Henüz gazetecilerin kapısına polis gitmiyor, ama medya orada da baskılara muhatap…

36
Reklam

Milyon dolarlık hakaret davaları… Yayınları beğenilmeyen bağımsız yayın kuruluşlarının boğazını sıkmakla sonuçlanacak yaptırımlar… Henüz o noktaya varmadı, ancak bundan bir adım ötesi, gecenin bir vakti gazetecileri evlerinde derdest edip gözaltına aldırmadır…

Yukarıdaki paragrafta son cümleyi okuduğunuzda sözünü ettiğim ülkenin Türkiye olmadığını anlamışsınızdır.

O ülke Amerika.

ABD başkanı Donald Trump bir hafta içerisinde önce New York Times (NYT) sonra da Washington Post (WP) aleyhine tazminat davaları açtı. Bağımsızlığını koruyabilsin diye federal hükümetten maddi yardım aktarılan NPR radyosuna verilen fonu da kesme kararı aldı.

Seçilmesinden önce başlayarak belli başlı yayın kuruluşlarını, NYT ve WP gibi gazeteleri, CNN gibi TV kanallarını hedef alan açıklamalar yaptığı çok oldu, Twitter üzerinden tehditler de savurdu Trump; ancak ilk kez, hem de seçime giderken, yüksek meblağlı ceza davaları açıyor…

İşin ilginç tarafı şu: Gazetelerde çıkan yorum yazıları aleyhine davalar şimdi açılıyor, ancak davalara konu olan yazıların tarihleri eski. Neredeyse bir yıl önce yayımlanmış yazılar hakkında davalar şimdi açılıyor.

Trump kendisine avukat olarak da medyaya yönelik davalarda ağır maddi cezalar alınmasını sağlamış birini tutmuş. Avukat Charles Harder, ünlü isimler hakkında dedikodu haberleri yayımlayan bir internet sitesi olan Gawker aleyhine bir Hollywood starının açtığı davanın da avukatıydı ve almayı başardığı yüklü tazminatla sitenin yayınına devam etmesini imkansız hale getirmişti.

First Lady Melania Trump’ın rahatsız olduğu bir haberin peşine düşüp İngiltere’de çıkan Daily Mail gazetesinden de yüklü bir tazminat koparmayı başarmıştı avukat Harder…

Reklam

Şimdi de ABD’nin öndegelen iki gazetesine takmış görünüyor. Bir dava NYT’ye, iki dava da WP’ye açıldı.

Dünyada liderler birbirlerini yakın takip altında tutuyor ve birinin yapıp sonuç aldığını gördükleri bazı uygulamaları diğerleri de uyarlıyorlar. Eskiden takip ve taklit edilen ülke ABD’ydi, Trump’la birlikte ABD başka ülkeleri takip ve taklit etmeye başladı.

Çeşitli temel ölçüleri dikkate alarak her yıl ülkelerin özgürlükçü olup olmadıklarını belirleyip raporlaştıran bağımsız bir kurum var ABD’de; Freedom House (FH).  

Yeşiller ‘özgür’, sarılar ‘yarı özgür’, morlar ise ‘özgür olmayan’ ülkeler…

FH’nin bu hafta açıklanan son (2020) raporunda hızla gerilere doğru yol almaya başlamış iki ülkeye dikkat çekiliyor: Biri Hindistan, diğeri de ABD bu ülkelerin… Raporda ABD hala ‘özgür ülkeler’ arasında yer alıyor, ama böyle giderse ‘yarı özgür ülkeler’ arasına düşebileceği de belli. 

[Türkiye aynı haritada maalesef ‘özgür olmayan ülkeler’ arasında.]

NYT’ın hakkında tazminat davası açılan Pulitzer ödüllü (1972) yazarı Max Frankel gazetenin bayağı eski bir tarihte yayın yönetmeniydi. Frankel 1930 doğumlu, yani bu yıl 90 yaşında. Richard Nixon Watergate skandalı sonrası istifayla görevini bırakınca yerine başkanlık koltuğuna oturan Gerald Ford’a seçim kampanyası sırasında sorduğu, adayın cehaletini sergilemesine yol açan dikenli soruyla yeniden başkan seçilmesini engelleyen gazeteci olmak gibi bir şöhreti de var Frankel’in…

Trump ile Rusya arasındaki ilişkileri irdelediği geçen yıl yayımlanmış yazısı yüzünden 90 yaşında mahkemede hesap verecek.

Görevdeki bir başkanın gazetelere dava açmasının pek görülmediği bir ülkede bir hafta içerisinde iki önemli gazete aleyhine açtığı davalarla Trump yeni bir çığıra imza atmış bulunuyor.

Reklam

ABD’de kamuoyunun merak ettiği kişilerin ‘yalan haber’ iddiasıyla hakaret davası açıp sonuç alabilmesi için iki temel ölçü var. Yayıncının haberin veya yorum yazısında kullanılan argümanın ‘yalan’ olduğunu bile bile yayını yapması veya yanlış olduğundan kuşkulandığı halde yine de haberi veya yorumu yayınlaması…

Hukukçular bu iki özelliğin ispatlanmasının imkansız olduğunda birleştikleri için politikacılar tarafından medya aleyhine ya dava açılmıyordu ya da açılsa bile sonuç alınamıyordu.

Yeni davaların sonucu bakalım ne olacak?

Bir de NPR olayı var.

NPR, patronların siyasi eğilimlerinden etkilenmesin, bağımsızlığını her zaman koruyabilsin diye federal hükümet tarafından da desteklenen bir radyo. Radyonun yayınlarını beğenen dinleyiciler de maddi destekte buluyorlar ama gelirleri içerisinde devlet yardımı önemli bir yer tutuyor.

Trump son açıklanan bütçe planı içerisinden NPR’a destek fonunu çıkarttı.

[Bağımsızlığını korumak üzere izleyici desteğiyle yayın yapmakta olan bir de TV kanalı var ABD’de: PBS. Onu izleyicileri yanında çeşitli vakıflar da destekliyor.]

Ağır tazminat davalarına muhatap edilen gazeteler ve bağımsızlıklarını koruyabilsinler diye yayınlarını kamu fonlarından yararlanarak yapmakta olan kurumların desteksiz bırakılması… 

Ülkenin önemli yerel gazeteleri Miami Herald ve Kansas City Star’ı da bünyesinde bulunduran McClatchy medya grubunun iflasını ilan ettiği bir dönemde yaşanıyor bu olaylar…

Evet bunlar, 2020 yılında, Trump’ın ikinci dönem başkanlığa doğru yol aldığı günlerde, ABD’de oluyor… [Medyayı sindirip seçim kampanyasında yapılabilecek aleyhte yayınları engelleme çabası mı?]

Bunun bir adım ötesinin ne olduğunu biliyoruz. Eskiden, basına karşı yanlış uygulamalar görüldüğünde, pek çok ülkedeki meslek örgütleri, “Demokratik ülkelerde böyle şeyler olmaz; bakın Amerika’ya” derler ve bazen sonuç da alırlardı. Şimdi tersi bir durum var; yanlışlar yapılan ülkelerde, birileri, “Bakın ABD’de de oluyor” demeye başladılar.

ABD bu alanda da ‘örnek ülke’ olmaktan uzaklaştı.

Dünyamız bir yöne doğru gidiyor, ama bu hiç de iyi bir yön değil.

ΩΩΩΩ 

Reklam

36 YORUMLAR

  1. Gazeteci Avni Gürel sormuş: “Bizim Rusya ile ilişkilerimiz 5 yıldır gayet iyi gidiyordu. Siz de memnundunuz. Ne oldu da bu Aralık ayından itibaren Putin birden tavır değiştirdi?”

    Dünya liderinden el cevap:

    “Aslında çok da bir farklılaşma olmadı. Zaman zaman uluslararası ilişkilerde buna benzer gelişmeler, iniş çıkışlar olabiliyor.”

    Doğrudur.
    Zaman zaman dost ülkeler birbirlerinin askerlerini üç beş dakika içinde bombalayıp öldürürler. Bir taraf, “Tutmayın lan beni!” deyip Bahar bilmem ne harekatı başlatırken, stratejik dost ülke, dayar bir ateşkes anlaşmasını diğerinin burnuna. Hepimizin bildiği üzere, zaten bu gibi şeyler dost ülkler arasındaki ilişkilerin fıtratında vardır.

    “Aradan çekilin, bizi rejim ile baş başa bırakın” çağrısının gündeme gelip gelmediği de sorulmuş dünya liderine.
    Cevap aşağıda, buyurun:

    “Tabii bu konu tatlıya bağlanınca böyle bir şeyi söylemenin de artık anlamı kalmadı.”

    Madem bu işler bile böyle kolayından tatlıya bağlanıyor, ben de gidip biletimi alayım, H. Gayret’e yollanayım. İki dost arasındaki kimi yanlış anlamalardan kaynaklanan kıytırık meseleleri aşıp işi tatlıya bağlayalım.

  2. Editör arkadaş cumadan döndüğüne göre bikaç hatırlatmada bulunabiliriz heralde: nöbet yerini terketmeyin, gene bi cuma vakti gümletmesinler koru sitesini, kaytardığınız zamanın yüz mislini tamirat için harcarsınız ona göre.

  3. “Omuzlar üzerinde baş bırakmayacağız.” Hadi ya!

    “Rejim ordusu Soçi mutabakatındaki sınırlara kadar geri çekilsin!” Yapma ya!

    Putin, “Size bir ateşkes verelim gidin, yoksa vallahi açarım kutunuzu!” demeğe getirdi.

    “Tamam” dendi. “Alalım ateşkesimizi yanımıza, dönelim. Kutuyu açma.”

    Ne oldu omuzlar üzerinde bırakılmayacak başlara?

    Update edildi.

    Nasıl update edildi?

    Aşağıda Şekil 2A’da görüldüğü gibi update edildi:

    “”Temennimiz odur ki bu ateşkes sürer. Böylece Müslüman’ın Müslüman ile böyle bir savaşı yapması da bitmiş olur.”

    Bu ateşkes sürse sürse bir ay sürer.

    Rus ayısının yeni pençesi de Cisr El Şuhur şehrinde zuhur eder. . .

  4. Buyurun size Mart ve Nisan aylarında en çok konuşacağımız iki tema: “Korona virüsü” ile Suriye’nin “Jisr ash-Shugur” (Cisr El Şuhur) kenti.

    Bugün okudum, hangi gazetede okudum, şimdi hatırlamıyorum: İran Sağlık Bakanı, korona virüsünün yayılma hızının çok yüksek seyrettiğini, Mart ayı sonuna kadar Tahran halkının yüzde 40’ının virüsten etkilenmiş hale gelebileceği olasılığı olduğunu söylüyordu.

    T24 haber sitesinin aktardığna göre, İranlı gazeteci Ali Javanmardi, Independent Türkçe’ye verdiği mülakatta şunları söylüyor: “Elimdeki verilere göre İran’da virüsten dolayı hayatını kaybedenlerin sayısı 4 bini kişiyi aştı. Vaka sayısı ise 35 binin üzerinde.”

    Güvenlik kaygısıyla ismini açıklamak istemeyen yine İranlı bir akademisyen ise, salgının ilk elde vurduğu Kum ve Tahran şehirlerinde virüsten ölenlerin ve virüsten etkilenmiş olanların sayısının “açıklanandan çok daha fazla” olduğunu söylemiş. Aynı akademiysen, İran İç İstihbarat Teşkilatı’nın gerçeğin kamuoyuna yansımasını engellemek için yediği haltları da anlatıyor.

    Halife Erdoğan ile Gandi Kemal birbirlerini yiye dursunlar, korona virüsü kapılarımıza dayanmış, muhtemelen de çoktan sınırdan içeri sızmış durumda.

    Kamu sağlığı olmasa, insanın “Yiyin birbirinizi!” diyesi gelecek.

    • İranda kabine de sağlam adam kalmamış, kim derdi ki halkın deviremediği molla rejimini bi imansız virüs yerle bir etsin..:) hayatta kalabilen iranlılar da açlık ve susuzluktan dolayı yakında türkiye sınırına dayanırlar zaten… italyada ise tüm okullar tatil edilmiş ve bu fırsattan istifade bütün italyanlar da şimdi diğer avrupa ülkelerine tatile gittiler iyi mi..! Yalnız bi konuyu gözden kaçırmışsınız sn.bernar; gözetleme noktalarından daha içerdeki yerlerde geri çekilebilecek durumda bi rejim gücü kalmadı artık, istersen siha videolarını bi daha izle, seversin sen..:)

  5. Tarih Trump’ın azli yönünde oy kullanan Cumhuriyetçi senatör Mitt Romney’i yazacak.
    Devlet adamı, vicdanların sesi olarak.
    Azli reddedenler de suçu örtbas edenler olarak tarihe geçecek.
    Trump gibi yalancı birinin ABD başkanı seçilmesi vahim bir durum.
    2. kez seçilmesi kötülüğün sıradanlaşması değil, kötülüğün mecburi hale gelmesidir.
    İnsanlık için korona virüsün tüm Dünya’ya yayılmasından daha büyük tahribat oluşturur.

    • Bahsettiğin adam her kimse abd toplumunun gelir düzeyini epeyce bir arttırmış olsa gerek sayın yk; maliye bakanı filan mı bu trampın? Gerçekten bu kadar başarılıysa kaya heykellerinin yanına onun kellesini de yontsalar yeridir yani, halka hizmet hakka hizmettir..! Haksız mıyım nurdan abla?

  6. Ne oldu insanları çıkmayan kitabından dolayı içeri alan ABD ajanları m türedi yine
    Olmadı bir davaya eklerlerdi.
    Davanın önemi de yok.Hanifi avcı yı sol örgütten.
    En ulusalcı askerleri ajanlıktan al içeri.
    Hiç olmadı Özel telefonlarını dinle varsa bir yasak aşkı onu faş et. itibarsızlaştır.
    Kimden mi bahsediyorum.
    Tabii ki “Hukuğun üstünlüğüne inanmış” bukelemun ordusundan .
    Tedbir için herşey olabilirsiniz serbest.

    • Benim kuşağım hatırlar bu margarin reklamını. Reklam sözleri olmaktan çıkmış, bir espiri konusu haline gelmişti:

      “Sen hala annenin yağını mı kullanıyorsun?”

      Geçmişte takılıp kalmışsınız, Serdar Bey -yok canım, şaşırmıyoruz, fıtratınızda bu var gibi.

      15 Temmuz ve FETÖ konserveleri bayatlayıp kullanım süresi geçtiği için Şehitler Tepesi’ne geçildi.

      “E hepsi bu mu?”

      Biraz sabredin efendim.

      Vatan evlatlarına korona virisü bulaştırmak için ülkeye giriş yaparken yakalanan CHP ve HDP milletvekilleri ve bunların bilimum yakınları da pişiriliyordur mutfakta. Yakında taze taze servise çıkar.

      “Ama yetmez ki. . .”

      Parayla değil sırayla, Serdar Bey.

      Ayasofya’ya da gelecek sıra.

      “Ondan sonra?”

      Bi tane daha var.

      “Nedir?”

      Miyadını doldurmuş siyasal partiler çöplüğü. . .

  7. Trump hiç bir zaman amacına ulaşamaz! Çünk ABD halkı onu bitirmesini çok iyi bilie.

    Cumhuriyetci partiden Eski New York belediye başkani, Michael Bloomberg sadece Trumpi bitirmek için Demokırat partisinden başkan aday adayı oldu ve cebinden $500 miliyon harcadı. Iki gün õnce J Bideni desdeklemek için adaylıktan çekildi.
    ABD Başkanlık seçimlerinden önce aday belirlemek için seçmenler oy verdiğ partiyi yaziyorlar ve başkan seçiminde başka partiye oy veremiyorlar. Verseler dahi oylari sayılmiyor.
    Oy verme işlemi bittikten bir gün sonra adayliktan çekilmesinin anlami şu.

    Sistem ve halkTrump gibilerini yaşatmiyor.

    Michael Bloomberg örneğı onu destekleyenler Cumhurriyetçiler idi ve oylarını demokırat partiye attılar. Yani adayı sevmeselerde karşi partiye oy veremiyorlar.
    Zaten miliyarder iş adami ” Trump’ın bu ûlkeyi ve dünyai batırmasına izin vermiyeceğim, onun için maddi manevi J.B desteklemeya devam edecek.
    Michael Bloomberg Müsevi bir iş adamı…!!!
    Trumpin hillerini çok iyi biliyor ve durdurmak için miliyarlar harciyor.
    ABD liler akıllı insanlar.
    Öğle İsraildeki ABD baş konsolosluğunu Filistine taşıma oyununu yutmazlar.

  8. Sadece son bir hafta içinde olanlar: Sputnik Haber’den dört gazeteci gözaltına alındılar. Serbest bırakılmaları, çok muhtemelen, Lavrov’un Erdoğan’ın Putin’le görüşmeye gitmesinden hemen önce konuya değinmesi sayesinde oldu. Gazeteci Alptekin Dursunoğlu, İdlib konulu analizi nedeniyle gözaltına alındı ve tutklandı. OdaTV Haber Müdürü Barış Terkoğlu ile gazeteci Hülya Kılınç tutuklanıp cezaevine kondular. Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan da gözaltına alındı. Alınan son haberlere bakılırsa, Pehlivan’ın ifadesini alan savcı, tutuklanması talebiyle bu gazeteciyi de hakimliğe sevk etmiş.

    Pelikan çetesi başta gelmek üzere, iktidarın arkasında yuvalanmış aktörler, tehditle sindirme, polis ve yargı eliyle muhalefeti susturma silahını giderek daha sık kullanacaklar. Bunu yapmak zorundalar. İkbal ve gelecek korkusuyla, bu iktidarı ayakta tutmanın hem akla yakın hem de akılcılıktan uzak tüm araçlarını kullanmaktan başka ellerinde başka bir araç kalmadı.

    Zamanı olanlarımız, siyaset merakı bir başka düzeyde olanlar, farklı haber kaynaklarından yararlanabilenler, siyaset dediğimiz sahnenin gerisinde olan bitenden haberdarlar.

    Muazzam bir iktidar savaşı yaşanıyor. Muazzam olmasının nedeni, gidicilerin gitmekte olduklarını görmeleri dolayısıyla, artık şarjörde ne kadar mermi kalmışsa, telaş içinde birbiri ardına saydırmaları.

    İkbal ve gelecek korkusu yaşayanların bu durumunu anlayabiliyorum.

    Pek anlayamadığım, sanılanın aksine, bu iktidardan dişe dokunur bir ikbali olmayanların tedbirsizliği.

    Yanlış yapıyorlar. . .

  9. H.Gayret ,biz yutubeden değil mahkeme i kübra da seyretmek isteriz.Beklemeye sabrımız var.Öylesi bizim için daha makbul.

    • Orda kim kimi seyreder belli olmaz; haa oraları da bağladıysanız o başka tabii…

  10. H.Gayret e cevap:Sövüp saydığımı ispatla,git siber mi miber mi şikayetini yap.İfade vermenin yabancısı değilim.Bir kere gittim bir daha giderim.İktidar yancıları her çeşit yorum cve sözü yazmıyorlar mı?Her hakaret,küfür,tehtitleri yapmıyorlar mı?Sizlere her yol ankara bize kurşunlar mı?Saltanat yancıları kör olmuş.Bir kere saygın yok.Benim soy ismim pertev değil ,ertav.Hakeret etme özgürlüğünüz mü var?

  11. Yüklü tazminat davaları açarak muhalefeti sindirmek ve yıldırmak azminde olanlar,demokrasiyi ve insan haklarını esir ve yok etmek isteyen çağın diktatörleridir.Mesela Erdoğan gibi.Trump gibileri de ,diktatör heveskisi çömezlerdir.Türkiye de basın özgürlüğü yok edildi.Basın özgürlüğü sadece Erdoğan ve yandaşları için var.Onlar ağzını geleni söylüyor,en ağır hakaret ve küfürleri yapıyor,istedikleri yaftaları yapıştırıyor ama güdümlü yargı sadece onları seyrediyor. Muhaleftten biri en ufak söz söylese,dünyanın en kötüsü ilan ediliyor.Hele iktidar ve yandaşlarının söylediklerini, aynısı ile iade etseler;onu aralarına alıp, kalabalık ve sürü halinde başına çöküyorlar.Bunun adı onlara göre mertlik ve erkeklik.Türkiye de basın özgürlüğü var diyen; ya gerzektir, ya da AKP iktidarının yancısıdır.

    • Fetöyü eleştiren okuyucu yorumlarından dolayı fetönün hakim savcıları tarafından yargılanmış insanlar var bu ülkede pertev bey, bakıyorum siz ağzınıza geleni yazıp çizip tüm devlet büyüklerimize sövüp sayıp iftira ve hakaretler edebiliyorsunuz halen..? Siber güvenlik mi bakar, bu işleri kim takip ediyorsa alsınlar bu elemanı, yoksa koru sitesini yine göçertmiş olmasınlar yani…

      • Önce Turgut Bey’in tespitlerine katılıp altına şöyle aynalısından imzamızı bir basalım. Sonra, o siber güvenlikçilerle kendinden emin, sırtını iktidar gücüne yaslamış olarak bunları göreve çağıranlara da bir selam gönderip, “Dünyadan haberiniz yok. Akıllı olun. Hal ve hatır sorulacak “sayın” ve “Bey”ler listesine girmeyin.” deyip geçelim. . .

    • Önce, adımızı ve soyadımızı bi yazalım: Bernar Kutluğ. Buna sıfatımızı da ekleyelim: Doğu Perinçek’in memuru olup hamaset şampyonluğunda uzak ara birinci olan Recept Tayyip Erdoğan’ın su katılmamış tutkulu muhalifi.

      Ardından da, bu mekanı Twitter olarak tahayyül edip, Turgut Bey’in yorumunu re-twitleyelim. Ama, o arada bi de öylesine ve de alaksız bir soru sormuş olalım: “Ejderhanın gözünü görmek” deyimi hangi yöremize aittir ve birisi dönüp size “Daha ejderhanın gözünü görmedin, göreceksin” dediğinde muhtemelen neyi kast etmiş olur?

      Re-twit:

      “Yüklü tazminat davaları açarak muhalefeti sindirmek ve yıldırmak azminde olanlar,demokrasiyi ve insan haklarını esir ve yok etmek isteyen çağın diktatörleridir.Mesela Erdoğan gibi.Trump gibileri de ,diktatör heveskisi çömezlerdir.Türkiye de basın özgürlüğü yok edildi.Basın özgürlüğü sadece Erdoğan ve yandaşları için var.Onlar ağzını geleni söylüyor,en ağır hakaret ve küfürleri yapıyor,istedikleri yaftaları yapıştırıyor ama güdümlü yargı sadece onları seyrediyor. Muhaleftten biri en ufak söz söylese,dünyanın en kötüsü ilan ediliyor.Hele iktidar ve yandaşlarının söylediklerini, aynısı ile iade etseler;onu aralarına alıp, kalabalık ve sürü halinde başına çöküyorlar.Bunun adı onlara göre mertlik ve erkeklik.Türkiye de basın özgürlüğü var diyen; ya gerzektir, ya da AKP iktidarının yancısıdır.”

  12. Sn.bernar arkadaş, yalan dolan medyasının türkiyede alıcısı yok, bi grup sözcü okuru hariç… eh böyle bir medyayı da halkımız takip etmiyorsa buna sevinmemiz gerekir. Ahmet beyin tepkisine niye bu kadar yüklendiğinize de bi anlam veremedim doğrusu, tabii kendisi daha iyi bilir ama öyle uzun namlulu silahları kuşanıp şu fransızların karikatür dergisindeki çalışanların tarandığı gibi bi eylemsellikten filan da uzak görünüyor sanki… neyse, sonuçta besleme medyadır, ürettikleri yalan dolan muzahrafatı kendilerinin olsun, it ürür kervan yürür deyip geçmek en iyisi..! ama bazı insanlar medya veya herhangi bir şahıs tarafından salak yerine konulmaktan pek hoşlanmazlar, benden söylemesi… nedense bugünkü yorumunuz bana hamza beyin yavelerini hatırlattı(gücenmeyin ne olur; daha kötülerini yazdığınız da oldu:) hani böyle %100 düşünce gücü tadında bişeyler çırpıştırmış gibi yani… neyse, dün de böyle en altta kalmışsınız, söylenecek bi söz bulamadığım için es geçmişim heralde, namık bey de vay efendim bundan(sizden) korktunuz mu falan gibi bişeyler karalayıp sıvışmış, ben de altta kalmış olmiim dedim..:) bu elemanları hep sen tepemize çıkardın vaktiyle, icabına bakarsın artık, kolay gelsin…

    • Şöyle söylüyorsunuz -e ben de katılıyorum elbette: “Bazı insanlar medya veya herhangi bir şahıs tarafından salak yerine konulmaktan pek hoşlanmazlar.”

      Zaten o “bazı insanlar”ın sayısı bir aydan diğerine katlanarak arttığı için “Şehitler Tepesi” muhabbeti iş görmüyor.

      Gidişat belli:

      Siyasi partiler ve beceriksiz basiretsiz siyasetçiler çöplüğü boş kalmayacak -Halife çıplak yani 🙂

  13. İslam cahillerine duyurulur:
    ”Hilâfet” sözcüğünün; “Allah’ın yeryüzündeki temsilciliği, vekilliği” olarak anlaşılması ve “halife”nin de; “Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi, vekili”, bir başka ifade ile de “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi”(!) sayılması sonucunda, bu sözcükler öz anlamları dışında kavramlaşmış ve sözcüklerin anlamları konusunda “bilenler” arasında bile ayrılıklar oluşmuştur.
    “Halife” ve “hilâfet” sözcüklerinin, sözcük anlamları dışında kullanılmasının ve kabulünün en önemli sonucu ise Müslümanlar arasında kendisini göstermiş, her zamanki gibi yine yanlış inançlar; hurafeler ortaya çıkmıştır.
    “Halife” sözcüğü, “arka” demek olan “hlf” kökünden ism-i fail kalıbında bir sözcüktür. Aslı “hilâfetün” olan sözcüğün sonundaki “t” harfi mübalâğa için olup, sözcük halk arasında “halife” şekline dönüşmüştür ve “halifeh” diye okunur. Sözcüğün anlamı da; “arkadan gelen” yani “zaman itibariyle bir başkasının arkasından gelip onun yerine geçen” demektir. Örneğin bir ülkenin 16. başkanı, 15. başkanının halifesidir. Keza bir kurumun mevcut yöneticisi, kendisinden evvelki yöneticinin halifesidir. Türkçe’deki “kalfa sözcüğü de “halife” sözcüğünün değişime uğramış bir biçimidir.
    “Hilâfet” sözcüğü ise; “zaman itibariyle bir başkasının arkasından gelip onun yerine geçmek” demektir.
    En’âm;164,165;De ki: “Allah her şeyin Rabbi iken, ben Allah’tan başka Rabb mi arayayım?” Her kişinin kazandığı yalnız kendisine aittir. Yükünü taşıyan kimse, bir başkasının yükünü taşımaz. Sonra sadece Rabbinizedir dönüşünüz. Böylece Allah, ayrılığa düştüğünüz şeyi size haber verecektir. Ve O, sizi yeryüzünde gidenlerin yerine getirilenler yapan, verdikleriyle sizi sınamak için, kiminizi kiminizin üzerine derecelerle yükseltendir. Şüphesiz Rabbin, kovuşturması çabuk olandır ve şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Neml; 62:Onların ortak koştuğu şeyler mi hayırlıdır ya da kendine yalvardığı zaman bunalmışa karşılık veren ve kötülüğü gideren, sizi yeryüzünün halifeleri yapan mı? Allah’ın yanında başka bir ilâh mı var? Çok az düşünüyorsunuz! Fatır; 39:O, sizi yeryüzünde halifeler yapandır. Artık kim küfrederse; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddederse, küfrü; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedetmesikendi zararınadır. Ve kâfirlerin; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerinküfrü; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeleri, Rablerinin katında kendilerine sadece buğzu artırır. Ve kâfirlerin; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerin küfrü; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedetmeleri kendilerine sadece zararı artırır. Sad; 26:Ey Dâvûd! Gerçekten Biz/biz seni bu yerde eski yöneticinin yerine yönetici yaptık. O hâlde insanlar arasında hak aracılığıyla, haksızlık ve kargaşayı engelleyip adaleti sağla. Keyfe, arzuya uyma. O takdirde seni Allah’ın yolundan saptırır. Kesinlikle Allah yolundan sapanlar; hesap gününü umursamadıklarından kendileri için çok şiddetli bir azap vardır. Acaba bu ayette halife yapıldığı söylenen Davud peygamber Allah’ın yerini mi almış, O’nun yerine mi halife olmuştur? Tabiî ki bu sorunun cevabı “Hayır!” olmalıdır. Çünkü hem Kur’an hem de tarihî bilgiler bize Davud peygamberin, İsrailoğullarının o günkü yöneticisi olan Talut’un yerini aldığını bildirmektedir. Bakara; 30:Ve bir zaman Rabbin, doğadaki güçlere, “Şüphesiz Ben, yeryüzünde bir halîfe getiren Zatım” demişti. Doğadaki güçler, “Orada bozgunculuk yapan, kan döken birisini mi yapacaksın? Oysa biz, Senin övgünle birlikte tüm noksanlıklardan arındırıyoruz ve Senin tertemiz; her türlü kötülük ve eksiklikten uzak olduğunu haykırıyoruz” demişlerdi. Senin Rabbin, “Ben sizin bilmediğiniz şeyleri çok iyi bilirim” demişti. Gerek “halifeler” sözcüğünün geçtiği ayetlerde gerekse “half” sözcüğünün istif’al kalıbında olanlarının geçtiği ayetlerde “hilâfet”; “kendinden evvelkinin yerine geçmek” anlamına gelmektedir. Yani bütün bu ayetlerde halifeliği konu edilen kişi veya toplumlar, hep başka kişilerin veya yok edilmiş toplumların yerini almışlar, ama hiç Allah’ın halifesi, temsilcisi, vekili olmamışlardır. Sonuç olarak, “halife” ve “hilâfet” sözcükleri Kur’an’da işte bu şekilde yer almıştır. Dolayısıyla Kur’an’ın bahsettiği “halife”, bugün herkesin anladığı gibi siyasî anlamdaki “halife” değildir. Hele (hâşâ) birilerinin zannettiği gibi yeryüzünü adaletle yönetmede Allah’ın temsilcisi anlamındaki halife; “Halife-i rûy-u zemin” hiç değildir. (Yavuz Sultan Selim’den sonraki Osmanlı padişahlarına “Halife-i rûy-u zemin” denirdi.)KAYNAK:HALİFE SÖZCÜĞÜ ve KUR’AN’DAKİ HALİFE / Hakkı Yılmaz

  14. Beter olsunlar inşallah..! Darısı trt ve aa nın başına:) Haritaya şöyle bi göz atiim dedim, aaa bi de ne görmiiim; güneydeki sevdiğimiz ülke piksel piksel parçalanıp kaybolmuş gitmiş iyi mi! Üstelik yerine her üç renkten de parçacıklar halinde kondurulmuş ama hangisi neresidir ben çıkartamadım..? Kim bilir artık, akşamdan sabaha sınırların değişip durduğu bi dünya işte anasını satiiim… bir de slovakyada yolsuzluk haberi yaptı diye her gün yol ortasında gasteci öldürüyorlar ama yanlış görmüyorsam orası özgürlükler diyarında kalmış, tuhaf…

  15. H.K gibiler ellerine almış boyayı düşman olduklarına ha bire istedikleri boyayı boyuyor,istedikleri karaları çalıyor. Dayanaksız ve sırf siyasi hedefleri için nefret ve iftira içeren,islamdan bihaber ve islam cahili,papağan ağızlı,düşmanlık üreten,vahşi AKP yandaşlığı ile saltanat kayığına binmiş yalakalar oldukça; islam daima gerileyecek,müslümanlar daima ezilecektir.Bunlar gibiler oldukça,müslümanlara başka düşmana hacet yok.Müslümana dinsiz,münafık,ateist,kâfir vs suçalmaları yapanlar ;bu suçlamaları kendi boyunlarına geçirilir.Allah ın hükmü böyle.İslamiyet cahili ,kalkmış bir de halifelik safsatasını müdafaa ediyor.Allah ,mahkeme i Kübra da hesaba çektiğinde.”Ben bilmiyordum.Cahildim.”bahanesini ileri sürenlerin bahanelerini asla kabul etmez.Bilenlerden öğrenseydin.Kur an ı okuyup iyi anlasaydın.Akıl erdirseydin.Gerçekleri söyleyenleri dinlesen ve onalara uysaydın, onlara düşman olmasaydın! Diyecektir elbette.Bugünkü gücünüz,bugünkü yandaşlarınızın her biri ,kendi derdinde olacak ve hiçbiriniz diğerinize faydalı olamayacaksınız.Hatta, bu beni yoldan çıkardı diye birbirinizin boğazına yapışacaksınız.İnşaallah, biz de sizlerin bu manzaranazı seyredenlerden oluruz.Velhamdülilahirabbülalemin amin.Lailaheillalah Allah ı Ekber.

    • O kadar beklemenize gerek yok ertav bey, açın yutubu; tekbirler eşliğinde birbirini boğazlayanların bi yığın videosu var, izleyin ordan bikaç tanesini açılırsınız zaten… artık beraberinde tesbihat mı yaparsınız, yoksa fetih suresi filan mı okursunuz ona ben karışmam artık, hadi rastgele…

  16. “çığıra imza atmak” ifadesi biraz kulağı tırmaliyor sanki. “çığır açmak” ya da “imza atmak” kullanımı daha yaygın. Gözünüzden kaçtı sanırım. İletmek istedim.

    • Sayın terim, bahsettiğiniz ifade bu yazıda mı geçiyor? Neyse, zaten bizim için bu türden ifade yanlışları artık leblebi çekirdek gibi; hatta düpedüz yalan dolan ve çarpıtmalara başvurulmamışsa, böylesi hatalara filan can kurban… gözden kaçmış değildir, tümüyle okura karşı saygısızlık; gelişi güzel özensiz kullanımlar, uyduruk tabirler, abuk sabuk dil yanlışları, daha neler neler… tarafsız yayın yapıversinler diye bir de sandık kurup bunları beslemek varmış ama allahtan bi o eksik kalmış..!

  17. Babacan’ın gençlerle buluşması güzel olmuş. Youtube’dan yayın. Gayet güzel. https://www.youtube.com/watch?v=vsqME-jCUsw&t=159s. Yüzbin kişi izlemiş şimdiden. Cıvıl cıvıl diyemiyorum, gençleri tüketmiş Türkiye’nin çıkmazları. Ama beklenti yüksek görünüyor. Umarız düzgün bir çıkış yaparlar ve Türkiye tekrar rayına girer. Yeni siyasetin dili farklı olacak görünüyor. Gençlerin beklentileri ideolojik değil. Eşitlik, adalet, özgürlük, iş, aş, huzur istiyorlar kısaca. Hepimiz gibi. Bu ses elbette bastırılamaz. Çığ gibi büyüyecek bu hareket, kaçınılmaz. Çünkü Türkiye sıkıştı her yönden ve bir çıkış aranıyor. Yeni siyaset yöntemi de farklı olmalı ve olacak. Siyasi kavgalar üzerinden değil, sorunlar ve çözümleri üzerinden olsun tartışma. Ve lütfen tartışma, konuşma olsun. Susturun konuşturmayın bitsin artık. Tek adamcılık, biat, vesayet bitsin artık. Kimse hukukun üstünde olmasın. Sınırsız konuşma özgürlüğü olsun. Medya baskı altında olmasın. Sorunlarımız belli. Çözümleri de belli, arayış olunca bulunacak türden. Ama çözüme açık olmak ve her türlü öneriyi dinlemek gerekiyor. Yani artık kırmızı çizgi olmasın. Böyle bir dünya yok artık. Ancak totaliter rejimler kırmızı çizgi çekiyor. Her şey, her konu, her türlü öneri tartışılabilir olmalı. Toplum buna hazır değil evet. Ama siyaset önderleri bunun için var. Onların yol göstermeleri ve tartışmayı başlatmaları gerekiyor. Bunun olabileceğini gördük. Erdoğan Kürt sorununu uzlaşma ile çözeceğim dediği zaman kimse kırmızı çizgi çekemedi. Aydınları topladı saldı sokağa halkı ikna etsinler diye. Halk sağduyulu davrandı ve destekledi. Halkımız samimi bulduğu siyasetçiyi takip ediyor ve sonuna kadar destekliyor. O zaman bunun tekrar olurluğunu, hiç çözülemez denilen sorunların çözülebileceğini hep beraber gösterelim. Yeni bir başlangıç yapalım. Ülke buna hazır. Yorgun ama yeni bir başlangıca çoktan kendini hazırlamış görünüyor. Gençler umut veriyor.

    Maalesef okuması yazması zayıf bir ülkeyiz. Bunun bir sebebi yasaklar elbette. İnsanlar fikirlerini sosyal medyada bile belirtmeye çekiniyorlar çünkü cezasını ağır çekiyorlar. Gençler bunu da ifade etmişler. Yeni siyaset bunu nasıl değiştireceğini madde madde açık bir şekilde şimdiden deklare etmeli. Her sorun ve çözüm önerileri açık bir şekilde en baştan ilan edilmeli.

    Burası da Ali Babacan’a. Fehmi abi sen ilet Gül aracılığı ile 🙂 Ali Babacan sayfasına giriyoruz (https://alibabacan.com.tr), fotoğraflar, videolar, 5 paragraf biyografi, 3-4 açıklama. Böyle olmaz. Sen yıllarca bakanlık yaptın, ülkenin hangi sorunlarını çözmede hangi başarıların var bunları açıkça deklare et. Bunlar sadece liderin değil senin de bilakis çalışarak payının olduğu başarılar. Sana oy vermesini istediğin gençler o zamanlar bebekti. Seni bilmiyorlar. Türkiye’nin sorunlarını not aldın aylardır. Üç beş tanesini bari yaz. Bu konuda ben/biz bunu yapacağız de. Artık eski siyasetin parametreleri ile hareket etmeyi bırak. Korkma. Gençler ses bekliyor. Güzel pozlar değil. Bugünden sana ödev web sayfanı hazırlayan ekibi güçlendir. Sosyal medya ekibin çok daha güçlü olsun, çünkü troller paralı çalışıyor. Hiç acımazlar, yerler ilk günden. Hazırlıklarını yapmaya başlamışlardır. Sen de boş bulunma. Web sayfan için Amerikan siyasetçilerin sayfalarına bak kopya çek bari. Nasıl olsa adın IMF’ciye çıkmış 🙂 Ama başarılar diliyorum. Genç bir yüze, yeni bir sese ihtiyaç vardı siyasette.

    • Yani şimdi yılların akpartili siyasetçi eskisi de yenilik mi oldu biokur? Benim oolum bi okur, döner döner bina okur! Olur mu şaptan şeker..?

  18. Yalan iki şey söylenir. Bir şeyi kaybetmemek veya birşeyi elde etmek. Özünde ikiside aynı olmasına rağmen psikolojide iki uç noktaya karşılık gelir. Korku ve aşırı güven kaynaklı laubalilik. Gazeteler yalan yazıyorsa bugün sosyal medya var. Durumu tekil olarak da açıklama ve mücadele etme şansınız vardır. Dolayısıyla basınla mücadele yine basın ile mümkündür. Algıyı yıkmak veya yeni algı oluşturmak için basın kullanılmamalıdır. Gerçek en iyi algıdır.

    • Yalana yalanla mukabele ettikten sonra ne hayırı bekliyorsunuz ki? Tek bildiğiniz yöntem takiyye, böyle diye diye şu düştüğünüz hallere bakın ve bence artık rakiplerinize karşı yalancılık veya hırsızlıktan farklı çözümler üretin, bi kez olsun deneyin yani…

  19. EMPERYALİZMİZ IRASI

    Biz YPG gibi örgütleri terör örgütleri olarak görüyoruz, Batı topraklarını koruyan kahraman savaşcı olarak, biz eset i katil olarak biliyoruz içimizdeki işbirlikçiler ve iran rusya ülkesini koruyan lider olarak görüyor. En açık örnek Yunanistana bakın; darbecileri kapıda karşılayıp vatandaşlık verirken savaştan kaçan garibanlara ateş ederek öldürüyorlar, botlarını batırıp ölüme terkediyorlar. Egede bot battı haberlerinin gerçeği bile şimdi belli oldu, botları parçalayıp deniz ortasında bırakmışlar. Hindular kendi dinlerini barışçı olarak tanımlayıp hayvanlara bile saygılı olmaktan bahsederler, sayıları milyonlarca iken 200 bini bulmayan ingilizlere yüzyıllarca kölelik yaptılar, pasif direniş yutturması altında gariban afrika ülkelerinden bile sonra bağımsızlıklarını kazanabildiler. Ama iş müslümanlara gelince kana doymadılar 70 yıldır.
    Sonuç olarak basın bizde her zaman terör örgütlerinin ilgi alanı olmuştur. Dağdaki teröristlerin takma isimle köşe yazarlığı yaptığı bir ülkedeyiz. Bizim bölücü, ajan, yahut dolandırıcı diye tabir ettiğimiz, darbe için gün veren ‘eskiden genellikle bahar aylarını verirlerdi artık sonbahardan gün vermeye başlamışlar:) bazı medya mensuplarını batı emperyalizmi gazeteci olarak tanıyor. Tarihte de bariz örnekleri var bunun. Ali kemal gibi.
    Yani nobeli bosna kasaplarını öven yazara veren batı bize de basının yasaklı olduğu ülke statüsünü seçmiş, çokta tın.

  20. ABD de Trump in yaptigi yanlis .Bizde basina yapilan baskilar yanlis peki kabul.Ya tersi basinin yazdigi yalan haberlere gecmiste ve gunumuzde bir cok kez rastladik peki buna ne diyecegiz.
    Ulke ozgurluklerini siralayan kuruluslar yalan haber yazan ulke siralamasi da yapiyor mu acabs?

        • Rusya ya güden heyetin içinde olduğuna dair güvendiğim bir kaynaktan öğrendim bende, şimdilik ayrıntı yok.

    • İnsanların kafasının az çok çalıştığı hiçbir ülkede, bir gazete, televizyon ya da radyo kanalı, yalan habercilik üzerine yatırım yapmaz, Ahmet Bey. Çünkü, insanların kafası çalışıyorsa, doğal olarak, o insanlarda ortalama bir özsaygısı vardır. Kimse kendisini istismar etmeye yeltenen bir medya organına saygı duymaz. Yayıncılık faaliyetinde yalana pirim veren bir medya organı inandırıcılık ve itibar yitirir, güdükleşir, izlenirliğini yitirir.

      İnsanların kafasının çalışmadığı ülkelerde ise, insanların hakikatin peşinde koşmak diye bir dertleri yoktur. Çocuk kalmış duygu dünyalarında, duymak istedikleri şeyi doğru kabul etme eğilimi çok baskındır. Çoğu zaman dinsel, etnik, ideolojik bir körleşme içinde salaklaş(tırıl)mış oldukları için, kendilerini temsil ettiğine inandırıldıkları siyasetçilerin söylediklerinin doğru ve hakikat olduğuna inanırlar. (Burada, “düşünürler” demiyorum, özellikle “inanırlar” fillini kullanıyorum. Çünkü salaklar düşünmezler, inandırılırlar. Düşünme yetisini kullanan insan zaten salak olmaz.)

      Kolektif bir salaklaştırılma sürecinden geçirilmiş oldukları için, duymak istemedikleri haberlerin yalan olduğuna inanırlar -tapınma ölçüsünde bağlandıkları siyasetçiler de onlara bunu söyler zaten. Söz konusu siyasetçilerin bu şavalaklara dönüp, “Bakın bunlar yalan haber yapıyorlar. Ne yapacağız? İzin mi vereceğiz bize yalan söylemelerine?” diye sorması, söz konusu şavalaklar güruhunun hep bir ağızdan “Kapatalım gitsin!” diye cızıdırmaları için yeterlidir.

      Neyin doğru neyin yalan olduğunu tayin edecek bir otoritenin var olduğuna inanıldığı sürece, salaklaşmışlık halinden kurtulamayız.

      “Basinin yazdigi yalan haberlere gecmiste ve gunumuzde bir cok kez rastladik peki buna ne diyecegiz” diye soruyorsunuz.

      Kafası az çok çalışan insanlar açısından bu sorunun çok basit bir karşılığı var:

      Hiç bir şey demeyecek, hiçbir şey yapmayacağız. “Yalancı bunlar, beni salak yerine koymaya çalışıyorlar” diye düşünecek ve yürüyüp gideceğiz.

      İzleyeni erezyona uğramış bir gazete ya da TV kanalı yalan söylese kaç yazar, söylemese kaç yazar?

Yoruma kapalı.