Politikada abartı -hatta yalan- alışılmış bir şeydir.. Basının silahı da zekice atılan manşetlerdir…

29
Karikatür: Deutsche Welle'den..
Reklam

Sovyetler Birliği’nin varlığını sürdürdüğü dönemde, oradaki düzenin baskıcılığını anlatmak amacıyla fıkralar icat edilirdi. Onlardan biri hâlâ hafızamdadır.

Adamın biri, iyice sarhoş, Kremlin’e fazla uzak olmayan bir yerde, galiz küfürlerle birilerini suçluyormuş. Polisler yakalayıp karakola götürmüşler adamı. İfadesini alan polis kime küfür ettiğini sorunca, sarhoş, onlarca isim saymış, ama dönemin tepe ismini hiç anmamış. Polis, “Biz senin kimi kast ettiğini anlamadık mı sanıyorsun?” deyip adamı içeriye atmış…

Fıkra bu.

Durup dururken bu fıkranın nereden aklıma geldiğini soranlar çıkabilir. Anlatayım.

‘Medya patronu’ deyince bütün dünyada akla gelen ilk isim, bizde de sahibi olduğu bir TV kanalı bulunan, ABD’nin en çok satan gazetesi Wall Street Journal (WSJ) ile New York Post’un ve bu arada Fox-News’ün, İngiltere’de de The Times ve Sun gazeteleriyle Sky TV’nin sahibi Rupert Murdoch olur.

Şimdilerde bütün dünyada büyük ilgiyle izlenen ‘Succession’ adlı TV dizisinde canlandırılan medya patronu tipinin Murdoch’tan esinlendiği düşünülüyor.

Murdoch 92 yaşında; dördüncü eşinden ayrıldıktan birkaç ay sonra yeni biriyle nişanlanmış ve “Herhalde bu son olur” niyetiyle evliliğe hazırlanırken birdenbire fikir değiştirmişti. Ben de, merakımdan, ayrılığın sebebiyle ilgili birkaç uluslararası gazetede çıkan ayrıntılı haberlerin kaynağı bir yazıyı okumak için Vanity Fair dergisi sitesine girdim.

Orada karşıma çıkan bir haberin başlığı bana yukarıdaki fıkrayı hatırlattı.

Reklam

Haber, başı yargıyla dertli eski başkan Donald Trup ile ilgili. Geçen gün, bir süreliğine gözaltında kalmasını getiren Trump aleyhinde bir karar çıkmıştı yargıdan. Gözaltı sonrası, Trump, “Yargıç kararını okurken mahkeme personeli gözyaşlarını tutamadı” açıklamasını yapmıştı.

Vanity Fair, bu konuyla ilgili haberine şu başlığı uygun görmüş: “Hiçbir konuda asla ve asla yalan söylememiş olan Trump, karar okunurken mahkeme personelinin gözyaşlarına boğulduğunu iddia etti.” [İngilizcesi: “Trump, Who Has Definitely Never Lied About Anything Ever, Claims Courthouse Staff Was in Tears During His Arraignment.”]

Washington Post gazetesi çetelesini tuttuğu için biliniyor: Trump Beyaz Saray’da oturduğu dört yıl boyunca tam 30 bin 573 yalan veya yanıltıcı iddiada bulunmuş biri.

Gerçi Trump artık başkan değil ve kimseye bir zararı dokunamaz ama Vanity Fair dergisi yine de haber başlığını dolambaçlı yoldan -yoksa ‘zekice’ mi demeliydim?- bir biçimde sunmuş.

Eskiden bizde de haberlerde zekice başlıklar tercih edilirdi. İki anlama da çekilebilecek başlıkların ustaları bulunurdu yazı işlerinde. Elinde kırmızı kalem, her sabah önüne gelen gazetelerde devrin önemli şahsiyetlerini rencide edecek haber ve köşe yazısı arayışına giren devlet yetkilileri, o usta başlıklar ve yine zekice kaleme alınmış üsluplu haberler karşısında çaresiz kalırlardı.

O günlerde, yine de yargı önüne çıkartılmış yazı işleri sorumluları ve yazarlar ile mahkeme üyeleri arasında, girişte aktardığım fıkradaki gibi, “Kimi kast ettiğini bilmez miyiz sanıyorsun?” türü söz düellolarına da tanıklık edilirdi.

Necip Fazıl bu işi çok daha ileri noktaya taşımıştı.

Büyük Doğu dergisinin tek parti döneminin son yıllarında çıkan sayılarından birinin kapağı unutulmaz örneklerdendir.

Reklam

Kapakta kocaman bir kulak resmi ve altında da büyük harflerle “Başımızda kulak istiyoruz” başlığı…

İsmet İnönü’nün kulaklarının ağır işittiği bilindiği için o kapakla kimin kast edildiğini herkes tahmin edebildiği halde, yayın mahkemeye intikal ettiğinde, o kapağa savcı veya yargıç ne söyleyebilirdi ki?

Zekalarda mı gerileme var, yoksa artık konulara zekice yaklaşımın alıcısı mı bulunmuyor, bilemem, ama birine bir şey söyleneceği zaman adama düpedüz bindiriliyor.  

Geçen akşam katıldığım bir iftar davetinde, üç dönemden fazla Meclis’te de bulunmuş bir politik şahsiyet, muhabbet politikada ahlaklı davranış konusuna geldiğinde, yakınımızdaki herkesi şaşırtan bir özelliğini paylaştı.

Yalana hiç tahammülü yokmuş. Yalan söylediklerini fark ettiği kişilerle derhal ilişkisini kesmekteymiş…

İlişki kestiği kişilerin listesini tuttuğunu da belirtti; sayıları yüzün üzerindeymiş…

Dediğim gibi, dinleyenlerin bu sözlere çok şaşırdığı yüzlerden okunmaktaydı.

Şaşırmanın sebebini tahmin etmek zor değil.

Politikada her şey abartıya dayanıyor. Bir tanıma göre, politika bir sanat, biri bin olarak takdim edebilme sanatı. Politikada başarılı olanlar da abartıyı en ustaca yapabilenler…

Abartı bazen yalan sınırlarına da tecavüz edebiliyor.

Trump bu işi en ustaca yapanlardan biri. Zaten o sayededir ki, birileri yeniden seçilemedi ve gitti diye arkasından teneke çalsalar bile, yeniden partisinin adaylığını kotarabilirse bir sonraki seçimde ona yine oy vermeye hazır kitleler bulunabiliyor.

Düşünün, her yılına 8 bine yakın yalan sığmış bir politikacıdan söz ediyorum. Neredeyse her güne 20 yalan veya yanıltıcı söz düşüyor. Buna rağmen adamın peşini bırakmayan milyonlar var.

Cesaretlerini başka yayınlarından bilmesem, Vanity Fair gibi ABD’nin önemli bir dergisini yayınlayanların, yukarıda dikkat çekmeye çalıştığım haberlerine attıkları dolaylı başlığı, “Neme lazım, adam yine başkan seçilir” endişesine bağlayabilirdim.

Sovyetler Birliği döneminde zülfüyare dokunacak söz ve eylemlerden kaçınılırdı ve bu yüzden üretilmiş yüzlerce fıkra ortalığı sarmıştı. Bugünün Rusyası da o dönemden fazla farklı değil. Murdoch’un ABD’deki medya grubundan WSJ’nin Moskova ofisinde görevli genç bir muhabir, geçen hafta, ‘casusluk’ iddiasıyla hapse atılıverdi.

Rusya’da yerli gazetecilerin başına gelenler biliniyordu da yabancı basının da Putin’in gazabına uğrayacağı pek düşünülmezdi.

Trump’tan Putin’e uzanan böyle bir yol var işte.

[Eski yazarlardan Nejat Muallimoğlu’nun ‘Politikada Nükte’ adını taşıyan 1976 tarihli bir kitabı vardır. Yazı boyunca o kitabı okurken beni çok güldürmüş fıkraları da hatırladım. Kitabın birkaç yıl önce çıkan yeni bir baskısı da bulunuyor.]

ΩΩΩΩ

Reklam

29 YORUMLAR

  1. “1968-69’larda ilk ‘Boğaz Köprüsü’nün yapılması gündeme gelince, fakir-fukara halktan yana oldukları iddia ederek, İstanbul’un lüks semtlerinde yaşayan kesimler ve onların sözcüleri olan matbuattaki, Nadir Nâdi, İ. Selçuk, Ç. Altan ve emsali Kemalist-Marksist kalem sahipleri ve Marksistlerin yuvalandığı Mimar- Mühendis Odaları, koro halinde, ‘Köprüye hayır!’ diyorlar; ‘Köprü, halkımızı daha da fakirleşecek ve İstanbul için de büyük bir felâket olacaktır. Köprü yapılırsa, bu, yeni köprüleri de gerektirecektir.’ diyorlardı. Ama İstanbul’dan Anadolu’ya veya Anadolu’dan İstanbul’a mal taşıyan kamyonlar, yeteri kadar araba vapuru olmadığı için, mevcud yetersiz araba vapurlarıyla karşı yakaya geçmek için, km.lerce uzunlukta kuyruklar oluşturuyorlar ve 48 saati bile bulan ve 3-5 metre ilerleye- ilerleye, araba vapuruna binme sırasının gelmesinin bekleyişler. Düşünülsün ki, Zeytinburnu’ndan taa Sirkeci’ye kadar km.lerce kuyruklar oluşuyor, taşınmakta olan ve bozulacak gıda maddeleri için de kamyonlar bütün o günlerce bekleyiş sırasında devamlı çalışır vaziyette tutuluyordu. Bu durum, ‘Köprüye hayır!’ diyenleri ilgilendirmiyordu. Ama o kalemler, Almanya’ya gittikleri zaman, 2. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmasına rağmen Almanya’nın, sadece bir Köln şehrinde ve savaşta yıkılmış bütün köprülerin yerine, (İstanbul Boğazı’nın en az yarısı genişliğinde olan) ‘Rhein’ (Ren) nehri üzerine 6-7 tane köprü yaptığını okuyucularına ballandıra-ballandıra anlatıyorlardı.” star

  2. DİYARBAKIR
    Bugün Diyarbakır’da depremde yıkılan konutların yenisinin temel atma töreni yapıldı.
    2’5 yıl önce İzmir’de meydana gelen depremde yıkılan 1.100 konut hâlâ bitirilemedi.
    Her neyse.
    Muhalefet ajan olarak beni bu temel atmayı organize etmeye görevlendirse, bölgede en antipatik tepki gören birini davet etmek aklıma gelmezdi.
    Gerçekten tam bir savrulma yaşıyorlar.
    Bu arada Diyarbakır’ı il yapma! vaadini unuttular.
    Bunu da yapsalar tam puanı alacaklardı!

  3. Yazıyı okuyunca nedense yine aklıma bay bay kemal geldi.yalan ve mizah gaf ustası olarak tam fıkralık bir figür.helede koranavirüs tedbirleri bir efsane..akılla bilimle…….siyaset ve yalan konu edilince siyasetci insanin istemesede mecburen yalan söyledigini veya dedigi vaatlerin olmayıncada yalanci durumuna düştüğünü vurgulayıp (bu iktidar muhalefet farketmez)ama bizim muhalefetin siyaset geregi yalandan daha ziyade insanlari aptal yerine koymaya varan yalanlar söyledigini, yalani bir siyaset ve algı unsuru olarak kullandigini da tesbit etse idi …bu yüzden ekonomik kriz ve depremle sarsılan hayat pahalilıgi liyakatsizlik gibi seylerin oldugu bir ülkede hala iktidar partisi 1.çıkıyorsa bunun yalan dan dolayı oldugunu bir muhalif yazar olarak onlara vurgulasa idi sanki daha iyi yardimci olurdu…

  4. Anlattıkları kıytırık fıkralarla durumu idare ettiğini zanneden bir grup gasteci ve politikacı her dönemde görülmüştür; genellikle görüşü veya söylecek sözü bulunmayanların rağbet ettiği ucuz bir yöntemdir…
    Eski türkiyede de siyasetçileri küçük düşürmeye çalışan ya da onlara ayar vermeye kalkan yayın organları bulunurdu; general resmi çizmeye gelince niyeyse elleri ayaklarına dolaşır bir türlü çizemezlerdi(postal yalayıcıları:)

  5. Almanya’da bir gazeteye okuyucu yorumu yazarken öncelikle kimseyi sıfatlamadan yazmaya dikkat ederim.

    Türkiye’de yorum yazarken durum farklı. Yurt dıṣında yaṣamama rağmen, kendimi, yazacağım her kelimeyi iyi tartmak zorunda hissediyorum ve çok zaman bir kaç anlama gelebilecek kelimeler seçiyorum.

    Zihnime yerleṣmiṣ, özgürce ifade etmeyi engelleyen bir fren var gibi…

    Insan onurunu inciten acı bir durum.

    • Almancı arkadaş bu aktardığınız duruma “alman disiplini” deniyor, yani kölelik ruhunuza işlemiş, ya da onun gibi bir şey işte…

  6. “Yargıç kararını okurken mahkeme personeli gözyaşlarını tutamadı”
    gözyaşlarını tutamayan çok insan vardır gerçekten.
    kimsenin kuşkusu olmasın, trump gibi yalancılığıyla meşhur popülist liderleri bırakalım, yolsuzluğu, aymazlığıyla meşhur liderler için hatta kanlı diktatörler için bile ağlayan bir halk kesimi üstelik bazen büyük bir kesim hep olmuştur ve olacaktır. o nedenle bu liderler ya trump gibi olaylı gitseler bile geri dönmeye çalışacaklardır ya da putin gibi asla gitmemek için uğraşacaklardır.
    geçenlerde hans falladanın herkes tek başına ölür adlı kitabını okuyordum, nazi dönemi almanyasının bir romanı, tarihi gerçeklerden kurgulaştırılmış. herkes hitlere hayran ve onun ülkenin geleceğinin mimarı olarak görüyor, tehlikenin farkında olan kesim uyarı yapıyor ama ülkenin çoğunluğu tarafından hain olarak görülüp, ihbar ediliyorlar. ne zaman 1945 te savaş bitiyor, pek çok gerçek ve yapılan manipülasyonlar, söylenen yalanlar ortaya çıkıyor o zaman almanya da pek çok insan inandığımız bu değildi diye intihar ediyor. o dönemin nazi medyası ve kitlelere uygulanan algı operasyonlarıyla kandırılmış kitleler, ağır bir bilanço ödüyorlar. oysa sadece inanmak istediklerine inanmışlardı, kanmak istedikleri için kanmışlardı.
    bugün bile almanya da hitlere özlem duyan, ona güzelleme yapan hatta nazizmi geri getirmeye çalışan radikal gruplar mevcut.
    dominik cumhuriyetinde dönemi suikastler, ortadan kaybolmalar, yolsuzluk ve ahlaksızlıklarla geçmiş olan ve 30 yıl iktidarda kalmış kanlı diktatör trujillonun arkasından neredeyse dominik halkının % 30 u ağlamış ve yas tutmuş. okullarda tanrı ve trujillo başlıklı metinler her yerde okutturulurmuş ve trujillonun tanrının yeryüzünde seçtiği ilahi kişi olduğu anlatılırmış.
    kitleleri kandırmanın, etki altına almanın en kolay yolu dinciliktir, yanı sıra içeride ve dışarıda düşmanlar yaratıp onlarla mücadele eder görünmektir. basın zekice manşet atmak zorunda kalır çünkü yasaklar, sansürler, korkutmalar, yasaların zorlanmasıyla gözaltılar, alakoymaların şiddeti, radikalleşmenin ise dozu giderek artar.
    bir noktadan sonra ayılan, aydınlanan kesim giderek çoğalır ama ülke de çekirge istilasından çıkmış tarlaya çoktan dönmüştür.
    ve her şeye rağmen destekleyen bir halk kitlesi hala vardır.

    • belediye seçimlerini konu alıp vaadini tutmadığını yorumuna taşıyanlar için, yanlış bilinen bazı meselelerin doğrularını tekrar edelim;
      fırsatlar çıktıkça yenileyelim,

      “mesela İBB de hizmet süresi boyunca kim ne yapmış, kaç km raylı sistem gerçekleştirmiş, hem ibb nin hem metro istanbulun faliyet raporlarından ulaşabilirsiniz.
      mesela kadir topbaş,
      13 yıllık hizmet süresi boyunca 98,55 km. raylı sistemi İstanbul’a kazandırmış. Bu miktar Topbaş döneminde yıllık ortalama 7,2 km.lik inşaatın tamamlandığı anlamına geliyor.
      mesela mevlüt uysal,
      1 yıl 7 ay görevde kalan Uysal’ın yıllık ortalaması 5,6 km.ye tekabül ediyor.
      ve sayın imamoğlu,
      “Yerel seçim atmosferinde geçen 2019’un ilk aylarında seçim sonuçları kesinlik kazanamamış ve Ekrem İmamoğlu yılın ikinci yarısına kadar İBB Başkanı olarak mazbatasını alamamıştı. İBB ve Metro İstanbul 2019 raporları da bu yıl boyunca raylı sistemlere yeni km.ler kazandırılamadığını gösteriyor. 2021 raporlarına göre 2019’da 153,15 km. olan raylı sistemler 2021 yıl sonunda 182,25 km.ye ulaşmış. Bu durumda İmamoğlu görevinin ilk iki yılında 29,1 km. raylı sistem inşasını tamamlamış.”
      https://www.dogrulukpayi.com/bulten/istanbul-da-hangi-belediye-baskani-ne-kadar-metro-insaa-etti
      https://www.metro.istanbul/icerik/faaliyet_raporlar
      linklerini ziyaret ederek ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.”

      bir de yine yanlış aksettirilen 15.000 kişi işten çıkarıldı meselesi var;
      istanbul seçimlerini sayın imamoğlu erdoğana karşı iki kez kazanmadan önce de kadrolarda fazlalık olduğu hatta bankamatik çalışanlar olup, sadece maaşını almaya gidenler olduğu medyada yer alıyordu, sayın imamoğlu büyük çoğunlukla gereksiz ve yetersiz kadroları işten çıkarmıştır, imamoğlunun iş akdini fes ettiği toplamda 3.400 kişidir bu bahsedilen dönemde 3.792 kişi emekli olmuş, 3.449 kişi mevsimlik işi nedeniyle ayrılmış, 3.060 kişi kendi isteğiyle istifa etmiş,
      on binlerce çalışan ise işini korumaya devam etmiştir.

      iktidarında 100.000 sosyal konut sözü vardı, onlar bile yapabildi mi?
      ödenekleri verilmeyen, şehir için gerekli parayı dışardan kendi imkanlarıyla bulan, gelirlerine el konulan, göreve geldiğinden bu yana ağır ekonomik krizle sorun yaşayan sayın imamoğlu bazı sözlerini de yakın gelecekte tutacaktır,
      bizim bir kuşkumuz yok.

      • Liyakat konusunda 18 milyon istanbullu sıralamaya konulsa imamoğlu sıralamada 18 milyonuncu gelir. İşte sosyal medya adamı böyle parlatır. Taş parçasını elmas gibi gösterir. Geçen gün ahbap başkanı 40 kişi ile sahadayız demişti. Yüz islami stk dan yüzüncünün yüzde biri kadar sahada olmayanlar depremde en başat aktör olarak görüldü basında. Halbuki sadece ihh 5800 kişi ile sahada idi. Birde dünyanın en ektili yüz kişisinden birisi diye ödül vermişler. Gerekçeleri olüm kalım arasında devletin umursamadığı enkaz altındakilere hayat olmuş, ulan ahbabın arama kurtarma ekibi bile yok. Biz de televizyon seyrettik, birini kurtarınca tekbir getiren grup daha çok sahada idi. Hak arama kurtarma, hala sahada ve yiyecek giyecek barınma alanlarında çalışıyor. Sosyal medyada isimlerini duymadım. Bir menzil sadece eleştirmek için gündeme geldi. belki ahbabın bin katı yardımı oldu. Oysa sosyal medyaya bakarsanız ahbab ve babala türkiyeyi depremden kurtarmış.

        İmamoğlu hizmetleri de aynı. Sosyal medyadaki bütün yazdıkları yalan. Hiçbirinin ne temelini attı ne projesini bitirdi. 5 yılda istanbulun deprem sorunu çözecekti 4 yılda, o da geçen ay kadıköyde bir bina yıktı. Bayrampaşa cezaevi yerine topbaş tarafından yapılan kentsel dönüşüm konutlarına, hazır bitmiş konutlara yandaki mahalleyi taşıyamadı 4 yılda. Adamlar yıkılacak evleri yeniden kiraya verdiler. Seçimlerde oy almak için yıkılmak üzere binalarda insanların oturmasına ses çıkarmıyor imamoğlu. Bir de para yok demezler mi, Adamın kendi nimet nimet, vakıflara giden 30 milyarı, ihalelere giden 40 milyarı engelledik. fuzuli alınan israf edilen binlerce aracı iade ettik dediler oradan da 10 milyar gelse, aldığı milyar dolarlık dış borçlar, sattığı arsaları görseniz nutkunuz tutulur. Tayyip erdoğan zamanında istanbul bütcesi 50 milyon dolardı şimdi bir bakın bakalım kaç para. Tayyip erdoğan bu para ile yollar alt geçitler üst geçitler barajlar, iski altyapısını değişimi doğalgaz yatırımları yaptı, imamoğlu sadece tahsilata oturdu. Ödenekleri verilmeyen büyükşehir mi dediniz, açın bakın bir kuruş ödeneklerde azalma olmuş mu yoksa artma mı olmuş.

        • Boş bakan yazısı olmuş liyakatli kimdi İstanbul için. Tekine milyonlarca Euro ödeyip Hollanda’dan aldığı metrobüslerin tamamını hurdaya çıkaran Kadir Topbaş mı liyakatliydi.

      • Didem hanım “iktidarında 100.000 sosyal konut sözü vardı, onlar bile yapabildi mi?” diye sormuşsunuz;
        toki nin bugüne kadar yaptığı konut 1milyon170bini geçti, geçen aylarda lansmanı yapılan 500binlik sosyal konut ve arsa projesinin birinci etabında ise temeller çoktan yükseldi, kuralar çekildi, ev sahipleri belli oldu bile, deprem sonrası için planlanan dayanıklı konut üretimi de cabası…

        • tokinin bugüne kadar yaptığı konutlardan değil, bakan albayrağın 2019 da sözünü verdiği sosyal konutlardan söz ediyoruz, başvurular yapılmıştı da,
          inşaat fiyatları yükseldi diye durmuştu hani, başlamadan…
          umalım bu 500.000 konutun başına benzer bir durum gelmesin.

          • Didem hanım galiba hafızanız sizi yanıltıyor; “bakan albayrağın 2019 da” değil akparti iktidarının daha en başlarında istifa edip gitmişti hatırlarsanız!!!!

    • Didem hanım “kitleleri kandırmanın, etki altına almanın en kolay yolu dinciliktir,” diyorsunuz da;
      Hitler dinci miydi? Stalin dinci miydi? Mao dinci miydi? Fetö dinci miydi?

      • iktidarlarının merkezinde her zaman dincilik vardır,
        kiminin sömürü ve istismar,
        kiminin karşıtlık ve inkar.
        bunların kitapları var,
        hepsinin vardır,
        bunlar yazmayı severler.
        oku istersen.

  7. EŞKİYANIN ADAMLARI
    DYP lideri Süleyman Demirel başbakandır.
    Partisinin Bursa milletvekili Fethi Akkoç’u tarih de vererek Bursa’da miting yapacağını ve bunun için hazırlık yapmasını ister.
    Fethi Akkoç aynı zamanda uzun yıllar Tercüman Gazetesi başbakanlık muhabirliği de yapmış bir isimdir.
    Fethi Akkoç, Demirel’e kaç kişiyle Bursa’ya geleceğini öğrenmek için:
    “–Avanen kaç kişi?” der.
    Bunun üzerine Demirel, Akkoç’a:
    “-Fethi avane ne demek?” diye sorar.
    Akkoç’un manidar cevabı şudur:
    “–Eşkiyanın adamları”
    Demirel basar kahkahayı.

  8. Siyaset halkı ütme sanatıdır, bu saolsun eski bir siyasetçinin acı ama veciz! sözü

    ancak ben bu eksi tip siyasetçilerden bıktım, ve bana yalan söylemeyen, söyleyemeyen, doğrudan başka kıblesi olmayan siyasetçiler lazım.

    çok uçlu cümleler kurma gereği, malesef muktedir korkusundan gelmektedir, eleştiri özgürlüğünün olmadığı sayın yazarın da mebzul miktardaki örneklerini bildiği ülkelerde, yazar, halk böyle kinayeli konuşma yeteneğini geliştirmiş durumda. diyeceğim o dur ki baskı olsa da direnç muhakkak oalcaktır.

    Bize istişare mekanizmasını hatırlatan lider yerine sistemi vaat eden bu kadar çok başlılığın içinde kendi kendini denetleme mekanizmasının da doğal olarak var olduğu şimdiki muhalefet bir umuttur, ancak önümüzdeki dönemde onların da birbirlerini (özellikle birinin diğerlerini) halkı ütüp ütmediğini göreceğiz.

    Sanırım sayın Yazar, bu yazıyla bu duruma işaret etmiş.

    • Esi Adalet Bakanı ve TBMM başkanı bana siyasetçi “profesyonel yalancıdır” demişti

      • Sayın yk, o eski türkiyedeydi, söz verilir ve asla tutulmazdı, hesap soran olmaz ve hemen unutulurdu!
        Siirt birinci sıra akp milleyvekili adayı kimmiş bak, adamlık neymiş öğren…

  9. Sayın Koru’nun yazısını okuyunca bizdeki durumu şöyle bir düşündüm;
    Tayyip Erdoğan’ın,yazıda anlatılan politikacı tiplerinin bir istisnasını teşkil ettiği kanaatine vardım.Şöyle ki:İkiyüzlülüğü yapmak istese de beceremez. Sevgisini de,kızgınlığını da hemen belli eder.Yapmayacağı, yapamayacağı şeyleri vadetmesini hiç bilmez.Halbuki politika biraz aşırı vaatleri de gerektirebilir,özellikle seçim süreçlerinde!Baksanıza elin oğluna,kızına!Kimisi geçmişte 2 anahtar vadetti,kimi bugün bedava ev,mazot,traktör vadediyor.Belediye
    seçimlerinde kimseyi işten çıkarmayacağını vaat eden bir başkan adayı 15.000 kişiyi işten çıkardı.100 bin konut yapacağım dedi,onda birini bile yapmadı.630 km.metro yapacağım dedi,7 km yaptı.Yalandan kim ölmüş?Salla
    gitsin!

    Erdoğan’ın bu özelliği uluslararası ilişkilerde bir zaafını teşkil ediyor aslında.Herkesi kendisi gibi doğru sözlü,herkesi kendisi gibi sözünde duracak kişiler zannetmesi zaman zaman hayal kırıklığına uğramasına
    da sebep olabiliyor çünkü.

    Sayın Koru’nun tarif ettiği tipler bana Cumhurbaşkanı adaylarından birini hatırlattı ama adını söylemeyim, zaten siz bildiniz onu.Performansı Trump’ın günlük ortalamasını tutturmasa da o konuda gayet istidatlı biri.

    • 9 kez imar affı çıkararak binlerce insanımızın kaybına, yine binlercesini yaralanmasına neden olduktan sonra,
      ” imar afları yasaklanmalı” sözünü hangi mahalefet lideri kullanmıştı?

      • İmar affı daha ziyade tarlalardaki bağlardaki,köylerdeki,şehrin kenar mahellelerindeki tek kaltı veya iki katlı yapılar için çıkarıldı.Depremde bu tür yapılar ölümlere sebep olmadı.Hatta depremde çok katlı evleri yıkılanlardan, yakınlarının imar affından yararlanan fakat yıkılmayan evlerine sığınanlar çok oldu.Çok katlı binalar kaçak olarak yapılamaz ki affa konu olsun.

        Bununla birlikte son deprem herkese ders olduğundan bundan sonra her türlü yapının imara uygun olması gerektiği anlaşıldı.
        Bundan sonra affın söz konusu olmayacağının da kesinlikle söylenmesi gerekiyordu.

        Ayrıca imar aflarına CHP de destek verdi.
        Hatta CHP’nin depremden az önce de bir affı teklifi vardı.Neredeyse depremle çakışacaktı.

    • eskiden güzel bir söz vardı şimdi kullanmaya millet korkar oldu, ne zaman yalancı bir avcı veya abartmayı seven biri konuşmaya başlasa kahvede yer alan dinleyiciler “atma Recep, din kardeşiyiz! ” derlerdi.muteber siyasetçinizi öyle anlatmışsınız ki bizim dergaha postnişin keşke O olsa diye gönlümden geçmedi değil? Kısmet 15 mayıs sabahı belki?

  10. Yazıda sanki, özellikle siyasette yalanın veya daha nazik bir ifadeyle abartının anlayışla karşılanabileceği gibi bir düşüncenin işlendiğini hissettim ; veya böyle bir durumun siyasette hakim olduğu gerçeği vurgulanmaya çalışılıyor ki büyük bir ihtimalle doğru olan da budur .
    Ne yazık ki seçmenler de bunu kabullenmekte ve bir mahzur görmemektedir.
    Işte tam da bu yüzden siyasetle tanıstığımızdan beri siyasetle seçmen arasındaki şahsî menfaat ilişkisi kırılamamış, bu al gülüm ver gülüm anlayışıyla siyaset , bir türlü ahlaksızlık bataklığından çıkamamıştır!

  11. İçimiz politika, dışımız siyaset doldu. Birgün bu ifrazat fışkırarak çıkacak rengi yeşil mi olur kırmızımı bilemem, umarım pempe olmaz😊.
    Eskiden bilgili ve tecrübeli muktedirler! halkı oyalayacak oyuncaklar verirlerdi şimdi o sümüklü oyuncakları afetzedelere BAĞIŞ! olarak gönderdiler😡. onlarda beğenmeyip ısınmak için ateşe attılar odun niyetine herhalde 🤗.
    İşin kötü tarafı elinden oyncağı alınan çocuk ne ile oynayacak büyüyünce? Kasalar dolusu yeşil kağıtlarla olabilirmi😂😂😂.
    Büyüklerin oyuncağı herdönem 30 dk er 30 dk geç kalk marş marş talimiydi🤔.
    Sonra işi azıya çıkardılar okula girdirilmeyen kız çocukları sonra sen ona küfrettin bana hakaretle devam ve bu günlere geldik böylece. Öncesinde tank yürüyüş talimi var atlamayalım😡. Hele cübbeli yürüyüş seansları tam bir psikolojik travma olarak geçmiştir tarihe.
    (bakın hiç bişey ima edilmeden neler hatırlanıyor, insan hafızası işte🤗).
    VE BUNLAR POLİTİKACI OLMAYAN! AMA, SİYASETİN POLİTİKANIN DANİSKASINI YAPANLAR TARAFINDAN İCRA EDİLDİ LİTERATÜRE GEÇTİ!
    ve bu günlere böyle geldik.
    Hâla mı oyun oynuyorlar bizimlemi dediniz?
    Haa bedava ev araba yalı yazlık etrafında millete bahçeli ama bahçede roka tere (pazarda fiks:10₺) yetiştiremiyon çünkü su bittıııı…!..
    Tanrı gazabını susuzlukla mı veriyor?
    İlah adaletini ev bark vererekmi sağlayacak?
    🤲açtık ellerimizi bekliyoz bakeimmm..

Yoruma kapalı.