Seyahat sevenlere kendi uçakla seyahat deneyimimizi örnek olarak sunuyorum…

20
Reklam

lk kez başımıza geliyor, ama iyi ki öyle oldu: Ülkemizin iki en önemli bayrak taşıyan havayolu ile ilgili ilk elde bilgi edinmenin başka bir yöntemini bulmak herhalde imkansızdı.

Bir yakınımla bugün bir yurtdışı seyahatten döndük. Aynı ülkeden yola çıktık; ancak birimiz Pegasus’la (bu ben oluyorum), öbürümüz (yakınım) de THY ile…

Bulunduğumuz ülkeden bizim uçakların gece geç saat kalkanlarınaydı biletlerimiz. Benim uçağım yakınımınkinden 20 dakika önce kalkacak ve Sabiha Gökçen Havalimanı’na inecekti. THY uçakları ise yeni İstanbul Havalimanı’nı kullanıyor.

Uçakların salona gitme anonsları birbiri ardına ve kalkışa en az  iki  saat kala yapıldı; “Acele gidin” uyarısıyla ve üç dilden: Ülkenin dili, Ingilizce ve Türkçe. Birlikte bir kafede otururken gelen bu çağrılara cevap olarak havalimanının iki farklı ucundaki salonlara gitmek üzere kalkma ihtiyacı hissettik.

Salonlara ise kalkışa az bir zaman kala alındık. Bütün yolcular bizler gibi davranıp salonlar önüne erkenden geldikleri için çoğu vaktin gelip kapıların açılmasını ayakta beklemek zorunda kaldı. İki saat boyunca…

Salona geçildiğinde, ülkenin güvenlik taramasından geçmiş bizleri (THY ve Pegasus yolcularını) bir de uçak şirketlerinin kendi güvenlik şirketleri sıkıca taratarak salona aldı.

Pegasus’un uçağı İstanbul’dan biraz gecikmeli geldi ve yarım saat kadar geç kalktı.

Geç kalktık, buna rağmen vaktinde Sabiha Gökçen’e indik.

Reklam

THY uçağı vaktinde kalktı, fakat bizden en az yarım saat sonra İstanbul Havalimanı’na vardı.

Bizim uçak tepeleme olmasa bile beşte dördüyle doluydu. Yakınıma THY uçağının durumunu sordum, yarıdan fazlası boşmuş. Kocaman bir uçak gelmiş 3,5 saatlik yolculuk için. İlk 15 sıra Business sınıfı yolcuları için ayrılıymış uçakta, fakat galiba Business yolcusu pek azmış. Tek kişilik yatağa da dönüşebilen o bölüm yol boyu hayli ıssız kalmış.

Yakınım birikmiş milleri olduğu için THY ile uçuyordu. Son zamanlarda seyahat sayısı azalmış ve seyahat etmesi gerektiğinde fiyat analizi sonucu THY’nin rakiplerini tercih eder hale gelmiş ben ise yine daha ucuz diye Pegasus’taydım.

THY’nin yaklaşık 2,5 misli ücretini vermek işime gelmemişti çünkü.

Bir ara Pegasus’a mesafe de koymuştum; özellikle Berlin’de ve Londra’da fazla uzağımızda bulunmayan birilerine yerel görevlilerin anlamsız zorluklar yaşattıklarını görüp öğrendikten sonra…

Ancak fiyat farkı ister istemez tercihte rol oynuyor.

Yolcusu azaldığı için fiyatlarını yükseltiyor THY, fiyatı yüksek olduğu için de yolcular rakiplere kaçıyordur.

Sonuçta THY son 17 yıl tarihinde ilk kez bilançosunda zarar gösteriyor.

Reklam

Nezaketsizlik konusunda da rakiplerinden aşağı kaldığı söylenemez THY’nin. 

Sonunda kendimden örnek vermek zorunda kaldığım olayı hatırlayacaksınız: Neredeyse 30 yıldır Miles&Miles (M&M) Elite kartım var ve o sayede CIP salonlarını kullanıyordum; seyahatlerim azaldı diye kartımın derecesini düşürdüler ve bunu önceden bildirmek yerine eşimin yanında CIP salonu önünde bana tebliğ ettiler.

Oysa, o tür kartlar, uzun süre kullanıp sözgelimi emekli olduğu için seyahatleri azalan M&M yolcuları için sürekli hale getirilebilir.

Pegasus’tan benzer bir kart edinmek için kendimi yormuyorum bile.

Seyahatten yeni dönen bir -hatta iki- gece yarısı sonrası yolcusunun sıcağı sıcağına yolculuk izlenimlerini sizlere sundum.

ΩΩΩΩ

Reklam

20 YORUMLAR

  1. Ben öyle bilmiyordum şimdiye karar en çok kar eden hava yolu thk biliyordum bilginiz için teşekkürler..

  2. SÖYLEM VE EYLEM FARKLI OLURSA.
    İddialı söylemlerle göreve talip olanlar.
    Aslında bütün yatırım, iktidarı ele geçirme üzerine kurulur.
    Daha önceki yönetenler gibi asla olmayacaklarını halkı bir şekilde inandırırlar.
    Hep hak ettiğinden çok fazlasını hak ettiğine inanan halk yeni söylemin peşine düşmekte tereddüt etmez.
    Uzun zaman hiç iktidar şansı yakalayamamış yeni iktidar sahipleri ilk başta çok büyük bir motivasyonla işe sarılırlar.
    Halk farklı yenileri denemekten memnundur artık.
    Uzun zaman iktidardan uzak kalmak,onu ele geçirdiğinde, çabuk bırakmak asla istenmeyecektir..
    Bu sebeple başta halkın gönlüne girecek her şey yapılır.
    İyice kadrolarını yerleştirdikten sonra hasat dönemine geçer.
    Artık iktidar nimetlerinden faydalanma dönemine geçilir.
    Çürüme eskilerdeki gibi başlar ve eski hastalıklar başka bir ideoloji üzerinden yeniden daha şiddetli bir şekilde nüks eder.
    Oysa yönetici adayları toplumun ta kendisi idi.
    Toplum adil değil ki (çoğunluğu) yöneticiler adil olabilsin.
    Zaten adil olmayan toplum adil yöneticileri ne ister ne de başında tutar.
    Başlarda ki görünen başarı ve motivasyon farklı söylemin sonucudur.
    İyice yerleşip meşruluğunu kesinleştirdikten sonra devletle evlenir.
    Bundan sonra başkalarının meşruluğunu kendi uhdesine almıştır.
    Devlet değişmemiş ,iktidar değişmiştir.
    ESKİ TAS ,ESKİ HAMAM .
    Halk iyi yönde çok yavaş değişir.
    Devletler de öyle.
    Okyanusların derinliklerinde sıcaklık; yüzeydeki gibi dış hava şartlarına bağlı olarak değişmediği gibi.
    Halk yüzde on değişse, iktidar yüzde doksan değişir, devlet ise yüzde on değişir.
    Devletin bütün kurumları da bu kurallara tabidir.
    THY de aynı hikayeyi yaşadı ve yaşayacaktır.
    BİR İŞİ HEM DEVLET HEM DE ÖZEL SEKTÖR YAPIYORSA, SERBEST PİYASA ŞARTLARINDA DEVLET ŞİRKETİ BATAR.(ZARARI HALK ÖDER)
    DEVLET ŞİRKETİ ZARARINA ÇALIŞIP ÖZEL SEKTÖRÜ DE BATIRABİLİR.(ZARARI HALKA ÖDETİLİR)
    İKTİDARLAR ASLA DEVLETİ DEĞİŞTİREMEZLER.
    HALK DEĞİŞECEK Kİ HEM İKTİDAR HEMDE DEVLET DEĞİŞSİN.(iyi yönde tabii ki)

  3. Ocak Medaya yazari Emrullah Bayrak, bugün bir yazi yazmımş! “Oyuna giderken oyuna geldik”
    o yaziyi Trumpa atilan şu Twit doğrulamiş oluyor.
    Hani! Erdoğan’ın 13 Kasım’da Amerika Birleşik Devletleri’nden terörist olarak ilan etmesini istediği Mazlum Kobani bugün Trump’a Twitter üzerinden teşekkür etti. Kaboni, Erdoğan’ın IŞİD’i şantaj malzemesi olarak kullandığını belirterek, IŞİD’in Suriye’nin kuzeyindeki faaliyetlerinin ortaya çıkarılması için uluslararası mahkeme kurulmasını teklif etti.?

    • Abdi şahin denen terörist it sizin için çok muteber bir it demek Nurdan abla ? Isn’t it ?

      • Doğruya Doğru, kardeş! No,it isn’t.
        itlere Hakaret etme kardeş Bakın ben yaşadığım ülkede itleri herkes çok sever ve hemen hemen herkesin evinde beraber yaşadığı bir veya bir kaç tane iti var. İtler insanlara ve bir birlerine karşi çok merhametli ve sadıklar. İtler teröristi kokularından anlarlar ve onları yakalarla, insan öldürmezler heleki bebeklere jhiç dokunmazlar.
        dünyayıde karıştırmaz lar Onun için bir de itlere hakaret etmeyelim benim için itler önemle fakat teröist Teröröistır. teröristler önemli değil hadi.
        Neyse hoşça kalın.

        • Haklısın Nurdan abla , itler PYD terörist başına Ferhat Abdi Şahin denen bebek katiline göre bakıldığında ekserisi zararsızı hayvanlar . Ancak en son sınırımıza yakın yerde 9 aylık bir bebeği attıkları havanla öldüren bu teröristi çok önemli bir adammış gibi lanse edip , referans almanız doğru bir davranış değil . Düşman olduğunuz bir takım siyasilere belki Türk toplumunun bir kısmı mesafeli ama PKK / PYD teröristlerine toplumun %98 i düşman . Yazılarınızda bu öneriyi dikkate alırsanız sizin açınızda iyi bir şey yaparsınız . Yok derseniz % 100 e yakın bir oramla ciddiye alınmazsınız abla .

  4. Görmemişin bir oğlu olmuş Misali.
    Ahmet nesin Bugünler 2003’de fark etmiş ve Fransa’ya iltica etmiş. ederken de ne demiş dünyanın ve “Türkiye’nin başına öyle bir bela geldi ki,o beladan kurtarmak için iltica ediyorum” demiş.
    Şimdi Türk Hava Yolları tamamen Erdoğan’ın vakıflarının reklamları için dünyadan bedava yolcu taşıyıp Türkiye’de gezdiriyor hem de devletin parası ile, buna hiç kimsenin sesi çıkmıyor, demek ki biz bunları hak ediyoruz.
    Türk Hava Yollarını. Türk Bela Yollarına çevirdiler.

    Geçen yaz 10 kişilik bir grup İstanbul’a gezmeye gidecekti.
    O gurup Kanadalı benim arkadaşlar benden Türk Hava Yolları’ndan bilet alma mı istediler ben de telefon ettim müşteri servisine Bana bir fiyat listesi verdiler gidiş dönüş öyle bir fiyat listesi elime geçti ki şaşırdım müşteri servisinden konuştuğum görevliye, sordum. “Siz nerede oturuyorsunuz yasak efendim söyleyemem” dedi ya kardeşim bu fiyata Siz ne söylüyorsunuz bunun üçte bir fiyatına buradan uçuşlar var deyince.
    “O zaman siz de gidin Onlardan alın” dedi.
    Bende araştırdım ve başka Hava Yolları’nın adresini verdim.
    Hem de onlar Grup olduğu için ikramda yaptılar. İ
    Bizim Milletin baştacı
    Ettikleri bizleri düşürdükleri hale bakın.
    Aslında o kadar çok hata yapıyorlar O kadar çok israf ediyorlar ki sahi biz nasıl bir milletiz? bunlara karşı bu kadar kör ve sağırız?
    halen daha Havuz medyası palavrayı atıyordua atıyo.
    Türkiye batıyor havuz palavra atıyor.

  5. Sayın mim merhaba!
    – Dünkü yazınızı çok geç vakit gördüm. bu nedenle bugün yazabiliyorum.
    – İdeolojiler, aslında, ilk başlarda,insanı düşünmeye iten, beynini çalıştıran, insandaki pekçok olumlu duyguyu harekete geçiren bir özelliği de var.
    – Ama dediğim gibi bu “ilk başlar” için geçerli bir özellik.
    – Sonra, ideolojilerin kendi iç diyalektiği nedeniyle, istisnasız bütün ideolojiler (farklı ideolojilerde ve farklı kültürlerde farklı derecelerde olmak üzere) insandaki olumlu özellikleri törpülerken olumsuz özellikleri teşvik eder. Ya da daha net ifadelerle söylemek gerekirse; insanı insanlıktan çıkarır, beynini yok eder.
    – İdeolojilerin, ilk başlarda, topluma ve bireye olumlu katkısının 2 önemli nedeni olduğunu düşünüyorum.
    -1- Eğer yanlış bilmiyorsam, faşizm de dahil, bütün ideolojiler, “iyilik adına”, “iyi şeyler adına” insanlara yaklaşır. Bu durum insanlarda iyi, olumlu bazı özellikleri harekete geçirici bir rol oynar.
    – 2- Kişi, yaşamın günlük, sıkıcı amaçlarından daha önemli, daha değerli bir amaç edinmenin zevkini ve asaletini hisseder. Bu nedenle, kendisini daha değerli hissederken, yine ideoloji nedeniyle toplumda edindiği konum ile de kendisini değerli hisseder, önemli hisseder.
    – Yukarda belirttiğim 2 mekanizma nedeniyle, kişiler (ideoloji ile tanışan kişiler), hem daha iyi olmaya çalışırlar, hem de daha önce bilmedikleri, düşünmedikleri yeni düşünceler, duygular nedeniyle, yeniye karşı ilgi duymaya, yeni şeyler öğrenmeye, yeni şeyler düşünmeye başlarlar.
    – Yani, önceki hallerine göre, hem daha iyi insan olurlar hem de beynini daha fazla kullanan kişiler olurlar.
    – Tabii, belli bir dönem sonra, yine ideolojilerin kendi iç diyalektiği nedeniyle, süreç tersine işlemeye başlar.
    – Artık ideolojiler, kişiyi ve toplumu daha ahlaksız, daha vicdansız, daha az beynini kullanır duruma, hatta beynini hiç kullanmaz, en basit gerçekleri bile kavrayamaz, kavramak istemez duruma getirmeye başlar.
    – İdeolojilerin, kişiye ve topluma olumlu katkılardan olumsuz etkiye dönüşündeki sürede ise, dış etkenlerin yanısıra, ideolojilerin, yükseliş veya olumlu etki döneminde kullandığı malzemeler de önemlidir.
    – Mesela, yükseliş dönemini nerdeyse sadece düşmanlık üzerine kurmuş olan milliyetçi ideolojinin, yükseliş dönemini birtakım değerler üzerine inşa etmeye çalışan sola göre, ahlaksız ve beyinsizliğe dönüşümü doğal olarak çok çok daha erken olmuştur ve bu ahlaksızlık ve beynini kullanmama olgusu da sola göre daha yoğun olmaktadır.
    – İslamcı ideolojide ise, sol ile milliyetçi ideoloji arasında bir konumda.
    – Kimlikçi yönü ile milliyetçi ideolojiyle aynı kategorideyken, “hz. ömer”, “hak”, “adalet”, “hukuk” vb. değerlere vurgusu ile, sola yakın bir konumda yer aldı. Ancak süreç içinde, dinin özelliğinden de kaynaklanan nedenler ile, milliyetçi ideolojiye daha da yakınlaştı ve olumludan olumsuza dönme süresi, milliyetçi ideoloji kadar kısa olmasa da, sol ideoloji kadar uzun da sürmedi.
    – Tabii burda, bütün ideolojilerden birtek insan ya da o ideolojiye sahip kişilerin hep aynı şekilde davranmış gibi anlattım. Fakat aslında, hepsi değil ama çoğunluğu ifade ediyor.
    – Burda az bir kesimin, bütün ideolojilerde, farklı bir yol tercihi var. O yol da, o ideolojiyi yaşamında daha az öncelikli hale getirmesi ya da o ideoloji içinde yeni bir yaklaşım geliştirebilmesi ki aslında her iki yöntemde o ideolojiden bir kopuşu ifade eder.
    – Yukarda açıklamadan gelmek istediğim nokta: şu an, islamcı kesimde, kimliğe (müslüman kimliğinden bahsediyorum) değil, değerlere daha çok önem veren bir ideoloji oluşturma ve/veya islamcı ideolojiyi günlük yaşamında daha az önemli bir konuma getirme ve hatta tamamen çıkarma yönündeki gelişmeye dikkat çekmektir.
    – Yukarda anlatmaya çalıştığım, ideolojilerin diyalektiği nedeniyledir ki, artık bütün ideolojiler, toplumu ve bireyi olumsuz yönte etkileme dönemindedir.
    – Yukarda yazdığım mekanizma ve dış etkenler nedeniyle, artık islamcıların ahlaklı olma ihtimali yoktur. Tıpkı diğer ideolojilerin olmadığı gibi..
    – Tabii ki ana gövdeden, yani çoğunluktan bahsediyorum. Yoksa o ideolojilerin içinden, küçük bir azınlık, içinde bulundukları ideolojiden yeni bir ideolojik formasyon geliştirerek, (bir süreliğine) çıkabilirler.
    – Bu arada, atatürkçülükten bahsetmedim çünkü atatürkçülük, şu dönem itibariyle biraz daha farklı değerlendirmeyi gerektirir bir durumdadır. Belki bir sığınma ideolojisi olması babında…
    – Ancak ideolojilerin insanlıktan çıkarıcı, aklı ve vicdanı yok edici özelliği atatürkçülük için de geçerli bir kuraldır.

    • – ilave!
      ideolojilerin insanlar ve toplumlar üzerindeki olumsuz etkisinin ortaya çıkmaya başlamasında ve bozulmanın niteliği ve niceliğinde, ideolojiyi tahkim ederken kullandığı malzemenin etkisinden bahsetmiştim.
      – Mesela atatürk ve cumhuriyet üzerine islamcı kesimin, “bizi köklerimizden kopardı” ve “aslında atatürk anlatıldığı gibi değil. kendisi sarhoş bir adamdı. hakkında anlatılanlar yalan” vb. argümanlar, islamcı ideolojinin oluşumunda kullanılan kötü malzemelere örnek oluşturabilirler. Bazı malzemeler de, kullanıldığı dönemde doğru tespit olabilir ancak değişen zaman içinde yapılan tespit geçerliliğini yitirmiş olabilir. Bunun farkına varılmamış olabilir.
      – bu tür malzemeler, bir gıdanın içinde olan, gıdanın bozulmasına neden olan kötü bakteriler gibidir. O ideolojinin hem daha erken bozulmasına, hem de daha kötü, daha yoğun ve daha yaygın bozulmasına neden olurlar.
      – İdeolojilerin, bozulmasında, toplumları, bireyleri olumsuz yönde etkilemesinde, bu tür malzemelerin (ya tamamen yanlış ve yalana dayalı ya da zamanında doğru olan ancak bir süre sonra doğruluğunu kaybeden malzemelerin) etkisinin yanısıra (bunlara yanlış kabuller veya bozucu kabuller de diyebiliriz), kendisinin iyi, doğru, kendi dışındakilerin yanlış olduğuna ilişkin yüksek inancın da rolü vardır.
      – İdeolojiler ve yaşam arasındaki fark açıldıkça ideolojilerin çürümesi ve kişi ve topluma olumsuz etkisi artar. yaşamdaki karşılığı devam ettiği sürece de toplum ve kişi üzerindeki olumsuz etkisi az olabilir.
      – fakat, ne olursa olsun, bir gruba dahil olmak, her zaman için, grupsal kabulleri getireceği için, diğer olumsuzlaştırıcı etkileri bir tarafa bıraksak bile, sırf bu özelliği nedeni ile de olsa, ideolojiler, ahlaksızlaştırıcıdır, aptallaştırıcıdır.
      – Düşünsenize, bir yerde, bütün insanlar (aynı ideolojiye mensup insanları kastediyorum), 2×2=5 diye bir doğru oluşturduğunda ki, bazen gerçekten de bu kadar açık konularda bile böylesine yanlış kabuller oluşturulabiliyor. özellikle de ideolojiler tarafından (mesela darwin olayı, mesela cumhuriyet ve demokrasiye bakış vs). Buna bir de, hem bireyin yaşamında hem de toplumsal yaşam da bu kadar net olmayan binlerce durum, olgu, olay üzerine şablon, doğru olmayan, değişmez ve hergün yeniden üretilen yanlış yargı ve davranış kalıplarını eklediğimizde, o toplumun ve o toplumdaki o ideolojiye inanan veya o ideolojinin etkisi altındaki kişilerin doğruları bulma, beynini kullanma, vicdan ve ahlak geliştirme kapasitesinin ne kadar zayıf olacağını daha iyi görebiliriz.
      Ben “… zayıf olacağını..” diye cümle kuruyorum ama aslında ne kadar ahlaksızlaştıracağı, ne kadar insanlıktan çıkaracağı daha net görebiliriz demek lazım.
      – Sayın mim! sanki size yönelik, akıl verici bir yorum gibi oldu fakat amacım kesinlikle bu değil.
      – Size hitaben yazdım ancak, amacım; ideolojilerin neden ve nasıl insan ve toplum gelişiminde rolü olduğuna ilişkin ve islamcıların geldiği noktayı açıklamak için yazılmış bir yazı.
      Kusuruma bakmayın.

      • Hamza bey, yazdıklarınızda kusura bakılacak bir şey yok. Her tür ideoloji sakıncalıdır fakat tarih göstermiştir ki içlerinde en tehlikelisi dinci ideolojidir. Kuran’da bu konu “ataların dini” olarak kavramsallaştırılmıştır. Sizin de değindiğiniz gibi ideolojik inancı olanlar ille de kötü insanlardan oluşmaz. Fakat içlerindeki iyiler de sahip oldukları ideolojik inanç nedeniyle içlerindeki kötüler ile birlikte hareket ederler. Zaten ideolojik inancın temel sorunu da budur, öyle ki iyi ve kötü ile doğru ve yanlış birbirinden ayrılamaz hale gelir.

        • Bir konuyu atlamışım, o da şudur. Dincilerin milliyetçiliğe kaydığı görüşünüze katılmıyorum. Dinciler milliyetçi olmaz, olsa olsa hayali bir ümmetçilik taslarlar. Erdoğan geçmişte Türk milliyetçiliğini de ayaklar altına aldığını söylediğinde alkışlamışlardı. 15 Temmuz’dan buyana Erdoğan Avrasyacıların kontrolüne girdiği için milliyetçi nutuklar atıyor. Yarın şartlar değişip de tersini söylediğinde ideolojik taraftarları yine alkışlayacaktır. Onlar K.Sultan Süleyman ve Y. Sultan Selim’i milli değil dini büyük olarak gördükleri için sahip çıkıyorlar. F.Sultan Mehmet ise onlara göre laik kaldığı için fazla sahiplenmezler.

    • Hamza bey yine üzerinde düşünmeyi hak eden orjinal düşünceler üretmişsiniz.
      Ancak “İslamcılığın” dinin özelliğinden de kaynaklanan nedenler ile, milliyetçi ideolojiye daha da yakınlaştığı yönündeki düşüncenize katılmıyorum.Belki örneklerle tezinizi açarsanız üzerinde daha etraflı fikir de yürütebiliriz.

      Yine “şu an, islamcı kesimde, kimliğe (müslüman kimliğinden bahsediyorum) değil, değerlere daha çok önem veren bir ideoloji oluşturma” yönündeki yargınızı ve sebebini de anlayamadım.Bu yargınızı,Ve/veya diye devamında gelen yargılarla özellikle “ve hatta tamamen çıkarma “diye başlayan yargıyla sanki çelişiyor gibi algıladım;bence burası da izah istiyor.Selamlar.

      • uğur bey merhaba! öncelikle yazıma katkınız nedeniyle teşekkür ederim.
        – milliyetçi ideoloji kimlik temelli bir ideolojidir. sen türksündür ve türkler iyilerdir. türk olduğun için sen iyisin. iyi olmak için birşey yapmana gerek yok. sadece türk olduğunu bil ve bunun önemini kavra bu yeterli. kötü olsaydın ermeni ya da başka bir milletten olurdun. bu duygu ve bu duyguyu besleyen düşünceler ve hikayelerle bir bütün oluşturur. milliyetçi ideolojinin bütün değerleri , kötüler de dahil, kimlik temellidir. milliyetçi ideolojiye göre, eğer ermeni isen, iyi olman için birtek seçeneğin var: türklerin ve müslümanların ne kadar yüce ve iyi olduğunu her fırsatta belirtmektir ki, bu iyiliğin de bir sınırı var. ne yaparsan yap, bir türk kadar iyi olamazsın.
        – islamcı ideolojide ise, hem bir kimlik yönü (müslüman kimliği), hem de değerler yönü vardır (adil olmak, hak, hukuk, iyilik, yardımseverlik, alçakgönüllülük vs vs).
        ancak iş dönüp dolaşıp kimliğe kota edilir. eğer müslümansan, hangi kötülüğü yaparsan yap, yaptığın kötülüğün cezasını çektikten sonra cennete mutlaka gidiyorsun.
        yok eğer müslüman değilsen, kelimei şehadet getirmiyorsan, cennete gidemiyorsun.
        işte, ideolojideki ve dolayısı ile insandaki, toplumdaki bozulma ile birlikte, islamcı ideolojideki değerler önemini kaybederken, kimlik daha bir önemli hale gelmeye başlıyor.
        – işte bu aşamda, kimliği belirgenleştiren namaz, oruç, başörtüsü vb ritüeller daha bir önem kazanırken, iyi insan olmak, adaletli olmak, iyiliksever olmak vb değerler ve bu değerleri içeren davranışlar, dilde daha çok vurgulansa da, yaşamda daha az önemli hale geliyor.
        – dinin inanç temelli olması da bu durumun sorgulanmadan, kolaylıkla içselleşmesini ve kabulünü sağlıyor.
        – dinin özellikleri nedeniyleden anlatılmak istenen; hem o kimliksel özellik hem de dinin inanç temelli olması sebebiyle sorgulamanın olmamasıdır.
        – bu durumdan farklı bir ideoloji oluşturarak çıkma çabasına anti kapitalist müslüman taraftarlarını, tarihselciliği savunanların çabasını ve müslüman kimliği yerine, değerleri öne çıkaran islamcıları örnek verebilirim. islamcılığı yaşamından çıkaranlara ise, kişi bazında örnek vermenin doğru olmadığını düşünüyorum.
        umarım yeterince düşüncemi açıklayabilmişimdir.

        • Hamza bey merhaba!
          “…insandaki, toplumdaki bozulma ile birlikte, islamcı ideolojideki değerler önemini kaybederken…” teşhisiniz bence işin özünü oluşturuyor.Çünkü her bozulma insanla başlıyor.

          Aslında dinin sürekli insanı eğitime,ilerlemeye tabi tutan “OKU”,”SİZ KENDİNİZİ DÜZELTMEYE BAKIN” gibi en başta uygulanması gereken emirleri ihmal edilip, ” yalan söyleme,dürüst ol,emanete ihanet etme, hırsızlık yapma,kamu malını haksızca sahiplenme,yumuşak huylu ol, güzel ve tatlı söz söyle,iyilikleri yay-kötülükleri önle,kibirlenme-mütevazi ol,yetime-yoksula sahip çık,eşekler gibi bağırarak konuşma, yeryüzünde bozgunculuk yapma,Hakkı gözet-adaletten ayrılma-zulme bulaşmanın da ötesinde zulmedenlere en ufacık meyil dahi gösterme..” gibi toplum hayatının da düzenini sağlayacak derslerinin öğrenilip uygulanmaması insanı ve grupları – Casiye 23, Furkan 45 te geçen – “NEFSİNİ İLAH EDİNME” sonucuna doğru götürüyor.

          Din,aklederek inanmayı istiyor;elbette sonuç olarak din inanç temelli, ancak bu inanç yukarıda bazı örneklerini verdiğim aynı zamanda ahlaki,toplumsal düzeni sağlayacak emirleri de kapsıyor,bu emirlerin uygulaması gerekenince gözardı edilmesi dinden kaynaklanan bir problem olmayıp,hayata tekamül için gönderilen insanın dinin emirlerine değil nefsine tabi olmasından kaynaklanıyor .”De ki: “Bu, Benim yolum (ve yöntemimdir)ki, bir basiret üzere Allah’a davet ederim; Ben de ve Bana uyanlar da (böyle hareket ederiz).”Yusuf 108.

          Bir de Hamza bey,ben öyle İslamcılar tanıdım ki namaz,oruç gibi insanı kontrollü olmaya sevketmesi gereken ibadetleri hiç önemsemezler.Yakın akrabalarımdan dahi böylelerinden çokça var.hiçbir İbadeti yapmaz ama fikriyat olarak İslamcıdır ve şu dönemde de herşeye rağmen AKP cidir;hiçbir değer önemsedikleri de yoktur.Böyleleriyle birşeyleri konuşmanın da çok bir anlamı yoktur,ben onları zamanın ilaç etkisine bırakıyorum.

  6. Thy Düsseldorf uçağında eşim ve çocuğuma sıra geldiğinde ikram ( yemeğin) kalmadığını söylemişler hadi insanlık hali diyelim ( yani profesyonel değiller) tamam da 3 yaşında ki çocuğun göz hakkını da mı hesap edemeyecek kadar insanlıktan çaktınız Bu kadar mı Türk kültürüne uzaklaştınız

  7. THY Şirketinin dünyanın en önde gelen havayolu şirketleri arasına sokulmaya çalışılması ticari bir hatadır. Dünya ekonomisinde %1 küsur paya sahip Türkiye’nin böyle bir şeye kalkışması gerçekçi değildi. Böyle bir girişim ancak çok sayıda uçak siparişi verilen Boeing firmasına yarar. THY’nın sıralamada birkaç basamak daha yükselmesini hedeflemek gerçekçi olurdu ama böyle yapılmadı. Sonunda THY uçaklarının doluluk oranları azalmaya ve zarar etmeye başladı. Bu zararın giderek daha da artmamasını temenni ediyorum.

    Diğer yandan İstanbul Havalimanı da tam bir israf örneğidir. Daha önce İstanbul’da 2 havalimanı vardı (Atatürk ve Sabiha Gökçen) şimdi yine 2 havalimanı var (İstanbul ve Sabiha Gökçen). Fakat durduk yerde 25 milyar Euro borcumuz oluştu.

  8. Fehmi bey yabanci insanlar THY nin cok ucuz oldugundan ,yerlesikler en pahalisi oldugundan bahsediyor..

    3 hafya once Miami/La/Texas -istanbul tum ucuslara baktim , tek yon 1000-1200 usd arasinda, istanbul aktarmali avrupa, ozellikle dikkatimi cekti istanbul aktarmali kiev ucusu 500-600 civarinda…ayni ucakta turkler 1000-1200 oderken ukrayna yolculari 600 oduyor..

    Ha kiev e bilet alip istanbulda inmeyi dusunmedim degil, bunuda tahmin etmisler, bizlerin binmemesi gidip baska firmalara paramizi odedigimizden emin olmak icin bagaj hakkini kaldirmislar..

    Mumkun mertebe kendi ulkemin markalarini tercih etmeye calisan biri olarak su adaletsizlik karsisinda baska havayolu secmekten baska secenegim kalmadi…460 usd ye trye geldim..

  9. Sokakta geri geri park ederken yanındakinden inip yardımcı olması istendiğinde şu espri sık yapılır: ne korkuyorsun bas, nasıl olsa çarpınca durur araç.
    Türkiye’yi ve kurumlarını yönetenler bu espriyi çok ciddiye almış görünüyorlar.

    • Çarpınca duruyor gerçekten, ben konuyla asla kiyaslanamayacak kadar hafif bir kazaya şahit oldum müsadenizle anlatayım;
      Erken bir saatte Edirne kapı istikametine doğru ilerlerken rami kışla civarında yepisyeni bir porshe cayanne yol boş olduğu halde kaptırmış geliyorken aniden rami kışlası duvarına direksiyon kırdı. Halisunasyonunda yol ayrımı mı gördü yoksa intihar mı ediyor demeye kalmadı tarihi kışla duvarından yarım metre çıkıntılı taş örme direğin köşesine tam ortadan vurdu ve durdu. Aracın önünde 20 cm’ilk v şeklinde bir göçük oluştu. Bir vatandaş gelip aracın kapısını açtığında direksiyonda telefonla konuşan 20li yaşlarında bir genç vardı. Yan koltukta da bira kutuları vardı. Bir süre sonra soförün yakınları olduğu anlaşılan iki kişi gelince genç şoför ne tarafa kaçacağını şaşırmış vaziyette koşmaya başlayinca ben soförün suçunu üstlendikleri düşüncesiyle neden gitmesine müsade ettiniz can kaybı yok alt tarafı bir kaza cezası da belli hepi topu bir miktar para cezası ve ehliyetine el konulur deyince biri kulağıma sorun o zaten ehliyeti yok dedi.
      – Diploması var mıymış bari?
      Ben nereden bileyim efendim. Bilmem.. sormak hiç aklıma gelmedi. Hem bu tür vakalarda ehliyet aranır diploma sorulmaz ki.
      He madem sordunuz soyliyim Diplomalısını da gördük. İşte linki burada: ehliyetsiz yakalanan öğretmenin isyani

Yoruma kapalı.