Nereye baksam içimden hep o ses yükseliyor; “Bunlar ne yaman çelişki anne” feryadı…

36
Reklam

Türkiye hemen her konuda çelişkiler ülkesi; özellikle de siyaset alanı çelişkilerle dolu…

Örnek çok.

Ülkede sağduyu hakim oldu ve bir döneme damgasını vuran başörtüsü yasağı çok şükür kendiliğinden sona erdi.

Çoktandır bu böyle.

Kızların, kadınların hak ve özgürlükleri başlarını örttükleri için artık kısıtlanmıyor. Özel hayatta da bu böyle, kamusal alanda da… Geçmişte kamusal alana müdahale edilmesini isteyen kişi, kurum ve örgütler de fiili durumu kabul etmiş görünüyorlar.

Vaktiyle yasağı gündeme sokmuş, uzun süre savunmuş, yasakla siyasi sonuç alma çabasında bulunmuş kurumlardan CHP’nin bugünkü genel başkanı, fiili durumu yasal hale getirmek için, ön alıcı bir girişimle, TBMM’den yasağı yasaklayacak bir yasa çıkarma niyetini dün açıkladı.

AK Parti’nin çok daha önceden yapması gereken bir girişim…

Çelişki buradan başlıyor.

Reklam

Peki AK Parti bu girişime karşılık ne yaptı? CHP’den gelen sürprizi değerlendirip zaten savunageldiği bir konuda siyasi rakibinden beklenmedik böyle bir destek gelince ona hemen sahip çıktı mı?

Çıktıysa ben sahip çıkıldığına dair bir emare göremedim.

Bu da başka bir çelişki.

Konuyla ilintili sayılabilecek tek gelişme, AK Parti sözcüsünün, karşı hamle için bu akşamın beklenmesini duyurması. AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bu akşam, özgürlüklerle ilgili kendi tavırlarını açıklayacakmış…

Ömer Çelik’in söylediği şu:

“Hak ve özgürlükler mücadelesinin öncü siyasi hareketi biziz. Mücadele ettik, bedel ödedik, geri adım atmadık. Çarşamba günü herkesi ekran başına bekliyoruz.”

Akşamı iple çekecekler arasında ben de olacağım. [Ne söylenebileceğine dair öngörüm var ama onu kendime saklıyorum.]

Merak ettiğim nokta şu: AK Parti’nin ‘hak ve özgürlükler mücadelesinin öncü hareketi’ olma iddiası ile, birkaç gün önce yeni yasama yılına başlayan TBMM’nin ilk gündem maddesi olarak ele aldığı, AK Parti tarafından verilmiş medya ile ilgili yasa tasarısının ancak ‘sansür’ sözcüğüyle karşılanabilecek maddeleri arasındaki çelişkiye dair ne söyleneceği…

Reklam

Ülke hızla seçime doğru yol alıyor ve iktidar cephesi görüş açıklama ve yayma özgürlüğünü kendilerinin belirlediği biraz daha sıkı sınırlar içerisinde tutma niyetini yasaya dönüştürüyor. 

Çelişkiye bakın siz.

Türkiye’de iktidarın rahatsızlık duymasını gerektirmeyecek kadar çok sayıda medyayı kısıtlayan cezalandırıcı yasa maddesi zaten var. Dert olan hakaret ise, önemli kişilere hakaret edildiği iddiasıyla binlerce dava açılabildi, sonunda cezalar da verilebildi. 

Geleneksel medya yanında sosyal medya da yargı tarafından dava konusu yapılabiliyor.

Daha daha fazlası isteniyor.

Neden?

Seçime gidilirken ortama görüş açıklama konusunda ‘korku’ hakim olması amaçlanıyor olmasın?

Muhalefetin ve meslek örgütlerinin iddiası bu.

‘Hak ve özgürlükler mücadelesinin öncü hareketi’ olma iddiası ile geleneksel ve sosyal medyayı daha da zapt-ü rapt altına alma çabası hiç mi hiç örtüşmüyor. 

İşte size bir başka çelişki daha.

Aslında o iddia AK Parti’nin iktidara gelmesinin hemen ardından gerçekleşme yoluna girmişti.

‘3 Y’ diye adlandırılan, sözcükleri ‘Y’ harfi ile başlayan, AK Parti iktidarında uzak durulacak yanlışlıklar arasında ‘yasaklar’ da bulunuyordu.

AK Parti, bütün meslek örgütlerinin de görüşlerini tek tek aldığı, sonrasında birkaç gün süren bir sempozyumda tartışmaya da açtığı bir süreç sonunda, gerçek anlamda ‘özgürlükçü bir basın yasası’ çıkartmıştı.

Ceza yasasında var olan kısıtlayıcı bazı maddeler de, günü gelince, özgürlükçü anlamlara yine AK Parti eliyle kavuşturulmuştu. 

[Haklarında kısıtlayıcı yasa maddelerine aykırılık iddiasıyla dava açılmış bazı kişilere yapılanın yanlışlığını savunduğum için aynı yasa maddesinden ben de Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılandım. Tam ceza verilecekken, TBMM TCK’nın 312. maddesini özgürlükçü bir yaklaşımla törpüledi de hapse düşmekten kurtuldum.]  

O dönemde yazıları ve açıkladıkları görüşleri yasalara aykırı olduğu iddiasıyla haklarında dava açılan kişiler gözaltına alınmıyor, hapse de atılmıyorlardı.

AK Parti iktidarının 20. yılını sürdürdüğü ve medyayı daha da kısıtlama çabasına girişildiği şu sıralarda, mevcut yasal çerçeve kullanılarak, o ilk dönemde düşünülmeyecek her şey yapılabiliyor zaten.

Alın size bir çelişki daha.

Muhalefet ilk iki maddesi dün aceleyle Meclis’ten geçirilen tasarıyı ‘sansür yasası’ ilan etti. Meslek örgütleri günlerden beri yapılmak istenenin yanlışlığını her fırsatta duyuruyor. Mensuplarıyla ilgili yasa çıkartılmak istenen gazetecilik örgütlerinin görüşlerinin alınmadığı, ikna çabasına girilme ihtiyacı duyulmadığı anlaşılıyor.

Hiç değilse AK Parti’nin itibar ettiği yazarlar ve yorumcular, -hani iktidarın ilelebet devam edeceğine inansalar bile, küçük bir ihtimalle de olsa bir iktidar değişikliği durumunda şimdi çıkartılmaya çalışılan yasanın o zaman kendileri aleyhine kullanılabileceği endişesiyle- girişime itiraz etseler ya.

Onlardan da ses çıkaran, itiraz eden yok.

[TBMM’de görüşülen yasa tasarısında basın kartları konusunda da keyfi düzenlemeler var. Bu yasa yokken de basın kartı konusu bir cezalandırma unsuru gibi kullanılmaktaydı. Sürekli basın kartı sahibi kıdemli gazetecilerin bile kartları iptal ediliverdi bu dönemde. Kartı iptal edilenler arasında kimler kimler var, bir bilseniz.]

Neyse, yazıyı fazla uzatmayayım.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu akşam yapacağı açıklamayı merakla bekleyeceğim. 

Bakalım, çelişkiler daha da artacak mı, yoksa onların farkına varıldığını mı anlayacağız.

ΩΩΩΩ

Reklam

36 YORUMLAR

  1. Benim demin nerdesiniz davutoglu meral babacan karamollaoglu ..chp bu anayasa teklifine hayir desede siz evet diyin bunu ortadan kaldirin diye yorumumu yazmadiniz.cunki sonucta bu 6+1li yuvarlak masayı çatırdatir.işinize gelmiyor demi.burda chp haric hepsi biraraya gelse ve hani çok bahsettuginuz toplumsal mutabakat saglanmiş olmazmi.chp haric butun partiler var.iktidari muhalifi..ama olmaz.bu yapilirsa 6li yuvarlak masa devrilir demi.

    • Mustafa Şentopun açıklamalarını okuyun Mustafa bey. Zinhar kanuni düzenleme yapılamaz diyor. anayasa düzenlemesi kanun olmuyormu?

      Kanun teklifi sunuyor millet ittifakı al kanunu anayasaya koy nereye koyarsan koy diyor. Ama cumhur ittifakı cümbürcemaat kanundan kaçıyorlar:)))

  2. muhalefet ve muhalefeti destekleyenlerin bu ikircikli tavırlarını gördükce ne kadar erdoğana kızsamda yine ona oy vermeye desteklemeye başlıyorum.cünki erdoğanı eleştirdikleri her konuda kendileri de aynı hatayı yapıyor.bu yazıyıda yorumuda oku ama yayınlama..güven vermiyorsunuz.

  3. Al sana yaman bir çelişki daha..Erdoğanın başörtüsü konusunda anayasa değişikliğine hadi chp hayır diyor.chp yi biliyoruz da…bu karamolluoğluna babacana davutoğluna merale ve demokrat parti lideri neydi adı…onlara ne oluyo..ses soluk yok.hani siz sağ muhafazakar dini değerlere saygılı özgürlükcü falan filandınız.ya bu yüzden güven vermiyorsunuz .

  4. 100 yıl önce Abdulhamit gitsin diye uğraşıyorlardı. Gitti de. Talat Paşaya sormuşlar Abdulhamit gitti bundan sonra ne yapacaksınız diye O da demiş Biz gitsine odaklandık projemiz yok demiş. Bunlarında tek derdi Erdoğan gitsin. Proje varmı, napacaksınız sorulduğunda kem küm. Kararsızlar da baktı bunlara bunlardan umut olmaz bildikleri adama geri döndüler zaten. Belediye seçimi bunlar için imtihandı. Halk bunların ne olduğunu gördü zaten. İyi bir slogan olan “Herşey çok güzel olacak” mottosunu hiç biri şuan kullanamıyorlar.

  5. Çelişkinin büyüğü Çayeli belediyesinde yaşanıyor; Çayeli MHP’li belediye başkanı İsmail Hakkı Çiftçi yerel televizyondaki sözlerinden dolayı akpartililerin özür talebini reddederek “özür dilemiyorum sözlerimin arkasındayım. Ben üstü kapalı söyledim isterseniz açık da söylerim, çünkü biliyorum eminim ve belgelerim” dedi. Akparti sıraları salonu terkederken de “sorun değil gitsinler, sadece burada değil her yerdeki meclislere bir daha gelmezsiniz umarım” dedi.
    “Kriptocu ‘fetöcü’ basiretsiz çapsız” dediği akpartililerle çalışmaya devam etmesinde de sorun yokmu acaba?

    https://m.youtube.com/watch?v=ORpURXP14Gw

  6. 😂😂😂Esas bir yaman bir çelişkide şu…cumhurbaşkaninin başörtüsü konusunda anayasa değisikligine hadi chp hayır diyor .chp yi biliyoruz daaa..şu kendilerine sağ muhafazakar ülkücü diyen chp nin diğer dostlarindan ses soluk yok😂😂😂😂bu ne yaman çelişki..nerdesin davutoglu, karamollaoğlu , babacan, meral..siz de mi chp gibi düşünüyonuz..ya bizim bu muhalefet iyi komedi ya…valla iyi zevk aliyom çok gülüyom…😂😂

  7. Sn yazarımız çelişkilerden bahsediyor.İşte en buyuk çelişkiye örnek .
    Ortada başörtüsü DİYE BR sorun yok YÖNETMELİK İLE SORUN ÇÖZÜLMÜŞ.
    Muhalefet kanun çıkaralım olmayan sorunu çözelim diyor ,İktidar da sorun çözülmüştür
    fakat gelecekte meclis çoğunluğunu sağlayan iktidarın kanun maddesini kolay değiştirmesin diye bu işi anayasa ile çözelim diyor.
    Sizce hangisi daha sağlam ve daha uygun
    İşte size TURNUSOL KAĞIDI.

    • Ey Kılıçbey bir bez parçası için eşi öğretmenlik yapamamış ,kızkardeşi üniversiteye PERUK İLE GİTMİŞ bir sade vatandaş olarak işi temelinden çözecek Bizim ile helalleşmek için gel samimiyetini göster ve anayasa teklifine olumlu oy ver Bizde AKP ye oy vermiş biri olarak diyelim ki tamam gerçekten değişmiş ve millet için samimi işler yapacak biridir ve seçimde oyumuzu sana vererek alternatif arayalım .VARMISIN ?????
      AMA ,FAKAT .LAKİN YOK SAMİMİ OLACAKSIN HAYDİ

      • bu yasa teklifine karşı,
        sayın erdoğanın anayasal düzenleme önereceği zaten bekleniyordu,
        chp samimi olmasa zaten çözüm teklif etmezdi,
        chp sayesinde bu sorun çocuklarımızın gündeminden kalkacağa benziyor.

      • Sorun “yönetmelikle çözülmedi”
        “Çözülmek zorunda kalındı”
        Sorunun temelinde ;
        1–1982 yılında Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılmış bir yönetmelik( Bir çok kurumun bu yönetmeliği kopyalayan tekrarı yada örneğin TBB’nin Avukatlık Kanunu 46. maddesine istinaden çıkardığı genelge gibi Genel Düzenleyici İşlemleri vardır)
        2– Kılık kıyafet serbestisi öngören kanunu iptal eden bir Anayasa Mahkemesi kararı vardı.
        Bir hukukçu çıkıp;
        “1–Başörtüsü temel hak ve özgürlüktür. Bu nedenle Anayasanın 14. maddesine göre sadece ve sadece kanunla yasaklanabilir.Ortada kanunla koyulmuş hiçbir başörtüsü yasağı yoktur. Kanunla koyulacak yasak da, Anayasanın “Demokratik toplum gerekleri” hükmüne aykırı olacağından Anayasaya esastan aykırılıktan iptal edilir.
        2–Anayasa Mahkemesinin öngörülen bir hakkı ortadan kaldıracak yada sınırlayacak şekilde iptal yetkisi yoktur. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından da başörtüsü yasağı getirilemez.
        Bu nedenlerle geçerli bir başörtüsü yasağı da yoktur.”
        Demesi üzerine iktidar başörtüsünü;
        1– Ya kanunla yasaklayacaktı’
        2– Yada yönetmelik değişikliği ile serbest bırakacaktı.
        Sizce mantıklı ve siyasi rant getiren seçenek hangisi.
        İktidarın hiçbir zaman olayı hak ve özgürlük kapsamında ele aldığını düşünmüyorum.
        Tabii ki bu iktidarın tüm mensupları için söylenemez.
        Hatta ekseriyetinin samimi olduğu söylenebilir.
        Ancak etkin olanlar için kesinlikle samimiyetten bahsedilemez.

    • Başörtü sorunu varmıydı evet vardı.
      Bugün başörtü sorunu varmı hayır yok.
      Peki yarın olmayacağın garantisi var mı?
      İşte karşımıza çıkan soru bu?

      Birileri insanları kendilerine muhtaç bırakmak istiyor.
      Biz gidersek başörtüsü ile yine okullara giremezsiniz haa diyorlar. Kanun çıkarın yasayla güvence altına alın 20 yıldır iktidarsınız Neden yönetmelikle sorunu çözüyorsunuz. Yönetici değiştiğinde kolaylıkla yönetmenlik değişir.

      Yine Bizim Ahmetin Hezeyanları ona çok görmeyin.

  8. Sanki “Hayvan Çiftliği” ve “1984” romanlarını günümüzü görerek yazdın. Sevgi derken düşmanlığın; özgürlük derken esaretin, barış derken savaşın, adalet derken zulmün kastedilebileceğini senden öğrendik.

    Dört bacaklıların iktidarını kurduğunu öne sürerek iki bacaklılarla süreç içerisinde işbirliği yapılabileceğini, dostların düşmana, düşmanın dosta dönüşebileceğini, yanına alınan it yavruları ile zamanla tüm çiftlikte terör estirilebileceğini de senden öğrendik.

    Sen ne büyük öngörülü insanmışsın ey yazar.

  9. Yaklaşık 5-6 yıl önce yine bir yazınıza yaptığım yorumu tek cümle ile özetleyeyim de akşama kadar merakla beklemeyin Sayın Koru. Ne diyorsa tersini anlayın, yıllardır uygulama böyle…

  10. Türkiye her konuda en yüksek mutabakatın olduğu bir ülkedir.
    Sayın Koru’nun kaygıları yerindedir ama pek anlamlı değildir (biraz garip oldu biliyorum, ancak “doğru ama geçerli olmamak” gibi anlayın). Dün bir dostumla konuşurken (kendisi Türkiye’nin en iyi kalp cerrahlarından biridir) Türkiye’de farklı grupların ve toplulukların (neredeyse tüm halkımızın) farklı konularda ne kadar çok mutabakat içinde olduklarını fark ettik. Sonra da “anlaşılan bu mutabakatı bozan bir grup vardı, onlar da usulünce yok edildi” diye düşündük.
    Mesela ülke insanımız, sağcı, solcu, dinli, dinsiz, herkes ne kadar yerlici-millici değil mi? Bu konuda iktidar paydaşlarından CHP veya İP geri kalır mı? Muhteşem bir mutabakat değil mi?
    Yüz kızartıcı bir suç işleyen ya da ülkeye zarar veren birilerinin aslında kanının bozuk olduğu konusunda hiç farklı düşünen var mı? O zararlı kişiler şayet kader kurbanı değilse (bu tabiri en son KK kullandı, beni de çok güldürdü) mutlaka soyları bozuktur. Yoksa haşa bizden böyle şey yapan olmaz. Bu konuda tüm halkımız mutabıktır.
    En son genel af konuşulurken de aynı muhteşem mutabakat ortaya çıktı. Meğer “ülke kaynaklarını hortumlarken kazara yakalananlar (şu ara pek olmuyor ama), seri cinayet işleyenler, mafya faaliyetleri ile oluk oluk kan akıtanlar, haraç toplayanlar, kadın satanlar, barda tartıştıkları müzisyenin yüzünü parçalayıp öldürenler vs” hep kader mahkumlarıymış ve affı hak etmişler. Ama “öğrencilere burs vermek, bir dini cemaate sempati duymak, bir kitabı okumak, fakirler yardım faaliyetine katılmak, bir dergiye abone olmak vs. vs.” gibi “korkunç terör eylemlerini” yapan kişiler asla affedilmemeliymiş. Bu konuda da muhteşem bir mutabakat var. Bu eylemlerin suç olmadığı malum ama bunları terör eylemi sayma konusunda da bir mutabakat var. Aksine bir sözü duyan var mı? Alın size göz yaşartıcı bir mutabakat daha.
    Devleti söğüşleme konusunda da benzer bir mutabakat var ama bölüşme konusunda arada sıkıntı olabiliyor. Neyse ki bu problem de aşılarak mutabakat devam ediyor. C. Güven’in son videosunda üst düzey AKP’lilerin çocukları-yeğenleri eliyle TRT’nin mutabakat içinde nasıl soyulduğunu, laikçi/Kemalist yapımcılarla nasıl ortak çalıştıklarını, bu işlere vakıf olan muhalefet partilerinin milletvekillerinin de ortak edildiğini öğrendik. Mutabakata halel getirmediler anlaşılan.
    Benzer bir mutabakat dış politikada da var. Ülke adına bir getirisi olmasa ve hatta ülkeyi tehlikeye de atsa bile (S400 alma saçmalığı gibi), hamaset içeren bir dış politika kararı alındığında bütün partiler/gruplar hizaya geçiyor. (Birkaç yıl önce Kuzey Irak’ı ilhak ediyorduk, burada da bu mavalları yazan çizen troller vardı. Şimdilerde Ege Adalarını geri alıyoruz) “Bu saçmalıklardan vazgeçin” diyebilen biri var mı? Herkes aynı zırvayı daha ileri taşımakla meşgul (KK bile).
    Bu mutabakatı bozan tek grup the Cemaat olduğu konusunda da tam bir mutabakat var. İktidar ve muhalefet 2002-2010 arasındaki demokratikleşme ve AB uyum adımlarının ne büyük bir ihanet olduğu konusunda da mutabıklar. Bu dönemdeki barışçıl dış politikanın da ülkeye verdiği korkunç zararı sayıp döküyorlar. Aralarında tek fark, iktidar kanadının aldatılmış olduğunu itiraf edip tövbe etmesi. O dönemde ülkeyi felakete sürüklemenin öncüsü olan the Cemaat ve bazı liberallerin yok edilmesi konusunda da tam bir mutabakat içindeler.
    Bu kadar mutabakatı olan bir toplumu kim tutabilir? Yürüyün ki meydan sizindir. Mutabakatı beğenmeyenlere tavsiyem ülkeyi terk etmeleri. Bu kadar yüksek oranda desteği olan oydaşmayı kimse aşamaz. Hiçbir grupta kamuoyuna yansıdığı kadarıyla bu konulardaki fikirlerini değiştirme emaresi göremiyorum. Boşuna hayatınızı ve emeğinizi heba etmeyin derim.

    • “Mutabakatı beğenmeyenlere tavsiyem ülkeyi terk etmeleri.” güzel yorum, ha gayretttt!!!!!

  11. AKP’liler burda benzemez 6’lı masa diye muhalefetile Dalga geçiyorlar. Ben bu durumu Türkiye için şans görüyorum.

    Düşünceleri farklı 6 kişinin bir araya gelip antlaşması ne güzel.

    Karşımızda kendi ile çelişen, Güçlü Türkiye derken aslında ayrıştıran bir Erdoğan var. Ülkeyi bölmek isteyenlerin değirmenine su Taşımakta.

    6’lı masa Şunu gösterdi. Düşünceler farklıda olsa birbirimize hoş görü ile yaklaşırsak bir araya geliriz ve antlaşırız Birliktende kuvvet doğar.

    Düşünceler farklı olabilir genel hukuk kuralları belirlenebilir Hukuka uyanlar iyi insanlardır Düşünceleri bizi ilgilendirmez.

    Cahilliğimi Mazur görün Erdoğanın Hastalığı Nedir?

    https://www.diken.com.tr/milletvekili-unsal-sadece-erdoganin-tibbi-malzemeleri-icin-yilda-113-milyon-lira-harcanir-mi/

    • O yazıyı okuyup anlasan 113 milyon olup olmadığını anlardın.
      Bravo hepsi erdoğana harcanıyor muş.!!!!

  12. -gücü ele geçiren, kendi saltanatının sürmesi için tedbirler alıyor; o yassah bu yassah!!!
    -muktedire karşı çıkan bakıyor başedemiyor, yılanla aynı çuvala girip, heleki birde onun ipine sımsıkı sarılıyor!!!
    -düşmanımın düşmanı benim dostumdur!! yanlışlığına, hatasına düşüyor!!
    örnek mevcut:
    fetöye bakın..
    siyasal islamcılara bakın..
    seksen öncesi gomonistlere bakın ..
    şimdide güney sınırımızdaki maşalara bakın..
    komşulara hele hiiiçç bakmayın, onların sonu mu? Saddam ‘ı hatırlayın🤗.
    çözüm mü?
    kaliteli liyakat sahibi vatansever milliyetçi inançlı cumhuriyet demokrasi gibi kavramlar la barışık, aydın bireyler yetiştirmek!!!😊😊😊

  13. Bu arada chp gibi bir partinin başörtüsü serbestliği konusunda yasa çıkartmak istemesi necip Türk milletinin bir başarısıdır.Necip Türk milleti ile gurur duyuyorum.chp yi ne hale getirdi..Türk milleti kazandı…

    • CHP de bir özeleştiri yaparak, gerçekten siyasi manevra olmak üzere başörtünün serbestliği konusunda kanun teklifi vermediğini ispat etmek üzere..
      2008 yılında, AK Parti ve MHP oyları ile TBMM’de yapılan Anayasa değişikliğini, şimdi tüm milletvekillerinin verecekleri oylarla kabul edilecek şekilde, kendi öncülüklerinde verilmesini sağlamalı..
      Kanun teklifi değil, Anayasa değişikliği önermeli..
      Değişiklik metnini, 2008’de yapılan değişiklikten kopyalamalı.. Sadece ona, üniversitelerle sınırlı değil, tüm ülkeyi kapsayacak ifade ile genişletmeli..
      Böylece, darbecilere de bir mesaj verilmeli.
      CHP, süreç içinde bir fikir değişikliğine gitti ise..
      Bunu bu değişiklik teklifi ile net olarak ortaya koymalı..
      Bu net duruştan sonra, diğer milletvekillerinden de, değişikliğe destek beklemeli..
      “411 el kaosa kalktı” manşeti atanları da, başörtüyü serbest bırakmak istedi diye AK Parti’yi kapatmaya kalkanları da, ancak bu şekilde sistemden tasfiye edebiliriz..
      Var mısın CHP?
      Var mısın Kemal Kılıçdaroğlu..
      Kanun değil, anayasa değişikliği ile, zaten fiilen kalkan yasağı tarihe gömmeye var mısınız?

  14. Ben ne konuşacağını hiç mi hiç merak etmiyorum !
    Çünkü artık hiç bir inandırıcılığı kalmadı.
    Lafla peynir gemisi yürümüyor, yapılan edilen her şey zaten ortada duruyor ; yani bir mucize mi yaratacak !
    Müflis tüccarın eski defterleri karıştırması gibi daha önce yaptıklarını ballandıra ballandıra ve tekrar tekrar anlatacaktır herhalde !
    Geçiniz efendim .

  15. Bu iktidar yasakçı, yolsuz, yiyici, yalancı, yoksullaştırıcı bir iktidar. Yani 5Y’ci bir iktidar. Ben yine de kısaca Ye-Ye-Ye iktidarı diyorum, sadece yemekle meşgul oldukları için. Bu akşam 50 kanaldan yayınlayacakları propogandayı dinleme ihtiyacı da hissetmiyorum. Adamsalar Kılıçdaroğlu’nun karşısına tartışmaya çıksınlar. Prompterden mesaj okuma kolaycılığına kaçmasınlar. Dürüst olun, eyyyyy dedik!

  16. ÇELİŞKİLER YUMAĞI NEDİR CHP NİN TUTAĞI

    Yasağın mucidi, uygulayıcısı ve zaman zaman en yüksek perdeden muhafazakar yaşama karşı tepkilerini gördüğümüz chp yasa önerisi verecekmiş, ülkemizdeki başörtüsü zulmünü sona erdirmek için. Ha Ha Ha diyeyim ama sanırım ben ve birkaç kişi ancak gülebiliyor bu saçmalığa. Ciddi ciddi chp nin bu oyunlarını ciddiye alan var. Hatta dün birisi benim üslubumu eleştirmiş. Bu ülkede şehit yakınının ensesine çöküp “bacını s…” diye küfür edildi ve o insan partisinden alkış aldı, hatta genel başkanı tarafından (bilmeyenler için söylüyorum bu genel başkan kadın) savunuldu, savunulmakla kalmadı soru soranlara bu genel başkan -kadın kadın- yavşak dedi. Adam benim uslübümu beğenmiyor, Adnan menderes çok nazık bir adamdı, uslübu harikaydı niçin prostad muayenisi yapıp astınız siz önce onun hesabını verin. Usluplu chp birde yıllarca bayram diye kutları bu maskaralığı. Siz hiç duydunuz mu özgürlükçü kılıçtarın 27 mayıs ve yapanları lanetlediğini, sadece menderesin mezarını ziyaret ediyorlar bunu kim astı diye sormuyorlar. Yakında onu da akpartiye yıkmaya çalışırlar.

    Neyse sayın yazara ve muhaliflere bu konuda söyleyeceğim kılıç yasakları kaldırmakta ciddiyse 5816 sayılı kanunu kaldırsın. Bu konuda önerge versin de görelim. Yoksa “imamhatiplerin orta kısmı açılsın” türü yasalarla anca sayın yazar gibilerini ümitlerindirir.

  17. Benim yorumum okuyup iktidar yüzde 40 degil yüzde 28/30 arasinda oy aliyor diye itirazda bulunmalari…ekonomi felç memur ezilmiş ciftci bitmis millet aç ve iktidar hala yuzde 40 degil yanlisin var yüzde 30 oy aliyo diye muhalefet yapmak😂.çelişkiye bak.muhalafetin anlayisina bak..yuzde 40 degil..yuzde 30….gelde gülme

  18. Esas bu ne yaman çelişki yüzde 120 enflasyon olan bir ülkede hala muhalefetin bir aday çıkaramamasi…ve iktidarin hala yuzde 40 oy almasi..yine yaman çekişki bu muhalefet göre milletin aç memurun ezik cifcinin bittigi ekonomin felç oldugu ülkede muhalefetin hemde 6+1yuvarlak masa yaptiklari halde hala secimi kazanma kazanamama çeliskisi yaşamalari..bir çeliskide bütün bunlari gören akil sahibi insanlarin hala hayal dünyasinda yaşamalari .

  19. ortada bir siemens davası konuşuluyor ayrıntılara bakmak için interneti taradım pek çok sayfaya erişemedim. davada eski ve yeni bilgiler kabaca şöyle;

    2006 yılında başlayan, ABD ve Almanya ile bazı Avrupa Birliği ülkelerinde yürütülen soruşturmalarda, Alman şirketleri Siemens, Daimler (Mercedes Benz) ve Delta Pine’ın, dünyanın değişik ülkelerinde iş yapmak, mal satmak ve ihaleleri alabilmek için rüşvet dağıttığı belirlendi. Daimler’in Türkiye’deki şirketi olan Delta Pine Şirketi’nin GDO’lu tohumlarını denetimden kaçırabilmek için Tarım Orman Bakanlığı’nda 43 bin dolar rüşvet verdiği bu soruşturmalarda belgelenirken, Siemens’in toplamda 1.8 milyar dolarlık rüşvet verdiği ve bunların bir bölümünün de Türkiye’de dağıtıldığı anlaşıldı. Dava açılmasın diye Daimler, 180 milyon dolar, Delta Pine ABD Columbia Bölge Mahkemesi’nin kestiği ceza karşılığında 300 bin dolar, Siemens ise ABD’de 800 milyon, Almanya’da ise 395 milyon Euro ceza ödemeyi kabul etti.
    Savcılığın 24 Eylül 2012 tarihli takipsizlik kararında, medyada Amerika’da Daimler, Siemens ve Delta Pine şirketlerinin Türkiye’de rüşvet verdikleri iddialarının yer aldığı, Siemens Görevlisi Michael Kutschenreuter’ın, Münih savcılığında verdiği ifadesinde “Türkiye’de ihale almak için rüşvet verildiği” yönündeki açıklamaları üzerine Başbakanlık Teftiş Kurulunca soruşturma başlatılıp her hangi bir bilgiye ulaşılamadığı ve Teftiş Kurulu raporunun iddiaların araştırılması için savcılığa gönderildiği belirtildi. Delta Pine şirketinin Türkiye’de Tarım Bakanlığında 43 Bin dolar rüşvet dağıttığı ABD’deki soruşturmalarda belgelendiği halde, kararda söz konusu iddiaların “soyut olduğu” gerekçesiyle daha önce verilmiş bir takipsizlik kararı bulunduğu da ifade edildi.
    Siemens’te üst düzey bir görevde iken rüşvet iddialarıyla ilgili gözaltına alınan Michael Kutschenreuter, Münih savcılığında verdiği ifadesinde, “Türkiye’de askeri bir ihaleyi kapatmak için rüşvet verme kararı alındığını, yaklaşık 150 Milyon Euro’luk ihale için Tonio Arcaini isimli bir işadamının devreye girdiğini, ihaleyi almak için rüşvet verme konusunun Münih’te üç Siemens yöneticisinin katıldığı bir toplantıda ele alındığını, Ankara’da Komünikasyon (Ulaştırma) Bakanı ile görüşüldüğünü ve tüm bunların sonunda ihaleyi Siemens’ın aldığını” anlatmıştı.
    2010 da chp araştırılması için gensoru vermiş, takipsizlik kararı verilmiş.

    şimdi neler oluyor anlamak için 25/08 tarihli terkoğlunun yazısını okudum, alıntıladım
    günün anlam ve önemiyle ilişki kurmayı okuyucuya bıraktım.
    sayın kılınçdaroğlu bu yasanın yolsuzlukları örtmek için çıktığını söylüyor
    acaba öyle mi?
    değildir herhalde.
    sayın terkoğlunun yazısı şöyle;

    Tam biri çıkıp rüşveti açıklıyor. Hop, mahkemeden gizlilik kararı. Tam bir yolsuzluğu öğreneceğiz. Hızla yayın yasağı. Çocuk hakkı ya da özel hayat olunca anlarım. Ama suçu saklamak için yapılınca anlamıyorum.
    Nereden mi çıktı?
    Hatırlayın, 4 Temmuz’da konuyu anlattım…
    Siemens ile işten çıkarılmış iki çalışanı arasındaki iş davasında gizlilik kararı alınmıştı. Hem de Siemens’in talebiyle. “Bir iş hukuku davasında ne gizlenir” derken çalışanların avukatının tutanaktaki sözlerine rastladım:
    “Davalı taraf, TCDD’nin zararına beyanda bulunacak şekilde gizlilik talebinde bulunmuştur.”
    Hemen arama motoruna, “Siemens + TCDD” yazmıştım. Yüksek hızlı tren (YHT) ile ilgili bir haber çıktı. AA, şöyle duyurmuştu:
    “Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, Siemens’e sipariş edilen toplam 12 YHT setinden sonuncusunun da Ankara’ya ulaştığını belirtti.”
    Neredeyse 60 milyon Avroluk bir ihaleydi. Belli ki işten çıkarılan eski çalışanlar, YHT ihalesiyle ilgili bir şeyler açıklıyor, bunları kimse duymasın isteniyordu.
    Siemens’in ihalede bir de küçük ortağı vardı. Muhalefetin sürekli “beşli çete” diye suçladıklarından biri olan Kolin.
    İHALE İÇİN RÜŞVET İHBARI
    Yazımdan sonra TCDD ayağa kalktı, Ulaştırma Bakanlığı peşine düştü sanıyorsanız, yanılıyorsunuz.
    Elbette öyle olmadı.
    Hiç kimseden de bir açıklama gelmedi. Olay, sessizliğin derin sularına terk edildi.
    Mahkeme gizli olduğu için dava ve içeriği hakkında elbette bilgi alamadım. “Yine iş başa düştü” diyerek Siemens kaynaklarına ulaştım.
    Ancak bu sayede Siemens içinde yürütülen soruşturma konusunda, bilgi sahibi oldum. Almanya merkezli “Siemens Uyumluluk ve Düzenleme Departmanı”nın hazırladığı, 20 Eylül 2021 tarihli soruşturma raporunun sayfalarını çevirince “yok artık” dedim.
    Zira Siemens raporundaki şu ifade, gizemi çözmek için yetti de arttı bile:
    “Kimliği saklı bir ihbarcı, Siemens Türkiye’nin, alt tedarikçi Kolin’e, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) yetkililerine rüşvet dağıtması için fazla ödeme yaptığını…”
    Dava dosyasına giremiyordum. Ama Siemens’in, Almanya’dan yürüttüğü soruşturmanın içeriğini öğrenmiştim.
    RÜŞVET AĞINDAKİ YÜZDELER
    Siemens ve Kolin ihaleye birlikte girmişti. Aralarında yüzde 70’e yüzde 30 şeklinde bir paylaşım vardı. Siemens merkezi, gelen ihbar üzerine bu yüzde 30’un aslında rüşvet için verildiğini soruşturmuştu.

    Soruşturma raporunun devamında daha da şaşırtan bir detay vardı:
    “İhbarı yapan, Siemens Türkiye’nin verdiği 10 milyon Avro’nun şu şekilde dağıtıldığını iddia etti: Yüzde 30 Türk devlet görevlilerine, yüzde 20 Kolin’e, yüzde 20 TCDD yetkililerine, yüzde 20 ise Siemens ile Kolin’i buluşturan aracılara, yüzde 10 ise Siemens Türkiye’nin yöneticilerine.”
    İşte mesele tam da buydu. Siemens’in girdiği YHT ihalesinde bir rüşvet iddiası vardı. Kolin ile ortaklık, ortaklıktan fazlası gibiydi. Verilen para iş yapmak için değil, işi almak için harcanmış olabilirdi. Daha önce rüşvet vermekten ABD ve Almanya’da milyarlık cezalar alan Siemens, “rüşvet” kelimesini duyunca, apar topar soruşturma açmıştı.

    PARASINI GERİ İSTEMİŞ
    Soruşturma raporundan kimliğini saklayan ihbarcının, rüşvet belgelerini Türk devlet yetkililerine de verdiği anlaşılıyor. Gelgelelim bunları Siemens ile paylaşmamış.
    Rapordan öğrendiğim bir şey var ki; o daha da ilginç. Zira Siemens, daha önce, hakkındaki iddialar nedeniyle, Kolin için, “yüksek riskli şirket” tanımını kullanıyormuş. Buna rağmen aralarında anlaşma imzalanmış. Gelgelelim, rapor neredeyse “Kolin bu parayı hak etmedi” diyor:
    “Siemens Mobility, Kolin’e, işini yapmamasına rağmen neredeyse tüm sözleşme tutarında ödeme yaptı.”
    Uzun rapor “Rüşvete dair belge bulamadık” diyor. Ama devamında “sözleşmenin de ödemelerin de normal olmadığı” sonucuna varıyor. İşten çıkarılan çalışanların, rapora yansıyan açıklamalarına bakılırsa sürecin “günah keçisi” sayıldıkları anlaşılıyor. Daha önce rüşvetten yüklü ceza yiyen Siemens, bu soruşturma sayesinde “Bak ben soruşturmamı da işten çıkarmamı da yaptım” diyerek elini yıkamış oluyor!
    Raporu okuyup bitirdikten sonra dahasını da öğrendim. Meğer bir adım daha atıp Kolin ile sözleşmeyi feshetmişler. Yetmedi, Uluslararası Tahkim’e dava açıp Kolin’den ödediklerini de istemişler. Ellerini yıkamakla kalmayıp kurulamışlar!
    Hâlâ Türk mahkemelerinde ne konuşuluyor bilmiyoruz. Ama basit bir iş davasının peşine düşünce, Siemens’in soruşturma raporunu okuyunca neyin duyulmasının istenmediğini anlıyoruz. Festival yasağı, dans yasağı, konser yasağı ile büyüyen din tüccarlığının; gölgesinde en büyük günahları örttüğünü hissediyoruz.

    • bir alıntı daha;
      https://islamansiklopedisi.org.tr/rusvet

      Sözlükte başka anlamları yanında “haksız bir menfaat sağlamak için verilen ödül, ücret veya ödenen bedel” mânasındaki reşv kökünden türeyen rüşvet (reşvet, rişvet) kelimesi fıkıhta yetkiyi, görevi veya nüfuzu kötüye kullanarak sağlanan gayri meşrû menfaati ifade eder. Rüşvet karşılıklı çıkar teminine ve iltimasa dayandığı için musânaa (karşılıklı iyilik yapmak) ve muhâbât (kayırmak) kelimeleriyle de belirtilmiştir. Rüşvet verene râşî, alana mürteşî, aracılık yapana râiş denilir.
      Kur’ân-ı Kerîm’de rüşvet lafız olarak geçmemekle birlikte, “Bile bile, günaha saparak insanların mallarından bir kısmını yemek için onları -mallarınızın bir parçasını- yetkililere aktarmayın” meâlindeki âyette (el-Bakara 2/188) açık biçimde yasaklanmıştır.
      Ayrıca haram (suht) yemeyi davranış biçimi haline getiren yahudileri kınayan âyetteki (el-Mâide 5/42) “suht” kelimesi başta rüşvet olmak üzere “haram kazanç yolları” diye yorumlanmıştır. Hz. Peygamber tarafından vergi memuru olarak Hayber’e gönderilen Abdullah b. Revâha’nın vergiyi az alması için kadınlarının ziynet eşyalarını rüşvet vermeyi teklif eden yahudilere, “Teklif ettiğiniz bu rüşvet bir suhttür, biz onu yemeyiz” diyerek reddetmesi (el-Muvaṭṭaʾ, “Müsâḳāt”, 2); yine “suht” ile beslenmiş vücudun cennete giremeyeceğini ve cehennemin ona daha uygun olduğunu bildiren Resûl-i Ekrem’in suhtün ne anlama geldiği sorusuna “hükümde rüşvettir” şeklinde cevap vermesi (Taberî, IV, 581) bu yorumu desteklemektedir.
      Rüşvet hadislerde de yasaklanarak rüşvet alan, veren (İbn Mâce, “Aḥkâm”, 2; Ebû Dâvûd, “Aḳżıye”, 4; Tirmizî, “Aḥkâm”, 9) ve bu işe aracılık eden (Müsned, V, 279) lânetlenmiştir. Ayrıca Resûl-i Ekrem özelde zekât memurlarına (Müsned, V, 424), genelde devlet görevlilerine (Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, X, 233) verilen hediyeleri “devlet malına hıyanet, ganimetten çalma” şeklinde nitelemiş (bk. GULÛL), nüfuzu kötüye kullanıp menfaat temin etmenin her türlüsünü yasaklamıştır.
      Konuyla ilgili rivayetlerden birine göre Hz. Peygamber, zekât tahsiliyle görevlendirdiği İbnü’l-Lütbiyye’nin vazifesi sırasında kendisine verilen hediyeleri sahiplenmesi üzerine hiddetlenmiş ve şöyle buyurmuştur:

      “Annesinin babasının evinde oturmuş olsaydı kendisine böyle hediyeler verilir miydi? Muhammed’in canı elinde olan Allah’a yemin ederim ki herhangi biriniz bu malda hainlik yaparak haksız bir şey alırsa kıyamet gününde o malı böğüren bir deve veya bir sığır yahut meleyen bir koyun şeklinde boynunda taşıyarak getirecektir” (Buhârî, “Eymân”, 3; “Ḥiyel”, 15; Dârimî, “Zekât”, 30; “Siyer”, 52).

      • Sn Didem hn rüşvetin alınıp verildiği ,ihalelerde yolsuzluk yapıldığı hepimizin bildiği bir şey.Alanı da verenide hepimiz lanetliyoruz değil mi ?Peki bu illet her ülkede var mı var .En demokratik en müreffeh ülke Almanya baş aktör .
        Peki nasıl önleyeceğiz. Kanun yeter mi asla yetmez .Bu toplumsal hastalığı önce bireyler olarak çözmemiz gerekiyor . Bu da yeterli değil iş savcı ve hakimlere düşüyor. Şimdi ilk sözünüz HSK olacak baskı olacak öyle değil mi.
        Peki neden görevlerini yapmazlar vicdanları ile karar vermezler .Efendim doğuya sürülür , görevinden alınır .Ozaman o işi yapmayacaksın, senin istikbalin , cephede sınırda şehit olan asker ve polisten daha mı değerli.
        Çözüm herkes görevini yapacak ancak böyle düzeltiriz bu toplumu gerisi boş kendi istikbal ve geleceğin milletin geleceğinden daha kıymetli olamaz gerekirse fedakarlık yapacaksın.

        • rüşvetin alınıp verildiği, ihalelerde yolsuzluk yapıldığı hepimizin bildiği bir şey diyorsunuz arkadaşım ama,
          boyutları hakkında hiç bir fikrimiz yok,
          derinliği hakkında hiç bir şey bilmiyoruz.
          lanet konusuna gelince,
          lanet enerjisi ağır, yoğun, karanlık bir enerjidir, bize göre değildir, biz lanet etmek yerine onlar, kendimiz ve herkes için hidayet dileyelim. bu af anlamına gelmiyor, sonuçta siz bir suçu afetseniz bile o suç bir amme davasıdır.
          evet, haklısın çürümüşlük ve zulüm her ülkede var,
          ne zaman insanlar azmış, raydan çıkmış o zaman sistem hak ettiğini vermiş, şimdi fizik ve metafizik uzmanların ön görülerine bakarsan dünyayı yakın gelecekte salgınlar, savaşlar, doğa olayları, kıtlık ve susuzluk bekliyor diyorlar, bunların hem somut felaketler hem de sembolik ifadeler olduğunu anlamışızdır herhalde.
          kavimler suyla, rüzgarla, sesle, hastalıklarla, kıtlıklarla çağlar boyu terbiye edilegelmiş değil mi?
          dolayısıyla artık çözüm aramamıza hiç gerek kalmadı, kötüler çoğalınca kritik eşik geçilir sistem devreye girer, güzel gezegenimiz bir kaç yıl içinde bambaşka bir dünya olacak.
          biz arkamıza yaslanıp olan biteni izleyeceğiz.
          sorumluluğumuz miktarı ektiğimizi biçeceğiz.

    • İktidardakiler bir yolsuzluklar dengesi kurmuş. Herkes birbirinin bütün pisliğini biliyor. Örneğin Soylu hakkında bütün iddialar ortada. İktidarın başının bunların üzerine gitmemesinin bir tek sebebi var, Soylu da iktidarın bütün yanlış işlerinin kaydını tutuyor. O yüzden birbirlerine dokunamıyorlar. Geçinip gidiyorlar. 17-25 Aralık’ta bir bakan istifa etmeden önce ne yaptıysam aha bu baştakinin hepsinden haberi var diye tehdit etmişti. Sonra bu istifalar oldu ama hiçbirisinin peşine gidilmedi. Üstelik istifa edenler ödüllendirildi. Yolsuzlar dengesi bu. Sadece vatandaş bilmiyor yada bilmezlikten geliyor. İnternet sansürü ile de hiçbir şeyin duyulmamasını sağlayacaklar.

  20. Coğrafyamız hoşgörünün filmlerde ve romanlarda alkışlandığı, uzlaşma ve istişarenin siyer kitaplarında ihtizaz oluşturduğu ancak gündelik hayatta trafikte dahi varolan yasaya rağmen piyade yaşlı ve çocuğa dahi basit bir hoşgörünün gösterilmediği, idarede fikrini açıklıkla ifade edenin tekdir, kullanışlı yağdanlık formunda olanların takdir edildiği, 28 şubat’ın amiral gemisinin şimdilerde yandaş çarklı katamarana dönüşüp kerameti kendinden menkul kaptanı ile her dönemde olduğu gibi umum yapılana güzel, her söylenenin tasdik edildiği klasik ortadoğu ülkesine dönüşmüş olması ile iktifa edilmeyip daha kapsamlı bir yasaya elbette ihtiyaç şedittir.

Yoruma kapalı.