Politikacılar ve devlet görevlileri kamu yararını düşünerek hareket etmeli

29
Reklam

Bizde halen iktidarda kalma rekorunu kıran bir partinin yönetimi bulunduğu için gözlerden kaçan bir gerçek var: Demokrasilerde yönetimde ilanihaye aynı parti/ler iktidarda kalmıyor; en uzun süreli iktidarın ömrü 15 yılı pek aşmıyor.

Yakın zamanlarda yaşanan siyasi tabloya yakından bakalım:

Almanya’da Helmut Kohl 16 yıl (1982-1998) başbakanlık yaptı, Angela Merkel de başbakanlıkta 16. yılını (2005-2021) tamamlamak üzere ve görevi kendisi bırakıyor. 

İngiltere’de Margaret Thatcher (1979-1990) 11 yıl ile başbakanlıkta en uzun süre kalan politikacı olarak ülkesinin rekorunu hala elinde bulunduruyor. 

Thatcher’in Muhafazakar Partisi, partinin iktidardaki ömrünü, onun yerine John Major’la (1990-1997) yola devam ederek uzatmayı başardı. Ondan sonra seçim başarısı İşçi Partisi’ne geçti. Tony Blair (1997-2007) 10 yıl, yerine geçen aynı partiden Gordon Brown (2007-2010) 3 yıl başbakanlık yaptı.

Muhafazakarlar 17, İşçi Partisi 13 yıl iktidarda ancak yarı yolda lider değiştirerek kalabildiler İngiltere’de…

Ülkenin ismiyle özdeşlemiş politikacısı Winston Churchill başbakanlıkta sanıldığından az süre geçirdi. İlki (1940-1945), ikincisi (1951-1955) olmak üzere toplam 9 yıl. İkinci Dünya Savaşı’nı kazandıran Churchill’i savaştan hemen sonra yerinden etti İngiliz halkı.

AK Parti 2015’te iktidardan gitti geldi

Reklam

Demokrasilerde istikrar iktidarda kalış süresiyle oluşmuyor. İstikrarın çok ve anlamlı sebepleri var.

Bizde demokrasiye geçildikten sonra sistem tam dört kez askeri müdahalelerle kesildiği için daha önceleri uzun tek parti iktidarları hiç görülmedi. AK Parti bu anlamda bir istisna. Tayyip Erdoğan başbakan ve cumhurbaşkanı olarak Avrupa demokrasileri içerisinde en uzun süreyle bir devleti yöneten politikacı olma rekorunun sahibi (2003-ve halen devam ediyor).

Daha uzun yıllar sürebilir AK Parti iktidarı, yapılacak ilk seçimde yerini farklı bir iktidara bırakabilir de…

Erken veya zamanında yapılacak bir seçimin mevcut iktidarı yerinden etme ihtimali var. 

Türkiye 2015 yılında iki genel seçim yaşadı ve ilkinde (7 Haziran 2015) AK Parti sandıktan TBMM’deki çoğunluğunu kaybederek çıktı. Altı ay sonra yenilenen seçimde (1 Kasım 2015), araya giren güvenlikle ilgili mülahazaların ağır basması sonucu, sandık tablosu AK Parti lehine değişti. 

AK Parti ve MHP oyları yapılacak ilk seçimde Meclis çoğunluğunu elde etmeyi sağlamayabilir, cumhurbaşkanlığı seçiminde sandıktan karşı ittifakın adayı çıkabilir.

Tersi de elbette mümkün. Kamuoyu yoklamaları ve elle tutulur bütün göstergeler ihtimali düşük gösterse bile, AK Parti’yi bir dört yıl daha yönetimde görebiliriz.

İster ilk seçimde ister daha sonrakilerde olsun, demokrasilerin kanunu çalışacak ve iktidar bizde de bir gün değişecek. 

Reklam

Benim ve eminim benim gibi pek çok gözlemcinin zihnini bir soru bu gerçek üzerine kurcalıyor: İktidarın siyasi ayağında yer alan politikacılar ile bürokrasisi neden iktidar sanki hiç değişmeyecekmiş gibi bir tavır sergiliyor?

Politikacıların tavrına günümüzden pek çok örnek verilebilir; ancak politikacıların iştigal alanları içerisinde öyle davranmalarının mazereti bulunabilir. Bürokrasinin, özellikle devletin önemli kurumlarında görevli olanların, dengelerin değişeceği gerçeğini de gözeterek farklı davranmaları beklenir.

RTÜK diye bir kurum

Dün burada radyolar ve televizyonları denetleme görevinin sahibi olan RTÜK’ün, üyelerinden birinin duyurusu üzerine bilgimiz dahiline giren, bazı kanalları yangınları haber verdikleri için cezalandırma niyetinden söz etmiştim.

RTÜK başkanı baş gösteren ilk yangından sonra kanallara ‘yangın haberlerini vermeyin’ talimatı vermiş…

Haber veren kanalları cezalandırmanın gerekçesi o talimata uymamaları.

Cezalandırma toplantısı haberi doğru çıktı. Dün toplanan RTÜK üst kurulu, önce toplantı haberini duyuran üyesinin konunun görüşüldüğü oturuma katılmasını oylayarak engelledi; ‘ihsas-ı reyde bulunduğu’ gerekçesiyle…

O üye olmaksızın yapılan görüşmelerin sonunda yangınları haberleştiren kanalları cezalandırdı RTÜK.

Yanlış ve bir o kadar da tehlikeli bir karar bu.

Anayasa başka hiçbir anlama çekilmeyecek açıklıkta basına sansür uygulanamayacağını belirtiyor (m. 28). Yayın öncesi talimatı ise ancak ‘sansür’ sözcüğüyle tanımlanabilir. RTÜK bu kararıyla anayasanın uzak durulması gerektiğini hükme bağladığı ‘sansürü’ uygulamış oldu.

Meslek örgütleri karara karşı çıktılar. Bir muhalefet partisi milletvekili, RTÜK başkanı hakkında, ‘haberleşme ve basın hürriyetini engellediği’ gerekçesiyle yargıya suç duyurusunda bulundu.  

Haklarında para cezası verilen kanallar da kararı yargı yoluyla iptal ettirmeye çalışacaklardır.

Yargı devrede.

Konuya demokrasilerin ‘iktidarların bir gün mutlaka değişeceği’ özelliği açısından baktığımda bazı RTÜK üyelerinin konuya yanlış yönden yaklaştıklarını görüyorum. Kendilerini Meclis’teki AK Parti + MHP çoğunluğu üye seçti, ancak seçildikten sonra artık devletin önemli bir kurumunun ilgi konularına tarafsız davranması gereken üyeleri haline geldiler. 

Vicdanların da devreye girmesi beklenir böyle durumlarda, ancak ondan önce de kurum üyelerinin kendi yasaları ve anayasa ile belirlenmiş sınırlar içerisinde kalarak karar vermeleri beklenir. En son düşünecekleri -hatta hiç düşünmemeleri gereken- güncel siyasi dengeler olmalıdır.

RTÜK bir örnek; aynı türden yanlışlıklar pek çok başka kurumda da kendini belli ediyor.

Genel ilkelere pek aldırılmıyor, yarın düşünülmüyor, bugünün dengeleri önemseniyor.

Yanlış, hem de çok yanlış.

Devlet görevleri politikacılara da bürokratlara da emanettir. Kendilerini seçenleri veya o göreve getirenleri gözetmekten çok daha fazla kamu yararını düşünerek hareket etmeleri gerekir.

ΩΩΩΩ

Reklam

29 YORUMLAR

  1. Bazen insanlar ne yazdıklarını bilmiyorlar
    Efendim yok yangın haberlerini vermeyin
    diyormuş RTUK . Sokaktaki çocuğa söylesen
    inanmaz bi düşünür.
    Yok efendim milyonlarca hektar alan yanmış
    Allah aşkına TC tarihinde milyon m2 alan yanmamış.
    Eleştirin ama mantıklı sallayarak eleştirin .Biraz hesap
    biraz izan la yaklaşın

    • bazı insanların gerçekleri algılama yetenekleri yok maalesef.
      günlerdir bu beyanla kamuoyunda genişçe tartışılan konuyu anlamazlıktan/tanımazlıktan geliyorlar.
      üstüne yayın organlarına kesilen cezaları da görmezlikten.
      sansürü inkar ederse gerçekler değişecek sanki.

      “milyonlarca hektar ” ifadesi yanan binlerce hektar alandan, şimdiye kadar yaşanan en büyük yangın felaketi olmasından ve ayrıca milyonlarca ağaçtan kinayedir, herkesin anladığı üzere, ya da pek çoklarının anlaması beklendiği üzere diyelim.
      öyle ya
      bunca felaket içinde izan aramak “milyonlarca hektar” sözüne kalmış?
      hesap ve izanınızı cidden tebrik ediyorum hatta mantık arayışınız ve anlayışınız için de büyük bir alkışı hak ettiğinizi düşünüyorum.

  2. Sayın Koru ,
    ifade ettiğiniz düşünceniz doğru da reel-politik değil. Zira , Ülkemizde siyaset yapmak için para harcamanız gerekir. Bu siz de yoksa birileri harcar ve sonra da misli ile geri almak için uğraşır .
    Şehrimiz de muhalefet partisi belediye başkanlığı seçimini kazandı ve daha önce cumhur ittifakının başkanının başlattığı projelendirilmiş battı çıktıların inşaasına devam etmek gerekirken ne yazık ki üçüncü defadır borçlanma yetkisini Cumhur ittifakı üyelerinin red oyları sebebiyle alamıyor . Doğal olarak yapılması gereken yapılamıyor. Merkezi bütçe de daha önceki biriken borç sebebiyle kesinti uyguluyor. Vatandaş cezalandırılıyor. Cumhur ittifakı ortağının şirketinden kiralanan araçlar ile ilgili sözleşme iptal edildi. Kendi yandaşlarının şirketi ile yenilendi.
    Siyaset ve yandaşlığı güzel ülkemde para kazanacak güzel bir iştir. Ta ki bu kazançların vergi tahsildarı zebaniler ile öbür tarafta karşılaşana kadar.

  3. Artık ne konuşacağını dahi bilmiyor durum çok kötü demek ki sorular cevaplar önceden belirlenmiş onu bile okumayı unutuyor. vah ki vah Türkiyem

  4. Rahmetli Ecevit en kotu halinde bile prompter kullanmamistir. Tukenmilşiğin uç noktası Erdoğan…
    Allahın sopası yok. Birileri Rahmetli Ecevitle dalga geçiyordu.
    Oysa sağlık konusu alay edilecek bir konu değil.
    Allah herkese sağlık sıhhat versin.
    Ancak insanoğluda azıcık nefsine hakim olmalı ve zamani gelince bırakmayı bilmeli.

  5. Fehmı koru aba altından sopa gösteriyor, milli menfaatlere göre karar alan bürokratlara.
    İktidar bir şekilde değişirse yargılanacaksiniz demeye getiriyor.
    Son derece liberal şeffaf kaosa sebebiyet verecek haberlerine sansür yapmayın diyor.
    Efendileri ırakı işgal ettiği zaman petrole bulanmış kuş numaraları ve ırakın olmayan kıtle imha sılahlarıyla dünya kamuoyunu uyutmuştu..
    no sansürsüz….

  6. Kim ki seçimle gelmiş ve seçimle gidecek olan tarihin en yüksek oyunu ve desteğini alan adama tek adam diyorsa Türkiye ile sorunu olan haşhaşi mürididir.
    Millete ,milletin terciihine hakareti kendilerine iş edinmiş atlet koklayanlar bu cesareti 15 temmuz sonrasında yaptıklarının cezasız kalmasından almaktdır.
    devletin bu kişileri tek tek türk bayrağı önüne dizmesi elzemdir.

    • Atlet koklayanlar cezasız kaldılar ise bunun sorumlusu kimdir? Türk bayrağı önüne bunları tek tek dizmekten devleti alakoyan kimdir?

  7. Bu site kurulduğu gúnden bu tarafa! buraya! Fehmi korunun günlüğüne, AKP tarafından özel olarak 24 saat takip etmeleri ve konuları saptırmaları için zaman zaman değışık rumuzlarda
    2 tane troll atanıyor! Birisi Taraftar rölünü diğeri, muhalefet rollünü oynuyor.
    Taraftar rolünü oyniyanda, muhalefet rolünü olaniyanad, siteye günlük yazılar yazıldığı an, anında konu ne olursa olsun iksi birden dolu gibi yağmaya başlıyorlar, muhalif rolünü oynayan hemen Gülen cemaatine çamur atmaya başlarken diğerinde huvuzudan topladığı yazılari siteye yapıştırıyor.
    Bu ikisinin işi kolay ve zahmetsiz konu bulmakta pek zorlanımiyorlar.

    Vazifeleri gereğı sitede yorum yapanlara musallat olmak ile görevlendirilmiş troller’in işkeri, pek kolay değıl. Çünkú onlar AKP ve cennahlarının foyalarını yazanlara sataşmak’la mükellefler. Her zaman rezil oluyorlar, genelde rollerine devam ediyorlar. Bazende!Tıpkı taptıkları gibi ellerine verilen yazılarí yalnış okuyup, kimin yorumuna yapiştırílacağını karıştıriyolar.

    Gülen cemaati ile AKP’nın araları açílmadan. Daha doğrusu hırsızlıklar ortaya çıkmadan önce AKP ‘yi destekleyen cemaati eleştiren yazarların, arasínda en fazla Fatih Altaylı, eleştıriyor’du.
    15 Temmuz Allahín Lütfü hazırlíğı aşamasında, Altaylí úlke manfaatları gereği hükümetti uyaran yazılar yazıyordu, ve daha sonra bir yıl Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldığı Mart 2014 de kadar yazdığı uyarı yazlaríndan birinde devlet yetkililerine. Şöyle sesleniyordu, “Gülen cemaatina şunu şunu yapmayı yaparsanız gülen cemaatı çok zarar görür herşeyleri’ni kaip ederler FAKAT onlar tekrar toparlanır ve eskisinde daha güçlü olurlar. Bu işte ülke büyúk zarar görür,şunu şunu yapnayín,” diye yazmıştı. Aynı bu günkü durumu Altaylı o zamanlar, yazıyordu.
    Allah’ın Lütfü’ne hazırlanma aşamasında Fehmi Koru’yada, yazdırtmamak için biz senin paranı verelim fakat sen yazma teklif etmişlerdi. Satın alamayınca susturma operasyonları yaptılar.

    Allah’ın hikmeti sonsuzdur. İftira atanların dilleri yazıları yalnış okur söylenenleri yalnış söyler.
    Ve dünya durdukça gelecek nesiller bunarı bu halleri ile anacak.

  8. Ülkenin kuzeyinde ve doğusunda sel ve heyelan, güneyinde iki haftaya yakındır orman yangınları sürerken, felâketi siyasallaştıran siyasi iktidarca yeterli tedbirlerin alınamamasının nedenleri tartışılıyor.
    Söndürülen yangınlar yeterince soğutulmadığından yeniden tutuşurken, bu konudaki çarpıklıkların başında, bütün medyanın gözü önünde “Türkiye’nin envanterinde yangın söndürme uçağı yok” diyen Orman Bakanı’nın kırk sekiz saat sonra “Uçak olarak dünyada az bulunur bir imkâna sahip olduklarını söyleyip, “Türkiye Cumhuriyeti olarak tarihinin en güçlü hava filosuna, Akdeniz coğrafyasının en güçlü filolarından bir tanesine sahibiz” iddiasında bulunmasıydı.

    Bununla da kalmayarak, Türkiye’nin altıda bir arazisine rağmen 38 yangın söndürme uçağı olan Yunanistan’a iki tane yangın söndürme uçağını göndereceğini bildirip, “Yangınlarla mücadele noktasında yeterli uçağımız var. Yangınlar büyük oranda söndürüldüğü için şu an elimizdeki kapasitenin tamamını kullanmıyoruz” diye konuşarak, diğer komşulara da uçak gönderileceğini söylemesi oldu; gönderilecek uçakların “kiralanan uçaklar” olmasına bakmadan…

    ÇELİŞKİLİ ÇARPIKLIKLAR…

    Bir diğer çarpıklık, Cumhurbaşkanı’nın, “THK’nın uçağı varmış, bilmem neymiş. Oradaki uçakların motorları, pervaneleri yok. Yani rezillik diz boyu. Şu anda rahatlıkla kullanılabilecek uçak yok ve atıl” dediği; Bakanının “uçabilecek kapasitede değil, uçsa da performans verecek kapasitede değil” diye “antika” ve “hurda” olarak nitelediği mevzubahis uçakların 2019 yılına kadar orman yangınlarına başarılı müdahalesiyle bilinen uçakların aynı yıl Teknofest’te gösteri uçuşu yapıp âlây-ı vâlâ ile reklâm edilmesiydi. (gazeteler, 18.9.21)

    Aslında AKP iktidarında -2016’da- İsrail’deki orman yangınını söndürmeye gönderilen uçaklarla dönemin Orman Bakanı Veysel Eroğlu, “İsrail’deki yangını THK uçakları söndürdü” sözleri, aslında siyasi iktidarın da başta bu uçaklarla övündüğü ve sonrasında yine siyasi sâiklerle binlerce hektarlık ormanın yanmasına pahasına tavır aldığını ortaya koyuyor.

    Özellikle sözkonusu kuruma kayyım atandıktan sonra, 2018’e kadar söndürme kullanılan uçaklar devre dışı bırakılırken, 2019’da yine “THK kullanılarak başka bir firma adı altında THK’nin imkânlarıyla Rus uçaklarının alınması bir diğer çarpıcı garabet olarak kayıtlara geçiyor.

    Zira THK uçakları deniz veya göle dalışla aldığı suyu işâretlenen noktalara başarıyla bırakan uçakları Türkiye coğrafyasına uygun, manevra kabiliyeti yüksek uçaklar iken, sözkonusu uçakların ancak en yakın havaalanına inerek su alabiliyor.

    Bir başka çarpıtma, THK uçakları 4 ton 900 litre kapasitedeyken, ihaleye “5 ton şartı” şartı getirilerek Türkiye’nin tek yangın söndürme uçağı olan bu uçakların bile bile “dışlanıp” hangarlara çekilmesiyle Orman Bakanlığı’nın yurtdışından uçak kiralamak zorunda bırakılmasıydı.

    En garibi de, on dokuz yıllık AKP iktidarının sonunda, afet haberlerinin sansürlenmesi ve felâkete gerekli tedbirlerin neden alınmadığı tartışmasının yasaklanması olarak kayıtlara geçiyor.

    Felâket garabetleri bunlarla da bitmiyor.

    • Yolsuzluk için feda edilmeyecek bir şey yok bu iktidar için. Bunların mutlaka ayrıntılı soruşturulması ve mutlaka tüm görev ihmali bulunanların yargılanması gerekiyor. Çok ciddi ihmaller ve mutlaka cezalandırılmalı.

      Muhalefetin birinci işi bunları mahkemelere götürmek olmalı. Milletin parasını yiyerek oturmasınlar, görevlerini yapsınlar.

      Aynı iş aşıda da yapıldı. Birilerine avanta sağlayacağım diye aylarca insanları aşısız bıraktılar. Bir sürü insan öldü. Tam bir görev ihmali ve yolsuzluk.

      Şimdi the cemaat’ten milletin hazinesine geçmiş Sürat Kargo gibi milyarlık bir firmayı iki gün önce kurdurdukları bir firmaya ucuza kaçırmışlar. Tam ayan beyan yolsuzluk. Milletin neyi var neyi yok, bu ülkenin ne kadar zenginliği var altını üstünü çalıyorlar.

      Mutlaka mahkemelere götürülmeli bunlar. Londra mahkemelerine kaçış da önlenmeli.

  9. CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu son konuşması:
    5.50 dakika , Türkiyenin önüne büyük iç çatışmalar gelebilir. Hepimiz sakin olmalıyız. Bunları Demokratik yollarla göndermeliyiz.
    Konuşması güzel önemli bilgiler veriyor sonuna kadar izleyelim.

    https://www.youtube.com/watch?v=nTv0TZz5aVE
    Ama, “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar”

  10. POLİTİKACILAR VE DEVLET GÖREVLİLERİ , KAMU YARARINI DÜŞÜNEREK HAREKET ETMELİ !
    Hayatım boyunca bir türlü aklımın ermediği , hiç bir zaman cevabını bulamadığım
    konular arasında şu meşhur adli tatil de vardır ! (20 Temmuz -1 Eylül)
    Karşılaştığım , tanıdığım her hukukçuya , hakime , savcıya bunun sebebini sordum , görüş ve düşüncelerini almaya çalıştım ancak bir sonuç alamadım !
    Bu cevaplar arasında ; ulaşımın çok zor olduğu ve halkın büyük kısmının ziraatle uğraştığı eski dönemlerde , yaz boyu bağında bahçesinde çalışmakta olan vatandaşın mağdur edilmemesi düşünüldüğü görüşü , ilk anda sanki akla biraz yatkın gibi görünür ! Ama bunun gerçekçi olmadığı, asla makul ve mantıklı olamayacağı da zaten hemen ve kolaylıkla anlaşılabilir !
    Kaldı ki bu gün ne ziraatle uğraşan kaldı ne de ulaşımı olmayan yer ve arabası olmayan vatandaş kaldı !
    Bu , gerçeği itiraf etmek gerekir ki tam karşılığı olmasa da bir nevi jüristokrasidir. Yani diğer bütün devlet kurum/kuruluşlarında olduğu gibi adalet kurumunun , sahip olduğu devlet imkanlarını , kendi camiasının şahsi menfaatini sağlamada suistimal etmesidir !
    MEB da görevli öğretmenler hariç ( ki onun da eleştirilecek bir çok yönleri var, o da ayrı bir konu ! ) devletin hangi kurum/kuruluşu bu şekilde genel anlamda ve topluca tatil yapmaktadır !
    Mademki öyle , o halde ‘askeri tatil ‘ de olsun ! Emniyet tatili de olsun ! Ormancılar tatili de olsun ! Tıp tatil, de olsun ! Olsun oğlu olsun !Yani devletin bütün dükkanlarını kapatalım , topyekûn tatile çıkalım , ohhh ne ala memleket !!!
    Ben bu konuyu ,Avrupa ülkelerinde nasıl uygulandığına da bakarak biraz inceleyip araştırmaya çalıştım.
    Avrupa ülkelerinin 10 kadarında böyle bir uygulama görülmüyor , geri kalan ülkelerde ise adli tatil denemeyecek şekilde ama değişik özellikleri olan bazı farklı uygulamalar var .
    Sonuç olarak bu gün adli tatilin , hiç bir şekilde makul ve mantıklı görülecek bir gerekçesi , bir amacı yoktur ; bu adalet camiasının devlet içindeki tipik bir imtiyazıdır ve kesinlikle buna son verilmelidir !
    Herkese selamlar , saygılar

    • Meclis’te Tatil yapıyor! Balık baştan kokmuş Kaymağını yiyenler, çalışarak değıl yan gelip yatarak milletın hakkını giyiyor.

  11. Rtük ve benzeri kurumların kararlarına şaşıranlara ben de şaşırıyorum. Niye bu sistemin doğası gereği güç tek elde, ilgili kurumlara seçilenler vicdanla cüzdan arasında sıkışıp kalıyor. Muhaliflerin isyanı boşuna nereye gitseler sonuç değişmez. Muhaliflerin yapacağı tek şek rüzgarın kendileri tarafına esmesini beklemek, onlarda geldiklerinde aynısını uygulayacaklar ve kısır döngü devam edecek ne tekim öyle değil mi? durum bu….
    Adalette dahi adalet arandığı bir dönemde, Rtük ve benzeri kurumlrdan adalet beklemek ne kadar mantıklı olabilir ki?…..
    Yine bir tekrar yapayım, bir ülkede yargı sistemi adaletli çalışmayınca hiçbir kurum adaletli çalışamaz. Yargı sistemini durumunu da malum….

  12. ”Devlet görevleri politikacılara da bürokratlara da emanettir. Kendilerini seçenleri veya o göreve getirenleri gözetmekten çok daha fazla kamu yararını düşünerek hareket etmeleri gerekir.”
    diyerek yazısını sonlandırmış sayın yazarımız.
    -Sürekli iktidarların değişmesi, arada bir ihtilal! araları verilmesi vesair tümsekleride belirtmiş.
    ama, ne yapılması gerektiği, neresi doğru ki? den ziyade neresi nasıl olmalı? sorusunu soramıyoruz gibi geldi bana.
    -Koskoca xxx kurumunun kendi başına hareket etmesini istiyoruz! fakat, başganıda dahil tüm üyeleri siyaset hatta hükmedenler seçiyor! 🙂
    Neresi yanlıştır, boynun neresi eğridir ben düzeltecek değilim ama, tabloya bakmayı bir becerebilsek:
    *örneğin ekonomi, hukukun adalet kısmısı, eğitim, hatta inanç kısmısı, tarımı ihracatı sanayiyi hökümete (biz seçmişiz diye biliyom) güvenip emanet edemiyorsak eğer,
    (Mahkeme şu kararı şöyle çıkarsın, tüm okullarda ön kapıdan girilecek arka kapıdan çıkılacak, gece 03:00 mesai başlar herkes işine yürüyerek gidecek desin demiyom bak 🙂 )
    bence seçimi de boşuna yapıyoruz, Anayasayıda süs olsun diye yazmışlar demektir!
    *Kanunlarda suç teşkil eden emri işi yetkili olanın ”yapmama hakkı” var. yapıyorsa kendi de suça iştirak etmiş oluyr.
    Son söz:senin vatandaş olarak, her yapılan işe yetişme takip etme şansın olmadığı için,
    muhalet!!! diye bişey var.
    birde cehape zihniyeti meral bacı hatta babacanından davutoğluna bahçelisine perinçeğne kadar partiler ve başganları var! bunlar yetmezse imamoğlu, yavaş verelim isteyene.
    Birisi yapacak, diğeri denetleyecek, öbürü şöölee bi bakacak! 🙂
    beğenmedim derse… (yandı keten helva deycem orman yanıp duru eyimi).
    Herkes kendi işini yapsa: ”bırakınız yapsınlar, hesabını versinler” derdik bizde.
    Doğrusu budur belkide!

  13. dünkü yorumlarda enteresan noktalar vardı.
    yalan haber yapılsın, cezasız mı kalsın diyorlar….
    RTÜK başkanı baş gösteren ilk yangından sonra kanallara ‘yangın haberlerini vermeyin’ talimatı vermiş…
    talimat yangınlarla ilgili yalan haber yapmayın demiyor,
    yangın haberlerini vermeyin diyor.
    ülkede görülmemiş büyüklükte yangınlar çıkmış, milyonlarca hektar orman alanı yanmış, insanlar ölmüş, hayvanlar ölmüş, köyler yanmış bilinmesin isteniyor.
    mümkünse saklayalım.
    neden?
    çünkü bazı düşünceleri/soruları/eleştirileri tetikleyebilir diye.
    yalan haber yapmayın demiyor, yalan haberlerle bir dertleri yok ki. öyle olsa basının % 90 bölümünü oluşturan yandaş/yondaş medya sorun olurdu. söylenmedik yalan bırakmadılar ki…zaten yalanlar değil bilakis gerçekler dert oluyor.
    kimin başına dert oluyor?
    bir milyonluk soruları sormayı hep fehmi beye mi bırakalım yani…
    kaynak temiz olursa su akarken kirlense bile rahatsız edici bir orana ulaşmaz, ama kaynak kirliyse o zaman artık o sudan fayda alamazsınız.
    enflasyon rakamları gibi herkesin görüp yaşadığı, şahit olup bildiği bile alenen yalana büründürülüyor öyleyse yalana ceza kesilsin isteyen varsa, yalandan rahatsız olan varsa önce cezayı kendi kessin değil mi?
    ama yalandan rahatsız olan var mı?
    herkes kendi yalancısından memnun gibi.
    rtük açıklamasına yer veriliyor
    bugün yalan haber iktidarı eleştiren her haber yalan haber kategorisine dahil ediliyor
    doğru haber iktidarı allayıp pullayan her haber oluyor.
    böyle bir dünya var işte.

    “Politikacılar ve devlet görevlileri kamu yararını düşünerek hareket etmeli” diyor sayın koru.
    kamu yararı nedir sadece yöneticiler değil halk ta unuttu.
    kendisi için yarar olan doğru olan nedir bilmiyor.
    saraya laf söylemeyin o kamu malı ama chp binalarını satsın diyorlar.
    akp binalarını kimse hedefe koymuyor, CB harcamaları hedefe konuluyor. neden?
    partilerin kendi gelir kaynakları vardır
    hazine yardımı, genel merkez gelirleri (kiralar, repo, faiz gelirleri, bayrak, flama, rozet satışları, vb.), bağışlar ve üye aidatları. gelirlerini düşündükleri gibi harcarlar.
    CB nının harcamaları ise halkın paraları, toplanan vergilerle oluyor. bu para kutsaldır, kamu malı diyerek istediğin gibi harcayacağın bir para değildir.
    üstelik kimsenin gitme gibi bir niyeti de yok.
    ben iki dönem kaldım gideyim diyen var mı?
    bir dönem daha. bir şeyler değişir, bir şeyler olur sonra bir dönem daha. ölene kadar.
    sonra oğlum, damadım bakılır artık.
    insanoğlu gideceğini hiç düşünmüyor ki, düşünse neden yaptırsın?
    chp binası için
    Yazık değil mi böylesine devasa bir binanın boş yere işgal edilmesine! diyorlar.
    her kararı bir kişinin verdiğine göre bunca akp teşkilatına, binalarına çalışanlarına yazık değil mi diyen haklı değil mi yani.
    chp beğenelim beğenmeyelim 90 yılı aşmış, ayakta kalmış bugün hala % 25 oyunu koruyan bir parti. akp yirmi yılın sonunda neredeyse % 50 ye varan desteğinin önemli bir bölümünü kaybetmiş, erdoğan sonrası ayakta kalacağı oldukça şüpheli, seçimlere kadar da oy kaybının süreceği aşikar, gidişata bakılırsa seçimlerde % 25 i bulursa fesi göğe atacak bir parti. biraz gerçeklerin kimseye zararı olmaz.

    dindarım demek, muhafazakarım demek yetiyor mu yani?
    kişinin/cemaatin/partinin ne söylediği değil, ne yaptığı önemli değil midir aslında?
    dindarım diyen cemaatlere bak. neredeyse hepsi holding.
    dindarım diyen partilere bak. onlar da holding.
    oturup masa başına, karlı anlaşmalar yapıyorlar. para, makam, kadro anlaşmaları.
    bazen anlaşıyorlar, bazen savaşıyorlar. çıkarlar değişebiliyor çünkü.
    bugün anlaştıklarıyla yarın savaşabilir, bugün savaştıklarıyla da yarın anlaşabilirler, çıkarlar değişiyor çünkü.
    işte burdan çıkan dindarlık muhafazakarlık da işte ülkenin halinden anlaşılacağı üzere bu kadar oluyor. gelir adaletsizliğinden, en yüksek faiz veren ülke olmaktan, uyuşturucu trafiğinde kilit noktası haline gelen bir ülke olduğu tartışılmaktan, yolsuzluklardan, işsizlikten, borç batağında olmaktan, israflardan, yüksek kamu harcamalarından, yüksek enflasyondan muzdarip bir ülke olunuyor..
    ne olabilir ki zaten?

  14. Şeffaf olmayan devletten ilk amaç, bilmediği konularda fikir yürütenleri yönlendirmek olsa gerek. Bilgi edinmeden fikir sahibi olanların bol olduğu ülkelerde politikacıların seçmenle gönül bağı kurabilmesi oldukça kolay galiba. Kabiliyetli/başarılı dediğimiz politikacılar bu durumu çok iyi kullanıyorlar. Bu durum bazı muhalefet politikacıları içinde geçerli. Iktidardaki politikacılardan, çok çok başarılı dediğimiz bazıları da seçmenlerini istedikleri gibi yönlendirebilmek için devletin şeffaf olmamasına özel olarak dikkat ediyorlar.

    Böyle politikacılarda esas amaç iktidarda kalmak olduğu için onlardan kamu yararına çalışma beklemek bana biraz fazla iyimserlik gibi geliyor.

  15. BELKİ- BELLİ Kİ
    Ülkemizin en etkili(şu anda sadece troller üzeride) ve en yetkili kişisi katıldığı bir televizyon programında “Önümüzdeki yıl belki kendi (yangın söndürme) uçağımızı (kiralamak yerine) satın alırız” demiş.
    Bir de bu programda promter dışında fısıldama yani sufle de kullanılmış.
    Suflör kardeş, zaten vaad edilenin tam tersini yapacaksınız, ancak önümüzdeki yangın sezonuna kadar bari gönlümüz rahat olsun.Bol keseden at “Dünyanın en büyük yangın söndürme uçağı filosunu kuracağız, Dünyanın en etkili yangın söndürme uçağını kendimiz üreteceğiz ” falan de.
    Ben bu “belki” sözünü şöyle yorumluyorum: Belli ki, önümüzdeki yıl kalan ormanlar da çatır-çatır,
    cayır-cayır yanacak.

  16. Türkiyeyi çoook çok kötü günler bekliyor! Muhalefet Acilen ihtidarın oynadığı oyunları deşifre ederek durdurması lazım. Yoksa birileri’nın koltuğu sağlamlaştirmaları için oyunanan onları durdurmasakar olan gene garibanlara olur..

    Ne zaman dışarda’ki yolsuzluklarının kapağı aralansa, hemen içerde ya şehit cenazeleri gelıyor yada dün Ankarada çıkan olaylar gibi provakatörleri ortalığa saliyorlar.
    Bu aralar ihtidarın gündem saptırmaya acilen ihtiyacı var.

    Deģil antlaşmak İsterse Biden bablaraının oğlu olsun, oda gücu dışina çıkamaz.

  17. Yangınlar ,Sel felaket sırada deprem mi var?
    Artık ne zaman aklınızı başınıza alacaksınız?
    Tövbe edin. sizin mesuliyetiniz doğru, dürüst insanlara vermektir. Sandıkdan o parti çıkması sizi bağlamaz.

    Elbette devir değişecek.
    O zaman RTÜK veya Devletin Hangi kurumunda yanlış yapılırsa, hesap sorulacak.

  18. Bürokratlarda siyasi iktidar değişince değişecekleri için yani kaderleri siyasi iktidara bağlı olduğu için böyle hareket etmeleri gayet doğal.Hükümet gidince zaten gidecekler.Aynı ABD gibi

  19. adalet adalet adalet… adalet bir devlet icin insandaki bağışıklık sistemi gibidir. Bağışıklık sistemi zayif veya yok ise her turlu hastalagi yaklanip yok olmak mumkundur. Adalet in azi cogu olmaz ya vardir ya da yoktur.

  20. Fehmi Bey daha önce de yazmıştı. ABD’de bürokratların itirafçı olmasını ve korumalarını sağlayan kanunlar. Bizde de olması lazım. Bürokratlara her türlü pis işi yaptırıyorlar siyasiler ve kimse bedel ödemiyor.

    Akp sonrasında bu denetim mekanizması da getirilmeli. Yapılacak çok iş var. Akp sonrası temizlik çok zor olacak.

    Birilerinin işi kolay. Londra mahkemelerinde söke söke alırız diyorlar. Ama o kazın ayağı öyle değil. Siz de bürokratlarınız da Türk mahkemelerinde söke söke hesap vereceksiniz.

  21. Her konuda demokrasi özürlü olduğumuz için oluyor bunlar. Tek adam rejiminde denge denetleme tamamen rafa kaldırıldığı için, bürokratlar da kellerinin bir adamın iki dudağı arasında olduğunu biliyorlar. Medya denetimi zaten yok. Kim yazacak bir kamu kurumunu hedef alarak haber yapacak. Devlete hakaretten içeri atıyorlar direk. Düzen böyle denetimsiz işlevsiz köhne bir düzen işte.

    Akp seçimi kaybedince terör paketini devreye soktu 2015’te. Bu kartı her zaman kullanacaktır. O yüzden Peker, bu işlerin içinde olan bir itirafçı olarak, doğru söylüyor ve uyarıyor.

    Bunlar yine aynı kartı oynayacaklar gelecek seçime. Hiç bir şey olmadıysa bir şey olmuştur kartı işlemedi çünkü geçen sefer. Bir daha o riski almazlar.

Yoruma kapalı.