Kuzguncuk sahilinde kahvemi yudumlarken ilk seçimde sandığın nasıl şekilleneceği üzerine kafa yordum

35
Reklam

Dün akşamın neredeyse bütününü İstanbul’un Anadolu yakasında tevazuuyla ünlü sahil mahallesi Kuzguncuk’ta geçirdim. 

Hemen karşısında yer alan Ortaköy’e hayranlık ve gıpta ile bakan bir semtti Kuzguncuk. Tek kanallı televizyon döneminde gösterildiği saatte halkımızı evlere kapatan ‘Perihan Abla’ dizisi orada çekilirdi. Samimi komşuluk ilişkilerinin İstanbul’da da yaşandığını o dizinin müdavimleri Kuzguncuk sokaklarından öğrenmişti.

En işlek caddesi -İcadiye- dün farklı bir Kuzguncuk tablosu çizdi bana.

Korona sonrası Kuzguncuk’u… 

Birkaç kilometre uzunluktaki cadde üzerinde sıralanan restoranlar ve kafeler, herhalde bazısı mahalle dışından gelmiş insanları parlak yeni yüzleriyle ağırlıyorlardı.

Ve umutla.

Sanki son 1,5 yılın önemli bir bölümünü kapalı geçirmemiş gibiydi herbiri.

Restoranlardan sosyal medyada kendisini iyi tanıtmış biri –Metet Dönerci– kuruluş tarihini gelen-geçene gururla ilan ediyordu: ‘‘2010’dan beri…’’    

Reklam

On yılda ciddi değişim ve dönüşüm geçirmiş mahallelerden biri Kuzguncuk.

Dondurmacısı –Bien Gelato– küçücük bir dükkan, küçük ama iddialı. Dondurma çeşitlerinin sergilendiği üstü açık bozdolabının hemen arkasındaki bölmenin üzerinde ‘‘Dondurmalarımızı kendimiz burada yapıyoruz’’ duyurusu var.

Nefis dondurma, yerli ve milli…

Lafı nereye getireceğim belli: Önümüzdeki seçimin sonucunu Kuzguncuk gibi mahallelerde yaşayan insanlar belirleyecek. 

Seçimi etkileyecek bunca olumsuzluğa umursamaz tavırla yaklaşan iktidar cephesi, 20 yıl boyunca hemen her seçimde AK Parti’ye oy vermiş o insanların bir kez daha aynı davranışı sergileyeceklerinden emin…

Hiç değilse öyle görünüyor.

Ekonomik kriz ve bunun cepleri yakan olumsuz etkisi… Birbiri ardına ortalığa dökülen 20 yılın isimlerini ezberlettiren siyasi kişiliklerinin sevimsiz ilişkiler ağıyla zenginleşmelerine dönük ifşaatlar… Dış politikada köşeye sıkışmışlık… Değişik uluslararası kurum ve kuruluşların raporlarında ülkeye ve özellikle yöneticilere yönelik ağır eleştiriler…

Ve daha neler ve neler…

Reklam

Bütün bunlara rağmen, Kuzguncuk ve ülkenin her tarafındaki benzeri mahallerinin halklarının, kendilerine bir seçim daha şans tanıyacağı beklentisi seziliyor iktidar cephesinde…

Kuşkulu bir beklenti ama…

Verecekler mi, vermeyecekler mi?

Erkenden bu soruyla uyandığımda, günün ilk ışıklarıyla birlikte, Karar’da yazan İsmet Berkan’ın sütununda, açıklayıcı bir veriyle karşılaştım.

Okuyalım:

‘‘Demos Araştırma (www.demosarastirma.com) tarafından aylık olarak yapılan ve sadece abonelerine gönderilen PanoramaTR araştırmasından bir tablo dikkatimi çekti.

Kamuoyu araştırmasına göre seçmenlerin yüzde 36.7’si Cumhurbaşkanlığı seçiminde Tayyip Erdoğan’a oy vereceğini; yüzde 50.1’i ise kesinlikle vermeyeceğini söylüyordu. (Kalanı kararsız.)

Peki bu oy vereceğim-vermeyeceğim diyenler nasıl bir sosyo ekonomik gruba mensuptu? Şaşırtıcı sonuç şu: Tayyip Erdoğan’a oy vermeyeceğini söyleyenler düşük ve düşük-orta gelir grubunda (sırasıyla yüzde 57.3 ve 45.8) yoğunlaşırken, ‘Erdoğan’a oy vereceğim’ diyenler ise yüksek ve orta-yüksek gelir grubunda (yine sırasıyla yüzde 45.9 ve 46.5) birikmişti.’’

Tablo bayağı açıklayıcı.

‘‘Kesinlikle oy vermeyeceğim’’ diyenlerin oranı yüzünden ilk seçimde Tayyip Erdoğan’ın kaybedeceği anlaşılıyor; yüzde 50.1 öyle demiş çünkü… [Yüzde 36.7 ‘‘Vereceğim’’ diyor; her şeye rağmen vereceklerin sayısı bu ve hiç de az değil.]

‘‘Oy vermeyeceğim’’ diyenler düşük ve orta gelir grubundan, her şeye rağmen oy verecekler ise orta-yüksek gelir grubundan…

Dün akşam bu ikinci grubu, Kuzguncuk’un işlek İcadiye Caddesi üzerinde dükkanların sokağa atılmış masalarında otururlarken gördüm, gözledim.

Soru şu: Oy vermeyeceğini söyleyen ‘fakir fukara garip guraba’ gerçekten vermeyecekler mi, oy vereceklerini söyleyen halleri vakitleri bu dönemde iyileşmiş olanlar sandık başına gittiklerinde oylarını hiç düşünmeden iktidar cephesi için kullanacaklar mı?

İlk gruptan bazıları ikinci gruba katılırsa iktidar cephesinin cumhurbaşkanı adayı seçilebilir; ikinci gruptakiler dönemin kazançlıları oldukları halde farklı sebeplerle görüşlerini değiştirirlerse, o durumda mağlubiyet kaçınılmaz olur…

Hangisi?

Zenginleşenlerin ülkeleriyle ilgili tasavvurları farklılaşıyor, değerlendirmelerinde daha önce hiç düşünmedikleri konular ağırlık kazanmaya başlıyor. Onlar daha kolay görüş değiştirebilir.

O halde mağlubiyet kaçınılmaz mı?

Aceleye mahal yok. Daha azla yetinmek zorunda kalanlar içerisinden hiç ihmal edilmeyecek sayıda insan, olan bitene kızsa ve bugün oy vermeyeceğini söyleyebilecek hale gelse bile, sandığın önüne konulacağı süreçte yapılacak tartışmalardan etkilenip yine eski tavırlarını benimseyebilir ve oylarını iktidar adayı için kullanabilirler…

Şimdilerde nerede olduğu bile bilinmeyen yakın zamanların güçlü bakanı, partisine oy veren seçmenleri tanımlarken, bir AK Parti seçmeninin kendisine, ‘‘Cumhurbaşkanımız aya dört şeritli yol yapacağız dese vallahi inanırız’’ dediğini söylemişti.

Cumhurbaşkanı dört şeritli olacağından söz etmese bile aya gidileceğini sonunda müjdeledi.

Medyası inanmaz görünüyor, ama seçmen kitlesinden inanan çıkabilir.

Mutfakta çorba kaynamasa bile aya gidileceği türden müjdeleri önemseyen, yolsuzluk iddialarına kulaklarını tıkamış, ABD veya AB ne söylüyormuş aldırmayacak, dış politikada yaşanan sıkıntıları başarı olarak görmeye hazır bir seçmen kitlesi…

İşte şimdi o kitlenin bir bölümü ‘‘Kesinlikle oy vermeyeceğim’’ diyor…

Acaba sonuna kadar bu tavrını koruyacak mı?

Zenginleşen ve bunu iktidara borçlu olduğunu düşünen ve ‘‘Oy vereceğim’’ diyen kitle, ülkenin dünyadan tecrit hale gelmesini, eğitimin kalitesizliğini, 128 milyar doların buharlaşmasını dert etmeyecek mi?  

Bilinmeyeni hayli fazla bir siyasi denklem bu.

Sedat Peker’in bireysel olarak anlattıklarının etkisi sınırlı kalacaktır; sonucu o değil kitleleri muhalefetin ne kadar etkileyeceği belirleyebilecek. 

Kuzguncuk’ta oturmuş Boğaz’ın öteki yakasındaki mağrur Ortaköy’e gözümü dikerek seyyar kahvecinin getirdiği kallavi kahvemi yudumlarken bunları düşündüm.

ΩΩΩΩ

Reklam

35 YORUMLAR

  1. Şahin bey “Neden “Dindar siyasalcılar” iktidar olmamalı?” diye sormuş; baran bey de zinhar siyasetten uzak durun diyor? İktidardan çekilip muhalefete geçsek, hem bu tür tartışmalar da bi sona erer heralde???

  2. İşi gücü bıraktık tek derdimiz seçim.Adam seçildi ertesi gün başladık yeni seçimden bahsetmeye.Birakin Beyler seçimi günü gelince halk kararını verir.
    Çalışın bakalim 2 yıl çok uzun bir zaman gün ola harman ola .
    Bu halk en doğru kararı verecek nasıl ki Mart yerel seçiminde yapılan hatayı affetmediyse yapılanı da yapabilecek olanı da iyi tespit eder.Erdogan gitsin demekle gitmez. onu halka sunulacak plan projeler ancak götürür.
    O da ufukda görünmüyor.
    Bekleyelim bakalım gelir elbet bugün olmazsa yarın.

    • bazı seyyar satıcılar kahve tiryakisi ya da profesyonel işletmelerde çalışan ve kahve çeşitlerinden kendi içim zevklerine göre hazırladıkları özel karışım kahve sunarlar müşterilerine.

  3. Yapıcı değil yıkıcı olan, istikrar değil kaos peşinde, devleti temsil eden kurumların haysiyet ve itibarını gözetmek diye bir derdi bulunmayan muhalefetimizin cumhurbaşkanı seçimine yaklaşımı işte bu; yaptırtmayız , yıkarız, ödemeyiz, ne gereği var bunların, israf, millet aç aç, herşeyi katarlılara satıyoruz, hergüne bir yalan.

    Kargaşa ve kaosa dayalı taktik arayışlarından bir şeyi öğreniyoruz: Muhalefetin halka beğendirebileceği bir aday bulmakta zorlandığını. Çıkış yolu olarak, geçmişte de kullandıkları siyaseten hoş olmayan taktikleri denemeyi düşünmeleri bundan.

    Halkın bunu idrak edemeyeceğini sanıyorlar demek ki… Halkı tanımamışlar..

  4. Bernar bey!
    Sizinle ilgili bir itirafta bulunmak istiyorum.
    Sayın KORUyu uzun zamandır takip ediyorum
    Ancak bu internet sitesini 2018 yılı sonlarından itibaren takip etmeye başladım.
    Sayın KORU nun siyasi birikimi ve değerlendirmelerindeki makuliyet herkesin malûmu.
    Sizi tanımadığım için sizin makul ve gerekçeli yazılarınızı okumaya başlayınca, sayın KORU daha somut değerlendirmeleri “Bernar” mahlâs adı ile yapıyor diye düşünmüştüm.
    Daha önce “Taha Kıvanç” mahlâs adı ve buradaki içerikler de bunda tabii ki etkili oldu.
    Bildirdiğim gibi yazılarınızın gerekçeli ve iddialarınızın aklî ve vicdani destekleri bu değerlendimede etkili oldu.
    Siyasi değerlendirmeleriniz benim için çok önemli.
    İki tane referansım var:
    1-31 Mart 2019 mahalli seçimleri. Tahminleriniz tam isabet.
    2- 23 Haziran 2019 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi. Bu seçim tahmininiz aynen şu idi:. “AKP bu seçimi kaybetmeyecek bozguna uğrayacak”

    • Siyaset, çok büyük ölçüde, gündelik olarak öne çıkan temalar üzerinden değerlendirilip tartışılıyor, sayın Y.K. Ben bundan uzak kalmaya çalışıyorum. Mesafe alınmadıkça, siyaset daha geniş, daha uzun zaman dilimleri içinde değerlendirilmediğinde, siyasi tarafgirlik de işin içine girdiğinde, “Z kuşağı gümbür gümbür geliyor!”, ya da, “Aç tavuk kendini darı ambarında görür derler. Reis muhaliflere dünyanın kaç bucak olduğunu yine gösterecek!” türünden dayanaksız iddialar “değerlendirme” olup çıkıyor.

      Bir diğer zaaf, öğrenilmiş ezberler. “Gençler arasında lise ve üniversite mezunlarının sayısı çok arttı. Şu halde. . .” türü akıl yürütmeler örneğin. Eğitimin kalitesi, tüm dünyayı kasıp kavuran hazcı kültür, gençler arasında okuma ediminin hangi düzeyde olduğu, ülke meselelerine duyarlık gibi bir ton faktör var dikkate alınması gereken.

      Hep aynı kültürel sosyal çevrede kalıp orada söylenenleri hakikatin kendisi sanmak da önemli zaaflarımızdan biri.

      • ama siz de sanki siyaset okumalarınızı yeterl kadar geniş zaman ve konu aralığında yapmıyorsunuz sn. Bernar hocam!

    • Cin Ali’den bir aforuzma: gözünü kulağını siyasete dikenler yanılgıdan asla kurtulamazlar! daima yanılırlar, on tahminde iki doğru isabet ettirirler o da çalışmalarının ödülü olur.

  5. Dün, Z kuşağı ile ilgili izlenimimi paylaşmıştım:

    “Z kuşağı çok abartılıyor. Sanıldığınca etkisi olmayacak seçimlerde. Seçim geride kaldığında, anket şirketleri Z kuşağı denilen yaş gurubu içinde olup sandığa gitmemiş seçmenlerin oranını tespit edip bizlerle paylaştığında, seçim öncesi bu seçmen gurubundan büyük beklentileri olanlar, o beklentilerinin yersizliğini görüp anlamış olacaklar. Z kuşağının gümbür gümbür geldiği falan yok.”

    Aradan 24 saat geçti, geçmedi. MetroPOOL, konuyla ilgili bulgularını kamuoyu ile paylaştı. Anket, “24 Haziran 2018 Milletvekili seçiminde yaşı tutmadığı için oy kullanmamış genç seçmenlerin bu pazar seçim olsa oy tercihlerini gösteren” bir anket. Sonuçlar, Ocak 2020’den Haziran 2021’e kadar gerçekleştirilen 18 aylık Türkiye’nin Nabzı araştırmasının aylık verileri birleştirilerek elde edilmiş.

    Bu pazar seçim olsa sandığa ilk kez gidecek seçmenlerin oy tercihleri şu şekilde:

    AK Parti: yüzde 25,4
    CHP: yüzde 21,7
    MHP: yüzde 7,4
    HDP: 4,1

    Şu bulgular da dikkate değer:

    Protesto oy: 14,2
    Kararsız: 10,0
    Cevap yok: 10,9

    Internet üzerinden muhalif medya kanallarını izleyen, Z. Kuşağı ve S. Peker etkisi konusunda birbirlerini gaza getiren muhalif yorumcular, “yankı odası” dediğimiz şeyin tuzağına düşüyorlar.

    M. İnce’nin son seçimdeki kampanyasında da görmüştük bunu.

  6. Fehmi abi, diyelim ki, yazdıklarından ve dolaşımda olan yalanlardan sonra bu halk şeytana uydu ve AKParti’yi iktidardan indirdi.
    İyi Parti ARTAGANı 5 yılda devreye sokup yani nakit parayı kaldırıp ekonomiyi düze çıkaracağım diyor. Fakirlik ansızın yok olacak diyor. Mucidi olduğunu, utanmadan söyleyen kişi sağda solda konuşuyor, benim buluşum diyor. Alçak gönüllük gösterip arkadaşlarımla bulduk diyor. ARTAGAN ismi dışında kendilerine ait hiç bir şey yok. Bir yerlerde iki satır ekonomi okumuş acemi siyasetçi, ancak ENGELS edalı birisi, hala hazırda çeşitli ülkelerde kullanılan kapitalist bir sistemin (sizin de düşlediğiniz gibi 2023’te iktidar olunca) gizemli planını devreye alacaklar için söyleyeceğiniz bir şey yok mu? Bu olmaz, halkın elindeki nakti ne yapacağız, banka hesabı dahi olmayan Kelkit’teki köylü pazardan şekeri nasıl alacak. Nüfusun ağırlıklı bölümünün banka hesabı olmayan bir ülkede 5 yılda bu olmaz, hiç olmazsa 20 yıl demeli gibi eleştirileriniz olmayacak mı?

    En önemlisi de, demokrasi bunun neresinde diye sormayacak mısınız?

    İktidara ortak olacak diğer siyasi partyi, halk zaten tanıyor. %23 diyor başka bir şey demiyor. Kaç yıldır din sömürüsü yapmaları dahi onları iktidara yaklaştırmıyor. Yasin okuyorlar yok, Fatih resmi satın alıyorlar tık yok. Yol kenarlarını rengarenk boyuyorlar yok, tank/palet yalanı bir şey getirmiyor, Suriyeliler defolun diyorlar yine bir şey yok, bir kaç bin nüfuslu Katar ülkeyi işgal etti diyecekler de, sokaklarda Allah’tan Katarlı bulunmamaktadır.

    Selamlar

  7. Neden “Dindar siyasalcılar” iktidar olmamalı?

    Bediüzzaman niçin “Yüzde 60-70 tam mütedeyyin olmadıktan sonra iktidara geçmeye çalışmamalı” demiştir. (Bediüzzaman, Emirdağ Lâhikası, s. 386)

    Zira, toplumun ve devletin dinamiklerini ancak yüzde 60-70 oluşturur ve sürükler. Ve ayrıca, “Tam dindar tam siyasetçi, tam siyasetçi tam dindar olamaz!” (Bediüzzaman, Tarihçe-i Hayat, s. 131)

    Dindarlar iktidar olsalar, deccalizmin kurguladığı “yalancı, gaddar, menfaatperest” siyaset prensiplerini uygulamak zorunda kalırlar. O zaman var olan dindarlıkları da elden gider. Dinin gerektirdiği kurallarla hareket etseler, “tam siyasetçi” olamazlar.

    Şimdiki siyaset şan, şöhret, yalan propaganda ve yıpratma üzerine kurgulanmamış mı?

    “Siyasal dindar/dindar siyasalcıların” zihniyeti şudur: “Çalacaksa dindar çalsın, ne pahasına olursa olsun dindarlar yönetsin!” Bu, çalıp-çırpma, haksızlık ve zulüm gibi her türlü olumsuzluklarda biribirine yardımcı ve destekçi olmayı getiriyor! Dini de alet ederek, ”şeffaflığı” engelliyor, “tek adamcılığa” götürüyor.

    Böylece iktidardaki dindarlar siyaseti “din adına, dindarlık hesabına” yaptıklarından dini alet ederler, kendileri için kullanırlar. Müsbet icraatları, iyilikleri, hizmetleri kendilerine alır ve kendilerine mal edilir; menfi hareketleri dine ve dindarlara yıkılır. O zaman, din bunlara müsaade ediyor hissi uyanır. O taktirde de dindarlık böyle bir şeydir algısı doğar. Bu dehşetli bir cinayettir.

    Aslında Bediüzzaman, “Dindarlar iktidar olmaya çalışmasın” derken, onlara acımış, “siyaset bataklığına” düşüp dindarlıklarının yok olmasına gönlü razı olmamıştır! Dindar görünüp Deccalizmin, kurguladığı dehşetli “siyaset topuzunu” sallamasınlar!

    Hürriyetçiler, Demokratlar iktidar olsa, bu kadar yolsuzluk, adaletsizlik, hukuksuzluk yapamaz! Neden? Zira, demokrasinin gereği “şeffaflık ve sorgulama”ya tabi tutulurlar, muhalefetin kontrolünde olurlar.

  8. Ben seçime 15 gün kalaya kadar hiçbir ankete bakmıyorum bile. çıkan sonuçları da kendim değerlendiriyorum, anketçisine göre!
    Hangi parti ne kadar kaybetmiş? bu sorunun cevabı hiç bilinemez, tutmaz! bir kere oyu kime vermişse yine aynısına oy atar, atabilir.
    önemli olan hangi partiye yönelim artmıştır? bu önemlidir bence. (buna oy verecekler demiyom bak 🙂 )
    Hele ki karasızım, oy vermeycem haa! diyene hiç inanmam 🙂
    Amaan boşverin bunları. rakamlar değişmek içindir. sıfırn önüne bir rakam konulursa herşey o zama değişir! Şu sorulara cevap verin siz:
    -Mevcutlardan niçin vazgeçeyim?
    -Yerine geçmek isteyen taliplilere niçin oy vereyim?
    işte size anketin kralı. 🙂
    (ben şahsen hemen hemen herkesin aynı koşullarda yaşaması gerektiğini, otuz kişinin çalışıp yetmiş kişiyi beslemeye çalıştığı değil!
    60 çalışan,
    20 emekliliğini yaşayan,
    10 çoluk çocuk
    10 muhtaç
    topla bakayım tuttumu?
    hayal eder, bunu vaad edecek olan partiyi-leri bekler dururum hep 🙂 )

  9. “Dış politikada köşeye sıkışmışlık… Değişik uluslararası kurum ve kuruluşların raporlarında ülkeye ve özellikle yöneticilere yönelik ağır eleştiriler…”
    Dış politikada hangi köşeye sıkışmışızdır bilemiyorum ama dış kaynaklı “eleştiriler” yöneticilerimize ilaç gibi gelecektir benden söylemesi, hele seçim öncesi, hele de ab/abd kaynaklı eleştiriler…
    Artık a.doğan yok, fetö zaten inzivada; içerden dışardan salvo yapacak birileri kalmadıysa bile kimi firari elemanlar marifetiyle pekala bi hayat öpücüğü de sağlanabilir!
    Yani enseyi karartmayın, seçimlere kadar içerden dışardan ne kadar haydut/devlet varsa onların ağzına bakın, iktidara bir dönemi daha kazandıracak malzemeyi de toparlarsınız inşallah:)))) ha gayret!!!!

    • hayrettin bin gayretli seni hiç sevmem bilirsin ama bazen gerçekten komik yorumlar yazıyorsun fakat şimdi gülme modunda değilim. ancak bu yorumuna çok güleceğim günün gelebileceğine dair ümidim var;

      ben hiç birini tanımam ama yorumlardan edindiğim izlanime göre emniyet müdürlüklerine vatan partili ve mhp’li isimler atanmış yani tam güvenebileceğin sizden olan adamlar.

      benim ümitlenmemin sebebi de onlara güvenmemem:(

  10. Sn.bernar soruyor; “Tekrarlanan İstanbul seçimleri de mi kralın çıplak olduğunu görmenize yetmedi?”
    İbb başkanlığı hariç nerdeyse tüm ilçe belediyelerini ve encümen üyeliklerini cumhur ittifakı kazandı; iktidar bir önceki seçime göre oylarını arttırdığı halde kaybetti istanbulu…
    Yani kralın üstünde hala bir kat elbise varmış gibi görünüyor bana, itirazı olan?

  11. Ender bey yine “Ender
    8 Temmuz 2021 At 03:03
    Hayır! Bir tweet’e yenilecekler. Az kaldı …” buyurmuşlar;
    Bakıyorum bu tweet olayını artık daha idareli kullanıyor gibisiniz, eskiden ikiye üçe beşe katlayıp öyle atardınız, ne oldu eleman sıkıntısı filan mı var, ne iş???

  12. Halis ÖZTÜRK (Halis Ağa ) ; Doğu Anadalu’da köklü ve büyük bir aşiret reisiydi .Babasıyla birlikte önce Hamidiye Alaylarında görev yapmış ancak sonradan devlete baş kaldırarak isyan etmiş, 1926- 1930 arasındaki Ağrı isyanlarında aktif bir şekilde rol oynamış , isyan bastırıldıktan sonra barış görüşmeleri yapılmış ve nihayet 1950-1960 arasında ve DP de
    kesintisiz 10 yıl milletvekilliği yapmış bir kişidir.
    27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Yassıada’ya tıkılanlar arasında haliyle Halis Ağa da vardır.
    Alçak adalet divanının ! duruşmalarında hakim ,Halis Ağaya sorar ,
    – Halis Öztürk sen misin ?
    – Evet benim Hakim Beg !
    – Sen anayasayı tağyir , tebdil etmişsin ; anlat bakalım !
    – Af buyur , neyetmişim !
    – Yani anayasayı çiğnemişsin !
    – Tövbe, tövbe , yok begim ; çiğnememişem !
    – Canım bal gibi çiğnemişsin işte ! Ne biliyorsan anlat bakalım !
    Bunun üzerine Halis Ağa bildiklerini anlatmaya başlar,
    – Begim , Anayasanın, benim ayağımın altında ne işi var ki ben onu çiğneyeyim ; İncili, Tevratı,Kuranı çiğnedin desen anlarım , anayasayı nasıl çiğnerim ki !
    Hem ben cahil adamım ; aha bunlar ( salondaki milletvekillerini göstererek ) elini kaldır dediler, kaldırdım, indir dediler indirdim ! Vallah, benim bi günahım yok !
    Bu anekdotun ; herkesin bakış açısına göre bir çok yönlerden , ibret alınacak , ağlanacak , gülünecek çeşit çeşit yönleri var .Yani her zaman her konuya uyar !
    Selamlar , saygılar

  13. Bugünkü yorumlarda, Durbey isimli yorumcu arkadaşımızın söyledikleri üzerinde durmaya değer. Düzgün cümlelerle ve saygılı bir dille, fikirlerini yazıya dökmüş. Kibir yok, sataşma yok. Saygıyla karşılamak, sözlerini değerlendirmek lazım.

    Ben, sayın Durbey’in dile getirdiklerini, sokak röportajlarında karşılaştığımız AK Parti’li vatandaşlardan sıklıkla işittiğimiz argümanlarla birlikte düşünüyorum. Sn. Durbey’in argümanlarından başlayarak, kısa cümlelerle, AK Parti seçmenlerinin argümanlarını hatırladığım kadarıyla sıralamak istiyorum. Çünkü, bir araya getirildiklerinde, bunlar önemli kimi çıkarsamalarda bulunmayı kolaylaştıracak.

    (1) AK Parti iktidarları hizmetlerde bulundu ve 20 yıl öncesi ile şimdi yaşadığımız hayat arasında çok fark var. (Bence akla dayalı, dahası, doğru bir argüman.)

    (2) İhtiyaç sahibi insanlara ya ana babaları kaymakamlıklar ve belediyeler aracılığıyla devlet market çeki yakacak ve benzeri yardımlar yapılıyor. (Bu da doğru. Geçen haftalarda, sözüne kulak verilir bir akademisyen, sosyal yardım başlığı altında yoksullara sağlanan ödeneklerin 48 kalem olduğunu söylediğinde şaşırmıştım. Ödeneklerin farkındaydım elbette, ama bu denli çeşitlilik gösterdiğini bilmiyordum.)

    (3) İnsanlarımız, ayaklarını yorgana göre uzatmıyorlar; 3000 TL geliri olan insanlar 10000 TL geliri olanlar gibi yaşamaya çalışıyor.

    (4) İşsizlik abartılıyor. Her ülkede olduğu gibi, bizde de işsizlik var. Her zaman oldu, gelecekte de olacak. İşsizliği sorunmuş gibi göstermeye çalışanlar, gençlerin iş beğenmediğini, dolgun ücretli masa başı işler aradığını görmek istemiyorlar.

    (5) Bizler inançlı insanlarız. Geçmişte sahabelerin ne büyük sıkıntılardan geçmiş olduklarını akılda tutan insanlarız. Olanla yetinmeyi, şükretmeyi biliriz. Pandemi, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de sıkıntılara yol açtı.Şimdi sabır ve şükür zamanı.

    (6) Tarım diyorsun, ekonomi diyorsun, hayat pahalılığı diyorsun. Diyorsun da diyorsun. Şimdi de şunu söyle o zaman: Kime vereyim oyumu? Var mı oy verecek bir parti? Var mı Erdoğan’dan başka ülkede bir lider?

    (7) Vur ensesine al lokmayı Türkiyesi geride kaldı. Erdoğan, ABD’ye, Avrupa’ya kafa tutuyor. Ben, Ecevit’in ABD başkanı yanında el pençe divan durduğu fotoğrafını hatırlıyorum.

    (8) Dön, ve şu caddeye bak. İnsanlar huzur içinde bir yerden bir yere gidip geliyorlar. Banklarda, bahçelerde oturuyorlar. Terör belası geride kaldı, huzur geldi.

    Mutlaka eksik bıraktığım başka argümanlar da vardır. Ama, sokak röportajlarında, burada sıklıkla işittiklerimiz bunlar.

    Her birini okuyalım, sonra topluca değerlendirmek için şunu soralım:

    Bütün bunlarda, bir vaat, yakın geleceğe ilişkin bir umut var mı?

    Yok.

    Bütün bulnar, bütün bunları fazlasıyla işitmiş olduğu halde kararsızlar blokuna kaymış (eski) AK Parti seçmenini geri dönmeye ikna edecek argümanlar mı?

    Hayır. O tür argümanlar değiller.

    Sosyal yardım ödenekleri çok ciddi bir oy devşirme çeşmesi. Bu ciddi bir avantaj. Fakat, önü alınamayan enflasyon yüzünden, bu ödeneklerin memnuniyet vericiliği azalıyor.

    Eskiden, son derece örgütlü ve dinamik bir AK Parti teşkilatı vardı. Artık o da yok. Seçime öngelen propaganda ve kampanya döneminde, moralsiz, dinamizmini yitirmiş bir teşkilat olacak. Partililer, çaldıkları kapıların arkasından kapı önüne çıkan vatandaşlar karşısında özgüvenli olamayacaklar. Yukarıda olduğu gibi, sık sık geçmişin başarılarına referansta bulunmak zorunda kalacaklar.

    Bu iktidar, seçimi kaybedecek. Bu kesin gibi.

    Çünkü, sözü tüketti. Yukarıda sıralananlar dışında, söyleyebileceği bir şeyi yok artık.

    Çünkü, dengeleri değiştirebilmek için, ya İyi Parti ve HDP’den birini yanına çekmeyi başarması gerekiyor. Ya da, bu ikisinden birini (ideal olarak ikisini birden) ciddi bir krize yuvarlamayı becermesi gerekiyor. AK Parti ve Erdoğan yılgınlığının ve allerjisinin en güçlü olduğu seçmen, CHP seçmeni değil, İyi Parti seçmeni. Parti bir krize yuvarlansa bile (ki Erdoğan’ın bunu nasıl becerebileceği koca bir soru işareti), bu, İyi Parti seçmen kitlesi üzerinde dişe dokunur bir savrulma yaratmaz.

    HDP parti yönetimi, istese bile, uzatılacask havuç her ne olursa olsun, asla Erdoğan ile bir yakınlaşma içine giremez. Erdoğan, yakında kaybedecek olan aktör. Güç yitirmiş, yakında tası tarağı alıp gidecek olan bir siyasi liderle yapılacak pazarlıktan elde edilecek kazanımların ne güvencesi olabilir? Adam zaten gidecek. Dahası, yakınlaşma şöyle dursun, bir pazarlık durumunu bile seçmenine anlatamaz HDP. Keşke, olması mümkün olmayan olsa, Erdoğan ile HDP arasında kamuoyunun görüp izleyeceği bir müzakere hali oluşsa. Erdoğan’ın bu konudaki ilkesizliği ve tutarsızlığı açığa çıksa, ve salt o yeni U dönüşü yüzünden MHP ve AK Parti seçmeninden en az bir yüzde 5-6 daha “Ulen ne bu!” homurtularıyla kopup gitse.

    Erdoğan, geçmişe referanslı bir söylemle, heybesinde bir numara, bir vaat, bir umut kalmamış halde, sadece sabır ve inanç talep ederek seçime gidecek.

    Para Türkiye’ye akarken işler kolaydı. O para üretime değil, betona gitti.

    Şimdi para yok. İşler çok, ama çok zorlaştı.

    Erdoğan bir daha aday olabilir miymiş, olamaz mıymış. Dün bu tartışıldı burada. Muhalif yorumculardan bazıları, üşenmeyip, olamayacağına ilişkin argümanlar sıraladılar.

    Olsa ne yazar ki?

    Tekrarlanan İstanbul seçimleri de mi kralın çıplak olduğunu görmenize yetmedi?

    Bırakın adam yeniden seçilme umuduyla seçime girebilsin.

  14. Muhalefet bloğunun adayının, HDP desteği olmadan belirlenmesi asla mümkün değil.
       Adaylık konusu muhalefet için düğümüdür. Bu düğümü muhalefet liderlerinin hiçbiri çözemez. Kılıç darbesi gerekir.
      Zülfü Livaneli, zemin hazırlığı için bir yerden başladı.Zülfü Livaneli’nin Baykal için söyledikleri:”Baykal solcu muydu! Hiçbir alakası yok. Tipik bir Sünni, sağcı, Ankara politikacısıdır Baykal. Deniz Baykal Kürtleri, Alevileri, ezilenleri sevmez. Bunu çok sefer kendisi de söyledi, basında çıktı.”
    Alevi-Sünni ayrımını körüklemek  tam bir 5. Kol faaliyeti. Neden Livaneli, bu fitnenin ateşine odun atıyor? Cevaplanması gereken soru, Livaneli bu çıkışı neden yaptı?

  15. Sayın Koru ,
    Afiyet olsun , Oğlanın öğrenci evi İcadiye de . Gitmek nasip olursa o dondurmayı ben de tatmak isterim.
    Daha bu pilav çok su götürür diye bir deyim var güzel Türkçemizde. Evet ben de çok bilinmeyenli bir denklem olduğunu kabul ediyorum. Ancak baskın oran ekonomik parametre ve yapılan gözlemler seçime 3 ay kala yaşanan ortamın etkili olduğunu gösteriyor. Tabi bir de aday kim olacak sorusununncevabı, bu da ikinci önemli parametre . Bir de Ehven-i Şer diye bir deyim var dilimizde. Genç kuşaklar pek bilemeyebilir ama okuyucularınız anlayacaktır.
    Öyle bir hale geldik ki 12 daireli apartman sakinleri kendi içlerinden bir yönetici seçemiyor bu işi yönetim şirketine veriyorlar. Bilmiyorlar ki yönetim şirketi hizmet bedeli olarak apartmana fatura kesmek ve % 18 KDV almak ve bunu devlete ödemek zorunda. Tabi bu durumu cazip göstermek için başlangıçta önerdiği düşük aidat tutarı sebebiyle mahrum kaldığı geliri elde etmek için ekstra masraf çıkarıyor. Her yıl kontrolü yapılıp kırmızı etiket yapıştırılan asansör eksikliklerinin giderilmesi için asansör firmasından istenen ücretin üzerine bir o kadar daha ilave ediyor. Sakinler ödesinler diye de asansör hizmete kapatılıyor . Kırk satır mı kırk katır mı ? E bu durum da seçimlerde gündeme gelebilir.
    Rusya da , Putin iktidarını uzatmak için başbakanlık yaptı, Xi anayasayı değiştirdi. Evet ben de düşünüyorum biz de neler olacak diye. Hayırlısı olsun dileğinde bulunmadan önce tüm hayırlı amelleri yerine getirmek lazım geldiğini unutuyoruz.

  16. Sayın koru durum son derece basit yapılan hizmet varken 20 yıl öncesi ile şimdi yaşadığımız hayat arasında çok fark varken ihtiyaç sahibi insanlara ya ana babaları kaymakamlıklar ve belediyeler aracılığıyla devlet market çeki yakacak ve benzeri yardımlar yapılıyor.her hanede çorba kaynıyor sorun bazı insanların ayağını yorganına göre uzatmaması 3000 tl geliri olan insanlar maalesef 10000 lira geliri olanlar gibi yaşamaya çalışıyor ben kendim 3300 tl maaşla çalışıyorum bundan 3 yıl öncede şuanki rakamla 4300 tl ye denk geliyordu biraz fazlaydı.Biz HZ MUHAMMED MUSTAFA nın ümmetiyiz bir gün aş kaynamış evinde Birgün kaynamamış Rızık ALLAH tan doğrumu bakara 154 veya 155 te anlatıyor kiminizin mallarından kiminizin canlarından eksilterek veya çoğalarak bizleri sınıyor sabredip şükretedenleriniz kazanacak diyor öylemi öyle. Banane ab nin abd nin ne dediği KURAN SÜNNET ne diyor ona bak.Sayın koru bu her zamanki gibi Hak ili batılın savaşı yani bu dava işi bu kadar basit niye ben gidiyim CHP oy vereyim siz bunları gayet iyi biliyorsunuz…

    • CHP DISINDA DA PARTILER VAR… Her şey gecimde degil. Gencler deist lesirken siz aldiginiz maasi hesapliyorsaniz Hz. MUHAMMED ten bahsetmeniz hic inandirici degil.

      • Sayın yolcu “deist lesen Gencler” ekonomik olarak daha iyi şartlara mı sahip oluyorlar?
        Yani maddi yönden daha avantajlı bir inanç şekli midir bu?

    • milyonlarca kişiye ait olan değerleri bir kaç kişiye peşkeş çekip enflasyon düşük gösterip milyonlarca işçiden memurdan emekliden hakkı olan parayı kesip
      kendi yandaşlarına müteahhitlerine aktaran ve daha yıllarca aktaracak olan akp iktidarı hak oluyor ve buna karşı çıkanlar batıl oluyor öylemi.
      Adını yazdığın peygamber ümmetine böylemi yapın demişti.
      bu iktidarın yaptığı adaletsizliğe hukuksuzluğa kul hakkı ihlallerine sadece dillerinden Allah din peygamber eksik olmuyor diye rıza göstermek zorundayız diyorsunuz.
      peygamberimiz s.a.v münafığın alameti üçtür diyor.
      1-yalan söyler
      2-emanete ihanet eder.
      3-verdiği sözü tutmaz.
      bu nedenle istersen sen inancını gözden geçir de ahirette oy verdiklerinle hüsrana uğramayasın.

  17. Bakalım içeride Sedat peker abisini kurtarabilecekmi?
    $128 miliyarın akibetini sağır sultan dahi duymuşken Türkiyedeki yaşayanlar henuz bundan bey haberler.
    Ben sadece topli iğne başı kadar tutarının nereye gittiğini dünyadaki gizli servislerin, tesbit ettiklerine dayanarak yazayım.
    uluslar arası mafyalara rüşvet olarak verilmiş ve verilmeyede devam ediliyor..

    Tamamını öğrenmek isteyen , trollerin en fazla ziyaret ettikleri yabancı kaynaklı sitelere baksınlar.

    Soyluyu indirebilseler õmürlerini uzatırlar,fakat o biraz zor soylu velahiyet prensi damat paşayi ortalıktan kayip ettirdi, ona zor güç yetirirler, isterseler bir değil bin s peker tutsunlar.

    Şahsen ben soylunun yenilmesini istemiyorum. O bakanlık yaptığı müdetçe sarayliların uykuları kaçmaya devam edecek gerçi uykuya dalar dalmaz kâbusları ile baş başa kaliyor olmaları onların sonunu getirmeye yetrde artar bile.
    Allahtan Sara nõbetleri için dil altı hapları var yoksa değil sarayda Türkiyede kapı bırakmazlar kırarlar.
    Bunları kullandıkları troller sadece parayı düşüniyorlar, oysaki paralar gelecek nesillerine kara bir leke gibi yapışacak. Bir işe baş vursalar 7 sülalerinın bulaştıkları yolsuzluklar karşılarına çıkacak.
    Torunlarının torunlari dahi bunların yolsuzluklarının ceremesini çekecekler.

  18. İngiltere’de, son 24 saatte 32 bin 548 yeni vaka görülmesiyle ocak ayından bu yana en yüksek vaka sayısı kaydedildi.

    İngiltere den kötü haber gelirse görme iti haber gelirse İngiltere çok iyi yaptı Tayyip kötü gitmeli
    Filin neresini yakalarsan onu fil diye yuttur

  19. Bizim millet fazla tutucu, fazla muhafazakar. Takım tutarken de aynı tavırda. Parti tutarken de.

    Burada kritik mesele bilgiye erişim. Çoğu insanın dünyadan haberi yok gerçekten. Örneğin damat ortadan kaybolduğunda Akp’li yakınlarıma söylediğimde daha duymamışlardı. Sebebini hala bilmiyoruz. Damat puf oldu, olayı doğru dürüst irdeleyip bir sonuca varan da olmadı. Herşey belirsiz. Yalnız 128 milyar doları götürdü. Onun da nereye gittiğini doğru dürüst bilmiyoruz. Seçime gitti, yediler içtiler işte.

    Havuz medyası iki gün önceki zamları haber yapmamış. Bir gazeteci incelemiş. Çoğu haber yapmamış. Yapanlar da aslında gaz fiyatlarının dünyada ülkemizde en düşük olduğunu haber yapmışlar. Tam bir inkar ve olmamış gibi yapma durumu. Yıldıray Oğur’un son yazısını okuyun lütfen.

    Milletimiz böyle bilgiye uzak, zaten okumayı sevmiyor. Böyle olunca değişen bir şey de olmuyor. Bir ileri iki geri. Tıngır mıngır devam işte. Ülke uçuyor kaçıyor denerek birileri malı götürüyor. Millet de aval aval elindeki üç kuruşla geçinmeye çalışıyor.

    Millete elindekiyle yetinmeyi, daha azına razı olmayı, porsiyonuna yarıya indirmeyi, bu dünya geçici elinizdeki ile idare edini iyi öğretmişler. Böyle ülkede bir değişim olmaz. Böyle devam yola.

    Muhalefet de fazla heveslenmesin. İki binanız biraz milletvekiliniz biraz havanız var işte. Daha ne istiyorsunuz. Onlar da bu role razı zaten. Başta CeHaPe.

  20. Muhalefet “güçlendirilmiş parlementer” sistem diyor. İktidar koalisyonu “cumhurbaşkanlığı sistemi”nde ısrar ediyor. Önümüzdeki iki yılı bu tartışmayla geçireceğiz görünüyor. Ben de katkımı yapayım o zaman.

    Her iki sistemin de artı ve eksileri var. Ancak asıl yapılması gereken tartışma bence bölgesel eşitliksizlik ve bunun nasıl çözüleceği ile ilgili olmalı. Türkiye’deki bütün istikrarsızlığın ana sebebi bu. Terörün, göçün, dengesiz büyümenin, çevresel problemlerin vs. temel sebebi bu.

    Çözüm de basit aslında. Yerel yönetimlere geçmek. Belediyeler değil sadece. Tüm bölgesel problemlerin yerinde çözümü. Yasal ve yönetimsel olarak. Avrupa’da ve Amerika’da buna federal sistem diyorlar. Gayet de mantıklı. Sorunlar yerinde çözülür, her bölgenin çözümü aynı olmak zorunda değildir.

    Önemli bir problem gelir paylaşımı. Bölgeler dengesiz bir şekilde yatırım ve gelir payı alıyorlar bizim sistemde. Buna bağlı olarak geri bölgeler diğer bölgelere göçüyor. Ciddi bir kaynak kaybı, ve göçe bağlı şehirlerin hormonlu dengesiz büyümesine şahit oluyoruz. Herkes kaybediyor aslında.

    Halbuki yerinden yönetimde bölgeler ellerindeki kaynakları kendileri daha verimli ve bilinçli kullanabilir ve yarışa katılmış olurlar.

    Bence muhalefet aynı boş lafları tekrarlamak yerine Türkiye’nin önünü açacak daha yenilikçi çözümleri tartışmaya açmalı ve iktidarın boş gündeminin peşinde koşmayı bırakmalı. Biraz cesaret.

    Bölgesel yönetimlere geçildikten sonra, başkanlık olabilir bir sistem bence. Sadece denge ve denetimin güçlendirilmesi, kuvvetler ayrılığının hayata geçirilmesi gerekiyor. Bölgesel yönetimler denge ve denetlemede önemli bir unsur.

    Mevcut başkanlık sisteminin böyle bir dönüşümü bir sonraki doğal adım bence. Geriye dönmenin fazla anlamlı olmadığını düşünüyorum. Asıl probleme, bölgesel eşitsizlik, bir çözüm değil çünkü. Merkezi çözümler, tek adam sistemi gibi, sadece problem üretebilir. Çünkü büyük bir ülkeyi ve bu kadar nüfusu tek adamla veya tek meclisle yönetmek son derece başarısız. Şimdiye kadar bunu gördük sadece.

    Federatif sistemi neden kimse tartışmıyor doğrusu şaşırtıcı buluyorum. Avrupa ve Amerika kıtalarındaki pek çok ülke federal. Dünya nüfusunun yüzde 40’ı da federal yönetimle yönetilen ülkelerde yaşıyormuş. Ve bunlar elbette dünyanın en zengin ve en demokrat ülkeleri. Yanlış şeyi tartışıyoruz bence baştan beri. Çözüm burada.

    • Ender bey “Dünya nüfusunun yüzde 40’ı da federal yönetimle yönetilen ülkelerde yaşıyormuş.” buyurmuş da elhak doğrudur;
      onun da yarıdan fazlası rusya federasyonundadır zaten, tam bir demokrasi abidesi yani…
      Türk tipi başkanlık sistemi ideal bir çözümdür; kırgızistan geçti, israil yolda, yönetim sorunları yaşayan birçok ülke de yakında kapımıza dayanır, başta federal almanya, yunanistan, italya, makedonya, arnavutluk…

  21. Ülkede bu kadar ilginç olaylar olurken, gündemi takip etmek gerçekten zor oluyor. Maalesef bizde doğru dürüst bir belgesel geleneği de yok. Şöyle haftalık, aylık olayları özetleyecek ve toplu olarak takip edebileceğiniz bir kaynak yok. Herşey bölük pörçük. Biraz önce Twitter’da gördüm birisi oturup bir liste çıkarmış Peker’in iddialarından. Hepsi o işte. Ne kısır bir ülke böyle bu. Herşey zayıf, her konuda emekleme, çuvallama. Yani memleket resmen yokluklar memleketi.

    Neyse asıl geleceğim konu. Bu kadar ilginç şeyler olurken doğru dürüst filmi de yapılmıyor hiç bir zaman. Halbuki her olay filmlik gerçekten. Ve içinde her şey var. Mafyası, siyasetçisi, hakimi, savcısı, artizi, gazetecisi, zamparası, muhabbet kuşu. Tam bir heyecan silsilesi. Oturduk bir gariban mafya babasının YouTube videolarına kaldık. Hepsi o işte. Dahası da yok. Onu da tam heyecanlı yerinde kesti büyük reyiz. Uluslararası kırmızı hukuk bilmem nesiymiş. Öyle diyor küçük reyiz. Külahıma anlat …

Yoruma kapalı.