Rakiplere anlayış ve 20 yıllık iktidarla ilgili can alıcı bir itiraf üzerine…

30
Reklam

Bu sabah gazetelere şöyle bir göz atarken iki kişinin açıklamalarıyla ilgili haberler dikkatimi çekti.

Her iki haber de beni derin düşüncelere sevk etti.

İlki, kaliteli bir futbol kariyerini tamamladıktan sonra Karagümrük takımınına teknik direktör atanarak ülkemize gelen Andrea Pirlo’nun 5-4 kaybettikleri Fenerbahçe maçı sonrası yaptığı açıklama. 

Açıklamasında, omuz omuza mücadele ettiklerini, göğüs göğüse çarpıştıklarını ama sonucu planladıkları gibi getiremediklerini söylüyor Pirlo ve ardından şu cümleyi ekliyor: “Ben hayatımda dört gol atıp da kaybeden takım hatırlamıyorum.”

Hayır, “Ben hatırlıyorum” deyip örnekler verecek değilim. Biz futbolseverlere zevkli bir karşılaşma izlettikleri için iki takımın teknik direktörlerine teşekkür etme fırsatı vermiş oldu o açıklamasıyla Pirlo.

Süper Lig’te sahaya çıkıyor takımlar ve herbiri sıradan insanların hayal edemeyecekleri meblağlarla transfer edilmiş profesyonel oyuncular futbol adına amatörlük sergiliyorlar.

Karagümrük ve Fenerbahçe ise, dün, taraftarlarını fazlasıyla tatmin eden bir seviyeyi sahaya yansıttılar.

Toplam tam dokuz gollü bir maç oldu.

Reklam

Geçen hafta, İngiltere liginde, Manchester kentinin iki takımı karşılaşmış, orada da yine dokuz gollü bir maç izlenmişti. Manchester City, Manchester United’ı 6-3 yenmişti o maçta.

City’nin teknik direktörü Pep Guardiola isteseydi, rakibine 6-0’lık bir hezimet de yaşatabilirdi. Skor tabelasında 6-0 yazar ve maçın bitmesine daha yaklaşık yarım saat varken, golcülerini kenara çekip tıfıl oyuncuları sahaya sürdü ve sonuç öyle 6-3 oldu.

Yıllar önce, yine İngiltere liginde ve yine bir Manchester City maçında, bu defa Manuel Pellegrini teknik direktör iken, rakip takıma 15 dakikada dört gol atarak skoru 6’ya ulaştıran golcü Kun Agüero, o hızla pekala başka goller de atabilecekken kenara çekilmişti. 

Rakibini rezillendirmemek de sportmenlik içerisinde sayılabilir.

Lafı futboldan siyasi hayata getireceğim ama bu yazıda şimdiye kadar anlatmaya çalıştığım sportmenlik anlayışını siyasi hayatımıza uyguladığımda kendi kuralıma aykırı davranır mıyım endişesine sahibim.

Şu kadarını söyleyip ikinci habere geçeyim: Siyasi hayatta da rakipler hakkında anlayışlı ve saygılı davranmak gerekiyor. Çünkü iktidar-muhalefet dengesi hep aynı kalmıyor demokrasilerde; bugün iktidar olan yarın muhalefete düşebiliyor; anlayışlı olmak bundan dolayı gerekli. Bizde siyaseti izleme yaşı bayağı aşağılarda, gençler hatta çocuklar bile siyasi hayatı yakından izliyorlar; saygılı dil de bunun için gerekli.

Beklenmeden gelen itiraf

Dikkatimi çeken ikinci haber, AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bir açıklamasıyla ilgili. 

Reklam

Kendisinin “Ülkemizin en büyük gençlik hareketidir” diye tanımladığı ve en son New York / Manhattan’da dev bir bina inşa ettirdiği haberiyle gündeme gelen TÜGVA örgütünün genel kurulunda konuşmuş Erdoğan ve katılanlara yaptığı konuşmanın bir yerinde “Yolsuzluğun olmadığı, yoksulluğun olamayacağı Türkiye’yi biz yaparız; şu an itibarıyla da onun hazırlığı içindeyiz” cümlesini kullanmış.

Okuduğumda, “Acaba dinleyiciler bu cümleyi işittiklerinde ne düşünmüşlerdir?” sorusu zihnime takılıverdi. 

Cümleyi size de aktardım, sizler ne düşünürsünüz?

AK Parti 20 yıldır iktidarda.

İlk bunu düşündüm.

Hemen ardından da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, cumhurbaşkanı olarak başında bulunduğu ülkede yolsuzluk ve yoksulluğun varlığını kabullendiğini…

Parti kurulmuş ve iktidara yürürken, Tayyip Erdoğan ve kurucu arkadaşları, ‘3 Y’ adını verdikleri yanlışlıklarla -yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar ile- mücadele edeceklerini seçim kampanyalarında ısrarla kullanmışlardı.

O dönemde, seçimi kazanıp iktidara gelmeye hazırlandıkları ülkede, kitleler, ‘yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar’ ile mücadele edecek bir siyasi kadro bekleyişi içerisindeydiler.

Kampanya o bekleyişe cevap vermekteydi.

Aradan koskoca bir 20 yıl geçmiş, AK Parti’nin lideri şimdi de Tayyip Erdoğan ve gençlerin önünde o üç konudan ikisinin -yoksulluk ve yolsuzluğun- halen varlığını ülkede sürdürdüğü itiraf ediliyor…

“Şu an itibariyle” onlarla mücadeleye hazırlanıyorlarmış…

Üçüncü konu olan ‘Y’ -yasaklar- ne durumda?

An itibariyle o da gündemde varlığını koruyor.

Gün geçmiyor ki, AK Partili il-ilçe belediyelerinin birinden, her yıl yapılmasına alışılmış festivallerin veya çeşitli örgütlerin davetiyle verilmek istenen konserlerin iptal edildiği haberi gelmesin…

Daha önemlisi de, Meclis’e AK Parti tarafından sunulmuş ve sunulduğu haliyle yasalaşırsa haberler ve yorumların anayasada öngörüldüğü serbestlik içerisinde insanlara ulaşmasını engelleyecek bir tasarının varlığı…

‘Dezenformasyon yasası’ adıyla reklamı yapılan, ancak meslek örgütlerinin ‘sansür yasası’ saydığı düzenleme ile ülkeye ‘yeni yasaklar’ gelmiş olacak.

Şunu bilelim: Yasa tasarıdaki haliyle daha önceleri olsaydı bir yıl içerisinde kamuoyunun bilgisi dahiline girmiş pek çok olaydan habersiz kalınacaktı.

Yolsuzluk ve yoksullukla ilgili haberlerden…

İyi mi olacaktı? Yasa çıkıyor, sonrasında o tür haberler hakkında malumat sahibi olmayacak hale gelmemiz iyi bir şey mi?

Ne dersiniz, iyi mi?

ΩΩΩΩ

Reklam

30 YORUMLAR

  1. Muzaffer Sever, siyasi rakiplerini döver! Siyaset denen şeyin ne olduğunu “katır-yolcu-odun” kombinasyonuyla anlatmağa çalıştı. Demek siyaset de böyledir! Yani katır, sırtına binilen “millet”! Ben diyorum ki “Kutuplaştırılmış millet”. İnatçı mı inatçı! Bir kesim inadına “oy” veriyor. Diğer kesim inadına “oy” vermiyor. Söz gelimi bir kesim “muzaffer”, diğeri “ender”!

    Neticede “millet”siz olmuyor. Sözü edilen örnekteki “Katır” iş bilememezlikten kolayına kaçarak bitmek tükenmek bilmeyen zamlarla, bunu tüccar/üretici yapınca, içinden enflasyon canavarı çıkaran, vergilerdire vergilendire, borçlandıra borçlandıra sırtına binilen millet. İnatçı yönü var, ancak kullanılmaya, istismara/sömürüye uygun da başka elverişli bir nesne de yok!

    İyi mi, siyasetçilerin herbiri de gerçek “mill(iy)etçi”lerin kendileri olduğu iddiasındadırlar!

  2. SADECE BİR(1) AYLIK FAİZE, 100 YIL
    Mülkiyeti ve işletme hakkı şu an devlete ait tüm köprü ve otoyolların bir yıllık geliri
    yaklaşık 2 milyar TL.
    Yani darphane gibi para basıyor dediğimiz bir gelir kaleminin.
    Pekâlâ sadece faizin bir aylık artışı ne kadar?
    Sıkı durun: 200 milyar TL.
    Yani devlete ait tüm köprü ve otoyolların 100 yıllık geliri ile sadece faizin bir aylık artışı finanse edilebiliyor.
    Tabii ki anapara aynen kalıyor.
    20 yıllık Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sindeki vahamet tablosunun ete-kemiğe bürünmüş hali.
    Sansür yasasının neden en acil ihtiyaç olduğunu aynen yasıttığım bu tablo açıklamıyor mu?

  3. Sayın Koru; Ak Parti’nin 20 senedir muktedir olduğuna inanmıyoruz ki, yazınız mantığının kıymeti harbiyesi olsun! Malumunuz bozmak/yıkmak kolay, tamir/imar etmek zordur. Müslüman bozulunca diğer dinlerin mensuplarından bile aşağı iner. Bozanların ruhu dinlenmesin.
    Bu bağlamda bu millet Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hakketmiyor.

  4. Dolarizasyonla, yazarın geçen gün bahsettiği kitaptaki gibi, ülkeyi ekonomik çöküşe götürüyorlar. Üç haneli enflasyonla milletin cebinde yastık altında nesi var nesi yok yoluyorlar. Üstüne dolarla milleti borçlandırmışlar, 5’li çeteleri yolsuzluğuyla, köprüler havaalanları dolarla borç içinde, geçenden bir geçmeyenden iki, hem de dolarla cebimizden zorla alıyorlar. Bir de kaymak tabakaya dolara endeksli faiz veriyorlar. Böyle çöpten bir parayla da millete alın size maaş veriyoruz zam veriyoruz diye bahşiş dağıtıyorlar. 20 sene sonunda yolsuz olduklarını kabul ettiler nihayet. Yolsuzluk varsa bunun tek sorumlusu var, iktidar. Böyle yolsuz bir iktidarı bu ülke haketmiyor.

  5. Buradaki yorumculara bakıyorum .hayal dünyasında yaşıyorlar.Birazda eğlenceli oluyor.Yüzde 120 enflasyon olan bir ülkede 6 artı 1 parti ile ve birde bunların yandaşları dahil muhalefet yelpazesinde hala daha erdoğan ve akp nin yenilebileceği??bu sefer kazanabilecekleri İHTİMALİ üzerende bol bol tartışmaları … gerçekleri kabullenmemeleri ve ülkemizde MUHALEFET SORUNU olduğunu görmeyip kendi kendilerine eğlendiklerini görmek ve olaylara hep eski chp zihniyeti taraftarlığı ile bakmayı ve o gözle olayları yorumlamalarını da gördükce açıkcası hem mutlu oluyom hem eğleniyom hem ülkem adına seviniyorum.çünki şeriatcı adildüzenci ,lezbiyensever, din şeriat düşmanı ,azarbaycana MAALESEF yardım ediyoruz diyen,ve demirtaş apo heykelcisi severlerin oluşturduğu bu ittifakın hala neleri tartışıp neleri konuştuklarını gördükce geleceğe olan umudum daha da artıyor.gelecek Türk milletinin ve Türkiyenin.(Normal ülkelerde enflasyonun yüzde 120 olduğu ülkede iktidar yuzde 5 bile almaması gerekli..ama bizde 6 art 1 ve yandaşları ile hala ACABA BU SEFER OLACAKMI demeleri çok komik)

    • “Haklı olsalar bir tanesi yeterdi.” Haksız oldukları için 6’sı, 7’si daha bilmediğimiz plancıları, foncuları, akıl hocaları bir araya. Geliyor ama yine olmuyor. Olmaz, çünkü haklı değiller. Kendileri de biliyor, boşa toplandıklarını. Kendileri de biliyor, vatandaşın gönlüne giremediklerini. Kendileri de biliyor, bir tek konuda dahi aklı başında bir projelerinin olmadığını. Kendileri de biliyor kazanamayacaklarını.

  6. çoğu partililer seçmenler ve hatta yurdum insanı, seçim ve yönetim konusunda hep şöyle bir önyargı-şartlanma içindeler:
    -hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için 🙁..
    -bunların hwpsi bir torbada bir araya gelerek!..
    -şu dış güçlere bir ders versek!..
    -Türkiye’nin gücünü Türk yumruğunu bir vur..
    daha neleerr neler😊😊.
    bu düşünceyi evşirip devşirip, o birileri şöyle bir hale getirip yedirmeyi beceriyorlar:
    -bizden olsunda!..
    -o benim dinimi inancımı!..
    -onlar bizim toprak! taa.. geçmişte varya..
    -o yiyor ama yapıyor😯
    -onlar olmasa bize …
    işte sihirli cümle:”onlar olmasa bize..”
    yani demem o ki,
    gelen/gelecek olan gideni aratıyor!!!
    görünen köy kılavuz istemiyor 😠😠😠

  7. Metal yorgunu diyerek Erdoğan’ın görevlerinden ettiği politakacılar hala aklımızda.

    Sıra çoktan kendisinde.

    Duruṣuna bakarak, söylediklerini dinleyerek böyle bir neticeye varmak mümkün.

    Erdoğan‘ın aday olmadığı bir seçimde AKP’nin iktidarda kalma ṣansı var mı?

    Erdoğan metal yorgunu da olsa görevine devam etmek zorunda.

    Tek adamların kaderi böyle. Muhalefet partilerinden çok kendi partilerini yıpratıyorlar.

    • Bu milletin ve bu ümmetin tek umudu var, Recep Tayyip Erdoğan’dır. Onun için saldırıyorlar, yoksa Kasımpaşalı Recep Tayyip Erdoğan kim ki, bu milletin ve bu ümmetin tek ümidi olduğu içindir. Yoksa Recep Tayyip Erdoğan, ‘tamam bıraktım her şeyi’, ‘kenara çekildim,’ ‘inzivaya çekildim’ dese, hepsi birden onun heykelini dikecekler. Ondan sonra bu milletin üzerine çökecekler. Siyasi istikrar ile beraber, ekonomik istikrar da önemlidir.

      • Heykelini dikmek isteyenler mutlaka olacaktır ama, Erdoğan’dan çektikerinin hesabını sormak için bekleyen hakim ve savcıların olduğunu da iyi bilin.

        • dediiii.

          Bunu diyenlerin hepsi haçlıların kucağına kaçtı oradan saydırıyor.
          siz çekilin Biden abiniz gelsin.Ona yelteneni bu sefer 15 temmuzdaki gibi don atlet bırakılmaz.karşılık verilmez.Haçlılara kaçmalarına izin verilmez.
          Bu millet uyandı bu sefer haçlılara kaçmanıza izin vermez.

  8. dezenformasyonun, dezanformasyon olduguna kimin karar verecegi onemli. sorun orda baslayacak.

  9. ömürler.. gencecik beyinlerin düştüğü açmaz kısırlık ve çıkmazlar…
    80’den önce gencecik çocukların sapır sapır dökülmelerine üzülür yüreğimiz ağzımıza gelirdi!
    on yıllar geçti sonrasında yine değişen birşey varmı?
    genç çocukların sadece Trabzonspor altyapısından yetiştiğini duyar ve grur duyardık!
    öteki kulüplerede örnek gösterirdik. şimdi sanırım var olanı da yok etmişler😠.
    İzmir’de tüm okullarda kapalı spor salonu vardı fazladan bir zamanlar! şimdi ülkede okul dersliği planlaması eksikliği var görünüyor! umarım plan program proje vardır o hallolur enazından.
    uzatmadan,
    -mahalle millet kıraathanesi ile beraber amatör spor kulüpleride olmalı derhal hemen acilen!
    -50-100kişinin çalıştığı yerlere gerektiğinde çevreden de almak üzere anasınıfları yuvalar!
    -her okula olmasada her mahalleye genç öğrenci ler için spor kompleksleri!
    -ve tabii meslek lisesinden mezun çocukları hemen derhal işe yerleşmelerini sağlamak!
    [bakın mançesterden fitboldan yolsuzluk yada arsızlıktan daha önemli işler konular varmış!🙂.
    bu konuları konuşabilmek, sorunları çözebilmek için, önce sanırım HIRSIZLARI yenmek, onlara bir gol atabilmek! gerek!].

  10. Tabandaki renk güzel! Arka planda yüksek platformdaki kimse çıkaramadım. Bir anlamı olmalı. Kafasız birine benziyor!

    “Yoksulluğu” yapılan yardım sayısından tahmin edebiliyoruz. Demek ki “yolsuzluk” nedir bunun tanımını daha önce yapamamışlar. Daha yeni yeni akılları başlarına geliyor. Hiç yoktan iyidir. İsraf bir yana, ama daha önce bulundukları vaadler de aynı idi. Bol keseden atmak gibi bir şey. İktidara geleseye kadar her parti bol keseden atıyor. Bunların bir farkı olacak sandı muhafazakar/dindar seçmen milleti. İktidara gelince “yoo önce biz de diğerleri gibi yapacağız. Onlar bu ülkenin kaymağını bizlere eziyet ederek yedi. Biz de aynısını yapacağız. Dinimizde misliyle cevap vermek haktır” şeklinde ve “Akıl*İmna Senztezi”yle alakası olmayan basit bir siyaset sahne aldı adeta. “Yahu, yapmayın. Dinen vebal alıyorsunuz, bu olmaz!” diyenlere aldırış etmediler. Kimseyi umursamadılar.

    Peki onca yıldan sonra gelinen bu noktada ne oluyor? “Akıl”ları başa geldiyse, bu “Akıl*İman Sentezi”nin bileşeni olan “Akıl” olamaz. Bu akıl, siyasi akıl, siyasi cingözlük! Bahane aranırken şöyle bir mantığa mı oturtmak istiyorlar acaba!? “İşe başladığımızda, elimizde yeterli eleman yoktu. Bizim kesim dışlanarak onlarca yıl, eğitimsiz bırakıldı, okumaktan men edildi (kalbi temiz ama cahil dindar insanlar). Elimizde malzeme bundan ibaretti. Tabiri caizse “tıfıl”larla çalışmak zorundaydık. Ama şimdi bakın “Manhattan nesli” geliyor. Bizim de çıraklık, kalfalık dönemimiz bitti. Bakın göreceksiniz bu defa herşey başka olacak. Biz partizan amacımıza ulaştık “Rövanş”ı aldık! Şimdi ülkeyi hızla geliştirme zamanı. Bunun için son bir kez oyunuza talibiz”.

    Ender şahsiyet buna “Ya öyle mi! biz de yeriz” dedi bile..

    Ben de diyorum ki “Akıl*İman Sentezi” modeli gönülden bir şekilde benimsenmeden iktidara hangi parti gelirse gelsin bu ülkede ileriye dönük ciddi bir gelişme o l a m a z!!!

  11. Ilahi Fehmi Bey , ayol bunlar önümüzdeki sene başlayacak olan Türkıye Yüzüncü Yılı hedefleridir ; geçmişle ilgisi yok ki !
    Şaka bir yana dürüstlük ve samimiyetten yoksun , duruma ve şartlara göre söylenen sözler haliyle insanın ayağına dolanıyor!

    • Bence Erdoğan’ın Metin yazarı bir CHP’li ve CHP’nin iktidara yürüyüşünü anlatıyor Erdoğan önüne her konanı okuduğu için farkında olmayabilir:))

  12. ne yazık ki en büyük sorunlarımızdan biri müslüman bir ülkede hiç ama hiç olmaması gereken bir sorun; tutarsızlık sorunu.
    yalancılık ta denebilir.
    siyasilerin bir söyledikleri var, bir de yaptıkları var ve ikisinin arasında
    uçurum var.
    bir gelir-gider tablosu yapsak ve söylenenlerle-yapılanları karşılıklı sütunlara yerleştirsek ortaya korkunç bir muhasebe tablosu çıkar, ülkenin ekonomi başta bütün görüntüsü de işte bu tablo gibi zaten.
    mızrağın çuvala sığmadığı zamanlar olur, bir dönem ekonomik sorun yok, her şey yolunda, işler tıkırında diyorlardı, oysa uzun yıllardır ektiklerimizi biçiyorduk ve uçurumdan aşağı düşen bir taş gibi yoksullaşıyorduk, ne kadar inkar edebilirsiniz ki zaten? şimdi onlarda halkın en çok yolsuzluktan şikayetçi olduğunu farkediyorlar ve yolsuzluklarda artık mızrak misali gizlenemez duruma geldi.
    yakında korkunç boyutlara varmış israfla mücadele vaadi de gelir sanırım,
    vaadler tutulmak için değil nasıl olsa.
    bini bi para.
    işte “alnı secdeye gelenlerin yönettiği ülkede” konuştuğumuz başlıca sorunlar, yolsuzluklar, yoksulluklar, israflar…
    dünden farklı değil, bilakis artmış, kök salmış, dahası dallanıp budaklanmış değil mi?

    ne kadar yazık,
    oysa bu yirmi yıl verilen sözler tutulsaydı, tek başına iktidar olmanın verdiği güç, iktidarda kalınan 20 yıl süre, halk desteği ve ülke potansiyeliyle neler neler olabilirdi.

    oysa şimdi ülkemiz gri listeye alınmış, yolsuzluklarla anılır olmuş, ciddi uyuşturucu ticareti güzergahı olmakla ve yetkililer göz yummakla suçlanmış, adaletsiz paylaşım ve zengin ve yoksul arasındaki uçurum hiç olmadığı kadar artmış, eğitim kalitesi düşmüş, gençler ülkeyi terk etmete çslışıyor meslek sahibi insanlar terk etmeye başlamış, sansür ve baskı artmış, ülke ekonomisi 17. sıradan 21. sıraya gerilemiş, para bütün zamanlarının en büyük değer kaybını yaşamış, enflasyon dünya rekorunu kırmaya yaklaşmış, yargıdan tarıma, hayvancılıktan dış ilişkilere her alanda büyük sorunlar yaşıyoruz ve her geçen gün “oy” için kutuplaşıyoruz. en kötüsü ise manevi değerler hiç olmadığı kadar zarar görmüş ve ülkede ahlaki bir çöküş başlamış.
    sayın erdoğan ” yolsuzluğun ve yoksulluğun olmadığı türkiyeyi biz yaparız” diyor
    bir vatandaş olarak soruyorum
    -peki şimdiye kadar neden yapmadınız?
    5 yıldır değil, 10 yıldır değil tam 20 yıldır tek başına iktidardalar ve ne istedilerse yaptılar, şimdi seçim zamanı gelmiş akla yoksullukla ve yolsuzlukla mücadele mi gelmiş?
    bence geçmiş olsun.
    daha 2000 lerin başında vermişti bu sözü, binlercesi yanında.
    20 yıldır tutmadı şimdi tutacağına dair ne ümidimiz olabilir, özgürlük diyor, enformasyon! yasası getiriyor, bu durumda artık yapılan yolsuzlukları da duyamayacağız ve öğrenemeyeceğiz ve
    böylece yolsuzluk hayatımızdan çıkmış mı olacak?
    tuik enflasyonu % 80 gösteriyor da ne oluyor?
    % 200 lere dayanmış belki de çok geçmiş olan enflasyon hayatımızdan çıkıyor mu?
    yani gerçekleri ne kadar saklayabilirsiniz?
    onların eninde sonunda ortaya çıkmak gibi bir huyları vardır,
    ve sonuçları.
    “daha adil bir dünya mümkün” ama lafla mümkün olmuyor işte,
    ülkenin hali ortada.
    akp hiç bir sorunumuzu çö-ze-mez.
    bilakis.

  13. yolsuzluk hırsızlık değildir. demişti bir müptezel
    yani yolsuzluk yapılıyor ve fetva veren o müptezel bile biliyorsa devlet ve devleti idare edenler hadi hadi biliyor.
    davutoğlunun şeffaf yönetimler kuracağız dediği zaman il başkanı bulamazsın denildiğini
    yani aslında yolsuzluğa (hırsızlık) bilerek yol verildiğini düşünüyorum
    çarkın işlemesinde en büyük etkenin bu olduğunu düşünüyorum.
    fakir çalmayı bilmediği için fakirdir.(bu söz bir hadis değildir.)

    • Ahmet Davutoğlu bir dönem Ak Parti Genel Başkanlığı yaptı. Evet, Türkiye’nin en iyi partisinin genel başkanı idi. Ali Babacan yıllarca bakanlık yaptı. Abdullah Gül yıllarca Cumhurbaşkanı oldu. Recep Tayyip Erdoğan bu isimleri asla terk etmedi, ama onlar “daha fazla isterük” diyerek yol ve dava arkadaşlarını terk ettiler. Peki, olabilir; herkes kendi yolunu seçebilir!
      Davutoğlu, Babacan, Gül gibi isimlerin kendi yolunu seçme hakkı var da Metin Feyzioğlu ve Mehmet Ali Çelebi’nin kendi yolunu seçme hakkı yok mu?
      Üstelik birileri size “siyasi açıdan” muhalefet etti diye onlarla sonsuza dek “kötü” olmak zorunda mısınız? Onlar sizinle yol yürümek isterse “hayır” mı diyeceksiniz? Onları terk mi edeceksiniz?
      Sana “odununu pazara götüren adamın” hikâyesini anlatayım.
      Adamın biri odunlarını pazarda satmak için katıra yüklemiş. Yolda giderken kenarda bekleyen bir yolcuyla karşılaşmış. Yolcu adamı durdurup; “Benim acil pazara yetişmem gerek. Beni de katıra bindir, beraber gidelim” deyince; “Olmaz” demiş diğer adam; “Arkamda odunlar var, bunları pazarda satıp 25 akçe alacağım” demiş. “Tamam” demiş yolcu olan; “Al sana 25 akçe, hepsini alıyorum, odunları kenara indir, ben bineyim” demiş. Anlaşmışlar ve adam 25 akçeyi almış, odunları kenara koyup yolcuyu katıra bindirmiş. Tam birkaç adım atmışlar ki adam katırı durdurmuş; “Tamam seni katıra bindirdim de şimdi odunum ne olacak” demiş. “Parasını verdim ya” demiş yolcu! Adam “Tamam, doğru ya” dedikten sonra birkaç adım sonra yine durup; “Her şeyi anladım da şimdi benim odunlar ne olacak?” demiş.
      Siyaset de böyledir. Birilerine tüm imkânları vermene rağmen onlar yolda ilerlemek yerine sürekli “Her şeyi anladım da odunum ne olacak” derler.

      • Abdullah Gül’, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Bülent Arınç arkadaşlığından M. Feyzioğlu, M. Ali Çelebi, Doğu Perinçek arkadaşlığına başka söze gerek yok..

      • Abdullah Gül’, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Bülent Arınç arkadaşlığı ile ilk 10 yıllık performansa ve ülkenin haline bakalım,
        ve yol arkadaşlarından ayrıldıktan sonra 2. 10 yıllık performansa ve ülkenin haline bakalım,
        gelişen, yükselen, gönenen türkiye’den,
        gerileyen, azalan, yoksullaşan türkiye’ye
        sözün bittiği yer.

      • “Recep Tayyip Erdoğan bu isimleri asla terk etmedi” bu söze inanan kaldı mı? Kendi ayrılan değil de trenden atılanlar ve atlayanlar şeklinde olaya bakmak lazım, bu yeni tren, oyun treni önce bozup, sonra yapanların treni, bu tren gideceği ve duracağı istasyon meçhul olan tren çünkü trenin gideceği istikamet makinistin değil rayları döşeyenin iradesine tabi.

        • RT Erdoğan ‘ın ne istediğini anlayamayan, anlayıpta bu recon bana uymaz kafasını yaşayanlar ayrıldılar, yada yollarını ayırdılar!
          anladıysada başka çaresi kalmamış olanlar!.. ile,
          annasam nooluurr, annamasam noolur! zihniyetinde kiler ile gidebildiği yere kadar🤗.
          bu arada hep liyakat da liyakat denir durur!!!
          dikkati çekmeyen bir yeni düzen var!
          bakan yardımcılığı!!!
          eğerki burada da garadenizli cumhuriyeti kurulmamış ise!..
          geçmiş olsun muhalefete😊.

      • kendinle celismeye devam.
        bana arkadasini soyle sana kim oldugunu soyliyeyim diyen bosa dememis. durmak yok yeni yol arkadaslari bulmaya devam.

  14. sn Erdoğan yolsuzluğu kabul etmiş oldu zaten onu kaldirsa yoksulluk otomatikman ortadan kalkacak.Peki kitleleri ne kadar etkileyecek onu seçimde göreceğiz.
    Her itiraf kabul edilir mi ?

  15. Sayın Koru, yazıya girişinizden ve spordaki canlı örnekten hareketle, “evet, muhalefet hamleleriyle gayet iyi, başarılı en az dört atmış durumda ancak iktidar da boş durmuyor o da dört atıyor hatta besinciyi de her an atabilir” diyeceksiniz sandım.

      • Haftalardır yaşananlar gösteriyor ki, 6’lı masadakilerin birbirlerine güvenleri yok, dostlukları hiç yok.
        Birbirlerine güvenmeyenlere, millet neden güvensin?
        Türkiye, Erdoğan düşmanlarının deneme tahtası değil.

  16. Nihayet sarayın kulağına da gelmiş demek ki. Ülkede bir yolsuzluklar dönüyor. Belki yakında ülkenin, yolsuzluklarda dünyanın top 5’i içinde olduğunu da duyar, yandaş gazetelerden başını çevirirse.
    20 sene sonra aklına gelmiş, bizim bir yolsuzluk problemimiz vardı. Noldu yavvv o? Tabii biz de yuttuk. Yakında benim haberim yoktu Allah affetsin de der. Beklenir. Nasıl olsa aya dört şerit yol yapılacağını bekleyen saf bir seçmen kitlesi var, damat öyle dediydi.

  17. Terörle Mücadele Kanunu çok yoruldu. Biraz da Dezenformasyon Yasası çalışsın.

Yoruma kapalı.