Olağanüstülüklere gerek yok, akılcı doğru kararlarla bunalım tersine döndürülebilir…

26
Reklam

Ülkemizde ekonomik sıkıntı var mı? 

Var, hem de nasıl var.

Yaşadığımıza sözlükten bir karşılık aramak gerekirse ‘bir tür bunalım’ diyebiliriz.

İnsanlar kendi milli paraları yerine yabancı paraları tercih ediyor ya da birikimlerini altın olarak değerlendiriyorlar. Bankalardaki millete ait mevduatın yarıdan fazlası yabancı para cinsinden.

Dolar ve Euro’ya olan aşırı talep TL’nin değerinin azalmasına yol açıyor.

Sadece dün bir günde milli paramız dolar karşısında yüzde 4 civarında değer kaybetti. Birkaç aylık değer kaybı yüzde 40’a ulaşmış bulunuyor.

Ekonomi biliminde yaşadığımızın adına ‘devalüasyon’ deniliyor.

Hükümetler devalüasyona ‘bunalım’ dönemlerinde başvurmak zorunda kalıyorlar. Bizde paramızın değerinin yüksek oranda kaybı hükümet kararıyla ve bir günde gerçekleşmediği için olana ‘devalüasyon’ denilemiyor; oysa şu sırada olan tam anlamıyla bu.

Reklam

Geçmişte birkaç kez devalüasyonlar yaşamış bir ülkeyiz. 24 Ocak kararları (1980) bir devalüasyondu. Bir başka devalüasyon kararı 1994 yılında alındı. Bir diğer devalüasyon da 2001’de Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında dönemin cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in başbakan Bülent Ecevit’e anayasa kitapçığını fırlatması ve Ecevit’in bunu kamuoyu ile paylaşması sonrasında yaşandı. 

[Ahmet Necdet Sezer o sırada yaşananları yıllar sonra anlatırken soruna bir başka boyut kazandırdı. Ecevit’e kızgınlığı Anayasa Mahkemesi’nde kapatılma davası görülen -sonradan kapatıldı- Refah Partisi’nin lehine devreye girmesini kendisinden istemesi yüzünden imiş. İki kez Sezer’den bunu talep etmiş Ecevit. MGK’da o gün bu kızgınlıkla anayasa kitapçığını Ecevit’e fırlatmış Sezer.]

Tanıkları daha çok olacağı için sonuncu ekonomik bunalıma biraz yakından bakalım.

Aşağıda okuyacağınız o günle ilgili özeti internet ansiklopedisi Wikipedia’dan aktarıyorum: 

“Cumhuriyet tarihinin ekonomik ve siyasi boyutuyla ‘en derin krizlerinden biri’ olarak yorumlanır ve bu yönüyle ‘Kara Çarşamba’ olarak da bilinir. Aynı gün İstanbul Borsası yüzde 14, ertesi gün yüzde 18 değer kaybetti. Gecelik faizler yüzde 760’a, Hazine borçlanma faizi yüzde 144’e kadar yükseldi. 680.000 lira seviyesinde olan Amerikan doları bir hafta içinde 1.000.000 lirayı geçmişti. Kriz sonunda çok sayıda iş yeri kapandı, işsizlik kayda değer oranda yükseldi. 2001 yılı sonunda kamunun faiz harcamaları toplam vergi gelirlerinin yüzde 92,3’üne ulaştı.”

Sanıyorum özette ‘faiz’ sözcüğü dikkatleri çekmiştir.

Bütün devalüasyonlarda ya sebep ya da sonuç olarak varlığı hissedilen unsurlardan biridir ‘faiz’

Hiçbir devalüasyonun öncesi ve sonrasında hükümetler anayasada o zaman da yer alan ‘olağanüstü hal’ ile ilgili maddeyi hatırlamamış, sorunu çözmek için ekonomi biliminin bilinen yöntemlerine başvurmakla yetinilmiştir.

Reklam

Örnek olsun diye özetini aktardığım sonuncusunda, iktidar, sorunun çözümünde yardımcı olması için, yurtdışında uluslararası memur olarak Dünya Bankası’nda görevli Kemal Derviş’i ekonominin başına bakan olarak getirmişti.

Ekonomide çalkantılar yaşansa bile sorunların bunalıma dönüşmesine uzun yıllar boyunca izin vermeyen ‘dalgalı kur sistemi’ bugünlere o dönemin armağanıdır.   

O dönemde alınan kararlar sonrasında enflasyonun (hayat pahalılığı) kontrol altında tutulabilmesi mümkün oldu. Dalgalı kur önceden yaşanan türden fahiş faizlere de izin vermedi.

Korona günlerinin zorlamasıyla bütün dünyada başgösteren ve kendisini tedarik zincirinin kırılması ve yükselen enflasyon olarak belli eden ekonomik bozulmadan ülkemizin nasibine de benzer sıkıntılar düştü. Tam bu sırada enflasyon yükselirken faizi sıfırlama derdine düşülmesi, sorunu şimdilerde tahammül edilemez boyutlara taşıyıverdi.

Faiz takıntısı ile birbiri ardına yanlış kararlar alınmasaydı, Türkiye de, ekonomik alandaki bozulmayı, şimdilerde bütün gelişmiş ekonomilerde karşılaşıldığı türden sınırlı biçimde, enflasyonun bir parça yükselmesi olarak yaşayabilecekti.

Yanlış kararlar, maalesef, hem TL’nin yabancı paralar ve altın karşısında değerini düşürdü, hem de TL-dolar dengesini koruma amaçlı girişimler yüzünden hazinenin döviz rezervlerini eksiye geçirdi.

Merkez Bankası Para Piyasaları Kurulu’nun yarın yapacağı toplantıdan yeniden faizi indirme kararı çıkması bekleniyor.

Daha önce alınan aynı türden kararlar sonrasında TL değer kaybetmiş, ekonomide ‘bunalım’ görüntüsü kendini belli etmişti..

Bu arada olan da, TL’yi yabancı paralar karşısında koruma amaçlı kullanılan 128 milyar dolarlık rezerve olmuştu.

Para Piyasaları Kurulu toplantısı öncesinde de dört ayrı zamanda 5 milyar dolar aynı amaçla bozduruldu ve yine aynı sonuçla karşılaşıldı: Yabancı paralar ve altın TL karşısında biraz daha değer kazandı.

Benzer bir kararın yarın alınması bu defa da aynı sonucu doğurabilir.

Önceki devalüasyonlarda hiç konuşulmayan ‘olağanüstü hal’ (OHAL) konusunun şimdilerde tedavüle sokulması büyük bir talihsizlik. Anayasada özel bir maddeye sahip (m. 119) OHAL için sayılan gerekçeler arasında ‘ekonomik bunalım’ da bulunuyor. Yasasında ise, OHAL ilanı ile birlikte olağanüstü -bunu ‘radikal’ olarak da okuyabiliriz- pek çok yönteme başvurabilme imkanı sunuluyor.

Böyle bir yola başvurulması elbette mümkün, ancak ekonomik dengeleri bütünüyle yerle bir edebilecek yöntemlerin tercih edilmesi için aklın devre dışı kalması gerekiyor.

Sıkıntılar işte o zaman içinden çıkılması olağanüstü zor bir krize dönüşebilir.

Geçmişte alınan bir dizi yanlış kararla bugünün insanları ekonomik sıkıntılarla baş başa kaldı; şimdi alınacak benzeri bir veya birden fazla yanlış karar ise bundan sonraki nesillerin de geleceğini karartmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Artık olağanüstülüklerden değil bilimden medet umma zamanı geldi.

[Berat Albayrak’ın bakanlıktan ayrılması ardından onun görevine Lütfü Elvan’ın getirilmesi, Merkez Bankası’na faiz baskısını sürdüren Murat Uysal yerine Naci Ağbal’ın başkan olarak atanmasıyla değeri sürekli yükselen doların ilk Para Piyasaları Kurulu kararı sonrasında sert düşüş gösterdiği biliniyor. Albayrak ayrıldığı gün 8.51 TL’den işlem gören dolar, karar sonrasında 7.28 TL’ye düşmüştü.]

ΩΩΩΩ 

Reklam

26 YORUMLAR

  1. “Ecevit’e kızgınlığı Anayasa Mahkemesi’nde kapatılma davası görülen -sonradan kapatıldı- Refah Partisi’nin lehine devreye girmesini kendisinden istemesi yüzünden imiş.”

    ***

    Refah Partisi, 28 Subat (1997) sürecinde, Ocak 1998’de kapatilmadi mi ?

    • Sayın kostem, o kadar tarih bilincini buralarda boşuna arama, ne dediğini bilen bikaç arkadaşımız var şurda, hemen alttaki değil tabii…

      • Bazı yönlerden seni kendime benzetiyorum. Müthiş hafızan ve ilginç tarih bilincinle bana çok benziyorsun:)))

        Fazilet partisini kapatma davası mayıs 99’da açılmış, AN Sezer Eylül 98’de emekli olmuş. Bu durumda refah partisi için ricada bulunmuş olabilir Rahmetli Ecevit. Eğer rica kısmı doğruysa tabi. Kitapçık olayının bununla bir ilgisi olabileceğini de hiç sanmıyorum.

    • Yazıda kastedilen, 22 Haziran 2001’de kapatılan Fazilet Partisi… Parti ismi yanlış yazılmış…

    • Ahmet Becdet Sezer’i Cumhurbaşkanı adayı yapan Bülent Ecevit ile Sezer’in AYM üyeliği ve AYM Başkanlığı döneminde yakınlıkları olduğu düşünülebilir.

  2. kıt akıllı birine anlatır gibi anlatayım;

    merkez bankası politika faizini düşürüyor yani baskılıyor.
    bu baskılama sonucu kur yükseliyor.
    kur yükselince enflasyon yükseliyor.
    enflasyon yükselince,
    bankalar kredi verirken enflasyonun altında veremeyeceği için enflasyonun üzerinde bir kredi faizi uyguluyorlar,
    yani
    güya faiz indiriyorlar ama reel hayatta karşılığı faizlerin yükselmesine neden oluyor.
    kıt akıllı birinin bile anlayabileceği üzere faiz düşürmek hikaye.
    hiç bir karşılığı yok.
    Üstelik kaynak olmadığı için yani kalmadığı için diyelim şimdi durmadan para basıyoruz
    dolayısıyla kur ve enflasyon yükselmeye devam edecek.
    banka faizleri de…
    ne iktidarın ne de merkez bankasının hiç bir itibarı hiç bir kredibilitesi hiç bir güvenirliği olmadığı ve kalmadığı için bugün iyi günlerimizi yaşıyoruz.
    işler daha kötüye gitmeye hepten sarpa sarmaya devam edecek ne yazık ki.
    o nedenle ekonomi de olağanüstü hal gibi bir garabet bile telaffuz edilebiliyor.
    yaşadığımız ekonomik kriz bütün zamanlarda yaşadığımızdan daha derin ne yazık ki…
    tl nin değer kaybı da keza, bütün zamanlardan daha büyük bir rezalet.
    belki seçim öncesi kısa bir yalancı bahar yaşanabilir, zor ama imkansız değil
    lakin önümüz kış.
    doğru karar alacak bir mercii yok.
    itibardan tasarruf olmaz anlayışıyla israfla boğulan bir ülke bu hale gelir,
    saraylardan yönetilince bu kadar olur,
    halk et alamaz, süt alamaz, sonra ekmek bile bulamaz.
    yöneticiler gittikçe zenginleşir,
    zenginleştikçe otoriterleşir.
    olanlar olacakları net gösteriyor işte.
    bunalımın tersine dönmesi beklentisi mevcut koşullarda olası değil, geçiniz.
    2022 de hem yönetim değişikliği, hem de iktidar değişikliği yaşayacağız,
    düzelmeyi sonrasında umabiliriz…

    • Halkın girdiği kısır döngü:Cehalet—fakirlik—hak yoksunluğu,
      Yönetenlerin girdiği mütekabil döngü: Yolsuzluk— haram ve yüksek gelir— otoriterlik ve zulüm.

      • cehalet varsa saz arkadaşları mutlaka olur;
        fakirlik, geri kalmışlık, yoksulluk, yolsuzluk, arsızlık, aymazlık, soytarılık.
        Hakk olmazsa batıl olur.

      • faiz kararına etki yapabiliyor, fed faiz yükseltirse dolar daha çok yükselir, dikkate alıyordur.
        Yani dikkate alıyor umalım.

  3. EKSİ FAİZE RAĞMEN.
    Birçok Avrupa ülkesinde eksi faize rağmen enflasyon son 30-40 yılın en yüksek seviyesinde.
    ABD’de de yine faiz son yılların(bildiğim 2008 yılından beri) en düşük seviyesi olan %0–0,25 aralığında olmasına rağmen, orada da 30–40 yılın en yüksek enflasyonu kaydediliyor.
    Şayet faiz sebep enflasyon sounuç ise, bu ülkelerde eksi (negatif) yada minimum enflasyon olması gerekmez mi idi?
    Ancak şu anki piyasa koşullarında şu söylenebilir:
    “– Faiz enflasyon sebeplerinden biridir”
    Enflasyonun “tek sebebi faizdir” demek, yada bu anlama gelebilecek cümleler sarfetmek, düpedüz cehalet, yada insanlardaki haklı faiz düşüncesi üzerinde ard niyetli siyasi sörf yapmaktır.

  4. ÖLÜMÜ GÖSTERİP,SITMAYA RAZI ETME.
    Ekonomik olararak dip yapma isteği var sanırım.
    Yapabileceği kadar dip yapma taktiği.
    Sonra hafiften yukarı çıkmaya başlama.
    Bak gördünüz aldığımız tedbirler işe yaradı kurnazlığı.
    Döviz kurunda,eflasyonda,işsizlikte,yatırım da,büyümede her alan da en dibi görme isteği.
    Arkasından yükselme başlayınca,eksi değerlere göre sıfır, yükselmek olacaktır.
    Bak gördünüz herşey pozitif olarak iki katına çıkmış olsa bile büyüme de dahıl aslında son beş yılın veya üç yılın ortalaması alındığında acı gerçekler görülür.
    Bir iktidarin başarısı değerlendirilirken,bu yöntem uygundur.
    Belkide,iktidar olduğu sürede yukarda ki parametrelerin ortalama olarak iyimi yoksa kötüye mi gittiği görülebilir.
    Bu arada ,halka yüklenen borç miktarı ve özelleştirme satışlarındaki miktar mal varlığı aktifinden de düşülmeli.
    Sonuç olarak bu kadar borçla bu kadar zengin olduk,borçları çıkınca net durum nedir.
    Eskisinden iyimi,kötü mü durumdayız,görmek mümkün.
    İlerlememiz dünya ortalaması üstündemi,altındamı değerlendirmek lazım.
    İktidarlari böyle değerlendırıp,yeni seçeneklere ona göre yönelmek aklın yoludur.
    Yeni iktidarlar devraldığı borç yükünü,iktidari devredenler ne duruma getirmiş bu çok önemli.
    İktidarlar mutlak birgün gideceğini bilirler.
    Yeniden gelebilmek için,gitmeden öyle bir enkaz bırakmak isterlerki,yeni gelen bu enkazın altından kalkmak için bir seçim dönemi yetmesin.
    Sonra,işte gördünüz bunlar iki keçiyi güdemez demiştik,diyecekler.
    Halk eski günler ne iyi idi deyip,yeniden eski partilerine koşacaktır.
    Bu yöntem merhum süleyman Demirel tarafından hep başarı ile uygulanmıştır.
    Bu başarılı yöntemi ile altı defa gitmiş, yedi defa gelmiştir.
    Üstadlari demirel den ders aldıklarını sanıyorum.
    Sağlik ve esenlikler dilerim.

  5. Yazardan alıntı:„ Geçmişte alınan bir dizi yanlış kararla bugünün insanları ekonomik sıkıntılarla baş başa kaldı; şimdi alınacak benzeri bir veya birden fazla yanlış karar ise bundan sonraki nesillerin de geleceğini karartmaktan başka bir işe yaramayacaktır.“

    Bütün yetkilerin tek bir adamda toplandığı bir yönetim ṣekli ülke iҫin ҫok tehlikeli olsa da, sistem, ekonomik sıkıntıların tek sebebi değil. Her ṣeyden sorumlu tek adam doğru kararlar da alabilirdi, ama almadı.

    Sorun sadece ekonomik sıkıntılar değil. Ülke insanlarının değer ölҫüleri alt üst oldu. Doğru ile kılıfına uydurmak bir birlerine anlam olarak ҫok yaklaṣtı.

    Ülkenin bu hale gelmesinden sorumlu olandan akılcı, doğru kararlar beklemek bence akılcı değil.

  6. Kılıçtaroğlunun otur oturduğun yerde biraz İstanbulla ilgilen fırçasından sonra İmamın ayarları bozulmuş. Kontrolsüz el kol hareketleriyle, “lan”lı “lun”lu tehditler savurduğu son videosu da bunu gösteriyor.
      İBB’nin iletişim yönetimi de yorgun ve yılgın. Doğru bilgilendirmeyi, gerçekleri anlatmayı bir tarafa bıraktılar; “biz kafamıza göre açıklama yaparız, kamuoyu ister inanır ister inanmaz” havasındalar. Yalan doğru karışık devam ediyorlar. İstanbulluyu artık hiç umursamıyorlar.Bunun sebebi Ekrem İmamoğlu ve ekibinin bütün hesaplarını 2023 seçimlerine göre yapmasından kaynaklanıyor. İstanbul’un geleceğinde kendilerini görmüyorlar. Cumhurbaşkanlığı adaylığına yoğunlaşıyorlar. Siyasilerin kariyer hedeflerinin olması normal; ama gerçeklerle hayalleri birbirine karıştırmaya başlarsanız, ardından kaybetme ve çöküş gelir.
    İmamoğlu Dimyat’a pirince giderken anlaşılan evdeki bulgurdan da oluyor. 

  7. 1980-94-2001′ de deva lüasyon oldu diye üzülmeyin. Bu düzene imza atmışsınız eğer, gündemde de faiz enflasyon kur olacaktır elbet.
    Bakın adamın kurduğu parti adı: deva? ekle lüasyon = geldik bu günlere!!!!
    Sormuyor kimse: nasıl geldik bu günlere? Özal’ı Tansu’yu Ecevit’i getiremediği ne göre,
    Soracağın adam yanı başında işte?. Ben mi getirdim ekonomiyi bu hale?
    Al sana soru: şu salgın, dünyanın ekonomik krize girdiği, herkesin kendi maçasını kurtarmaya batmamaya çalıştığı dönemde (ABD bile faiz artırma, paraları çekme vb tedbirler alıyorken)
    “Koca ülke ne yapmalı?
    Nasıl davranmalı?
    Hangi tedbirleri almalıdır?”
    Heeyy çaycı çorbacı ayakkabı boyacısı işçi işsiz genç size mi sormalıydım pardon? Bilemedim ?.
    (Eskiden banker döviz işleri hanlarda (AVM) olurdu. Giriş te çaycıya sorarlarmış, döviz mi almalı vs diye! Sonra çıkıp işleri yaptırırmış bankere?)
    (Sonra ortaya çıktı: döviz borsa sorulmaya başlanmışsa almalımıyım diye çaycıya,
    Sat o sorduğun ne varsa elinde girme birdaha o piyasaya demeye başlamışlardı?)
    Sonuç: işi ehline soracak! bırakacakmışsın meğer☺️.

  8. ZATEN ADI KONMAMIŞ OHAL’DE DEĞİLMİYİZ?
    Ülkemiz zaten evrensel hukuk standartlarına göre zaten çok uzun süredir daha doğrusu en az 8-9 yıldır olağan dışı yani olağanüstü hal konumunda devam ediyor.
    Bir şahıs uzun süre yüksek tansiyon ile devam eder ise;
    – Ya beyin kanaması,
    – Yada felç geçirir.
    Bizim ülke olarak şu an yaşadığımız tam da budur.
    Şu an hem beyin kanamas geçirmiş, hem de felç olmuş durumdayız.
    Ekonomiydi, kurdu vs. bunlar sadece semptomlar.
    Ve sadece semptomlara odaklandığımız, asıl nedenleri pas geçtiğimiz için hasar da artarak ve katlanarak devam edecek

  9. EKOMANYA!

    Kimse başkasının aklını kendinden üstün görmediği için bir tek akla nazar değmez imiş. Başkalarını aptal görmek hususunda İsmet Özel in “Ölüler beni serinliğe yakıştıramaz” mısraının doğuşuna eşlik eden anısını okuyabilir. Zannedersem Şiir Okuma Kılavuzu’nda idi.

    Neyse gelelim yazarın bu günkü konusu hakkında yorumuma; Hükümet gerçekten gerek dış politikada gerek içteki ekonomik kriz ile ilgili olarak gerekse güneydoğumuzu ateşe saran teröre karşı gerekse de ülkemizin ulaştırma altyapı ve savunma alanlarında canla başla çalışıyor. Liderimiz yaşına ve sağlığına bakmadan iç ve dış gezilerle, yapılanları takiple ülkemizin geleceğine harç koymaya devam ediyor.

    Muhalefet ise boş boş konuşmaktan öte ne bir şey yaptığı ne de önerdiği var. Şuna şunu vereceğiz buna bunu vereceğiz yalanlarından başka ne var? Tıpkı kim ne veriyorsa ben beş fazlasını vereceğim diyen ülkenin 80 yılını heba eden önceki kartondan siyasetçiler gibi. Buşoncu imamoğlunu yüzünde rabbiyessir gören geleceğin boşbayanı veya yandaşları ekonomik kriz ile ilgili ne öneriyor?
    Hiç! evet hiç.

    Sayın yazarın da akıl akıl dediği, bu akşam cnn e- ki asıl rezalet ortaokul evekonomisi seviyesinde önerilerle milyonlarca takipçiye ulaşan bir çakma ekonomistin bir tv programına konu yapılmasıdır. Ak partinin ası seçimlerin kaybetmesinin nedeni basındaki bu iş bilmez kişilerdir- telefonla bağlanan bonibon profun da aslında TEK ÖNERİSİ FAİZLERİ artırmak. Başka da bir önerileri falan yok.
    Faizleri artırmayacağız kardeşim, gidin bunu ağababalarınıza böylece deyin.

  10. Ahmet Necdet Sezer ve Bülent Ecevit kendi egolarını tatmin için bu ülkeyi bataklığa sürüklediler.
    Şimdilerde yeni ekonomik model uygulamaya çalışanlarda egolarını tatmin ediyorlar.
    2001 krizinin etkisi uzun yıllar devam ettiği gibi şimdiki ekonomik krizin etkisi de uzun yıllar devam edecektir. Hatta böyle giderse bu krizin etkisi gelecek nesillere de miras olarak kalabilir. Gelecek nesillerimiz de ileride mutlaka bizim bıraktığımız bu ersele çok ama çok gurur duyacaklardır!.

  11. !!!Ecevit’e kızgınlığı Anayasa Mahkemesi’nde kapatılma davası görülen -sonradan kapatıldı- Refah Partisi’nin lehine devreye girmesini kendisinden istemesi yüzünden imiş. İki kez Sezer’den bunu talep etmiş!!!
    Hani bugün iktidara kiziyoruz hukuga müdahale ediyor diye.
    Peki buna ne demeli!!!

  12. “aklın devre dışı kalması” için devrede olması gerekir. hırsıyla bu günlere geldiğimizi bilenler için gelecek günler sürpriz olmasa gerek..

  13. Türkiye’de bir ekonomik kriz yokki, akıllı politikalarla düzelsin. Döviz kuru artışı mecburiyetler sonucu olan bir hadise. Bunun akılsız politikayla bir ilgisi yok. Faizleri artırma yoluna gidilse mecburiyetler ortadan kalkacak mı.

    Devletin işleyişi için gerekli finansı bulması lazım, nereden bulacak. Kemal Derviş zamanında yaşamıyoruz. Bülent Ecevit de rahmetli olalı yıllar oldu. Dış politikayı düzeltince para mı akıtacaklar. Akıllı politika diye bir şey yok. İhtiyaçlar var ve o ihtiyaçların karşılanmasını gerektiren akıl var. O akıl kimde var peki?

    Hiç sağa sola bakmayın, herkes kendi ihtiyaçlarına çare arar. Herkes de öyle yapıyor zaten. Koltuğunda oturup kendi ihtiyaçlarına çareler arıyor. İhtiyacı olmayanlar da hiç sesini çıkarmıyor.

    Türkiye’de toplumsal ihtiyaçlar diye bir şey yoktur, zira toplum yoktur.

    Önceki gün ünlü bir yazar “Türkiye’de aklı başında düşünce adamı sayısı 10 kişiyi geçmez” sesi. On kişiden bir tanesi de kendisiymiş. Ve ana muhalefet liderine “önce bir dünya okuması yapması lazım” diye akıl veriyordu.

    Dünya okumasını siyasi parti liderleri yapacak, kendisi de siyasi parti liderlerinin ağzından çıkanları geveleyip mutlu olacak. Ne güzel iş bölümü.

    Bizde Milli Görüş’ün doğumundan beri islamcı tayfanın bir dünya okuması var, iktidarda da onlar var. Üstelik o dünya okumasını da CHP’ye kabul ettirmeye çalışanlar da var halbuki.

    E eksik ne? Galiba bir tek akıl eksik.

  14. Aynı hatayı tekrar ederek farklı sonuç almayı bekliyorlar. Normalde hata yapan zararını kendi çeker ama bu sefer hata yapınca bütün memleket de birlikte çekiyor. Sanırım sonunda mantık ve akıl galip gelecektir.

    • O zaman ki iktidarlar yanlis yaptiginda liderleri de dahil sorumlu tutuluyordu. Simdi bakanlar ve liraya guvenmeyen halk suclu!!! Ne zaman oraya geleceksin merak ediyorum.

Yoruma kapalı.