Siyaset de tarihin durumuna benzer bizim ülkemizde, her şey sürekli tekerrür eder…

25
Reklam

Çok olmuyor, iyi okurum olduğunu bildiğim bir dostumla karşılaştığımda, mahcubiyetini belli eden bir tavırla, eskisi kadar yazılarımı takip edemediği için özür dilemişti. 

Dediği özetle şuydu:

“Kendi işlerime o kadar daldım ki, gözüm başka hiçbir şeyi görmüyor. Batmamak, ayakta kalmak, çalışanlarımı sokağa bırakmamak için ölümüne mücadele vermem gerekiyor. Okuyacak halim yok; okuma fırsatı bulsam okuduğumu anlayabileceğimi de sanmıyorum.”

Aynı okur şunları da söylemişti:

“Siz gerçekleri yazmaya, doğru bildiklerinizi paylaşmaya devam edin. Sizi ve sizin gibileri okuduklarını, o sayede temel konularda yanlışlıklarından döndüklerini biliyorum. Yazmanız önemli.”

Dostuma teşekkür ettim ve ayrıldık.

Okuduğunu sandığı kişilerin artık bizleri okumadığını, partilerini kurma aşamasından başlayarak uzun yıllar görüşlerimi merak edip gerekli gördüklerinde danışan siyasilerin epeydir bu ilgilerini kaybettiklerini, başkalarının da okuyup etkilenmemesi için tedbirler aldıklarını dostuma söyleyemedim…

Boşluğa bağırıyoruz

Reklam

Bizlerin durumu biraz yankı yapan bir mekan buldu mu sesini deneyen kişilere benziyor. Boşluğa bağırır gibiyiz.

Kendimi ‘muhalif yazar’ kategorisine koymuyorum; geçmişte de kendimi ‘yandaş yazar’ görmediğim gibi… Her dönemde, ülke siyasetinde etkili olmak için yola çıkan her görüşten insana, partisine ve temsil ettiği görüşlere bakmaksızın, hep değer vermişimdir. 

Partisinin iktidarda veya muhalefette olmasına da aldırmaksızın…

Anavatan’da, DYP’de, Refah ve Saadet’te, AK Parti’de yakınlık hissettiğim siyasiler olduğu gibi, SHP ve CHP’de, MHP’de de dost bildiğim, sürekli görüştüğüm siyasiler hep oldu. Turgut Özal, Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Tayyip Erdoğan, Deniz Baykal, Kemal Kılıçdaroğlu ve Temel Karamollaoğlu ne zaman davet etse bir elim kanda bile olsa davetlerine koşmuşumdur.

Siyasilerle ilişkiler hep sorunludur, ben de bunu bilerek bugünlere geldim. Yukarıda ismini saydığım lider düzeyindeki siyasilerle, onlardan kaynaklanan sebeplerle, aramızın açık olduğu dönemler yaşanmıştır. Neredeyse hepsiyle. İncitici bir üslubum olmadığı için eleştirilerimi hep saygımı koruyarak taraflara yönelttiğim halde.

Siyasiler siyasette oldukları için saygıyı hak eder

Siyasete girmeyi yalnızca cesaret işi değil büyük bir fedakarlık olarak da görür ve siyasilere bu sebeple de saygı duyarım.

Üslubu siyasilerin kendileri bozar. Yan yana geldiklerinde birbirlerinin yüzüne bakamayacakları sözler sarf eder, bu tutum ve tavırlarının dönüp kendilerini de yaraladığını hiç fark etmezler. Oysa her kırıcı sözcük, eleştiri sınırlarını aşan her saldırı, bunu yapanın saygınlığından da bir şeyler koparır.

Reklam

Her yapıp söylediklerinin kendilerine yakın saydıkları kalemlerden destek görmesini de bekler siyasiler…

Eleştirileri muhalif görüş sayarlar.

Muhalif görüşlere ise tahammül sınırları pek dardır. Bazen ortada sınır da kalmaz, doğrular ile yanlışların rahatlıkla yer değiştirdiği bir dünyaya kendilerini hapseden siyaset kadrosu, aynı tavrı kalem erbabına karşı da takınır.

Zaten her dediğine, her yaptığına “Lebbeyk” diyecek alesta bekleyen birileri her zaman vardır. Yoksa bir yerlerde bulup onları görünür kılma yolunu tutarlar.  

Sonuç?

ANAP’ın iktidardan düşmesine yakın günlerden başlayarak bugüne kadar gelen süreçte birbirine çok benzer durumlar yaşanmıştır, yaşamışımdır.

Tarihte olduğu gibi siyasette de her şey tekerrür eder bizde.

Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Turgut Özal partisini bıraktı ve ANAP’ın sonu öyle geldi diyenler vardır. Hayır, Özal cumhurbaşkanlığı sırasında da partisinin içinden elini çekmedi ve sonradan partinin beğenmediği bir hale düştüğü ve Çankaya’dan inip yeni bir parti kurma niyetine sahip olduğu gerçeği kendi müdahalelerinin sonucudur.

O günlerde eskiden yanı başında olan yakını bir siyasetçi, bayram tebriği olarak, sonradan çok ünlenen Eba Müslim Horasani’nin Emevi devletinin yıkılış sebebine dair bir tespitini göndermiş ve ben de onu bir yazımda kullanmıştım.

Horasani’nin tespitini biliyorsunuzdur, ama yine de tekrarlayayım:

“Kendilerinden zarar gelmeyeceğini bildikleri için dostlarını uzakta tuttular; kendilerine düşmanlık gösterenleri ise yanlarına çekmeye çabaladılar. Dostları alındı, uzaklaştı, hatta düşman oldu; düşmanlık gösterenler ise ne yaptılarsa dost haline gelmediler. Hepsi karşılarında birleşti.”  

Ne zaman olmuş bu olay? Milattan sonra (MS) 750 yılında.

Şimdi MS 2020 yılındayız, aradan geçen yüzlerce yıl boyunca aynı olay tekrarlana geldi.

Maalesef siyasetin, iktidara dönüşünce, içinde yer alanların görüş menzilini kısaltan bir kötü özelliği de vardır. Kendi yakın çevreleri dışında kalanların, geniş kitlelerin görebildiklerini göremez hale gelebilir siyasetçiler. Ya da görseler bile, çeşitli sebeplerle, yanlışlıkları açıkça ifade edemezler.

Partiler neden demokrasilerde ilelebet iktidarda kalamıyor dersiniz? 

İşte bundan…

Dostumun sözleri bana bunları düşündürdü. Maalesef, büyük ihtimalle, bu yazımı kendisinden etkilenerek yazdığımı dostum bilemeyecek.

“Okuyacak halim yok” demişti ya…

ΩΩΩΩ

Reklam

25 YORUMLAR

  1. 2002’de AKP iktidara geldiğinde 1$ = 1.67 TL, Erdoğan 2014’te Cumhurbaşkanı seçildiğinde 1$ = 2.1 TL idi. Ekim 2020’de ise 1$ = 8.3 TL oldu. Hala daha R.T.Erdoğan’ı başarılı bulanlar ya sistemden besleniyordur yada akıl-ruh düzleminde bir pürüz vardır.

    İttihat Terakki’ye benzeyen Cumhur İttifakı’nın, Siyasal İslam ve yeni Osmanlıcılık ideolojisinin doğru olmadığının uygulamalı tarih dersi ile gösterilmesinin sonuna yaklaştık. Korona pandemisi olmasaydı da durum böyleydi, pandemi sadece süreci biraz hızlandırmıştır.

    Sayın Fehmi Koru’nun yazılarına şevkle devam etmesini umuyorum. Onun sayesinde hep birlikte tarihe not düşüyoruz.

  2. «Maalesef siyasetin, iktidara dönüşünce, içinde yer alanların görüş menzilini kısaltan bir kötü özelliği de vardır. Kendi yakın çevreleri dışında kalanların, geniş kitlelerin görebildiklerini göremez hale gelebilir siyasetçiler. Ya da görseler bile, çeşitli sebeplerle, yanlışlıkları açıkça ifade edemezler.

    Partiler neden demokrasilerde ilelebet iktidarda kalamıyor dersiniz?»

    Sayın yazar niyeyse önce cevabını yazıp sonra sorusunu sormuş:
    İşte yılların akparti iktidarı ve liderliği
    “Kendi yakın çevreleri dışında kalanların, geniş kitlelerin görebildiklerini görebildiği” için halen iktidardadır! İşte o yüzden cumhurittifakı ve anti–emperyalist mhp/akp kardeşliği vardır!
    Şimdi anlaşıldı mı?

    • Haydi ordan! Mustafa Kemal’e saygı duymayandan anti-emperyalist mi olurmuş? Sevr’i imzalayana sahip çık vatanı kurtarana karşı çık, olur mu böyle? Cumhur İttifakı’nın anti-emperyalizmi topaldır. Bize sağlam ittifak lazım!

  3. Biz sizi takip ediyoruz. Yillardir boyle. Son nefese kadar yazmaniz duasiyla…

  4. Üstat siyaset insanları çok saygı duyulacak ve imrenilecek insanlar onların hakkını yemeye gerek yok gerçekten zor bir iş yalnız siyasetçiyi eleştirmek ise herkesin görevi olsa gerek. Siyasetçilerde birbirini eleştirirken dikkatli ve yapıcı olmalı yalnız sizin yazdıklarınız yerinde tarih bizde tekrar tekrar tekerrür ediyor. Çocukluk yıllarımda 70’ler 80’ler Demirel ve Ecevit hiç bir zaman bir araya gelmezlerdi o zaman radyolardan dinlerdik bir araya gelip cumhurbaşkanını seçemediler. 90’larda Tansu çiller ,Mesut yılmaz bir defasında bir araya gelmişler. Biri birine kapıyı göstermişti çık diye. hangisi ama hatırlayamıyorum. Yıl 2020 şimdiki liderler aynısı. Hani bazıları diyorya yeni Türkiye diye gidiyoruz gidiyoruz aynı yerdeyiz ben hiç bir lidere kötü niyetli demiyorum yalnız liderlerin yakın çevreleri var ya liderleri kör ve sağır ediyor hiçbir lider kendi hataları ile yıkılmamıştır, çevresine örülen duvarları yıkamadığı için yıkılmıştır. NECMETTİN ERBAKAN hariç. Onuda bu memlekette bazı insanlar anlıyamadı o da dünyayı pek anlıyamdı. HERKESE SAYGILAR.

    • Bahri bey, rahşan hanımın dsp siyle diğer partiler ve liderler bi araya gelmişti de ne oldu; a.n.sezeri cb seçtiler de memlekete kuş mu kondurdular?
      Lütfen birbirimize saygı duyalım, doğru bilgi paylaşalım;
      Erbakanın ne mal olduğunu ise siz de bilirsiniz biz de; kendisi de misyonunu çok güzel yerine getirmiş ve dindar seçmeni bölerek, dp çizgisinin iktidarını engelleyebilmek için canla başla chp değirmenine su taşımıştır!

  5. Bernar
    30 Ekim 2020 At 05:34
    «(4) Cumhuriyet’in kutlanması dendiğinde aklına bu tür bir gösteri düzenlemek gelen zihniyetin, bir asırda bir arpa yol kat edememiş olduğunun açık bir göstergesidir.

    Belediye dizsin sosyal mesafeye uygun masaları sandalyeleri, örneğin, yerel ve mütevazi ölçekte, dünya sinemasından kısa film örnekleri izletsin. Gençler için satranç turnuvası düzenlesin. O gençleri haftalarca yürüyüş kolunda nasıl zeybek oynanır diye eğiteceğine, her birine Moğolca, Peruca, Mozambikçe vs. bir halk türküsü öğretsin. Çocuklar çıksınlar sahneye, o türküleri ya da şarkıları söylesinler birer birer. Büyük bir dünyanın birer üyesi, bir dünya vatandaşı oldukları algısının sembolik bir iması olsun. Angola’dan, Filistin’den, dünyanın dört bir yanından el becerisi seramik, kil vazolar, küçük ve basit el çalgıları getirtsinler, bunları sergilesinler. Her bir çalgının ne olduğunu, nereden geldiğini, gençler, merak edip oraya gelen insanlara kısa bir tanıtımını yapsınlar. Böyle şeylere AK Parti seçmeni vatandaş da göz atar, HDP’li vatandaş da.

    Çünkü, bir asır sonra kafa aynı kafa -ve “Garp cephesinde değişen bir şey yok”!»

    Evet, fetövari etkinliklerle afrikalı şoparları türkçe olimyatı yapıyoruz diye getirelim bize ankaranın bağları türküsünü okusunlar, istiklal marşı filan okurken ağlaşsınlar…
    Biz bu filmi görmüştük sn.bernar; hakkaten şarkta da garpta da pek değişen bir şey yok galiba.
    Seninkisi biraz da eşşeğimin alnı sakar kendi adını başkasına takar durumu; nato mermer sunta kafa!
    Haksız mıyım ahmet?

    • Afrikalı şopar … bu ırkçı bir söylem! Muhtemelen Uygur Türkleri için de şopar diyorsundur. Ayrıca Türkçe Olimpiyatları Türkiye’nin geleceği için çok yararlıydı. Emperyal güçler gibi sen de bundan rahatsız olmuşsun. Boşuna uğraşmayın, Türkiye’nin istikbali Çin ve Rusya’nın yanında olmak değildir.

  6. sn.koru yazdıklarınız asla boşlukta yankılanmıyor.
    yazdıklarınızı hergün binlerce kişi okuyor.sizi yok sayan muktedirler ve onların ağam paşam efendimcileri.
    bu yazıları esas dikkate alması gerekenler onlar.ancak dünyevi ihtiras iktidar hırsı buna engel oluyor.
    bu yazılar silinmez bir şekilde sosyal medya da sitelerde yer alıyor.başka siteler bağımsız medya bu yazılardan alıntı yapıyor.
    yarın muktedirlerin iktidarları elden gittiğinde birilerinin yahu size akıl veren yol gösteren akil insanlar yok muydu diyenlere yoktu yol gösteren olsaydı bu hataları yapmazdık dememeleri için bu yazıların yazılması gerekiyor.
    gladyatör filminde roma lejyon komutanı maxımus(Russel crowe)un savaş esnasında askerlerine:
    bu dünyada yaptığınız her hareket söylediğiniz her söz sonsuzlukta yankılanacaktır demesi gibi bu yazılar da asla kaybolmayacak eninde sonunda son yirmi yılın tarihini yazacaklara rehber olacaktır.kaleminiz asla susmasın Rabbim klavyedeki tuşlara basan parmaklarınıza ve aklınıza güç kuvvet versin.

    • Sayın yazarın aklına güç kuwet dilemeniz pek şık olmamış ama neyse; bizim müdavim yorumculardan hasan günay gibi sayın koruya kalkıp bşr de akıl sağlığı dilemediğiniz için ayrıca teşekür ederiz!

  7. Sayın koru, sizde bu dostlar varken düşmana ihtiyacınız yok ama haksızlık etmeyelim, oldukça da kibar biriymiş kendisi; “okunacak halin yok” demek yerine suçu kendi üzerine alıp “okuyacak halim yok” deyivermiş anlaşılan; tabii sen bildiğin gibi devam et demeyi de ihmal etmemiş, çünkü öbür türlüsünün bi işe yaramayacağını bilecek kadar yakın biri olmalı…

  8. Sn Gayret ne iş yaparsınız bilmem ama Güzin Abla gibi her yoruma cevap yetiştiriyorsunuz maaşallah. Biraz da sorunlarımıza kafa yorsak çözüm sunsak nasıl olur.

  9. “Kendilerinden zarar gelmeyeceğini bildikleri için dostlarını uzakta tuttular; kendilerine düşmanlık gösterenleri ise yanlarına çekmeye çabaladılar. Dostları alındı, uzaklaştı, hatta düşman oldu; düşmanlık gösterenler ise ne yaptılarsa dost haline gelmediler. Hepsi karşılarında birleşti.”

    bu tespit müthiş.
    Zihin jimnastiği ile dostlar kimlerdi diye düşününce ilk aklıma gelenler: Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve partisindekiler, Ali Babacan ve partisindekiler, uzun yıllar Adalet ve Kalkınma Partisine oy verdikleri halde cadı avına maruz kalan, eften püften bahanelerle, sorgusuz sualsiz meslekten ihraç edilen, ağaç kökü yemeye mahkum edilen yüzbinlerce KHK’lı ve onların aileleri…
    Ne yaptılarsa dost haline getiremedikleri, getiremeyecekleri ise Perinçek ile Bahçeli…
    Keşke bilselerdi…

    • Selami bey bakıyorum siz de aynı sevim hanım gibi “…hiç düşünmeden ölçüp biçmeden okuduğunuz…” o “müthiş tespit”ten sonra “zihin jimnastiğine” çoktan geçmişsiniz bile:
      Ne kadar akparti düşmanı varsa hepsini sıralayıp dostlar hanesine kaydetmişsiniz ve kim dostsa onun da boynuna düşman yaftasını asıvermişsiniz?
      Türk atasözü: eski dost, düşman olmaz!

  10. Dünyada ve Ülkemizde Gelişen olayları hiç düşünmeden ölçüp biçmeden ilk okuduğum yazarlardansınız Hocam sizin yazınızı okuduktan sonra düşünce jimnastiğine başlarım. Görüşlerinizi bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederim.

    • Sevim hanım yazarı “…hiç düşünmeden ölçüp biçmeden okuduğunuz…” zaten hemen anlaşılıyor ve bu konuda yalnız da değilsiniz ama ifadeleriniz daha çok yorumcu sn.bernarın durumuna uygun düşüyor; çünkü aşağıdaki paylaşımında da görüleceği gibi bi dediği öbür dediğini tutmaz!
      “Bu nasıl bir disiplin hali?” diye sayın koruya soracağına kendi haline baksa daha iyi olacak sanki; çünkü eskiden sizin gibi gündelikçi yorumlarında öncelikle bernar hocaya beğeni ve takipleme talepleri sunulur eğer yer ve zaman kaldıysa ondan sonra köşeyazısına ilişkin de bir iki kırık dökük cümlecik karalanıp sıvışılırdı…

    • Yorumları es geçmeyelim. Okumadan Uyumayalım. (Okursanız zaten uyuyamazsınız, uyku kaçar, yatakta döner durursunuz. Yinede tercih sizin.).

  11. Uğur bey gibi ben de sorgusuz sualsiz, kemiksiz kılçıksız(yoksa omurgasız mı demeliydim?) “Yazdıklarınız konusunda sizinle hemfikirim Bernar bey.” diyebilmeyi çok isterdim ama yine sizin tabirinizle “zihni karışmış toplumlardaki insanlar”dan birisi olarak ne diyeceğimi bilemedim tabii, hele de içinde bulunduğumuz şu kavram kargaşası döneminde:
    «“Aydın sorumluluğu” ve “memleketseverlik” (çok ucuzlatılmış, artık çok hamasi, çok aldatıcı hale geldiği için “vatanseverlik” sözcüğünü kullanmıyorum).» diyorsunuz ama sonra da meseleleri
    “…ilkel bir simgesel dil savaşına dönüştürürseniz, pekala ortak da olabilecek bir dğeri gözden düşürür, antipatik hale getirirsiniz.” de diyebiliyorsunuz?
    Valla insan gerçekten hayret ediyor!

  12. Sil baştan başlamak, herşeyi silip atmak değildir.
    (Herşeyin dönüp dolaşıp aynı yere geldiği, nerdeyse tıpatıp aynen tekrarlandığı ve ne gariptir ki herkesin ağzından salyalar akarak vizyona yeni giren bir film gibi izlediği,
    Bir acaip dünya da yaşıyoruz maalesef.
    Sinemalar yazlık sinema dahi olsa ayışığında ışıkları yakan ışıkçının düğmeye basmasını bekleyen, gözü ışıkçıda olan bir nesil..
    Kendi birşey üretmeyip, rakibinin yaptığı hatta söylediği fıkralara göre cevap vermeyi işi zanneden bir siyaset sahnesi.
    Onlarca insanın başına getirilmiş kişilerin oturduğu koltuğun ne olduğunu dahi anlayamamış olması.
    Daha dün Cumhuriyeti kutlamış, hergün Ömer’i anmış olsakta. Ertesi gün ayıkan akşam fazla kaçırmışların taklidini yapabilenler.)
    Makarayı başa sararsın, çuvaldızı çıkarır iğneyi takarsın.
    İğne Altın iğneyse eğer, ülkem, insanlarım ve yüce Rabbimin rızası için yolunu şaşırmadan yoluna gider.

  13. ””Okuduğunu sandığı kişilerin artık bizleri okumadığını, partilerini kurma aşamasından başlayarak uzun yıllar görüşlerimi merak edip gerekli gördüklerinde danışan siyasilerin epeydir bu ilgilerini kaybettiklerini, başkalarının da okuyup etkilenmemesi için tedbirler aldıklarını dostuma söyleyemedim…””
    Sayın yazar ülke olarak en buyuk sorunumuz yapılan TEHDİTLER , AZARLAMALAR , ŞANTAJLAR açıklanmadığı için hep aynı şeyleri yaşıyor duruyoruz avare kasnak gibi .Sözgelimi huku sıkıntılarından iktidarın hakim ve savcılara baskı uyguladığından bahsederler , ama bir tane cesur yürek çıkıp da bana şöyle şöyle talimat verildi yoksa seni şuraya sürerim diyen yok sonra ise herkes ahkam kesiyor.
    Size gelince sizi uzaklaştıran KİM ? NASIL TEDBİR ALDILAR ? yazıverin de bilelim ve camlara yazı yazmaktan vazgeçelim .Buğu çabuk kaybolur

    • Ahmet bey sayın yazara sorduğunuz kim ve nasıl sorularının cevaplarını kendisi burada hiç yazmadıysa en az on kere yazdı ve açıkladı; tadına doyulmuyor olacak ki çevirip çevirip bi daha diye ünleyip duruyorsunuz sanki…

  14. Yaşadığım ülke ile Türkiye arasındaki saat farkı nedeniyle, sayın Koru’nun yeni yazısını ilk oyuyanlardan biri ben olmalıyım. Sadece ilk okurları arasında olmakla kalmıyorum: Yanısıra, yeni yazının sabahın hangi saatinde siteye yerleştirildiğini de izliyorum. Bu yazı örneğin, sabah 7.05 ya da 7.10 gibi yayımlandı. Sayın Koru, genellikle 07:00-07:30 arasında siteye yüklüyor yeni günün yazısını. Saat 08’i aşırdığı yazıları çok ender.

    Bu nasıl bir disiplin hali?

    Yazarımızın pek çok entelektüel uğraşı, çok geniş bir dost çevresi, pandemi hayli sınırlama getirmiş olsa da dinamik bir sosyal yaşantısı olduğunu düşünmemiz için, onunla kişisel bir tanışıklık kurmuş olmamız gerekmiyor.

    Hem böyle bir yaşantıya sahip olacaksınız.

    Ve hem de yıllarla ölçülen uzun bir dönem boyunca her gün yazacaksınız -yazılarınız dolayısıyla size ücret ödeyen bir medya kuruluşu olmadığı halde. . .

    Gerçekten bu nasıl mümkün olabiliyor?

    Her birimiz, toplam okuma süresi dakikalarla sınırlı bir köşe yazısını bile gündelik olarak okumaya zaman ve zihinsel enerji ayıramazken, nasıl oluyor da, bir gazeteci, bir düşünce insanı hiç sektirmeden her gün hepsi üzerine kafa yormaya değer yazılar üretebiliyor?

    Nereden geliyor bunun enerjisi ve bunun disiplini?

    İki kavramın, bu soruya verilebilecek yanıtlar arasında olduğunu düşünüyorum:

    “Aydın sorumluluğu” ve “memleketseverlik” (çok ucuzlatılmış, artık çok hamasi, çok aldatıcı hale geldiği için “vatanseverlik” sözcüğünü kullanmıyorum).

    Bu ikisinin yokluğunda, gündelik olarak tanık olduğumuz zihinsel enerji ve disiplin bana mümkün görünmüyor.

    Çözemediği, aşıp geride bırakamadığı sorunlar karşısında sıkışmış, şu veya bu dönem boyunca inanmış olduğu şeylerin birer yanılsama olduğunu -istemese de- görmek, yanılsamalarının farkına varmak zorunda bırakılmış, ve şimdi zihinsel bir karışıklık yaşayan toplumlar, dönüp kişiliğine, bilgisine, entelektüel ahlakına güven duyduğu insanlara kulak vermeye başlarlar.

    “Boşluğa bağırır gibi olmak”, aydınların, kaliteli ve erdemli düşünce insanlarının olağan dönemlerde hep başlarına gelen bir deneyim.

    Ama, bir toplum adım adım olağanüstü dönemlere sürüklendiğinde, bu durum değişiyor.

    Birikmiş sorunlarını çözememiş, doğru bildikleri ya da doğruluğuna inandıkları şeylerin yanlışlığının şimdi fakına vardığı için zihni karışmış toplumlarda insanlar, giderek artan sayıda, aydınlara kulak vermeye başlıyorlar.

    Sayısı hayli az da görünse, her toplumun olduğu gibi, Türkiye’nin de aydınları var.

    Siyasetçilerden, ya da, bir düşünce-kültür geleneğinin militan kalemşörlerinden farklı olarak, bizlerin önüne birer çözüm listesi koymak yerine, bizleri düşünüp kafa yormaya teşvik ediyor, önemsemediğimiz, gözden kaçırdığmız olaylara işaret ederek, toplum olarak içinde bulunduğumuz günlerin ne olup neyi ima ediyor olabildiklerine ilişkin bizlere ipuçları sunuyorlar.

    Aydınların memleketseverliği olmasaydı, aydınları bütün zamanalar için boşluğa haykıran insanlar durumuna düşürüyor olsaydık, meselelerimizi çözüp ileri doğru yol alma olanağımız olmazdı.

    Aydınlar, bu mümkünatı veriyorlar bize.

    Değerbilirlik ya da ideolojik bir militanlık içinde değersizleştirmek, tek tek biz okurlara kalıyor.

    • Sayın Bernar üstat hakkında çok güzel yorum yapmışsınız. 25 yıla yakındır takip ettiğim üstat enerjisine ben de hayranım o kadar düşündüm bu enerji nereden aldığını en son bir şey yorumlayabildim o da İslâm dinine dinimiz diyor ki ‘komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir, başkasının derdiyle dertlenmeyen bizden değildir’ İslam dinini çok iyi anlamış birisi üstat. Ben bunu yorumladım sayın bernar

Yoruma kapalı.