silahını üretmeyip bütün silahlarını Abdden alsa, bunlar ve benzeri konularda Abd nin dediğini yapsa Abd bu iktidardan gayet razı olacaktı ancak değil.
    Abd nin razı olmadığı iktidarları değiştirmek için hiçbirşey yapmayacağını, istemediği iktidarı devirmek için ekonomik, sosyal, siyasi, askeri girişimlerde bulunmayacağını düşünen var mı acaba aramızda? Brezilya bunun en yakın örneğidir.
    Yazarımızın belirttiği gibi aptallar bile bunu düşünür ve anlar. O zaman ortada iki seçenek mevcuttur;
    1. ”Abd nin istemediği politikaları uygulamak ve bunda ısrarcı olmak ülkemiz menfaatine aykırıdır. Direnirsek ekonomimiz kötüye gidiyor, dolar 5 TL oldu bile. Bu duruma katlanmayalım, iktidarı değiştirip Abd nin istediği politikaları uygulayacak bir iktidarı işbaşına getirelim ve günümüzü kurtaralım” demek ve seçimde buna göre davranmak.
    2. Biz kendi değerlerimize ve çıkarlarımıza uygun politikaları uygulamalıyız. İktidar bu yönde politikalar uyguladığı için Abd nin hedefinde ancak bu olumsuz politikaları en fazla seçime kadar uygulayabilir. Seçime kadar dayanabilir ve seçimde bu iktidara ve politikalarına destek verirsek, Abd gibi faydacı bir ülke sonuca göre menfaatlerini korumak isteyecek ve mecburen tekrar bizimle işbirliğine yönelecektir. Yönelmese bile ülkemiz başka ittifak ve birliktelikler kurarak bağımsızlık ve gelişmesini koruyup güçlendirebilir” deyip seçimde buna uygun oy vermek.
    Millet şu anda bu ikilemde ve ekonomik saldırının şiddetlenmesi bana göre milletin kararını da etkileyecek ve yazarımızın savunduğu gibi birinci değil ikinci seçeneğin kuvvetlenmesine yol açacaktır.
    Fehmi beyin dediği gibi bazılarını şok edecek bir seçim sonucu çıkacaktır sandıktan. Dların 5 TL olmasına rağmen ortamın sakinliği ve sessizliği bunu gösteriyor. Bu durumu değiştirmek için yapılacak manüpilasyon ve provokasyonlara karşı da devletimiz gerekli tedbirleri almıştır.

    • ikdidari savunun ABD gunah kecesi
      Arkadas neden ulkendeki yolsuzluklari keyfi harcamalari gørmezsiniz ABD mi sana diretti ulkene akan ucuz parayi git betona gøm diye?ABD dedi git basbakanliga 10adet ucak al diye AB dedi sana Mercedes filosunu cogalt diye anadoluda bir laf var sen tavuk kicinla kaz yumurtasi yumurtlarsan kicin yirtilir bizimkisi aynisi oldu sormazlarmi dun faizi 3%artirinca dolar dustu sén ønlemini alsan demekki ise yarayacak faiz løbisi de 3 puanini aldi sesi kesildi Bir de uretim hersey ithal cari acik buyuk vergiler bol kepce dagilima gidiyor bence akp gitmeli hatta erdogan gitmeli universite bitirmis biri gelsin mumkunse parlementer sisteme dønulsun cumhurbaskani yetkileri tirpanlansin ve yeni bir anayasa hukukun ustunlugu bireyin øzgurlugunun oldugu AB turkiye iliskiler duzeltilsin osmanlicılik oyunu bitsin gørun dolarda nasil dusuyor

      • Bu da bir görüş tabi ki Baki bey katılmamakla birlikte saygı duyarız. Fakat dedikleriniz yıllardır yapılıyor ama doların aşırı fırlaması seçim ilanından sonraya denk geliyorsa insan biraz da buna en azından hayret etmeli diye de düşünüyorum.

        • zaten seçimi öne almalarının sebebide oyudu ekonomi dibe vuracağını bildikleri için seçimi öne alip gunah keçisi onu yaptılar

        • Necip bey ,ben abd nin Türkiye yi dolarla tehtit edeceğine inanmıyorum çünkü işlerine gelmez,bir yere kadar evet olabilir bu kadarı değil
          “1. ”Abd nin istemediği politikaları uygulamak ve bunda ısrarcı olmak ülkemiz menfaatine aykırıdır” cümlesini affınıza sığınarak şöyle değiştiriyorum
          “1. reisin istemediği politikaları uygulamak ve bunda ısrarcı olmak,oy oranının düşüp saltanatının son bulması reis ve avanelerinin menfaatine aykırıdır”.
          melih gökçek 30 milyar dolar piyasaya sürücez 24 haziranda diyo e ne bekliyolar,millete şantaj yapılıyo ama ,dış güçlerin değilde içerde ki iş birlikçileri e onlarıda tahmin edersiniz.Doğal olarak ta millet sandıkta cevabını verecek

      • 2004 yılında Yahudiler tarafından yeni TC başbakanını kafalamak amacıyla verilen, ancak sonrasında yapılan çıkışlarla siyonistlere saç baş yoldurarak verdiklerine pişman eden ve alan TC devlet adamının cesaret açısından ödül konusunun hakkını vermesiyle dünyada İsrail zulmüne karşı çıkabilen tek ülke lideri konumuna yükseldiği uyduruk bir ödüldür. 14 yıl sonra bile sıkışıldığında gündeme getirilerek çiğnenmeye çalışılan bayat bir sakızdır aynı zamanda Mehmet bey. Önemli olan bu ödülü 14 yıl önce verenler şu anda bu konuda ne düşünüyor. Bence siz bu konuyu onlara sorun.

        • peki ya israilin nato üyelik vetosunun o bagıran adam tarafından kaldırılması ? yada ortadoğu projesinin eş başkanlarından biriyiz sözleri ?

    • Necip bey sizin görüşünüze göre demekki 2001 krizi ABD nin polikalarını Irak işkalini desteklemeyen Ecevit’i devirip yerine Erdoğanı getirmek için çıkarılmış. Ayrıca batı bize silah zoruylamı borç verdi Har vurup harman savurun lüx içinde üretmeden yaşayın diye. Aldığımız borçları gelir getirici yerlerde değerlendirseydik zamanı gelince öderdik. Ama şimdi hayırsız evlat gibi herşeyi sattık kredi kartına takla attırır gibi borcu borçla kapatırsak devamlı gelirimizden fazla harcar borçlanırsak kartopu gibi borç büyür limit dolar ondan sonra böyle ağlaşırız batı bize saldıyor diye. Ekonomistler devamlı bu günün geleceğini en azından iki yıldır yazıyor . Aldığınız borçlarla Saray’lar yaptırıp sefa sürer Türkiye nin itibarını yükselttik derseniz olacağı bu.Yani saldırı falan yok sadece kendinizi kandırıyorsunuz ekonominin gerçekleri böyle heyt hüytle bu işler yürümüyor. Alışmadan üretmeden lüx içinde yaşamanın sonucu bu tipik Arapların durumu gösterişli Saray’lar özel Uçaklar Mercedeses konvoyları şaşalı yaşam . Perşembe’nin gelişi Çarşambadan belli olur derler bu günlerin geleceği çok önceden belli idi öyle olmasa seçimi öne almazlardı.

      • Olabilir, belki de gerçekten Erdoğanı destekleyip onu kullanmak istediler ve o da kullandırtmadı. Ben bunu bilemem, 10-15 yıl sonra hatıratını yazınca belki biraz öğreniriz olup olmadığını. Ama benim bildiğim şey bunların zamanında devlet borcunun artmadığı tersine Imf ye olan borcun bitirildiği ve toplamının da çok azaltıldığı. Devlet bütçesinin de baştan beri denk götürüldüğü.

        • Neresini düzelteyim Devlet borcu artmamış, Devlet bütçesi denkmiş hey Allahım sabah akşam a haber dinlemenin sonuçları bunlar. İyi uykular.

      • Saray yaptırıp mercedesler alındığında bu devletin ekonomisi çöküyorsa batsın bu devlet o zaman.Üretimi devlet yapmayacak üretimi özel sektör yapacak,ihracatını yaptığımız kaç markamız var? Her şeyi devletten beklemek ne kadar akılcı?

        • mercedes alındığında ekonomi çökmüyor. çalışmadan, üretmeden, yorulmadan rahat yaşamak ve bunun ahlaki çöküntüsü nedeniyle ekonomi çöküyor.

  23. İktidar başta uyguladığı basit kuralları da uygulamıyor. Büyüyeceğim diye piyasaya para salıp enflasyonu yükseltiyor ama faiz artışını engelliyor. Sonunda kur yükseliyor. Basit kuralları uygulamak sıkıcı geldi belki de.

  24. ekonominin bozulması herkesi etkiler ama,muhalefetin bunu düzelteceğine dair bir ışık ta göremiyorum,doların bu denli olağan dışı yükselişi vatanını sevenler açısından safları sıklaştırır gibi geliyor bana, Akparti’den kaçan oyları geri bile getirebilir.

    • Sayın a amaçta o zaten “Akparti’den kaçan oyları geri” getirmek.Melih Gökçeğin açıklamasını duymadınızmı 24 hazirandan sonra 30 milyar dolar piayasaya sürücez diyo,ne demek bu ?şimdi neden sürmüyosunuz amaç ne ?
      Fehmi beyin uygun gördüğü başlıktan benim anladığım birileri bilerek oynuyo,dış güçler yaptı diyip mağduriyet havası oluşturmak hem karşılarında ki ittifakı dış güçlerle irtibatlı göstermek.Sormazlarmı adama 2002 de ki krizide dış güçler sizi getirmek içinmi yaptı diye

  25. Evet ekonomi kötüleşince dış güçler silahına sarılıyoruz.Ekonomi Ak Parti’nin ilk döneminde (2002-2010)iyi yönde yol alırken bu dış güçlerin eli armut topluyordu herhalde.Anketler halen halkın yüzde 58 gibi bir kısmının kötü gidişte dış güçlerin parmağı olduğunu düşündüğünü göstermesi de oldukça düşündürücü.

  26. Türkiye nereye gidiyor.
    Son günlerde yaşanan dövizdeki hareketlilik aklımıza bu soruyu getirdi.
    Herkes birbirine şunu soruyor :Türkiye büyük bir krizemi gidiyor ?
    Evet gidişat hiç parlak değil birçoklarına göre yılların birikimi olan
    Derin bir krize doğru bodoslama gidiyoruz, kimilerine göre Ak parti üzerine
    Daha doğrusu Sn. Erdoğan üzerine yapılan büyük bir operasyon yapılıyor.
    İster yılların verdiği birikim olsun ister senaryo olsun şu belliki ciddi bir sıkıntı
    Mevcut. Bu sıkıntının baş müsebbibi ise ülkeyi yönetenler. Neden mi ?
    16 yıldır bir ülkeyi yönetiyorsan ekonomik anlamda bıçak sırtında gitmememiz gerekiyordu
    Atılması gereken üretim odaklı adımların atılmaması , sadece inşaat endeksli
    Büyüme ile buralara geleceğimizi sıradan insanların dışında bu ülkeyi yönetenlerin
    Düşünmesi gerekirdi.Ekonomik gelişmenin temel kurallarından olan hukuka güvenin hala
    Yerleşmemesinden ülkeyi yönetenler sorumludur.Bir ülkede hukuk yoksa adalet
    Yoksa o ülke gelişme olmaz .Yabancı sermaye gelmez.Bu iktidar döneminde hukuğun
    Dibe vurmasında fetonun fırınına odunu bu hükümet atmıştır.
    Devletin genlerini bozan Feto belasını teşvik eden palazlandıran bu ülkeyi yönetenler olmuştur.
    2013 yılına kadar devletin ordunun içine sızan paralel devleti kim önleyecekti .
    Sade vatandaş mı ? yoksa bu ülkeyi yönetenler mi ? Sadece yurtlarında kaldığı için
    3-5 yıl ceza alan kandırılmış vatandaş cezaevindeyken , okullarına izin veren ,
    Bankalarına çalışma izni veren , olimpiyatlarına destek verip katılanlar ellerini kollarını
    Sallayarak gezerken adalet algısını sıfırlayan şahıslar dışarıda serbestçe dolaşırken bu millet
    Bu ülkeyi yönetenlere neden güvensin ? Gidişat parlak değil ama çözümsüz mü ? Asla bu millet neleri atlatmıştır bunu da atlatır.
    O halde ilk yapmamız gereken halka ümit vermektir.Adalet olgusunu yerleştirmektir.
    Bugün olağanüstü hal ile yönetiliyoruz.Bu da ciddi eleştiri alıyor . Kaldırsak ne olur ? hiçbirşey.
    Feto % 99 oranında temizlenmiştir kalanları ise MIT ve mahkemeler çok rahat temizleyebilir.
    OHALSİZ durum buna asla engel değildir. Ancak kaldırırsak içe ve dışa ciddi güven vermiş
    Oluruz.Birçok eleştiriyi yok etmiş oluruz.
    Bir temel sorun da basın özgürlüğü.Bugün içeri tıkılan gazetecileri tutuksuz yargılasanız ne olur?
    Hiçbirşey olmaz .Olsa olsa dış ve iç güçlerin en büyük silahını elinden almış olursunuz.
    Suçlu ise Mahkeme kararını verir adalet yerine getirilmiş olur. Özgürlükten zarar gelmez Bilakis gücünü artırır. Hataların önünü kapatır eleştiriye açık olur karşıt görüşü dinlerseniz yarın
    Allah bizi affetsin demezsiniz.Yapılacak çok basit şeyler çok büyük gelişmeleri tetikleyebilir.
    Ülkenin buna ihtiyacı var Kaldırın OHAL i , yerleştirin basın özgürlüğünü , sağlayın adaletin bağımsızlığını bakın bakalım ozaman bu millet sizi nasıl el üstünde tutuyor.
    Vatandaşınıza güvenin gerisi kendiliğinden gelir .
    Gelecek bizimdir.

  27. Ne mümkünse yapacaklardır diye inanmak ne kadar kötü ve kötümser yapıyor insanı.

Yoruma kapalı.