Kur konusunu yanlış değerlendiriyor olabilir miyiz? Yunanistan'dan alınacak dersler var…

19
100 dolardaki resim.. Benjamin Franklin..
Reklam

Acaba yaşamakta olduğumuz ekonomik sıkıntıları yanlış biçimde değerlendiriyor olabilir miyiz?
Bir sorunu ‘yanlış’ açıdan ele almak, vahim sonuçlar doğurabilir.
Daha önce de zikrettiğim Einstein‘ın ““Eğer hayati önemde bir sorunu çözmem için yalnızca bir saatim varsa, bunun 55 dakikasını sorulması gereken soruları sormak için kullanır, bir kere doğru soruların ne olduğunu bilirsem, sorunu beş dakikadan daha kısa zamanda çözebilirim” sözü girişteki soruyu aklıma getirdi.
Karşı karşıya kaldığımız sorunu TL’nin yabancı paralar karşısında değer kaybetmesi olarak görüyor, onu yeniden eski değerine kavuşturmak için tedbirler alıyoruz. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) faiz oranını yükseltiyor, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) bankaların TL işlemleriyle ilgili yeni düzenlemelere gidiyor, hükümet de TL’nin ısısını düşürmek için bayağı çabalar gösteriyor.

Kur, kur derken, esas sorun gözden kaçıyor

En başta ifade ettiğim sorumu burada başka bir ifadeyle tekrarlamak isterim: Ya çözmeye çalışılan sorun ‘kur’ ile ilgili değil ve kur aslında bir başka sorunun sebebi ise; bu durumda -yani sorunu ‘yanlış’ değerlendirip gereksiz tedbirler alıyorsak- başımıza yeni işler açmaz mıyız?
Kurun ateşinin sönmesi için TCMB’nin aldığı tedbirlerden biri kullanılabilir rezerv olarak tuttuğu dolarları piyasaya sürmek; bu yüzden rezervin şimdiye kadar hiç olmadığı kadar azaldığı (son rakam 18 milyar dolar) biliniyor.
Herhalde bir yerlerde alarm zillerini çaldırıyordur bu durum.
Ya sorun Türkiye’nin dış borcu ise ve kurdaki oynamalar bu sorunun dışa vurumu ise?
Türkiye’nin dış borç toplamı yuvarlak hesap 450 milyar dolar (Bu rakam, 2002 yılında 130 milyar dolardı). Bunun 130 milyar doları kamunun, 308 milyar doları da özel sektörün borcu.
Bu yılın sonuna kadar ödenmesi gereken vadesi gelmiş borçlar 103 milyar dolar civarında (21 milyar kamu, 82 milyar dolar da özel sektör tarafından ödenecek).
Ödenebilecek mi bu borç, yoksa yeni borçlar alınarak kapatılmanın ya da ertelemenin yolları mı aranacak? (Borç kapatmak için alınacak yeni borcun maliyeti hem yüksektir, hem de alınabileceği de kuşkuludur).
Yabancı yatırımcıların telaşının, tasarruf sahiplerinin yabancı paralara rağbet etmesinin ve dolayısıyla Dolar/TL arasındaki dengenin TL aleyhine bozulmasının sebebi bizlerin pek üzerinde durmadığımız ülkemizin borç durumu olabilir.
Bana bunu düşündüren, etkileri hala süren ciddi bir borç kriziyle sarsılan Yunanistan’da yaşananlar konusu oldu.
Durumu alacaklılarla görüşerek düzelteceği vaadiyle iktidara taşınan ‘solcu’ Syriza Partisi’nin konunun uzmanı bilindiği için maliye bakanlığına getirdiği Yanis Varoufakis‘in görevi ancak 8 ay sürebilmişti (2015’in ilk 8 ayı).
Varoufakis yaşadıklarını İngilizce kaleme aldığı birkaç kitapta ayrıntılarıyla anlatıyor.
‘Adults in the Room: My Battle With Europe’s Deep Establishment’ (Odadaki Yetişkinler: Avrupa’nın Derin Yapısı ile Mücadelem) adlı kitabının girişinde, Varoufakis, borç sorunuyla karşılaşan kendilerinden önceki hükümetin aldığı tedbirler yüzünden yaşanan ciddi sorunları aktarıyor.
Alacaklıların kendilerini 5 yıldızlı otellere kapatıp halktan yükselen homurtulara aldırmaksızın “Ödeyin, ödeyin” baskılarının yol açtığı sıkıntıları…
Midenizi kaldırmak istemediğim için o sıkıntıların boyutunu buraya taşımayacağım.

“Bizden misin, dışarlıklı mısın Yanis?”

Yeni hükümetin çiçeği burnunda maliye bakanı Varoufakis, altı ay önce bir üniversitesinde hocalık yaptığı ABD’nin başkentine ülkesine yardım eli uzatılmasını talep etmek ve borç ödemede kolaylık talep etmek üzere gelir.
IMF binasına yürüyerek 15 dakika mesafede olan bir barda ABD hazine bakanlığı yapmış Larry Summers ile buluşacaktır. İki akademisyen kökenli kişi (Summers daha önce Harvard Üniversitesi’nde rektörlük yapmıştır) samimi bir sohbette Yunanistan’ın sorununu konuşacaktır.
Larry Summers, sohbeti, “Büyük yanlış yaptın Yanis” diye açar. Acaba ne gibi bir yanlış yapmıştır? Muhatabı, “Seçimi kazandınız ya” der. Ardından Yunanistan’ın dertleri masaya getirilir. Summers Varoufakis‘e Avrupalılar tarafından kellesinin istendiğini hatırlatır. “Propaganda savaşını kaybediyorsunuz” da der.
O geceden Yunan politikacının aklında Amerikalı’nın şu sözleri kalır:
“İki tip politikacı tipi vardır: Bizden olanlar ve dışarlıklılar… Dışarlıklı olanlar kendilerine göre gerçekleri her ortamda söyler. Bu yüzden de bizden olan gerçek güç sahipleri tarafından görmezden gelinirler. Bizden olanların sımsıkı sarıldıkları bir kuralı vardır: Diğer bizden olanlara asla karşı çıkmamak ve kendi aramızdaki konuşmaları asla dışarlıklılarla paylaşmamak… Bununla ne kazanırlar? Bilinmesi gerekenlerden haberdar olma ve güçlü insanlarla sonuçları etkileme şansı…”
Summers bu girişten sonra Yunan muhatabına şu soruyu yöneltir: “Söyle bakalım Yanis, sen bunlardan hangisisin?” (Adults in the Room, s. 13-15).
Washington çıkartmasından iki ay önce yine ülkesinin borçlarının ertelenmesi ve yeni bir takvime bağlanmasını görüşmek üzere Berlin’e gitmiştir Varoufakis. Orada mevkidaşı Wolfgang Schauble ile görüşecektir. Schauble misafirini makam odasının kapısı önünde karşılar, ancak uzattığı eli sıkmadan yürür gider.
Bir önemsiz mevki sahibi, Yunan ziyaretçisine, “Benim paramı ne zaman ödeyeceksiniz?” diye çıkışır.
Yunan ziyaretçinin her iki muameleye tepkisi sahte bir nazik tebessümden ileri gitmez. (And the Weak Suffer What They Must, s. 8).
Gördüğü soğuk muameleler bir gerçeği değiştirmez oysa: Yunanistan borcu yüzünden iflasını ilan edecek olursa, bundan Alman bankaları da kötü etkilenecektir.
Neyse, yazıyı, merak edecek olanların Varoufakis‘in açık sözlü kitaplarını okuması temennisiyle burada keseyim…
ΩΩΩΩ

Reklam

19 YORUMLAR

  1. Merhaba Hamza bey,
    Sizin yazdiklariniz özeliklede Erdoğan hakkında bana biraz iyi niyetli gibi geldi.
    (“Nitekim o dönem, genelkurmay başkanını bile hapse atacaklardı, eğer erdoğan karşı çıkmasaydı.”)
    Bilmem hatilarmısınız! 17/25 Aralik ruşvet olaylarindan sonra Toplu konut dan sorumlu erdoğanin hemşerisi olan bakan telefonla canli yayina bağlanarak şöyle soyledi! “benim yaptiklarimin hepsinden Erdoğanin haberi vardi ve onun emri ile yaptim.” diyerek hem millet vekilliğinden hemde bakanliktan istifa etmişti, daha sonra birilerini zarari dokunaciğindan dolyı adamin istifasini geri aldirttılar.
    Genel Kurmay başkani olayi ile ilgilsi olan, emniyet amiri tutuklandiği zamanda aynen o bakanin ifadesi gibi şöyle bir ifade vermişti.
    “O tutuklamalar ve operesyonlar Erdoğanin emri ile yapıldı, hatta Bilhasa kendisi bana genel kurmay başkanin evine operasyon yapip tutuklayin dediğinde, ben itiraz etmistim.”
    Erdoğan o konuda istediğini emniyet müdürüne yaptiramayinca, kendini temize çıkarmak için tıpkı şimdiki faizlerden haberim yok dediği gibi, ondanda habersiz olduğunu soylemişti.
    Bence A N nin yazısının azda olsa doğruluk payi var çünkü şu an TSK de gerçek Asker kalmadığı için
    Erdoğana söz dinletenlerin Perinçekin askerlerinden olmalılar.
    Yalniz bu konuda sizin görüşünüz bana daha mantikli geldi.
    Bir de TC başkaninin öz geçmişine bir bakmak gerek. 1971 ve 1978 arasi birbiri ile çelişkili olaylar ve konular var.
    Erdoğan Gülencileri ,Milli Göruşu, ve MSP yide kullanmasini iyi bildi,
    Çünkü GÜlenciler MSP yi desdeklemezdiler. Onlara neden desdeklemediklerini sorunca. Onlarda “eğer MSP ihtidara olursa İslama çok zarar verirler.” derlerdiler. Hatta O zaman
    Rahmetli Ecevitin Partisine oy verdiklerini duymştum.
    Bence Erdoğan Milli görüş den gelmiyor.
    Çünkü Milli göruşculer genelede bir kaç lisan biliyorlar vede tahsillerinide yurt dışinda yapmişlar.
    Başkanda bu özelliklerden eser yok.

  2. H.Akyol’un 1-2 diye saydığı “gerçekler” tam isabet.
    Peki “Derin Devlet”in arkasında kim var.
    Doğu Perinçek nerede yr alıyor. Tüm ihtilalleri rahatlıkla atlatan bir becerinin sahibi.

  3. Kıyamet gibi yorumlar var,bize zaten bir şey kalmamış; ne diyelim Allah sonumuzu hayretsin!

  4. Dış borç
    Türkiye’nin ekonomik iki hayatı sorunu vardır. Enflasyon ve dış borç. Ya bunları çözer ya da kendisi çöker. Türkiye ikinci İstiklal Savaşı’nı yapmak zorunda kalır.
    Enflasyonu yenmek için yapılacak şey çok basittir. Devlet altın para çıkaracak ve bir kanunla ödemeler Türk Lirası ile olacak, borçlanmalar Altın lirası olacak. Bu kadar basit.
    Dış borçları da;
    a) Dış borcunu (Dolar borcunu) iç borca (Altın lirasına) çevirecek.
    b) Nakit borcunu mal borcuna çevirecek.
    c) Borcu iştirake çevirecek.
    d) Faiz borcunu kredi borcuna çevirecek. Yap işlet modelini ortaklık modeline çevirecek. (Al-işlet faiz de verme).
    Başka hiçbir şartı kabul etmem (doların faizle ödendiğinde bırakıp gidersin, ben vergi de dahil hiçbir şey istemiyorum) Direnirse hakemlere gideriz. Kabul etmezse, saldırırız, savaşırız.

    • Bir gün
      a-altını biterse ne yapacağız süleyman bey. O zaman mermer para yaparız. Mermer biterse seramik para yaparız. İşin yolunu bulduk valla.
      b- nakit borcu mala yani domatese çeviririz. Olmadı salça.
      c-iştirak olmazsa gaşmerliğe o da olmazsa tiyatro beleşe
      d-kredi borcunu ana borcun faizine. Faize faiz işlemez. Olmazsa komşu mahalle muhtarından yardım isteyip diğer mahalle defterine yazdırırız. Yap işlet modelini trampa modeline. Ver köprüyü al tapuyu yaparız.
      Olmazsa zaten yabancı değiliz helalleşiriz.
      Ne dediğini anlasam bunları yazmazdım. Vay anam vay. Selamlar

  5. Demokrasi bir yalan ve mahdut sayıdaki azınlığın (ecnebi, yerli işbirlikçi)
    MÜTLÜLÜĞÜNÜ sürdürme mekanizmasıdır. Bu maksatla da kitleleri uyutma ve aldatma
    ve de sömürme mekanizmasıdır. Adamın tabiri ile Güçlüler ve Suçlular mekanizmasi,
    Larry Summers’ın tabiri ile bizden olanlar-dışarlıklılar.
    İsbat sadedinde, sadece, şu hatırlatmayı yapayım. Bundan 10 sene kadar önce,
    Maliye Bakanlığı’nın Resmi görevlilerince neşredilen VERGİ DÜNYASI Dergisi’nde bir makale
    halinde yayınlamıştım, bu gerçeği : Devlet Geliri’nin büyük kısmı vergilerden teşekkül eder.
    Verginin ise, ADİL ve her vatandaşın mali gücüne göre alınması T.C.Anayasası’nın EMRİDİR
    (Maddde 73). Cümle muhalefet Partileri hep Anayasa İHLALİNDEN bahsetmiştir.
    Fakat, bir gün olsun, bir ALLah’ın kulu bü Maddeye (Mad.73) ilişkin Anayasa
    ihlalinden bahsetmemiştir. Mali AF’ların bu Maddeye göre, Anayasa ihlali olduğu tesbitine de
    rastlıyamazsınız. Niçin ? Kurulu DÜZENİN olmazsa olmaz şartıdır da ondan, RÜŞVET yağını
    da unutmıyalım.
    Demokratik sistem kagıt üzerinde çok süslü gösterilebilir. Fakat, uygulamaya gelince,
    BİZDEN ve Dışarlıklılar ayrımı ve KAYIRMASI SüREKLİ yapılır. AF’lar ve barışlar sistemin
    süzgecidir, kurulu örümcek ağlarındandır. MALİ ve silahlı GÜCÜ olanlar her daim Örümcek
    ağını DELER GEÇER. Bunlar bile, bu sistemin işleyişinde bir takım yanlışlıklar olduğunu
    hatırlatır, fakat, kaç kişi anlıyacak. Nafile.
    Bir zamanlar, AKP’nin ilk yıllarında PEPE denen devrin Bakani, bakmakla kalmadı,
    en seçkin Devlet arazilerinde KAÇAK olarak kurulan TRİLYONLUK VİLLALARI yıktırıcam
    diye TUTTURDU. Ben dedim, bu adam ahmak veya Devleti, Demokrasiyi tanımıyor,
    KOLTUKtan olacak. Nitekim, oldu da. Villalara ne oldu ? En son pürüzleri de son BARIŞ
    (da ne barış) Kanunu ile buhar olup gitti. Halbuki, akıllı oup, DÜZENE sahip çıksa idi, hiç
    olmazsa T.F.F. Başkanlığı kendisine verilebilecekti, hiç olmazsa. (Devlet, gecekonduya konu
    olan arazileri zamanında yurttaşa satsa, milyonlarca para ödemek değil, gelir de sağlar).
    Ben ALIN TERİ İle kazanılmış servetlerin coşkun savunucusuyum. Sadece
    bir soru yeter. O Villa ve boğazdaki YALI SAHİBLERİ, ne para harcamıştır ? ne emlak ve
    kira vergisi ödüyor ? Şehirde, yıllardır mütevazi pecmürde evinde oturan vatandaştan ne
    kadar vergi alınıyor ?
    Demokrasinin GERÇEK SAHİPLERİNE birşey yapaMAZSINIZ. Memleket Pazar,
    bizler köleyiz. Sıradan vatandaşlar bunu iyi bellemeli. Bu Demokrasinin o kadar çok
    PİSLİKLERİ VAR ki, içinde (senli-benli) yaşıyan bilir. Tayyip Erdoğan da YENİ YENİ
    ANLAMIYA başlamıştır, sanıyorum. Belki bizim sözümüz para etmedi ise de.
    Tayyip, 2. bir Pepe veya Evren olmaz inşallah, fakat, namzettir.
    Arada bir, AF’lar, enflasyon ve develüasyonlarla tafrasını atar, batan kılçıkları
    yolar, göze batan sivrilikleri usulünce törpüler Az GELİŞMİŞ (BAĞIMLI) DEMOKRATİK
    ülkelerde, DEMOKRASİ.
    Bütün bunları İFTİRA ve hayal üzere konuşmuyorum. 50 yılı aşkın zamanının,
    yarısını Devletin muhtelif her türlü kuruluşlarında, diğer yarısını da özel hayatın muhtelif
    safhalarında “Özel Sektörle geçirmiş” biri olarak konuşuyorum. Bu gerçekleri akıl yürüten,
    yüreği yanan her Vatandaşın bilmesi lazımdır.
    DIŞ BORÇLARA GELİNCE : Bu borç diğer Devletlere kıyas edince, korkulacak
    bir yük değildir. Döviz’in pahalanması İHRACATI artıracaktır, dış AÇIĞI ve lüks ithalatı
    AZALTACAKTIR. Fakat, ne var ki, GELİR ve SERVET Dengesizliği ve adaletsizliği,
    bu mekanizmaların çalışmasına da ENGELDİR.
    Mesele, Devletin ve Halkın samimiyeti mes’elesidir. Kanaat ehli olmıyan,
    samimiyetsiz, bencil, zenginlik ve gösteriş budalası insanların – kıt kaynaklara nazaran –
    bol bulunduğu bir ülkede, alacağınız pek-çok tedbir yetersiz kalır. Bol miktarda
    yalancı, bencil okumuş yetiştiren, halkı cahil bırakılmış bir ülkede başka şeyler
    beklemek hayalperestlikten öte geçemez.
    Kuluna asla, zulmetmez Huda’sı
    Kulunun çektiği kendi cezası
    Düşünen beyinler için Abdülaziz ve II. Abdülhamid dönemini
    – peşin hükümlerden sıyrılarak – müdakkik (inceden) gözle iyi incelemek yeter.
    İSYANLI SUkUT (Şikayetname)
    Gitmişti Makama, arz-ı hal için Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,
    “Bey” dedi, yutkundu, eğdi başını, Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı,
    Bir azar yedi ki, oldu o biçim, Baktı Konağa alttan yukarı,
    “Şey” dedi, yutkundu, eğdi başını ” Vay” dedi, yutkundu, eğdi başını,
    ……………… …………
    Yürüdü kör-topal, çıktı şehirden,
    Ağzına küfür doldu, zehirden,
    Salladı dilini…, vazgeçti birden,
    “Oyy” dedi, yutkundu, eğdi, başını (Abdürrahim Karakoç) (Fatiha)

    • Bu yorumunuz dan çıkardığım sonuç şu;
      Her yönetim modeli gibi demokrasi de başarılı olabilmesi için ahlak zeminine oturmak zorundadır.
      Ahlak zeminine oturmayan hiçbir yönetim bicimi başarılı olamaz.

    • “Döviz’in pahalanması İHRACATI artıracaktır, dış AÇIĞI ve lüks ithalatı
      AZALTACAKTIR” diyorsunuz.
      Ama hiç bir devlet develüasyon sonrası ihracatını artıramamıştır. Ancak ithalatını azaltmıştır. Çünkü para nanay olmuştur. Üç sene sonra görüşürürüz. İhracat 160 milyat dolardan 130-140 dolar ancak olur.
      Zaten türkiye pahakı bir ülke. Ürettiginin dörtte birini satıyor. Daha neyini satacak. Fabrika nanay. Kağıt, hayvan, buğday ithal eden 780 bin km. Karelik bir ülke var mı. Köyler ekilmeyen tarla dolu. 1600 tl. Maaşa şehire göçüyoruz.
      Tükenmez kalem, makas gibi kırtasiyeler dışatdan geliyor. 70 li yıllarda pil yapıyorduk. Bu ufak malzemeler ne yekün tutuyor biliyormusunuz. Mangal da yok ki kül bırakmıyanlar konuşsun. İki hamasete gidiyoruz be. Uçak yapıyoruz atak halikopter falan. Ancak kaportayı yapıyoruz. Otomobil yapa yapa bi hal olduk. Öyle çok yaptık ki adını bilmiyorum.
      Ben ne çok yalan yazdım. Çok yalancı biriyim. Özür dilerim. Şu yalandan vaz geçemiyorum. Kırk senelik devlet tecrübem var diye övünüyorum. Otuz sene idarecilik. İdare edin işte. Selamlar.

  6. yanılmıyorsam 11 oldu. 11. uçağımızı da aldık şefimize. Almanya kıskançlıktan geberiyordur. çerez parası. koskoca “dünya lideri”ne buncacık uçak mı olur? en az 11 tane daha olması lazım. ondan sonra borçları öderiz.
    Allah yandaşların ömründen alsın “dünya lideri”nin ömrüne katsın.
    – Keşke yandaşların malından alıp “dünya lideri”nin uçak filosuna katsaydı. bizden de alıyor. hatta en çok bizden alıyor.

  7. Özel sektörün denilen 300 milyar doların devlet garantili olduğu malumdur.
    Yap-işlet -devret modeli yapılan köprü yol havaalanı ve tünellerin geçiş ücretleri neden dolar bazında belirleniyor sanıyorsunuz.
    Hedef tutturulamadığı zaman aradaki farkı devlet ödemiyor mu?
    Yunanistanla Türkiye yi kıyaslamak abestir.
    Yunanistan Batı nın yaramaz çocuğudur.
    Geçmişte de battı ve Batı tarafından kurtarıldı.

  8. – Yunanistan’da olduğu gibi bir hükumet değişikliği bekleniyor mu? (Yazık! Yunanistan’nın durumuna düşecek kadar düştük mü?)
    – Bu yılın sonuna kadar, yani yaklaşık üç ay içerisinde 100 milyar doları aşkın dış borcumuzu nasıl ödeyeceğiz?
    – Toplam 450 milyar dolar civarındaki dış borcumuzun yaklaşık 130 milyar doları kamuya ait..bunun IMF’ye borçlu olmaktan farkı nedir? (IMF’nin yoluna revan olmaya ramak kaldı yani.)
    – Yeni dış borç bulabilmek için hangi varlıklarımızı teminat göstereceğiz.. Bu hengamda Varlık Fonunun başına Sn. Erdoğan’ın Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından atanmasını nasıl okumalıyız?
    – ‘Borç vericiler’ borç vermelerine karşılık Yunanistan’dan siyasi talepleri ne olmuştur; vermeleri halinde bizden de ne tür siyasi talepte bulunabilirler? Koru’ya göre (zannımca) ”dışarlıklı” gibi duran Erdoğan’ı veya onun kabinesinden birini ”Bizden olanlar”a dahil etmeye ikna etmeye mi çalışacaklar? Her iki durumda da ”..Bilinmesi gerekenlerden haberdar olma ve güçlü insanlarla sonuçları etkileme şansı…” elde edecek olan/lar ülkemizin gidişatını nasıl değiştirecekler?
    – Sorular işte…

  9. O zaman Yunanistan sadece borçlari ile uğraşiyordu fakat komuşlari ile kavgali değilidiler, diş devletlerde, yolsuzluk ve rüşvet olayina karişmiş devlet görevlilerinin kendi halkindan gizledikleri yolsuzluklaride itirafcilar vasitasi ile Dünyayada ilan edilmiş bir sorunlarida yoktu.
    Biz Lüxü birakirsak o borçlar ödenir.
    Ya, Uluslar arası suçlardan dolayi ödiyeceğimiz cezalar ve itibarimiz yerlerde süründürenleri halen daha baş taci etmemize ne demeli?
    Parantiz içerisindeki yazi kopi!
    (2. Reza olayı mı? Kritik isim iddialara göre ABD makamlarına itirafçı oldu
    MİT’in Suriye’de yakaladığı iddia edilen Yusuf Nazik’le birlikte Reyhanlı davasının en kritik isimlerinden olan ve saldırıyı 3 gün önce ihbar ettiği öne sürülen Mehmet Gezer, ‘silah kaçakçılığı’ suçlamsıyla ABD’de hakim karşısına çıkacak.
    11 Mayıs 2013’te meydana gelen ve 53 kişinin hayatını kaybettiği Reyhanlı saldırısının organizatörü olduğ idda ediliyor.
    KRİTİK İSİM ABD’DE VE ABD İLE İŞBİRLİĞİ YAPTI
    Gazeteci bu aşamada çok kritik bir bilgi paylaştı.
    Reyhanlı davasının en kritik isimlerinden biri olan Mehmet Gezer’in ABD’de olduğuna dikkat çeken gazeteci şöyle devam etti: “Mehmet Gezer saldırıdan önce ihbarı yapan kişi. Aynı zamanda silah ve uyuşturucu kaçakçısı olarak biliniyor. En önemli özelliği ise MİT ile irtibatlı olması. Bu isim Nisan 2016’da Karadağ’da yakalandı ve Ekim 2016’da ABD’ye teslim edildi. Mehmet Gezer ile ilgili soruşturmayı yürüten ise çok tanıdık bir isim, Zarrab davasını açan Preet Bharara. Gezer halen ABD’de tutuklu ve New York Güney Bölge Savcılığı hakkında soruşturma yürütüyor”
    Gezer’in ABD’ye götürüldükten sonra Türkiye’nin apar topar Gezer hakkında yakalama kararı çıkarttığını söyleyen gazeteci, “18 Aralık 2017’de Gezer ile ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ‘devlet güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, amacı dışında kullanma, hile ile alma ve çalma” iddiasıyla yakalama kararı talep etti. İstanbul 2.Sulh Ceza Mahkemesi’de bu kararı çıkardı. Ancak Gezer ABD’de ve duyumlara göre ABD’li savcılarla iş birliğine gitti. Gezer’in ABD’li makamların elinde olması ve tanıklık yapması Türkiye’nin başını ağrıtacaktır. Yusuf Nazik’in 4 yıl sonra ‘planlayıcı’ olarak ilan edilip Türkiye’ye getirilmesi bir çeşit ön alma hamlesi gibi gözüküyor” dedi.)
    IN GOD WE TRUST. ABD liler Allaha. Turkiyelilerde 16 yıldir ÜMMETİN VE DÜNYA LIDERINE GÜVENIYOR.
    $450-130=$320:Miliyar.
    16 yılda gerçekten Turkiyeyi uçurmuş
    450, miliyar dolar borcun günlük faizi ne kadar oliyor? Bende onu merak ediyorum.
    Birde bu paraanin ne kadarı adam kaçirmak için 3. Dünya liderlerine rüşvet olarak verildi?
    Hayatimda faize bulaşmadim diye boşuna seviniyormuşum. Demekki yanilmişim Ümmetin liderinin üçan saraylari için verdiğimiz vergiler faize gidiyormuş?
    Acaba bu faiz olayina Saray Fetvacilari nasıl bir fetva verecekler.
    Biz Dünya liderine GÜVENMEYE DEVAM EDELIM. Baksaız ya Başkan gene CHP nin ağzınin payini veriyor.O uçan sarayTurkiyenin imiş! Çünkü Türkiyenin o saraya acilen ihtiyaci vardi…..
    Ümmetin liderinin durumunu birde bu yazardan okuyalım.
    https://amp.artigercek.com/yazarlar/ahmetnesin/erdogan-dahil-sivil-askere-emir-veremez-komutanlik-edemez.

    • “AKP’nin en büyük başarısı askeri vesayeti bitirmektir” diye hala anlatabiliyorlar.
      Bu söz Devlet Bahçeli ye yaslananlarin agizlarinda çok tuhaf duruyor.
      Tam bir Türkiye karikatürü

    • nurdan hanım merhaba!
      ahmet nesinin yazısını okudum. Fakat ben ileri sürdüğü tezlerin doğruluğu konusunda kuşkuluyum.
      Tezlerden derken, “erdoğan dahil hiçkimse askere emir veremez” tezinden bahsediyorum.
      bence ahmet nesin, alışılmış (ezber) doğruları ile düşünüyor. Kendisine de bu konuda yazmayı düşünüyordum fakat fırsatım olmadı.
      – Alışılmış doğru derken, askerin bu ülkede nihayi karar mercii olması olgusu, erdoğan öncesi (daha doğrusu fetö öncesi demek lazım) doğru bir değerlendirmeydi. Ancak gülenciler, her kuruma yaptığı gibi, askeriye ve miti de halaç pamuğu gibi attılar. Nitekim o dönem, genelkurmay başkanını bile hapse atacaklardı, eğer erdoğan karşı çıkmasaydı.
      – Fetullah gülenciler, o dönem, kendi derin devletlerini oluşturdular. tabii akp ile birlikte. ve bu süreçte, eski derin devleti mahkemelerde yargıladılar. bu arada bazı suçlar uydurdular, bazı kişileri ise suçlular ile torba içine koyup yargılayarak kendilerine muhalif olanları bir bir temizlediler. fenerbahçe ve şike davası da bunlardan birisiydi. ve eski generkurmay başkanının kendi ifadesi ile, sadece fenerbahçe bunlara karşı direnebildi. bu durum da fenerin onurudur. kurtuluş savaşında olduğu gibi, bir başka direniş onurunu daha gösterdi.
      – Devleti ele geçiren akp ve fetöcüler arasında çıkan çatışmada, akp (ya da erdoğan demek daha doğru), eski derin devlete ihtiyaç duyduğu için onları yanına aldı. ergenekon davalarında yargılananlar bu süreçte aklandılar, eski görevlerine döndüler. evet şimdi akp ile ergenekon arasında işbirliği var. fakat bu işbirliği, akpnin ergenekonun emrine girmesinden ziyade, esasında erdoğanın hakim olduğu, fakat ergenekonun da, erdoğanın hakimiyetini kabul ederek, eski konumuna getirildiği bir işbirliği. mhpnin akp ile ittifakı da, perinçekin nerdeyse koşulsuz akp desteğinin de altındaki neden budur.
      ahmet nesinin arapçası iyi galiba. bu nedenle olayı tersinden yorumluyor olabilir. Bir generkurmay eski başkanının itirafı bile ahmet nesinin ezberini bozamadığına göre, ezberi çok köklü olsa gerek.
      – Bu arada, fetönün ordu ve miti halaç pamuğu gibi atmasının ortaya koyduğu başka gerçekler de var:
      -1- fetullah gülen hareketinin cia ile ilişkisi en az engenekonun cia ile ilişkisi kadar derindir. yoksa gülencilerin, cia’ye rağmen ergenekonu tasviyede bu kadar ileri gitmeleri mümkün değildi.
      -2- bizim derin devletin gücünün de öyle abartıldığı kadar olmadığı, sadece masum halka söktüğü, kendisi gibi olan herhangi bir güce karşı çok direnemeyeceği de ortaya çıktı.

      • Hamza bey, çok katı bir devletçilik anlayisina sahip ve devletin en ücra noktalarına kadar yerleşik olan ve sadece ulusalcı kemalistlerden ibaret olmadığını bildiğimiz derin devlet 300-400 kişiden ibaretse anlattiklariniza inanmamak için başka bir nedene gerek yok.
        Ama kaç kişi olduklarını kim biliyor?Fakat Ergenekon’un etkileri, sizin anlattiklarinizin tersini söylüyor.
        Sonuç olarak mesele ne sizin soylediginiz gibi nede tipatipAhmet Nesin in anlattıkları gibi.

        • derin devlet, devletin derin kısmıdır. devletin hukuk kurallarına bağlı olmadan çalışan kısmıdır. ingiltere gizli servisi, kendi ajanlarının mahkemeden ceza almasını engelleyebilmiştir. yani ingiliz gizli servisi, ingiliz mahkemesine emir vermiştir.
          -herhangi birşeyin etkisi o şeyin sayısı ile ilintili değildir.
          -derin devlet, zaten organizasyon olarak, sivil uzantıları da olan, (gazetecisi, üniversite öğretim üyesi vb) ve devletin kurumlarını kullanma yetkisi de verilmiş olan örgütlenmedir. ve çalışma prensibi zaten gizlidir. operasyonları devlette çok az kişi tarafından bilinir ve denetim dışıdır. bir üst yöneticinin izin vermesi durumunda her tür naneyi yer. genellikle yurtiçi ile yurtdışı koordineli olarak yürür. yani yurtdışında görevli gibi görünse de yurtiçindeki faaliyetleri de gizlidir ve devletin imkanlarını kullanır.
          – Ülkelerin gelişme durumlarına göre ve ülkenin içinde bulunduğu şartlara göre gizli servislerin yediği nanenin boyutu değişir. eğer ülke bir kaosta ise, derin devletin etkisi artar. ülkede hukuk, denetim geçerli ise, derin devletin etkisi nispeten daha sınırlıdır.
          – nato bünyesindeki devletlerde, derin devlet cia tarafından kontrol edildi. nato üyesi bütün ülkelerde kontrgerilla örgütlenmeleri yaptılar. diğer adıyla gladyo. bu örgütlenme, çeşitli cinayetler, adam kaçırmalar, başka pekçok naneyi yediler. bunlarla ilgili italyada meşhur bir gladyo davası vardı. biraz araştırırsan daha fazla bilgi sahibi olursun.
          fakat öz itibariyle, derin devletin, devletin denetim dışı (yapı itibariyle) olan birimlerinin toplam adıdır ve bunlar zaman zaman istemediği politikacılar, yöneticiler aleyhine bile bir takım işler çevirebiliyorlar. çünkü bunların zaten işi gücü bu tür şeyler. nitekim amerikan başkanına suikastin de, amerikan derin devletinin bilgisi haricinde olma ihtimali yoktur.
          – yani anlıyabileceğin gibi, derin devlet için 300-400 kişi ifadesi kifayetsiz kalır çünkü bütün devlet aygıtını ve devlet dışı aygıtları kullanma yetkisi ve pratiği vardır. İngiliz mahkemelerini bile….
          – siz zannediyorsunuz ki, derin devlet, birkaç kötü niyetli kişinin devlet içinde örgütlenmesidir.

          • Bende bu yorumunuzda yazdiklariniz gibi düşünüyorum. Ayrıldığımız nokta “fetonun ordu ve miti Halaç pamuğu gibi dağıttı” cümlesi.
            Burada geçen fetöculer kimlerdir, hangi kesimlerden oluşuyor?
            Cemaat nedir?
            Cemaat fetonun yüzde kaçını oluşturuyor?gibi sorular karşımıza çıkıyor.
            Bu gün fetöculerin kumpasıyla hapis yattığı söylenen Dursun Çiçek in gene fetöyle işbirliği yapmakla suçlanarak dava acildi.
            Demek istediğim cemaat ve fetö kavramlarının iyi anlaşılması gerekiyor.
            Cemaatin ne olup ne olmadığını irdeleyen bir video serisine rastladım YouTube da.
            Cemaat olarak tanımlanan grubu bitirme tezine konu yapmış genç bir akademisyenin soru cevap şeklindeki videoları oldukça aydinlatici.
            sizede tavsiye edebilirim.
            Videolara şu kelimeleri yazarak ulaşabilirsiniz. söz/ eleştiri/yorum İsmail sezgin

  10. Demokrasilerin yumuşak Karnı veya iki büyük zaafı.
    Birincisi herkesin oyu Eşit sayılması yanı benim gibi avam birisi ile F. K.,başkan tayyıp Erdoğan, İlker Başbuğ,Mehmet Şimşek’e V. B. Perinçek, kiliçdaroğlu.
    Ikincisi iktidarların imkan bulduğunda Sınırsız borçlanabilmeleri ve çok krıtık kararlarla ülkelerini büyük felaketlere sürüklediklerinde bedelı en fazla yeniden seçilememesi olurken bütün faturayı nesıller boyu halkın ödemesi.
    Hayatımızda bir çay içmediğimiz veya görmediğimiz adaylara oy vermenın bekadan isabetli olması beklenebilir.
    Iktidarlar seçimleri almak için ne şartlarda olursa olsun borç aldıklarında ve bu borçlar Rüşvet gibi seçim öncesi zamanlarda tüketim için dağitıldığında borç verenler için altın devır Başlamış olur.
    Borç içinde yüzdürülen devlet olsun , özel sektör olsun, halk olsun borç verenlerin en sevdiği tipleridir.
    Sonunda makasa getirilmiş ve faiz, döviz sarmalı tuzağına düşürülmüş olursunuz.
    İstediğiniz kadar borcu öderken hamaset söylemleri geliştirin bunu kimse duymaz cahil halk duymada kar etmez.
    Akilli insanlar en akillilarini seçer.dürüstler en dürüstlerini.
    Cahiller en cahillerini seçer. Yalancılar en yalancılarını seçer.
    HAlK kendine layik olanını seçer .
    Sonuç men Dakka dukka.
    Eskiden bir şarkı vardı
    Kendim ettim kendim buldum. Gül gibi sararıp soldum şarkısını söyleme zamani geldi tekrar.

Yoruma kapalı.