Seçimde vatandaş gönlüne göre mi, yoksa aklıyla mı karar verecek?

45
Reklam

AK Parti zayıflığını bile değerlendirip gücünü sürdürmeyi beceren bir siyasi zekaya sahip. Tabii bunda şans faktörünün de payı var. Bir de karşısındaki muhalefet cephesinin bu iki özellikten mahrum olmasının…
Şanslı çünkü, ilk katıldığı 3 Kasım 2002 tarihli seçimde, Genç Parti‘nin varlığı, oyların üçte birinin biraz üstünde bir oranda oy almasına rağmen, Meclis’teki sandalyelerin üçte ikisine sahip olmasını getirmişti AK Parti’nin…
Oylarının ciddi biçimde tırpanlandığı 7 Haziran 2015 ve 24 Haziran 2018 seçimlerindeki vartaları da, AK Parti, siyasi zekasıyla aşmayı başardı. İlkinde muhalif cepheyi ne yapacağını bilemez hale düşürüp seçimi yenileterek, sonuncusunda ise MHP ile ‘ittifak’ yaparak iktidarını sürdürüyor.
Herkesin beklediği, çok zayıf göründüğü bir ortamda gidileceğe benzeyen yedi ay sonraki yerel seçimde de, AK Parti’nin, yine bir yolunu bularak, özellikle büyükşehirlerde varlığını hissettiren oy kaybına rağmen, sandıktan bir kez daha başarıyla çıkmasıdır.
Elinde tuttuğu 17 büyükşehirde, anayasa referandumunda, ‘Hayır’ oyları önde çıkmıştı. İstanbul ve Ankara’da bile…
İttifak yerel seçimde de kurulabilir ve MHP’liler AK Parti’nin AK Partililer de MHP’nin adaylarına oy verdirilebilirlerse, CHP’li adayların başkan seçilegeldiği bazı il ve ilçelerde dahi, yerel yönetimler, iktidarın (AK Parti ile MHP’nin) eline geçebilir.

AK Partililer MHP’nin MHP’liler AK Parti’nin adaylarına oy verebilirler mi?

Son seçimde bu iki partinin seçmeninin böylesine stratejik bir tercihte fazla zorlanmadığı görüldü.
‘Cumhur İttifakı’ ve 24 Haziran başarısı AK Parti ile MHP’yi birbirine daha da yaklaştırdı.
Bu defa da ‘ittifak’ yerel seçimde işe yarayabilir.
Haberlere göre, muhalefet partileri, bu ihtimali ciddiye alıp onlar da 24 Haziran öncesi oluşturdukları ‘Millet İttifakı’nı daraltarak veya genişleterek bu seçimde de devam ettirme formülleri üzerinde çalışıyorlar.
‘Siyasi akıl’ ise, muhalefetin yerel seçimlerde, özellikle de bu yerel seçimde, ittifak yerine daha farklı bir yönteme başvurmasını gerektiriyor.
Ne olabilir o yöntem?
Yerel seçimler partilerin fanatik taraftarlarının bile parti bağlarının zayıfladığı, tercihlerde geçişliliğin daha fazla olduğu seçimlerdir. İnsanlar yörelerinin günlük ihtiyaçlarını karşılayacak, çevrelerini daha yaşanılır hale getirecek, 7/24 hizmetlerinde olacak bir belediyeye sahip olmak ister ve bunu gerçekleştireceğine inandıkları kişilere oylarını vermekte zorlanmazlar.
İktidar nimetlerinden mahrum bırakılacaklarını bilseler bile…
26 Mart 1989 tarihinde yapılan yerel seçimde, ANAP’ın kampanya sırasında kullandığı koltuğunda kımıldayamaz hale gelmiş belediye başkanı figürü, seçmene oyunu yanlış kullandığı taktirde hizmetlerde aksamalar olacağını hatırlatmayı amaçlıyordu. Sandığa gidenleri muhalefet partilerine oy vermekten caydıracağı umulan bu propaganda ters tepti ve ANAP büyük kentlerin neredeyse hepsini kaybetti; ANAP sandıktan SHP ve DYP’nin ardından üçüncü parti olarak çıkabildi.
O seçimde, büyükşehirlerden Adana, Ankara, Gaziantep, İstanbul, İzmir ve Kayseri’yi SHP, Bursa’yı DYP, Konya’yı da RP kazandı. ANAP bütün büyükşehirleri kaybetti.
Bir sonraki yerel seçimde (27 Mart 1994), Ankara, Diyarbakır, Erzurum, İstanbul, Kayseri ve Konya’da belediye başkanlıklarını RP kazandı.
Gösterdiği adaylar sayesinde…

Yerel seçimin genel seçimden farkı

Yerel seçimler, genel seçimlerden farklı olarak, partilerin gücünün fazlaca önem taşımadığı, buna karşılık adayların cazibesinin seçmenlerin oy tercihlerinde daha büyük rol oynadığı seçimlerdir.
Hiç değilse 1994 yerel seçiminden sonraki seçimlerin ortaya koyduğu gerçek budur.
Partiden çok adayın kimliğinin sonucu belirlediği seçimlerdir yerel seçimler…
AK Parti ile MHP, seçime, diğer partilerin göstereceği adaylardan daha parlak ve cazip adaylarla katılacak olursa, -ve bunu ön seçim yöntemiyle pekiştirirse- diğer bütün partiler her yerde tek aday üzerinde uzlaşmış olsalar bile, iktidar cephesi bu defa da sandıktan başarıyla çıkacaktır.
Bunun tersi de doğrudur: Her yerleşim bölgesinde, o yerin iyi, dürüst, çalışkan, namuslu, Beytülmal’de gözü olmadığı bilinen, yönü ileriye dönük, çevreye yeni değerler kazandırabileceği izlenimi veren bir ismini -ön seçimle tabanının da onayını alarak- aday çıkarabilen muhalefet partisinin seçimde başarılı olma ihtimali büyüktür.
“Olsun, ama mutlaka bizden biri olsun” yanlışlığından kaçınan partiye önümüzdeki seçimde şans tanıyorum.
Gönlüm böyle istiyor, ama eminim pek çok seçmen gönlünden çok aklına danışarak tercih kullanacaktır.
İyi olan kazansın. Kazanmalı.
ΩΩΩΩ

Reklam

45 YORUMLAR

  1. Aşağıda değinilen ‘Ahwalnes.com’da yer alan haberler Başkan’a/Hükümete özel uçak konusunda toplam rakama değinmese de alınan bu son “süper lüks uçak” hakkında güvenilir bir bilgiye benziyor. Ve de daha önce ifade ettiğim bir şık olarak http://u0i.626.myftpupload.com/zamlar-yagar-yokluklar-olursa-erken-bir-belediye-secimi-degerlendirmesi/ 19 Eylül 2018 at 02:06 “Başkanım olur mu, sen her şeye layıksın! Sen 1 iste, biz 10 tane uçak alırız. Burada Başkanlık sistemine geçmiş Türkiye Cumhuriyetinin şanı-şerefi söz konusu…” şeklinde bir gerekçeye dayandırılmış bir hava var gibi. AK Saray nasıl ki “yahu buraya gelen giden yabancı devlet temsilcilerinin gözünü boyamalıyız, gücümüzün ihtişamı konusunda bir imaj oluşturmalıyız; beyler «İtibardan tasarruf olmaz!»” türünden bir teraneye başvurulur. Şöyle ki: “Yahu, yabancı ülkelere gidip geliyoruz, Türkiye’nin bir itibarı var, gücümüzü ağırlığımızı şu muhteşem Başkanlık uçağımızla da göstermeliyiz, beyler «İtibardan tasarruf olmaz!»” Sanki, diplomasi olarak gidilen ülkelerdeki muhataplar ciğerimizin kaç paralık bir itibarı olduğunu pek bilmiyorlarmış gibi…
    Mülteci baskısından tedirgin olarak bize karşı son zamanlarda yumuşayan bir Almanya bile diplomasimizin “saf”ça bir diplomasi olduğunu beyan etmedi miydi, yüzümüze karşı? kimbilir içlerinden ne diyorlardır, ya yumuşak olmayan diğerleri? Diyeceğim o ki başkalarına karşı itibar imajı için bu kadar israfa giriyorsak gerçekte bir işe yarıyor mu bunu düşünen var mı? Yoksa, bu sadece içe dönük yine bir aldatmaca mı, sadece bir kılıf uydurmaktan mı ibaret gerekçelendirme teşebbüsü mü?

  2. İdlibdeki gerginliğin, BM tarafından “21. yüzyılın en büyük insani kayıplarının yaşanabileceği” uyarısıyla duyurulduğunu sanırım bazı yorumcu arkadaşlar bilmiyor.
    Elbette çeşitli faktörlerle yaşadığımız ekonomik çalkantı herkesi etkiliyor ve birçok insan ekonomik gailelerden başını kaldırıp etrafına bakamıyor olabilir.
    Özellikle halen ülkemizde yaşayan arkadaşların ekonomik gelişmelerden etkilenmesini yakinen anlıyorum çünkü bu zorluklardan ben de etkileniyorum. Ama en azından ülke dışından yorum yazan arkadaşların iç ekonomik sıkıntılardan ziyade İdlib konusunda hassas olmasını umardım. Çünkü onların uzaktan ülkemizi ve çevremizi daha geniş görme imkanları daha fazla.

  3. Bu platformda , Recep Tayyip Erdoğan veya destekçilerinin bir takım hatalarını , bu şahısların ” müslüman kimliklerini ” baz alarak , İSLAM DİNİ KAYNAKLI gösterme çabasında olan kişi veya kişilerin bundan vazgeçmesi kendileri , eğer ahlaklı oldukları iddiasındaysalar çok önemli. Çünkü insanlar müslüman olmadıkları halde ahlaklı olabilirler. Veya müslüman oluğunu iddia eden çok ahlaksız insan da vardır. Siyasal İslamcı ideolojiyi savunanları İSLAM dininin temsilcisi zannetmek çok cahilce bir davranış. Hİç bir siyasetçi veya yandaşı Yüce İslam Dininin temsilcisi değildir. Hele hele bugünkü Siyasal İslamcılar hiç değildir.
    Bu din garip geldi garip gidiyor. Bir yanında din bezirganlarının kullanımından bezmiş , bir yanında da kokuşmuş sol ideolojinin örümcek kafalı tortulu beyinlerinden fışkıran zehirden tazyike maruz.
    Ancak şu kesin ki ; ” Allah CC nurunu tamamlayacaktır. ” Buna ne din bezirganları , ne din düşmanları engel olamayacaktır. Allah’ın Kur’an da vaadi bu .
    Saygılar ;

    • Musa Bey,
      Asıl sorun Allah ile aldatmak…
      Birileri aldatılmaya teşne olunca aldatan aldatmaya devam eder.
      Bilirsiniz telefonla insanları aldatanlar vardı.
      Hatta aldananlar arasında çok okumuş çok bilmiş koskoca prof. ler bile oldu.
      İnsanlar bu konuda bilinçlendi ki son zamanlarda bu tür aldatma haberleri yok denecek kadar azaldı.
      Görevimiz Allah ile aldatanları da teşhir etmek ve insanları uyarmak olmalı.

      • “Asıl sorun Allah ile aldatmak…” ki bu iş aldatmacanın en iğrenci şekli, Allah rızasına göre örnek olmak yerine, Allah’tan torpil bekleyen, Allah’tan yardımı “çantada keklik” gören bir yaklaşımdır (“Akıl-İman Sentezi” zafiyeti = ezbere müslümanlık). İslam Dinini Referans alarak yola çıkanların bu ölçülerle sorgulanması, gerçekte olması gereken Müslüman kimliğinin asil bir görevidir. Yoksa,
        Ameller imanla çelişir,
        Din darbe yer değişir!
        ki bunun hesabından aklı başında bütün Müslümanlar sorumludur. “Yok şöyleydi de böyleydi…” gibilerden hesap vermekten kaçış yoktur! (Allah’ın düzeni çetin!)

        • İlave etmek gerekirse “Din darbe yer değişir!” derken Allah’ın DiN’i aslında değismez tabi de, DiNin Müslüman olan ve Müslüman olmayanlar arasındaki “algı”sı değişir. Pratikte önemli olan da budur. Hesaba çekilirken şüphesiz aslına referansla hesaba çekilecek herkes, davranış ve amellerimiz konusunda binbir alternatif doğrular gözümüzün önüne serilerek……. İman olarak en iyisi aslını referans almak ve buna uygun amelde bulunmak (dosdoğru olarak). Örnek olmak ta budur. Bunu yaptığımızda hem bireysel, hem toplumsal ve hem de ülke düzeyinde işlerimizin daha kolaylaştığına şahid olacağız… DiNi’mizin her şeyi kuşattığını unutmamalıyız ve bu bazda hesap vereceğimizi…

      • Sn. Mehmet bey ve H.K , Din Bezirganları ifadesi zaten ” Allah ile aldatanlar ” için kullanılan bir ifadedir. Bu kavram içine , bazı siyasiler , bazı din adamları , bazı işadamları vs. değişik mesleklerden kişiler dahil olabilir.
        Saygıları ;

    • zannediyorum musa bey de isim vermeden bana cevap yazmış.
      ben de “savunma mekanizması”nı aşmaya çalışıp derdimi musa beye de anlatmaya çalışayım.
      – doğrusu, ne yazacağım konusunda kafam net olsa da işe nerden başlıyacağım konusunda karar vermekte zorlanıyorum.
      – Herhalde en iyisi işe en başından başlamak:
      – Yani önce durumu doğru tespit etmek gerekiyor:
      – Musa beyin konuya girişini düzelmek lazım. Musa bey “Recep Tayyip Erdoğan ve yandaşlarının bir takım hataları…” diye giriş yapmış yazısına.
      – Hatalar değil, bilinerek yapılan ve epey bir bölümü de ahlak, din, demokrasi, insan hakları, hukuk gibi evrensel değerlere aykırı olan, hatta suç unsuru içeren, uygulama, beyanat, ifade, yazı ve davranışlardan bahsediyoruz ve bunlar istisna değil, kural halini almış.
      – Konuyu hata diye nitelerseniz söyleyecek söz kalmıyor. bilmem kaç bin kişinin malına el konması, insanların iddianame bile yazılmadan hapislerde tutulması vb. telekomun soyulması vb. hata değildir.
      – Yani “doğru biliyorduk ama yanlışmış” ya da “iyi yapayım derken kötü oldu” şeklinde bir hata yok ortada. Eleştiriler “insan hali” olan hatalar üzerine değil. (kuşkusuz “insan hali” olan hatalar da vardır ve onlar da eleştiriden muaf değil. Ancak konumuz bu tür hatalar değil)
      – İşin bir diğer boyutu ise bu kişiler, yaptıkları kötülükleri “müslüman kimliklerini baz alarak…” yapıyorlar. yani islam adına böyle yaptıklarını söylüyorlar.
      – Durumu özetliyecek olursak: Yapılan kötü şeyler var ve yapılan bu kötü şeylerin islam için yapıldığı, islam adına yapıldığı söyleniyor.
      – Ben de, dilim döndüğü kadar, yapılanları eleştiriyor ve dilim döndüğü kadar, “siz müslüman olduğunuzu söylüyor, yaptıklarınızı islam adına yaptığınızı söylüyorsunuz ama sizin söylediklerinizin islama aykırı” diye yazıyorum, yazmaya çalışıyorum.
      – Acaba nerde yanlış yaptım?
      – Yapılanlar iyi mi?
      – yoksa yapılanlar kötü ama islamın yapılanlarla hiçbir sıkıntısı yok. islama da uygun mu?

  4. ak parti ve mhp tek aday üstüne ittifak yaptığı yerlerde ittifak kazanır. hesap, kitap ve oy oranları ortada..

  5. Dikkatinizi çekmiştir mutlaka, H.Gayret gittiğinden beri günlük yorum adetleri 10-20 aralığında kalıyor.
    Halbuki H.Gayret varken bu sayı 50 yi geçiyordu.
    Bu gün olsaydi en azından 15 yorum dosenirdi.
    Yorum bölümünün demokrasisi adına büyük eksiklik!

    • H.Gayretin yokluğunda bizi güldürdün. Çok teşekkürler. Allah işini gücünü rast getirsin.
      Sadece H.Gayret değil , Ümüt de yok ortalıkta.
      Bu aslında var olmayan ! :))))
      ancak insanların her nedense çok şideetli etkilendikleri ekonomik tsunami midir buna sebep ? Kim bilir ? .
      Saygı ile ;

      • Efendim izninizle kendimden bahsedeyim;
        Ben sizlerinde farketmiş olduğu üzere zır-cahilin tekiyim.
        Yıllardır okurum Fehmi abiyi ama asla onun yazısının altına yorum yazma cesaretini gösteremezdim. Fehmi abi yazılarını yoruma ihtiyaç bırakmayacak açıklıkta yazmasi bir yana, ben yorum yazacak kadar konulara vakıf değilim.
        Fakat;
        Bir ara yorumlara da gözatma fikri oluştu.
        Dikkatimi çeken bir iki yorum okudum;
        ekonomi konusunda yazılan makalenin altına Başdanisman! Yiğit Bulut’un yazısının altına yazılmış,
        sosyal konularda yazılan makalelerin altına da “Nakit”yazarı Mehtap Yılmaz’ın yazılarının altına yazılan yorumların, sehven Fehmi abinin yazısının altına düştüğünü gördüm.
        Durumdan şüphelenip hergün yorumları takip edip bu yorumların sehven olmadığına kanaat getirdim. Ve bana bir cesaret geldi, dedim; bunlar yorum yaziyorsa bende yazarım.
        İşte böyle efendim.
        Benim yorum yazma maceram böyle başladı.
        Bu vesileyle ukalaliklarimdan ötürü herkezden özür dilerim.

    • Esas Bernar bey yazmadığından beri hem yorum sayısı hem seviyesi düştü bence sayın Baran Su:)

  6. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen Gaziler Günü Töreni’nde konuştu. Erdoğan burada yaptığı konuşmada, “Kriz falan sakın ha bunlara aldanmayın. Bunların hepsi manipülasyon. Bizde kriz falan yok” dedi.
    FARKLI ULKELERDE YAŞIYORUZ GALİBA

  7. Hamza Bey;
    Buradan bildiğim kadarıyla Necip bey bir Müslüman ve Hamza bey de İslam’a mesafeli olan, ateizm ve deizm arasında salınan biri gibi..ve ben de bir Müslümanım.
    Hamza bey, siz bize bakarak değil (iyi bir örnek ortaya koymuş olamayabiliriz), dinleri (İslamiyet’i de) kaynaklarına başvurarak onlarla (dinler ile) mesafenizi belirleyiniz lütfen. Konusu değilken kişilerin inancı ve ahlakı üzerinden evrensel olana saldırmak ve müntesiplerini üzmek, aşağılamak, hem ahlaki hem de akli değil…
    Ahlakın asgari gereklerini yerine getirmez, öyle davranmaz isek, burada düşüncelerimizi ortaya koyamaz veya buranın hakkını hukukunu da gözetmemiş oluruz. Bu da bir inanç ve ahlak yansımasıdır.
    Saygıyla.

    • Hasan bey destek yorumunuz için çok teşekkür ederim.
      Hamza bey yorumlarında sıkça benim adımı kullanmakta, her vesileyle ajitasyon yapmaya çalışmakta, ve uygun olmayan bir üslupla uzun ve hiç tanımadığı şahsımla ilgili alakasız yorumlar yapmaktadır.
      Ben yorumlarımda özellikle dinimi referans almamakta, hiçbir şekilde kendimi örnek olarak düşünmemekte ve sunmamakta olduğum halde, kendisi ” üslubu beyan ayniyle insan” sözünü doğrulatmak istercesine şahsım üzerinden bazı değerlere saldırmayı tercih etmektedir.
      Çoğu zaman bunları görmezden gelerek cevap vermediğim halde kendisi maalesef her fırsatta buna devam etmektedir, bu yüzden zaman zaman üsturuplu bir şekilde cevap vermek durumunda kalmaktayım.
      Belki sizin yorumunuz kendisinde bu tutumunu bir daha gözden geçirme ihtiyacını doğurur ümidiyle, tekrar teşekkür eder saygılar sunarım.

      • Necip bey merhaba.
        Yorumumu özellikle size destek olayım diye yazmadım, sizin ve Hamza beyin özelinizde, acizane, bu platformun konuları dışına çıkılıp insanların inanç değerlerinin siyasi konulara alet edilmemesi ve onun üzerinden rencide edilmemesi adına bir farkındalık uyarımı olarak kabul ediniz.
        Bu platform ki; hepimize, çanta dolusu parayla satın alamayacağımız bir alan sunuyor ve buradaki yorumcuları en az Sn. Koru ( o bizi okumasa da) müdavimlerinin yarısına yakını okuyordur eminim…Bu da, Koru’nun söylemiyle günlük 10 binleri aşan bir sayı.
        Hem yazarlık konusunda bir deneyimi olmayan ve Türkçeyı bile düzgün kullanamayan biz yorumculara, diğerlerini rahatsız etmeye imtina edeceğimiz bir tavır takınmak düşer.
        Din, inanç ve ahlakilik ile ilgili meselelerimizi (belki de var olan, ona dair) başka platformlarda dile getirmeliyiz.
        Ben de size teşekkür ederim. Saygıyla.

        • Hasan bey nazik cevabınız için teşekkür ederim. Tabii ki özellikle benim için yazmadığınızın farkındayım ama her iki yorumda da benim adımın geçmesi dolayısıyla ve yorum içeriğinize tamamen katılmam sebebiyle, bana dolaylı bir destek sunduğu için teşekkür etme ihtiyacı duydum. Ayrıca buradaki yorumlarımda siyasal veya dini hiçbir İslam görüşünü ifade ve temsil etmememe karşın, benim üzerimden bu tür bazı değerlere hücum edilmesi beni de üzüyordu. Sizin bunu paylaşmanızdan da memnun oldum. Esasında maalesef birilerinin niyeti farklı olunca, ne yapıp edip alakasız ve farklı konulardan sözü hedeflerine getirip oralara vurmaya çalışıyorlar. Allahtan artık herkes bunun farkında ve tepkisini gösterebiliyor. Tekrar hürmetler.

    • hasan bey merhaba!
      Öncelikli kendimi kimlikler üzerinden tanımlamamaya özen gösteririm. İnsanlarla kendim olarak ilişkiye girmeye çalışırım. ahlaksa benim ahlakımdır, doğrularsa benim doğrularımdır, yanlışlarsa da benim yanlışlarımdır. Bu şekilde bilinmeyi ve insanları da böyle bilmeyi tercih ederim. Kendileri olarak değil de kimlikleri ile ilişkiye girmeye çalışan insanlara karşı genellikle mesafeli olurum. Bu noktadan olmak üzere, sizinle benim din ile olan ilişkim konusunu konuşmayacağım. kimliklerle tanımlanmamayı tercih ederim. ancak kimlikle tanımlama çabanıza da yapacak birşeyim yok.
      – Yukardaki açıklamamla bağlantılı olarak, olay tersinden ele alındığında, yani kimlikler ile ilişkiye girildiğinde insanların o kimliklerle ne derece uyumlu olduğu sorgulanır. Bu bütün dünyada böyledir. siz de sorgularsınız, necip güven de sorgular. haliyle ben de sorguluyorum.
      – ayrıca, had bildirme değil de ufak bir sınır çizme diyeceğim; benim dinlerle nasıl irtibata gireceğim benim sorunum. ha, “böyle yapılırsa doğru olur” diye genel bir görüş ifade ediyorsanız, o konuyu da ayrıca tartışırız.
      – Yine ayrıca, benim islamiyete ilişkin olumsuz hiçbir düşüncem ve bu doğrultuda bir imam bile yoktur. Ancak islamın algılanma ve uygulanma şekliyle ilgili olarak ise yığınla olumsuz düşüncem ve ima etmenin ötesinde ifadelerim vardır ki necip güvene yönelik yazımın da ana konusu budur.
      – Sonuç olarak: eğer bir kişi bir kimlikle bir takım olaylarda, olgularda, davranışlarda bulunuyor veya bir takım olayları, olguları, davranışları destekliyor veya karşı çıkıyorsa ve özellikle de bu olaylar, olgular, davranışlar çok uç örnek oluşturuyorsa, çok aşırı, o kimliğe çok aykırı ise (kimlikle çok uyumlu olması durumunda da bahse konu olur), bahse konu kimlikle uyumu sorgulanır. Mesela, “bir de hacı, utanmadan yalan söylüyor” derler. Mesela, “sakalından utan” gibi ifadeler kullanılır. Mesela “bir de 5 vakit namaz kılıyorsun şu yaptığına bak” derler.
      – Yukarda verdiğim örneklerde, “sakalından utan” vb. ifadeleri kullanan kişinin dinle mesafesi değil, objenin, yani örnekteki durumda sakalından utanması gerektiği bildirilen kişinin dinle uyumu tartışılır. siz ise, alıngınlık göstererek, onun dinle uyumu yerine, “sakalından utan” diyenin dinle ilişkisi üzerine söz söylemeyi tercih ediyorsunuz.
      – Şahsen ben, tam tersinin yapılmasının, yani “sakalından utan” denilen kişinin yaptığının yanlışlığından bahsedilmesinin, din adına, ahlak adına, daha doğru, daha olması gereken tavır olduğunu düşünüyorum. Yapılan yanlışlığı savunmaya çalışmanın dine zarar verdiğini düşünüyorum.
      – yukardaki parağrafa ilave olarak; benim necip güvenin yaptığının islama, müslümanlığa uymadığı eleştirimin aslında islamı olumlamak olduğunu anlayamamak da ayrıca konuşulması gereken, tartışılması gereken bir durum.
      – Eğer islamın kötü birşey olduğunu düşünseydim, necip güvene “tam islama uygun olarak davranıyorsun. gerçek bir müslümansın” derdim. Ancak islam hakkında böyle olumsuz bir düşüncem olmadığı için, tam tersine olumlu düşüncelerim olduğu için ve necip güven gibilerinin yaptıklarının islama çok çok aykırı olduğunu düşündüğüm için eleştiri getiriyorum.
      – Yazdıklarım ve yaptıklarım, ayrıca kendi yaklaşımınız ve necip güven gibilerinin tavrı üzerinde tekrar düşünmeniz dileğiylee…
      – ilave not: yazılarınızı takip ediyorum. genellikle yazılanları, konuyu anlama konusunda bir sıkıntınız yok. ancak bu konuda neden böyle kafa karışıklığınız var anlıyamadım doğrusu.

  8. ben ömrüm boyunca böyle vurdum duymaz gammazci yalaka yağcı kendi cebi için ülkesine sirtina dönebilen bir millet(Türkiye)
    görmedim. ülke ekonomik felakete adim adim gidiyor hala dış güçler safsatası. pes vallahide pes billahide pes…

  9. Seçimleri hiç merak etmiyorum kim kazanırsa kazansın.
    Ben daha çok reisin “sabır safhası” nin seçimle bir bağlantısı varmı diye merak ediyorum.
    “Sabır safhası” seçim günü biter de ” yeter üleeennn, artık sabrım taştı” safhasına geçermi?

  10. Vatandaşın derdi geçim…
    Sayın Koru nun derdi seçim.
    Necip Güven in derdi de İdlip.
    İdlip te olumlu şeyler oluyormuş.
    İdlip te ne olup bittiğini öğrenmek için Yeniçağ dan Ahmet Takan ı okumasını öneririm.
    Yandaş kanalları ve gazeteleri bırakıp muhaliflerin cılız sesine kulak verse bazı gerçekleri duyma şansı olacak.

    • Mehmet bey, ben haberleri takip ederek edindiğim intiba sonucunda İdlibde birçoklarının beklediği gibi katliam gibi bir rejim-Rus saldırısı olmamasına, burada binlerin ölmemesine memnun oldum ve buna içinde yaşadığım devlet sebep ve öncü olduğu için de memnuniyetimi yorumla paylaştım. Siz bana görüşlerine katıldığınız bir köşe yazarını okumamı önerdiniz ve onu okudum. Yazar bu anlaşma sonucunda Türkiye için hiçbir olumlu yan bulamamış. Olabilir buna saygı duyarım. Ama keşke en azından olası saldırıda katledilecek günahsız siviller için bir olumlu yan bulsaymış. Bu anlaşma ile ülkemiz belki bazı risk ve sorumluluklar altına girdi ama eğer bu anlaşma olmasaydı karşı karşıya bulunacağımız risk ve sorumluluklar daha mı az olacaktı? Bu anlaşma olmayıp, olası rejim-Rus saldırısı yapılsaydı gerçekleştirilecek olan katliamda acaba kaç sivil silahsız günahsız insan ölecekti? Bu soruların cevaplarını yazardan alamayacağımdan dolayı, bizzat sizden alırsam çok memnun olurum.

    • Bence de Türkiye bu son durumda elini taşın altına koydu (Bu, Suriye politikamız baştan beri 10 numaraydı demek değil tabi). Bu son durum gerçekten çok endişeliydi. Dış basın da bunu epey vurguladı. Sn Erdoğan’ın 10 gün kadar önce ABD’de (WSJ) de yayınlattığı makale başta olmak üzere, akabinde TSK’nin büyük risk alarak İdlip’te devriye gezme hareketi meyvesini verdi. Rusya’nın davranışının ne olacağı endişe ve merak konusuydu. Putin’e teşekkür etmek gerek, isterse daha fazlasını da yapar ve inşallah ortalık Kış’a girmeden yatışır… Suçsuz insanların ölmesine alternatif olacak yollar bulunmalı-kapılar zorlanmalı, ki her zaman mutlaka alternatifler vardır. Önceden görüp vaktinde harekete geçildiğinde iyi sonuçlara ulaşmak mümkün…

  11. Dün H.K. bey uçak hakkinda Necip Güvene soru sormuştu fakat şimdiye kadar cevap alamadı. Bende internette dolaşırken uçağın öz geçmişinden bahs eden bu yaznin inki TC de sakincalimiş, onun
    Içın buraya kopiledim.
    Erdoğan’ın uçan sarayı aylar önce alınmış… Haberimiz olmamış
    Basın özgür olmayınca bir uçan sarayın nasıl ve ne zaman alındığı tam olarak bilinmiyor. Dikta rejimlerinde olduğu gibi bir çok bilgi ancak kalın perdeler ardından sızan güneş gibi parça parça öğrenilebiliyor. İşte Erdoğan’ın uçan sarayı ile bilgiler de bunun gibi
    Anlaşılan o ki Katar Şeyhi’nin Türkiye’ye hediye ettiği söylenen Erdoğan’ın uçağı aylar öncesinden alınmış ama kimsenin haberi olmamış
    Ancak şimdi geriye bakıldığında, bazı izler takip edildiğinde net bilgilere ulaşılabiliyor. Ahwalnes.com’da yer alan haberde bazı detayları ortaya çıkarmış
    İşte O haber
    Bizim 400 milyon dolar saydığımız ancak gerçek fiyatının 500 milyon dolar olduğu bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan Boeing-747 ile ilgili tartışma elbette güncelle bitmeyecek, tarihe kalacak.
    Herşeyden önce Türkiye ne Amerika gibi dünyanın en büyük ekonomisi ne de petrol zenginliği üzerinde oturan bir Arap şeyhliği. Ülke tarihinin en büyük kriziyle sarsılır, şirketler batarken 500 milyon dolarlık bir uçak al maktan çekinmeyen bir lider, demokrasilerde olmaz. Bu işin temel kuralı.
    Tartışma uçağın yeni alınmış veya hediye edilmiş olması üzerine kurulu.
    Öyle mi acaba?
    Açık kaynaklardan, yani haberlerden izleyelim.
    Önce, Hürriyet yazarı Uğur Çebeci’nin kaleminden uçağın bakım ve Türk bayrağı renklerine dönüştürülmesi görevini üstlenen şirkete bir bakalım:
    “Irak’ta Basra’da doğmuş Kadri Muhiddin, Türkiye’de İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan sonra ikinci uçak bakım hangarını Milas-Bodrum Havalimanı’nda açtı. Dünyanın önde gelen iş jeti bakım ve modifikasyon şirketi İsviçre’nin Basel kentindeki AMAC Aerospace’in de patronu…
    “Neden Bodrum’a yatırım yaptınız” diye sorulduğunda Türkçe “Yazlığım burada. Bodrum cennet” diyerek cevap veriyor. Kadri Muhiddin’in ilginç bir hayat hikayesi var. Büyükannesi Türk ve Üçüncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın kuzeni.”
    AMAC’ın Bodrum’da 6 bin 600 metre karelik bir hangarı var ve burada 60 kişi görev yapıyor. Şu anda 120’ye çıkmış olabilir.
    Şimdi bu AMAC, 29 Mayıs 2018 tarihinde VVIP yani “Çok Çok Önemli Kişi” için Boeing 748-8i tipi bir uçağın, burundan kuyruğa yenilenme işini üstlendiğini duyuruyor.
    Nerede? “Avation Week” sitesi haberinde.
    Habere göre, uçağın 20 ay sürecek yenilenme çalışmaları “adı açıklanmayan bir ülke devlet başkanı”nın talepleri doğrultusunda yapılıyor.
    Grubun Baş İşletme Görevlisi Bernd Schramm, bu sözleşmeyi 600’den fazla yetenekli mühendis ve elemanının çalışkanlık ve yeteneğine bağlıyor ama Bodrum bağlantısı da önemli bir gerçek olarak öne çıkıyor.
    Schramm, yenileme çalışmaları kapsamında bir master yatak odası, 4K televizyon setleri, video gösterim sistemi ve bir haberleşme sistemi olduğunu belirtiyor.
    Yani daha Mayıs ayı sonunda “Adı açıklanmayan bir devlet başkanı”nın talebi doğrultusunda uçak devreye girmiş. Daha doğrusu alım-satım veya hediye işi o zaman tamamlanmış.
    Bunun kadar ilginç bir haber ise, Habertürk’te 12 Nisan 2018 tarihinde yayınlandı.
    Buna göre, ”THY tarihinde ilk kez pilot alımıyla ilgili 11 ilana birden çıktı. Bu ilanlardan en dikkat çekeni ise THY’nin uçak filosunda yer almayan geniş gövdeli uçaklarla ilgili verilen kaptan ve ikinci pilot ilanlarında oldu. Dünyanın en büyük yolcu uçağı Airbus 380, Boeing 747 gibi geniş gövdeli uçakların tip eğitimine sahip pilotların da başvurularının kabul edileceği ilanda belirtildi.”
    Bu arada önemli bir bilgi daha, uçağın 76 yolcu kapasitesi var ve uçakta 18 mürettabat görev yapıyor. Time dergisinin haberine göre, dünyanın en büyük ve en pahalı özel jetine binmek, petrol zengini emirlik Katar’a bile ağır gelmiş ama cari açığı, kur ve enflasyon artışı rekor kıran, bankaları ve şirketleri sallanan Türkiye için kullanım koşulları uygun bulunmuş.
    Türkiye kamuoyu ve belki de muhalefeti için çarpıcı olan ise uçağın serüveni ile ilgili çarpık bilgilerin veriliyor oluşu.
    Özgür ve sorgulayan bir medyanın olmamasına güvenle rahat davranıyorlar.
    Erdoğan bu uçağı alabiliyor çünkü demokratik bir ülkede olacağı gibi, kamuoyu tepkisinden de çekinmiyor, tıpkı eşinin 50 bin dolarlık Hermes çanta takması ve yurtdışında lüks mağaza kapatmaktan çekinmemesi gibi.
    Ama dünya artık küçük.
    Gördüğünüz gibi çeşitli kaynaklar, uçağın aylar önce alındığını ve hediye olmadığını gösteriyor.
    Uçak uzun zamandır adı şimdi açığa çıkan devlet başkanı için yenileniyor ve THY Nisan ayında bu uçak için pilot aramaya başlamış.

  12. necip güvenin ahlak anlayışı, aşağıdaki alıntıyı da görmez, anlamaz.
    “Bloomberg ajansının henüz yalanlanmayan haberine göre, hükümetin Türk Lirası’ndaki değer kaybı ve faiz oranlarındaki yükseliş nedeniyle artan sorunlu krediler için bankalara yardım etmek istediği söylenmişti.
    Buna göre hükümet, tahsili gecikmiş takipteki kredileri bankalardan alıp devlete bağlı bir kuruluşa aktararak, piyasalardaki ‘sermaye takviyesi ihtiyacını dindirmeyi’ amaçlıyor.”
    – necip güvenin yazının ne anlattığını da anlamaz zaten. ben yandaşlara açıklamaya çalışayım tane tane.
    – Yukardaki haber eğer doğruysa (ki bu doğrultuda yığınla haber ve yorum çıktı yani doğru olma ihtimali çok fazla. zaten haberin yalanlanmamış olması da bir başka işaret. ayrıca bu haber yandaş gazetede çıkmadı. yani “hangi bir yalan haberi yalanlıyacaksın” gerekçesi ile yalanlanmama ihtimali yok. bloombergde çıktı ve bütün dünyada bloomberg böyle bir haber veriyor ise, ya doğru kabul edilir ya da kesinlikle bir açıklama yapılır) akp, bankaları kurtarmak için, bankaların zararını türk halkının sırtına yükleyecek.
    – necip güven için sıkıntı yok. zaten sırtına bindikleri halkın görevi bunları sırtında taşımak. halk olmanın fıtratında böyle haksızlıklara uğramak var. onun için güvenin din ve ahlak anlayışı hiçbir şekilde zedelenmez.
    – akp bankaları kurtaracak, çünkü “dünya lideri”, dünyanın en önemli fon yöneticilerine, ingilterede yapılan toplantıda faizin enflasyonun nedeni olduğunu anlatarak ekonomi dersi verdikten sonra ekonomi ile daha yakından ilgileneceğini de açıklayarak “dış güçler”in türkiyeden kovmuştu.
    Bu gelişme üzerine, “dış güçler”i ikna etmek için damat görevlendirildi ve ingiltereye gitti. yandaş basın ingiltereye gidiş öncesi trilyon dolarlık toplantı vb. manşetleri ile yapılan işin önemini necip güvene iyice anlattılar. Fakat hernehikmetse toplantı sonrasında bu konuda haber yapmayı unuttular. Elin ağzı torba değil ki büzesin. elalem bu durumu, berat albayrakın toplantısının fos çıkması şeklinde yorumladı. yani dünyanın en önemli fon yöneticileri türkiyeye borç vermeye razı olmamışlar. (söyleyenin yalancısıyım ama yandaş basın da gerçekleri anlatmıyor ki, kime inanalım). Bu arada, bazı kendini bilmez gazeteciler de, bu toplantıyı ingilteredeki 2 türk işadamının ayarladığını ve bu ayarlama işi için, bu işadamlarının bir miktar para tırtıkladığını da yazdılar.
    – sonra birden bire bizim avrupa birliği hayalimiz depreşti. Gece rüyada ermiş bir dede “avrupa bize muhtaç. avrupa ile görüşün onlar bize para vermek zorundalar” falan demiş olabilir. Nitekim almanya ile yapılan görüşmelerde, almanyanın türkiyeye yardım edeceğine dair haberlerin yanısıra, almanyanın türkiyeye imf’ye başvurmasını tavsiye ettiğine ilişkin de haberler okumuştum.
    – Almanya türkiyeye yardımın sözkonusu olmadığını açıklamıştı.
    – Sonra şaak diye 625 puanlık faiz artırımı geldi. hem de “dünya lideri” karşı iken. hem de faiz günah iken. hem de faiz bütün kötülüklerin anası iken.
    – bu arada, avrupada yapılan görüşmelerin ne için yapıldığı ve sonucunun ne olduğuna ilişkin resmi bir bilgi yok.
    – Necip güvene, türkiyenin döviz borcunun asıl itibariyle bankaların üzerinde olduğunu, bankaların ise yine asıl olarak yabancı ortaklı olduğu notunu da hatırlatırım. bunlar türk bankası olarak geçiyor ama ağırlıklı ortakları ispanyol, hollandalı, amerikan, rus vb. zaten bu nedenle avrupanın, türkiyede bankaların batma ihtimali nedeniyle korktuğu ve bazı avrupalı banka hisselerinin düştüğüne ilişkin haberler çıkmıştı.
    – yani şöyle bir durum vardı. “dış güçler” türkiyede bankaların batmasından korkuyorlardı.
    – necip güven, 625 puan faiz artırımı ile “dış güçler”in korkuları arasında bağ olmadığını düşünüyor haklı olarak. Aslında cümleyi şu şekilde düzeltmek lazım: “necip güven, 625 puan faiz artırımı ile “dış güçler’in arasında bir bağ var mı diye düşünmedi, düşünmez de” çünkü necip güvenin düşünmesi değil, akpyi aklaması lazım.
    – 50 baz puan faiz artırımı yapamayan merkez bankası, birden bire 625 baz puan faiz artırımı yapabildi. hem de “dünya lideri”nin aynı yerde, yani faize karşı olma noktasında durmasına rağmen
    – Faize karşıyız ama dünyada en yüksek faiz veren ikinci ülkeyiz. Acaba faizi sevsek, yani faize karşı olmasak, faiz lobisinin adamı olsak daha mı iyi olur diye insan düşünüyor ister istemez.
    – bu faiz artırımının üzerine bir de bloombergdeki bu haber….
    – Ne diyorsun necip güven? “dış güçler”in oyununa mı geliyoruz nedir….

    • Bahsettiğin bloomberg, Halkbank’ın şu meşhur düşük döviz kurlarını aldığı bloomberg’le aynı bloomberg mi hamza akyol, sen iyi biliyorsun madem bu işleri, ben bilmiyorum bir anlatıver zahmet olmazsa.
      İdlib konusundaki yorumuma ekonomiyle cevap vermeni de anlıyorum, her horoz kendi çöplüğünde öter ve bu dönem senin gibilerin ötmesine müsait maalesef. Ama o çöplük de eninde sonunda temizlenecek, diğer çöplüklerin temizlendiği gibi.

      • Necip bey! Hamza bey size cevap verecektir! Onun için ben kendi gorüşumü yazma gereği gördüm.
        H Akyol ve onun gibi ,bu siteye yorum yapanlar sizlerin tehditlerinden korkacak olasalardı tipki H Gayret ve kadin kiliğında yazanlar gibi 4 beş isimle yazar kendisini hiç tanitmazlar.
        Bizde bir değim var Isiracak olan k dişini göstermez.
        Ayrica bu siteyi
        havuzla kariştirdiniz galiba. Bakin bu sitede sizde yaziyorsunuz, hemde yazarina hakaret ederek.eğer çoplük olsa idi o zaman siz ve sizin gibileriini kimse burada öttürmezdi. Ögle gözukiyorki burasi çöplük değilde dilsiz ve sağirların korkulu ruyası.
        Havuzdaki kalemleri okuya okuya gerçekten onlarin kalitesine yetismişsiniz, tebrikler.
        Unutmada bir sorum olacak, bu reis neden Abdullatif Şenere tek bir laf edemiyor?
        A şener kendi çöplüğünde değil her zaman her yerde onun bütün özeliklerini siraliyor.
        Neden Acaba? ABD AB butun dünyaya meyda okuyan bir kahraman siradan bir milket vkiline tek kelime laf edemiyor.

        • Nurdan hanım sizin tehdit ve hakaret anlayışınızda da sorun varmış. Yazılarımda tehdit ve hakaret ifadelerini bir gösterebilirmisiniz acaba? A Şener dediğiniz kişi de kendi memleketinde bile seçilemeyen silik bir kişilik. Ne zaman ortalık bulansa dumanlansa ancak o zaman ortaya çıkıp birileri adına kem küm eden bir zavallı. Hakkında üçüncü cümleyi kurmaya değmeyecek biri.

  13. Belediye başkan Adayları geçmiş başarı hikayesi olanlar
    Veya öyle tanınan adaylar avantajlıdır.
    Birde iktidarin gazabindan korkan veya istikrar bozulur korkusu herkes birşekilde Borçlu durumda.
    Bu sebeple istememede hükümet Bunalımı korkusuyla reyini iktidardan yana kullandı.
    Muhalefet halkın beğendiği adaylara yönelip partı bağnazlığından farklı ve başarılı adaylarla seçime giderse büyük Şehirleri alabılır.
    Halk oyları partı Başkanı’na verır adaylar pek önemli değil
    Düşüncesinin teşrî birlere daha yapılacak.
    B. Şehir Başkanlarının görevden alınması ne anlama gelebilir.
    Adaylar teferruattır demek.
    Bundan sonra bütün seçilmiş B. Başkanları herhangi bir sebepten görevden alınabılır demek.
    Oy kullanmamızın kiymeti harbiyesi kalmamiştir
    C. Başkanini seçtin ya o senin adına seçebilir herzaman.
    Ama kazın ayağı öyle değil , hallim cebi yandımı kimseye eyvallah etmez.
    Ekonomisi bozulan vatandaş o zaman ne yapacağı bellidir.sebep Olanları gördüğü an rakıbının kim olduğuna bakmaz cezalandırmak için oy kullanır.
    Ülkemizde her seçim iktidar için güven oylaması yerine geçer.
    İstenildiği kadar tevil getirilsin sokaklarda her mekanda eleştiriler yüksek sesle seslendırılır.
    Şimdiye kadar hep böyle olmuştur.
    Gönüllü, gönülsüz ittifaklar çözülmeye başlar.
    Hep sağlam ata oynayanlar yeni adresler aramaya başlar.
    Bunu çok iyi bilen iktidar hep işi dolu tutar.
    En amansiz düşmanlarıyla bir gecede dost olur.
    Bir araya gelemeyecek sözler söyleyenlerle sarmaş dolaş olabılır.
    Çok esnek ve kıvrak manevralarla durumu kurtarabıldı.
    En büyük ilke ilkesizliğin olduğu bir yerde çok iş GÖRDÜ bu manevralar.
    Vesayetı kaldırmak için ortaya Çik vesayetçilerle yeni vesayetler kur.
    Halk her şeyi Görüyor ama cebi yanana kadar sorun yok.
    Hukuk kurallarının bertaraf edılmesi cebine dokunmadığı sürece pek sorun Görünmez.
    Ekonomı iyi olsun gerisi buz gelir
    Hukuk olmadığı yerde adalet yoktur adaletin olmadığı yerde herşey gibi ekonomıde iflas eder.
    Halk ekonomının iflas ettiği zaman adaletin olmadığını anlar.
    Iktidar her seçim için para bulmak zorunda.
    Parada başlanılır bulamazsa seçimden sonra Hiper eflasyon olur önündeki uzun seçim zamanına kadar onada bir çözüm bulur.
    Imar Affı ne demek.
    Yapanın yanına kar kalan yerdeyız ve bunu onaylayacaksınız.
    Para bir şekilde bulunup halkın eline elma şekeri verilirse bu işte tamamdır.
    Bütün başarilar elma şekerini alacak parayı bulmaktır.

  14. Dolar, yalnız yükselmiyor, durmadan oynuyor. Dolar’a dayanan ekonomi çöküyor. 7 ay sonra Dolar 7 TL’nin altında kalırsa seçimlere etki etmez. Halk yeni kura alışmış ona göre piyasa oluşmuş olur. Eğer 7’nin üstüne çıkarsa yeni Dolar kuru üzerinde piyasa oluşmadığı için büyük sıkıntılara girer. Denize düşen yılana sarılır deyimi ile halk yeni parti artar.
    Faiz de önemlidir, Dolar kadar önemlidir. Faizin yükselmesi borçluları sıkıntıya sokar. Artan borç ödenemez hal alır. İflaslar peş peşe gelmeye başlar. Bu da esnafı sıkıntıya sokar. 7 ay sonra faiz %30’ların altında kalırsa dengesini kurdu demektir. Enflasyonlu piyasa oluşur ve yaşamaya devam eder. Faiz %30’u aşarsa halk artık AK Parti’ye oy vermez.
    AK Parti’ye oy vermeyi kaybettirecek şey OHAL’ın devamıdır. Seçimde Sermaye olağan üstü yetki tanıdığı kimseleri zorlayacak, zulmü arttıracaktır. Görevliler zulüm yapmak zorunda kalacaklardır. Bu zulmü yaptıracaktır.
    Görevlilerin hemen %80’i, dahil tüm partiler içinde olmak üzere Gülen’le ilişkileri vardır. Sermaye’nin elinde dosyalar hazırdır. Dediğini yapmazsa o gider, hapishaneye gider. Bu birinci silahıdır. Etkili silahıdır. Zulüm artınca halk kurtuluşu AK Parti’ye destek vermekte bulacaktır.
    AK Parti seçimi kazanmak istiyorsa harap olmadan Akevler’le iş birliği yapmalıdır.
    a) OHAL uygulamaları gün değil saat geçmeden kaldırılmalıdır. Genel af ilan ederek önce ülkeyi huzura kavuşturmalıdır.
    b) Merkez Bankası’nın bağımsızlığına dokunmadan Vakıflar Bankası altın bonosunu çıkarmalı ve ödemeler Türk Lirası ile, borçlanmalar altın bonosu ile yapılmalıdır.
    c) Hakemlerden oluşan yargı sistemini hemen devreye sokup adil yargı sistemini kurmalıdır.
    d) Milli Savunma Bakanı’nı orgeneralden oluşturma kuralı getirilmeli ve Başkan Yardımcısı unvanı verilmelidir. Ordu ile sivil yönetim birbirinden ayrılmalı ve birbirine karışmamalıdır. Tüm askeri okul ve hastaneler yeniden açılmalıdır. Ordu istediği subayları tekrar göreve başlatabilmelidir.

  15. İdlib de başarilimi dediniz?
    Bundan 5 saat önce Frans 24 kanalinda onunla ilgili tartişma proğrami vardi ve tamda sizi yazdiğinizin tersini söyliyordular.
    TRT den Osman Erim ABD den bir prof Süriyeden Bir aktivist, bir analizci daha vardı nereli olduğunu unuttum.
    Haritalar eşliğinde Türkiyenin ne kadar risk altinda olduğunu gösterdiler.
    Birde Rusyanin bize yerlestirdiği fuzelerinin tehlikelerini falandan bahs ediyorlardilar Erdoğanin sıkıştiğını çarasiz kaldiğini falan.
    Sakın onlar bizim düsmanımiz demiyesiniz, çünkü ABD nin kürt bölgesine özerklik verdirtmesinde hem kıziyorladı hemde yalniş olduğunu söyliyorlardilar.
    Gerçekten siz halen daha Erdoğanin basarılı olduğunu savunuyorsaniz, o zaman muhakak sizin ondan bir çıkarıniz var olduğuna inanmaya başladım.
    Adam TC yi iflas ettirmiş hiç bir hatasini kabul etmek şöyle dursun yaptığı hatalarida başkalarina mal ediyor.
    Esas Erdoğana başarili diyenler bu ülkenin duşmanlaridirlar, hapiste yatan bebekler değil.
    Çünkü kanunlari tanimiyor uygulatmiyor suçluları koruyup suçsuzlari cezalandiriyor. Başari bu?
    Bebeklere ve kadinlara gücü yeten birisi olduğu icinmi başarılı.
    Neyise gerisini Hamza Bey tamamlasın.
    Benim başım döndü.

    • Nurdan hanım İdlibde rejim ve Rusyanın saldırısı sonucu binlerin, belki de milyonların ölmesini, yerinden olmasını engellemek, en azından ötelemek, onlara bir umut verebilmek bir başarı değilse, sizin başarıdan ne anladığınızı iyi bir sorgulamanız gerek bana göre. O zaman İdlibde bir anlaşma durumu yaratmak, silahların susması, çatışmanın bitmesi için bir fırsat sağlamak başarı değilse, milyonları öldüren ve yerinden eden Esad ve destekçileri başarılı demek ki, öyle mi?

      • Dünyada başka bir ülke gösterin ki silahlı kuvvetleri Münbiçte Abd askeri ile birlikte, 50 km ilerisinde İdlibde de Rus askeri ile devriye gezsin. Bu durumu düzgünce analiz etmek gerekmez mi Nurdan hanım. Bu olağan bir durum mu?

  16. Süriyede iflasi bile başarı görmeliyiz demek.
    Sonuç besleme medya öyle anlatıyor.
    Teslim olmak başarisi herhalde.
    Süriye yönetimi için bundan iyi ne olabılır.
    Keşke Dediğin gibi bir başarilar sağlasak.
    Neticede olacakların Önemi var
    Ve halen süriye konusunu Gündeme getirip felakete sürükleyenleri hatırlatmazsak daha iyi olacak.

  17. Tamam, ‘vatandaşta akıl kaldı mı ki?’ serzenişini dillendirmeden önce, onun aklını kullanacağı seçenek var mı ki? diye de sormak lazım.
    Koru’nun tezine referans aldığı geçmişin, özellikle Özal ve Erbakan’nın olduğu zaman dilimi ile günümüz siyasi arenası ve ve ahlaki yapısı yanında, seçmen tercihleri ve davranışları da çok farklı ki.. Bence karşılamıyor.
    Günümüzde siyaseten ikiye bölünmüş toplum yapısı; bir bölümünün lideri hazır varken bir diğeri üzerinde uzlaşacağı bir lider ortaya koyamamış henüz.. ve o yıllarda bugünkünün tersine, yek diğerine alternatif siyasi parti ve liderler yelpazesi daha geniş ve renkli idi. Şimdiyse siyasi partiye parti alternatifinden made ”lidere” alternatif bulunamıyor. Yani ülkemiz siyaseti ‘alternatif lider’ üretemiyor henüz!
    Siyasi partilerimiz birbirinin alternatifi olamıyor.
    İyi, çalışkan, dürüst; çevresine enerji ve güven veren, NAMUSLU, Beytülmal’de gözü olmayan isimler mevcut partilerde siyaset yapmaya başladıkları andan itibaren, onların kirini, isini, pisini üzerilerine bulaştırmış olurlar.
    İyisi mi önümüzdeki yerel seçimde ”bağımsız adaylar” olarak yola çıkmak..sonrasında da partileşmek…
    Bağımsız adayların çoğunlukla başarılı olduğu seçim, bize, halkın ekserisinin katılmış olduğu bir ”ön seçim” gibi olmaz mı sizce de? Geleceğimizin (yepyeni) siyasetçilerini seçme adına…

  18. Erdoğan Milleti kandirmasini çok iyi beceriyor, ve beceremiyeceği yerlerde de kumarı iyi oynuyor.
    Her zaman pişiti yapmacak kağitlar onu yedeğinde ve sihirbazlikla rakiplerine biri onbir olarak gösterecek yeteneğinede sahip
    Ayricada seçim kazanmak için ona göre herşey mubah.
    16 senedir kendisinin ve ailesini bütün suçlarini ve hatalarini başkalarina mal etmeyi ve kendisini mağdur olarak mukemmel bir beceri ile muhalefetde dahil millete kabul ettirdi, ettiriyor ve ettirmeyede devam edecektir.
    Bunların sonuncusu da ülke borç batağına batmış dolar yükselişe geçmiş, millete hesap vermek yerine bizdeki muhalefet ve Trump sayesinde bu iştende gene zaferle çıktı.
    Biz millet olarak komplo teorilerine baliklamasina dalar gibi dalariz inanırız.
    Bilmem CIA MOSAT vb,vb.
    Bir ülke düşünün sadece bir alanda! “Doktorların başarisi” onu bile kullanmasini bilmiyoruz ve miliyar dolarlari ABD de harciyoruz.
    Türkiyenin Doktorları kendi bilgileri ile teşhis koyup tedavi ederler buralarda makine ne derse ona göre tedavi ederler, onlarinkı bana göre “işgence, tedavi değil.”
    Bizdeki zenginler siyasetciler hatta durumları iyi olmayanlara dahı milletin yardimlari ile ölecek hastalari dahi buralara gönderiyorlar.
    Geçen yil öğle bir çocuk gelmişti ve o çocuğun ağzinda 4 beş tane hortumla ellerindeki parayi bitirinceye kadar o yavruya isgence çektirdiler tabii anne babaside onunla birlikte daha fazlasini cektiler.
    Peki Bunlarin konu ile ne alakasi var?
    Alakalari Şu, ABD Türkiye ve Türkiye gibi ülkelerin sayesinde Dünya liderliğini koruyor.
    Onun için ABD bu tip ülkelerden müthiş paralar kazaniyor, teknoliji, gida, ürunleri ihrac edip kazanç sağlar, öğrenci Turist
    ve hasta ithal ederkete gene kazanç sağlar.
    Onun için ABD nin CIA si veya şusu busu bizim batmamizi değil aynen Sudi Arapistan Dubayi gibi zengin olmamizi isterki ülkeleri daha fazla kazansin.
    Iki sene önce benim gelin yalnişlikla bir kaç tane uyku hapi içmiş araba kullanirken aniden kötüleşince acili aramiş.Acilde sadece midesini yikadilar iki gece bir gundüz hastahanede kaldı 13,300 dolar ödendi o paranin onüç bini sigortasi üçyüzüde kendileri ödediler.
    Bu para ABD vatandaşlari için yabancilar bu parani bir kaç kati fazlsini öderler.
    Okullarida ayni.
    Benim gelin ve oğlum ayni dersleri aliyordular gelin okula 650 dolar öderken
    oğlun 3,500 dolar ödiyirdu.
    Burada hiç kimse 4 ve 5 bin dolara elektirik süpürgesi almaz faka bizim Turkiyede hemen hemen her evde Rainbow elektirik süpürgesi var.
    ABD nin bizdeki elçiliklerinde çalişanlarinin günlük masrafları daha hergün vizeye baş vuranlarin ödediği paralar karşiliyor.
    Adamlar enayimi Türkiyeyi batirsin.
    Turkiyeyi batiranlar bizlerden başkalari değil. Nerde ise ayda bir seçim yapiyoruz.
    Aramizda Amerkaliların para musluğunu kapatacaklarina inananlar varsa,
    O zaman Erdoğanin da “onlarn dolari varsa bizimde Allahimiz var” ninni sini dinleyerek uyumaya devam etsinler.

  19. Buradaki birçok yorumcu da dahil olmak üzere bir kesimin Eylül ayında kıyamet beklediği İdlib’de diplomatik olarak olumlu birşeyler oluyor ama burada ne sayın yazarımızdan ne de yorumculardan herhangi bir söz yok. Sayın Koru böyle bir diplomatik duruma nasıl değinmedi, insan hayret ediyor doğrusu.
    Öyle anlıyorum ki bu konuda eleştirecek bir şey kalmamış. Devleti ve hükümeti takdir ve tasdik edecek de olmadıklarına göre en doğrusu sessizlik tabii ki.

    • yine murat muratoğlundan bir alıntı:
      “İşsizler ile aramayan işsizleri toplarsan aslında 5.6 milyon kişi işsiz… Yani işsizlik yüzde 16’larda… Hani Türkiye’nin koalisyon hükümetlerinin ülkeyi felaket yönettiği yıllar vardı ya işte o yıllardan biri olan 2000 yılında işsizlik yüzde 6.5’te…”
      – Yukardakiler resmi veriler. yani doğruluğu tartışmalı veriler. bu bile bir felaketi işaret ediyor. ayrıca daha batmaya devam eden ve işsiz kalmaya devam eden insanlar var.
      – insanlar aç kalmış senin umurunda değil.
      – senin derdin hükümeti temizlemek.
      – necip sahi hangi dine mensupsun? bu ahlak ve vicdanın inandığın dinden kaynaklı ise o dinden uzak durmak için soruyorum.

      • Hamza Akyol sen en maksimum noktaya kadar uzak durmuşsun zannımca. Bundan sonra yapacağın en ufak bir hareket bile görece yaklaştırmaya başlar seni. Uzaklaşmak da yakınlaşmak da nasip işidir yalnız unutma.

        • necip sen yakın mısın? müslüman mısın? dinin hangi kuralına uygun bunlar?
          – Gel seninle din tartışması yapalım.
          – dövizden, ekonomiden anlamadığın gibi dinden de anlamıyorsun.
          – Yusuf islamın “islamdan önce müslümanları tanısaydım müslüman olmazdım” dediği rivayet edilir. Yusuf islam senin gibilerini görse şimdi dinden çıkar tahmin ediyorum.

    • Necip güveni sevindirecek yorumu ben yapim; idlib meselesinde RTE-Putin görüşmesinden çıkan netice RTE nin bir başarısı. Bir muhalif olarak bu başarıyı teslim ediyorum.
      Ama bu başarı sürdürülebilir bir başarı olduğunu kimse şimdiden söyleyemez.
      Son durumda idlibde terör gruplarını silahsizlandirma işini Türkiye üstlendi.
      Birbirlerinin türevi gibi görünen terör gruplarını silah bırakıp bölgeden uzaklaştırmanin kolay olmadığını, Çavuşoğlunun ” bölgede askeri varlığımızı takviye güçlerle desteklememiz gerekiyor”açıklamasından anlaşılıyor.
      Yani bölgede bir çatışma ihtimali üzerinde duruluyor.
      Benim anladığım anlaşmaya konu olan dar bölgedeki olası çatışma ihalesi Türkiye’ye kaldı.
      Kaldı ki putinle varılan anlaşma gereği terör grupları sorunsuzca bölgeden tahliye olsa bile problemler gene bitmiyor.
      Suriye sorununu bir hamlede çözemeyen taraflar, şimdilik küçük adımlarla netice almaya çalışıyorlar.

      • Sayın Baran Su teşekkür ederim, bir başarı varsa ben bunu sadece Erdoğanın değil bu ülkenin ve diplomasinin başarısı diye görüyorum. Yorumunuzdaki ihtimallerin hepsine ben de katılıyorum ama zaten hangi uluslararası anlaşmanın sürdürülebilirliği garantidir ki? Anlaşmanın garantisi bence imzaların atıldığı ana aittir. Sürmesi tarafların çıkar ve iradeleri ile konuyla ilgili tüm tarafların etkilemesine göre olayların gelişimine bağlıdır. Abd nin İran anlaşmasını ve diğer birçok anlaşmayı Trump ile nasıl yırtıp attığını gördük. İleriye yönelik olarak sadece belirttiğiniz küçük adımların olumlu netice alınarak büyütülmesini temenni edebiliriz ileriye yönelik olarak. En azından bir müddet çatışmasızlık sağlandı ve insanların ölüm korkusu biraz hafifledi.

Yoruma kapalı.