Sığınmacıların kalıcı olmaya dönüştüğünü kışkırtıcılar anladı, politika üretmesi beklenenler anlamadı…

47
Reklam

İstanbul’da Suriyeli sığınmacıların yoğun yaşadığı bir mahalleden her gün geçen bir tanıdığım dün bana şu izlenimi aktardı: ‘‘Mahallede çocukların oynaması için ayrılmış bir bölümü de bulunan bir park var. Oraya yalnız Suriyeliler gidiyor ve her zaman kalabalık; buna karşılık mahallenin Türk sakinleri parktan uzak duruyor ve bu durumdan şikayet ediyor. Dün yine oradan geçtim, park bomboştu.’’ 

İzlenim Perşembe gününe ait.

Ankara’nın Altındağ ilçesinde yaşananların ertesi gününe…

Orada bir gün önce Suriyeli biri tartıştığı iki kişiyi bıçakladı. Bıçaklananlardan biri öldü, diğeri de yaralandı. Olayın duyulması üzerine bir yerlerden mahalleye doluşan kışkırtılmış kalabalıklar, Suriyelileri ve Suriyelilere ait olduğunu düşündükleri her yeri hedef aldı. Tekbirler getirerek saldırdılar.

Polis 76 saldırganı gözaltına aldı. 

Gözaltına alınanların neredeyse yarısının değişik suçlara daha önce karışmış kişiler olduğunu gazetelerde okudum.

Altındağ’da yaşanan saldırı olayı, Türkiye’nin çeşitli yerlerini kendilerine mesken seçmiş sığınmacıların günlük yaşantılarını etkilemiş olmalı.

Ertesi gün parkın boş kalması bunu gösteriyor.

Reklam

Yabancı, göçmen, sığınmacı, yani öteki

Bir ülkede statüsü ne olursa olsun ‘öteki’ olmak kadar zor bir şey yoktur. Sığınmacı, göçmen veya azınlık mensubu olmak fark etmiyor; çoğunluktan farklı görülmek yeterince tedirgin edici bir durum.

Yüzlerce yıldır bu topraklarda yaşayan, ancak çoğunluğu teşkil edenlerden bir veya birkaç konuda farklı özelliği bulunan kişiler bile bu tedirginliği sessizce yaşamakta.

Yalnız bizim ülkemizde mi? Hayır, başka ülkelerde göçmen, yabancı işçi veya azınlık mensubu olarak yaşamakta olan Türkler de, bulundukları yerlerde bazılarının kendilerine kem gözlerle baktığı gerçeğine muhataplar.

Almanya’da, Fransa’da, Hollanda’da azımsanmayacak sayıda Türk yaşıyor ve orada doğmuş büyümüş olanlar bile o ülkelere kendilerini kabul ettirmekte zorlanıyorlar.

O ülkelerin vatandaşı olmaya, pasaportunu taşımaya hak kazanmış olsalar da…

Tercihini Alman milli takımından yana yapmış, dünya kupalarında Alman milli takımının başarılarına katkıda bulunmuş yıldız futbolcumuz Mesut Özil‘in sonralarda uğradığı haksızlık unutulacak gibi değil.

Yaşadıkları ülkelerde ırkçı tiplerin Türkleri hedef alan eylemlerinde çok can veren oldu.

Reklam

Küçümsenerek ‘dönerci cinayetleri’ yaftası asılmış on cinayet -kurbanlardan biri Yunanlıydı ve Türk sanılarak öldürülmüştü- Alman medyası tarafından yıllarca Türklerin iç hesaplaşması olarak yansıtılmıştı.

Öldürülenlerin biri kadın üç kişiden oluşan bir ırkçı Alman timi tarafından infaz edildikleri neden sonra anlaşıldı.

Avrupa’nın değişik ülkelerinde artık oralarda yerleşik hale gelmiş olan Türklerin uğradıkları saldırılar herhalde bizlere bir şey öğretmiş olmalı.

Irkçı yaklaşımların yanlışlığını…

Bu sebeple bizim ülkemizde geçici veya kalıcı olarak yaşayan ‘farklı’ özelliklere sahip insanlara karşı tavrımız ayrımcı olmamalı.

Olmamalı ama olabildiğini yine kendi ülkemizde geçmişte ve yakın dönemlerde yaşananlardan biliyoruz. Kışkırtılmış tipler ne istediğini bilmez bir güruha kolayca dönüşebiliyor ve sonradan utanılacak eylemler yapabiliyor.

Yüz küsur yıl öncesine gitmeye gerek yok, 50 küsur yıl önce, 1955 yılı 6/7 Eylül günleri, kışkırtılmış kitleler, İstanbul’un göbeği sayılan Taksim (İstiklal Caddesi) çevresinde, karşılarına çıkan azınlıklara ait olduğunu düşündükleri hedeflere saldırabildi.

O utancı yarım asırdan fazla bir süredir taşıyoruz.

Kışkırtıcılar faal

Galiba birileri şimdi de Suriye’deki savaştan kaçmış ve devletin politik tercihleriyle ülkemize sığınmış kitlelerden rahatsızlık duyuyor ve bu rahatsızlığını dışa vurmaya hazırlanıyor.

Altındağ’da yaşanan olay daha büyüklerinin bir provası gibi.

Yangın ve sel afetleriyle boğuşmakla meşgul hükümet başgösteren bu yeni gelişmenin tam farkında değil. Farkındaysa bile olanın tehlikeli boyutlara varabileceğini hesaba katar görünmüyor. Hesabı doğru yapanlar mutlaka vardır, ancak onlar da siyasi alana yansıyan ayrıştırıcı söylemin hükümetin fazla uzağında olmadığı bilgisiyle seslerini çıkarmıyorlar.

Muhalefet ise ‘‘Beşşar Esad’la görüşüp Türkiye’ye sığınanları ülkelerine geri göndereceğiz’’ anlamsız cümlesini politik tavır sayıyor.

Esad yönetiminin kendisine muhalif oldukları için ülkelerini terk etmiş üç ayrı ülkede sayıları on milyona yaklaşan Suriyeli sığınmacıların dönmesini isteyeceğinden nasıl emin olabiliyor bizim muhalefet?

Elbette dönenler olacaktır, ancak hepsinin dönmesini beklemek abes.

Beşşar Esad dört milyonu Türkiye’de bulunan, toplam sayıları on milyona yaklaşan Suriye’den kaçmış bütün insanların ülkesine dönmesini istemez. Esad’ın arzuladığı ülke onlarsız bir Suriye’dir.

Ayrıca, Suriye’den kaçmış olan insanların çoğunun gidebilecekleri evleri de yok; savaşta hepsi tahrip oldu.

Dahası, on yıldan fazla süredir burada yaşıyor bu insanlar…

Yerleri, yurtları, çoluk çocuklarıyla yaşadıkları ülke Türkiye…

Sevsek de sevmesek de bu durum bir Türkiye gerçeği…

Bu gerçeği siyaset adına istismar etmek, tahrike kalkışmak, bundan çıkar sağlama derdine düşmek, kitleleri kışkırtma yolunu seçmek ülkenin başına dert açmaktan başka bir işe yaramaz.

Her gün önünden geçtiği parkı o çevrede yaşayanlardan yalnızca Suriye’den gelenlerin kullandığı bilgisini benimle paylaşan tanıdığım, mahallenin Türk halkının parktan uzak durduğunu da söyledi. 

Perşembe günü koca park o yüzden bomboş kalmış…

Mahalle parkını o bölgede yaşayan herkesin birlikte değerlendirdiği bir yere dönüştürmenin formülleri aranmalı.

ΩΩΩΩ

Reklam

47 YORUMLAR

  1. Suriyeli vatandaşlara olabildiğince yardım etmeye çalışıyorum . Her sene zekat fitre sadakami bir Suriyeli aileye veriyorum . Kurban ayında 3/1 hissemi bu aileye veriyorum. Evime misafir ediyorumBunlar çok mu zor arkadaşlar, Allah’ın rızasını aramak , darda kalmışa yardım etmek, . Bu ülke suriyeliye değil daha bir çok ırka bile yeter. Onların duasını almak, en büyük sigorta, Rabbim beni ve ailemi bu dualarla korur. Ahirette karşıma çıkarır.
    Su ve yemek vermeyen CHP zihniyetini kınıyorum. Kerbeladaki yezidden farkınız yok. Siz Arap diye peygamber torununu bile aç ve susuz bırakırsınız. İnsana insan olduğu için değer vermeli. Dini , milleti , ırkı, devleti hiç umrumda değil. Yardıma muhtaç kim varsa destek olmalı.

  2. Ülkemiz hesapsız kitapsız bir ülke. Bakan diyor ki biz Muğla’da kayıba uğrayanların kayıplarını ödedik buzdolabına kadar. Devletin böyle bir görevi mi var? Benim cebimden her kayıp ödeniyor mu? 47 milyon ödedik. 60 milyon da taahhüt verdik diyor. Sen üç tane uçak alma. Önlem alma. Bu kadar kayıp verilsin. Hesabını da bana çıkar. Bu kadar rezalet görülmemiş. Vergilerimizi böyle heba ediyorlar. Beceriksiz ve kalitesiz yönetimin hesabını biz ödüyoruz. Beş kuruş yardım yok benden. Oy verenler yardım etsin.

  3. Elbette felaketler olur. Muhalefetin görevi eksikleri eleştirmek ve eksiklerin yapılmasını sağlamak. İktidar sözcüleri muhalefete laf yetiştirmeye ve susturmaya çalışıyor. Eleştiriye tahammülünüz yoksa istifa edeceksiniz. Beceriksizlik mazaret değil. Orası yan gelip yatıp insanların mal ve canlarıyla her gün bedel ödemesine sebep olmak değil. İstifa edemiyorum diyorsanız, söyleyin affetsinler.

    Bu ufak felaketlerde yaşanan duruma bakınca depremde ne olacağını tahmin ediyorsunuz. Sorsanız hiç bir hazırlıkları olmadığını göreceksiniz. Soracak da denetleyecek de hesap soracak da yok. Önce millet hesap soracak. Ama bizim millet de o millet değil.

  4. Ülkemizde her konu sakız gibi çiğneniyor üç beş gün. Sonra hadi başka konuya. Fakat çözüm geliştirmesi gereken siyaset, politika geliştiremiyor hiç bir konuda. Muhalefet ve olmayan medyada konuları takip edemiyor.

    İktidar tek atımlık silah. Tek sesli. Etrafındaki çömezler sadece yiyici takımı. Meclis kadük zaten. Kararnamelerle yürüyen aksak gedik bir devlet. Her konu illa felaketle sonuçlanacak ve iktidar da durumu idare edip yola devam diyecek.

    Böyle bir devlet yönetimi gerçekten yakışmıyor Türkiye’ye. Yönetim zaafiyetlerini ortadan kaldıracak gerçekçi ve etkin bir devlet mekanizmasının geliştirilmesi lazım. Üç yılda Cumhur başkanlığı denilen yamuk sistemin ülkeyi getirdiği durum ortada. Buradan acil olarak bir çıkış planı gerekiyor. Daha fazla işler sarpa sarmadan.

    Parlementer sistem de gerçekçi değil. Onun da zaafı yürütme ve yasamanın, hatta yargının iç içe olmasıydı. Güçler bağımsızlığını sağlayacak bir sistem gerekiyor.

    Demokrasi ne zaman gelecek bu kara topraklara … daha fazla kararmadan gelse iyi olur.

  5. CHP Bolu Belediye Başkanının  da aldığı o utanç verici karardan sonra birileri de onu örnek almış olacak ki Bolu’da sırf tenleri kokuyor diye Iraklı bir aileyi apartmandan çıkarttıkları medyaya yansıdı.
    Bunun binde biri maazallah bir Yahudi’ye yapılsa (haklı olarak) dünya ayağa kalkardı. Sıra Iraklıya veya Suriyeliye gelince herkes susuyor! 

    Davul zurnayla, güle oynaya göndercekmişler.
    Sevgi pıtırcıkları.

    Muhalefetimiz sığınmacıların veya mültecilerin evlerini, dükkânlarını yakın, yıkın, talan edin, çoluk çocuklarını kan revan içinde bırakın demez ama sinsi bir şekilde kışkırtıyor, hedef gösteriyor.
    lafın düzünü edecek olursak, iktidara zarar vermek belasına, ırkçılığın dik âlâsını yapıyor!
    Sevgi pıtırcıkları.

    AK Parti’ye zarar verir düşüncesiyle olsa gerek, son günlerde sığınmacı karşıtı söylemlerini yoğunlaştırdılar.Kafaları “AK Parti’ye ne yarar ne yaramaz” muhasebesi üzerinden çalışıyor çünkü.

    CHP eski Tunceli milletvekili, aynı zamanda Kılıçdaroğlu’nun da akrabası olan Hüseyin Aygün bunu vaktiyle şöyle faş etmişti:
    “Kılıçdaroğlu, ‘Gülen Cemaati’ni eleştirmek AKP’ye yarar’ diye beni uyardı…”
    Kafaya bak.
    Kılıçtaroğlu aday olmama sebebi belli oldu zannedersem, çünkü Akpartiye yarar.

  6. SAYIN KORU DÜNKÜ YAZINIZA GEÇTE OLSA BİR CEVAP OLSUN MESELA SAYIN CUMHUR BAŞKANININ ADAYINI BELIRLEMESİNİ MESELA DESEKİ BENİM ADAYIM APDULLAH KA KARDEŞİM DESE NE KADAR GÜZEL OLU DEGİLMİ AMA MÜSLÜMAN ELİNİ YILANIN DELİĞİNE BİR SEFER SOKAR HADRİ MEYDAN LİDERLİK BU BAK ÇIKIP ADAYIM DİYEMİYORLA HERZAMAN BİR TAYYIP LAZIMMIŞ DEMEKKİ

  7. Cumhur ittifakı hassas ölçümlerle ihtiyacı olan oy miktarını vatandaşlık verdiği mültecilerle karşılamayı planlamış olabilir, bundan Millet ittifakının mutlaka haberi vardır. Fakat göçmen meselesi oy kaygısıyla halledilebilecek bir mesele değil, aksine problemin kaynağında çözüm üretme çabası seçim kazandırır, yeter ki çözüm üretme çabası içinde olduğuna milleti ikna edebilsin. O zaman göçmenler de oy verecektir bu çabaya. Eğer böyle bir çabası varsa CHP’nin söylemleri o çabaya ters değil. (Bana göre bittabii)

  8. Dünyada hiçbir ülkenin altından kalkamayacağı iş başarıldı, 400 ayrı noktada çıkarılan yangın 15 günde söndürüldü. Bu sürede olanları hatırlayın. Muhalif milletvekili, FETÖ’cü fake hesapları, sanatçı geçinen süprüntülerine kadar hepsi “Uçak nerde, uçak nerde” diye bağırındılar. FETÖ’cülerin bot hesaplarla açtığı Help Turkey ve Global Call etiketli paylaşımları 11 saat dolaşımda kaldı. Twitter algoritması ilginçtir bu sahte hesapları 11 saat sonra fark edip Help Turkey etiketini TT listesinden kaldırdı.
    Enes Kanter adlı FETÖ’cü ile kahvaltı eden Twitter’ın Jack’ı zaten bu iş birliğinin imzasını atmışlardı.
    Yangın bitti mülteci düşmanlığı başladı. FETÖ sinyal çakmıştı ikisine de “Burdan çok ekmek çıkar” diye. Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener ırkçı söylemlerle mülteci karşıtlığını Twitter’dan yayılan yalan haberlerle o kadar kışkırttı ki sonucu geçen gün Altındağ’da acı biçimde gördük.
    Ve şimdi son 100 yıldır yağmayan yağmur düştü Kastamonu, Azdavay, Bozkurt’ta. Almanya’dakine benzer bir iklim felaketi yaşandı. Afet çok büyük ama birlik olmak yerine muhalif kesim ve medyası HES kapakları patladı yalanına sarıldı bu kez.
    Yalanların tek bir mecrası var: SOSYAL MEDYA… Twitter, Facebook, İnstagram ve YouTube…
    Hep böyleydi zaten.
    Gezi Vandalizminde, Hendek Kalkışmasında, Barış Pınarı Operasyonunda, İdlib’de…
    Çok net görülmekte ki ABD Başkanı Trump’ın bile hesabını askıya alan Twitter fikirlerin yarıştığı bir özgür tartışma platformu ve demokratik bir mecra değil, gerektiğinde sahipleri tarafından kullanılan bir SİYASİ AKTÖR.
    Dolayısıyla da Hükûmet bu mecrayı bir SİYASİ AKTÖR olarak konumlandırıp ona göre tedbir almalı.
    Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan önceki günkü canlı yayında “Amerika’da bir Twitter olayı nelere vesile oldu. Türkiye’de senin ofisin yok, görevlendirdiğin elemanın yok. Öyleyse bunlara bunun bedelini ödetmemiz lazım. Ofisini açacaksın, vergini ödeyeceksin, açmadığın takdirde bedelini ödeyeceksin. Gerçek dışı bilgi ve haberlerle leke sürmeye çalışıyorlar. Bu yıkıcı faaliyetleri yapanlara bakıyor ve hiç şaşırmıyoruz. Hiç şaşırmadığımız gibi ‘Bir bedeli olsun artık’ diyoruz” diyerek bu olgunun net biçimde altını çizdi.
    Sosyal medya dünyanın pek çok ülkesinde ofisler açmış, o ülkelerin yasalarına tabi olarak çatır çatır vergilerini ödemekteler ama Türkiye’de yoklar. Çünkü Türkiye’yi sallamıyorlar.
    Çok net söylüyorum.
    Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yeni yasama dönemini beklememeli. Twitter’a 15 GÜN EK SÜRE vermeli. Bu zaman zarfında bir temsilci atamaz ve ofis açmazsa TWİTTER KAPATILMALIDIR.
    Çünkü Twitter bunu yapmayı reddediyorsa anlamı çok açıktır:
    -SENİ EGEMEN DEVLET OLARAK TANIMIYORUM
    -SENİN YASALARINA UYMUYORUM
    -SENİN BAĞIMSIZLIĞINI TAKMIYORUM
    Mahir Ünal’ın medya ve tanıtımdan sorumlu AK Parti Genel Başkan Yardımcısı olduğu sırada hazırlanan “Dijital Dönüşüm ve Yeni Medya Düzeni” başlıklı raporda 2017 yılında yayınlanan bir NATO kitabından söz edilmekte.
    Kitabın EGEMENLİK kavramına ayrılan ilk bölümünün 11. sayfasındaki Kural 1’de ‘Devlet egemenliği SİBER ÂLEMDE de geçerlidir’ ilkesinin benimsendiği belirtiliyor:
    Egemenlik uluslararası hukukun temel ilkesidir. Bu kural, SİBER ALAN ve devlet operasyonlarının çeşitli yönlerinin EGEMENLİK PRENSİBİNİN ÖTESİNDE OLMADIĞINI kabul eder. Ülkeselliğin (bölgeselliğin), egemenliğin merkezinde yer almasına rağmen, bazı durumlarda devletler ayrıca siber altyapı ve yurt dışı faaliyetler ile bu faaliyetlerde bulunan bazı kişiler üzerinde yargı yetkisi gibi egemen imtiyazlar uygulayabilirler. (Kural 10-11)…
    Bu kuralın sağladığı sonuç şudur:
    Nasıl “devletler arasındaki ilişkilerde egemenlik, bağımsızlığı ifade ediyorsa” SİBER SALDIRI BAĞIMSIZLIĞIMIZA KASTETMİŞ BİR İŞGAL SALDIRISIDIR.
    Tıpkı 15 Temmuz gecesi ABD’den emir alan FETÖ aparatının TSK içindeki silahları ele geçirerek bağımsızlığımıza saldırması gibi.
    Yani Help Turkey adıyla bir SİBER SALDIRI mı başlatıldı. Derhal Twitter’ı uyar, yarım saat içinde bu etiketi TT’den kaldırmıyorsa TWITTER’I KAPAT…
    Küresel Çete, içerdeki ortaklarıyla her tabii afetler dâhil her olayı iktidarı yıpratmak için manivela olarak kullanmakta bunun için sosyal medyayı bir araç olarak faaliyete sokmakta.
    Meselenin SİBER VATAN kısmını unutmadan yapılması gerekeni söyleyelim biraz da.
    Ham maddenin veri olduğu günümüz şartlarında, Sosyal Medya bu verileri işleyerek millî egemenlik sınırlarını çiğniyor, geleneksel devlet yapısına meydan okuyor. Yeni dünya düzeni böyle tasarlanıyor. Nitekim bunun sağlaması Brexit oylamasında, ABD seçimlerinde yapıldı ve her ikisinde de “başarılı” sonuçlar elde edildi.

      • yorum serdar beye ait değil,
        fuat uğurun bir yazısını alıntılamış.
        iktidarın fonladığı yandaş medyanın bir kalemi.
        doğal olarak sosyal medya kapatılsın diyor. yalan haber dedikleri iktidara yönelik eleştiriler. sosyal medya kapatılsın ve meydan onlara kalsın istiyorlar. alice in wonderland masalları anlatacaklar.
        ben de bir yazısını alıntılayayım.

        • büyük harfler yazıya ait kendi yorumlarım.

          Ufuk Asımpınar adlı bir okuyucum var. Mail atmış dün:
          “Sayın AK Parti Hükûmeti Yetkilileri, şimdi İstanbul Bahçelievler’de pazar pazarından eve geldim de, yazayım dedim:
          Ekmek 1 liraydı. Pandemide 1,5 lira yapıldı. Şimdi 2,5 lira.
          Dana kıyma 55 lira. Dana kuşbaşı 95 lira.
          Kuzu pirzola 80 liraydı. Pandemi’de 110 lira yapıldı. Şimdi 150 lira.
          Ayçiçek yağının 5 litresi hâlâ 70-80 lira.
          Pazarda bile 10 liradan aşağı meyve yok. İncir 25, muz 20, kayısı 20, çilek 12, şeftali 12, erik 12, üzüm 10, armut 10, elma 10 lira… Salatalık 5, domates 5, biber 10 lira… Peynir 50, zeytin de 40 liradan aşağı değil. Semt pazarı fiyatları bunlar. Market fiyatları değil. Marketler zaten pandemide fırsatçılığın dibine vurdular! Ama kontrol hak getire!
          Yaz bitti ama fiyatlar hiç inmedi. Farkında mısınız?
          OKUYUCUYA MI SORUYOR?
          EMİNİM HERKES FARKINDADIR
          İKTİDARA SORUYORSA,
          HİÇ SANMIYORUM.
          2000 liradan aşağı kiralık ev yok.
          Elektrik, doğalgaz fiyatlarına da zam üstüne zam.
          Fırsatçı İBB doğalgaz faturalarında yuvarlamaya gider, suya zam yapar. Ulaşıma hakeza. Marketler, medikal ve yangın malzemecileri fahiş fiyat artışları yaparlar.
          E ne yapacağız biz vatandaş olarak? Umurunuzda mı?..”
          ELBETTE DEĞİL. HİÇ DEĞİL.
          Okurumun dediği gibi yaz bitti ama fiyatlar inmedi.
          Ama bunun bir de kışı var, öyle değil mi?
          12 yıldır kapımıza gelen Rasim Usta’dan süt alırız. Mandırası yakın köyde olduğu için gidip görmüşlüğümüz var ve güveniriz. Bize verdiği sütün litresi bir buçuk yılda 4 liradan 7 liraya çıktı. Yoğurt için manda sütü önerdi akrabalar, alalım dedim. Litresi 15 liraymış. Neden? Çünkü yem fiyatları ve samandaki fiyat artışı bir türlü durdurulamıyor. Doğal olarak bu durum et fiyatlarına da yansıyor. Artık et fiyatlarının uçuşunu takip edemiyoruz.
          Geçen gün ben de semt pazarlarından birine gittim. Evet, patates ve soğan ucuz. 31 Mart 2018’de bu iki sebzenin seçim sonuçlarını belirlediği dikkate alınırsa dramatik bir değişim bu. Nektarini çok severim, fiyatına baktım, 25 lira olduğunu görünce şapkam uçacaktı! Bir kilo almaya kalk zaten dört adet filan geliyor. Okurumun dediği gibi bu yaz günlerinde domates ve salatalıkların hâlâ pahalı olabilmesi, ortada BAŞKA BİR ÇALIŞMA olduğunun işareti.
          AÇIKLANAN ENFLASYON RAKAMLARI İLE ÇARŞI-PAZARIN UYUŞMADIĞINI ARTIK YANDAŞ MEDYADA BİLE İTİRAF EDİYORLAR. PEKİ BU YALANA DA YASAK GELECEK Mİ?
          BU YALANLAR NE OLACAK?
          BU YALANLARA DA YASAK GELMELİ DEĞİL Mİ PEKİ?
          bu başka bir çalışma DERKEN NE KASTEDİYOR ACABA?
          DIŞ GÜÇLERİN BİR OYUNU?
          YA DA CHP NİN İŞİ OLMASIN.
          ÇARŞI PAZAR FİYATLARINI KESİN CHP YÜKSELTİYORDUR.
          Linkteki fiyatlar(*) İstanbul Hali’nin dünkü meyve toptan satış fiyatları, aşağıdaki de yalnızca domatese ait. Artık pazar ve marketteki fiyatını siz düşünün.
          HAL FİYATLARI VERMİŞ. DİLEYEN BAKABİLİR.
          https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/620114.aspx
          Peki BU YÜKSEK FİYAT ÇALIŞMASINI kimin yaptığını Cumhurbaşkanımız ve bakanlar biliyor mu?
          20 YILDIR ÜLKEYİ YÖNETENLERE SORUYOR.
          Arkadaş ne kontrol edilemez bir mekanizmaymış, ne çözülemez bir sistemmiş bu… Bir ara okumuştum, Cumhurbaşkanımız bile soruyordu “Domates tarlada 1, çarşıda pazarda 7-8 lira. Bu ne? Arada kimler var?” diye.
          O zaman sorunun muhatabı bulunup ortaya çıkarılsın.
          Kimin egemenliğinde, hangi kurumsal bağlantıların arka çıkmasıyla halkın sırtına bindikçe biniyorlar. Bu pervasızlığı yapanların güvendiği dağlara eğer bizzat Cumhurbaşkanımız karlar yağdırmazsa gidişatın sonu hiç iyi değil.
          20 YILDIR ÜLKEYİ YÖNETENLERE SÖYLÜYOR.
          HERŞEY ONLARIN HABERİ/BİLGİSİ DIŞINDA OLUYOR GALİBA.
          Onu bırakın, marketler sebze ve meyveyi çok ucuza doğrudan üreticiden aldığı hâlde 10 liraya satıyor. Açıkça kötülük ve hırsızlık yapıyorlar. Bu bir suç.
          KİM SEYREDİYOR 20 YILDIR PEKİ?
          Yazıyorum, bir daha yazıyorum. AK Parti iktidarının, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu ülkeye hizmetleri anlatmakla, yazmakla bitmez. Yurt içinden farklı bir tablo çiziyorlar muhalif duruşlarından ötürü ama yurt dışından bakıldığında Türkiye kritik eşiği atlamak üzere olan süper güç adayı bir ülke olarak tanımlanmakta. Ama ne yazık ki bu olgu mutfaktaki sıkıntıya, çarşı-pazardaki pahalılığa merhem olamamakta.
          UÇUYORUZ KAÇIYORUZ SINIRLARIMIZI AŞIYORUZ
          SÜPER GÜCÜZ
          Bir çarpıcı gerçek de şu:
          CHP ve İyi Parti’ye oy verenlerin çoğu zaten orta ve üst gelir grubunda. Onlar bu pahalılıktan en az etkilenenler. Ama bol bol pahalılık üzerinden siyaset yapma fırsatını da kullanıyorlar. Bu partilerin alt gelir grubunda olanlar ise daha da bileniyorlar.
          Asıl sıkıntı AK PARTİ TABANI. Çünkü iktidar partisinin tabanının büyük çoğunluğu ne yazık ki Türkiye’nin orta-alt gelir gruplarından oluşuyor.
          DÜŞÜK GELİR GRUBU ET YEMEYİVERSİN.
          BİR ARA RAŞİTİK TAVUK YİYORLARDI,
          ARTIK TAVUK TA PAHALANMIŞ.
          ONU DA YEMEYİVERSİNLER.
          BUGÜN TAHSİN BEYİN YORUMU VAR SİTEMİZDE,
          BEN ÜSTÜNE SÖZ SÖYLEMEK İSTEMİYORUM.
          Bu yüzden AK Parti Hükûmeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan kendi tabanının dayanma sınırını daha fazla test etmemeli. 31 Mart 2018’de patates ve soğan fiyatlarıyla neler yapıldığından ders alınmamışsa, söyleyecek sözüm yok tabii.
          Aylardır yazıyoruz, söylüyoruz, ta 8 Kasım 2018’de Meclis’e taşınan “Tarım Ürünlerinin Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun”u, yani Hal Yasası’nı artık çıkarın diye.
          Bugün toplam yaş sebze ve meyvenin yaklaşık yüzde 40-50’si hallerden geçiyor, 50-60 milyon ton meyve-sebze el değiştiriyor.
          YIL 2021.
          HAL YASASI BEKLİYOR,
          BENCE HAYIRDIR.
          İHALELERİ DÜŞÜNÜNCE…
          Hal Yasası taslağına baktım. Bana göre olumlu ve olumsuz yanları var.
          1-Tüm sebze-meyve üretici haline girerek takip sistemi ile takip edilecek, hale girmeyen mal piyasada satılamayacak.
          olumsuz.
          Bu durum tekelleşmeye yol açar ve tehlikeli.
          2- Hallerin en az yüzde 30’luk kısmı üretici birliklerine ayrılmak zorunda.
          olumlu.
          Yani üreticiden tüketiciye direkt satış anlamına geliyor bu ve tüketici lehine.
          3- Satılamayan ürünleri üretici birlikleri satın alacak. Ayrıca Tarım ve Orman Bakanlığı’nın kurduğu Dijital Tarım Pazarı’nda (DİTAP) açılacak özel bölümde alıcılarla buluşturulacak.
          olumlu.
          Bu madde eleştiriliyor ama ben katılmıyorum. Üstelik pandemide dijital satış çok yaygınlaştı. Böyle bir uygulama aynı zamanda gıda israfının da önüne geçecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan, hatırlarsanız Türkiye’de meyve ve sebzenin yüzde 25’inin israf edildiğini, 500 milyar liralık israfın yüzde 2 azaltılması ile 10 milyar lira tasarruf edileceğini söylemişti. Çok acı bir durum bu.
          4- Yine yasayla sebze ve meyve zayiatının azaltılması için soğuk zincire destek verilecek.
          olumlu.
          Ama yetmez. Bunu zorunlu tutmak gerekir.
          5- Hal sayısı 175’ten 30’a indirilecek.
          olumsuz.
          Çünkü bu hem kaosa sebep olur hem tekelleşmeye hizmet eder hem de rekabeti bitirir. Tersine artırılması gerekir.
          Bir de pahalılığın panzehri olarak gösterilen tarım kredi kooperatifi marketleri var. Güzel de onlar yaygınlaşıncaya kadar atı alan Üsküdar’ı geçecek. Kaldı ki ilginçtir onlar da öyle pek ucuza satmıyor ürünlerini.
          TEKELEŞMEDE KİMİN SIKINTISI VAR Kİ.
          HAL İHALESİ AÇILIR, BEŞİ BİR YERDELER BAKARSINIZ HAL İŞİNE DE GİRMİŞLER.
          Sözün kısası bu cep, bu mutfak var ya! Herkesi yakar.
          Başka çare yok.
          Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tıpkı eski günlerinde olduğu gibi çarşı-pazar meselesine bizzat el koyup pahalılık lobisini ve mekanizmasını çökertmedikçe bu durum AK Parti’nin başına çok işler açacak.
          PAHALILIĞIN OYA YANSIYACAĞI ENDİŞESİ TAŞIYOR.
          DERT BÜYÜK YANİ.
          HAKSIZ DA DEĞİL TABİİ…

          • Çarşı pazarın durumunu herkes kabul ediyor. Herşeyin gül gülistan olmadığını herkes görüyor zaten. Büyük çoğunluk sizin gibi felaket tellallığı yapmıyor. Büyük çoğunluk iyi şeyleri de görüyor.
            Aynı zamanda büyük çoğunluk bu sorunların
            Chp-iyi-Hdp nin çözemeyeceğini de görüyor merak etmeyin. Yine çözerse Cumhur çözer diyor.Sizin anlamadığınız tam burası. 20 senedir Chp nin oyu son genel seçim dahil, yüzde 20-25.

            Umut değilsiniz. Meral abla hiç değil.

      • Galiba sizde yatıda mülteci var ondan şikayetçisiniz
        Dizin kafalar sadece ama sadece ne RTE ye yarar ne yaramaz üzerine düşünür
        Geri kalan devlet millet hak hukuk din iman
        Herşey teferruattır

  9. İnşaat mühendisi Dr. Kubilay Kaptan’ın ,euronews’ a yaptığı açıklama özetle şöyle:
    ‘ Ezine çayı üzerinde biri Bozkurt’un yakınında , diğeri biraz uzakta iki HES mevcuttur .HESlerde ; aşırı yağışlarda, barajdaki su seviyesi , baraj gövdesinin üst kotuna erişince , dolusavak denilen ve otomatik olarak devreye giren su tahliye sistemleri mevcuttur .
    Bizim santrallarımızın çoğunda , maliyeti düşürmek amacıyla bu sistemler gözardı edilmiştir. Böylesine durumlarda ise baraj kapakları manuel olarak açılır ve fazla su dere yatağına bırakılır .
    Bozkurt’taki sel felaketinin ana nedeni budur’
    Devletin yaptığı açıklamada ise böyle bir durumun söz konusu olmadığı ifade edilmiştir .
    Takdir kamuoyunun !
    Selamlar ,iyi günler

  10. Yurt dışındayken en ihtiyacım oldugu dönemde 1 suriyeli kiraladı bana evini yeni evlenmiştim ve düğün yüzüğümüde bir suriyeliden almıştım hepsi ve diğer suriyeli benden ibrahim tatlıses şarkıları talep etmiş istediğin zaman ayakkabı dükkanımdan ayakkabını al kardeşim çocuklarına kardeşine sorun yok demişti şimdi ben bunları herkese anlatıyorum. Suriyeli ,abd li afkanlı almanyalı zararlısı gönderilsin kardeşim fakat “hepsini aynı kefeye koyanda ellerini yaratıcıya açıp kalbi körleştiği için yardım istesin.

  11. bu ülkede bırak öteki olmayı buralı olmak bile artık hayli zor.
    iktidar ya da ortağı değilseniz ya hain, ya ajan, ya fetöcü, ya natocu oluyorsunuz. ayrıştırılıyor, ötekileştiriliyor, kutuplaştırılıyorsunuz.
    böyle bir toplumdan geliyor mültecilerde.
    suriye de iç savaş nasıl başladı?
    ülke hali hazırda ciddi bir ekonomik bir sıkıntının içindeydi, işsizlik rakamları yüksekti, yolsuzluk çoktu ve siyasi özgürlükler her geçen gün kısıtlanıyordu. demokrasi yanlı gösteriler başladı. demokrasi yanlısı gösterilere sert müdahale edilince artık esadın istifasına yönelik gösteriler yapılmaya başlandı. bu ülke genelinde bazı yasakları getirdi. ve muhalifler de baskılara ve yasaklara silahla karşılık vermeye başladılar.
    bilanço çok ama çok ağır oldu.
    ülkemize gelen mülteciler insanlık tarihinde az rastlanır kanlı bir savaştan kaçarak gelen insanlar. sevdiklerini, yakınlarını, evlerini, işlerini kaybettiler. herşeylerini kaybeden çok insan oldu. ülkeye sığınan bu insanlar elbette yakınlarımızdır, kardeşlerimizdir. elbette insanlık adına elimizden gelen yapılmalıydı, halkımızın bunu yaptığını da düşünüyorum.
    ama bugün başka bir gerçeklik yaşıyoruz.
    esad ülkedeki seçimi %90 nın üstünde bir oy alarak kazandı ve yurt dışında yaşayan vatandaşlarını geri çağırdı. aynen kılınçdaroğlunun dediği gibi ülkemizde yaşayan suriyelileri üzmeden, inciltmeden suriye deki iktidarla anlaşarak artık geri dönmeye ikna etmemiz gerekiyor. bayram için gidebildiklerine göre orada herhangi bir sıkıntı, zülüm ve ya hayati bir endişe duyuyor olamazlar. öyleyse geri de dönebilirler ve dönmeliler. artık geri dönmeliler. hepsi olmasa bile gidenler olmalı ki kalanlara hayat hakkı olsun. ne kadar çok giden olursa kalanların o kadar rahat edeceği görülmelidir. onları elinde oynayabileceği bir kart gibi gören iktidar da bunun tehlikeli bir durum olduğunu bundan böyle görmeli. her geçen gün fakirleşen, işsizlik oranı yükselen, kaynakları yolsuzluklara harcanan bir ülkede bu kadar çok mültecinin olması ve kalması tehlikeli bir hal almaya devam edeceği ve bir daha yaşanmasını asla istemediğimiz ankara altındağ gibi olayların olabileceği görülmeli.
    sayın cumhurbaşkanımızın ülkenin gündeminden ve gerçeklerinden giderek uzaklaşarak daha çok mülteci alacağız sözünü de çok talihsiz buluyorum ve seçime damgasını vurmasını umuyorum. böyle bir zihniyeti daha fazla taşıyamayız çünkü.
    2015 şartlarında değil artık türkiye, bugün herkes sinirli, öfkeli, kızgın, mutsuz ve umutsuz. bugün her türlü gerginlikten uzak durulması ve siyasilerin makul açıklama yapması her zamankinden daha önemli.

  12. Sayın yazar öteki olmak zor diyor
    Evet gerçekten zordur öteki olmak
    Öteki olmak bir tercih meselesi sığınmacılar göçmenler tercihleri bu yönde , yani kolay olanı tercih etmenin mutlaka bir bedeli olur. Hatanın büyüğü sığınmacı göçmenlerin değil yanlış plansız hesapsız şimdi yapan yöneticilerin hatasıdır.
    Misafirperverlik bizi dinimizin ve kültürümüzün bir parçasıdır.
    Ama bu sığınmacı meselesi misafirperverlikle uzaktan yakından hiç bir alakası yok.
    Bu mesele siyasi bir meseledir.
    Olumlu yada olumsuz sonuçlarının sorumlusu siyasilerdir.
    Yüce Allah insana kaldıramayacağı yükü yüklemez.
    Bizim yöneticilerimiz ise kaldıramayacağı yükü kat kat fazlasını yükleniyor. Bunun faturası halkımıza yansımaktadır.
    Bunlar yetmez miş gibi bir de halinize şükredin porsiyon küçültün diyebiliyorlar.
    “Yanlış hesap Suriye’den döner”
    Bu yapılışı faturası yıllar sonra karşımıza çıkacaktır.
    Sevseler de sevmesek de bu Türkiye gerçeği olduğu söyleniyor
    Bir beş yıl sonra aynı hata,Türkiye gerçeği
    Darbeler olur, Türkiye gerçeği
    Yolsuzluklar olur, Türkiye gerçeği
    Memur ve ve işçiye zam yerine sadaka verilir, Türkiye gerçeği
    Çiftçini gübresini yüzde yüz elli zamlanır. Türkiye gerçeği
    Bir hakim savunmanı üst mahkemeye ver der, Türkiye gerçeği
    Bazılarına hukuk bazılarına guguk,Türkiye gerçeği….
    Yani normalin dışında ne kalırsa Türkiye gerçeği.
    İşte bizim ülkemizin gerçeği bu.

    • birileri dere yatağını daraltmış,
      birileri buna müsaade etmiş,
      birileri doldurulmuş dere yatağının üzerine yüksek katlı binalar inşa etmiş,
      birileri buna iskan vermiş, ruhsat vermiş,
      birileri de bu binaları satın almış, üzerinde yaşıyor.
      bilanço çok ağır, acı çok büyük.
      işte bizim ülkemizin gerçeği.
      halk bilinçlenmediği sürece ne gerçeklik, ne acı ne de bilanço değişmez.

      • Halk bilinçlenmeli çok doğru, fakat
        Bilinçsiz olduğu için ucuza kaçmıyor imkanlar fırsat vermediği için bilinçsiz oluyor.
        Daha önce yapı izni verilmeyen yerlere Seçim Zamanlarında hepsi yapılıyor.
        Vatandaş sağlam bina yapması çok zor, gereksiz bir çok bürokrasi var, bina yapımının maliyetinin yarısı kadar da başlamadan harcıyor. Ülke şartları düşünüldüğünde sıradan bir vatandaşın, kuralına uygun yapı yapabilmesi neredeyse imkansız olunca sonucunu bile bile kendi sonunu hazırlıyor.
        Peki çözüm ne diye sorarsanız
        Bunun çözümü yok
        Alan razı satan razı
        Böyle gelmiş böyle gider

  13. 6-7 eylül olayları emekli orgeneral sabri yirmibeşoğlunun itirafı ile özel harp işidir.
    Atatürkün selanikteki evini yaktılar yalanı ile başlamıştır.
    hatta sabri yirmibeşoğlu bir röportajda kıbrısta cami yaktıklarını ağzından kaçırmış sonra mesela diye toparlamaya çalışmıştır.
    şu türkiye demokratik bir ülke haline gelse hani ABD dizilerinde cıa fbı kirli polis kirli siyasetçi senatör kongre üyesi hatta abd başkanının yolsuzluğu kanunsuzlukları işlenir de Vay be deriz.
    biz de o dizilerin papucunu dama atacak ne diziler yapılır.

  14. Ümit Özdağ tarafından yazılan stratejik göç mühendisliği kitabı mutlaka okunmalı..
    Ümit Özdağ kendi sitesine pdf’sini yayınlamış…

    • Ümit Özdağ da bir göçmen, ” misafir misafirden razı değil, evin sahibi de; her ikisindende razı değil” Kürd ata sözü

  15. Kalabalık çoğu kez kabalığın teşvik edicisidir.

    ***Millilik ile milliyetçilik kavramları arasındaki en belirgin ve elverişli ayrım; milli sıfatı bir millete ait olma durumunu ifade ederken; milliyetçilik kavramı bir milletten yana tavır sergileme anlamını taşır.

    ***Milliyetçiliğin çirkinliği başkasındayken bize görünür. Bizdeki milliyetçilik ise bize görünmez. Çünkü içindeyken biz sadece kendimizi görürüz. 

    ***Milliyetçiliğin alternatifi bir karşı-milliyetçilik değil, milliyetliliktir. Yani seni milliyetsizleştirmek isteyenlere karşı milliyetçilik yapmadan milliyetine sahip çıkmaktır.

    ****Bencillik gibi milliyetçilik de zehirli bir baldır. Müthiş bir enerji verir ve tatlıdır. Ancak zehiri sonradan ortaya çıkar. Gözlerini geçici olarak taciz ışıklarına kapatmaya ihtiyacı olanın gözlerini tedavi için kör eder. İlk başta ilaç doğru görünür. Ancak yanlış olduğu daha sonra gözlerini açamadığında ortaya çıkar. 

    Bugün Türkiye’de toplumun her an patlayabilecek kadar gergin olduğu hiperpolitik bir dönem yaşanıyor.
    Paranoyanın hâkim olduğu kesif bir korku atmosferi var.
    Propagandanın gerçeği cüce bıraktığı kirli mi kirli bir zamandayız. Oluk oluk kana daha gelmeden oluk oluk kir akıyor söz ve medya pazarında. Evet, siyaset yapan grupların hakikat diye bir kaygısı yok. Onların nazarında her şey önceden verilmiş bir savaş kararı için sadece bir mühimmattan ibarettir.
    Onun için siyasi cereyanlar önlerine gelen her şeyi kendilerine tabi kılmaya çalışırlar.

  16. Durumu anlayalım. Sonra algılayalım. belki sonra çözüme odaklanırız!
    bence daha yurdum insanı olayı anlayamadı ki vehametini anlayıp algılasın. gelenin ”dost mu, düşmanmı, yoksa Allahın bir garibi mi” olduğuna karar versin.
    -bu gelenleri biiz mi çağırıyoruz? birileri mi ! gönderiyor, yoksa kendi kafalarına göre bir yere odaklanmışlar oraya doğru mu gidiyorlar?
    -Ülkeye ve insanımıza zararı varsa ne dir ne değildir? ”faydası olduğunu yada almamız gerektiğini söyleyenle var mıdır???”
    -YADA, tek bi şey:kaydını kuydunu alıp resmini çekip parmak izin dahi alıp kamplarda mı tutmak lazım deye düşünmeliyiz?
    -Emperyal güçler anlaşmış taaa, güneyimizde şunu bunu yapacakmış taaa, asyada yemiş yemiş semirmşleerrr, üstüne şerbet getir bakiimm demişleerr
    ise eğer, ondan sonra onu arayıp bulalım.

  17. Biz Türkler de yeni arayışlar içinde olup da taa Ortaasya lardan buralara göç etmedik mi. Göçebe bir toplumdan yerleşik topluma geçmedik mi.
    Muhalefet kaç yıldır oy uğruna bilerek veya bilmeyerek:
    Türkiyede ki muhalefet sırf Erdoğan antipatisi var diye göçmenler üzerinden tehlikeli bir oyun oynuyor.
    ” biz açız şimdi kalkmışlar Suriyeden gelenlere maaş bağlamışlar, oy için bunlara Türk vatandaşlığı vermişler, hastanelerden sigortasız tedavi oluyorlar, Suriyeliler böyle, suriyeliler şöyle”  “Biz iktidara geldiğimizde hepsini geri göndereceğiz demiyorlarmı”

    Kur’an, insanlara zulmetmemeyi, merhametli olmayı, adil olmayı, elindekini paylaşmayı, mazluma sahip çıkmayı, şükretmeyi, elindekiyle kanaat etmeyi, eninde sonunda öleceğini ve öldüğünde yaptığı ve yapabileceği halde yapmadığı şeylerin hesabını vereceği şuuruyla, imanıyla hareket etmesini emretmiyormu?

    Alparslan’ın çocukları veya torunları CIA ajanlarının yetiştirmiş olduğu kışkırtıcı siyaset baronlarının dolduruşuna gelip zaten felaketlerden, katliamlardan kaçarak kendilerine sığınmış çaresiz, savunmasız, mazlum, zavallı insanları linç etmeye giderler miydi? Bu aşağılık linçe bir de kahramanlık pozları katar mı? Kanlara bulanmış o küçücük kız çocuğundan utanmadınız mı? Onu o hale Alparslan Gazi’nin hangi torunu getirebilirdi?

    Tamam, Akpartiden,Erdoğandan,Bahçeliden hoşlanmayabilirsiniz, iktidarı göndermek için çabalayabilirsiniz. Ama bizde Avrupadaki gibi göçmen sorunu olmaz,burdan size oy çıkmaz.

    İktidarı eleştirecek başka şeyler bulun. Bu alanı kaşımayın. Olan hepimize olur.
    Adamlar yıllardır, Pkk yı kullandılar sonra Fetöyü kullandılar, şimdi de göçmen mevzusunu kullanıyorlar. Ortalığı yangın yerine getirmeyi çalışıyorlar. Ortadoğuyu kana çevirmedikleri Türkiyeden başka bir yer kalmadı.
    Kışkırtılan sadece bizler olmuyoruz, ülkemizde yaşayan göçmenlerde bilenmeye başlıyor. Bu işin sonu yok.Bu mevzuda çok dikkatli olmalıyız. İlerki seçimde sizin sevdiğiniz iktidar gelebilir. Bari kendinize kötü bir miras bırakmayın.

    • Biz onlarin gurultusunden patırtısindan bıktık. Adamlarin toplanıp gurultulu bir şekilde sokak kenarinda nargile keyifleri yapmalarindan bıktık. Belediye secimlerinde aday çıkartsalar kazanacaklar. Memleketimizde azınlığa düştük.

    • gerçekten çok dokunaklı, ajitasyon amaçlı yorumlarda tavsiyeme uyup biraz dini temalara ağırlık vermen de çok münasip olmuş. yalnız buradan oy çıkmaz konusunda fena halde yanılıyorsun, durum tam tersi görünüyor.

  18. BUNA DA ŞÜKÜR!
    Felaketlerde üç şey atılıyordu:
    1- Çay
    2- IBAN
    3- Muhalefete iftira.
    Son sel felaketinde insanların başına çay atılmasından vazgeçildi.
    Tünelin ucunda bir ışık belirdi. İnşallah tren ışığı değildir.

    • ben yapmadım o yaptı 🙂 hatta kimin yaptığını bilmiyom anneee..
      kısmını yazmamışsınız.
      bugün tv nin birinde duydum. vatandaş herbişeyi biz şu bir avuç yorumsu yorumculardan bile daha iyi biliyor inanın.
      üzülsem mi kızsam mı bilemedim.
      not: muhalefet iftira kısmına katılmak istemiyorum. bunun da sebebini de ben bilmiyorum. umarım muhalefet daha iyi biliyordur.

  19. Duygusal bir yazi, zaten gocmenleri savunanlar bunu hep duygulara hitap ederek yapiyorlar, zira matematikle ve mantikla yapilacak analizler sonucta gocmen karsiti olacak.
    Ekonominin durumu malum, issizlik felaket boyutlarinda, bu kadar milyon gocmen yuku nasil karsilacak? Gocmenleri savunanlarin oncelikle bu soruyu cevaplandirmalari gerekmez mi?

  20. HANGİSİ DAHA VAHİM?
    1- Bir ülkenin kanunlarında “Devleti aciz gösterme suçu” olması mı?
    2- Ülke kanunlarında “Devleti aciz gösterme suçu” olmamasına rağmen, uydurulmuş bir suçtan soruşturma hatta ceza yağmuru olması mı?

  21. Hocamız bu gün , herhalde olayların da etkisinde kalarak duygusal ağırlıklı bir yazı yazmış .
    Bununla birlikte söylediklerinin hepsi doğrudur ve yerindedir ve bizler de bir insan olarak gayet tabii ki aynen katılıyoruz .
    Ancak mesele bundan ibaret değil ki !
    Yıllardan beri (10 sene) devam eden bu sorunu , ülkeyi yönetenler nasıl bir politikayla ele almışlar, ortada bir göç politikası , bir plan , bir program var mı ,yok !
    Ülke yol geçen hanına dönmüş , giren çıkan belli değil ! Bu göçmenler nerde yaşar , neyle geçinir , ne yapar , ne eder ! Kayıt kuyudatı var mı ! Ne kadarının var!
    Tam bir hababam sınıfı gibi … ! Yangınlar gibi, seller gibi… !
    Yani diyeceğim şu ki Fehmi Bey biraz da hırsızın suçuna değinseydi iyi olurdu .
    Hoş değinse ne olur değinmese ne olur , it ürür kervan yürür !
    Selamlar ,saygılar, iyi günler

  22. İktidarı savunanlara önerimdir:
    Trol olup olmamanızın zerre kadar önemi yok.
    Hâlâ daha bu iktidarı savunuyorsanız bir aile değil, sadece bir tane Suriyeli yada Afgan farketmez sığınmacıyı evinizde misafir edin.
    Bir vatandaşımız misafir etmiş. Vatandaşımızın hanımını da alıp IŞİD kampına cihada gitmiş. Bu uyarıyı da yapayım.
    Misafir edin, sonra ne derseniz deyin.
    Şu anda her 10 kişiden biri göçmen.

    Türkiye Cumhuriyeti, Yolgeçen Cumhuriyeti olmuş.
    Atatürk’ün gençliğe hitabesinden daha vahim bir tablo.

  23. Irkçı değilim, Ama sayı çok fazla, Türkiye zaten etnik kimlikleri farklı çok vatandaş var. Yarın Türk ırkı bu ülkede malesef azınlıkta kalacak bu oyunu görün.

    Muhalefeti destekliyorum, Muhalefette zaten Barışcı yolarla mallarını, canlarını koruyup geri göndereceğim diyor. Kılıçdaroğlu mantıklı konuşuyor bu hemen bir anda olmaz bana yetki verin bu sorunu 2 yılda çözeceğim diyor.

    • Göçmenlere bir sorun Recep bey. Sağda solda illaki bir göçmene yardım etmişsinizdir. Bir tanıdığınız vardır.
      Ona deyin ki:
      “Göçmen olarak hangi muhalefet lideri size sahip çıkıyor. İnsanlık olarak sizin dertlerinize sahip çıkıyor. Canınıza, malınıza,çocuğunuza,dertlerinize barışçıl yolla ilgilenen hangi muhalefet lideri var.” Allah rızası için bi sorun. Aldıgınız cecap sizi tatmin ediyorsa ben de sizi destekliyorum.

  24. 200 kişilik bir fabrikada soft tasarımı yapıyorum. Yaklaşık 20 Suriyeli çalışıyor.
    Askeri ücret ve sigortaları var….
    Pazardan meyve aldım…
    Neden önden değil arkadan verdin dedim…
    Satıcı onlar çürük dedi..
    Suriyeli olduğunu söyledi…

    • Vah vah Türkiyem Vah vah !

      “200 kişilik bir fabrikada soft tasarımı yapıyorum. Yaklaşık 20 Suriyeli çalışıyor.”
      Önce Kendi milletinin işsizi gelir. Artık bizim gençler Avrupaya, suriyeliler Türkiyede.

      Suriyeliler yıllarca Hatayı istemişlerdi. şimdi tüm Türkiye onların.

      Tamam Irkçı olmayın ama Barışcıl yollarla Göç sorununu Çözün.

  25. 500.000 veya 1Milyon olur göç politikanla işler olur. Ama hükümet Avrupaya der ki ben fazlasına bakamam demeli ve uluslararası antlaşmaya görede haklı olurduk. Ama Hükümet Avrupanın Göçmen karın arısını öğrenip Şantajla onlardan para almıştır. Afgan olayıda bu şekilde.

    Hem bayram zamanı Suriyeliler, Kendi memleketine gidebiliyor. Esat bunlarımı öldürüyor. Geçenlerde Esat vatandaşlarını istedi Ama hükümet Bunların sayesinde Avrupadan para alıyor. Sadece bu Esatın vatandaşları istediği haberi Muhalif yayınlarda çıktı. Onlar böyle haberi vermiyor.

    Suriye tekrar eski gücüne gelmesi için İnsan gücüne ihtiyaç vardır onun içinde Esat vatandaşlarını çağırıyor. Zaten Nüfusu azalan Avrupada Ara sıra Mülteci alır.

  26. Dünyadaki benzer örneklere bakınca, sığınmacıların geri dönebileceğine inanılması hayret verici bir durum. Almanya’daki Türkler de dönme hayalleri kurdular ve sığınmacı olmadıkları, geri dönebilecekleri ülkeleri olduğu halde pek çoğu dönemedi. Almanların “misafir işçi”lerin döneceklerini düşünmeleri maalesef hem Almanların hem de Türklerin menfaatine olmadı. Der Spiegel’de çıkmış “Sorry History of Self-Deception and Wasted Opportunities” yazısı bu duruma işaret ediyor ve ders alınması gereken bir yazı: https://www.google.com/amp/s/www.spiegel.de/international/germany/turkish-immigration-to-germany-a-sorry-history-of-self-deception-and-wasted-opportunities-a-716067-amp.html
    Hükümetin göç politikası tabii ki eleştirilmeli. Ama bunu yaparken göçenleri en azından ülkenin menfaati için bu eleştirinin dışında tutmak gerekir. Maalesef basın toplumsal sorumluluk almayıp sığınmacı hakaretlerine ve aşağılamalarına devam ediyor. Bu sorumsuz davranışın sonunda, etnik kimliklerle ve azınlıklarla sorunlu tarihimize yeni bir hikaye eklenecek diye korkarım.

  27. Türkiye her zaman göç alan bir ülke.
    Rusya Afkanistana girdiğinde erkekle eşlerinhi ve çocuklarıni getirip Türkiyede bırakiyordular ve kendileri geri savaşa gidiyordular.
    Bizler onlara yardım etmek için adeta yarışiyorduk. Daha sonra bulgar istan göçmenlerini ağırlamıştık. Göçmenlere yardım konusunda Tarikatlar muazzam çalışiyordular.
    Gõçmenler için adeta dileniyordular.
    Bosnahersek savaşında biz arkadşlar ile dernek kurmuştük hem gelen gaziler ile ilgileniyorduk her ne kadar devlet onların tedavisi ve masraflarını karşılasada manevi olarak dernek üyeleri hiç onları yalnız birakmiyorduk. Gelen ailelerde maddi yardim toplardık. Millet seve seve verirdiler ve bizede duva ederdiler.
    Bosna mültecileri bitmeden Irak iran savaşında 10 sene boyunca günlük en az 50 veya 100 göçmen gelırken, ABD önce ırakı bobnbaladı Irakli Kürtler ve Türkmenler Sadamdan kurtulduklarını zannederek ABD tarafını tutular ve ABD bombaladıktan sonra onları yüz üstü bırakıp çekilince, saddamın soy kırımına maruz kalanlar yollara düştü ve 3 günde 2 miliyon göçmen sınıra yığıldı. Tabii 100 binlercesi Türkiyeye giriş yapmıştı. Tûrk halkı onlarda sahip çıktı.

    Şimdi bize sığinaları öldürüyoruz.
    Türk halkı son 23 senede adeta canavaelaşmış.
    Süriye iç savaşının sorumlusu Erdoğan, Davutoğlu ve AKP’dır.
    Oyski oğul Esat babası kadar zalim değildi.
    Süriye halkı tahsilli ve kültürlü insanlar.
    Demekki üzüm üzüme baka baka kararmasının sebe ‘de cahillikmiş.
    Koltuk için Turkiyeyi bozuk para gibi harciyorlar.

  28. “Kendi ülkemde yabancı gibi hissediyorum, her yer mülteci ” tepkilerinin Sedat Peker’in “büyük olaylar planlıyorlar, sakına oyuna gelmeyin” uyarısı eşliğinde yükseldiği bir zamanda Kılıçdaroğlu ne desin başka, Sn.Ali Babacan gibi mi desin. Üstelik Suriyeli mültecilerin gelişinde onların da katkısı var. Tüm siyasi partilerin arzusuyla geldi mülteciler Türkiye’ye. Türk askeri suriyeye giderken coşuyorlardı, şimdi niye tepki gösteriyorlar ki.

  29. Her konuda çuvallayan bu iktidarın mülteciler konusunda politika üretmesini beklemek de imkansız. Tek adam iktidarı ömrünü tüketmiş artık. Bundan sonra ne yapılacağını muhalefetin artık ortaya koyması gerekiyor. Çok gecikmeden de yapılmalı.

    Diğer mülteci alan başarılı ülkelerin örnek alınması yeterli. Eğitimleri, çalışma izinleri, entegrasyonları, nasıl vatandaş olacakları belirlenmeli. Bu bir hamlede yapılacak bir şey değil. Ama muhalefetin öncelikle genel çerçeveyi çizmesi gerekiyor. Halka da mültecilerin gönderilmelerinin mümkün olmadığı açık bir şekilde söylenmeli. Kandırmacalarla duygulara oynanarak sadece acı olaylara sebep oluyorlar.

    Sağduyulu halkın da mültecilere sahip çıkması ve onları koruması gerekiyor. Altındağ’da birileri gelip orayı basıp çoluk çocuk yaralayana kadar polis nerede, bekçi nerede, güvenlik nerede, komşular nerede. Bu kadar vurdumduymaz bir halk olmaktan vazgeçmek gerekiyor.

    6-7 Eylül olayları ile okuduğum uzun bir yazı çok etkilemişti. O olaylar sırasında yüzlerce kadın kız tecavüze uğruyor. Hastanelerde tedavi görüyor çoğu. Hepsi raporlanmış. Bu İstanbul’un çok merkezi bir yerinde Beyoğlu’nda oluyor. Bu kadar barbarlık olurken güvenlik yok, üstelik güvenliği sağlayacaklar muhtemelen bu işin planlayıcıları. Bu kadar vahşet kabul edilemez.

    Maalesef bu topraklarda devlet nerede dediğimiz çok oldu. Ama farketmediğimiz yada duymak istemediğimiz şu ki bu vahşetler bizzat devletin gözetimi altında olan işler. Devletin mutlaka denetim altında olması bu yüzden çok önemli. Çok yakın zamanda olan katliamlara, cinayetlere, ortadan kaybetmelere bakın. Hepsinde devlet var.

    Diyeceksiniz ki bu devlet değil bir kısım devlet görevlileri yoldan çıkmışlar. Eğer öyle olsaydı (diğer) devletin bu işlerin sorumlularını yakalayıp cezalandırması gerekirdi. Bugüne kadar bu işlerin sorumluları hiç bulunmadı ve bilinenlere de sahip çıkıldı. O zaman devlet, hangi devlet, nerede?

    Sadece bir örnek, Peker itiraf etti, kardeşim ve devlet görevlisi Kıbrıs’a gittiler Sacit Adalı’yı takip için, bir süre sonra bu devlet görevlisi o işi hallettik dedi diye. Ortada ne soruşturma ne bir dava. Elini kolunu sallayarak geziyor devlet!

  30. Mesut Özil’e yazık edildi maalesef. Yazık edenler ise Almanlar değil bizim siyasetçi takımı oldu elbette. Siyasetçi kendi foto fırsatına çocuğu kurban etti kısaca.

    Karşılaştırma için şöyle anlatayım. Türkiye’de Suriyeli göçmen anne babadan doğmuş bir çocuk olsa, Türk vatandaşı olsa, iyi futbolcu olsa ve milli takıma seçilse. Bir üçüncü ülkede Suriye başkanı Esad ile kanka resimler verse. Nasıl karşılarsınız?

    Burada kabahat bizim siyasetçilerde. Her fırsatı kendileri için kullanırlar, kimseye de acımazlar. Mesut saf çocuk bu oyuna geldi ve cezasını çok uzun zamandır çekiyor.

    Aynı oyunu Biontech kurucusu Uğur Şahin’e de yapmaya kalktılar. Adam olgun aklı başında. Bu oyuna hiç bir şekilde gelmedi ve kadraja da girmedi.

    Bazı tecrübeler çok ağır ve çok zahmetli oluyor maalesef. Mesut gibi bir dünya yıldızına çok yazık edildi.

    • Gõçmenler konusunda! ($ rumuzu) ile Akşam kendi görüşünü yazmıştım.
      Şimdide, bu kadar göçmeni Türkiye’nin başına neden bela ettiklerini ve tatillerini geçirmeleri için Süriyeye gidip geri gelebiliyor’iseler demekki ülkelerinde onlar için hiç bir sorun yok.
      Senelerdır değişen bir şey yok. Nedenine gelince açılan Diktatörlük yolundaki taşları temizlemek.
      Yanlış anlaşılmasın Türkiyede’ki olmayan taşları değil ABD ve AB gibi ülkelerdeki taşları. Hem onları soyuyorlar hemde “bana ses çıkarsanız yolları açar gôçmenlerin hepsini size gönderirim”diyede tehdit ediyor.
      Göçmenler için AB den miliyon’larca hesabını vermiyeceğı Euro alıyoruz ve saltanatlığımızı sağlamlaştırıyoruz…hemde sıkıştığımız zaman gündemi saptırmak için, seneryoyu perdeye koyup işimizi hallediyoruz.
      Süriyeli göçmenler TC nin koboyluğunu yapıyorlar.
      Oylarmi düştü alın size 1800 ve 1900 başlarında vefat etmiş dedeler ve nineler.
      Abdüllatif Şener partiden ayrıldığı zaman ne demişti? Bu şahıs her zaman kendi çıkarları’nı ön planda tutuyor, parayı çok seviyor ve Türkiye’yi batıracak.” Demişti söylediklerinin hepsi gerçekleşti.Şu an Süriyeli göçmenler piyonluk yapıyor’lar. Bu hükümet gitmedikçe Türkiye ne sellerden ne yangılardan nede deprem gibi doğal afetlerden kurtaramaz.
      . Buralara ABD ve Canadaya ilticaetmiş Süriyeliler tatillerini Süriyede geçiriyorlar. Esat onlara’da dokunmuyor. Süriyeliler su an birilerinin koltuğu için Türkiye’de oturuyorlar. BM’de her ay eskiden adam başı ($100 şimdi nekadar olduğunu bilmiyorum) para alıyorlar.
      Türkiye’ye gelen göçmenler nereli olursa olsun Türkiye’yi soyuyorlar.
      Ben orda iken göçmenleri su elektrik gibi konularda hırsizlikkarína çok şahit oluyordum.
      Hemen hemen hepside çok haklar…
      Buralardakilerde aynı. Tabii’ki aralarında dürüstü var fakat çok az.

Yoruma kapalı.