‘Muhteşem’ ve ‘tarihi’ sıfatlarıyla manşetlere taşınan iktidar cephesinin İstanbul mitingi üzerine düşüncelerim…

29
Dün Yenikapı..
Reklam

İstanbul’un ‘miting-sever olma’ özelliği var. Her parti büyük kalabalıklar toplayabiliyor. En görkemli mitingleri hangi partinin yapabildiğini ise herkes biliyor: AK Parti.

Dün Yenikapı’da toplananlarla en kalabalık mitinglerin AK Parti tarafından yapıldığını bir kez daha gördük.

Aynı heyecan seçim gününe de yansırsa mesele yok.

Kuşkumun kaynağında miting-sever İstanbul’un bazen partileri yanıltabildiğini bilmem yatıyor…

İstanbul mitingleri tarihi

En bilinen örnek 14 Mayıs 1950 seçiminin hemen öncesinde (10 Mayıs 1950) CHP’nin İstanbul mitinginde yaşanmıştı.

Tek parti döneminde Cumhurbaşkanı aynı zamanda partisinin genel başkanıydı. Valiler belediye başkanlığını da üstlendikleri gibi iktidar partisinin il başkanlığı görevi de onlardaydı.

İsmet İnönü, hemen arkasındaki CHP il başkanı da olan İstanbul valisi Prof. Gökay..

CHP’nin İstanbul mitinginde Taksim’de toplanan kalabalık o sırada İstanbul valisi de olan partinin il başkanı Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay‘ı çok heyecanlandırmış, birlikte kürsüye çıktıkları İsmet İnönü‘ye dönen Gökalp‘in ağzından iftiharla “İşte Paşam İstanbul” sözcükleri dökülüvermişti.

Reklam

İşte Paşam İstanbul…

O seçimin sonucunun ne olduğunu biliyoruz: Tek parti dönemine son veren büyük bir bozgun yaşamıştı CHP…

Benzer bir durum 1989 belediye seçimlerinde de tekrarlandı. Anavatan Partisi’ne o seçimde en görkemli mitingi İstanbullular hediye etmişti. O kalabalık mitingin ertesi günü, Hürriyet gazetesi, “Bedrettin Dalan seçimi yüzde 63’le kazanıyor” manşetine hak verdiren bir anket haberiyle seçimin muhtemel sonucunu millete duyurmuştu.

Dalan daha önce kimselerin adını duymadığı SHP adayı Prof. Nurettin Sözen karşısında seçimi kaybetti.

Hürriyet‘in bugünkü manşeti “Yenikapı’da tarihi bir gün” ise hiç şaşırmayınız.

Yukarıdaki olumsuz örnekler yanında bir başka gerçeğe de işaret etmem gerekiyor: Son 17 yıldır İstanbul’da düzenlediği mitinglerde en büyük kalabalıkları topladığı gibi, seçimleri de kazanmasını biliyor AK Parti.

[Bir istisna cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi için yapılan anayasa değişikliği referandumudur. O referandumda Ankara gibi İstanbul’da da ‘Hayır’ oyları ‘Evet’ oylarından fazla çıkmıştı. Seçimleri olabildiğince yakından izleyen bir dostum, bugüne kadar İstanbul ile Ankara’nın her seçimde birlikte oy kullandığını, birini kazananın diğerini de kazandığını hatırlattı. Tespitini ilginç bulduğum için dikkatinize sunuyorum; 31 Mart’ta da bu iki kent bakalım aynı diziyi devam ettirecek mi?]

Mitingleri son zamanlarda uzaktan izliyorum. Orada dile getirilenlerin gerçeklerle bire bir örtüşmediğini, kürsüden verilen vaatlerin çoğunun sonradan unutulduğunu bilmem bu soğuklukta rol oynuyor olabilir.

Reklam

Demokrasi olsa, ama bazı partiler olmasa

Bir de şu var: Partilerin birbirleri hakkında söyledikleri ileri geri sözler de kulaklarımı müthiş tırmalıyor.

Demokrasilerde siyasi partiler sistemin ana unsurlarıdır. Pek az oy alan partilerin bile sistem içerisinde bir değeri vardır.

Halbuki son zamanlarda yapılan seçim kampanyaları, taraflar değişse bile, karşı tarafın yok olsa daha iyi olabileceği mesajlarıyla dikkat çekiyor. Refah Partisi’nin yükseliş dönemi olan 1990’larda rakipleri onu yok etmenin doğru olacağı propagandası üzerine kampanya yürütmüşlerdi. [Nitekim birinci parti olarak çıktığı 1995 seçiminden sonra hakkında dava açıldı ve kapatıldı Refah Partisi.]

AK Parti’nin ortaya çıktığı dönemde de siyasi rakipleri onun kapatılması gerektiğini ileri sürüp durmadılar mı? Aynı talepler iktidarının ilk dönemlerinde de devam etti. [2007 seçiminde arkasındaki seçmen kitlesi daha da büyümüşken AK Parti hakkında da kapatma davası açıldı ve bir oy farkıyla kapatılmaktan kurtuldu iktidarda olmasına rağmen AK Parti.]

Bu seçimde üzerinden kampanya yürütülen parti HDP…

Ne yazık…

Münif Paşa mıydı Osmanlı döneminde Maarif Nazırı koltuğunda otururken, “Şu mektepler olmasaydı Maarif’i ne güzel idare ederdim” dediği kayıtlara geçmiş olan devlet adamımız?

Bugünlerde de bazılarının aklından dışarıya vurmasalar da benzer düşünceler geçtiği belli. “Şu ve şu partiler olmasa demokrasi daha güzel olacak” düşüncesi…

Oysa HDP bir önceki seçimde (24 Haziran 2018’de) 6 milyona yakın (5 milyon 890 bin) oy almamış mıydı?

HDP’ye vurmak için açılan ağızlar, o kadar seçmenin -muhtemelen HDP’ye de verebilecekken çeşitli sebeplerle başka partilere oy veren bazılarının da- rahatsızlığına sebep olduklarının farkında değiller mi?

Anketlerde deneklere “Kendi partinizden başka bir partiye oy vermeniz gerekirse o hangi parti olurdu?” tarzında da bir soru yöneltilir ve böylece seçmenlerin ikinci parti tercihi öğrenmeye çalışılır. AK Parti seçmenleri arasında HDP’yi ikinci tercih görenler bulunmadığı mı sanılıyor?

İktidar cephesi (AK Parti ve MHP), dün, İstanbul’da, Hürriyet gazetesinin “Tarihi bir gün” diyeceği türden bir miting düzenledi. Herhalde öyledir. Ancak, iktidarın Ankara ve İstanbul’u bir kez daha elinde tutabildiği bir seçim olacağı için mi, yoksa bu iki büyük kenti bu kez kaybedeceği için mi ‘tarihi’ denilmeyi hak edecek bu seçim?

Nasıl olsa merakımızı gidermek için bir haftadan az bir süre kaldı.

ΩΩΩΩ


Reklam

29 YORUMLAR

  1. Sayın Koru ülkenin içinde bulunduğu durumun vahametini dile getirircesine “cephe” kelimesini oldukça fazla kullanıyor. cephe denilince benim aklıma daha çok savaştaki taraflar geliyor. Umarım seçimler kazasız belasız sonuçlanır da siyasetin dili yumuşar artık..

  2. Aşağıda dikkatimi çekti, Kur’an’ı Anlama Usulü Dersleri -4- (Soru – Cevap) – RNE 25 Mart 2019 at 12:22

    İlk soruya cevapta “Batı kuvvet uygarlığı” olarak tanımlanıyor. Yeryüzünde kuvvet uygarlığı olarak ortaya çıkmayan uygarlık herhalde çok azdır. Daha kuvvetli olmak arzusu geleceğe daha hazırlıklı olmak kaygısındandır. İnsan geleceği bilemediği için, bu konuda kendisini güvensizlik içinde hissettiği için tedbirli olmak durumundadır. Yani, Batı proaktiftir sistem olarak daima kendini geliştirme, işi ehline vererek iyinin iyisine ulaşma gayreti içersindedir. “Hep önde olsun başkaları Batı’ya çalışsın Batıya kul köle olsun” gibi anlayış eksiklikleri dolayısıyla gerçeği yansıtmıyor. Ancak bu konu gerçekten uzundur. İlgisiz kalmamış olmak için 20 dakikalık videonun 10 dakikasına kadar devam ettim. Baktım yeni bir şey yok, orada durdum.

    Rekabet insanın tabiatında olan bir şey. Bilim’in etkilerinin pratiğe çevrilmesi, yani insan hayatına katkıları 1650 yıllarında başlıyor. Bunlar tabiattaki mevcut bilgilerin kullanılması, başka bir deyişle eşyanın tabiatını anlama konusundaki merak ve gayretten kaynakların. Sonucu nasıl kullanacağın da önemli. Katkı olacağına tahribat da yapabilir (Kurandaki ayetlere göre, müslümanlar katkı, yani faydalı işler üretmekle mükellef). Videodaki ifadenin aksine, “Bilimin” sonuçları sonuçları paylaşılmıştır. Avrupada blok olarak gelişmesinin sebebi bu paylaşımdır. Osmanlıların buna zamanında iştirak etme fırsatları vardı. 1698 yılında İngilterede Buhar makinası, pompa, uçan mekik icadları ortaya çıktığında Osmanlı ilgi gösterseydi bu rekabete taa başında başlayabilirdi. Bunun için Kuranı yeterince anlamış olmalarıı gerekiyordu.

    Ancak, Osmanlılar anlamadığı gibi, onları ezberine eleştiren TC dönemindeki bir M. Kemal de Kuran’ı anlamadı (büyük bir ihtimal “anlamak istemedi”-önyargılıydı). TC ile “Batıyı topyekun kopya edeceksiniz” zihniyetini hakim kıldı. Tamam dendi sen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’sün. Batılılık CHP döneminde daha sert bir şekilde devam etti. Sonuç malum. Yıllar sonra bugünkü AKP! Ve ezberine müslümanlık geleneği halen daha devam ediyor. Ben işte bunun için “Akıl*İman Sentezi” diyorum… Kuran’ı layıkıyla anlamak, eksiklerimizi-hatalarımıızı görmek şüphesiz çok önemlidir.

    • Osmanlı entelektüel paşası çağının vicdanı Atatürk Hasta adam Osmanlıyı ezbere eleştirdi ha. Kuran hafızı Atatürk Kuranı anlamadı ha. Entelektüel de değildi herhalde. İstiklal savaşınıda yapmadı nutkuda İnternet ten kes kopyala yapıştır yazdı. Güzel hayal kurmuşsun helal.. Ne diyelim.

      • Notunuzu yeni gördüm. Osmanlı hasta adamdı demek de ezberine önyargılı bir iştir (ki bu öncelikle Batı’dır, eleştirilecek yanları çoktur!). Tarihimizi çok fazla okuduğumu iddia edemem. Bir Fatih veya Kanuni devrindeki Osmanlıya hasta adam denilebilir mi? Yazdıklarım size ters geldiyse, okuduklarımdan benim çıkardığım kanaatlar o yönde. Size göre hayal olabilir. Benimki belli noktalara dayanıyor. Bu bir zan ise bana ait. İstiklal savaşını yapmadı dediğimi nereden çıkardınız. İstiklal savaşı en önemli vazifesiydi ve bunu layıkıyla yaptı. Bu şavaşa katılan herkese ve öncelikle ona daha önce Allah razı olsun demiştim. Bunu görmemiş olabilirsiniz. Ancak, bundan sonra yaptığı herşeyi layıkıyla yaptı denemez, bence.

        Entelektüel değildi de demedim (bunu nereden çıkardınız?). Hafızdı diyorsunuz (şahsen bilmiyordum). Ancak, ne “hafız” gibi ezberine okumak, ne de “entelektüel” olmak Kuran’ı anlamak için yeterlidir. Hele hele önyargılı olarak eline alırsan, işin gerçekten zor (Kendi “kale”ne dakika bir, “gol” bir demektir bu aslında!). Hayal kurmuşsun diyeceğine, şu dayandığın noktalar neymiş diye sorarsan kısaca o konuya girebilirim (tamamen, şahsi kanaatim-ezberine kesip kopyalama yok!). Ancak şunu da bilmeni isterim. Bu konuda epeyce tartışmalar olmuşa benziyor, bir yenisini başlatmak gibi bir niyetim ve de gayem yok, öncelikli bir konu değil. Yeri geldiğinde, konu geri kalmış olmamızın sebeplerine geldiğinde aklıma gelen bir konu da kendisidir. Kalkınma-gelişme konusunda niyeti samimi ve ciddi olmasına rağmen, bu konuda hataları vardı. Kaş yapayım derken biraz da göz çıkaranlardan biri olduğunu sanıyorum.

  3. Mitinglerde hemen her parti kalabalıkları toplamayı başarıyor,öyle çaya,çorbaya falan da gerek kalmadan.Lakin onları getiren merak mıdır, lideri görme isteği midir yoksa çoğu kuru kalabalık mıdır bilinmez.Bu gözler miting için 200 km ötedeki şehre gidenleri gördü.Oy vereceklerinden de değil,maksatları gezmek elbette.Fehmi Bey de bahsetmiş,bir önceki seçimde iki büyükşehirde ret oyları çoğunluktaydı.Bu seçim için bazı ipuçları verir mi bilemem.O genel bu yerel demeyelim.Arif olan anlar.

  4. Anlaşılıyor ki AKP ye AKP demekle teknik olarak bir hata yapmıyormuşuz. Sözcü, Cumhuriyet veya başka bir gazete takipçisi olmadığım için münevver çocuksuluğun etkisinden bihaberim. Onlar bir şekilde önyargılı davranıyorken teknik doğruya sadık kalabiliyorlar demek ki. Demek oluyor ki “AK” şeklinde bir kullanım isim değişikliği yapılmadıysa teknik olarak yanlış.

    Niye önemsemek gerek? “AK Parti” demek hakedilmeyen bir durumu onaylamaktır. Hem teknik bir gerçeklik açısından ve hem de siyasi açıdan. Gerçekten, 15-16 yıllık parti tarihi sürecinde en hafifinden bir yığın şüpheli durumlar ortaya çıkmışken ve bu durumlarda kendini doğru düzgün bir şekilde izah etmek yerine bu parti, karşısında kimi bulursa bulsun “en iyi müdafa hücumdur” taktiği ile saldırmayı tercih etmişken, yani “Aklanma veya Aklaşma” yönünde ciddi bir efor sarfetmemişken “AK Parti” şeklinde ödüllendirici bir kullanım tarzı YANLIŞtır.

    AKP partizanlarından isim konusundaki doğru neyse bu doğruya katılmalarını beklemek biraz fazla doğruculuk olur, görünüşe göre. “AK” lıkla tanımlanmak eminim nefsen hoşlarına gidiyordur. “Kuzguna yavrusu şahin görünürmüş” diye bir deyimimiz var. Parti zaten şahinleşmedi mi?

    Trump Rusya’nın Amerikan seçimlere müdahelesi konusunda bir çok şaibeli durumla karşılaştı ve suçlanıp durdu. Ancak, yürütülen hukuki inceleme sonuçları bugun açıklandı ve suçlu bulunmadı. Sevinçten hoplayıp zıplayıp duruyor (tamamen suçsuz da değil, ayrı mesele). Bizde AKP’nin karşılaştığı bir değil birçok şaibeli durum karşısında herhangi bir hukuki inceleme oldu mu? Bu tür işleri evel ezel tarafsız olarak yürütebilecek HUKUK sistemi hiçbir zaman oldu mu ülkemizde? Ya da bunun sağlanması için herhangi bir adım atılabildi mi ülkemizde? Kutupların birbirine saldırdığı sistem geleneği devam ediyor. Bu dönemde “hakim de biziz savcı da” sloganı daha önce de örtülü bir şekilde vardı. Muhtemelen, 10-15 yıl sonra bir başka kutup iç dinamiklerler “kaleyi” eline geçirdiğinde de aynı slogan devam edecek, ancak başka bir kutup adına. Of memleket offff! 15 Temmuz ile sözde bağımsız olabildin, ancak önyargılarının prangalarından kendini ne zaman kurtaracaksın?

    • Partilerin isimlerinin kısaltılmış halinin ne olacağı
      bildiğim kadarı ile tüzüklerinde geçer.

      Mesela Özal’ın Anavatan Partisi’nin kısa ismi ANAP idi.
      Baş harflerini yazacak olsaydık AP denmesi gerekirdi.

      Adalet ve Kalkınma Partisi’nin
      kısa ismi de Ak Parti’dir.Bu
      teknik olarak böyledir.

      • Bu açıklama için de teşekkürler. Ancak, “Bildiğim kadarıyla” ve “teknik olarak bu böyledir” ifadeleri farklı tonlar. Parti ilk kurulduğunda ve ilk tüzüğünde kısaltılış şeklinin “AK Parti” olduğu yazılıyorsa, ancak o zaman kabulüm. Bunun için “Parti” dedikten sonra tam anlamıyla kısaltılma olmamış oluyor zaten. Anavatan Partisinin ANAP yerine “Ana Parti” formatınla anılmasına eşdeğer bir durum. Ancak böyle bir şey yoktu. Tekrar ediyorum. Orijinal tüzükte “Ak Parti” varsa mesele yok. Zaten, biz de seçimde “ak” gibi bir parti olması temennisiyle oy vermiştik. Tabii sonradan oy vermemeğe başladık. Bundan, akabinde başka bir partiye abone olduk anlamı da çıkmasın (AKP bizim için bir önemli bir heyecandı). Kendi payıma, bu işin 15 Temmuz’da ne olduğunla da hiç bir alakası yoktur (ilişkilendirme açısından hep bu konunun edebiyatı yapılıyor, onun için ilave etme gereği duydum).

  5. umarım bu kalabalıklar sandığa yansımaz demek isteseydim böyle bir yazı yazardım herhalde. gerçi daha geçenlerde muharrem incenin yaptığı mitinglerin nasıl oya yansımadığından örnek verirdim nuh nebi zamanına kadar gitmek aklıma gelmezdi tabii ya neyse maksat hasıl olmuş mu ona bakmak lazım. şimdiye kadar hiç bir mitinge gitmedim. evimden çıkıp, arabayla ya da değil zar zor alana varıp, saatlerce sıcakta, soğukta, ayakta, nefes alınmayacak kalabalıkta koltuğumda otururken de dinleyebileceğim bağırış çağırışı dinlemeye beni hiç bir kuvvet götüremez. partisine destek olmak için buna katlananın oy vermeyeceğini düşünmek mantıklı da gelmez. koltuğunda oturanları bilmem ama mitinge kaç kişi katılmışsa o kadar oy şimdiden yazın derim.

    demokrasi olsa ama bazı partiler olmasa,
    ne güzel olurdu.
    pek çok dünya devletlnin bir terör örgütü olarak tanıdığı dünyanın en kanlı terör örgütlerinden biri olan pkk nın siyasi uzantısı olduklarını kendilerinin de beyan ettiği hdp mecliste olmasa.
    şimdi hapiste olan eş başkanın özerklik isteyen, bağımsızlık talep eden açıklamaları olmasa.
    diğer hapiste olan eş başkanın türkiyenin düşmanı olduklarını ve türkiye ile savaşacaklarını her fırsatta dünya kamuoyu önünde açıklayan ypg ye sırtlarını dayayan beyanları olmasa.
    parti üyeleri belediye olanaklarını pkk nın hizmetine sunmasa.
    milletvekilleri bagajlarında örgüte silah taşımasa.
    işleri güçleri hizip olmasa
    ne güzel olurdu…
    bir kürt partisi kurulup türkiye partisi olsa,
    sorunlarımızı birlik beraberlikle çözeceğiz dese,
    biz sizi siz bizi kucaklayacağız dese,
    türkün kürtten, kürdün türkten başka dostu yoktur dese,
    bu topraklar hepimize yeter dese,
    sorunlar silahların gölgesinde değil, meclisin çatısı altında çözülebilir ancak dese,
    ne güzel olurdu.
    mitingine de giderdim, oy da verirdim.

    • Boşuna nefes tüketiyosunuz Didem hanım.
      Reis suda yürüse yüzme bilmiyorlar diye eleştirecek.
      Meydan dolsa şov yapıyor ama fos.Dolmasa herkes bıktı diyecek.
      diğer tarafta HDP ,ABD nin tam korumasına girmiş CHP ile ittifak yapıyor en ufak yorum yok (pardon var çok üzerine gitmeyin negatif sisyaet olur denmişti 3 gün önce).
      ABD açıkça tehdit eder yorum yok.(Pardon dünya ile koptuk ondan oldu).
      Darbe olur yorum yok.(Pardın ne darbesi tiyatro.450 generalin yarısı içerde gerisinin ne kadarı ilgili belirsiz.nasıl tiyatro ise)
      ama başlkları yandaş ve at gözlüklü ama bunlar acayip tarafsz ve vicdanlı.
      Vah ki ne vah .
      Bunlar Ortadoğuda yaşıyor ama isviçre gibi davranmamızı öğütlüyor,yersen

      • Sayın Serdar! 2.5 sene önceki bir yazının altına yorum bırakmayı unutmuşsun. gözünden kaçtı herhalde?

        • Estağfurullah bu bugünkü yazı
          Bu konuda sizin elinize su dökemem
          İstersen üşenmeyip son 1-2 ayı say
          En fazla sizin 1/10 unuz kadar ancak yazmışımdır
          Hatta burada ücretli yorumcu olabileceğinize dair de kuvvetli şüphelerim var
          Hani deler ya “dinime küfreden müslüman olsa “ ?
          Eski yazılara gelince Sn koru yu uzun yıllar oluşum ancak 17 Temmuz’dan sonra takibi bırakmıştım sonradan eski yazılarını 1-2 yıl gecikmeli hayret içinde okudum okumakta da devam ediyorum gecikmeli yorumlar o yüzdendir

  6. MİT-İNG

    Kan ter içinde kalmıştı, kendini çimlere atıp, kolu ile alnından damlayan terleri sildi.
    -Onlar yakacak, biz söndüreceğiz,dedi başka çare yok.
    -İyi ama ne zamana kadar, bak bu evin yanına yeni odalar eklemeliyiz, yeni ahırlar tarlalar gerekli.
    -Gerekli, gerekli ben de biliyorum ama fırsat mı bırakıyorlar görüyorsun.
    Yerimden kalktım, duvarın biri isten simsiyah olmuş, pencereler hafifçe yanmış. Ucuz atlattık ucuz, elhamdülillah. Ayaklarım yerdeki yangını söndürmede kullanılan kovalara takılıyor, sağda solda bir sürü. Eğilip bakıyorum, kimisi çatlak, kimisi delik, kimisinin kulpu yok.
    -Bunlar ne olacak
    -Ne olacak atacağız eski yerine, nasılsa yine lazım olacak.
    Gıpta ile bakıyorum. Yarabbi bu nasıl sabır, bu nasıl azim. Başkası olsa bin kere pes ederdi.
    -Bunların bazıları hasarlı, çiftlik halkı sağolsun bütün güçleri ile yangını söndürmeye koşuyorlar ama, emekleri bu kovalarla zayi oluyor. Suyun çoğu boşa gidiyor, sağa sola akıyor.
    İki elini iki yana açtı, çaresizliği yüzünden okunuyordu.
    – Görüyorsun, vakit mi var sağlamlarını seçmeye, elimize ne geçerse onu kullanıyoruz.
    -Bak dedim, yanına oturdum. Sabrına ve emeğine hayranım, bu çiftlik sana çok şey borçlu ama yazık emeklerine.
    Ne diyorsun der gibi yüzüme baktı, hala alnından terler damlıyordu. Devam ettim.
    -Sen şimdi hemen tamire, yeni eklentiler yapmaya, tarla açmaya koyulacaksın.
    -Eee ne yapayım?
    -Yapma.
    -Yapmayayım mı? şaşırmıştı, hiç beklemediği bir cevaptı bu. Ama bu işlerin yapılması lazım, kalacak yeni yerler, ekecek tarlalar gerekli.
    -Ama yine yakacaklar ve senin işlerin yarım kalacak.
    -Başka çare mi var?
    -Var ya, yüzünü asma dinle beni. Bak şimdi yangını söndürdün bir kaç zaman sonra yeniden aynı yerden veya başka yerden bir yangın çıkaracaklar yine başa döneceksin, bunu sen de biliyorsun. Ayağa kalktım bir kaç adım atıp yerden bir kova aldım, Altındaki deliğin yanına kapı vurur gibi vurarak yanına çömeldim.
    -Yapılacak işleri boşver, öncelikle sağlam kovalar bulmalısın, kendi ağırlığı az olan, daha çok su taşımaya yarayacak.
    -Nerden bulacağım sağlam kovaları, kolaymı?
    -Değil tabi ama “arayan bulur” bulamazsan oturup kendimiz üretmeliyiz, zor iş ama çözüm bu.
    -Sıkıntılı iş millet ekmek beklerken, yatacak yer beklerken.
    -Sıkıntı olmadan olmaz biliyorsun, “hem her zorlukla bir kolaylık vardır”
    -Eskileri
    -Atacaksın..

    Aradan yıllar geçti, bir vesile ile yolum düştü yanına uğradım. Neredeyse çiftliği tanıyamayacaktım. Her şey misli misli büyümüş, tarlalar açılmış, sular kanallarda şıkır şıkır. Gülümseyerek karşıladı beni, elimi sıktı, sarıldı. Hoş beşten sonra.
    -Aslında, dedi bunları daha önce yapabilirdim. Senin tavsiyene uyup eski kovaları attım yeni kovalar yaptım çok zaman kaybettim. İşe belki yarardı ama o günden sonra bir daha yangın çıkarmadılar zaten.
    Sağlam bir kovayı elime aldım, düşmanın geldiği tepelere doğru baktım.
    -Haklı olabilirsin ama belki hazırlıklı olduğunu gören kötü niyetli kişiler artık seni bu basit yangınlarla oyalayamayacaklarını da anlamış olabilirler.

  7. Yahu, son zamanlarda iyice dikkatimi çekti. AKP bildiğim için yorumlarımda gerektiğinde isim olarak ben AKP yazarım. Ancak, bakıyorum Fehmi Bey AK Parti yazıyor (CHP yine CHP, ve MHP yine MHP). Burada başka yorumcular da “AK Parti” yazıiyor. Bu parti resmen isim mi değiştirdi de bizim haberimiz olmadı? İsim değiştiyse ne zaman değişti? Siyasi yorumlarda “Eski Türkiye” ve “Yeni Türkiye” ayrımı yapılıyor. Yeni eskisi gitti, Türkiye dendi, parti AK’laşmağa mı niyetlendi? A=Adalet, K=Kalkınma’ya ne oldu?

    Bu arada, eskiden de meydan gerçekten çok doluymuş. Demek ki bu bizim genimizde olan bir şey. Seçim olunca millet sokağa dökülüyor meydanları dolduruyor (işsizliğin çok olmasinın da bir rolu olabilir!). Herhalde dünya’da bizden başka böylesi bir ülke yoktur. Bu kalabalığa çay poşeti mi dayanır? Herhalde çay-şeker vs dağıtma konusunda da bir başka ülke yoktur. Eskiden de böyle bir şeyler veriliyormuymuş, merak işte! Bunu bir partinin yapması “Rüşvete” girer. Bari öbür partiler de yapsın da ülke geleneği olmuş olur…. Nasıl olsa iktidar. Bu işin kanunlaşması kolay. Üstelik bu parti israfı da seven bir parti….

    • AKP Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kısaltılış yazımı. AK Parti neyin ısaltılmış yazımı,Yazımkurallarına göre AK Adalet ve Kalkınma’nın kısaltması isedevamı olan kelime Parti değil Partisi olaması gerekir.Yani AK Parti diye bir kısaltma olamaz.Şayet AK temiz,pak anlamında kullanılıyorsa niye büuükharfle yazılıyor? Ak Parti yazılması lazım ya da AK PARTİ yazılması lazım değil mi?B u kısaltmalarda bir yazım hatası olduğunu düşünüyorum.Ya AKP şayet açılımı Adalet ve Kalkınma Parti’si ise yok eğer partinin ismi değiştirilip”BEYAZ,PAK,TEMİZ ”ANLAMINA GELEN BİR PARTİ İSE AK PARTİ şeklinde yazılmas gerekir.ı

    • Ben de yorumlarımın hiçbirisinde AKP diye yazmadım. Partinin adını AKP olarak yazmak ve söylemek, Aydınlık, Cumhuriyet, Sözcü gibi yerlerde kalem oynatan ‘münevverler’in (!) çocuksu yüzeyselliği idi. Bunun pek farkında olmayan hayli AK Partili de parti adını AKP olarak kısaltmakta bir beis görmedi. Fehmi Bey’in tutumunda söylediğim şey de rol oynuyor olabilir.

    • Açıklamanız için teşekkürler beyler. Bu konuda yanlış yapanlardan biri değilmişim…. Sayenizde onu öğrenmiş oldum.

  8. İstanbul mitingi deniyor ama; çevre ilerden yüzlerce otobüsler istanbula hareket etti. Biz millet olarak biraz da meraklıyız. Orada bulananlarin %12’si merak ettikleri için girmişlerdir. Halkın söyleyeceği son söz gelecek pazar günüdür.
    Hdp’ye ayrı bir parantez açmak istiyorum; hem Kürt yoktur diyecek sayın Bahçeli, hem de 3 milyon kürdün oyuna talip olacaksın. Hem Kürtçe diye bir dil yok diyeceksin hem de 3 milyon kürt oyuna talip olacaksın. Emin olun Akp’ye oy vermek isteyen kürt kökenli kardeşler; sayın Bahçelinin Kürtlere ve Kürt diline olan bakışı olumsuz etkiliyor. Biz de saadet partisi olarak kardeşlerimizin oyuna talibiz.
    SAYGILAR SEVGİLER

    • Hocam , Sn. Bahçeli’nin ” Kürt yoktur , Kürtçe diye bir dil yoktur ” gibi bir söylemi nerede oldu ?
      Var mı arşivde böyle bir söz. Ben hatırlamıyorum. Varsa yayınlayabilir misiniz ?
      Ben Sn. Bahçeli’nin bu tür hezeyanda bulunacağını sanmıyorum . Bunu ispat etmezseniz müfteri lursunuz bilesiniz.

        • 1980 lerden beri sizi takip ederim.son zamanlarda sizin yalpaladığınızı gözlemliyorum.Daha önceleri tutarlı ve öngörülerinizi isabetli buluedum.Fetö den sonra ve Abdullah gül meselesinden sonra sizde tutarsızlık ve öngörülerinizde isabetsizlik var.Ekranlara çağrılmayışınızında bu tutarsızlığın ve yönlendirmenin etkisi olduğunu düşünüyorum.Taha Kıvanc’ı mı deneseniz acaba?

        • Hocam bu videolar Bahçeli’yi iddia ettiğiniz Kürtçe yoktur savını kanıtlayamaz. Ama şunu kanıtlar . 2. videodak , 17/25 Aralıkla ilgili Bahçelinin görüşlerinin 180 derece değiştiğini , o zamanlar bunu yolsuzluk operasyonu olarak algıladığını , şimdilerde ise bundan vazgeçtiğini , iktidarla birlikte aynı söylem birliğine vardığını , geçmişteki iddia ettiklerini şimdi inkar ettiğini kanıtlar sadece. Bence toplayabilirsen farklı delilller toıplamaya devam et. Ama Bahçeli asla ne Kürt dilini , ne de Kürt kökenli vatandaşlarımızı inkar etmez.

  9. Erdoğan ve AK Partililer, teröristlerin belediye meclis üyeliği için aday oldukları iddialarını kafadan uydurmuyorlar. Ellerindeki veriler, doğrudan devletin istihbarat örgütünden gelen orijinal raporlar. Cumhurbaşkanı’nın iddialarını kuşkulu bulan kendini bilmezler, Yıldıray Uğur’un Karar Gazetesi’ndeki yazısını okusunlar.

    Ben sadece devletin bu kişiler hakkında iktidara sunduğu bilgi notlarından birkaçını paylaşmakla yetineceğim. Böylece, Mansur Yavaş’a yöneltilen suçlamaların ciddiyetinin de farkına varmış olursunuz:

    “2014 yılında Cumhurbaşkanlığı seçiminde Selahattin Demirtaş için oy topladı”
    “2015 yılında HDP Patnos ilçesi mahalle komisyonun çalıştı”
    “2015 seçimlerinde HDP sandık müşahitliği yaptı”
    “BDP Muğla teşkilatının 2010 Nevruz etkinliğine katıldığı tespit edilmiştir”
    “Ağrı ilinde HDP güdümünde düzenlenen mitinglere katıldığı şeklinde bilgiler elde edilmiştir.”
    “2006’da DTP Ardahan il kongresinde yedek YK üyesi seçilmiştir.”
    “HDP Balıkesir Burhaniye ilçe teşkilatına maddi destekte bulunduğu şeklinde bilgiler elde edilmiştir.”

  10. Muhteşem ve tarihi mitingde Eski Türkiye kürsüdeydi. Tansu Çiller, Mehmet Ağar. . . Gözlerim Doğu Perinçek’i aradı. . . “Nasılsa ruhu burada” diye düşünmüş olmalı. Çakıcı’yı da görmek isterdik, en azından sinevizyon yoluyla bağlanabilirdi cezaevinden. İnşallah gelecek sefere diyelim ve Pazar gününü bekleyelim.

    • Perinçek gelmek istemiş daha doğrusu ak parti genel başkanlığına birlikte çalışalım seçimleri kazanalim teklifini götürmüş fakat kabul görmemiş. Bence kabuk etmemekle yanlış yapmışlar. (Kendisi haber türk TV ye konuk oldu orada anlattı bunları.)

  11. Istanbul mitingini! Firans 24 kanalide gösterdi.
    Genelde orta yaş üstünde insanlarin çoğunluğu dikkatimi çekti epeyce çocuklarda vardi, fakat gençleri ya göstermedi yada katilim azdida ben goremedim.
    5 yilda 5. Seçim olduğunu ve enflasyon çift rakamlı oluşundan falan bahsediyorlardi.
    Ne zengin bir ülkeyimişiz.ye,ye bitmedi.

    İKİSININDE AĞIZLARINDAN ZEHIR DAMLIYORDU,hem savcılık hemde hakimlik yapiyorlardılar. Yalnız, ikiside Mahkemyi Kübrayi unutmuşlardilar.

Yoruma kapalı.