Popülist liderler seçim kazanmak için her şeyi yapabiliyor; örnekleri var…

40
Soldaki Lukashenko, sağdakini biliyorsunuz: Putin..
Reklam

Bir Avrupa ülkesi olan Belarus’ta dün seçim günüydü ve yapılan açıklamaya göre, ülkeyi 26 yıldır yöneten Alexander Lukashenko oyların yüzde 80’ini alarak altıncı kez yeniden seçilmeyi başardı.

Karşısına rakip olarak çıkmaya hazırlanan eşi bu sebeple hapse atıldığı için son anda adaylığını koyan Svetlana Thikhanovskaya’nın oyların yalnızca yüzde 7’sini aldığı duyuruldu.

Halkın açıklanan sonuçlara inanmadığı ve ülkenin neredeyse bütün kentlerinde şiddet kullanılarak bastırılmaya çalışılan toplumsal gösterilere başvurulduğu görülüyor.

Eminim, bir çoğunuz, “Belarus neresi?” şaşkınlığını yaşıyor ve yazıma buraya kadar tahammül ettikten sonra okumayı bırakmaya hazırlanıyorsunuzdur.

Tavsiye etmem.

Lukashenko’ya bak, Trump’ı hesap et

Benim Belarus’la ve seçimiyle ilgilenmemin bir sebebi var: Avrupa’nın bir parçası olan bu ülkede meydana gelen gelişmeler, dünyanın bazı ülkelerinde seçimle iktidara gelmiş popülist liderlerin büyüyen halk memnuniyetsizliğine rağmen iş başında kalmayı nasıl başardıklarının bir örneği…

ABD’de Donald Trump’ın başı, korona sürecini kötü yönetmesi ve yine koronanın yol açtığı ekonomik sıkıntılar yüzünden dertte. Kamuoyu yoklamaları 3 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimini kaybedeceğinin işaretlerini veriyor. Yalnız Trump başkanlığı kaybetmekle kalmayacak, onun yüzünden Cumhuriyetçi Parti de Senato’daki sayısal üstünlüğünü yitirecek.

Reklam

Şimdi Amerika’da “Trump ne yapar?” sorusu eşliğinde bir tartışma başladı. Trump “Seçimi erteleyelim” diyerek her şeyi yapabileceği niyetini açık etti zaten.

Lukashenko iktidarda kalmak için Belarus’ta ne yaptıysa Trump da ABD’de aynısını yapmayı düşünüyordur.

Belarus’u ve Lukashenko’nun ne yaptığını izlemek, ABD seçimlerinde yapılacakları ve Lukeshenko ile Trump benzeri liderlerin seçimleri kaybetmemek için neleri göze alabileceklerini görmek için gerekli.

ABD’de oylar bizde olduğu gibi sandık başına gidilerek de kullanılıyor, seçmenler oylarını seçim kuruluna posta ile de ulaştırabiliyorlar. Posta yoluyla kullanılan oyların geçerli olabilmesi için seçim günü kurula teslim edilmesi gerekiyor.

Trump Amerikan PTT’sinin başına kısa süre önce yakın bir dostunu getirdi. Bu atamadan sonra, siyasi yorumcular, kritik bölgelerde posta yoluyla kullanılan oyların, çoğunun muhalif adaya verildiği kabulünden hareketle, seçim günü kurula ulaştırılmayabileceğini öngörüyorlar.

Yeni atanan genel müdürle birlikte posta hizmetlerinin yavaşladığı dikkat çekmeye başlamış.

Zamanında kurula ulaşmayan muhalif oylar yüzünden seçimi yeniden Trump kazanabilir mi?

İhtimaller arasında bu var.

Reklam

Belarus’ta Lukashenko tedbirini çok önceden aldı. Karşısına rakip olarak çıkmaya hazırlananları teker teker tutuklattı. Dün yüzde 7 oyla aldığı ilan edilen Svetlana Thikhanovskaya‘nın eşi adaylığa hazırlanıyordu, şimdi hapiste.

Belarus’u sarsan ittifak: Ortadaki cumhurbaşkanı adayı Svetlana Thikhanovskaya..

Onun en yakınında yer alan iki kadın daha var, onlardan birinin eşi de çocuklarını yanına alarak Moskova’ya gitti; vaktiyle ülkesini büyükelçi olarak Washington’ta temsil etmişti ve bu seçimde Lukashenko’nun karşısına rakip çıkmaya hazırlanıyordu. 

Siyasetle hiç ilişkisi olmamış bir İngilizce öğretmeninin karşısına rakip olarak çıkmasını önce hiç umursamamıştı Belarus’un demir pençeli yöneticisi; ancak halkın mitinglerine gösterdiği ilgi, başkent Minsk’te 70 bine yakın insanın katılımıyla ülkenin en kalabalık mitingini gerçekleştirmesi sonrası rakibini ciddiye almaya başladı. 

Seçim öncesi ve seçim günü olanlar

En iyi anlaştığı lider Vladimir Putin olduğu halde, Lukashenko, Moskova’nın kendisini devirmek için Belarus’a paralı askerler gönderdiğini ileri sürdü ve çok sayıda Rus’u tutuklattı. 

“Darbeyle devrilmek istenmiş lider” görüntüsünün seçimde işine yarayacağı hesabıyla…

Thikhanovskaya‘nın kampanyasında yönetici olarak görev alan iki kadın (Maria Kolesnikova ile Maria Tonoz) seçimlere iki gün kala gözaltına alınıp sorgulandı.

Seçime doğru gidilirken ülkedeki internet bağlantısının yavaşladığı fark edildi; haber sitelerine ve sosyal medya uygulamalarına erişim zorlaştı.

Dün ise, başkent Minsk’te internetin bütünüyle devre dışı kaldığı anlaşılıyor. Muhalefet cephesinin haberleşme ağını kullanamaz duruma düşmesi demek bu.

Bütün dünyadaki internet trafiğini gözleyip müdahale edilip edilmediğini denetleyen sivil toplum kuruluşu NetBlocks, Belarus’ta son günlerde bu alanda tuhaf şeyler yaşandığını duyurdu.

Seçimleri yerinde izlemek üzere seçim yapılan ülkelere gözlemciler gönderen uluslararası örgüt (OSCE) kendilerine bu yolda bir davet gelmediği için Belarus’ta bulunamadığını açıkladı. Kendiliğinden örgütlenen yerel sivil toplum insiyatifinin sandık başlarına gönderdiği gözlemciler ise engellendi.

İtiraz etmeye kalkışanlara güvenlik güçleri en sert şekilde müdahale ettiler.

Ülkenin bütün kentlerinde aktif muhalifler seçim günü gözaltına alındılar.

Kıssadan hisse

“Popülist liderler seçim kaybedeceklerini anlayınca ne yapar?” yanında “Popülist bir lider kaybettiği bir seçimi açık ara kazandığını iddia edebilecek hale nasıl getirir?” sorusuna da cevap teşkil edecek görüntüler Belarus’ta alındı.

Galiba bundan sonraki süreçte “Seçimi kazanmışken kaybettirilen muhalefet böyle bir durumda ne yapar?” sorusunun cevabını öğreneceğiz.

Unutmadan kaydedeyim: Etrafındaki bütün ülkeler Sovyet tahakkümünden kurtulduktan sonra Avrupa Birliği’ne (AB) başvurup üye oldular; bir tek Lukashenko ülkesini AB üyesi yapmak için herhangi bir gayret göstermediği gibi AB de Lukashenko’nun cumhurbaşkanı olduğu Belarus’a “Üye ol” çağrısında bulunmadı.

ΩΩΩΩ

Reklam

40 YORUMLAR

  1. birkac ulke haric dunya artık tek merkezden yonetiliyor.secimler partiler gostermelik.hukumetler bu merkezin subeleri gibi .insanlar sahte gundemlerle oyalanırken global egemen gucler simdide corona projesini hayata gecirdiler.bu egemen diktatorler kuresel bir komplo olan korona bahanesi ile dunyayı cehenneme cevirecekler.yasaklarla ,maskeyle cemberi yavas yavas daraltıyorlar.hayat mucadelesi veren insanlar icin gelecek gunler cok daha kotu olacak. psikolojik ve ekonomik olarak bitirecekler!.

  2. H K Bey! Bahs ettiğim toplanti lker başbuğun Aralık 2016 bir haftalık çin ziyaretinde gerçekleşmişti, ben burada açıklayínca o zat videolarıni googleden hepsini sildi, ama onların hepsi Uygurlarda mevcüt.
    Yakında bazi sitelere tekrar yúklerler.

    https://youtu.be/mDu_wSa7CjE

  3. Erdoğan’ın sıradan, çapsız ve beceriksiz bir siyasetçi olduğunu söylediğim zaman, Musa Bey gibi arkadaşlar, oturdukları yerden zıplıyorlar. Küfür, hakaret addediyorlar bu tür tanımlamaları.

    Pek becerikli olduğu söylenen siyaset alanında da insanı şaşırtan beceriksizliklere imza atıyor Erdoğan. Karar Gazetesi’nden iki yazar ile Medyascope’dan R. Çakır’ın da işaret ettiklerinden yola çıkarak, sadece son birkaç hafta içinde Erdoğan’ın siyaseten çapsızlığına işaret eden üç dramatik konuya değineceğim:

    Bilenler biliyor: Tüm anketler, İyi Parti kuruldu kurulalı, bu partinin seçmen tabanındaki Erdoğan ve AK Parti allerjisinin CHP’den bile yüksek olduğunu gösteriyor. Şimdi, hal bu iken, ortalama akılla düşünüldüğünde, şöyle bir çıkarsamaya varılması umulur:

    “Bizim AK Parti olarak İyi Parti seçmeninden oy devşirmemiz pek mümkün görünmüyor. Meral Hanım ve partinin üst yönetimini bizim safımıza geçmeye ikna etsek bile, belli ki, taban bu radikal tutum değişikliğinin peşine takılıp bizim ittifaka oy vermeyecek. Şu halde, bizim hem Bahçeli hem de Erdoğan olarak, Meral Hanım ve partisine güzellemeler döşenmemizin pek bir getirisi olmaz. Aksine, daha düne kadar FETÖ’nün tezgahı, gayrı milli vs. ile itham ettiğimiz bu parti liderine ve partisine şimdi döşendiğimiz güzellemeler bize kaybettirir: (1) Bizden uzaklaşmış kendi küskün seçmenimize, Deva ve Gelecek partilerinin yanısıra, bir üçüncü sağ seçenek daha sunmuş oluyoruz. Öyle ya, “İyi Parti yerli ve milli, Millet İttifakı’nda ne işi var?” dediğimizde, kendi küskün ve karasız seçmenimiz, İyi Parti’yi de seçenekler arasına katmaya başlar. (2) Hafızalar henüz çok taze olduğu için, ucundan köşesinden bizi sorgulamaya başlayan küskün seçmenimiz, bu çok açık tutarsızlığımız karşısında, bizim samimiyetimizden kuşkuya düşer. “Haydaa! Bunlar gayrı-milli ve kökü Pensilvanya’da değil miydi?”

    Erdoğan bunu göremiyor.

    Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Kalın, kimi diğer parti sözcüleri, Muharrem İnce tezgahını kendi elleriyle torpilliyorlar, farkında değiller. “İyi adamdır, hoş adamdır, kursun tabii partisini. . .” falan demenin alemi ne? Kılıçdaroğlu’na gıcık, İnce’ye sıcak CHP seçmeninde Erdoğan sempatisi var da biz mi bilmiyoruz? Erdoğan’ın İnce hakkında olumlu laflar etmesi, Erdoğan alerjisi yüksek Kemalist-Kuantumcu CHP’li seçmeni işgillendirmez mi? Üstelik CHP yönetiminin elindeki en güçlü silah, “Erdoğan’a çalışıyor. . .” olacak iken? M. İnce, tezgah açığa çıkmasın diye, twitler, kimi gazeteciler üzerinden Erdoğan ve iktidara çakıyor stratejik olarak. Erdoğan konuşuyor, İnce’yi boşa düşürüyor!

    İnsanın gerçekten anlamakta güçlük çektiği son çuvallama be beceriksizlik örneği, şu buzdolabı meselesi. Askeri sanayide uçtuk kaçtık, dron da yapıyoruz, tank falan da yapıyoruz derseniz, seçmen bunu yer. Çünkü, size olan duygusal desteğini sürdürmek için buna ihtiyacı var. “Gördünüz mü nasıl postayı koyduk elin Yunanistan’ına! Bi tık daha gittiğimizde Libya olmuş armut gibi düşecek elimize” derseniz, bunu da yer. Çünkü istiyor, ihtiyacı var böyle şeyler işitmeye. Ama, kardeşim, işsizliğin girdabında debelenen, cebindeki paranın alım gücünün eridiğini günde elli kere yaşayan seçemeninize, “Ekonomide her şey gayet yolunda. İnanmayan buzdolabı satışlarına baksın” derseniz, seçmeniniz çok istese de buna inan(a)maz, ve belki de, “Ulen yoksa Libyası’ndan koronasına kadar her şey numara mı?” diye düşünmeye başlar.

    Hadi şimdi Reisçiler gelsinler bana bu acullukların ardında gizli, benim göremediğim “siyaset dehası” stratejiyi anlatsınlar da utanayım.

    Ortada deha falan yok, vasat altı, beceriksiz bir siyasetçi var.

    Öyle olduğu için zaten ekonomi gibi partisini de aldı yüzde 30’lara çaktı iki üç yılda.

    “Ekonomi?” diyorsun. “Bak bakalım kaç buzdolabı satılıyor piyasada” diyor.

    “İnce çıkınını toplamış, yollara düşecekmiş” diyorsun. “İnce’yi iyi biliriz. Yerli ve de millidir. Hakkıdır. Çıksın tabii yola” diyor.

    “Meral Hanım ve partisi” diyorsun. Dün söylediğini unutmuş gibi, adeta kepazelik düzeyindeki tutarsızlığı hepten görülsün diye, “gayrı”sını atıp aynı sözcükleri kullanıyor: “Yerli ve millidir. Ne işi var o Millet İttifakı’nda?”

    Ne siyaset dehasıymış, bilader!

    • Bernar Bey,
      Milletin ve muhalif görünümlü vitaminsizlerin ağzına buzdolabı geyiği vermek suretiyle gerçek gündemi çamaşır makinesinde yıkatıp kendi elleriyle derin dondurucuya kaldırtmıştır, bu beceriyi gösterene siyasi dahi denmez de ne denir?
      Ayrıca yorumunuzda bahsettiğiniz iyi parti konusunda yarın çıkıp hain dese alkışlayacak muazzam kitle var.

      • Sizden farklı düşünüyorum, Özgür Bey. Erdoğan’ın gündem saptırmak konusundaki ‘uyanıklığı’, ve bunun üzerinden onun siyaset becerisine referansta bulunmak: Tekrarlanıp durulan bu klişe yüzünden, olanı gözden kaçırıyorsunuz bence:

        İşsizlik, enflasyon, sefil asgari ücret ya da emekli maaşları yerine “buzdolabı geyiği” dönünce, kasap bedava kıyma dağıtmıyor herhalde. Siyasette, medyada, bu yorum sayfalarında ekonomi tartışılsa kaç yazar, buzdolabı geyiği dönse ne yazar. Milletin ödediği elektrik faturası belli. Parasının neye yetip yetmediği de belli. Erdoğan’ın ortaya attığı buzdolabı geyiği, fena halde kendisine kaybettiriyor.

        “Erdoğan, gerçek gündemi derin dondurucuya kaldırmasını beceriyor.” İyi. Hep böyle yapsın ve beni sevindirsin.

        Görmüyor, ya da görmek istemiyorsunuz: Artık kendi kalesine gol atmaya dönüyor iş. Sokak röportajlarına göz atın. Kafasını mikrofona dayayıp öfkeyle “Ne uçması kaçması kardeşim! Açız aç!” diyenlerin alayı da aklını Erdoğan düşmanlığıyla bozmuş muhalif insanlar değil. “Hakikatlere uyanmak” için de, orada burada “geyik” yerine ekonomiden bahsedilip ekonominin tartışılmasına hiç ihtiyaçları yok.

        Açlığına çözüm bulması gereken adam, ekonomi deyince buzdolabı diyor, “Açım aç!” diye haykıran adam da bunu dinleyip duyuyor. Bu durumda “Buzdolabı geyiği” Erdoğan’ın hanesine mi yazar gerçekten?

        Erdoğan’ın başını bu geyikler yiyecek.

        Çünkü devran değişti.

        Elektrik faturası ödeyemez hale düşmüş adama Ayasofya, buzdolabı geyiği satmaya kalkarsanız, döner sizi vurur.

        Bunlar, milletin hali vakti yerindeyken iş gören stratejilerdi.

        Sıradan insanı, ve dahi kendi seçmeni, iş, ücret artışı konusunda teskin edici bir şeyler işitme ihtiyacında. Kulak veriyor Ayasofya çıkışı konuya değinen Cumhurbaşakanı’na. İşittiği şu: “Bak bakalım bizden önce kaç buzdolabı satılmış, bizim dönemimizde kaç dolap satılmış.”

        Keşke Reis hep bu tür geyiklerle gündemi değiştirse. Ben gerçekten sevinirim buna. Örneğin, geçen hafta şöyle bir laf etti:

        “Yerli aşı konusunda, Dünya Sağlık Örgütü’nün listesinde, ABD ve Kanada’dan sonra üçüncü sıradayız.”

        İki üç hafta kadar sonra Türkiye korona salgınında cehennemi yaşayacak. Ve insanlar Erdopan’ın bu “geyiğini” de hatırlayacaklar.

        Gündemi hep Erdoğan belirlesin. . .

      • çocukluğumda çok futbol oynadım. çok iyi koşardım ama hiç gol atamazdım. geçenlerde hali saha maçına adam eksikliğinden oynadım 9 gol attım. rakip oyuncular beni tutmaya çalışmaktan hiç gol atamadılar.

      • “dondurucuya kaldırtmıştır, bu beceriyi gösterene siyasi dahi denmez de ne denir?” NEMI DENIR!
        Sizde bilme AMA bizde uşkağıtçı denir.

  4. Çin, Hindistan, Rusya ve ABD’nin büyük buğday üreticileri olduğunu biliyordum. Fakat Fransa, Avustralya, Kanada, Ukrayna ve Almanya’nın Türkiye’den daha fazla buğday ürettiğini öğrendim ve hayrete düştüm. Özellikle ülkemizin 2/3’ü kadar toprağı olan ve en gelişmiş ülkeler arasındaki Fransa, neredeyse Türkiye’nin 2 katı buğday üretiyor.

    Türkiye hangi istikamette ilerliyor ?

  5. Tarımda “toplulaştırma” diye bir kanun/uygulama yürürlükte. Kağıt üzerindeki amaç küçük arazileri birleştirmek, altyapıyı güçlendirmek gibi olumlu şeyler. Fakat internette bu uygulamaya muhatap olan köylülerin sayısız şikayetleri var. Özellikle daha önceki tarlasının yerine daha verimsiz toprakların verildiği yönünde şikayetler yoğunlaşıyor. Köylüler muhatap bulamamaktan şikayetçiler ve muhtemelen daha sonra itiraz süresi geçti falan denecektir.

    Başka bir kaynaktan duyduğuma ise önce inanmak istemedim. O kişi işi gereği Türkiye’yi geziyor ve kırsal alan ile de bağlantıları çok kuvvetli. Onun iddiasına göre toplulaştırma ile hedeflenen nihai amaç verimli tarımsal arazileri derleyip düzenleyip yabancılara satmak.

  6. Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in yabancıların ülkemizde edindiği taşınmazlarla ilgili soru önergesini yanıtlayan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, son 5 yıl içinde (01.01.2014-15.06.2020 tarihleri arası) yabancı gerçek kişiler tarafından 18 milyon 451 bin 99 metrekare arazi ve arsa satın alındığını açıkladı. Bakan Kurum, aynı süre içinde ülkemizde 148 bin 996 meskenin de yabancılara satıldığını bildirdi.

    Sözkonusu konut ve arazi-arsaların toplam değerinin 150-200 milyar TL olacağı açıktır. Diğer yandan Bakan’ın verdiği rakamlar sadece gerçek kişileri kapsamaktadır. Ülkemizdeki ortakları aracılığıyla edinilmiş olan tüzel kişilerin ve şirket ortaklarının edindiği konut, arsa ve tarım arazilerini kapsamamaktadır. Bunlar da dikkate alındığında 2014’ten buyana enaz 300 milyar TL’lik bir yabancılara satış gerçekleşmiştir. (2014-2020 ortalama dolar kuru ile 75 milyar dolar kadar ediyor).

    90 yıllık reklam arası dönemde! Devletimizin yaptığı sayısız sanayi kuruluşunu özelleştir yani sat (70 milyar dolar), 2002’de 130 milyar dolar olan toplam dış borcu 450 milyar dolara çıkart. Bir de bunların üstüne ülkemizin seçkin konutlarını, arsalarını, tarım arazilerini yabancılara sat. Sonra da ben ekonomiyi iyi yönetiyorum de! Bunlara popülizm demek çok hafif kalır.

    Vakit saat yaklaştı. Ayrıca şunu da hatırlatmak gerekir: “Yabancılara satışların pek çoğu alanlara bir fayda getirmeyecektir.”

    • Sn. FKT. Çok güzel bilgiler veriyorsunuz, sağolun. Son cümlenize gelince ben de bir katkıda bulunayım müsaadenizle.

      Örneğin Kanal İstanbul yapılacak sanıp arsa alanlar ilk kaybedenler olacak. Zira bu ihanet kanalı yapılamayacaktır. Tarım arazilerini alanlara da boykot uygulayacağız. Milli ve yerli duruş bunu gerektirir. Ey yabancı, yatırım yapacaksan sanayiye yap. Tarım ve hayvancılık mahremiyet alanımıza girer.

  7. “Galiba bundan sonraki süreçte “Seçimi kazanmışken kaybettirilen muhalefet böyle bir durumda ne yapar?” sorusunun cevabını öğreneceğiz.”
    Sayın yazarın bu ifadelerine bakılacak olursa seçimi %7 oy alan kadın aday mı kazanmış oluyor?
    %82 oy alan aday da kayıp mı etmiş yani?
    Yav şaka biyana da, kendi maçası yemeyip aday olamıyan herifler karılarını piyasaya sürmüyor mu, bu nasıl bir cinlik çeşitidir arkadaş!
    Bizde ineği çifte koşmazlar kardeşim:)

    • Bilip bilmeden atıp tutuyorsun. O kadınların kocalarını Beyazrusya’nın reisi hapse atmış. Yerli ve milli olmadıkları için! Seçimdeki sandık görevlilerini de kendisi atıyor. Sonra da %80 oy aldım diyor. Fakat sen bu yöntemi beğenirsin, kime ne anlatıyorum!

  8. ORC şirketinin anket sonuçları beni şaşırttı, üzdü ve tedirgin etti. Israrcı olduğum öngörülerimin isabeti konusunda bende derin bir kuşkuya yol açtı.

    Bilen bilir, ORC, profesyonelliğini kanıtlamış, güvenilir bir araştırma şirketi. 31 Mart yerel seçimlerine iki hafta kala yayınlamış olduğu son anket sonuçlarıyla kaydetmiş olduğu isabet de bunu doğruluyor:

    ORC bulgularına göre, stanbul’da yüzde 4’ün biraz üzerinde farkla, ipi Binali Yıldırım göğüslüyor. Öyle de oldu. Binali Bey 4 puan farkla zorlanmadan kazandı seçimi.

    Eskişehir’de bıçak sırtı olduğunu söylüyor ORC. “Eskişehir’de ise AK Parti ile MHP tarafından kurulan Cumhur İttifakı seçimi az farkla da olsa kazanıyor”. Öyle oldu gerçekten. CHP’nin adayı, ancak yüzde 52, 30/yüzde 45,14 ile kazanabildi seçimi. Fark sadece yüzde 7.

    Adana için, “Adana’da Cumhur İttifakı adayı Hüseyin Sözlü 53.9 puanla, 44.3 puanda görülen CHP adayı Zeydan Karalar’ın açık ara önünde” dedi ORC Raporu. Seçimi 53,63/42,83’lük oranlarla, Z. Karalar yüzde 11 farkla kazandı.

    Antalya için şöyle söylemiş ORC: “Bir dönem CHP’nin kalesi olarak gösterilen, ancak 2014 yerel seçimlerinde AK Parti’nin kazandığı Antalya’da Cumhur İttifakı’nın adayı Menderes Türel 48.9, CHP adayı Muhittin Böcek ise 46.7 puanda görünüyor.” Seçimi, kazanan Muhittin Böcek: Yüzde 52,62/46,27.

    ORC, bu yılın Mayıs ayı ortasında, 1 yıl içinde en çok destek gören belediye başkanları anket sonuçlarını açıklamış. Okuyalım:

    “ORC Araştırma Şirketi ‘en başarılı’ büyükşehir belediye başkanlarının anket sonuçlarını paylaştı. Sonuçlara göre, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin yüzde 62.7 ile birinci sırada yer alırken İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ise ilk 10 ismin yer aldığı listeye giremedi.”

    ORC’nin bu son anketinde duyurduğu sonuçlar bende düş kırıklığına yol açtı.

    Korkarım, 2023’e kadar seçim falan yok arkadaşlar. Çünkü, şimdi açıklanan tablo açıkça gösteriyor ki, gerçek, biz muhalifler açısından umutsuz vakıa:

    Cumhur İttifakı’nın oyları yüzde 50.7.
    İyi Parti: baraj altı
    HDP: baraj altı
    MHP: yüzde 14,1
    AK Parti: yüzde 36,6

    N’apalım. 2023 ve sonrasındaki maçlara bakacağız artık. 🙂

    • ORC anket şirketinin adı neyin kısaltması diye merak ettim ama bulamadım. Fakat mühendislikte böyle bir kısaltma var: ORC – (Oxidation Reduction Converter) Oksidasyon azaltma konvertörü.

      Buna göre ORC hükümette oluşan oksitlenmeyi azaltmak için bir nevi dönüştürücü oluyor. Oksitlenme olsa da ORC dönüştürücüsü oksitin (pasın) üstüne kaplama yapıyor ve pası yaldıza dönüştürüyor. Dikkatli bakmayanlar alttaki pası göremiyor ve OReCep oluyorlar.

      • ORC’nin bir de memlekette dalga dalga yayılan giderek yayılan bir versiyonu var, Fatih Bey. Söylenen o ki, Erdoğan, mesaji göndermiş elçisiyle:

        “Hadi bakalım gazan mübarek olsun, Yiğidim. Yolun başında en çok bana çak ki tezgah anlaşılmasın. Çak çakabildiğin kadar yani. Bi yanlış anlama, alınganlık durumları falan olmaz. Nasipse ne gün çıkıyon yola? Kestane kebap, acele cevap.”

        Yola koyulacağı günü henüz kendisi de bilmeyen İnce, “OlduRecepCevaplarım” diye mukabelede bulunmuş.
        ORC ordan geliyormuş.

        • Sn. Muharrem İnce’nin böylesi satılık bir insan olduğunu düşünmüyorum. Fakat birçok Rizeli gibi hiperaktif bir yapıya sahip. Cumhur İttifakı, onun gönlünde yatan hırsı CHP (ve Millet İttifakı) aleyhine nasıl kullanırız hesabı içinde. Sanırım abilerin (eski Başkanlar) devreye girmesi ile biraz normalleşme olacaktır. Hem CHP yönetimi M.İnce’yi biraz onore etmeli hem de M.İnce hırsına biraz gem vurmalı. Aksi takdirde bu yara daha çok kaşınır.

  9. Sandıklarda muhalefet partisi gözlemcilerinin de olmadığı bir seçim göstermelik seçimdir. Zira böyle bir durumda seçim sonuçları denetlenemez. Çıkarlar falan parti/lider %80 oyla kazandı derler siz de aksini kanıtlayamazsınız. Belarus v.b. gibi.

    Gerçi mutlaka hazırlıklarını yapıyorlardır ama başlıca muhalefet partilerimizin olası bir erken seçim için en güçlü şekilde hazırlıklı olması gerekir. Sandık üyeleri her bölgede 2 katı yedekli olmalıdır. Seçmen listeleri inceleme süresi kısa olduğundan veri tabanları şimdiden güncellenmelidir. Deva ve Gelecek partileri ilkbahardaki bir olası erken seçime girebilecek şekilde örgütlenmelidir.

    CHP’nin son İstanbul yerel seçimlerindeki örgütlenme performansı pekiyi not almıştı. Bunun geliştirilerek devam ettirilmesi gerekir. Dersini iyi çalışana kötü niyetli bir hoca bile zayıf not veremez. Vermeye kalkarsa da kendi başı belaya girer.

    Türkiye hiçkimse veya grubun tamamını kontrol edemeyeceği kadar büyük bir ülkedir. Erdoğanmış sözde derin devletmiş ateş olsa cürmü kadar yer yakarlar.

    Muhalefetin dersini çalıştığını görüyoruz. Fakat daha iyi çalışın diye uyarmakta da bir sakınca yoktur.

  10. Dün Erdoğan gayet kendine güvenerek gerine gerine 105 milyar dolar rezervimiz var dedi.
    Şahsi Servetinden de bahsetmiş olabilir.

    Nasıl olsa sorulan sorunun cevabını verdiği hiç görülmüyor. Sadece siz ve bizler endişeleniyoruz.

    Merkez bankası cevap veriyor. Brüt 90 milyar.

    AKP milletvekili cevap veriyor: Merkez bankası Reisimi yalanladı?

  11. yorumcu bernar maşallah yazardan çok yazmış, yazdıklarını fehmi korunun yazısı zannederek yazdıklarınıa yakışır hakaretamiz yorumlar yazdım.Bunun için üzgünüm, yazdıklarımın muhattabı bernardır.

    • Bence siz şöyle düşünseniz daha iyi olur, Musa Bey: “Şaşkının birisi gelmiş uzun ve abuk sabuk şeyler döşenmiş. Bunlar muhalif falan değil, adeta sirklerdeki palyaçolar.” Niye sinirlenip hakaretamiz yorumlar yazıyorsunuz ki? 2023’e kadar durmayacak, yola devam edeceksiniz. Bırakın benim gibiler de düş dünyasında yaşayıp saçmalıkları yorum sanıp burada yazsınlar.

      “Ama sen benim Reis’ime “çapsız” dedin!”

      Evet, öyle dedim, çünkü Reis’iniz sıradan ve çapsız.

      “Orda durmadın, “ilkesiz, adaletsiz, samimyetsiz” gibi şeyler de söyledin. Zerre kadar saygın yok. Haddini bilmiyorsun.”

      Evet, öyle şeyler de söyledim. Çünkü, Erdoğan o şeyler.

      Evet, zerre kadar saygı duymuyorum.

      O benim Cumhurbaşkanım değil, Musa Bey. Zaten benim cumhurbaşkanım olmak da istemedi. Ben, kendisini desteklemediğim ve iktidarına karşı olduğum için, hep “bunlar”, “vatan haini”, “dış güçlerin maşası” falan filandım.

      Neden saygı duyayım ki?

      Reis’inize söyleyin. İşsizliği azaltsın. Asgari ücreti artırsın. Emeklilere sahip çıksın. İktidarını 2023’e kadar sürdürsün. “Bunlar”ı sevindirmesin.

      Nasıl? Uyar mı?

      • Uyar! Bu söylediklerine kimsenin bi itirazı yoktur heralde sn.bernar? Lakin devlet büyüklerimize küfretmeyin, hakaret etmeyin, bu sizi küçültür! Olduğunuzdan biraz daha yani…

        • Devlet büyüğü mü? Hani nerde? Gecenin köründe bir gazeteciyle geyik yapan Bakaracı bakan mı, mesela? Küfür ve hakaret? Dönüp devlet büyüğü iki yaşlı adamın arşivlerdeki videolarına bakacaksınız, sayın Gayret.

          Pek emin değilim, ama, sanki, küfür ve hakaretten farklı şeyler anlıyor gibiyiz. Netleştirmek, mümkünse bir fikir birliğine varmak için soruyorum:

          Diyelim birisi bir diğerine, zaman ve sözcük kaybı yaşamamak, dolayısıyla da başından savmak için, “Ya Dayı, boş yapma, yürü git” dedi? Şimdi bu hakaret mi olur, yoksa makul bir saygısızlık mı olur? Bence ikincisi.

    • Musa! aslında bu siteye bir süredir yorum yazmıyorum. Ama faşistler ve faşistçe yaklaşımlar olunca bu kararımı değiştirmek zorunda kaldım.
      – Anladığım kadarıyla, bernar beyle zeka olarak başedemeyince hakaret yolunu seçmişin.
      – Fakat şunu söyleyim. hakaretin bile zekicesi ve aptalcası var.
      – Mesela, ben sana;
      “sana yakışanı yapmışın.
      – Belli ki hakaretten anlıyorsun.
      – Eksik yazdım, düzeltiyorum: yorumunda sadece hakaret olduğuna göre, belli ki sadece hakaretten anlıyorsun”
      senin yönteminle benim yöntemim arasındaki farkı anlarsın umarım.

  12. Merkez bankası dövize müdahale için piyasaya 10.000 adet buzdolabı sürmüş. ?

    AKP öncesi mağarada mı yaşıyorduk, ikide bir Erdoğan buzdolabı hesabı yapıyor.

    • İstersen demirelli günlerdeki gibi bir memur maaşına kaç ekmek simit çay alınabiliyo falan diye hesaplar yapalım şahin bey? Uymadıysa bi sihayı biz kaça malediyoruz güneydeki sevdiğiniz ülke kaça satıyor onu hesaplayalım?
      Bazıları hakkaten mağarada değil ama sanki bi taşın altında yaşıyor gibi; dünyadan haberiniz yok havaya atıp tutuyorsunuz buralarda!

      • 1) Demirelli günlerden buyana dünya ekonomisi 2 kat büyüdü.
        2) Güneyde bizim özellikle sevdiğimiz bir ülke yoktur. Fakat Halifeliğini kabul etseler birisi pek sever güneydeki ülkeleri.
        3) Dünyadan haberi olmayan diplomasız nerede sen daha iyi bilirsin 🙂

    • Belli ki, Şahin Bey kardeşimiz genç kuşaktan, sn. Gayret. Çeçmişten haberi yok, bu dünyaya bugünün penceresinen bakıyor. Hoş görmeye çalışacağız artık. Reis sayesinde çatal bıçak takımıyla tanışıklığımızın o dün gibi hatırladığım heyecanını nasıl bilip anlasın genç kuşaklar? Hele şerbeti bozayı şişelemek: Devrim gibiydi! Bilirsiniz, ilkin ütü geldi buzdolabından önce. Hala hatırlarım: Anacağım elbiseler düzleşsin diye beni kardeşimle birlikte nmbetleşe elbiselerin üzerine oturturdu saatlerce. Ev ödevlerimizi o tuğlalardan örülmüş oturmalıklar üzerine tünemiş halde yapardık. İyi hoş kadındı anam, ama artık can sıkıntısından mı nedir, hallice köteklerdi bizi. Malumunuz, o zamanlar erkekler bir maaşla evde beş nüfus geçindirir, kadınlar da bütün gün can sıkıntısından ya çocukları haşlar, ya da akşam karanlığı basmadan o günün mumlarını falan hazırlarlardı. “Gençler bilse, yaşlılar anlasa” der atalarımız. Doğrudur.

  13. Popülist liderlerin iktidarda kalabilmek için neler yapabilecekleri (ve neleri yapamayacakları), Batılı olsun olmasın, her bir ülkedeki göreli ekonomik gelişmişlik düzeyi, sivil toplumun tarihsel deneyimleri ve birikimleri, demokrasi serüveninde kat etmiş olduğu mesafe, iş başında bulunan iktidarların toplumsal meşruiyetlerini neye dayandırdıkları ile çok yakından ilintili.

    En az bunlar kadar önemli olan şey, popülist liderlerin az çok dürüst bir seçim süreci yaşanmasına gölge düşürecek kimi yollara başvurma cesaretini göstermeye niyet ettiklerinde, arkalarına almış oldukları toplumsal desteğin ne kadar güçlü ya da örselenmiş olduğu.

    Erdoğan, popülist bir lider. Ama hort zort ile, ama iktidarından nemalandırarak, devlet kurumları üzerinde bir kontrole sahip. Kuşkusuz, Yüksek Seçim Kurulu da bunlardan biri. Üyeleri yüksek yargıçlardan oluşan bu kurula, demokratik teamüllerle hiç uyuşmayan kararlar aldırabildi Erdoğan -mühürsüz oy pusulalarının geçerli saymak, “Hiç bir şey olmamış olsa bile bir şeyler oldu” yaygarısına teslim olup son İBB yerel seçim sonuçlarını iptal etmek gibi.

    Seküler muhalif mahallede, “Seçimle gitmeyecek bu. Göreceksiz. Şimdi bekçi teşkilatı kurup onları silahlandırarak geleceğe hazırlanıyor.” türü iddialar seslendiriliyor zaman zaman. Bunlara ikna olmuş hayli insan da var.

    Ben bu tür iddiaları ve bunlardan kaynaklanan endişeleri ciddiye almıyorum. Bu tür iddiaların sahipleri, “Alın işte! Seçimi iptal ettirdi! Dememiş miydim ben size!” demişlerdi İstanbul seçimi iptal edildiğinde. İkinci seçimin sonucunun ne olduğunu hepimiz biliyoruz.

    Erdoğan, bugün toplumda bir azınlığın lideri. Ciddi kamuoyu araştırma şirketlerinin bulguları birbirlerine yakın: Erdoğan ve partisine verilen seçmen desteği yüzde 30-31 görünüyor. Kararsızlar orantılı olarak dağıtıldığında, buna 4-5 puan daha ekeniyor. Yani, sokakta yürüyen her 3 yetişkinden 2’si muhalif, birisi iktidar destekçisi. Erdoğan, bugünle karşılaştırıldığında haıtırı sayılır ölçüde güçlü göründüğü o zaman bile tekrarlanan seçimlerde bir oyun çekip “Biz kazandık” diyememişti. Çok istemişlerdi bunu. Yapamadılar. Cesaret edemediler.

    Türkiye’de, siyasal süreçlere müdahil olabilecek sivil toplum örgütleri sayıca az, bunlar da güçsüz durumdalar. Böyle değildi bu eskiden. Sendikalar, örneğin, siyasal süreçlere ciddiye alınır biçimde müdahil olabiliyorlardı.

    Bu durum, yani sivl toplumun örgütsüzlüğü ve cılızlığı, sadece demokratik bilinç yoksunluğu ile açıklanacak bir durum değil. KONDA’dan Bekir Ağırdır’ın da sık sık işaret ettiği üzere, devlet korkusu, “örgütlenme” sözcüğünün çağrıştırdığı şeyden duyulan çekingenlik de bunda rol oynuyor.

    Dolayısıyla, geniş halk yığınlarının bir iktidarın verili bir anında o iktidara yönelik ne hissedip ne düşündüğünü, ancak seçimler yapıldığında (bir de arada bir yapılan kamuoyu yoklamalarından) bilebilir haldeyiz.

    Basitçe: Halk yığınlarının elinde, siyasal süreçlere müdahil olma konusunda seçim dışında bir araç yok. Bizde, seçimlere katılım düzeyinin hep çok yüksek düzeylerde seyrediyor olmasının temel nedenlerinden biri de bu.

    Erdoğan’ın içine girdiği güç yitirme sürecini tersine çevirme konusunda bir şansı var mi?

    Hayır. Yok.

    Olmadığını bir biçimde kendisi de söyleyip itiraf ediyor zaten. “Ekonomi?” diyorsunuz, saçmalayıp buzdolabından falan söz ediyor.

    Neredeyse bütün toplumun gündeminde patlayan döviz kurları var, işsizlik, geçim sıkıntısı var. Ekonomi ve Maliye Bakanı ortalarda yok, “Yedirmeyiz!” twit kampanyası var, vs.

    Erdoğan, virüs salgını konusunda da halka yalan söylüyor. Kafasını havuz medyasından kaldırma becerisini gösteren herkes bunu biliyor. Erdoğan’ın bu konuda da gerçeği saklayıp bizlere yalan söylediği çok, ama çok yakında apaçık gün yüzüne çıkacak. Ben takip ediyorum olan biteni hayli yakından: Rezil durumdayız. Tekrar ediyorum: Rezil durumdayız.

    Erdoğan’a destek eridi, en iyi ihtimalle bile yüzde 35’e kadar geriledi. Toplumsal desteği, çok, ama çok hızlanarak azalmaya devam edecek.

    Devletin, halk yığınlarına, bir siyasal iktidarın meşruiyeti konusunda verdiği yegane araç seçim. Seçim, insanların kendilerini siyasal süreçlere müdahil hissedebildikleri yegane şey. AK Parti seçmeni dahil, bütün toplum, siyasi iktidarın meşruiyetinin seçim olduğu konusnda mutabık. Devletin de buna itirazı yok zaten.

    Ne yapacak Erdoğan?

    Bırakın zamanında yapılacak bir seçimi ertelemeyi ya da seçimlerde kör parmağım gözüne bir oyun çekmeye kalkışmayı: Erdoğan, benim MUTLAKA ve EN GEÇ 2021’de yapılacağını ileri sürdüğüm erken seçimden kaçabilecek mi?

    Konu, bağımsız ve tarafsız işleyen devlet kurumları, güçlü sivil toplum olduğunda, çok sorunlu bir ülke olduğumuzu kabul etmek durumundayız.

    Ama, dünya coğrafyasının kıyısında köşesinde bir kabile devleti de değlliz.

    Türkiye yakında erken seçime gidecek. Muhtemelen, can sıkıcı ve öfke uyandırıcı kimi numaralar çekilecek. Ama, nihai olarak, o numaralar seçim sonucunu etkileyecek boyutlarda olmayacak.

    Ve bu çapsız, ilkesiz, adaletsiz, samimiyetsiz popülist siyasi figür ve partisi seçimleri kaybedecek.

    AK Parti dağılacak.

    Ben böyle istesem de böyle, istemesem de böyle.

    Yalan yok: Yakında olacak olanı ben istiyorum.

    • bu yoruma uygun düşen atasözleri var ama aklıma gelmedi şimdi.

      Ahmet Nesin vakti dar olanlar için 5 dakikalık yayın yapıyor youtubeda, Ali Türkşen de hiç kaçırmadığı namazlarını anlatıyor aynı platformda. Bir de h.gayret burada “artık millete ihtiyaç yok” gibisinden bir şeyler çiziktiriyordu buralarda, başka söze gerek var mı?

    • “Basitçe: Halk yığınlarının elinde, siyasal süreçlere müdahil olma konusunda seçim dışında bir araç yok. Bizde, seçimlere katılım düzeyinin hep çok yüksek düzeylerde seyrediyor olmasının temel nedenlerinden biri de bu.”

      Böyle demişsin sn.bernar, doğru da demişsin, peki bundan niye rahatsız oluyorsunuz? Siyasal süreçlere seçimde dışında başka hangi araçlarla/şekilde müdahale edilmesini tercih ederdiniz?
      Biraz açsaydınız, bizim gibi halk yığınlarını da sevabına aydınlatmış olurdunuz hem!

      • Seçim dışında da siyasete müdahil olmanın binbir çeşit yolu var, sn. Gayret. Bir esnafın tepesi atar, gider başbakanın kapısına yazarkasa fırlatır, bir başına hükümet devirir.

        Olmadı mı? Yaşanmadı mı?

        Ya da, koca koca profesörler, özveriyle çalışıp canını dişine takan sağlık çalışanları, ekran ekran dolaşır, “Ne kontrolü? Cehennemin arifesindeyiz!” derler, milleti uyandırırlar (medyanın özgür ve çoğulcu olduğu ortamda elbet).

        Daha fazlasını söyliyeyim: Diyelim, Erdoğan’a karınca kararınca bir özgüven geldi ve televizyonda bir gazetecinin karşısına oturma yürekliliği gösterdi. Öyle ortada, “Önce şunu, sonra bunu soracaksın, tamam mı? Bak öyle sırasını filan karıştıracak isen, mesele değil, bi promptır da senin önüne koyalım. Yeter ki yanlış bi şiy olmasın.” durumları falan yok yani.

        Ve, diyelim, aslında ne muhalif ne yandaş olan o kendi halindeki gazeteci de ekonomiyi sordu. Erdoğan, “Gayet iyi gidiyor. Görmek istemeyenler buzdolabı satışlarına baksın” dediğinde, o gazeteci tek bir laf etmedi. Sadece, oturduğu yerde kala kaldı. “Alakaya bak şimdi! Ülkeyi gerçekten bu adam ve bu akıl mı yönetiyor?” afallamsının yüzüne yansımasına engel olamadı: tereddütlü, belli belirsiz bir gülümseme, afallamış ve çarpılmış bir yüz. . .

        İnanın, ülke ertesi sabah erken seçime gider.

        Bu, bu iktidarda ve Erdoğan’la olmaz tabii. Olsa olsa şu olur:

        Hakim: “Ne kadardır tutuklusun?”
        Gazeteci: “10 aydır.”
        Hakim: “Azcık yüksek sesle konuş. 1 yıl 10 ay mı? 2 yıl 10 ay mı?”
        Gazeteci: “10 ay, efendim. Yüksek sesle 10 ay.”
        Hakim (İşi sağlama almak ve yaş tahtaya basmamak için): “Nasıl oldu bu kadar çabuk çıkardılar seni mahkemeye? Var mı ailende bakan, yüksek bürokrat, polis müdürü, şirket CEO’su falan?”
        Gazeteci: “Vallahi de yoktur, billahi de yoktur. Ben de şaşırdım, ama 10 ayda çıkıverdim işte ilk mahkememe.”
        Hakim: “Laf kalabalığı yapma. Söyle bakalım: FETÖ mü, PKK mı? Hangisine üyesin ya da iltisaklısın?”
        Gazeteci: “Vallahi ikisi de değil, Hakim Bey.”
        Hakim: “İyi de benim önümde duran fotoğraflar öyle söylemiyor.” (Alır onlardan bir tanesini gazetecinin önüne fırlatır.”)
        Gazeteci (uzun uzun fotoğrafı taradıktan sonra): “Ne yanlış var burda, Hakim Bey? Arabamda yalnızım. Direksiyon başındayım. Yolda gidiyorum. . .”
        Hakim: “İyi bak! İyi bak. Gittiğin yolun kaldırımına bak. Tekel büfesine bak bakalım ne görcen. . .”

        Gazeteci: “Baktım bi şi göremedim, Hakim Bey?”
        Hakim: Büfenin sol tarafında duran gazete raflarının ikinci sırasına yerleştirilmiş gazeteye bi bak bakalım, ne görüyorsun? Kör müsün, kafa mı buluyorsun. KARAR gazetesi değil mi o? Sen bu fotoğrafı, subliminal mesaj vermek için, Cumhurbaşkanımız karşısına oturmadan 9 hafta 3 gün 21 saat önce İnstragam sayfandan paylaşmışsın. Bi de utanmadan altına “Güneşli güzel bi sabaha uyandım. Arabamla Taksim’e doğru. . .” yazmışsın…” Her şey çok güzel olacakın bir versiyonu. . . Gezi ayaklanmasının mekanı Taksim! Saf numaralarını bırak, çözül bakalım şimdi.”

        • Doğruysa, hakimbeyi tebrik etmek lazım, bu türden daha ne cinlikler ne şaklabanlıklar… adama yıllardır aynı yatağı paylaştığı adama fetö davasında karısının adını söylediler kim bu diye; tanımıyorum dedi iyi mi?

    • ”’Erdoğan’a destek eridi, en iyi ihtimalle bile yüzde 35’e kadar geriledi. Toplumsal desteği, çok, ama çok hızlanarak azalmaya devam edecek.”
      Öldü bitti dediğimiz durumda bile % 35 oy oranı varsa bir değil 3 kez düşünmek gerekiyor.
      TC tarihinde kaç parti % 35 le iktidara geldi ??? Neden bu oran ????
      !!!Ve bu çapsız, ilkesiz, adaletsiz, samimiyetsiz popülist siyasi figür ve partisi seçimleri kaybedecek.!!!!Maşallah AKP boylede diğerli çok çaplı samimi dürüst ilkeli.Zorla adamı AKP yi savunma moduna sokuyorsunuz. Heyhat sorun ERdoğan değil muhalefet sorunu .BUnu hala anlayamadınız. 9 seçim kaybet hala o koltukta otur ilke anlayışınız bumu? Halkımız herşeyi görüyor gerektiğinde cezayı kesmeyi biliyor IBB seçimlerinde olduğu gibi veya bir sonraki IBB seçiminde CHP ye keseceği gibi !!!!!

      • Baltayı değilse de kalemi taşa vurmuşsunuz, Ahmet Bey. Bir kez olsun mührü CHP’ye basmışlığım yok. Özgürlükçü solcuyum. Saadetçiydim. Şimdi DEVAcı oldum. CHP ve CHP’li ile işim olmaz.

        Türkiye’nin hala açık ara en yüksek oyunu alan partinin, bütün muhalefeti karşısında birleştirip şimdi iktidarını sürdüremeyecek duruma gelmesinin hesabını da bana değil, “siyaset dehası” na soracaksınız. 🙂

    • Son anket kimi cumhurbaşkanı görmek istiyorsunuz.
      Cevap : 1….. Erdoğan %41 + 8 = % 49

      2……İmamoğlu % 9 + 2= % 11

      Allahım Hakan bayrakçı da mı yandaş oldu.

      Burada sabahtan akşama Sn Erdoğan a saydıranlar ne kadar zekisiniz
      ve bu millet nekadar aptal Allahım sen aklımı muhafaza eyle !!!!!!
      Ey sosyologlar nerdesiniz nerdesiniz !!!!

      • Bence bu anket doğrudur. Son seçimde AKP=Erdoğan’a oy verenlere sormuşlar bu sonuç çıkmış. Demek ki Erdoğan %25 ki ben de böyle düşünüyorum. Döviz zıpladığında ise baraj altı kalacaktır.

Yoruma kapalı.