Sığınmacıları bağrımıza mı basalım, yoksa derhal geri mi gönderelim?

22
Resmi açıklamaya göre sığınmacı tablosu (Hürriyet'ten)..
Reklam

İç-savaş yaşanan ve bu yüzden komşu ülkelere sığınan milyonlarca Suriyeli’den en kalabalık grup Türkiye’nin payına düştü. Suriyelilere Afganistan’dan ABD ordusunun çekilip Taliban’ın ülkede hakim güç olması ardından Afganistan’dan gelenler de eklendi. Galiba bir miktar Pakistan vatandaşı da daha müreffeh bir hayat arayışında ilk durak olarak Türkiye’yi seçmiş durumda. Bazı büyük kentlerimizde Afrika’dan gelme insanlar da yaşıyor.  

Sığınmacı ve geçici koruma altındaki yabancıların gerçek sayısı bir muamma.

Devlet adına yapılmış resmi bir açıklamaya göre, ‘yabancı’ sıfatıyla ülkemizde yaşayan 5.500.690 insan var. Bunların 4.082.693’ü ‘sığınmacı’, onlar içerisinden TC vatandaşı olmak isteyip istekleri kabul edilenlerin sayısı da 326.723…

Resmi rakamları az bulup ülkemizde bulunan ‘yabancı’ sayısını 8 milyona kadar çıkaran, vatandaşlığa kabule edilmişleri 1 milyonun üzerinde diye sunan siyasiler de var.

İşin içine siyaset girince konunun ‘propaganda malzemesi’ halini almaması imkansız; nitekim her zaman gündemin bir yerlerinden uç vermeyi bekleyen bu konu son günlerde tartışmanın merkezine yerleşmiş halde.

“Hemen hepsini ülkelerine gönderelim” diyen de, aynı iddiayı “Biz iktidara geldiğimizde o kardeşlerimizi vatanlarına kavuşturacağız” ifadesiyle zarif hale getireni de var.

Devlet ve hükümet adına konuşanlar daha ihtiyatlı bir dil kullanıyorlar; bu yüzden de ne dedikleri tam anlaşılmıyor. Hatta bir gün “Göndereceğiz”, bir başka gün “1 milyonu gönüllü gönderilecek” denilirken, ertesi gün “Biz o kardeşlerimizi ülkemizden asla geri itmeyiz” denildiği de oluyor.

Hem de bu çelişkili açıklamaların hepsi aynı yetkilinin ağzından çıkabiliyor.

Reklam

Konuyu yeni kurduğu partisini geniş kitlelere tanıtma amacıyla en radikal ifadelerle diline dolayan bir parti lideri de var.

Durumdan vazife çıkartıp ‘yabancı’ saydığı kişilere gün yüzü göstermemeye kendisini adadığı anlaşılan ‘görevli’ vatandaşlar da çıkabiliyor.

[Öyle bir ‘görevli’nin, Ankara’nın merkezi Kızılay’da kafe açmış, bir Türk vatandaşı ile evlenip kendisi de vatandaş olmuş Afrika kökenli bir kadının işyerini basmış, “Burayı terk edin, Keçiören’e, Mamak’a gidin” diye bağırdığını cep telefonuyla kaydedilmiş haliyle bir TV haberi olarak izledim.]  

İlk geldiklerinde dini terminolojiye başvurulup varlıkları ‘ensar-muhacir’ ekseninde hoş karşılanan ‘sığınmacı’ kitlesi ve ülkemizi mekan tutmuş ‘yabancı’ grubu bugünlerde hangi ruh halindedirler acaba?

Konu henüz tartışma gündemine bu yönüyle girmemişken ‘sığınmacı’ genel başlığıyla üzerinde çalışılmış raporlardan kitlesel hareketliliklerin tabiatına dönük bir tespiti burada aktarmıştım.

Ülkesini terk etmek zorunda kalmış ‘sığınmacı’ -veya eski deyimle ‘mülteci’– konumundaki insanlar, bu statüleri uzun yıllara yayıldığı takdirde, sığındıkları ülkede kalıcı hale dönüşüyorlar. Geri dönenleri de oluyor ama o nüfusun yarıya yakını sığındıkları yeni ülkede kalıyorlar.

Zorla geri gönderme özellikle Suriye’den gelmiş olanların çoğu için sanıldığı kadar kolay da değil. Geride bıraktıkları ülkede kentler harabe halde ve dolayısıyla çoğunun geri döneceği yurtları ve evleri yok. Kaçtıkları için döndüklerinde kendilerini ne beklediği de meçhul. Baas Partisi azınlığa dayalı bir iktidar ve ülkede çoğunluğu teşkil eden yapının unsurlarını yeniden kabul etmek en az isteyecekleri bir gelişme.

“Gitsinler” tezini savunanlar tezlerini uygulayabilecekleri bir siyasi güce kavuşurlarsa -iktidara gelirlerse- zorla göndermelerinin yaratacağı beşeri sorunlar sandıklarından daha çetrefilli olacaktır.

Reklam

Arada evlilikler, ticari ortaklıklar kurulduğunu, bir çok sığınmacının büyük kentlerimizde kalıcılık kazandığını da unutmayalım.

[İzmir’de gerektiğinde traş olmak için uğradığım genç berberin kendisi söylemez veya biri uyarmazsa geldikten sonra öğrendiği Türkçesi ile Suriye’li bir sığınmacı olduğunu tahmin edemezsiniz. Yolunu İzmir’e düşürmüş, orada iş bulmuş, orada tanıştığı bir memleketlisiyle evlenip orada yuva kurmuş, imkan bulsa geride bıraktığı ailesinin fertlerini yanına almak isteyen biri. Onun gibi yüz binler olduğuna eminim.]

Pek çok ‘yabancı’ da sanayide işgücü olarak istihdam ediliyor.    

‘Ucuz işgücü’ diye anılıyorlar ama o da bizim patronların kolaycılığı veya çıkarcılığı.

Görüyorsunuz, insanın içerisinde yer aldığı her konu gibi, ‘sığınmacı’ kimlikli insanların durumu da öyle höt-zöt ile çözülebilecek bir sorun değil. Zora başvurarak çözmeye kalktığınızda önceden tahmin edemeyeceğiniz çok daha vahim sonuçlarla karşılaşabilirsiniz.

Akıllı devletler, konu bizde şimdi olduğu gibi henüz ‘sorun’ haline dönüşmemişken, kısa, orta ve uzun vadeli planlar hazırlayıp ülke açısından en yararlı olabilecek formülleri hayata geçirmenin yolunu tutarlar.

Suriyelilerin iyi yetişmiş, her yönden yararlı olabilecek unsurları, kısa süre Türkiye’de kaldıktan sonra kendilerini kabule hazır daha uzak ülkelere kapağı attılar zaten.

Türkiye -daha doğrusu iktidar- Suriye’de iç savaş başladığında, onun kısa sürede ülkemiz açısından hayırlı biçimde sonuçlanacağı varsayımıyla hareket etti. Baas Partisi yerine Türkiye dostu yeni bir rejim iş başına gelecek, Beşşar Esad’sız bir Suriye doğacaktı. O arada ülkemize sığınabilecek Suriyeli sayısı da birkaç yüz bin ile sınırlı kalacak, kamplarda tutulacak o insanlar -1988’de Irak’tan gelmiş 500 bin kişi gibi- yenilenmiş ülkelerine geri gideceklerdi.

Bu bir değerlendirme hatasıydı.

Korkarım şimdi de başka bir değerlendirme hatası yapılıyor.

Konu gerçekçi biçimde tartışılmadığı gibi çözüm olarak düşünülenler de işe yarayabilecek türden değil. 

Sınırın karşısında sığınmacılar için binlerce briket ev inşa etmek sözgelimi.

Yüzbinlerce insanın -kiminin on yılı aşkın süredir- yaşadığı kamplarda onlarca sene daha yaşayabileceklerini düşünmek mesela. 

‘Ensar-muhacir’ denkleminin ‘yabancı’ kavramını ‘düşman’ kavramıyla değiştirmeyi amaçlayan siyasi propagandalar karşısında işlevsiz kalacağını öngörememek ve ‘insani’ özellikleri daha fazla öne çıkan konunun ülke için bir ‘güvenlik sorunu’ durumuna gelebileceğini düşünememek, en başta yapılan hatalı değerlendirmeden daha vahim bir hata olacaktır.

Konu bütün boyutlarıyla bir değerlendirmeye tabi tutulmalı ve kamuoyu tatmin edici açıklamalarla gelişmenin her adımından haberdar edilmelidir.

Bugün bu yapılabilir mi?

Yarın iktidar değişirse yeni gelecekler konuya daha akılcı yaklaşabilirler mi?

Sormasına soruyorum ama sorduğum soruların cevaplarını ben de bilmiyorum.

ΩΩΩΩ

Reklam

22 YORUMLAR

  1. Hayrola. Hani Havuzun ve (trol) liderlerinin
    Bu yazı için bir kulp bulamadıkları içinmi ortalıkda görünmiyorla
    Süriyeliler için Yaşasın 1150 odali saraylar ve 300 ve 500 odali binlerce villalar.
    Bu ak trol rajimi değışır değişmez Süriyeli sığınmacílarí Ümüt Õzdağ oralara yerleştırır.

  2. Mülteciler konusunda diyebilirimki en tecrübeli olanlardan biride benim.
    Afkanistan, bulgaristan, Bosnahersek,İran,İrak. Bunların hepsini çok yakından tanıdım evimdede gün değil senelerce misafir ettim.
    Túrk kökenliler hariç İçlerinde mağduriyetten gelenlerin sayísı çok az olduğuna şahit oldum.
    Yukarda saydıklarım genelde rejim değişimi ve soy kırım kurbanlariydılar..!! Nitekim onlar Türkiyeye uyum sağladılar ve bir kısmide TC yi köprü olarak kullanip batílı ülkelere iltica etti.
    Misal Iraktan kaçanlar Türkmenler ve Kürtler çok az rejim karşıtí ust düzey Arap vardí. Bulgaristandan Bosna bunlarda zaten soy kırmdan kaçtılar.Tıpkı Uygurların Çin Zülmünden kaçtıklarí gibi.

    Süriyelilere gelince, onlar iç Savaştan değil Erdoğanín İsteği ve arzusu ile geldiler ve gelmeyede devam ediyorlar. Süriyedeki Türkmenleri Túrkiyeye sokmiyorlardı zaten Kürtleride PKK li diye sokmiyorladí. .Ümüt Õzdağ bunlarí çok iyi bilen birisi.
    O zaman MHP yaralı Türkmenleri dahı tedavi için Türkiyeye sokamiyordu.

    Neyse konu bu değil.. Konu Süriyelileri geri gõndermek. Aslında Emevi Camisinde Cuma namazı KILMAK için bekleyenlerin saraylarína yani evlerine göndersinler.
    Belkide Túrkiye için Esat Allahín bir Lütfü olarak başarılí oldu. Her ne kadar Vatandaşlık verilmiş ve diriltilmiş ölülerin kimliği ile oy veren Süriyeliler ve trollerde dahil 30 % oy orani sizleri aldatmasın, çünkü anket şirketlerinin içlerine soktukları trol gurupları her ankete katılıyor.
    Erdoğan Süriyelileri kendisine destek ve TC yi Arap Cumhuriyeti yapmak için elinden geleni arkasína koymuyor. Türkiyenin beyinlerine terörist damgası vurup bir kısmíní kaçırtar bir kısmınide kotese tıkarak onlardan kurtardı ve adım adım Arapların Rejimini uygulayarak sülalesini ebedi Kıral ve pirens yapmak yolunda ilerliyor.

    Zamanında sığınmacılar için dernek kurmuş yardím ediyorduk, zamanın MSP lileri bizim derneğ bõlmek için her türlü katakulle yapardılar.

    Şimdi MHP kökenlileri bunu çok iyi biliyor ve bunuda başaracaklarından eminim.

  3. CDS DE PATLADI
    Bugün 5 yıllık kredi sigortası risk primi 679.
    Dünyada bizden kötü 3 yada 4 ülke var.
    CDS bir ülkenin ekonomisinin tansiyonudur.
    Yani nasıl ki tansiyon sağlığın ilk işareti ve göstergesi ise, CDS de ekonominin göstergesidir.
    Son infilak neden oldu?
    Konut daha doğrusu beton teşviki ve akıllara zarar göçmen taraftarı açıklamalar yüzünden.
    İlla ki, birinin “benim birinci önceliğim Türkiye değil” demesi mi gerekiyor?
    Göçmen yanlısı açıklamalar Türkiye’nin zerre kadar düşünülmediğinin itirafı değil mi?
    Şu anki ekonomik tablo çok, çok, çok, çooookkk iyi günlerimiz.

    • CDSte yeni rekor.
      5 yıllık kredi sigortası risk priminde yeni rekor 693.
      Kaftancıoğlu kararı ile 700e demir atar.
      Göçmen açıklamaları ile birlikte değerlendirildiğinde ekonominin özellikle batırılmaya çalışıldığını düşünüyorum

  4. milyonlarca insandan bahsediyoruz,
    herkes dikkatli olmalı.
    önce insanlık açısından.
    her biri kendine ama iyi, ama kötü bir yaşam kurdu, kolundan tutup kimseyi gönderemezsiniz, gönderemeyiz. fakat bu konu partiler üstü bir yaklaşımla özellikle suriyelilerin ülkelerine dönmeleri oradaki şartların önce güvenilir sonra cazip hale gelmesiyle mümkün,
    başka da bir yolu yok zaten.
    mevcut iktidar bu konuyu nasıl çözmek istiyor bilen var mı?
    papatya falı bakar gibi bir öyle bir böyle konuşmalardan ne anlayalım?
    sonuçta milyonlarca mülteci akp iktidarının ülkemize “getirisi”
    tıpkı paramızın dünyada en çok değer kaybeden para birinciliği alması gibi,
    hangi korkunç boyutlarda olduğunu bir türlü bilemediğimiz yüksek enflasyon rakamları gibi,
    tam olarak yine boyutlarını tahmin edemediğimiz işsizlik rakamları gibi,
    nereye varacağını tahmin etmekte zorlandığımız yüksek kur gibi.
    diğer sorunlarımız gibi mülteci sorunu da baş köşede çözülme gibi bir durumdan ümitsiz duruyor ve her geçen gün de büyüyerek daha vahim sorun olma potansiyelini taşıyor.
    ekonomiden demografik yapıya kadar pek çok tehlikeyi barındırıyor. bir milli güvenlik meselesi olarak ele almak ta mevcut iktidarın işine gelen bir şey değil, mimarlar odası ya da tabipler odası çok daha büyük güvenlik potansiyeli taşıyor onlara göre. sonuçta ülkenin okumuş, eğitimli kesiminden alamadığı oyu yardımda bulunduğu vatandaşlığa geçmiş yabancılardan alabilir üstelik bir oy bir oydur raddesine gelmiş durumda değil mi?
    tam da bu nedenle
    “Resmi rakamları az bulup ülkemizde bulunan ‘yabancı’ sayısını 8 milyona kadar çıkaran, vatandaşlığa kabule edilmişleri 1 milyonun üzerinde diye sunan siyasiler de var.”
    diyen siyasilere gülüp geçmek mümkün mü?
    vatandaşlığa geçmiş olanların sayısı tuik verileri gibi olabilir mi?
    yani gerçeği yansıtmaktan çok ama çok uzak.
    papatya falı beyanları hem mülteci konusunda hiç mutlu olmayan seçmeninin gönlünü almaya hem de oy alabilecekleri vatandaşlığa geçenlerden tepki almamaya hedefli ikircikli bir tavrın ifadeleri olarak anlayabiliriz kolayca.
    her şekilde bir iyileşme beklemek bir çözüm ummak saflık olur.

    her geçen gün ülkenin devasa sorunları altında ezilen ağırlığı akp seçmeni olan halka yandaş medya her şeyin çok yakında düzeleceğini çığırtıyor, sabır tavsiye ediyor. milyon milyon kazananlar temel ihtiyaçlarını alamayanlara sabredin diyor, fetih yakın…
    fal oklarına mı bakıyorlar acaba?
    eskiden kurbanın bağırsaklarına bakarak geleceği söyleyenler varmış,
    neyse ki şimdi kahve var,
    tarot falan var.
    buralardan bir iyileşme çıkar mı bilmem ama rakamlara bakarsak ülkenin yakın geleceğinde hiç bir iyileşme yok,
    tam tersi, rakamlar halkın belinin çok daha fazla büküleceğini gösteriyor.
    bir kaç ithalatçı ya da ihracatçı dışında iyi bir şeyler ummak için bunu gerektirecek bir süreç yaşamamız lazım, bırak süreci bir plan ve program bile yok.
    belki de mültecileri bağrımıza mı basalım yoksa derhal geri mi gönderelim diye derin düşüncelere dalmamıza gerek olmaz,
    gençlerimiz gibi sığınmacılarımız da kaçacak başka yer.
    sığınacak başka liman
    mecburen ararlar.

  5. Yurtdışında yaşayan/çalışan/gurbetçi/göçmen türklerin ülkemize kovulmasını isteyenler el kaldırsın?
    Düşene vuranın allah belasını versin!
    Öncelikle suriyeli kardeşlerimiz olmak üzere isteyen her sığınmacıya vatandaşlık verilmelidir…
    Haa çok korkuyorsanız bir süre oy kullanma hakkından filan mahrum bırakılabilirler yani:)

  6. Suriye krizi 2011 de patlak verdiğinde Türkiye’de bir FETÖ + AKP hükümeti vardı. Hatta derin stratejist! sn.Davutoğlu 2 saate Emevi camiinde namaz kılacağımızdan bahsederken , o da ne , bir anda , Rus uçağını F16 mız ( Muhtemelki FETÖ NATO komutasındaki uçağımız) Rus uçağını düşürdü ve Rusyayla büyük bir kriz yaşamaya başladık. Maalesef Türkiye idaresi krizin çıktığı yıllarda Suriye krizini çıkaran ABD nin emri altındaki FETÖ nün devlete sızmış her alandaki robotlarının çok yoğun faaliyette olduğu bir dönemde Türkiyenin aleyhine işler yapılmasına vesile oldular. Hatta bunu farkedemeyen büyük stratejistimiz , tekrar hava sahası ihlal edildiğinde yine Rus uçağının düşürüleceği yönünde kendinden çok emin ama boyundan büyük laflar etmişti. Rus büyükelçisi Karlovun Ankarada Fetönün robotu bir polis trafından katledilmesi üzerine devletteki FETÖ nün oluşturduğu güvenlik zaafiyetleri iyice ayyuka çıktı.
    Türkiye , Suriye krizine FETÖ’süz yakalansaydı daha isabetli kararlar alabilirdi.Burada Ak parti iktidarının 2002 de çok acemi oldukları halde iktidara geldiklerinde mecburen kendilerini bu işlerde uzman FETÖ ye mecburen teslim etmelerinin vebali büyüktür. Artık Türk Devleti’nde yapılması gereken bellidir. Tamamen liyakat esaslı bir düzen kurulmalıdır. Hİç bir grubun devlet içinde baskın güç olarak operasyon yapmasına müsaade edilemez. Maalesef uygun olmayan şartlarda kucağımızda bulduğumuz krizi iyi yönetemedik. 15 TEmmuz 2016 sonrası ancak Suriyede alan hakimiye sğlayacak operasyonlar yapabildik. Halbuki FETÖ belası olmasa ve bu harekatı 911 km Suriye sınırını 40 km. aşağı çekrek ilk zamanda yapabilecek bir devletimiz olsaydı , sığınmacıları kendi ülkelerinde ağırlama fırsatı bulunurdu. Ancak bu maaalsef olmadı. Bundan sonra da yapılması gereken PKK nın işgal ettiği yerlerin onlardan alınıp Suriyeli sığınmacıları orya yerleştirmektir. Başka çare yok. Ba kadar yüksek sığınmacı yıllar içerisinde TÜrkiyenin başına bela olma riski oluşturmaktadır. Sığınmacılar SDuriyeye yerleştirilmelidir. Esad’dan korunacak şekilde bu iş olmalıdır. Kemal efendinin sığınmacıları Esada teslim etme önerisi insani değil , mezhepsel ve siyasi bir karar olacaktır. Önjümüzdeki seçimler de bu açıdan çok önemlidir. Sığınmacılardan kurtulmalıyız , ama Esada teslim ederek değil , kendi memleketlerinde OPKK yı kovup elde edilen alanlarda bu yapılmalıdır. Bunun için petrol ve para gereklidir. Musul Kerkük alınıp gözü karartmak gerekebilir. Deyrizzordaki PKK petrol alanları da bu teröristlerden alınmalıdır. Gerisi kolay. Petrol varsa bu ülke herşeyi yapmaya muktedirdir.

  7. Konuyu medya’da ve siyasette olgular üzerinden değil algılar üzerinden dile getirenler ҫok. Bu ҫok tehlikeli bir durum.

    Örneğin, Avrupa Birliğinin ödediği para nerelere harcanıyor konusunu herkesin tekrar tekrar duymasında fayda var.

    Aṣağıda verdiğim linkten bir alıntı:

    „Bu Para Nerelere Harcanıyor?
    6 milyar Avronun 2,4 milyar Avrosu sığınmacıların sağlık, eğitim ve koruma gibi temel ihtiyaçların karşılanması konusuna odaklanmıştır. Bu alanlarda üretilen projeler sayesinde AB tarafından finanse edilen para ile temel geçim desteği sağlamakta, çocukların eğitime erişimi mümkün kılınmakta, okullar ve hastaneler inşa edilmekte ve sığınmacılara koruma hizmetleri sunulmaktadır.“

    https://multeciler.org.tr/avrupa-birliginin-suriyeliler-icin-turkiyeye-odedigi-para/

  8. ” ‘görevli’ vatandaşlar da çıkabiliyor.”
    yazarin “vatandas” dedigi anli sanli polis memurlarimiz.. vatandasin sigrliklarina aliskiniz da polisin en azindan uniforma sorumlulugunun farkinda olmasini bekler insan..hizli bir sekilde gorevden alinmalari gerekir bunlarin ve dgerlerinin hem de alenen..

  9. -5milyn yerine 2 rakamı kontrol edilebilir mi?
    -Kendi sınırları içinde briket yada naylon evde güvende olurlar mı?
    -Burada yemek iş bulunabilinir mi yoksa sen aşevinden mi besleyeceksin yıllarca? Kaç yıl daha beslersin mesela?
    -İllegal yoldan birilerinin gelip onları ne hale hangi şekle sokabileceklerini biliyon mu acaba?
    ONUN YERİNE:
    Onları ülkesinden kovanlarla yada asıl sahipleriyle bir masa da bir demlik çay içsen !!!!
    Bu kadar basit belkide!
    Not: sınırlarımızın dışında
    *Süleyman şah türbesini,
    *Etki alanını,
    Unutmayın!

    • Kendi ülkesinden kendi insanını peyktirip kaçıranlar!!!!
      Bil ki onlarsız boş bir meydan yaratmışlardır kendilerine..
      At koşturacaklardır istediklerince…
      Ortaasyafafa böyle, güney komşularda da böyle dir!
      Kanıt mı: doğumuza bakın! Kim vardı daha önce şimdi kim var bak resimlere bana söyle!

  10. 2023
    Muhalefetin bilinen tek hedefi Erdoğanı indirmek. Gerisi kaos, Haa kaostan birileri rahatsız olur mu zannetmiyorum. Ankara bb de olduğu gibi kimseye farkettirmeden yapılan hizmetlerle uçuyoruz kaçıyoruz derler. Kimse de demezki tarikatlardan kestiğiniz trilyonlar, binlerce-ki bu ilk tespitti, kapsamlı çalışma ile bu sayının 10 bini geçeceği söylenmişti. fuzuli yere alınan imamoğlu tarafından iade edilen arabalar, bankamatik memuru olarak çalışan, imamoğlu tarafından işten atılan 44 bin kişi. Ve yandaşlara verilen trilyonluk ihaleler. Peki bu kadar dışarı giden paraya engel olundu da PARA NERDE. İmam0ğlu 3 yılda 70 yıllık borçlanmadan daha çok borç yapmış hatta. Hala da ortada birşey yok. Yandaş troller sosyal medya uçuruyor nasılsa. Hizmet ne ki.

  11. Yabancılar ABD’ gibi ülkelerde her zaman ucuz iş gücü olarak bulunurlar. Bu sosyo/ekonomik kültür halini almış bir konudur. Aynı zamanda bir nevi sömürüdür ama bu kişiler genelde zor durumda oldukları için her türlü dezavantajlı şarta seve seve katlanırlar. Çünkü bu şartlar geldikleri ülkelerdeki durumlardan genelde daha iyidir. Trump, bazı amerikan muhafazakar ve ulusalcılarının isteğine uygun politikalarıyla bu işlere dur demeğe kalktı ama ABD’nin ekonomisi ve üretim sektörünün bu durumdan onyıllardır faydalanmakta olduğu bilinmektedir.

    Yükse bu, onların gelişmişlik düzeyi bu yükü kaldırır. Aynı şekilde Batı almanya da fazla sıkıntı çekmeden doğu almanları sistemine dahil etti. Ülkenin geleceğini düşünen yerli vatandaşlar, siyasiler takkeyi önlerine alıp düşünmeliler. TR’nin ekonomisi/iş sektörü ABD ve AB ülkelerdeki durumlarla mukayese kabul etmez. En iyisi, Suriyeli bu sığınmacıları ülkelerindeki yerlerinden hiç etmemek vardı (vebali olan yerli-yabancı sorumluların, öbür tarafta işleri çok zor. Tabi bunlara başta Esad’ın kendisi de dahildir. Bizimkilerin işi de zor). Şimdi ayıkla pirinci taşını. Ahirete sıra gelmeden Dünya hayatındaki bedeli TR olarak bütün ülke ödüyor. Sığınmacılar arasındaki gözü açık olanların çoğu TR’yi bir atlama taşı olarak görüyor (Nazi döneminde bize gelenlerin çoğu nasıl ki akabinde ABD’ye gittiler) bu doğaldır. Herkes iyinin iyisinin peşinde (hele de yapılan muamelelerden onuru kırılanlar. Kalifiye olanlara TR’de niye dursunlar ki? Kalifiye olan Türkler’in bile, üstelik kendi ülkeleriyken pek durduğu yok). Geride atlama taşından sıçrayamayıp bize kalan sığınmacıların kendi ülkelerine gidip oraların restorasyonuna hizmet etmeleri daha uygun olur. Bunun için de Esad ile mutlaka oturup konuşmak lazım. İsrail’e açılım, Suudlara açılım…. Suriye/Esad’a açılım da mevcut şartlarda şart oldu. Yakın geçmişte ne olmuşşa olmuş unutarak geleceğe yönelik pozitif gelişmeler umuduyla bir araya gelmeğe değer, hatta bu zorunlu bir konu. Bu önemli toplantılara bu süreci kolaylaştırmak adına Almanya gibi AB ülkelerinin temsilcileri de dahil edilmeli. En iyisi uygun şartları hazırlayıp Esad’ın bunların dönüşünden sonra emniyetlerinin sağlaması konusunda garantisini aldıktan sonra TR’yi terketmelerini kolaylaştırmak. Bu insanlara TR’de pek iyi davranıldığı da söylenemez. Siyasi olarak daha fazla istismar edilecek bir konu da dağil.

  12. Bu iktidar sadece beşli çeteyi zengin etti şimdi zırvalıyor. Bunlarla hiç bir yere varılmaz. Vereceksin Esede tepe tepe kullansın.İçişleri bakanının bir benimle resmi yok. Olmasın da zaten.

  13. Suriye konusunda Türkiye yıllardır uyguladığı politikayı terk ettiği için şu an içinde bulunduğumuz mülteci akını ile karşılaştık. Eğer daha önce benimsediğimiz “yurtta sulh, cihanda sulh” veya “kazan/kazan” anlayışını terk etmese idik veya onun daha da gelişmiş formülü olan “kazan/kazan yoksa anlaşma yok” anlayışını benimsese idik bunlar başımıza gelmeyecekti.

    Aslında asıl acıyı çekenlerin Suriyeli sığınmacılar olduğu gerçeğini unutuyoruz. Onlar ülkelerini daha iyi iş imkanları veya daha iyi bir hayat için terk etmediler. Canlarını kurtarmak için geldiler. Onları önce ayaklandırıp, daha sonra da canlarını tehlikeye atanlar arasında bizim payımız ise azımsanmayacak bir oranda. Daha sonra can ciğer kuzu sarması olduğumuz Putin de bize yardım etmedi. Esat’tan yana tavır alıp olaya 2015’ten sonra askeri olarak müdahale edince işler değişti. İran ve Rusya, Suriye’de çoğunlukla savunmasız halka karşı çok acımasızca katliam yaptılar. Halka ülkeyi terk etmekten başka çare bırakmadılar.

    Aslında mülteciler konusunda sergilenen beceriksizlik hemen her alanda sergileniyor. Hangi iş düzgün yapılıyor ki bu işi düzgün yapılsın. Birleşik kaplarda işleyen dengeleme mekanizması bu konuda da geçerli. Düşük kaliteli karar alma mekanizması her konuyu çıkmaza sokuyor.

    • Aynen katılıyorum.
      Şekerpare filminde asayişten sorumlu Şener ŞEN, İlyas SALMAN’a ne diyordu?
      “–Bizim işimiz önce asayişi bozup sonra usulüne uygun (bu arada eliyle para götürme işareti de yapıyor) olarak düzeltme değil mi?”
      Rusya da bir ülkeye önce Rus nüfus gönderip demografisini bozuyor. Sonra da bu Rus vatandaşlarını bahane edip işgal ediyor.
      Ben Avrupalıların yerinde olsam göçmenler nedeniyle bir(1) Euro vermem.
      “Balıklama Suriye’nin içişlerine karışmasaydın, göçe neden olmasaydın” derim.

      • NATO bir Avrupa teşkilatlanması, Türkiye’yi Suriye’ye gönderen de NATO yani Avrupa. Siyasi bir söylem olan avrasyacılık da NATO’nun siyasi bir projesi değil mi?

      • Sayın yk, afganistan ve ırak gibi abd nin yolaçtığı göç hareketlerinin faturasını kim ödesin?
        Efendim?
        Tamam ab ödemesin, kim ödesin?
        Biz mi?

Yoruma kapalı.