Kennedy suikastı ile ilgili romanlar, filmler var.. Bizde alengirli olaylarla ilgili böyle eserler neden olmasın?

51
Reklam

Şu günlerde üzerinde en çok düşündüğüm konu ne, biliyor musunuz?

ABD başkanı Donald Trump‘ın geleceği…

Yazımı hemen burasında bırakıp gitmeyin canım; başlıktan da anlayacağınız üzere, konunun bize dönük yönleri de var…

Trump ABD’nin sistemine çomak sokan farklı başkanlardan… John F. Kennedy de öyleydi, öldürüldü. Barack Obama‘nın da farklı olacağı düşünülürdü, o kendisinden beklendiği gibi davranmadı. Trump ise deli-dolu gidiyor ve durumu beni onun namına endişelendiriyor…

Kennedy farklıydı, kendisine kadar gelen başkanlar Protestan geleneğini temsil ederken, o Katolik’ti. Obama da farklıydı, çünkü ona kadar gelen başkanların hepsi beyaz iken, onun derisi siyahtı. Trump da siyasetten gelmeyen biri olarak önceki başkanlardan ayrılıyor.

Konuya ilgi duymamın sebebi, geçen hafta elime geçen eski bir roman. Hayatının önemli bölümünü CIA’de ‘007’ türü bir ajan olarak geçirmiş Charles McCarry‘nin emeklilik sonrası yazdığı ‘The Tears of Autumn’ (Sonbaharın Gözyaşları) adlı romanını okudum.

1930 doğumlu McCarry iki hafta önce öldü (26 Şubat 2019). Ben onun 1974’te yazdığı romanı dün okuyabildim.

Roman Kennedy suikastı ile ilgili…

Reklam

Kennedy, malumunuz, ABD’nin 35. başkanıydı. 1963 yılında Dallas/Teksas’ta Lee Harvey Oswald adlı birinin açtığı ateşle hayatını kaybetti. O gün bugündür bu suikast Amerikan halkını rahatsız ediyor. Halkın büyük bir bölümü, Senato tarafından gerçekleştirilmiş soruşturmanın sonucuna da, resmi açıklamalara da inanmıyor.

Genel kanaat, “Bu işin arkasında açıklanmasında mahzur görünen bir şeyler var” cümlesinde gizli.

McCarry romanında bilinenden öte bir tezi işliyor: Kennedy Vietnam’da devlet başkanı Ngo Dinh Diem ile kardeşinin öldürülmesi emrini vermişti, öldürüldüler; Ngo ailesi de Kennedy suikastını planlayıp hayli alengirli bir tezgahla bunu gerçekleştirdi.

Tezgahı suikastın arkasında Rusya’nın ve Küba’nın olduğu izlenimi verecek unsurlarla bezeyerek… Hatta, romandaki teze göre, Vietnamlılar, Kennedy‘i vuran Oswald‘ı da, sorumlulukları ortaya çıkabilir endişesiyle, bir Mafya babasını araya sokarak, yine kendileri öldürttüler.

Romanda, aslında CIA ajanı da olan şöhretli bir gazeteci bu gerçeği ortaya çıkartıyor.

CIA ajanı olduğu herkeslerden gizlenen bir gazeteci…

Gerçek ortaya çıkıyor çıkmasına; ancak ABD devleti adına karar veren birileri, gerçeğin bilinmesinin ulusal çıkarlara aykırı olacağını ileri sürerek, üstünün kapalı kalmasını sağlıyor.

Charles McCarry..

McCarry‘nin kendisi de 1953’te ‘ajan’ olarak girdiği CIA’den 1967 yılında ayrılana kadar gazetecilik yapmaya devam etmiş biri.

Reklam

Dıştan bakınca gazeteci-yazar, aslında istihbaratçıydı, ajandı McCarry

İstihbarat örgütlerinin böyle bir uygulamaları oluyor. ‘Ajan’ olarak istihdam ettikleri kişiler bambaşka mesleklerde görünebiliyorlar. Ajanların kisvesini en çok sevdikleri mesleklerin başında da ‘gazetecilik’ geliyor.

Romanlar ve filmler

Dostlarla yemek masasında buluştuğumuz bir gece, yıllar önce oluyor bu, kendisi de değişik dergilerde yazan bir öğretim üyesi yanıma yaklaşıp “Don DeLillo’nun Libra adlı romanını okumadınızsa mutlaka okuyun” demişti.

‘Libra’ romanı da Kennedy suikastı üzerinedir. [Türkçesi var.]Çok ödüllü DeLillo suikastı işleyen Oswald üzerinden olayı aydınlatma çabasına girişmişti 1988 tarihli o romanıyla. Ona göre ise, suçlu CIA elemanlarını kullanan ‘Amerikan derin devleti’ idi.

Onun bıraktığı yerden çok satan romancı James Ellroy da yıllar sonra ‘Tabloid’ adlı romanıyla (1995) devreye girmişti. [Türkçesi var.]

Kendilerini kabul ettirmiş yazarların elinden çıkan her üç romanda, hayali kahramanlarla birlikte gerçek kişilere de isimleriyle yer verilmekte.

Hollywood da Kennedy suikastı ile yakından ilgilenmiş, neredeyse ceset soğumadan konuyu beyaz perdeye aktarma çalışmaları başlatılmış, ilgi bugüne kadar eksilmeden devam etmiştir. ‘Kasım’da 4 Gün’ (1964) ile çıkılan ve 2016 tarihli ‘Jackie’ ile yine de son bulmayan yolda konuya ilişkin onlarca film çekilmiştir.

Ayrı tezleri sayfalara veya beyaz perdeye aktaran zihinsel çalışma eserleri bunlar…

Bizde de kafa karıştıran ve üstü hala kapalı kalan siyasi olaylar var.

Turgut Özal‘a karşı suikast girişimi (1987) bunların en bilineni.

Günümüze yakın da zihinleri meşgul eden bazı olaylar yaşandı, hala da yaşanıyor; ancak bizden McCarry, DeLillo ve Ellroy gibi romancılar, Oliver Stone gibi filmciler çıkmıyor.

Çıkabilir mi?

Üstü örtülü bırakılmış olaylara Amerikalı romancıların yaklaştığı gibi yaklaşılabilir mi bizde? Bilinen resmi tezlerin ötesinde bir akıl yürütmeye romanda bile olsa tahammül edilebilir mi?

En fazla cesaret edebildiğimiz, bu yazının girişinde benim yaptığım gibi, başka bir ülkenin başkanının geleceğini “Acaba onun da başına Kennedy’nin başına gelen türden bir iş gelebilir mi?” sorusuyla sorgulamak…

McCarry, romanının sonlarında, John Kennedy‘nin uğradığı suikastın arkasında olan ‘gerçeği’ paylaştığı arkadaşıyla konuşurken, Vietnamlılar’ın intikamcı parmağına işaret ettikten sonra, bir şeyi daha hatırlatıyor. Roman kahramanı, “Kennedy Ngo ailesinden iki kişiyi öldürttü” diyor ve ekliyor: “Fakat tek bir Kennedy öldürüldü.”

Biliyorsunuz, birkaç yıl sonra (5 Haziran 1968’de) kardeşi Robert Kennedy de bir suikasta kurban gitti.

Tehlikeli sularda gezindiğimin farkındayım, ama yine de sormadan edemiyorum: ABD böyle bir ülke olduğuna göre, Trump‘a da bir iyilik düşünenler var mıdır acaba?

ΩΩΩΩ

Reklam

51 YORUMLAR

  1. Ülkemizin Problemlerinin temelinde Yahudi Prof. Neumark’ın DİKKAt çektiği
    üzere, ” Yeni T.Cumhuriyeti DEVLETİ ve RESMİ İdeolojiyi tesis edenlerin, hep, GİZLİ
    (kripto) YAHUDİ ve Gizli ERMENİ olduğunu” iyi bilmek ve hatırda tutmak gerekir. Sn. S.Karagüllenin durmadan dikkat çektiği, NİCELİK olarak Parmak sayısını geçmiyen bu
    SERMAYEnin Sahibi aileler, Osmanlının son dönemini de Cumhuriyeti de -muhtemelen-
    dizayn etmiştir. M. Kemal ve İSMET Paşa savaşın galibi olmakla beraber, – MASA
    başında – bu sermaye’nın ve Kripto’ların Oyununa gelmiş olabilir.
    (2023 yılına erişenler, belki olayların gerçek yüzünü öğrenebilecektir). Hatta, Rockfeller,
    ” Türkiyede yayınlanan bir GAZETEYE verdiği Mülakatında, Türkiyede yapılan İHTİLALLERİN Tümünü de kendilerinin tezgahladığını beyan etmiştir. Hatta şu kadarısını da ifade edeyim ; 1991’de ÖZAL’ın, Türk Askeri’nin İRAK topraklarına Giriş emrini verdiği anda, İSTİFA eden Zamanın Gn.Kur. Başkanı Mason N. TORUMTAY’ın oğlu, daha O tarihte bile, MİT
    Mensublarımızın maaşını ABD’ den (SERMAYEDEN) getirmekteydi. (GOOGLE Amcaya
    müracaat ederseniz bu gerçekler hakkında daha geniş bilgi edinebilirsiniz).
    O beklenen romanların ve olayların ortaya çıkarılması, “Türkiye
    Cumhuriyetine biçilen(uygun görülen) “YAZILIM ve Program”ca kabul görmedikçe,
    mümkünatı yoktur.
    Türkiyenin adalette asıl meselesi hakim ve savcıdan ziyade, dürüst ŞAHİT ve sorgulamayı yapan polis’lerin dürüstlüğü ve VİCDANI meselesi ile YAKINDAN ilişkilidir.
    ŞAHİT bu kadar mühim görev yüklendiği için İSLAM, şahitte, 20’ye yakın şart aramaktadır. Nitekim, Hz. Peygamber HAKİMliğini yaptığı bir olayda KARAR verdikte; dönüp,
    taraflara, ” benim verdiğim Karar, sizin ifadelerinizin DOĞRULUĞU nisbetinde
    doğrudur ” buyurmuşlardır.
    Bu dediklerimin anlaşılması için eski Bakanlardan RECAİ KUTAN beyin, çok
    akıcı ve çekici kendine has bir uslubuyla kaleme aldığı ” KİRAZLİBAHÇE HATIRALARI ”
    12 Eylul ” Kitabını MUTLAKA Okuması gerekir, Koru’nun.
    ABD tarihinde 4 Başkan öldürülmüş, daha da fazlası şans eseri ölümden ZOR kurtulmuştur. COW-BOY (İNEK çobanı) kişilerden başkası da beklenemez. Bildiğim
    kadarıyla Başkan’ın biri ” Petrol Fırtınası yüzünden, bir Kitap yazarı Türk de, aynı
    nedenle, keza” , J.F. Kennedy ise, ” siyahlara ve geniş halk kitlelerine daha iyi sosyal
    imkanlar sağlamak istediği için ” öldürüldü, denilir. Ancak, KİTAP yazarI, olayı, o türlü
    ortaya koymuştur. Bizde, Özal ve M. Yazıcıoğlu da kitlelere Bazı HEDEFLER gösterdikleri
    ( ve YAZILIM Programları” nı zorladıkları için )öldürülmüş olabilir. Sermaye sahiblerini
    de hatırda tutmak kaydıyla.
    Kanaatınca, TRUMP, Koru’nun beklediği şeyi – sermayeye göre – hak etmiyor.
    Yok, başka şeyler de algılıyorsa, Erol MÜTERCİMLER’in anlattığı, Münci İNCİ’nin evinde
    yapılan toplantı ve gelişmeler hakkında, Taha Kıvanç’ın detay bilgiler vermesi gerekiyor.

    • Sayın a.serdar; önceki paylaşılarınızda da yahudi ve ermeni kökenli yurttaşlarımızı itham eden bazı görüşleriniz olduğu anlaşılıyor. Yalnız aynı yurttaşlarımızın önemlice bir kısmı da sizden benden çok daha türktürler ve vatanımıza çok büyük hizmetleri ve emekleri geçmiştir. Çanakkale şehitliğimizde yatan ermeni doktorlarımız vardır. Gurbet ellerde nazi kamplarında(memorial gusen’de) gaz odasına girmek için sırasını beklerken hatıra kalsın diye çizdiği suluboya resimde en tepeye türkbayrağını, onun da altına ayasofyanın siluetini çizmiş diyarbakır ermenisi hiramyan harutyunun tertemiz bir türkçeyle osmanlıca harfli notundaki türklük ve vatan sevgisini görmüş olsaydınız eminim siz de daha farklı düşünürdünüz… Saygı ve selamlarımla

  2. Üçkağıtçı-ahlaksız olabilir ama, Trump Kenedi’den epey farklı biri. Düşmanı çok olsa bile bunun dozu öldürülmeye kadar gitmez, sanırım. Velev ki gitti, gitse bile ABD yoluna aynen devam eder. Kenedi gitti değişen bir şey oldu mu? Onlarda sistem sağlam, pamuk ipliği gibi birine bağlı değil. Liderin yeri doldurulamaz diye bir endişe yok. Bizde “Özal gitti, partisi bitti” deniyor. Bugün bizde beka sorunu var deniyor ve ülke ajan kaynıyor deniyor…. Bu şartlar altında, bizde Başkan’a birşey olsa ülke n’olur sorusu akıllara gelmiş olması gerek.

    Bu konu hakkında aşağıdakilerden hangisi geçerlidir:

    a) “Bakalım Mevlam neyler, neylerse güzel eyler”
    b) “Allah’ın dediği olur, elbet birşeyler düşünülür!”
    c) “Böyle bir şey olamaz, tedbirler alınmıştır-bu işe X milyon TLlik bir bütçe ayrılmıştır”
    d) “Böyle bir şey olursa, “A”, “B” ve hatta “C” planı hazırdır.

    Ülke açısından hazırlıklı olmak en önemlisi. Yani, öncelike (d) ve (c). (a) ve (b) diğer şıklar için de söz konusu (otomatikman). Türkiyede her zaman bir şeyler planlayanların olması mümkündür-nitekim 15 Temmuz). Ruslarla hali hazırda yakınlaşma var. Bunu isteyenler kim derken, bunlarla yakınlaşmayı istemeyenlerin rekabeti var.

    Nasıl ki ülke ekonomisini devasa yatırımlarla İstanbul’a bağlamak büyük bir risk ise, ülke yönetim liderliğini bir “tek adamlığa” bağlamak da risklidir. Bu geçmişteki (realizmini çoktan yitirdiği) güce özlemle çok istendi ve geçiş yapıldı. Şu ana kadar tecrübe iyi mi kötü mü? İyi olduğu söylenemez. Hele de mevcut liderin geçmişten gelen partizan bir kutup başı olması nedeniyle iyi değil. Ülkenin,Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş bir hali var. Tek adamlılık Osmanlıyı kurtaramadı. Bir süre daha denedikten sonra değişikliklerle yararlı hale getirilmeli. Bu devirde sistemi “tek lider” değil, “liderLER” çıkmasını mümkün kılacak verimli bir hale getirmek daha sağlıklı.

    İngilterede de hanedanlık vardı. 1500 yıllık hanedan hala devam ediyor. Zafıylamadı, bilakis Elizabet doneminde en güçlü durumuna geldi. Bu en uzun 65 yıllık dönemdir. Kutsiyetle korudular. Koruyan sistemdir-sistemin liderlerinin o dönem öncesi hali hazırda hemen hemen ortaya çıkmış olması ve kollektif çalışmasıdır. Bizde henüz sağlam şeffaf bir sistem kurulmuş değil. Başkan kazaya kurban gitse, kalpten gitse veya sonu Allah göstermesin Kenedi gibi olsa, ortalık muhtemelen fena halde karışır. İngilterede «tek adamlılık-otorite» sembolik değeriyle devam ediyorken sistem sağlamlaştırıldı. Bugün kraliçeye-hanedana kötü bir şey olsa, İngiltere kaos ortamına dönüşmez. Bizde olsa epey bir sarsıntı yaşanır. Muhalefet “Başkan zaten kefenini hazır tutuyordu, Allah rahmet eylesin” der geçer. Ama, “ha” deyince yerini dolduracak biri var mı? Kriz yönetiminde ne kadar becerikliyiz? Herhangi bir gafil avlanma durumunda ekonomi, korkarım, olduğundan fazla darbe yer. Herşey kontrolden çıkar. Panik başlar. Ülke ve vatandaşlar kaybeder. Onun için, ülke tedbirini almalı, ve her olasılığa karşı bir “A”, “B” ve hatta “C” planı hazır olmalı. Herhalde, bir “A” planı belki ordunun da önayak olmasıyla en kısa zamanda seçime gitmek olmalı. Allah (cc), ülkeyi daha da kötüye gitmekten korusun. Amin.

  3. Sn.bernar, gene geceyarısı ortalıkta kimsecikler yokken otoban gibi bir iftiraname döşenirim olur biter diyorsan nafile! Gözünaydın, gönüllere ruşen! Özlenen gençlik yetişmiş de bizim haberimiz olmamış moruk:) şu senin mahalle kahvesinden prafa arkadaşın yok muydu; hani sonra da blog neyim yazıyormuşsunuz birlikte akşama kadarki çevirdiğiniz geyiklerden? Onun oğlan yazmış bugün, intörn müydü neydi bitirmiş galiba cerrahpaşayı! Yalnız bak o yancılık yaptığı günlerde sizin bitmek tükenmek bilmez kahve muhabbetinden sıkılmış benden söylemesi… İç siyaset baydı artık, sayın korunun popcorn yazılarını bile daha çok beğeniyoruz gibi şeyler karalamış; yazılarda uluslararası politika filan da olsa ne zararı var demiş! Ben biraz durumu açıklamaya çalıştıysam da artık gerisini sen halledersin heralde: “ee, tabii gençler de biraz haklı ama; böyle iç siyaset mi olurmuş, her seçimin galibi belli! En azından daha gelişmiş demokrasilerde neler olup bittiğini de merak etmeleri ve kendi ülkelerini sorgulamaya, yadırgamaya başlamış olmaları da doğaldır” diye basarsın yaygarayı..:) yazarın neyi yazıp neyi yazmadığı kendi bileceği iştir, ya da varsa patronun. Sen kendi payına düşeni oku; istifade etmen gereken kısımlarını al, gerisini tabakta bırak desen dilin kopar çünkü..! Neyse vaktiyle tepene çıkardığın arkadaşlar birer ikişer ötmeye başlamış haberin olsun monşer:) ya kendini yenile, en azından kollarına dövme falan yaptır, ya da pelinsular, cansular için hakkaten bi sosyal medya hesabı edin, ne biliim ben… Buralardan bize ekmek çıkmaz bu saatten sonra:(

  4. Geçti
    Kennedy döneminde CIA Sermaye’nin emrinde idi. Rockefeller Rothschild ayrılmamıştı. Bugün Pentagon ABD’de hakimdir. Başkanla Pentagon birleştiğinde Sermaye’yi bir günde bitirirler. Bugün başkan onun elini kolunu bağlayan adamdır. Siyasette akrabalığa fazla güvenen Menderes taraftarları hala onun sayesinde iktidarı sürdürüyor. Kendini öldüreneler şimdi yaşıyor mu? Kennedy taraftarları bugün iktidarda.

  5. Devletler arası rekabet ve mücadeleler açıktan veya gizli savaşlarla yürütüldüğü için istihbarat her halükarda önemini koruyor. Nasıl dış güçler bizim gazetecilerimizi kullanıyorsa, biz de onların gazetecilerini kullanıyoruzdur… Bu yüzden abdülhamit usulüyle; hem kendi içimizdekileri hem de yabancı gastecileri el altından besleyip kapı önünde bağlı tutmakta fayda vardır tabii… Fakat bu tip insanlar genellikle cıva gibidir; yani bulundukları yeri mutlaka zehirlerler, rahat durmazlar! O yüzden zaman zaman olur olmaz şekillerde ortadan kaldırıldıkları da olur; çoğunlukla faili meçhul gitmeleri de belki yüzdendir? (Çift taraflı bağlantıları olmasının yanısıra kullanım tarihinin geçmesi gibi rutin sebepler de olabilir yani…) Genellikle kişiliği oturmamış, geleceği göremeyen ve rahat yaşamayı seven(konfor bağımlısı) kişiler arasından devşirildikleri için de sonları bazen çok da trajik olabiliyor tabii..! Görev zayiatı da denebilir; su testisi su yolunda… da:)

    • Sayın h. Gayret ne zamandır bende bu istihbaratimizin durumu nasıldır, dünya ile rekabet edebiliyormu acaba diye düşünüyorken aklıma hep ‘bunların istihbarat anlayışı ya Abdulhamit usulüyse’ diye korkumdan cesaret edip de kimselere soramiyordum. Vah bize vah. Yazıda geçen istihbarat konusu kaç senesine ait, daha geçenlerde MI6 örgütünün başındaki zatın konferansinı konu alan yazıda dünyada istihbaratın geldiği noktayı anlamamizı sağlayan yazıyı da mı okumamışlar yoksa.

      • benim görüşüm; türkiye devleti her anlamda 1040tan beridirki en güçlü seviyesinde bulunmaktadır…

        • Trump’ın tak diye attığı bir twit sonrası rahip Brunson’u şak diye Beyaz Saray’a gönderecek kadar güçlü bir seviyedeyiz muhterem. Kung fu Panda’daki “artık sıfır seviyesi var” muhabbeti geldi aklıma. Bir de Abdulhamid Han Hazretlerinin Fransa’ya gönderdiği mektup meselesi. Amuda kalkıp bakınca çukurlar Ağrı Dağı gibi gözükürmüş.

  6. Takipcileriniz neden Uluslararası politika konulu yazılarınızı okumaktan sıkılıyor anlamıyorum. Genç bir takipciniz olarak bende iç siyasete dair yazılarınızdan pek hoşnut kalmıyorum ama okuyorum. Hatta daha çok kitap ve filmler üzerine yazdığınız yazıları seviyorum.

    • Safa bey şimdi iç siyasetin tabii bir cazibesi yok değil ama okurlarımızın “uluslararası politikaya” mesafeli durduğu konusu da biraz havada kalıyor. Öyle ki karahalk dahi önceki yıllarda olmadığı kadar beynelmilel siyasete ilgili ve takipçi… Yorumcularımızdan da pek öyle bi itiraz yok gibi dış dünyada olup bitenleri işleyen yazılara. En fazla sayın turhanın haklı bir talebi var: sinema ve magazin edebiyatı kadar pensilvanya papazının inziva faaliyetlerini de bi işlesek diyor ki aslında tam da sizin beğendiğiniz gibi uluslararası politika yazıları için ideal bir konudur da hani:) o kadar manda heveslisi çakal içimizde dolanırken politikanın yereli/uluslararasısı mı olurmuş..?

  7. Faysal bey kendi yazılarımızı bıraktık sizin paylaşımlarınızı bekliyoruz; ama bi hareket yok! Film başlamadan mısır bitti mi yoksa? Bunun için okurların affına sığınıp arkalarına saklanmanıza gerek yoktu yani..:) sayın bernarın selviboylu yazılarını bilmem ama benim piksellerimi istediğiniz zaman kullanabilirsiniz, helalihoş olsun..:)))

  8. Biz Zaten Hayatı Filim tadında(Izdırabında) Yaşayan bağrı yanık bir Milletiz ,Yani anlayacağınız Hayatımız Roman ,Amerikalının , Avrupalının hayatında ne var ? Bu kadar aksiyon , macera,korku Filmi Duygusal nerde , Biz onların on yılda yaşamadığını on günde yaşıyoruz .Bakın kısa ömrümüzde ne çok şeye şahitler oluyoruz . Yasaklar Yokluklar ,kuyruklar Sağ Sol kavgaları , Ölümler,Zulümler Darbeler,İdamlar ,Gençliği elinden Alınan gariban Anadolu çocukları,Hain terör olayları Şehidler ,Kaos ortamları ,Hiç bitmeyen Tapınma ve Düşmanlaştırma Şeytanlaştırma Durumları ve bundan nemalanma oyunları say say bitmez kafanızı şişirmeyim bizde konu çok…

  9. BİZİM AKİL TERAZİMİZ BU KADAR SIKLETİ ÇEKMEZ.
    Bizim eski ünlü istihbaratçımızın söylediği yöntemi çoğumuz bilir.
    Bir eylemin kim tarafından veya kime yaptırıldığı önemli değildir.
    Eylem kime yarıyor ona bakmak lazımdır.
    Bazen bir eylem ilgisiz olanlara da yarıyor olabilir.
    Eylem sonrası her yayın ve bilgi aldatıcı olabilir.
    Yine çok söylenen bir söz vardır.
    Bir eylem tam çözülmemiş veya ilgisiz insanların üzerine yıkılmışsa o ülkede devlet içinde çok etkili birimlerin işin içinde olduğunu anlarız.
    Sonuç olarak bazı kişilerin bir şekilde saf dışı bırakılmasında güç odakları fayda gördüğünde ne yapacağını çok iyi hesaplar ve bir taşla birkaç kuş vuracak şekilde eylemi planlar.
    Eylem sonrası bilgi kirliliği ve hedef saptırma olağan hesapları içinde olması akıllarının ve güçlerinin gereğidir.
    Eğer önemli konumdaki kişi veya kişilerin saf dışı edilmesi saf dışı edilenlerin yerine geleceklerin farklı bir yol izlemesine neden oluyorsa bu yöntem her zaman güç odaklarınca birinci derece tercih edilen bir yöntem olur.
    Elde edilen esas sonuçtan başka daha nasıl talı sonuçlarda elde ederiz planları yapmak güç odaklarının maxımum fayda sağlama isteğidir.
    Biz bu tür eylemlerden nasıl sonuçlar elde edilmiş bunu görebiliriz.
    SONUÇLARIN BÜYÜK KISMI GİZLİ KALIR VEYA ÇOK SONRADA ORTAYA ÇIKABİLİR.
    HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ BİLDİKLERİMİZ BİLMEDİKLERİMİZDEN ÇOK AZDIR.
    Geminin rotasını değiştirmek isteyenler ya kaptanı ikna ederler yada saf dışı bırakırlar.
    Geminin rotası değişmemişse kaptan veya yerine geçen gücünü koruyor demektir.
    Belkide güç odakları ile hemfikirdir.

    • Peki papaz ABD de ne işi var
      Dünyayı buradan yönetirken nasıl oluyorda CIA hiçbir şey demiyor
      Hadi bunu bir komplo teorisi ile açıkla

  10. Fifa ne iş yapar? Tff başkanı neden istifa etti? Türk mason locası nasıl ve niye ikiye bölündü? Film isteyene konu gerçekten çok…

  11. Elbette ülkemizde de böyle olaylar oluyordur ama yazarımızın dediği gibi henüz bunları kitaplaştıracak, romanlaştıracak yazarlar çıkmadı. Ben buna yine yazıdan aldığım bir ilham ile bir sebep gösterebilirim. Sayın Korunun bahsettiği kitabı yazan CIA elemanı bir gazeteci, ve böyle olduğu da açığa çıkmış. İstihbaratçılığı açığa çıkan birisi artık ne gazetecilik ne de istihbaratçılık yapamayacağı için, şahit olduğu olayları biraz süsleyip değiştirip romanlaştırması ilgi çekiyor ve bu kişi hayatını böylece kazanmaya devam edebiliyor. Eğer ülkemizde de bir gazetecinin CIA elemanı olduğu açığa çıkarsa, o zaman bu tür romanları okuma şansımız olur. Ülkemizde bu tür gazetecilerin çok miktarda olduğunu biliyor ve hissediyoruz ama maalesef ispatlayıp açığa çıkartmak henüz kısmet olmadı. Bu gibi istihbaratçı gazeteci olanlar ya meslektaşları tarafından çok iyi örtülüp savunuluyor, ya da yurt dışına kaçıyor. İspatlamak mümkün olduğunda hemen bir roman bekleyebiliriz sanırım.

  12. Tüm okuyucuların affına sığınarak, Bernar Bey’le H. Gayret Bey’in karşılıklı atışmaları arasına sıkışıp kalan dünki yazıya yorumumu tekrar dikkatlere sunuyorum:

    ‘Günümüzü tam anlamıyla tavsif eden bir sıfat’ aslında var: Age of bewilderment; keşmekeş, kargaşa, şaşkınlık ve belirsizlik çağı/dönemi.Modernitenin tüm hakim paradigmalarının; demokrasi, insan hakları, sosyal adalet, eşitlik, kardeşlik, laiklik gibi temel kavramlarının anlamını yitirdiği, insanoğlunun varlığını anlamlandıracak yeni paradigmaların oluşma sürecinde bilgi teknolojileri, yapay zeka ve bio-teknolojinin başat etkilerinin yaşandığı, muazzam bir bilgi kirliliği bombardımanına maruz kalan insan tekine, eğitim sisteminin hangi bilginin doğru olduğundan ziyade hangi bilginin doğru olmadığını idrak yeteneğini kazandırmasının elzem olduğu, hakikate erişebilmek için zihni berraklık ve odaklanma gerektiren zaman dilimi

    • Sözleriniz beni tedirgin kıldı, Faysal Bey. İpin ucunu kaçırmış gibi göründüm kendime. Günlük yorum kotamı 2 ile sınırlandırıyorum yarından itibaren. Bu da bugünkü son metin girişim olsun.

      “Modernitenin tüm hakin paradigmalarının, demokrasi, insan hakları, sosyal adalet, eşitlik, kardeşlik, laiklik gibi temel kavramlarının anlamını yitirdiği” ifadeniz bana tartışmaya açık bir saptama olarak görünüyor. Sıraladğınız bu kavramların bir kısmı, modernlikle sınırlı olmayıp modernlik öncesi çağlara kadar giden değerler ve ütopyalar. Dahası, İslamın sosyal adalet, kardeşlik üzerine vurgusu dikkate alınırsa, bu durumda Islam’ın temel direklerinden önemlice bir kısmının da anlamını yitirdiği de zorunlu bir sonuç olarak çıkar ortaya. Sıraladığınız değerlerin hiçbirisinin anlamını yitirdiği kanısında değilim. Bunlara yönelik bir değersizleştirmeden, yaygınlaşan aldırmazlıktan söz edebiliriz, ama bunların “anlamını yitirdiği”ni söylemek bana çok iddialı göründü doğrusu.

      • Bernar bey tedirgin olmanızı anlıyorum yalnız tehlike geçti, faysal beyin ilk cümlesini okurken ben de hafif yollu bi sendelemedim değil hani; şimdi en ağırından sunturlu bir küfür geliyor diye düşündüm ilk anda:) endişelenmeyin her şey yolunda; isterseniz benim sıramı da alabilirsiniz yani:) örnek verirken cümleye “atıyorum..!” diye başlayan bi jenerasyon af dilerken bile ödümüzü koparabiliyor ya, brawo yani:) şimdi de “yok yok ben hiç korkmadım da; aslında faysal az bile söyledi de, umudumuz gençler…” falan diye gaza başlama; inan ki ağır konuşurum !

      • Bernar Bey, görüşünüze saygı duyuyorum.Konu çok uzun tartışmaları gerektirir.Şimdilik sadece iki görüş dile gerireyim.Modernitenin hakim ideolojisi liberalizm ve liberal ekonomik sistem tamamen ferdin özgür iradesine dayanıyordu.Ancak bilgi teknolojilerinin geliştirdiği algoritmalar büyük oranda bireyin özgür iradesini elinden aldı.Bu gerçek demokrasi, liberal politik ve ekonomik sistemin temellerini sarstı.Adalete gelince, insanlık tarihinde adalet hiç bir dönemde hakim değer olmadı.Çoğunluk her dönemde azınlıktaki elitler tarafından yönetildi.Maalesef vakıa kitlelerin umutlarını karşılamıyor.Bütün bu tartışmaları gayet berrak ve kolay anlaşılabilir bir dille irdeleyen Yuval Noah Harari’nin Sapiens, Homo Deus ve 21. Yüzyıl İçin 21 Ders kitaplarının okunmasını öneririm.Şahsen ben çok istifade ettim.

  13. Sayin koru ve yorumcular dan iki gündür bekliyorum taksimde ezanimizi bastırmak için iskilik calip alkis tutanlara söyleyecek sözlerinin olup olmadığını çok merak ettim ama maalesef kulaklariniz duymadi gözleriniz görmedi o gruhu üzmek istemiyorsunuz anlaşılan nede olsa ortaksiniz

    • Ezan ve ona dair değerler malesef her daim bu ülkede siyasete malzeme yapıldı ve hala da yapılıyor..sağ ve sol kesimlerce…

      Bu, karşı tepki gösterilmesi ve önceki gün İstanbul’da hiç olmadığı kadar münasebetsizce, saygısızca ve pervasızca davranılması, Koru’nun önceki yazılarında da değindiği Türk toplumunun deizme, ateizme irtidada (dinden çıkmaya) varacak kadar değişime uğradığının resmi olsa gerek.

      Din ve ona dair değerleri kendi “sığ siyasetine” alet etmek toplumun diğer kesimlerinde, bunun (ezanın) onunla (siyasi parti ile) özdeşleşmiş olduğu kanaatini dogurmustur ki, ezanı protesto edenler, özellikle gençler, tepkilerini bunun üzerine kurmuşlardır. Doğru mu, elbette değil. Ama böyle bir gerçeklik de mevcut.

      Peki biz ne ara bu hale geldik diye soracak olursak, ortaya çıkaracağımız faturayı, her ne kadar uzun yıllardır ülkenin eğitim politikalarına yön veren iktidara yukleyenkerimiz olacaksa da biz, kendimizle ilgili faturayı bi incelememiz gerekecek.

      “Biz” dediğim, ülkemizde Müslüman olmayan bireylerin olduğunu (ezana ıslık ve alkış ile tepki verenleri) kabul ederek “örnek” teşkil edecek bir İslami hayat yaşayıp yaşadığımızı sorgulayacak ben Müslümanın diyenlerimizdir.

      Müslüman ülkesinde, bir zamanlarin İslam başkentinde, salyangoz kafalılar ezanı çirkince protesto edebiliyorsa, bunun vebali, onlara malzeme ureten Müslüman toplumun her bir ferdinin üzerinde olsa gerek.

      Kimse başkasını eleştirerek kendini kenara çekmesin-çekemez.

      • Sayin Gunay bu ülkede ezan a bayrağa tahammulu olmayanların varligi hep oldu ama üzücü olan orada muhafazakâr mutedeyyin insanlerinde bulunması tek ortak yönleri iktidar muhalifi olmaları yazık ve ayıp degerlerimiz le geçmişten beri mücadele edenlerle aynı mekanları paylasmalari ve hakaretler e ortak olmaları sessiz kalmaları ne bu gaflet Allah şuur nasip etsin

      • Günaybey anladığım kadarıyla ezan tümüyle yasaklanmış olsaydı bu türden sorunlar da yaşanmazdı diyorsunuz ama biliyorsunuz sizinkiler vaktiyle onu da denemişti; sonuçları da ortada işte… Sayın yazara akılsağlığı dilemişliğiniz de vaki olduğu için size de aynı temennide bulunmamda bi sakınca yoktur heralde..:)

      • Hasan bey! Yazınızın tamamina katiliyorum.
        Bir notda ben eklemek istiyorum.
        Milleti bu seçimlerde, tuzağa düşürebilmek için uğraşiyorlar fakat duşuremiyecekler.
        Devleti yöneterin Muhalefete hakaretleri her gün dozunu artirark devam etmesine rağmen karşilik verecek muhatap bulamamiyorlar.
        17 sene sonra Muhalefet nihayetinde
        Onlarin oyunlarının farkına varabildi.

        Ögle gözüküyorki! Bunda böyle, Ezan, Bayrak söylemleri ile Milleti Tuzağa düşüremiyecekler.

        • Nurdan ablacim millet tuzağın tam göbeğinde de farkında olmayanlar var hala. Herkesin gözlerini fal taşı gibi açacağı günler korkarım çok uzakta değil ama elden ne gelir ki. Ahmet Nesin yazısıni gördünüzmü bu gün.
          ” ALLAH terbiyecilerin en hayırlısıdır”

          • Bernar bey! Ahmet Nesinin yazılarınin hic kacirma, fakat bugünkünu henuz okumadım şu an eve gidiyorum gidnce okurum.

            Sizin dediginiz gibi halkin hepsi olmasada (30 miliyon haraca bağlananlar hariç) Bencede!
            Bu seçimlerde, muhalefet ve halk biraz olsun uyandı.
            Akillarınca, Sivas olaylarina benze bir olay yaptirip bakin biz biraz zayifladik Ezana Bayrağa saldiriyorlar diyeceklerdiler.

            Zaten, Ihtidarin hakaretleri ve tehditlerinin dozunun neden bu kadar tavan yaptiğinin nihayet akli başinda olanlar farkina. Millet kışkırtıp sokaklara dökeceklerki oy toplasinlar veya hayeli seçmenler kullanmak için millet uyutacaklar.

            Bernar bey sizin ve H Gayretin tartışmalarinizi okurken gülmekten okuyamiyorum. Cok komik, siteye rek katiyorsunuz.?
            Ben H Gayretin gölgesi değilde kendi yazilarinin hepsini okuyorum.☺

    • ben ezanın ıslıklandığıını duymadım. sabahın ezana saygısızlık diye verdiği videoda hiçbirşey belli olmuyor. En azından öyle belirgin birşey yok. Eğer birileri ezanı ıslıkladıysa, onlar da zaten perinçekgiller gibi derin devletin adamlarıdır (pardon kadınlarıdır). kendiniz uyduruyorsunuz.
      – derin devlet, her zaman bu tür şeyler yapar. yaşınız kaç bilmiyorum ama bu tür konularda bizim devletimiz epey antrenmanlıdır. yozgatta camiye bomba koydular diye sağcıları galeyana getirmişlerdi. sivastaki olay zaten malum. ya bilmeden derin devletin değirmenine su taşıyorsunuz, ya da bilerek.
      – bilerek yapıyorsanız zaten bu halka ihanet ediyorsunuz. bilmeden yapıyorsanız, sizi uyarayım.

    • ısrarla insanları birbirine düşman etmeye uğraşıyorsunuz. düşmanlıklar hiçkimseye huzur getirmez.
      – evet insanlar dindar insanlara tepkili. pekçok islamcı da tepkili. pekçok kişi sizin gibiler yüzünden din ve dinden uzak duruyor. ama sabahın yayınladığı görüntüde ezana yönelik bir tavır görmedim. öyle bir tavrı derin devlet hariç hiç kimse başlatmaz da.

      • Hamza bey doğru söylüyorsunuz, nalan hanım da haklıdır… Ayrıca ben de kendisini ilgiyle okuyorum:)

  14. Tehlikeli sularda gezindiğimin farkındayım, ama yine de sormadan edemiyorum: ABD böyle bir ülke olduğuna göre, Trump‘a da bir iyilik düşünenler var mıdır acaba? diyor Fehmi koru…Trump’a bir iyilik….Trump’ın iyi olmasından mı başına böyle bir şey gelecek! veya Trump’a yapılacak şey, iyi bir şey mi…veya Fehmi Koru böyle bir şeyi niye yazdı…. Fehmi Koru nun her yazdığını göklere çıkaranlar veya 40 senedir Fehmi koruyu takip ediyorum onu en iyi ben anlarım diyen uzmanlar bi adım öne çıksın hele…

    • Reis i götürürler demek istiyor
      Her zaman yaptığı gibi Trump diyorum ama siz anlayın diyor

      Bir sonraki yazı da hak adalet. Vs olacak
      Keşke Türkiye de biraz adalet olsa
      Elinde silahla yakalanan bile bizle dalga geçerken kimi neyle suçlayacaksın sırtlarını dayamışlar ABD derin devletine
      Yazıklar olsun

      • Maksat amerika filan değil, düpedüz tayyip beydir.
        Bir iki gün önce yerel seçimde akp öyle kaybederse başkanı değiştirmek gerekir mealinde bir yazı da yazmıştı. Şimdi suikastan başka çare kalmadı kıvamında bir yazı yazdı. Ne diyeyim bilmiyorum. Fehmi abi çok değişti.
        Bu arada Turanpın ikinci dönemi de göreceğini zannediyorum. 11 eylül den sonra küresel sermayeyi America dan çıkaracaklarını sanıyorum. İstanbula geleceklarını sanıyorum. Kavga çok derin anlayacağımız.
        Saygılarımla

  15. Türkiye’de böyle bir eser yazılırsa: Muhsin yazıcı oğlu ve Turgut Özal ile ilgili objektif bir şekilde yazılmalıdır. Sorumlular kim ise olduğu gibi okuyucuya aktarılmalıdır. Ama gel gör ki Türkiye’de objektif denen bir şey yok veya keşfedilmemiştir. geçen 28 Şubat belgeseli izleyeyim dedim; orada da bir çok yerde sansür var.
    Türkiye’de yakın bir zamanda Rusya dış işleri suikaste kurban gitmişti. Onu da bir eserde okuyabiliriz ama eminim onda da sansür konulacaktır. Bu arada Hrant Dink’e de ayrı bir parantez açıyorum…..
    SAYGILAR SEVGİLER

    • Yani, Nusrey Bey, nereden çıkardınız şimdi bu olayları? Hepsi de bağımsız ve özgür savcılarımız tarafından en ince ayrıntısına kadar araştırılmış, bağımsız ve özgür hakimlerimiz tarafından bir sonuca bağlanmış olaylar bunlar. İnşallah Derinceli H. Gayret Bey bu mesajınızı gözden kaçırır -şu sıralar pek bir keyifsiz, kolay alevlenir görünüyor. Herhalde sebep anket sonuçları ya da nedense artık hiç yazmaz olan müdavim bir yorumcunun yokluğunun üzüntüsü : )

      • Bernar kardeşim benim görüşüm bu… Eğer Türkiye’de Kennedy gibi bir eser yazılacaksa Türkiye’de örnekleri çoktur. H Gayret Bey’e gelince; Ömrünün kalan kısmını Ahiret için harcasa iyi olur. Zira hesap tek kişiliktir ve çetindir. Sorguya çekilirken makam sahipleri yanında bulunmayacaklardır 🙂 🙂 saygılar

        • Yorumumun başındaki mizahı kaçırmışsınız Nusret Bey. Değilse, söz konusu cinayetler hakkında muhtemelen aynı şeyi düşündüğümüzden eminim. Bu ülkede ne zaman “bağımsız ve özgür savcılar ve hakimler” oldu ki? Saygı, selam.

          • Bana kalırsa sondaki latifeyi de kaçırmış nusret bey..:) latife de nur içinde yatsın, film isteyene konu çoook!

      • Serdar bey 15 temmuz Feto yaptı yapmadı muhabbetinden önce bu darbe teşebbüsüne kimler zemin hazırladı onu konuşalım. Biz üniversitede Feto aleyhinde konuşurken güvenlik ve karşıt öğrenciler tarafından hergün darp ediliyorduk. Şimdi de Feto terör örgütü oldu.
        SAYGILAR

        • Faili bulmadan kim hazırladı onu yargılayalım desin
          Birileri ısrarla kimin yaptığını ısrarla gözden kaçırmakta çalışıyor
          Papaz ABD kucağında ne yapıyor onu sorgulamayalım ama bilmem kim ne dedi onda kaybolalım
          Papaz ABD de ne iş yapar bunun cevabını vermeden herşeyin cevabı anlamsızdır

  16. Koru, FK’ da, arada bir Taha Kıvanç tadında yazmayı ihmal etmiyor.

    ABD’nin en karmaşık siyasi cinayetinin işlendiği yıllara yolculuğa çıkaran yazı başlığının ikinci cümlesi olan ”Bizde alengirli olaylarla ilgili böyle eserler neden olmasın?” ile yazının içinden ”Bizde de kafa karıştıran ve üstü hala kapalı kalan siyasi olaylar var. Turgut Özal‘a karşı suikast girişimi (1987) bunların en bilineni.” cümleleri ile de mukim olduğumuz ülkeye uyandırmış oldu bizi Sn. Koru.

    Bunu, asıl geleceği konuya bir girizgah kabul edip, Kenedy suikastına atıfla, konuyu ülkemize getirip Özal suikastı ile örneklendirmesi, Trump hakkında duyduğu endişenin bir benzerini, ülkemizde bir üst düzey siyasi için de mi duyuyor diye beni de düşünceye sevk etti doğrusu.

    Konu; ABD’de olduğu gibi bu tür suikastların film ve romanları yapılıyor da biz de neden yapıl(a)mıyor meselesi değil. Bunun üzerinden ülkemizde kimse buna cesaret edemez, benim bu yazımda değindiklerim bile ”tehlikeli sularda gezinmektir” demekle de, yazar ve filim yapımcılarını da buna kışkırtıyor aslında..ve zihinleri kuşku duyduğu konuya uyandırmaya çalışıyor.

    Koru’nun bugünkü yazısı ses getirecek bence.

    Hel bu cümlesi: ”En fazla cesaret edebildiğimiz, bu yazının girişinde benim yaptığım gibi, başka bir ülkenin başkanının geleceğini “Acaba onun da başına Kennedy’nin başına gelen türden bir iş gelebilir mi?” sorusuyla sorgulamak…” üzerinden fırtınalar kopartacak…

    • Doğru söylüyorsunuz. Sayın Koru, (artık haftanın yorgunluğundan mıdır yoksa dün akşamki Başakşehir-Fenerbahçe maçıının hüsranı mıdır, bilinmez!) bu Pazar gününü dinlenmeye ayırmış, Taha Kıvancı sayfasına misafir etmiş 🙂

      Bence, sayın Kıvanç, Kennedy’ın 1800’lerin ortalarında yaşamış büyük-büyük-büyük-büyük dedesi üzerinden ABD tarihi ile Türkiye’nin bugünü arasında bir ilinti kuruyor. Pek çoğumuzun bildiği üzere, iş hayatına bir manav olarak atılan Kennedy’nin (büyük x 4) dedesi, 30’larını biraz aştığında manavlığı bırakıp kabzımal olmuş, dönemin yöneticilerinin öfkesini üzerine çekmişti.

      Manavlar Birliği Başkanı ile Kabzımallar Birliği Başkanı seçime giden süreçte dikkatli olsunlar gibi bir sonuca varıyorum ben yazıdan.

      Şu ahval ve şeriatte kimse de benden başka türden bir yorum beklemesin. Deyimi hiç mi hiç sevmem, ama, bekara hanım boşamak kolay. Sayın T. Kıvanç şimdi var (F. Koru istemedikçe) yarın yok. Neme lazım, ben eşeği sağlam kazığa bağlamaktan yanayım : )

  17. Fehmi bey! Siz şimdiye kadar hiç bir yazınızı laf olsun diye yazmadiniz.

    Senelerdir sizin yazilarinizi zevkle okuyorum fakat ilk defa bugün-kü yazinizi okurken başım döndü ve nefesim kesildi.
    Bana göre kim olursa olsun, bir insani öldurmek en aşağılik ve canavarlik bir iştir.

    Trump’a oy vermedim kendisinide hiç sevmem.
    Fakat Allahın verdiği cani de katillerin almasi beni ürpertır.
    Insan oğlu bir insandan ne kadar nefret ederse etsın, onun canina kast edilmesinden söz edilmesine dahi gönlünün razi olmamasinin nedeni Herhalde vicdan olayı olsa gerek.

    Allahu taâla Trump, gibi dünyayı kariştirmak isteyenlere firsat vermesin ve onlaride islah etsin.

Yoruma kapalı.