‘İnsan Hakları Eylem Planı’nın ardından geçen 24 saatte düşündüklerim

15
Resim: Elif Hayvacı..
Reklam

Devlet adına Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından müjde olarak açıklanan ‘insan hakları eylem planı’ konusunda benden farklı düşünen ve şaşkınlığımı mazur görmeyen okurlar da, plana tepkilerini köşelerinde yazıya döken yazarlar da haklı.

Açıklanan metin Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası anlaşmalardan ve oradan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na yansıyan temel hak ve özgürlüklerle ilgili maddelerden çok farklı değil. Malumun ilanı mahiyetinde bir metin, açıklanan…

[Dün bir yazar, Selcan Taşçı Hamşioğlu, köşesinde, 1982 Anayasası’nda var olan temel hak ve özgürlüklere dair maddelerin bir listesini verdi: “Herkes, kişi hürriyetine ve güvenliğine sahiptir. (Madde19) Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Madde 20) Hiç kimsenin konutuna dokunulamaz. (Madde 21) Herkes haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır. (Madde 22 ) Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. (Madde 24) Herkes düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebeple olursa olsun düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz. (Madde 25) Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermemek serbestliğini de kapsar. (Madde 26) Basın hürdür. Sansür edilemez. (Madde 28) Herkes önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. (Madde 34) “

Yazarın anayasadan aktardığı listede konumuza ilişkin bir bu kadar daha madde var.

Size de malumun ilamı gibi gelmiyor mu duyurulan eylem planı?

Türkiye’nin evrensel ilkelere uygun bir yargı düzenine sahip, insan hak ve özgürlükleri konusunda titiz bir ülkeye dönüşmesi gerçekten hedefleniyor olsaydı, açıklanan metinle Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kamuoyu önünde eyleme geçirileceği vaat edilen konular yasalarla pekiştirilirdi.

Oysa dün öyle olmadı.

Dün olanlar 

Reklam

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, “Bu bir kanun metni değil, iyi niyet belgesi” diye kestirip attı.

[İyi niyet belgesiyse, kamuoyuna duyurulması neden Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapıldı? İyi niyet belgesinden sonra herhangi bir değişiklik yaşanmazsa -ki muhtemelen öyle olacak- bundan dolayı Cumhurbaşkanı Erdoğan suçlanacak.]

Akıl alır gibi değil.

Değişiklik yaşanmama ihtimalinin sebebi, duyurunun yapılması üzerinden geçen 24 saatte yaşananlardır.

Eylem planında yer alan konularda iyiye doğru bir gelişme yaşanacağına dair herhangi bir işaret alınmazken, işlerin eskisinden hiç farklı olmayacağını güçlü biçimde hissettiren gelişmeler siyasette ve yargıda yaşandı son 24 saatte.

Dünün en önemli tartışması, yine, Meclis’te kalabalık bir grupla temsil edilme hakkını altı milyona yakın seçmenin oyunu alarak başarmış HDP’nin kapatılması konusundaydı.

Meclis’in Anayasa Mahkemesi tarafından hakkı iade edilmiş CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun milletvekilliğini yeniden düşürmeyle sonuçlanacak süreci başlatma hazırlığında olduğu öğrenildi.

Bir vali için kullandığı ancak yanındaki birkaç kişinin işitebileceği bir nitelemesi küfür sayıldığı için açılmış davada, savcı, İstanbul belediye başkanı Ekrem İmamoğlu için iki yıla kadar hapis cezası talep etti. 

Reklam

‘İyi niyet belgesini’ muhataplarının ciddiye almadıkları düne ait bu gelişmelerden de belli.

Daha da önemlisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından suçlanan veya attıkları mesajlarla Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret ettiği ileri sürülen insanlar için ardına kadar açılan cezaevi kapıları, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından benimsendiği ilan edilen ‘insan hakları eylem planı’ açıklaması sonrasında da sıkı sıkıya kapalı kaldı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararları yine uygulanmadı.

Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenci ve öğretim üyelerini rahatsız eden rektör ataması sonrasında başlayan barışçı gösteriler sırasında gözaltına alınan gençler serbest bırakılmadı.

Kamuoyunun dikkatine ‘çıplak arama’ olarak sunulmuş yanlış davranışların tekrarlanmaması için tek bir savcı bile harekete geçmedi.

Partilerin lideri konumundaki siyasilerin birbirleri hakkında sarf ettikleri, tarafları rahatsız eden ifadeler yüzünden açılmış davalar var; ‘eylem planı’ içerisinde en büyük ağırlık ‘fikir özgürlüğü’ kavramına verilmiş olduğu halde o davalardan vazgeçme girişimi de görülmedi. 

Dün olmadı da yarın veya önümüzdeki günlerde olacak mı bu olmayanlar?

Sanmıyorum.

Bir ‘Avrupa Projesi’ olarak eylem planı

Peki de, nereden çıktı ‘insan hakları eylem planı’?

Bu sorunun cevabını dün Karar’da Yıldıray Oğur’un yazısında buldum.

Okuyalım:

“Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi, ‘İnsan Hakları Eylem Planı’nın Uygulanmasını ve Raporlamasını Destekleme Projesi’ adıyla, bu eylem planı için yüzde 85’i Avrupa Birliği’nden ve yüzde 15’i Avrupa Konseyi’nden olmak üzere 1 milyon 200 Euro fon almış.

Avrupa Konseyi’nin sayfasında ayrıntılı bilgileri yer alan projenin amacı; ‘İnsan Hakları Eylem Planının uygulanmasını ve raporlanmasını desteklemek üzere, Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı ve yetkili Türk makamlarının kurumsal kapasitelerini güçlendirerek Türkiye’de insan haklarının korunması çabalarına katkı sunmaktır.

Projenin paydaşları arasında ‘Adalet Bakanlığının ilgili birimleri, Adalet Akademisi, İçişleri Bakanlığı, yargı organları’ da gösterilmiş.

1 Eylül 2019 tarihinde başlayan projenin 18 ay sürmesi ve 1 Mart 2021 tarihinde tamamlanması’ öngörülmüş.”

Sizin anlayacağınız, açıklanan, hazırlanması için yüklü bir fon alınmış bir Avrupa Konseyi projesi imiş…

Yıldıray Oğur, isimlerini de vererek, Avrupa’nın değişik kurumlarından benzer projeler için destek almış sivil toplum örgütü liderlerinin başına, kurdukları bu tür ilişkiler yüzünden, açılmış dertleri bir bir sıralamış.

“Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan ‘eylem planı’ bir sivil toplum örgütünün üstlendiği bir proje olsaydı, o örgütün lideri hakkında yargı devreye girer miydi?” sorusu başımı zonklatıyor…

Şu sırada yüzlerce günlük cezaevi konukluğu sürmekte olan yazar Ahmet Altan’ın babası, Çetin Altan, böyle durumlarda, “Enseyi karartmayın” derdi.

Çetin Altan’ın bir gazeteye 2015’te ölmeden önce verdiği vasiyet ağırlığına sahip mülakatta başlık olarak kullanılan cümlesi ise şu: “Hayal ettiğim ülke bu değildi”.

Ben yine de “Ülkemizin değerini bilelim” diyorum.

ΩΩΩΩ   

Reklam

15 YORUMLAR

  1. Bir sanatçı bir eserinde ‘Bu ayaklar yorgana sığar ama mezara nasıl sığacak süleyman’ demişti şimdide ‘Bu oyunlar bizim medyaya sığıyor bilmem başka yere de sığar mı?’ herkese saygılar.

  2. Bu ortaokul insan hakları dersi kıvamında eylem planını bugün barolar başkanı Feyzioğlu yere göğe sığdıramayıp “bu bir devrimdir” açıklaması yaptığında, birkaç sene önce bir adli yıl başında hışımla kürsüye yönelip nerede ise araya cumhurbaşkanı girmese büyük bir tatsızlık olma ihtimali çok yüksek olan o gergin günü ve Feyzioğlu’nun yüzünü hatırladım. Nereden nereye o gün kimler vardı yanınızda bugün maalesef kimler özde değil sözde devrimlerinize alkış tutuyor. Feyzioğlu’nu kayserili siyasi denge ustası rahmetli dedesi gibi devlet ve aksak doğu ittifakında buluşturan küresel veya yerli ve milli saik nedir? Merakımdan çatlıyorum. “Ne kadar iyi olursan ol, istersen evliya ol; arkadaşın kötüyse yoldan çıkarsın.” Mehmed Zahid Kotku

  3. YORUMCU ARKADAŞLAR DÜNYA LIDERI 1.2 AVRO İÇİN KILINI KIPORDATMAZ! 1.2 PROJENIN TAMAMI 41. MILIYON AVRO OLİYOR.

    “Avrupa Konseyi Program Ofisi’nin internet adresinde projeyle ilgili bilgiler yer alıyor.? Projenin toplam bütçesinin 1,2 milyon Avro olduğu, projenin tamamına ayrılan bütçenin 41 milyon Avro olduğu belirtiliyor. ?Proje bütçesinin yüzde 85’i Avrupa Birliği, yüzde 15’i ise Avrupa Konseyi tarafından karşılandığı ifade ediliyor.”

  4. Mali ve malî ve dahi malı
    Freedom House’nin raporuna göre, Dünyada son 10 yıl içinde insan haklarında gerilemede Mali’den sonra “ikinci” olmuşuz. Birinciliği kıl payı kaçırmışız.
    2013 te kişi başı milli gelir 12.000 dolar.
    2020 de 8.000 dolar.
    Mali ile birlikte olmanın malî sonucu.
    Bir de bazılarının malı götürmesinin.

  5. Ben de şu ana kadar okuduklarımdan şunu anladım ki İHEP ile açıklanan hususların büyük bir çoğunluğu zaten anayasada ve yasalarda mevcuttur .Dolayısıyla bunların uygulanabilmesi için genel anlamda ve mutlaka yasal düzenleme yapmaya da gerek yoktur! Ayrıca hukukta meşhur bir deyiş vardır : En iyi yasalar kötü uygulayıcıların elinde en kötü neticeyi verir ; en kötü yasalar da iyi uygulayıcıların elinde en iyi neticeyi verir .
    Aslında AB ile ve onların mali desteğiyle ortaklaşa olarak hazırlanan bu proje açıklanırken bu hususa hiç mi hiç değinilmemiş olması da zaten ne kadar samimiyetten uzak ve siyasi rant amacı taşıdığını da ayan beyan göstermektedir!
    O nedenle bu proje ; Martin Luther King’in dediği gibi ‘ Bir hayalim var ‘ dan öteye gitmeyecektir !
    Herkese selamlar ,iyi günler ve de güzel hayaller !

  6. Ev önceden hazırlanıyor..
    Kamera ve ses kayıt sistemi yerleştiriliyor..
    Ardından da CHP’den istifa ettirilen vekil Teoman Sancar davet ediliyor..
    Sonrası karanlık..
    Teoman Sancar o evde uyuyakaldığını söylüyor..
    Anlatılanlara göre çekimler de bu sırada yapılmış..
    Aradan bir hafta geçiyor..
    Teoman Sancar’ı arayan bir kişi elinde kaset olduğunu belirtiyor..
    Şantaj yapıyor ve görüntülerin karşılığında 1 milyon dolar istiyor..
    Ama asıl ilginç olan ise CHP Genel Merkezinin tavrı..
    Görüntüler CHP Genel Merkezine kadar geliyor..
    Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, Teoman Sancar’ı “acil” koduyla Ankara’ya çağırıyor..
    Genel Merkeze gelen Teoman Sancar’a kasetinin olduğu söyleniyor..
    Görüntüler Seyit Torun tarafından Teoman Sancar’a izlettiriliyor..
    Odada Seyit Torun’la birlikte Engin Özkoç’un da olduğunu öğreniyoruz..
    Teoman Sancar’a istifa etmesi gerektiği söyleniyor..
    Teoman Sancar görüntülerin kendisine ait olmadığını söylese de Seyit Torun geri adım atmıyor..
    Tartışmaların ardından Teoman Sancar önceden hazırlanan istifa mektubunu imzalamak zorunda kalıyor..
    Olay kısaca böyle gerçekleşmiş..
    Ama sorulması gereken birçok soru var:
    1-CHP ve Seyit Torun neden şantaj kasetini polise teslim etmedi?
    2-Seyit Torun görüntüleri getirenleri tanıyor muydu?
    3-Teoman Sancar’ın kendini savunmasına izin verilmemesinin sebebi imar vurgunu mu?
    Olayın önü de arkası da karışık ve karanlık..
    Herhâlde CHP Genel Merkezi kamuoyunu fazla merakta bırakmaz..
    Sorulara cevap verir..
    Bir yerlerde hep hata yapılıyor..
    Ne güzel olacaktı değil mi?
    Teoman Sancar istifa ettirilip konu kapatılacaktı..
    Ama olmadı..
    Bomba CHP Genel Merkezinin elinde patladı..

     

  7. 1 milyon 200 bin evroluk eylem planı da ancak bu kadar olur.
    Ne ka ekmek o ka köfte!..

  8. Sayın Koru; Soyut ve Genel ifadeler önemli şeyler söylüyor görünürsede söylemezler. Fakat bağlamları varsa o bağlama göre mana kazanırlar. Almanya ve Japonya anayasalarına “Demokrasi” 2. Dünya Savaşı sonrası girdi. Oralarda “Demokrasi” istemek savaşın mağlubu olmakla doğrudan ilgilidir. 27 Mayıs 1960’a Teşkilatı Esasi Kanunuyla geldik. Devletin nitelikleri arasında demokrasi yoktu. 1961 Anayasasıyla Devletin nitelikleri arasına “Demokrasi” girdi. Bugün Irak anayasasına nasıl girdiyse aynı şekilde. Sorunlarımıza yine bize ait ki ona Milli diyelim çözümler üretmeliyiz. Adı “evrensel değer” olan fakat zannedildiği gibi “evrensel” olmayan, adı “tabii hukuk” olan fakat hiçbir “tabiiliği” bulunmayan “ilkeler” ve bu “ilkelere” bağlı kodifikasyon çalışmaları bizi ancak nüfuz sahası haline getirir. “Hayal ettiğim ülke bu değildi” diyenler acaba nasıl bir Türkiye arzu ediyorlardı? O Türkiye ismi dahil Türkiye kalacakmıydı? “Hayal ipleri elden kaçırmaktır ve öyle bir dünyada yaşıyoruz ki ipleri bir kere elinden kaçırırsan sen hayal edersin başkaları yaşar” diyen doğru söylemiş. Türkiye’ye yaptıkları ve yapacakları için Uluslar arası garantörlük arayanlar veya iktidar mücadelesini kaybettikleri için düştükleri durumdan korunmak ve tekrar oyuna girmek isteyenler Millet ve Türkiye için bir şey istedikleri izlenimi vermesinler.

    • sayın hocam son yüzyılı çok güzel setleriniz, fakat ben son cümleyi tam anlayamadım.

      hayatta hiç bir şey lüzumsuz değil, her şey belli bir plan dahilinde cereyan eder”. bu ifadeye göre ‘kodifikasyon’lar boşu boşuna yapılmaz, mutlaka bir amacı vardır.

      peki akp genel başkanı ve Berat bey’in kayın pederinin açıkladığı “insan hakları eylem planı” kodifikasyonu’nun asıl gayesi nedir?

    • İnsan hakları iddiasının değeri, sebebi 1.5 milyonluk fonmuymuş. Bu işler bu kadar düştü mü? Tamam hukuksuz, insan haksız zaten alışmısız? Bari bu durumun ciddi bir yanı kalsın. Boşuna bir de tüy dikmeye ne gerek var onu anlamadım.

  9. 1.2 milyon euroluk insan hakları çalışmasının ömrü 24 saat değilmiş demek ki. Daha uzun olmasını da beklemiyorduk zaten. Uzatmaları oynayan iktidar, AB’den fonladığı projesini “başarı” ile “sonlandırmış” 1 Mart tarihi itibariyle. Bundan sonra insan hakkı falan yok, miladı doldu çünkü.

    İnsan hakkından da, insanlıktan da nasibini almamış faşist ve ırkçı bir yönetim ile karşı karşıyayız. Çünkü dizginlenmemiş, denetlenemeyen, şeffaf olmayan, demokrat hiç olmayan, kanunu ve devleti kendisi zanneden keyfi bir yönetim bu. Bu yönetimin hiç bir girişimini konuşmanın, tartışmanın, ciddiye almanın da bir anlamı yok elbette.

    Muhalefete ve insan haklarını önemseyen tüm demokratlara düşen tek bir görev var. Bu yönetimin tüm insan hakları ihlallerini, anti-demokrat uygulamalarını, hukuksuzluklarını tek tek kayda geçirmek ve iktidardan düştüklerinde tek tek hesabının sorulmasının peşinde olmak. Türkiye Cumhuriyeti anayasasını ve kanunlarını her gün çiğneyen memurların, mahkemelerin, hakimlerin, savcıların ve idarecilerin tek tek kayda alınması gerekli. Çünkü yarın iktidar değiştiğinde siyasiler şunu diyecekler mahkemeler bağımsız, dinlemeselerdi ve hiç bir sorumluluk almayacaklar. Ve haklılar da. Devletin görevi, yani uygulamadaki memurların ve atanmışların görevi, öncelikle bağlı oldukları yasalara göre hareket etmek. İhlal ediyorlarsa cezasını da onlar çekmek zorundalar. O yüzden tüm medyanın, muhalefet partilerinin ve sivil toplum örgütlerinin görevi bu ihlalleri kayıt altına almak ve suç duyurusunda bulunmak olmalı. Bunu yapmıyorlarsa şikayet etmeye de hakları yok. Anayasa ve yasalar orada duruyor. Suç duyurusunda bulunmak ve sorumluluk almak her vatandaşın görevi. Yoksa bir arada yaşama iradesine sahip değiliz demektir. İnsan hakları her gün ihlal edilirken (iktidar en azından bunu itiraf etti) yerimizde oturuyorsak, yarın hiçbirimizin hakkı hukuku güvende olmayacak. Yok da zaten.

Yoruma kapalı.