Sonunda ‘Şah-mat’ olmak istenmiyorsa ‘devletler oyunu’nu ustaca oynamaktan başka çare yok…

28
Reklam

ABD dışişleri bakanlığı binası başkent Washington DC’nin Foggy Bottom diye anılan bir mahallesindedir. Kentin sıkça sisle karşılaşılan bu bayağı alçak konumdaki mahallesine uygun bir isimdir ‘Foggy Bottom’ (Sisli Taban)… 

Bakanlık gösterişsiz bir binadadır; makam odaları olağanüstü sadedir.

Yıllar önce, bir önemli toplantı için orada bulunurken, aynı panelde konuştuğumuz ABD’nin eski bir Ankara büyükelçisinin davetiyle, ertesi gün, Türk-Amerikan ilişkileri üzerine görüşlerini almak üzere, Foggy Bottom’a gitmiştim. 

Eski büyükelçinin yeni görevi, bakanlığın üç numaralı koltuğu sayılan müsteşar yardımcılığıydı.

Bakanlığın üç numarasının makam odası bizdeki herhangi bir bakanlıktaki şube müdürünün odasından küçüktü.

Mülakata geçmeden önce sohbet ederken, işe her gün, bakanlıktan birkaç başka diplomatla birlikte münavebeli olarak kendi araçlarıyla gelip döndüklerini söylemişti.

Hayretler içerisinde kalarak, ABD dışişleri bakanlığında makam aracının yalnızca bakan ve müsteşar için söz konusu olduğunu öğrenmiştim.

Aynı diplomatı, Türkiye’de büyükelçi olarak görev yaparken, hep aynı elbise, aynı renk gömlek ve birbirinden fazla farklı olmayan kravatıyla hatırlıyordum. Sohbet faslında bu gözlemimi aktarınca, muhatabım gülüp, “Haklısınız, her sabah ‘ne giyeyim’ derdi çekmemek için tek tip giyinirim, yoksa tek elbisem, tek gömleğim, tek kravatım yok; aynısından birden fazla kıyafetim var” demişti.

Reklam

Şunca yıl aradan sonra bile, o gün işittiklerimi bugün hatırlamamın sebebi, dinlediklerimin şaşırtıcı olmasıydı.

Dünkü gazetelerde “ABD dışişleri bakanı Mike Pompeo başkent Washington’daki bakanlık binasında gazetecilerin sorularını yanıtladı” diye başlayan, içerisinde Türkiye ve Suriye isimlerinin geçtiği ‘Amerika’nın Sesi’ mahreçli haberi  okurken, aklıma yıllar önceye ait gözlemim geldi.

Bizim siyasiler ve bürokratlar da ikili-üçlü temaslar için Foggy Bottom’a gidiyor ve benim gözlemime onlar da sahip oluyordur. ABD gibi bir ülkenin en önemli bakanlıklarından birinde hakim olan tevazu havasını ülkemize de taşımayı düşünen neden çıkmadı bugüne kadar?

Türkiye dahil ülkeler ile ‘devletler oyunu’ da denen bir tür diplomasi satrancı o binada oynanıyor.

Pompeo bakanlıkta görüştüğü gazetecilere “Rejimin saldırıları NATO müttefikimiz Türkiye’yle çatışma riskini artırıyor. Birlikte neler yapabileceğimizi görmek için Türkiye’yle çalışıyoruz” demiş…

Onu temsilen sık sık Ankara’ya gelen Suriye temsilcisi -o da eski bir Ankara büyükelçisidir- James Jeffery de, geçen gün, “Şehitlerimiz var” türü gönül alıcı ifadeler eşliğinde benzer açıklamalarda bulunmuştu.

Rusya ile kan uyuşmazlığı sonucu yaşanan ihtilaflardan sonra yine yeni yeniden ABD ile ilişki tazeleme ihtiyacı duyuldu ya, Pompeo biraz da bu havanın etkisiyle, çok açık konuşmuş. Artık Suriye’de ABD ile birlikte bir çıkış yolu arayışına girilmiş bulunuyor.

“ABD ile birlikte çıkış yolu” Trump ile Pompeo’nun gönüllerinde halen yerini koruduğu bilinen PYD/YPG yapılanmasının Türkiye tarafından da kabulüyle mi aranacak?

Reklam

Türkiye Rusya ile yakınlığı, Trump-Pompeo ikilisinin PYD/YPG saplantısı ‘çıkmaz yol’ olarak görüldüğü için kurmuştu. PYD/YPG yapılanması da, Türkiye’nin Rusya tercihiyle açılan yola tepki olarak, daha önce uzak durmayı yeğlediği Esad rejimiyle yakınlaşma çabasına girmişti. 

Doğal olarak, rejimin ardında varlığını hissettiren Rusya ile de…

Rusya da son tercihini Esad’tan, dolayısıyla onlardan yana yaptı.

PYD/YPG’nin de, PKK gibi, Moskova’da siyasi bürosu bulunuyor.

Rusya, ABD ve AB ülkelerinin aksine, PKK’yı ‘terör örgütü’ olarak tanımıyor.

Yeni durum ne kadar kalıcı?

ABD dışişleri bakanı Pompeo tarafından ilan edilen yakınlaşma ve Suriye sorununa birlikte bir çıkış yolu aranması ne anlama geliyor?

PYD/YPG ile köprüleri atması söz konusu olacak mı ABD’nin? Yoksa ABD’nin NATO’daki müttefikini küstürmeyi de göze alarak sahip çıktığı PYD/YPG yapılanmasına karşı tavrını Türkiye mi değiştirecek?

Washington’dan sonra Moskova ile de yakınlaşan, bu arada Esad rejimiyle de arasına köprüler inşa eden PYD/YPG yapılanması daha da güçlenmiş hale geldi. Esad’ın gönderdiği silahlı kuvvetler Türkiye’nin güvenlik ortamı oluşturmaya çalıştığı Suriye’nin kuzeyinde büyük çapta hakimiyet kurdu. Türk askerlerinin nöbet tuttuğu İdlib’teki gözlem noktaları kuşatılmış durumda. 

Bu durumda ne olacak; ABD ile işbirliği neye yarayacak?

Pompeo’nun açıklamasından, sizler de benim gibi, Türkiye ile Suriye arasında şimdikinden daha da yoğun bir çatışma beklendiği anlamı çıkartmıyor musunuz?

Dış politika veya diğer adıyla diplomasi ‘santranç’ oyunu gibidir. Büyük ustalık gerektirir. Sadece kendinizin büyük ustalığı yeterli olmaz, geçmişin büyük ustalarının vaktiyle keşfettiği başarı getirmiş taktikleri de stratejinize eklemeniz gerekir.

Washington’da Foggy Bottom’daki mütevazı makam odalarında Türkiye politikası belirleyen diplomatlar, Ankara’nın yeniden ABD’ye dönmesiyle ilk hamlelerinde başarılı oldular. 

Ankara’nın karşı hamleyi iyi düşünüp planlaması şart.

Bu işin şakası yok; sırasıyla, piyonları, atı, fili, veziri alıp sonunda ‘Şah-mat’ çekebilirler.

ΩΩΩΩ

Reklam

28 YORUMLAR

  1. sayın fehmi korunun sitesi maaşallah tayyip Erdoğan düşmanlarının nerdeyse karargahı olmuş ,iyi güzel de hiç mi iyi bir şey yok, ya yada bizim gözümüz kör mü ,yada bu millet bu kadar mı aptal ,yada siz mi çok akıllısınız

    • Sedat bey. İyi giden şeylerden örnek verseniz de biz de öğrensek. Şahsen ben Erdoğan düşmanı değilim fakat yanlış ve affedilemez hatalara düşman olmak insani bir tepki olsa gerek.

  2. R.T.Erdoğan’ın dış politikada başarılı olabilmesi için ABD ve Rusya’daki büyük TV ve gazeteleri de satın alması ve büyük menfaatler temin etmesi gerekir. İtibarda tasarruf olmaz hem zaten ekonomik göstergeler de çok iyiye gidiyormuş. Neden harekete geçmiyorlar?

    Biz her türlü maddi-manevi fedakarlığı yapmaya hazırız. Biz kazanmasak da olur, yeter ki Erdoğan kazansın. Zira onun kazanması demek İslam’ın kazanması demek.

    Öyle değil mi? Yapma şimdi, benim imanımı zedeleme!

    • Zaten zedelenmiş ki öyle konuşuyorsun. Yoksa müslüman İslamı siyasetine sakız etmez. O kadar büyük hata yapmasını gönlünden dahi geçirmez. İslamiyete mensubiyet duygusu olsa daha güzel ve olumlu fikirler verir.

  3. ABD Rusya idlip ve Libya meseleleri derken; şimdi Koronavirüs Türkiye sınırlarına dayandı. Allah hepimizin yardımcısı olsun. Yaşadığımız evren büyük tehlikelerden geçiyor.

    • Nusret Bey sizin yalovada belediyedeki yolsuzluk olayı nedir…Hergün haberlerde çıkıyor..işin aslı astarı nedir…Selamlar

      • Sayın başbuğum, olayın nusret beyle bi ilgisi yoktur; kendisinin daha önce adının karıştığı ahşapevler yapıkooperatifi imalathanesi ve marangozluk atölyesiyle ilgili bi vukuat olduysa da konu tamamen ihmalkarlık ve tembellikten dolayı meydana gelmiştir. Nitekim ahşabın piri hüseyin bey de “olayı biz kendi aramızda kapattık, size ne oluyor?” gibisinden bir tepkiyle sonlandırmıştı hatırlarsanız… o yüzden yara kaşımanın da bi anlamı yok, hürmetle…

  4. Erdoğan’la, ve onun siyasal müttefiki MHP ve Vatan Partisi ile, bu iki müttefikin devlet bürokrasisi içindeki militan kadrolarıyla olmuyor, işler yürümüyor.

    Bunu, sıkça “muhalif” olarak isimlendirilen, bir kısmı burada yorum yazan insanların görmesinin pek bir kıymeti harbiyesi yok. Görüyoruz uzunca bir süredir. Ve, yine uzunca bir süredir, gördüğümüzle kalıyoruz.

    Bu gözlem ya da çıkarsamanın bir anlam ifade edebilmesi için, iki aktörün daha söz konusu gözlemi paylaşmaya başlaması gerekiyor.

    Bunlardan birincisi, “seçmen” dediğimiz ve milyonlara karşılık gelen insan topluluğu. Seçmenlerin net bir çoğunluğu, “çözüm”ün ne olduğu konusunda kendi arasında bir uzlaşmaya sahip olmamakla birlikte, Erdoğan’la ve onun kurmuş olduğu koalisyonla olmadığını, işlerin yürümediğini görüyor.

    Cumhur Ittifakı seçmenleri, bugün AZINLIK durumundalar. Bir aydan diğerine azalmaya da devam edecekler.

    Olanı görüp kabullenmesini önemsememiz gereken ikinci aktör, Türkiye’deki sermaye sınıfı ve bunların devlet bürokrasisindeki karşılığı olan kadrolar.

    Seçmenlerden sonra, sermayenin ve kimilerince ‘devlet aklı’ olarak isimlendirilip kendisine olumlu bir anlam atfedilen merkez bürokrasinin (MHP, Perinçek, Fetullahçı gibi militan guruplardan geriye kalan unsurlar) de yavaş yavaş iktidarın arkasından çekildiğini göreceğiz önümüzdeki aylarda.

    Umarım, sermaye sınıfının ve onların devlet bürokrasisindeki karşılığı olan merkezi bürokrasinin aklında, 28 Şubat öncesindeki dengelere geri dönmek gibi bir ham hayal yoktur. Yani, ekonomik-kültürel iktidarı laiklere, siyasal iktidarı geleneksel sağ partilere verip yola devam etme, 2000’ler öncesindeki Türkiye’yi yeniden diriltme düşü.

    Bu, 2020’nin Türkiyesi’nde mümkün değil artık.

    Türkiye, devletçi milliyetçilerle ve devletçi laiklerle, bunların şu veya bu iktidar kombinasyonlarıyla bir adım yol kat edemez. Erdoğan’ın yarattığı kaostan sonra bir de bunların yaratacağı kaos ve dağılmışlık içinde debelenip dururuz.

    Türkiye’nin kaostan çıkışı, ancak, muhafazakar camianın dinci ve milliyetçi hamasete ve Fetullahçılık gibi dalevereci-kumpasçı militan yapılara kapalı, sivil ve sağduyulu siyasi kadrolarlarının ve aydınlarının öncülüğünde ve rehberliğinde mümkün.

    Kürtlerin, sorunlarını sistem içinde kalarak çözebilecekleri inancını derinleştirip pekiştirecek olan da bu.

    Ülkenin, seçmenlerinden devletin orta ve uzun vadedeki bekasının gereklerini gerçekçi bir noktadan bakarak okuma basireti gösteren diğer aktörlerine varıncaya kadar, Abdullah Gül ve Ali Babacan isimlerinin ima ettiği şeyin yaşamsal ve hatta tarihsel öneminin ayırdına varmış olduklarını umalım.

    Önümüzdeki ayların, bu farkına varış ve gerçeği kabulleniş halinin güçlü işaretlerinin alınacağı aylar olacağını düşünüyorum.

    Ülkenin, Erdoğan’ın kendi ismiyle gölgelediği iktidar koalisyonunu taşıyamadığı açık. Erdoğan ve AK Parti yakında iktidardan düşecek ve parti dağılacak. Bu kesin.

    Ama, ülkenin önünün açılması için bu tek başına yetmez.

    Türkiye’nin Yeni Parti öncülüğünde ve onun inisiyatifinde, ekonomiden siyaset diline, dış politkadan siyaset kurumu ya da eğitime, tarım politikasından medya düzenine varıncaya kadar, tepeden tırnağa yeniden ve sağılklı biçimde yenilenmesi gerekiyor.

    Bu, ancak, yukarıda ismini andığım iki tutarlı, demokrat, özgürlükçü, sivil siyaset insanının ima ettiği muhafazakar kadro hareketi ile mümkün.

    Erdoğan ve iktidarı, daha bugünden eskiye ait olan, önümüzdeki erken seçimlerde dağılıp gidecek olan bir iktidar.

    Türkiye’nin yeniden devleti ve insanlarıyla derli toplu, öngürülebilir, hukuk ve adaletin az çok işlerliğe sahip olabildiği bir ülke haline gelmesi gerekiyor ve bu gerçekten çok yakıcı bir ihtiyaç.

    Bu gereklilik ve bu yakıcı ihtiyaç üzerinde uzlaşabilirsek, CHP ve İyi Parti’nin muhafazakarların yolu üzerine taş döşemek yerine aklı selim davranıp bu yakıcı ihtiyacın giderilmesine katkıda bulunmasını sağlayabiliriz.

    Türkiye, tutarlı ve sınanmış bir devlet adamının cumhurbaşkanlığında, muhafazakarların gerçek siyasal kadroları ve aydınları öncülüğünde, hızla Erdoğan iktidarının yol açtığı yıkıntıların arasından sıyrılmalı, ufku geniş bir rotaya girmeli.

    Kılıçdaroğlu gerçekten de partisini dönüştürmek konusunda samimi ise, Türkiye siyasal tarihine bu anlamda ismini olumlu bir lider olarak yazdırmak istiyorsa, seçmenini sivil ve özgürlükçü muhafazakar inisiyatif ve liderliğin kaçınılmazlığına hazırlasın.

    Benzeri bir sağduyuyu, M. Akşener ve partisinden beklemek de hakkımız.

    Babacan isminin öne çıktığı kadro hareketinin toplumdaki karşılığı yüzde üç mü, yoksa yüzde 8 mi?

    O yüzde 8, Gelecek Partisi ile birlikte paylaşılan bir yüzde 8 mi?

    Siyaseti izlediğini sanırken izleyemeyenler, yüzde 3 mü yoksa yüzde 8 mi muhabbetlerine devam etsinler. . .

    • Sn.bernar, kısacası bize ölme eşşeğim ölme mi diyorsun? Ya da sınanmış ve imf ye, majestelerine sadakati onaylanmış mutemet elemanlarla milletin adamını takas mı etmeliyiz? İyi de bu brütüslerden bi cacık olmaz ki..!

  5. Satranç ta dış güçlerin oyunu!
    Yok efendim kimisi L gidermiş, kimisi çapraz gidermiş, kimisi geri gelmezmiş.
    Bu oyunların hepsini bozduk.
    Canlı gidip şehit olarak geri geliyor ,, bazısı sessiz sedasız geliyor.Ama olsun Oyun bozuldumu, bozuldu.

  6. Tatmin olmaz hırs,deşhetli kıskançlık ve sınır tanımaz öfke,kin ve düşmanlık.Süfyan;tatmin olmaz bir yükselme ,makam,dünyalık biriktirme,tanınma,beğenilme,kendinden bahsedilme hırsı içindedir.Kensi ile mukayese edilebilecek hiçkimsenin olmasını istemez.Kaynak:Badiüzamana sadi i Nursi,Risale i Nur-Sözler.Bediüzaman sadi i Nursi sözlerinin devamında;”Ben terzi misali bir elbise biçtim kime uyarsa!”demiştir. Meseleyi bir de bu açıdan değerlendirin.

  7. Bir basın haberi:
    2018 Sayıştay raporu, bazı KİT’lerin belli şirketlere kazanç sağlamak için “Saadet Zinciri” kurduğunu, ihalesiz aldığı işleri defalarca alt yüklenicilerine devrettiğini ve bu yolla “hiçbir iş yapmayan” şirketlerin yüz milyonlarca TL kazandığını ortaya çıkardı.
    CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, raporlarda ve kurumlarda yaptıkları incelemelerde bazı KİT’lerde “Saadet Zinciri” kurulduğunu tespit ettiklerini, sadece bir kurumdaki işlemlerle kamunun 700 milyon TL’sinin şirketlere aktarıldığını söyledi.
    “Kamu İhale Kanununun 3’üncü maddesinin ‘o’ fıkrasında yer alan istisnaya göre, uzmanlık gerektiren konularda KİT’ler şirketlerle ihalesiz olarak iş sözleşmeleri imzalayabiliyor. Bu yolla alınan bir iş, ortaklık payı yüzde 50’den az olan, bu nedenle de Sayıştay denetiminde olmayan bir iştirake yine ihalesiz olarak devrediliyor. İşi ihalesiz olarak alan iştirak, işi alırken belirlediği tutarı alıyor ancak işi yine kendi yapmayarak başka bir yükleniciye yeni bir bedelle devrediyor. İşi alan alt yüklenici de ücretini alıyor ancak o da işi bir kez daha devrediyor. Bu yolla devletin bu iş için harcadığı tutar, en az beş katı artıyor” şeklinde anlattı.
    Sayıştay’ın 2018 Yılı Denetim Raporlarına göre, “Saadet Zinciri” kuran KİT’lerin başında, Türkiye Kömür İşletmeleri yer alıyor. Raporlarda, TKİ’nin bir yılda ihalesiz verdiği dokuz işle ilgili önemli tespitler yer aldı.
    Kaynak: Yeniçağ Gazetesi.
    Bir yorum:AKP ye yıllardır oy verip, onların saadet zincirlerine destek olanlar;ahiret hayatındaki saadetlerden elbette nasibi olmayacaktırHem o haramkörler ,hem de o soygun düzene oyları ile destek olanlar elbette mesuldürler.

  8. Daha önce birkaç kere yazmıştım, tekrar etmekte fayda var.

    “Dış politikada blöf olmaz”.

    Tam tersine öngörülebilir olacaksın.

    Taktik değişiklikleri her an olabilir.

    Fakat strateji taktik değildir.

    Taktik değiştirir gibi strateji değiştirenin sonu şah-mat olmaktır.

    Fakat Türkiye şah-mat olmayacaktır.

    Zira şahı değiştirecektir.

    Türkiye Cumhuriyetinde şah olmaz.

    Şahlık rejimini de değiştirecektir.

      • ABD İran’da mollaların seçimleri kazanmasına uygun bir politika izliyor. Zira İran’daki molla rejimi onlara Ortadoğu politikaları için lazım.

  9. Erdoğan ın Libya daki şehitler konulu savunması hayli ilginç.Bişze ait iki şehidimiz var dedi.Ne demek bize ait şehit?Diğer ölenler kime ait?Diğerşeri size ait değilse sizinle birlikte ne işleri var Libya da?Size ait olmayan o diğerleri öso terör örgütü mensupları mı?Hani öso sadece Suriye de Esad rejimine karşı savaşıyorlardı?öso terör örgütü mensupları ırza geçen,işgence yapan,kelle kesen,mala gasp eden;yani can,mal,ırz gaspı yapan terör örgütü üyeleridir.Demek ki Erdoğan,,öso terör örgütünü Suriye dışında, kıtalar arası alanda kullanıyor, törgütünü himaye ediyor.Erdoğan ın bu yaptığı uluslar arası hukkuka aykırı.Bir de uluslararası hukkuka saygılı olduğunu söylemişti.Erdoğan demek ki yalancı.Bir de şu açıdan bakıyorum meseleyi.Bize ait şehit söylemi var Erdoğan ın.İslam hükmüne; göre bize ai,size ait,filanlara ait şehit şeklnde bir ayırım mı var?Mesela mahşerde Allah, ”Ey Erdoğan a ait şehitler ,gelin buraya!” mı diyecek?islamcı olduğunu defalarca söyleyen ve güya cenaze törenlerinde sure ve ayetler okuyan Erdoğan,islamda bulunmayan hükümleri islamın hükmüymüş olarak gösteriyor.İslam hükümlerini değiştiriyor.Piyonlar,fillker,kaleler,atlar ;islam ve müslümanlar üzerinde ,yıllardır Erdoğan tarafından oynatılıyor.Türkiye ‘de,Irak ‘ta,Suriye’de, ,Libyada,Filistin’de,Mısır’da,Sudan’da,Pakistan’da,Venezüella’da,Kıbrıs’ta,Yunanistan’da, Azerbaycan’da,avrupa’da oynatılıyor.Sırada Ermenistan var.Mısır ve Sudan kendini Erdoğan dan kurtardı.Ayıkan kendini kurtarıyor.Saygılar.

  10. Kartlarin yeniden dagitildigi cografyamizda ya COBAN MATI olacaktik ya da sonuna kadar hamle ustune hamle gelistirmemiz gerekecek.
    Haydi hayirlisi

  11. Yıllar önce Brezilya’da bir paslanmaz çelik mutfak gereçleri üreten fabrikayı gezerken robotlarla üretim yaptıklarını gördüm ve mihmandarıma; ‘Neden işçi yerine robot kullanıyorsunuz?’ diye sordum. Rekabet edebilmeniz için rakiplerinizin kullandığı ekipmanları kullanmalısınız diye cevap verdi.
    Liyakattan uzak bir yönetim anlayışı ile ve cemaatlerle nereye varabileceğimizi merak ediyoruz. Bir tecrübe yetmedi. Anadolu’da bir deyiş vardır. ‘Eşek bile ayağını aynı taşa iki kere çarpmaz.’ Kıssadan kisse

    • Liyakatli bir cemaat ayarlasak sizin için yeterli olur mu kemal bey; şöyle iyi yetişmişinden, badem bıyıklı, evrensel değerleri filan da yalamış yutmuş, sorgulayan cinsinden hani..? Tövbe tövbe…

  12. Suriye’den, savaş bölgesinden sosyal medya ya yansıyan görüntüler tablonun vahametini ortaya koyuyor. Yaralı askerlerini hastahanelere taşıyacak helikopter bile uçuramıyor Türkiye. Bütün kısıtlanmalara rağmen savaş her gün büyüyor.

    • Baran bey okuyan da sefer görev emrin çıkmış da cepheden yazıyorsun zanneder, sınır boylarında ve ötesinde vatanı milleti için savaşan ordumuza muzafferiyetler dileyelim; nasıl olsa fetih suresi 15temmuzdan ezberinizdedir..!

      • Haberin yoksa haber vermiş olayım savaş bölgelerinden İnternete giren görüntüler canlı yayını aratmıyor, tabi kimleri takip etmen gerektiğini bilirsen. Ayrıca gözlem kulesi dedikleri yerlerde görevli uzman çavuş yakınlarımız var. İletişim fırsatlarını sırf tanıdıklarıyla helalleşmek için kullandıkları bilgisi durumun ne kadar da kötü olduğunu anlatmaya yeter. Şehit haberlerine hiç girmiyeyim.

  13. Sayın yazarın bahsettiği şu eski abd büyükelçisinin sürekli aynı elbiselerle dolaşması kendisinin asker kökenli bir diplomat olduğunu gösteriyor..:)

    • Diğer asker kökenli diplomatlar neden sürekli aynı elbise ile dolaşmıyor? Mesleki saplantıları olan biri, kendini yenememişse o makamda ne işi var? İnsanların karakterli olmasını görmemek bize ne kazandırır, onlara ne kaybettirir? ACABA?

      • Diğerlerini bilmem ama bu örnekteki esaslı bi asker olmalı; gardrobundaki askıların bile nizami olduğuna, yani aynı yöne baktığına eminim…

Yoruma kapalı.