Siyasilerin futbol izlemeye vakti olmayabilir diye yazıyorum: Halkın ikna edilmesi gerekiyor…

28
Resim: Elif Hayvacı..
Reklam

Fenerbahçe’nin durumunu izlerken nedense gözümün önüne Türkiye ve siyasi hayatımız geliyor.

Şampiyonluğa alışmış bir takım Fenerbahçe (FB), ancak son yıllarda zirveye uzaktan bakıyor. Bu yıl acayip paralar dökülerek önemli transferler yapıldı, taraftar “Şampiyonluk çantada keklik” havasına erken girdi, işler yine beklendiği gibi gitmiyor.

Kulübün başında ülkemizin en büyük sanayi kuruluşunun patronlarından biri var; takımın kötü gidişi onun için şahsi itibar meselesi. Ali Koç bu yıl da takıma şampiyonluk yaşatamazsa taraftar gözünde kaybedeceğinin bilincinde.

Başa geldiği ilk günden bu yana olağanüstü çaba gösterdi, ancak aldığı her karar sahaya yanlış olarak yansıdı.

Sorumluluğun üzerine yıkılabileceği başka bir kişi yok FB’de.

Nasıl, futbolda çizdiğim tablo, korona virüsü ile mücadelede geriye düşüşlerin yaşandığı, ekonomide alınan kararların varılmak istenen hedefin tam tersi bir ekonomik tabloya yol açtığı ülkemizin durumunu andırmıyor mu?

Karar kadar zamanlaması da doğru olmalı

Ali Koç ‘suçlu’ görülen teknik yönetmen Erol Bulut’la takımın yolunu ayırdı. Yerine, bir yıl önceye kadar takımın kaptanı olarak sahalarda koşan Emre Belözoğlu’nu getirdi. 

Reklam

Değiş-tokuş yapıldığında dudağıma yerleşen sözcük “Eyvah” oldu. Hem de o sözcüğü birkaç kez tekrarladım.

FB’nin hiç iyi gitmeyen durumunda birden fazla sebep olduğu muhakkak. Ancak, sahaya yansıyan olumsuzluğu tek başına teknik yönetmene yüklemek doğru değildi; ilk “Eyvah” bu yanlış yaklaşım sebebiyleydi.

İkinci “Eyvah” ise, gidenin yerine getirilen Emre Belözoğlu için ağzımdan çıktı.

Emre Belözoğlu başka takımlarda top koşturduğu yıllarda bile gönlü FB’de olan bir spor delisi. Fener’e delicesine aşık. Kısa süre öncesine kadar takımda oynaması da kötü değil, iyi bir şey; genç oluşu çoğu kendisine yakın yaşlarda olan oyuncularla daha kolay anlaşmasını getirebilir. Takıma aşık, genç ve hırslı birinin teknik sorumluluğu üstlenmesine kim itiraz edebilir?

Herhalde kimse etmez.

“O da takımın talihini değiştiremezse ne olacak?” düşüncesi bir Fenerli olarak yine de beni endişelendiriyor.

Takımın başında çıktığı ilk maç, rakip ligde son sırada yer aldığı halde, zar zor alındı; ama kaybedilebilirdi de. Önceki gün oynanan ikinci maç ise kazanılamadı. Maç 1-1 berabere bitti.

Eyvah ki, ne eyvah…

Reklam

Her Fenerli “Şampiyonluk bu yıl da gitti galiba” endişesinde.

Futbol ve siyaset ilişkisi

Aslında Fenerbahçe’den ve Ali Koç ile Emre Belözoğlu’ndan ve gönderilen Erol Bulut‘tan söz ediyorum, ancak siz FB’nin yerine Türkiye’yi, diğer isimlerin yerine de siyasi hayattan uygun isimleri yerleştirip ülkenin durumu üzerinde derin düşüncelere dalabilirsiniz.

Öyle yapacağınıza, muhalefetin durumunu öne alan bir düşünceye dalmanızı tercih ederim.

Demokrasilerde iktidara seçimle geliniyor ve seçimle gidiliyor. Halkın başarı gösterdiğini gördüğü iktidarlar uzun süreyle yerlerini koruyabiliyorlar. Halk, daha başarılı olacağına inandığı bir başka kadro varsa, başarısız gördüğü iktidarları yerinden etmekte herhangi bir beis görmüyor.

Eskiden beri dillere pelesenk olmuş “Demokrasilerde çare tükenmez” deyişi var ya, işte onunla murat edilen budur: Başarılı olamayan gider, onun yerini başarılı olacağına inanılan alır.

2002 yılında öyle olmadı mı? İktidarda DSP-ANAP-MHP iktidarı vardı; erkene alınan seçimde halk yalnız AK Parti’yi iktidara taşımadı, aynı zamanda iktidarın her üç ortağını sandığa gömdü de…

İlk seçimde mi olur, yoksa 2053’te mi, bilemem, ancak bir gün şimdiki iktidarın da yerini farklı bir kadroya bırakacağını biliyorum. Hiçbir iktidar sonsuza kadar yerinde kalamıyor çünkü.

İktidara gelmek isteyenlerin, her şeyden önce, oylarıyla iktidarı belirleyen halka yalnızca yönetimdeki kadronun başarısızlığını anlatmakla yetinmeyip, ülkeyi daha iyi yönetecekleri konusunda halkı ikna etmeleri de gerekiyor. 

Sorun şu soruda yatıyor: İktidar cephesinin temel bazı alanlarda sürekli sergilediği yanlışlıkları vurgulamakta ve başarısızlığı anlatmakta şimdilerde fazla zorlanmamaya başladığı görülen muhalefet cephesi, AK Parti iktidardan gittiğinde ülkenin durumunun daha iyi olacağı konusunda halka yeterince güven verebiliyor mu?

AK Parti 2002’de halka bu güveni verebildiği, kendi kadrosunun ülkeyi ileriye götürebileceğine insanları ikna edebildiği için iktidara gelebilmişti.

Sonrasında yapılan her seçimde “Muhalefete oy verip onları iktidar yaparsanız işler kötüye gider” mesajını iletebildiğinden yerini kaybetmedi. 7 Haziran 2015 seçimi hariç. 

Muhalefet cephesi ‘7 Haziran 2015 – 1 Kasım 2015’ seçimlerinin röntgenini çekerek bu tezimi test edebilir.

7 Haziran seçiminde oyu yüzde 40’a düşmüş ve bu yüzden Meclis çoğunluğunu yitirmişti AK Parti; beş ay sonra yapılan 1 Kasım seçiminde ise kaybettiklerinin üzerine ekleyerek iktidarını pekiştirmeyi başarabildi.

Ne oldu da güveni kaybetti iktidar, arada ne oldu da kaçanlar tekrar AK Parti çatısı altına koştular?

Siyasetin hakemi

Fenerbahçe’de de yüzde 100 aynı olmasa da benzer bir sorun yaşanıyor.

Sahada Ali Koç yok, Emre Belözoğlu da oyuncu değil artık, kendisi gol atarak takımı galibiyete taşıyamaz. Sahada 11 oyuncu, kenarda yedekler var ve maçın sonucunu belirleyen de onlar…

Bir dizi yanlış karar takımı bugünkü duruma getirdi. Teknik sorumluluğu üstleneceği güne tam hazır hale gelmeden Emre Belözoğlu’na görev verilmesi, bu karar da bu yıl şampiyonluğu kazandırmazsa, elde seçenek bırakmıyor.

Futbol bile fazla hata kaldırmıyor; umarım Emre takıma ruh aşılamayı becerir ve FB taraftarına bu yıl şampiyonluk yaşatır. 

Siyaset ise büyük hataların hiç affedilmediği bir alan. Siyaset alanında yer alanların oyunu mümkün olduğu kadar az hatalı oynaması şart. 

Futbolda yöneticiler sahada kaybedince hakemleri suçlayarak sonuç alabileceklerini sanıyorlar; oysa skoru hakem değil oyuncuların performansı belirliyor. Hakeme rağmen de maç kazanılır.

Hakem siyasette halktır, bu da unutulmamalı. Halkı suçlayarak bir yere varılmaz.

ΩΩΩΩ   

Reklam

28 YORUMLAR

  1. Bakın ne buldum(ekşisözlükten)

    “etki ajanı

    “…küreselleşme sürecine uyum sağlamak isteyen ulusal-uluslararası düzeydeki kurumların pekçoğu kabuk değiştiriyor. hiç şüphesiz değişen bu kurumların başında da istihbarat örgütleri geliyor. değişen tanımlar ve kavramlara koşut olarak, istihbarat ve karşı istihbarat faaliyetleri artık nostaljik 007 kalıplarından oldukça uzaklarda. örneğin, dünya üzerindeki her türlü kitle iletişimini kontrol eden “echelon ağı”, uzaydan her türlü görüntüyü sağlayan uydu sistemleri, klasik casusların tüm işlevini fazlasıyla üstlenmiş durumda. sanayi casusluğu hâlâ önemini korurken, istihbarat terminolojisinde yeni kavramlar, konseptler ön plana çıkmakta: “sosyal-ekonomik-siyasal-dinsel-kültürel istihbarat” kavramları gibi. istihbarat ve karşı istihbarat servisleri, gelişmiş ülkelerde eskiden olduğu gibi tam bir gizlilik içinde işlerini yürüten kurumlar değil artık. şimdilerde, dışişleri, içişleri, ekonomi-maliye, adalet bakanlıkları, kızılhaç, özel servis veren pilot üniversiteler, enstitüler, vakıflar, özel misyonu olan kardinaller, piskoposlar, hahamlar ve tüm misyoner örgütleri, yurtdışında yatırım yapan şirketler, yurtdışında temsilciliği olan medya kuruluşları ve haber ajansları ile de -gerektikçe- iç içe çalışılıyor. istihbarat servislerinin rolü, koordinasyon, finansman, lojistik destek ve yönlendirme ile sınırlı. artık hedef ülkelerde özellikle istihbarat-ajitasyon faaliyetlerinde deşifre olma riskine girilmiyor; bu iş genellikle doğrudan ya da dolaylı olarak servisle ilişkili yerli işbirlikçilere, taşeronlara sipariş ediliyor. işte literatürde bu yerli işbirlikçilere-taşeronlara “etki ajanları”, “yönlendirici ajanlar” ya da kapsamlı bir deyişle “nüfuz casusları” deniliyor.

    öncelikle kullanılan ajanları üç ana grupta toplamak gerekir: “profesyoneller”, “satınalınabilir aydınlar” ve de “sempatizanlar” (amatör muhipler).

    “profesyoneller” yurtiçinden ya da yurtdışında yaşayanlar arasından seçilir ve bilahare kendi ülkelerinde özel eğitime tabi tutulur.

    “satınalınabilir aydınlar” özellikle ulus-devlete geçiş aşamasının sancısını çeken toplumlarda, özellikle de üçüncü dünya ülkelerinde en çok rastlanılan metadırlar, borsa değerleri vardır; özellikle medyada, bürokraside ve siyaset sahnesinde boy gösterirler. örneğin, “yönlendirici ajan” statüsünde etkili bir gazeteciye ya da medya patronuna sahipseniz, yüzbinlerce okuyucuyu ve siyasal iktidarı doğrudan etkileyecek bir silâha da kavuşmuş olursunuz. keza, bir tarikat-cemaat şeyhini satın almışsanız, yüzbinlerce müridini de “yularından tutma” ve de gelecekte güdümünüzde bir halk hareketi başlatma gücüne sahip olursunuz.

    “sempatizanlar” ise hedef ülkelere yoğun biçimde yönlendirilen kültürel emperyalizmin kesintisiz silahı olan kitle iletişim, eğlence ve eğitim araçlarından (sinema, müzik, moda, internet, televizyon vb.) olumsuz biçimde etkilenen tüketicilerdir. parasal ya da siyasal güç için en güçlü bir devletin himayesi altına girmeye can atanların yanısıra, örneğin “green card” için ulusal onurundan ve gururundan gönüllü olarak vazgeçebilenler de bu gruba girerler. işte bu kesimi sürekli zinde tutabilmek için örneğin abd’nin her yıl gerçekleştirdiği tüm dünyada 50.000 şanslıyı (!) belirleyen lotaryaları hatırlamak yeterlidir.

    etki ajanları, her üç kategoride de özellikle kendi ülkesine ve toplumuna aidiyet duygusu zayıf, parasal ve siyasal güç için her türlü ilişkiye girme eğilimli, ulusal bilinci gelişmemiş, tercihan da etnik-dinsel (laik sistemde kendilerini ezilen kabul edilen sünni şeriatçılarla, sünniler karşısında kendilerini ezilen kabul eden aleviler ya da süryaniler, nasturiler, yehova şahitleri, bahailer vd.) özürlü azınlık ırkçıları arasından seçilirler…”

    necip hablemitoğlu, köstebek.”

    • çember daraldıkça kafan çalışmaya başladı, bak önemli bilgilere ulaşmaya başladın. aramaya devam et bak daha neler bulacaksın:))))

      Watch “AMİRALLER BİLDİRİSİNİ KİMLER TEZGÂHLADI?DOĞU PERİNÇEK VE FETÖ NEYİ AMAÇLIYOR?TAYİP ERDOĞAN UYUYORMU?” on YouTube
      https://youtu.be/J8UJSZny5hc

  2. Martın sonu bahar, olmadı sonbahar, o da olmadı ekime kasıma kadar diye diye beklenen salih zatın yolunu gözleyenler bir baharı daha nafile idrak etmiş oldular; daha önce hatırlanacağı gibi bir bisküvi markası 1nisan şakasıydı diyerek geçiştirmeye çalıştığı reklam filmiyle 15temmuzun rövanşının alınacağını duyurmuştu…
    Nitekim bu nisan ayında da haberturkün türkçe özürlü “etki ajanı” ile anayasa profu meclis başkanı arasında geçen bildik düetle fragmanı gösterilmiş olan yeni bir muhtıraya daha uyandık bir ilkbahar sabahı: “103 dalmaçyalı”
    B. Akarcalı son kalkışmayı doğru çözmüş.

  3. Evet halkı suçlamamak lazım. Ama tamamen suçsuz da değiller. Ülkenin sefil halinden onlara da büyük bir pay düşüyor. İnternet var, az çok dünyaya erişim imkanı var, biraz bakıp başkaları ne yapıyor ders almaları gerekiyor. Eller aya, biz yüzyıllardır yaya. Buna dur demek yerine kuzu kuzu günü idare ediyorlar. Her türlü haksızlığa, yanlışlığa, adaletsizliğe dur demek herkesin görevi. Ama bizim millet susturulmuş, hapisle, idamla, sürgünle terbiye edilmiş yüzyıllardır. O yüzden gelen ağam giden paşam, bir şey değişmiyor. Aynı hikayeleri yeni baştan yaşıyoruz. O yüzden azıcık gözünü açan kaçıyor buradan. Haksız da değiller. Gidenler dünyayı kurtarıyor, Alman aşı mucitleri gibi. Helal olsun onlara.

  4. Matrakçıbaşı “BUGÜNKÜ GERÇEK !” demişsin de; yalandan dolandan iyidir tabii! Yalnız öyle gülüp eğlenmek istersen gidip taa çinden maçinden bulup getirmene gerek yok…
    Vallahi ben burdaki sözüm ona muhalif marabaların salgıladığı fırıldaklara gülmekten yarılacağım, sen hala karadeniz yaylalarından terzi fikri fıkraları anlatacağım diye yırtınıyorsun:)
    Bi tanesi diyor ki seçmeni de hakimi de satın alıyorlar; öbürü diyor ki alanı bırak kendini satana bak!?
    Yani bunlara kalsa ankara ve izmiri kazanan chp; seçmenleri ve seçim kurullarındaki hakimleri desatın almış, izmir demişsin zaten satılmış:))))
    Sen de hala yemin billah ediyorsun “BUGÜNKÜ GERÇEK !” diye; yahu sen bu yazılanları hiç okumuyorsun galiba?

  5. Sayın yk, senin iddiana göre yenilenen ibb seçimlerinde chp ve dostları il/ilçe seçim kurullarındaki ve ysk daki hakimleri satın almışa benziyor;
    Dervişin fikri neyse zikri de oymuş!
    Boşuna mı diyordu; avukat değil hakim tutun diye…

  6. Enderman “Covid aşısını bulan Türk Alman karı koca” demişsin de; karı koca ikisi de türk, birisi alman değil yani!
    Sen de hazır aşıyı görünce yandan bacanak çıkmaya meraklısın galiba:)
    İstersen almancı arkadaşa da bi sor; almanyadaki türkler asimile edilemediği gibi onların arasında kalan birçok almanın da türkleştiği su götürmez bir gerçektir:)
    Aşıyı bulan düdüğü çalar; ondan sonra da türk bilimadamlarının peşinden hürmetle yürütürler adamı/şansölyeyi…
    Bir türk dünyaya bedeldir!
    Öyle mi değil mi?

  7. İmamoğlu da iyi bir CHP’li olduğunu göstermek için tehdit ediyor.Efendim Kanal İstanbul’un peşinden koşanları yargılayacakmış. Kaçamazlarmış.Kanal İstanbul projesinin içinde kim varsa (imzalayan, yapan, ihaleyi alan vesaire) basit bir şekilde bu süreçten sıyrılamazlarmış. Hukukun önünde hesap vereceklermiş!Bak sen.., büyümüş de ağababaları gibi tehdit etmeyi öğrenmiş.Reklam yapmaktan başka yaptığı bir iş yok. “Kucaklıyorum, seviyorum, ağlıyorum, üzülüyorum..” diyerek devam diyor. 2’nci yılında İstanbul’un hali perişanı ortada. Kimse Mansur Yavaşa bir şey diyormu.Adam çalışıyor, icraat üretiyor.
      Fenerbahçeliler, Aziz Yıldırımı,Erdogan la kıyaslayıp duruyorlardı. Yeter artık gitsin diyenler, Aziz yıldırım ı mumla arıyorlar. Bir de İmamoğlunu arıyorlar İstanbulda mı diye, icraat var mı diye. Vakit bulamıyor herhalde.

  8. Fenerbahçe cumhuriyetini bilmem ama eski türkiyede her ne kadar iktidar ipinin ucu imf ve tüsiad ın(bkz. Karagülle: sermaye!) elindeydiyse de halkımız ne yapıp edip seçimlerde iti ite kırdırmak suretiyle kendi yolunu açmasını hep bilmiştir.
    Bugün ise milli irade ipi/kontrolü tümden ele almıştır; başkanlık sistemiyle de iktidarın tek belirleyicisi artık karahalktır(kimilerine göre cahiller ordusu:)
    Öyle ya, chp eğitim seviyesi en yüksek kesimlerden oy alıyor; mastırını doktorasını yapmış pırıl pırıl bilim insanlarımızdan, doçent mi doçent proflarımızdan…
    Son seçimlerde ise bütün büyükşehir belediyelerini chp kazandığına göre türkiyenin eğitim öğretim kalitesi ve seviyesi de yükselmiştir; bu başarıdaki en büyük pay da akpartinin eğitim politikaları ve tc meb kadrosudur!
    İtirazı olan???

  9. Halen TSK içindeki darbe heveslilerinin sayısı, 15 Temmuz’a doğrudan karışanların sayısından fazla çıkarsa şaşırma.Misal şu anda bir yandan FETÖ’cü Serdar Atasoy, bülbül gibi ötüyor.. Özellikle komuta kademesinde kendini gizlemeye çalışan kim varsa hepsinin ismini tek tek veriyor.. Kim bu Serdar Atasoy?.. Rütbesini bizzat FETÖ elebaşı Gülen’in taktığı ve kendini 15 Temmuz’dan sonra bile 6 sene boyunca gizlemeyi başarmış bir Tuğgeneral… İtirafçı oldu. Herkesin adını bağlantılarını hepsini anlatıyor..
      
    Bazen şer gördüklerimizden nasıl hayırlı sonuçlar çıkacağını tahmin bile edemeyiz ya.. İşte Emekli amirallerin darbe bildirisi tam da böyle bir şey.Bakın savcılık, gözaltındaki emekli amiraller için ek gözaltı süresi aldı.. Niye? İşte tam da bu nedenle.. HTS kayıtları, telefon irtibat trafiği, diğer hareketler ama özelikle ve özellikle ordu içinde görevli muvazzaf subaylarla bağlantıları çıkarılacak ortaya.

  10. BUGÜNKÜ GERÇEK !
    Rize’de , 1960 lı yıllarda ; ” denizi kara , karayı para yapan adam ‘ olarak ünlenmiş o zamanın Bld.Bşk. nı tarafından , deniz doldurulmak suretiyle 350 bin m.k. lik bir kara alanı elde edilir. Rize’nin üçte birine karşılık gelen bu yeni alan üzerinde önceleri 3 katlı binalar yapılır .Ancak damarlarda dolaşan açgözlülük kanının tahrikiyle bu sınırlama daha sonra kaldırılır ve çok katlıya geçilir .
    Gel zaman git zaman ecinlilerin etkisiyle olsa gerek binalardan tuhaf tuhaf ve derinden bir takım sesler , çatırtılar gelmeye başlar ! İlim adamları, bilim adamları , etkililer , yetkililer işin içine girmişler ki ne görsünler ! Binalar , temelden gelen deniz suyunun etkisiyle bozulmaya , özellikle inşaat demirleri korozyona maruz kalarak iyice erimeye ,çürümeye başlamamış mı!
    Özet olarak yetkililer tarafından verilen nihai raporlara göre 70 bin kişinin yaşadığı bu bölgede tam 4250 adet binanın kesin olarak yıkılması gerekiyor . Nitekim bir yandan da yavaş yavaş yıkım çalışmalarına başlanmış ; hatta bazı binalarda binaya dokunan kepçe , yıkıma başlamadan bina kendiliğinden devriliyormuş !
    Bu duruma son derece üzülen Dursun , Temel’e dert yanmış ,
    – Uyy ..Temelum ! Ha pu iş pizum paşumuze neye celdi daa.. !
    Bir o kadar üzgün olan Temel de dalgın gözlerini uzaklara dikerek cevap verir ,
    – Tursun , uşağum ! Her pir şeyi duşunacak değiluk ya ! Bazisini da yaşayup oğreneceyuk daaa.. !
    Evet , akıl edemeyen yaşayıp öğrenecek daaa… !
    Herkese selamlar ,iyi günler

    • Geri dönüşüm materyali ile yapılmış Odaiba adası aklıma geldi. İlk gittiğimde hayret ettiğim Odaiba, tokyonun bir kısım çöpünü karmaşık yöntemler kullanılarak denizi doldurmak için kullanıldığı bir kongre ve eğlence merkezi olarak tasarlanmıştı. Japon mühendislerin deprem bölgesi olan tokyo ve çevresinde gökdelen inşa edilecek düzeyde sağlam bir zemin oluşturduğu çöp adası disiplin ve dürüstlük açısından örnek alınası bir projeydi. Japonlara bazı konularda imrendiğim zaman hemen aklıma, Mehmet Akif’in dostu Abdürreşid İbrahim’in Japonlar ile alakalı sitayişkarane anlatımlarına istinaden kaleme aldığı şiirin bir kısmı gelir.
      “Sorunuz, şimdi, Japonlar da nasıl millettir?
      Onu tasvire zafer-yâb olamam, hayrettir!
      Şu kadar söyleyeyim: Din-i mübinin orada,
      Ruh-u feyyazı yayılmış, yalınız şekli: Burada.”

      • Sebil bey, yere göğe koyamadığınız japonlar allah için bir adet siha yapıp kullanabilmiş mi?
        Karabağda, libyada, ukraynada; her yerdeyiz her yerde!!!
        Sınır yok, durmak yok; küfrün tepesine tepesine yağıyoruz ebabillerle!!!
        Yan gelip yatan harlar utansın!!!

  11. Yaklaşık bir aydır yoğun bakımda Corona virüsü tedavisi gören bir tanıdığım dün akşam vefat etti.
    Defin işlemlerinin özel usule göre yapılacağını sanıyorduk.
    Vefatının kayıtlara normal ölüm olarak geçtiği için normal şekilde defnedileceğini öğrendik.
    Bildirilen rakamlar yüksek olmakla birlikte, gerçek rakamlar çok daha yüksek.
    Önlemlerinizi ona göre alınız.

  12. Sayın Koru yapılan yorumları okuyup kendinize bazı çıkarımlar elde ediyormusunuz bilmiyorum ama son gunlerdeki en pozitif yazınız olmuştur.Bir ulke düşünün 20 yıl tek iktidar tarafından yönetilmiş son 5 yılında inanılmaz hatalar yapmış fakat hala oy oranı % 30 larda dolaşıyor. Tek sebebi muhalefetin beceriksizliği.Halk bunu görüyor her partiyi değerlendiriyor. Öylesine bir hakem ki bu halk muhalefete avans veriyor gel CHP göster kendini bakalım yerel yönetimlerde başarılı olacakmısın bi göreyim seni. Aynısını Sn tayyip Erdoğanda uygulamadı mı boşuna mı ilk seçimde iktidara getirdi. İstanbullular su bulamayıp
    GAZOZ İLE TRAŞ OLURKEN Sn tayyip bey zamanında suya kavuştu 90 lı yıllarda . Bunu unutmadık. Şimdi günümüze dönelim 2 yıl geçti IBB Sn imamoğlu ne yaptı bir pozitif şey söyleyin. Ama trafik 1 yılda inanılmaz sıkıntılı hale geldi ( gelmesine eski yönetim sebep oldu kabul ) peki 2 yılda bir çözüm var mı. Bilmiyorum Mühendislik formatımızdan mı kaynaklanıyor Oysa yapılacak küçük dokunuşlarla en az % 50 azaltılabilir istanbul trafiği.
    Bunun için önce aklını istanbul sorunlarına yormak var sonra da yönetimle diyalog arayışı gelir. bakın Mansur yavaş a adam muhalif ama doğru kişiye diyalogla gidilince herşey çözülüyor. bu işler diyarbakıra gidip iktidara sövmekle olmaz.
    ana muhalefet yol göster yerel yöneticilerine ki halkın sınavından geçesin. Peki CHP ne yapıyor sadece hataları söylüyor . Ben olsam gölge kabine kurarım her hatalı bakanlığa alternatif çözümler sunarım. Dış ticaret bakanlığı ile ilgili eleştiri yapabilirmisiniz ihracat rakamlarına bakın hayır. Peki DIŞ işleri bakanlığı : Git Mısır a arabulucu ol dertlerini dinle sonra hem halka hem de iktidara anlat çözümü bak bakalım halk seni nasıl takdir ediyor. zannetme ki olumlu gelişme iktidar a yansır. halk seçimde sana gereken desteği verir. suriye politikaları yanlış git arabulucu ol arayı düzeltmeye çalış her olumlu gelişme sana yansır ey ANA muhalefet.
    Gece yarısı APTAL bir bildiri yayınlan dı bunu bile kabullendin sırf AKP ye yarayacak diye. Oysa şunu görseydin Moskovada parlemento basılırken YELTSİN tankların üzerine çıkıp GORBAÇOV a destek verdi. İŞte muhalefet böyle yapılır.
    Yaşadığımız olumsuzlukların hepsini iktidara bağlayamayız.İktidardan bağımsız kurumlar odalar , birlikler , üniversiteler hepimiz suçluyuz.

  13. 5 şubat 2009 fehmi koru
    Bunların ağabaları da böyleydi; millet kendisine ne zaman ders vermeye kalksa ağzından çıkan en hafifi “Nankör millet” olan ”nazik” sözcükler tarihe geçmiştir. Millet bunlara göre bidon kafalıdır, sürekli göbeğini kaşır… O millet tablosu içerisinde kendi ana-babalarının da yer aldığını, yaklaşımlarıyla onlara da hakaret ettiklerini farketmezler…

    Bu tiplerin son örneği olan bir yazar, Davos”tan sonra yazdığı yazıları milletin anlamadığı iddiasında. Dünkü yazısının başlığı olan (”Anlamayanlara”) bile, kabahati başkalarında aramaya devam ettiğini gösteriyor. O bir güzel anlatmış, ama bu millet var ya bu millet, anlamamış…

    Oysa millet anlatılanı pek güzel anladı. Yeni de anlamış değil zaten; milletin çoğunluğunun fikrini ve zikrini eskiden beri bildiği biri o… Kendi hesabıma, alfabeyi çözmeye çalıştığım günlerden beri, o ve onun gibilerin milletin tercihlerine ters baktığını biliyorum. Nerede millet yararına bir gelişme varsa, o günlerde olduğu gibi bugün de, hep o ve onun gibilere rağmen başarılabildi.

    Bir gün olsun, “Acaba hatalı olan ben miyim?” diye tereddüt etmediğinin de farkındayız. Tereddüt ettiği an, misyonunun sona ermesi demek; en iyi bildiği gerçek bu…

    1 Mart tezkeresine milletin çoğunluğu karşı çıkarken, onlar gibilerin, “Amerika karşısında durulur mu? Bizi mahveder” fetvasını verdiğini hatırlıyoruz. Türk Ceza Kanunu”nun özgürlükleri kısıtlayan maddeleri (163, 301, 312) kaldırılırken yeri göğü inleterek, ülkenin per perişan olacağı uyarısında bulunuyorlardı. Milletin hayırla yâd ettiği kimler varsa vaktiyle hepsinin karşısına çıkmış, celâllenmesiyle hayatlarını karartmıştır…

    Bugün iktidarda her iki seçmenden birinin oyunu almış bir siyasi parti var; hükümet son altı yıldır ülkeyi refaha ve itibara kavuşturmak için gecesini gündüzüne katarak çalışıyor. Cumhurbaşkanlığı makamında her gün “Milletim için bugün daha ne yapabilirim?” diye sorarak görevine dört elle sarılan biri oturuyor.

    Hepsinin hayatını cehenneme çevirmek için hazırolda bekleyen o ve onun gibiler…

    Milletin bunu anlamadığını mı sanıyorlar?

    Davos”ta bir yabancı ülkenin devlet başkanı Türkiye”nin başbakanına, elini-kolunu da kullanarak, hoş olmayan sözler sarf ederken hiç alınganlık duymadığı belli oluyor da, ülkesinin başbakanı zorla elde ettiği bir dakikalık cevap hakkında muhatabının anladığı dilden konuştu ve sözünü esirgemedi diye, uluslararası hukuktan, diplomasiden, nezaketten dem vurup kınayabiliyor.

    Bu ârif millet, onun yalnızca yazıp söylediklerini değil, söyleyemediklerini ve yazamadıklarını da anlıyor.

    Amerika”ya, İsrail”e karşı gelinir mi hiç? Hele İsrail”in cumhurbaşkanı karşısında efelenmek? Akıldan geçireni ülkeden kovmak lâzım. Bunların zihinleri böyle çalışıyor…

    İslâm Dünyası”ndan, mazlum milletlerden herhangi birinin yöneticisiyle takışmak fazla önem taşımıyor ona göre; tam tersine, yeri geldiğinde, niye iyi geçinildiği veya niçin daha fazla tepki verilmediği için hesaba çekmeyi de ihmal etmiyor. Onuru çiğnetmemek için Amerika ve İsrail ile takışmak söz konusu oldu mu… İşte o zaman çizgi aşılmış oluyor.

    Milletiyle bu denli ters düşen insanlar başka coğrafyalarda da çıkıyor; ancak bizdeki gibi milleti hiçe sayarak, aşağılayarak, küçümseyerek, ”göbeğini kaşıyan adam” veya ”bidon kafalılar” sığlığında bu işi yapanlara, halk için çıktığı iddiasındaki gazetelerde hiç rastlanmıyor.

    Şimdi de anlamadığımızı iddia ediyorlar; anlamadığımızı iddia eden yazarın ”ama” ile kurduğu her cümlesinin ön bölümünü hatırlatıp ”ama” sonrasındaki itirazlarını gözden uzak tutmaya çalıştığını pekâlâ anlıyoruz oysa…

    Böyleleri siyasette sürekli yenilmeye mahkum; medyadaki iktidarları da sona ermek üzere…

    Milleti saymayanı millet sayar mı?

    • “Bu ârif millet, onun yalnızca yazıp söylediklerini değil, söyleyemediklerini ve yazamadıklarını da anlıyor. ”

      Ne güzel demiş.

      ABD,AB,HDPKK,FETÖ,DHKPC.. ve bilumum çakalın karşı olduğu kişinin yanında durmak şereftir.
      Seni yalnız bırakmayacağız Reis

      Bazıları ABD den teweetleri 5 e katlayan,ABD ve AB tarafından beslenen trol olduğundan bizi de trollükle suçlayacaklardır.
      Bizim maaşımız yeniden açılan Ayasofya ,Yeniden fethedilen Karabağ dır.

      • ekonomin kadar konuş. trol ekonomisinin şahsi çıkarlarınıza kazandırdıklarıyla ülke ekonomisinin sade vatandaşa kazandırdıkları arasında dağlar kadar fark var. açılan aysofya fethedilen karabağın sade vatandaşın aile ekonomisine bir katkısı varsa bu sizlerin trol ekonomisiyle cebinize girenin yanında solda sıfır kalır.

    • Fatih arkadaş ; hiç üşenmeden tam 12 sene önceki yazıları kurcalayıp ortaya saçmakla ne yapmak istiyorsunuz ? Aklınız sıra yazarın kirli çamaşırlarını mı ortaya döküyorsunuz ? İnsan eski görüş ve düşüncelerinden vazgeçemez mi , ömrünün sonuna kadar aynı görüşünde mi ısrar eder ? Değişmek bir bakıma tekamül etmek değil midir ? Yıllar şöyle dursun bir kaç ay önceki , bir kaç gün önceki görüşlerimizden pişman olmuyor muyuz ?
      ” O zaman beğendiğini , şimdi neden eleştiriyor ” diyebilirsiniz ; o zamanki durum ve şartlar ile bu günküler bir mi ? Ve her şeyden önemlisi o zamanki bizler ile şimdiki bizler bir miyiz ?
      Şöyle gözlerinizi kapatarak geçmişinizi , yaptıklarınızı, söylediklerinizi daha doğrusu hatalarınızı , yanlışlarınızı teker teker bir gözden geçirin bakalım ! Her şey yerliyerinde mi duruyor acaba !
      Selamlar ve iyi akşamlar

      • Mucib bey, fatih beyin bulup çıkardığı eski yazıyla fehmi beyin bugünkü yazısı arasında ne fark var ki? Ben de bugün heralde üşengeçlikten eski bir yazıyı tekrar mı yayınlamışlar demiştim, meğer fehmi bey eskiden neydiyse bugün de işte o 🙂

      • Haaa haa RTE ye fabria aytarlarına 2002 dön diyenlere fabrikan ayarları hatırlatınca pek bir bozulmuşlar.
        Kim fabrika ayralaını kaybtmiş acaba

  14. Futbolda “hekemi aldatmaya yönelik hareket” kavramı var.
    VAR uygulaması ile bu hareketlerin de başarı şansı azaldı.
    Peki siyasette seçmeni aldatmaya dönük “algı” operasyonlarını ve yalanları nasıl deşifre edeceğiz?

    • Düşünün Barcelona ile fenerbahçe oynuyor FB de bir iki pozisyonda hakemi aldattı VAR da es geçti sizce FEner galip gelebilir mi ? attığının birkaç fazlasını yemez mi . Neden ? aynı siklette değiller çünkü barselona ile .Gelelim ülkemize iktidar a alternatif çözümler sunarak algı operasyonundan kurtulunur. Yoksa sabah akşam hakeme sallamakla rakip takıma küfür etmekle olmaz bu işler.

      • bu söylediğine toptanci bakış ya da imaj üzerinden hesap yapma denir her halde. futbolda bu düşünce her zaman kaybetmeye mahkumdur. neyse gündeme gel, Ukrayna’ya da asker gönderecek miyiz? Afrika, Libya Irak, Suriye derken Donesk kendini yetim hissetmesin:))

      • Şike ile rakibi satın almışsan, üstüne hakemi de almışsan,tabii ki kaybetme ihtimalin sıfır.
        Sahte diplomalar baz alındığında, sıklet farkı bariz.

    • bir tek sen mi uyanıksın? Bizim millette söğüşlenecek göz var mı? Haa, şu çok bilmiş profları diyorsan, hani evini arabasını satıp dolandırıcılar alsın diye çöp kovalarına bırakıp gidenleri; onlar için ilaç yok maalesef…

Yoruma kapalı.