İstanbul fethedilirken Bizanslılar ne haldeydi, bugün biz ne haldeyiz… 

28
Reklam

İstanbul 1453’te fethedildiğine göre, fethin üzerinden 569 yıl geçmiş bulunuyor. ‘İstanbul’un fethi’ olayı bizde “Çağ kapayıp çağ açan” diye anılır. Gerçekten de öyledir. ‘Orta çağ’ karanlığından ‘yeni çağ’ aydınlığına geçişte rol oynayan birkaç olaydan biridir İstanbul’un fethi.

Bu konu, aklıma, olayın bir başka anlatımını hatırladığım için geldi.

Kulağımda yer etmiş olan “İstanbul fethedilirken Bizans’ta papazlar ‘erkek mi dişi mi?’ diye meleklerin cinsiyetini tartışıyordu” deyişi sebebiyle…

Günümüzde uluslararası arenada taşları yerinden oynatmaya aday önemli gelişmeler yaşanıyor. Birkaç hamle sonrasında dünyamızdaki ağırlıklı dengelerde ciddi kaymalar yaşanabilecek. Yeni bir çağa geçilebilecek. Bunu sağlayacak ilk hamle için ‘kibrit çakma’ yerine geçecek bir olay bekleniyor.

Öyle bir gelişme sırasında biz ne halde olacağız?

Rusya ve Çin ile Ukrayna ve Tayvan

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması, eğer saldırırsa, o kibriti çakabilir.

Soğuk Savaş yıllarında ideolojik tercih olarak birbirine en yakın durması gereken iki ülke olmalarına rağmen, Sovyetler Birliği ile Çin arasında derin ihtilaflar vardı. Günümüzde ise birbirinden farklı yol tutturmuş olan Rusya ile Çin aynı cephede yer alıyor.

Reklam

Putin’li Rusya Ukrayna’yı yeniden eski coğrafi gücüne kavuşma yolunda en belirleyici stratejik hedef olarak gördüğünü belli ediyor. Ukrayna’ya yönelik atağının bahanesi çok farklı olsa bile, Sovyetler Birliği adını taşırken sahip olduğu coğrafi genişliğe yeniden kavuşma arzusu Moskova’nın benimsediği retorikten fazla zorlanmadan anlaşılıyor.

Ukrayna, Moskova’nın gözünde, vaktiyle Sovyetler Birliği içerisinde yer alan şimdinin bağımsız ülkeleri ile nüfuz alanı içerisinde bulunmuş coğrafya üzerinde, yeniden dikkatlerini kazanmaya yönlendirecek bir etki unsuru olarak değerli.

Hele bir de Çin Tayvan’a aynı muameleyi yapmaya karar verirse zorlayıcı tablo tamamlanacaktır.

ABD ve NATO’daki müttefikleri, Rusya’nın Kırım’ı işgaline, bir bölgesinde (Donbass) kendisine yandaş ayrılıkçı bir yönetim kurmasına etkisiz yaptırımlarla mukabele etmişlerdi; Moskova ve Pekin’in iştahını artıran o yumuşak mukabele oldu.

Dikkat edilirse Washington’dan uyarı dışında Moskova’nın arzusunu niyet düzeyinde bırakacak ağırlıklı bir tepki gelmiyor.

İşgale kalkışmanın ağır sonucu olarak savaşın öldürücülüğü hatırlatılıyor.

Moskova niyetini hayata geçirmekte aceleci davranmıyorsa, bunun sebebini arzu eksikliğinde değil, kendisinin bir tuzağa çekilmek istendiğinden kuşku duymasında aramak gerek.

Afganistan’da yaşadığı ve vaktiyle kendi sınırları içerisinde bulunan sayısız ülkeyi kaybetmesine yol açmış macerayı unutmuyor Ruslar…   

Reklam

O macera çok pahalıya mal olmuştu.

Sovyetler Birliğini yıkan Afganistan macerasıydı.

NATO’nun ve arkasındaki ABD’nin, vaktiyle Afganistan ne idiyse Ukrayna’yı günümüzde benzer bir macera için ‘deneme kabı’ olarak kullanmak istediği kuşkusunda Moskova.

Haksız da sayılmaz. Çarlık döneminden beri stratejik hedef olarak belirlenmiş ‘sıcak denizlere inme’ fırsatı Moskova için ilk kez günümüzde gerçekleşti. Rusya’nın Akdeniz’de -Suriye ve Libya’da- askeri varlığı, üsleri var.

Bir yanlış hamle ve o hamleyi fırsat bilen bir karşı çıkış Putin’in hayallerinin sonunu getirebilir.

Rusya’nın Ukrayna’yı, Çin’in Tayvan’ı kolay lokma görerek atacakları adımlar ikisine de pahalıya patlayabilir.

İçleri karışabilir bu iki ülkenin…

Öyle veya böyle, şimdiye kadar oluşmuş dengelerin tehdit altına düştüğünü belli eden bir dönemde yaşadığımızı düşündürecek gelişmelerle karşı karşıya dünyamız.

Bunlar olurken biz

Yakın zamanda -son yerel seçim öncesinde- siyasi gündemimize girmiş olan “Hiçbir şey olmasa bile kesin bir şeyler olmuştur” vecizesine benzer bir durum var.

Henüz bir şey olmasa bile bir şeyler olacak gibi…

Türkiye bu olacak şeylerden en fazla etkilenebilecek ülkeler arasında.

‘En büyük stratejik değerimiz’ bildiğimiz coğrafi konumumuz bizi öyle bir durumda tutuyor. Henüz bir şey olmadığı halde olmuş gibi etkilerini üzerimizde hissediyoruz.

Yarın gerçekten bir şeyler olmaya başladığında gelişmeleri kenardan izlemekle yetinemeyebiliriz.

Hal böyleyken içeride durumumuz hiç iç açıcı değil.

Nelerle meşgul olduğumuz -meşgul edildiğimiz- ortada. Tek tek sıralamaya gerek yok.

İşte ‘İstanbul’un fethi’ benzetmesi dünyamız bu haldeyken kendi durumumuza baktığımda aklıma geliyor.

Etrafları Osmanlı ordusuyla çevriliyken, Doğu Roma olmakla da övünen Bizans’ta yönetim üzerinde etkili olan çevrelerin tartışma gündemi gerçekten meleklerin cinsiyeti konusu muydu?

Bizim içine sıkıştırıldığımız politik gündemimizin konuları ona benziyor.

Politik hayata hakim olan jargon maalesef süfli.

Konular da günü kurtarma amaçlı; ülkenin geleceğinden umut kesen gençler ne yapacaklarını bilmez haldeler.

Sorunlar var ve giderek derinleşiyor, ancak çözüm üretmesi kendilerinden beklenenler ortada yok. Olanlar boş işlerle meşguller.

Kibrit çakılır ve ortalık karışırsa, bir tek biz -belki birlikte yan yana anılmayı istemeyeceğimiz birkaç başka ülke daha- dünyamızın alacağı yeni biçimde söz sahibi olmak bir yana, gelişmeden en olumsuz etkilenen ülke/ler olabiliriz.

Bir çağ kapanıp yeni bir çağ açılabilir ve biz bunu fark bile edemeyebiliriz.

İleride bu dönemi yazacaklar “Birbirlerine düşmüşlerdi” derken örnek olarak kullanabilecekleri o kadar garip olaylarla meşgul olunuyor ki…

Yazık oluyor ülkeye.

ΩΩΩΩ   

Reklam

28 YORUMLAR

  1. üstadım her gün iç politika yazarak bizim üst akla bir şeyler anlatmaya çalışıyorsun ama onların anlayacağını sanmıyorum, çünkü onlar dinlemiyorlar. Onların dinlediği bazı kişiler var. onlar da dünyayı kendilerinden ibaret sanıyorlar. iç politika da kahramanlık peşindeler mahalle kabadayısı gibi. üstadım sen bize en iyisi uluslararası politika yaz da onu okuyalım. usandık artık birbirini kötüleyip aşağılayanlardan, onu da siyaset sayanlardan. bir 20 yılımızı irtica diye diye geçirdik , onu kılıçdaroğlu çok şükür bitirdi. bu birbirini kötüleme siyasetini de kim bitirir belli değil. inşllah bunu da bitiren birisi çkar inşallah. onu da biz görmeyiz üstad yaş müsait değil. inşallah çocuklarımız görür.

  2. Sayın Koru ,
    Bu konu biraz üst seviyede tarih bilgisine haiz insanların konuşabileceği bir konu.
    https://youtu.be/y6pF7krMKFo , Sayın İlber Ortaylı nın görüşlerine yer vermek istedim .
    Ancak kendi dar penceremden bakarak ,şunu bilir şunu söylerim. Tüm savaşların sebebi ekonomi ile ilğilidir. Daha fazla ham yapmak gibi. Dünya hiç bir dönemde olmadığı kadar israf içinde ve bunun içinden çıkabilmesi pek mümkün görünmüyor. Hızlı bir şekilde dünyanın kaynaklarını tüketiyoruz. Bu kadar nüfusu bu dünya pek kaldıramayacak gibi . Ve o stratejiler hiç hesaplandığını gibi sonuç vermiyor.

    İşte biz, kazandıkları suç yüzünden zalimlerin bir kısmını, bir kısmına böyle musallat ederiz. Enam 129

  3. “Ahmet Melik
    30 Ocak 2022 At 13:46
    Sayın Koru ,
    Deneyimli bir gazeteci olarak gözlemlerinize katılmamak elde değil.
    https://m.haberturk.com/yazarlar/oray-egin/3327257-bidenin-kufru
    Linkte bahsedildiği bir siyasi ortamın ülkemizde de olmasını arzuluyorum. Evet orada da aşırıları kaşıyanlar oldu. Hatta Senato baskını da oldu . Fakat daha sonra akl-ı Selim baskın çıktı. Ne derseniz bizde de olur mu ?

    Yorumu Cevapla
    H. Gayret
    31 Ocak 2022 At 01:27
    Ahmet bey “Linkte bahsedildiği bir siyasi ortamın ülkemizde de olmasını arzuluyorum.” diyorsunuz ama maalesef bizde öyle baskın yapılabilecek bir senato filan da yok, tabii insanın gönlü neler istemez…
    Yani bahsettiğiniz “akl-ı Selimin baskın çıkabilmesi” için 27mayıs benzeri bir kanlı darbenin ardından önce senatonun ihdas edilmesi lazım ki, daha sonra da yapılacak olan 1980deki gibi bir darbeyle de onu ortadan kaldıralım?
    Nasıl, size uyar mı?
    Aklı buldunuz da işiniz selime mi kaldı:))))”

  4. MELEKLERİN CİNSİYETİ

    İstanbul alınırken meleklerin cinsiyetinin tartışılması yıllardır alay konusu olmuştur. Bizde de hilafetin kaldırılması esnasında secdede görülen kan namazı bozar mı bozmaz mı tartışması yapıldığı söylenir. Hatta osmanlı yıkılırken en popüler tartışma konusunun firavunun imanı (can çıkmadan imanın kabul edildiği kuralından bahisle suya gark olunca musanın rabbine iman ettim. cümlesinden yola çıkarak) meselesi olduğu söylenir.

    Sayın yazarın bu konuları küçümsemesinin anlamıyorum. Bu meseleler bir sonuca bağlansaydı emin olun dünya tarihi daha başka olurdu.

    Çünki tarihin bütün aktörlerinin istikametlerini belirleyecek bir irade ve güç kimsede yok. Her ülke kendi tarihi üzerinde bir tavır alabilir.
    Günümüzde Türkiyenin tartışarak halletmesi halinde yeni dünya da daha ehven bir yer bulacağına inandığım konu; Dergah Dergisinin kapanması hadisesidir. Başta kültür bakanlığı olmak üzere hepimiz bu konuyu tartışır ve çözüme veya sonuca bağlayabilirsek inanın abd rusya savaşında en iyi yerde olabiliriz.

    • Sayın hd “Günümüzde Türkiyenin tartışarak halletmesi halinde yeni dünya da daha ehven bir yer bulacağına inandığım konu” dediğiniz şey;
      dergahların kendi kapılarına kilit vurması ya da tekke ve zaviyelerin kapatılması filan mıdır nedir, biraz açar mısınız?

      • Dergah Edebiyat Dergisi kapandı üstad. Kaliteli bir dergiydi. Mustafa Kutlu, İsmet Özel ve Süleyman Çobanoğlu gibi birçok yazarın zamanında ve halen kalem oynattığı mümbit bir tarla idi.

    • Fehmi bey konuyu küçümsemiş olsa meleklerin cinsiyeti konusuna niye girsin ki? Bakanların değişiklikleriyle acaba meleklerin cinsiyetini tartışma konusuna sertleşme siyasetlerine devamla yeni bir boyut mu getirilecek veya son 15 yıllık negatif geçmişten ders alınmışlıktan kaynaklanan yeni doğrultulara mı yönelmeler olacak?

      Herşey bir yana Dergah Dergisini ilk olarak duymuş olmama vesile oldunuz. Websitesine girip söylece 1-2 dakika baktım; “Kültürel değil, ekonomik nedenlerle kapanıyoruz” ifadesi ülkede “meleklerin cinsiyeti”nin tartışıldığının bir başka kanıtı değil mi? Orada savunulan kültürde israf ekonomisi ne kadar eleştiriliyordu bilemem. İşin aslında bu kültür siyasi yöneticilerimizce ne kadar hazmedilmişti ve bu konuda ne kadar fikir birliği vardı kimbilir. Hemen herkes “şu fakire bir sadaka” modunda devlete avuç açmış durumda. Devletin kaynaklarını seçimlerle veya başka yollarla ele geçiren söz sahibi siyasiler de bu sınırlı kaynakları kendi partizanlarına/cemaatlerine kanalize etmekle birbirieriyle yarış halinde. IBB Başkanı değişti bilmem kaç bin elemanı işten çıkarıp yerine kendi cemaatlerinde daha fazla kişiyi işe almış olması genel duruma bazir bir örnektir. ABD’yi teknik ve ekonomik olarak ABD yapan ruhta Kennedy’nin tarihe geçmiş bir sözü vardır. Anlam olarak şöyle bir şeydi: “Karşıma gelip, bana ülkenizin sizin için ne yapabileceğinden dem vurmayın! sizlerin herbirinizin ülkeniz için ne yapabileceğinizden dem vurun” diyordu o ruh. Bu üretime dayalı ekonominin devamlı gelişmesine katkıda bulunan ruhtur.

      Bizim siyasiler/bürokratlar, olanı hazıra tüketmenin yollarını en iyi bilen süfli kesim; Milletin alın teriyle hazineye aktardığı para kaynaklarını carcur etmesini, at gözlüklerini kuşanarak önceliksiz projelere imza törenleriyle israfa israf katmasını en iyi bilenler bunlar. Öyle olunca da geriye önemli işlere para kalmıyor. Kültürel Dergahın yaşayamamasının nedeni üretim ekonomisinin tüketim/israf ekonomisi kaşısında aciz kalmasının en bariz sonuçlarından. Üretemediğin için besin ve para kaynakların az! Meydan az olan para kaynaklarını ele geçirip kontrol etmek istiyen ve bu uğurda birbirlerinin gözünü oymağı matah bir siyaset sanan siyasilerin meydanı.

  5. Sayın yazarın kulağında yer etmiş olan “İstanbul fethedilirken Bizans’ta papazlar ‘erkek mi dişi mi?’ diye meleklerin cinsiyetini tartışıyordu” deyişiyle ilgili olarak;
    lgbt derneklerinden de bi görüş alınsa iyi olur kanımca…
    Ayrıca melekler erkek olsa ne olur dişi olsa ne olur, sonuçta yapabileceğimiz ne var ki?

  6. “İlkokul mezunu biri olarak ben anladıysam devleti yönetenler de hayli hayli anlamışlardır herhalde ki bu stratejinin detaylarına dair birtakım bilgiler komplo kıvamında da olsa hükümete yakın veya akıl verenler tarafından yazılıp anlatılıyor.

    Herkes bir strateji takip ediyor, MEVLA’nın da bir stratejisi var elbet. Endişeye gerek yok, “MEVLA neylerse güzel eyler”

    (hayatımda ilk defa inancımdan bahsederken korktuğumu farkettim, Allah derken bile kimin ilahından bahsedildiğinin anlaşılmayabileceği endişesi yaşadım. Vay baboo!”

    BARAN BEY İlkokul mezunu biri olarak MESELEYİ GÖTÜRÜP TAA MEVLANAYA KADAR BAĞLAMANIZDAN DA ANLAŞILIYOR Kİ ASLINDA KONUDAN PEK DE BİR ŞEY ANLAMAMIŞSINIZ VE GERÇEKTEN DE BU DURUMDAN NE KADAR KORKSANIZ YERİDİR!

    “Vay baboo!” DEDİĞİN BÖLÜMÜ İSE BİZİM ŞAİR YORUMCU ARKADAŞ HB YE HAVALE EDİYORUM…

    • sen anladıysan mesele yok, ben anlamasam da olur. Sana bakarak ben de öğrenirim nasıl olsa.

  7. Sözün bittiği yerdeyiz,
    Belli ki iktidarın sözü bitmiş çocuğu konuşturup ondan medet umuyorlar.

    • Çocuk mikrofonu kaptığı gibi başlamış konuşmaya. Kılıçtaroğluna hain demiş. Keşke demeseymiş.
      İmamoğlu gibi BASİT lik yapmış. Büyükbaş gazeteci Sedef Kabaş için de birşeyler yazdığını okumadık Recep bey. İyi partili Lütfü Türkkan’nın şehit yakının bacısa küfrettiğinde de bir şey yazdığını görmedik. Hatırlanacağı üzere CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, o önem başbakan olan Başkan Erdoğan’a yönelik “Ana… a.a” diyerek iğrenç bir imalı küfür savurmuştu. Hızını alamayan Kılıçdaroğlu daha sonra eski Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’na yönelik, “Aile bakanı birilerinin önüne yatmış durumda. O zaten hiç konuşmuyor” diyerek cinsiyetçi bir söylemde bulunmuştu.
      Bunları da görmezden geliyorsun. Senin gücün çoçuğa yetiyor anlaşılan. Çocuk de geç. Seninkiler küfrettimi keyif alıyorsun ama.

  8. Siyasi iç çekişmelerle bizimkilerin de meleklerin cinsiyetini tartışan bir manzara arzettikleri uyumlu bir benzetmedir. Bu manzara, suni gündem oluşturma gayretleriyle topu taca atan ayak oyunlarıyla “Allah’ın çetin düzen”inin bir parçası olarak hasıl ettiği rekabette emsallerine göre sanki avantajlı bir durumdaymış gibi süratle geçen zamanda kayıkçı kavgası modunda kendilerine lüzumsuz işlerden vazife çıkararak, vakit kazanma taktikleriyle, herşeyin endekslendiği ama sade vatandaşa yansımakta pek bir işe de yaramayan seçimlere hazırlıkta hala 15 Temmuz sermayesinin bir işe yarayabileceğini umud eden küçük-hesaplı siyasetçilerin başarıyı genelde birbirlerini kötüleyerek elde ettikleri ve bu başarı görüntüsüyle oluşturdukları manzara değil midir?

    • Osmanlı, zamanına has geçer-akçe dengelerin Allah’ın üzerimizde bir tercihi şeklinde tezahürüyle çağ kapanıp ve çağ açılabildiyse o ilahi kredinin son taksitini belki de kurtuluş savaşında kullandık. Geriye, M. Kemal Atatürk Paşamız’ın yaptığı stratejik hatalarla geri kalmış olmaktan başka bir şey kalmadı. En büyük sorumluluğu o aldı. Kutuplaştırıcı siyasetin tohumlarını o attı. Osmanlı döneminde oluşan “monkey see monkey do (maymun gördüğünü yapar)” modundaki %15-20 lik fraksiyon, kurduğu CHP oylarıyla %30 e çıktı. Ancak, bu oran pek değişmedi deniyor. Geriye kalan kabaca %70lik çoğunluk DiN’inden vazgeçmek istemeyen, ancak dünyada neler oluyor yeterince bilmeyen, inançlarıyla aktive edilememiş, motive olamamış olan kesim. Cemaaatler %30dan değil bu %70’ten türedi. O kadar yasaklanmağa rağmen cemaatlerin teşekkülü Paşamızın öngöremediği toplumsal temayüllerin realize olmuş halleridir. Bunlardan en gelişmiş olanı kalktı 15 Temmuza vesile oldu. Paşamızın hataları kabul edilip kayıkçı kavgası modundan kurtulunamazsa, silkinip partizan/idiolojik kutuplaşma kısır döngü saramalından kurtulunamazsa meleklerin cinsiyetini tartışıyor olan yerli manzaramız sona ermez. Ruysa, Çin, ABD’ya dayalı bir İsrail, AB’ye dayalı bir Yunan! Çağ açanların çağını kapatmak meleklerin cinsiyetiyle ilişkili olmanın ötesinde kendi içimizde, arkasından geleceklere de müstehakız. Bizi sihalar mihalar da kurtaramaz.

      İstanbul bu hengamede elden gitse orada yaşayan/yaşamak isteyenlerle birlikte hemen AB’ye kabul ederler. Duvarı çekerler “sizi gidi pis Türkler ve pis Kürtler, terörist müslümanlar! müstehaksınız. Ha şimdi yeyin birbirinizi, paylaşın kozlarınızı!” Meleklerin cinsiyetini tartışıyor olmanın getirebileceği muhtemel sonuçlara ilave edecek olan varsa buyursun…

  9. Dünya, dünya savaşına uzun zamandır hasret kaldı ama, soğuk savaş ve biyolojik savaşın içinde yaşadı. Soğuk savaş dan ve biyolojik savaş dan o kadar yorgun düştü ki sıcak savaşa mecali kalmadı, sıcak savaş için bir atımlık barutunu ne zaman kullanır bilinmez, belki yarın belki de yarından da yakın ama biz hala meleklerin cinsiyetiyle meşgulüz…
    H. Gayret 31 Ocak 2022 At 00:44
    Muhalefet, milletvekillerini kendi atayacak kadar kapasitesi vardır sanırım.
    İktidar, hem iktidar hem de muhalefet görevi yapmıyor mu zaten?
    Her zaman söylemişimdir bu Ülkede hiç bir şey alternatifsiz değildir.

  10. Fehmi Bey kibarlığından dolayı ‘Politik hayata hakim olan jargon süfli ‘ demiş .
    Ne süflisi, kelimenin tam anlamıyla iğrenç , mide bulandırıcı !
    Ortaçağdaki meleklerin cinsiyetinin tartışılmasından hiç farkı yok , çağımızın versiyonudur !
    Ülkenin içinde bulunduğu çok ağır bir krizle adeta alay ediliyor !
    Ben 1960 lardan bu yana siyasetin bu derece seviyesiz hale geldiğini hatırlamıyorum !
    Bu nedenle maalesef hiç bir ümidim de kalmadı .
    Ülkeye yazık olmuyor , şeddeli, katmerli yazık oluyor , hatta ülke ölüyor !
    Selamlar ,saygılar

  11. Putin’i Akdeniz den atabilirler mi, yolunu kesip haraç alabilirler mi bilemem ☺️
    Ama Putin ne elini çeker bu bölgeden, ne de pes eder.
    Aynı şekilde batı da ne Yunan dan ne bizim Vatan dan vaz geçebilir?
    Her iki tarafta fifti fifti, ortası +1? yani biz??
    TR’ nin bu durumda ne yapması gerekir derseniz,
    “Hep uyanık, hep ayakta”
    Kalması gerektiğini benim söylememe gerek yok sanırım.
    Biz vatandaşlar ne yapabiliriz derseniz,
    “İçimizden satılık! k.p.k ler çıkmasını önlemek”
    Bakın ne kadar basit, yapması kolay☺️.

  12. Bunlar olurken RTE boş durmadı .
    Silah sanayi yi %15 lerden %70-80 lere çıkardı.
    Dışarıdaki altınları Türkiye ye getirerek altın rezervlerini artırdı .
    Suriye,Libta,Doğu akdeniz,Katar,Azerbeaycan da toprak kazanıp üsler kurdu.
    Eski doğmalar,ABD ne derse tamadır doktrinlerini tamamen yıktı.

    Bazıları ise görünür olmadan nasıl çatı aday olurum.Hiç bir risk alamdan batılı dostlarldan onay alınırım peşinde.
    RTE yi nasıl yıpratırım diye Ayasofyay,Karabağ a bile sevinemediniz kulp buldunuz.
    Yani bir bizans durumu aranacak ise aynaya lütfen aynaya

  13. Dünyada hem de yanıbaşımızda çok önemli olaylar olurken biz de tarihe geçecek bir adım attık ve küçük bir çocuğa çocukluk yaparak rakibimize hakaret ettirip ellerimiz patlayıncaya kadar alkışladık. Bunu gören Almanya kıskançlıktan çatır çatır… Bu hafta ekmek 3.5-4 lira olacakmış. Olsun itibar meselesi. Ülkede muhalefeti gören var mı? Haa pardon kar üzerinde at sürüş keyfi yapıyor birisi. Ben de genelde yorumlarımı sizin bu yazıdaki son cümle ile bitiririm. Yazık oluyor güzel ülkemize…

  14. Evet sn Koru nihayet çok önemli konularımizin olduğunu anladınız.Son 2 3 yıldır bunca sorun var iken sabah akşam seçim de seçim diye yazdınız Sanki seçim olsa herşey duzelecekmis gibi bir havaya burundunuz. Seçim dışında sorunlarımızın ortaya konması ve çözüm üretilmesi gerektigini en az onlarca kez buradan belirtmeme ragmen siz maalesef simdi farkına varabildiniz.Ayni uğraş sizin gibi muhalefette de vardı .Şimdi ise iktidar da size uydu.Derler ya üzüm üzüm e baka baka kararır diye.
    Maalesef atı alan Üsküdari geçmek üzere biz lüzumsuz işlerle uğraşıyoruzGUNAYDİN.

    • Dünyada bunlar olurken, yazalar AKP’nin ülkeyi kutuplaştırarak ikiye böldüğünü Gücümüzün dahada düştüğünü belirtiyorlar ama görmek istemiyorsun.

      Sence Trabzon toplu açılış töreninde Erdoğan çevresine kovid’den dolayı insanları yaklaştırmayanlar özellikle Anamuhalafet lideri kemal kılıçdaroğlundan bile PCR testi istenirken o çoçuk sence cumhurbaşkanı yanına yanaşıp dedesi yaşında birine Hain demesi ve cumhurbaşkasnı dahil çevresindekilerin bu olaya gülmesi normalmi?

    • Ahmet bey yine “Evet sn Koru nihayet çok önemli konularımizin olduğunu anladınız.” diye başlayıp “lüzumsuz işlerle uğraşıyorsunuz” diyerek bitirmişsiniz.
      Sayın yazarı “Son 2 3 yıldır bunca sorun var iken sabah akşam seçim de seçim diye yazdınız” suçluyorsunuz; seçimler konusunda yazıp çizmek niye suç olsun ki? Sizce ne zaman ya da hangi mevsim seçim konulu yazılar kaleme alınırsa makbuldür biraz açar mısınız?
      Yani seçimlere 3-4 gün kala filan mı daha iyi olur, nedir?
      Elbette aptallığın bir sınırı yoktur ama münasebetsizliğin ve ukalalığın mutlaka bir sınırı olmalıdır.

      • Sn gayret senin seviyeni bilmiyorum ama Allah a sukur iyi bir teknik üniversiteden mezun olmuş 30 yıllık bir mühendisim neyin nezaman yapılması gerektiğini bilirim.
        Seçim yapılır icraatlar başlar meydanda verilen sözler tutulmaya başlanır takï bir sonraki seçime kadar.Muhalefet de gölge kabine kurar ve yanlış yapılanları belirterek bir sonraki seçim için malzeme toplar.Tabi bu demokratik ülkelerde olur.Bizde ise seçim kaybedilir ertesi gün hadi yeniden veya sonuç kabul edilmez bir kez daha denilir.
        Bu mu normal olan .
        Bu ise siz sürekli teste giriyorsunuz herhalde(zekadan ) yeterli olmuyor sanırım.Hadi biraz daha Gayret .

        • Ahmet bey güneydeki sevdiğimiz ülke yılda üç kez tekrar seçim yapıyor, hırgür hiç eksik olmuyor, yunanistanda hükümet daha dün kılpayı gensoruyu atlatmış, noolmuş?

  15. ABD,NATO ve AB ile Rusya, genel olarak da ABD NATO AB ve Rusya Çin arasında yaşanan küresel rekabet bir strateji ile yürütülüyorsa ki öyledir herhalde, farklı fikriyatlara mensubiyetleriyle ön plana çıkan ve dış politika ve savaş stratejileri alanlarında kalem oynatanlardan anlaşıldığı üzere o strateji tamamen bir savaş sanatları üzerine kurulu bir savaş stratejisi olduğu da kolayca anlaşılıyor.

    İlkokul mezunu biri olarak ben anladıysam devleti yönetenler de hayli hayli anlamışlardır herhalde ki bu stratejinin detaylarına dair birtakım bilgiler komplo kıvamında da olsa hükümete yakın veya akıl verenler tarafından yazılıp anlatılıyor.

    Herkesin bir stratejisi olur da hükümetimizin bir stratejisi olmaz mı, ben olmadığına ihtimal vermiyorum. “Ülkemize yazık olan” politik tartışmalar da işte o stratejinin gereği olsa gerek.

    Herkes bir strateji takip ediyor, MEVLA’nın da bir stratejisi var elbet. Endişeye gerek yok, “MEVLA neylerse güzel eyler”

    Süleyman Soylunun yapıp ettiklerini ona yaptıran Tanrı’sından bahsetmiyorum tabini. O neye Allah diyor onu da bilmiyorum. Muhtemelen reisini kastediyordur.(hayatımda ilk defa inancımdan bahsederken korktuğumu farkettim, Allah derken bile kimin ilahından bahsedildiğinin anlaşılmayabileceği endişesi yaşadım. Vay baboo! herhalde bundan sonra Hz. Muhammed’in ALLAH’ı diye belirtmek gerekecek)

Yoruma kapalı.