‘‘Gül gibi’’ demek onun niteliklerine sahip biri demektir… Aday konusuna devam…

57
Reklam

Yazımda bu kadar kızacak, alınacak ne vardı, anlamakta zorlanıyorum.

Burada her gün bıkmadan usanmadan günün önemli gördüğüm bir konusunda görüşlerimi paylaşıyorum. Bu yazıları aslında kendime yazıyorum, ne düşündüğümü önemseyenler vakitleri varsa yazdıklarıma göz atıyorlar.

Daha önce de belirttim: Birbirinin ne düşündüğünü merak edenlerden oluşan bir tür ‘düşünce kulübü’ gibiyiz. Ben yazıyorum, yazdıklarım üzerine söyleyecek sözü olanlar yorumlarıyla katkıda bulunuyorlar; bazen beni aradan çıkarıp kendi aralarında tartışıyorlar.

Ne güzel.

Kulüp üyeleri genellikle ne demek istediğimi doğru anlıyor.

Tartışmaya sonradan dışarıdan dahil olanlar için ise aynı şeyi söyleyemem.

Geçen gün burada Türkiye’de en çok merak edilen bir konuda ne düşündüğümü yazdım. 

Konu yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçiminde adayların kim olacağı…

Reklam

İktidar cephesi ve itibar ettiği kalemler Millet İttifakı’nın yapılacak ilk seçimde kimi aday göstereceğini çok merak ediyorlar. Bir süre ‘‘İlle Kemal Kılıçdaroğlu olsun’’ ısrarındaydılar; şimdilerde yeni bazı isimler yine onlardan geliyor.

O yazımda ben asıl merak edilmesi gerekenin Cumhur İttifakı’nın kimi aday çıkaracağı sorusu olduğunu vurguladım.

AK Parti’nin ve onunla birlikte küçük ortağı MHP’nin oylarının düştüğü anlaşılıyor. Oysa yeni sistemde cumhurbaşkanı ‘yüzde 50+1’ oyla seçilebiliyor. Millet İttifakı güçlü birini aday gösterirse karşı ittifakın çıkaracağı adayın seçilme şansı düşük olabilir. 

Öyle bir durumda doğal aday bilinen Tayyip Erdoğan düşünecektir.

Kaybedeceği bir yarışa katılmak istemeyebilir Tayyip Erdoğan

Zaten, anayasa bir kişinin ancak iki dönem cumhurbaşkanlığı yapabileceğini hükme bağlamış durumda. Tayyip Erdoğan iki kez seçime girdi ve kazandı. ‘‘Sistem değiştiği için aday olabilir’’ gerekçesi anayasanın lafzına uygun değil. Tek çözüm TBMM’nin seçim tarihini erkene alması; o durumda yeniden aday olabiliyor.

Olur mu? Seçilemeyeceğini gördüğü bir seçime aday olarak katılır mı Tayyip Erdoğan?

Şüpheliyim.

Reklam

Kendisi aday olmak yerine partisinin seçilebilecek birini aday göstermesini tercih eder gibime geliyor.

Nasıl bir aday?

Gelecek seçim öncesinde iki tarafın da cevabını bulmaya çalışacağı -şimdiden o yolda zihin egzersizleri yapıldığını biliyorum- soru bu: Nasıl bir aday

‘Millet ittifakı’ için aklıma gelen nitelikleri önceki yazımda şu açıklıkta yazdım: ‘‘Millet İttifakı içerisinde yer alan partilerin tabanlarının yadırgamayacağı, arayış içerisinde olduğu görülen AK Partili seçmene de çok sıcak gelecek, ülkeyi tek adam zihniyetiyle yönetmeyeceğine kesin inanılan, parlamenter sisteme dönüş için kararlı olduğu bilinen denenmiş bir isim…’’

Ve sonra da şunu ekledim: ‘‘Nitelikler günü geldiğinde bir isme kavuşacaktır.’’

Aynı nitelikler Cumhur İttifakı adayı için de geçerli. O ittifak da, adayının kazanabilmesi için onun karşı cepheden de oy alabilecek biri olmasına dikkat edecektir.

Yazımda hiç aday ismi geçmiyor.

Çıktığım bir TV programında (TV5’te) programcının ustaca manevrasıyla isim vermeye zorlanınca 2018 seçiminde üzerinde uzlaşılabileceği görüntüsü veren Abdullah Gül’ü hatırlatıp Millet İttifakı adayının onun gibi biri olmasının beklenebileceğini söyledim.

‘‘Abdullah Gül gibi biri…’’

Niteliklere uyan biri.

Kıyamet koptu.

Biri, güvenilir bir kaynaktan duyduğunu söyleyerek ‘‘Tayyip Erdoğan aday olmamayı düşünüyormuş, Abdullah Gül’ü aday gösterecekmiş’’ yorumunu yaptı. Haber siteleri sözlerimin Millet İttifakı’nı böleceği iddiasıyla konuyu haberleştirdiler. Görebildiğim bir-iki yazar da sanki aday ismi telaffuz etmişim gibi konuya yaklaştılar. Biri, yazımı, ‘‘Abdullah Gül’ün Tayyip Erdoğan’a mektubu’’ olarak nitelendirdi.

Peh, peh, peh…

Millet İttifakı’nın öyle birine oy vermeyeceğini yazan da çıktı.

Hani ‘‘Ben öyle birine oy vermem’’ dense itiraz etmem, benim çevremde de -bizim buradaki kulüpte de- öyle diyenler var; ancak herbiri farklı tabana sahip partilerin hepsi adına konuşmak bana hayli ters geliyor…

Yandaşlık tek taraflı değil.

İki ittifak da sandık ufukta göründüğünde önyargılarını bir tarafa bırakıp kazanacak bir adayla seçime girmek isteyecektir. 

Yüzde 50+1′ için bu şart.

Son seçime kadar Tayyip Erdoğan ‘banko’ adaydı. Millet İttifakı karşı ittifaktan da oy alabilecek bir isim üzerinde uzlaşma sağlayamazsa, aday olabildiği takdirde, partisi genel seçimde tökezlese bile Tayyip Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı seçilme şansı olabilir.

Karşısına seçilebilme ihtimali kuvvetli bir aday çıkarsa, işte o zaman, Tayyip Erdoğan, şansını zorlamak yerine aday olmamayı düşünebilir.

Son seçimde olan bir kez daha tekrarlanabilir.

Bunlar benim düşüncelerim.

Aday ismi önemli değil, nitelikleri önemli.

TV5 programcısı ‘‘Abdullah Gül aday olur mu, kabul eder mi?’’ ısrarında bulununca, ekranda ‘‘Türkiye’nin bugün içinde debelendiği sorunlar göz önünde tutulursa, geniş bir uzlaşı sonucu kendisine adaylık teklifi götürülecek o veya bir başkası teklifi reddedemeyecektir’’ cevabını verdim.

Şunu çok iyi biliyorum: Değer bilme noktasında zaafımız var; ortaya atılan her isme önünü arkasını düşünmeden itirazlar, hatta çirkin saldırılar yapılır bizde. Kendimden bilirim. Yarın aday adayları isimleri telaffuz edilmeye başlasın, herbirine bir kulp takılacaktır.

Diyeceğim şu: İki ittifakın adayları için benzer nitelikler söz konusu ve iki tarafa da ‘‘Abdullah Gül gibi’’ bir aday gerekiyor.

Aransın, belki öyle birer aday bulunacaktır. Kim önce bulursa kazanır.

ΩΩΩΩ

Meraklısı için önceki yazıma verilen görebildiğim tepkiler:

Bir yorum: Erdoğan giderse yerine Abdullah Gül’ü aday yapacak | Hassas Noktalar

Bir yazı: Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı için yazılan mektup…

Bir başka yazı: Millet İttifakı yerine İngiliz siyaseti versek

Reklam

57 YORUMLAR

  1. Ender bey bu “tiyatro” işini biraz abartıyorsunuz sanki; son yıllarda herkes tiyatro eleştirmeni kesildi başımıza!
    Şimdi sorsak; sahne nedir, dekor nedir, perde nedir tek kelime edemezsiniz?
    Sizinkiler “senaryo” işinde iyidir ama yunanistana helikopterle firar eden o 8 sat komandosuna sığınma hakkı da verilince oyun bitti şekerim.

    “Ender
    20 Ağustos 2021 At 21:28
    Tekrarlamakta fayda var. Bu tepeden inme demokrasi tiyatrosu artık bitmeli.

    Ender
    20 Ağustos 2021 At 08:05
    Yok efendim! Artık bu köhnemiş orta doğu tiyatrosundan bıktık. İsteyen ve iddialı olan herkes aday olsun.”

  2. Yok canım öyle demeyelim.
    Onun adı görünür değil ama tam göbeğinde.
    Seninle iş yararken öğleden sonra can düşmanlarınızla iş tutatbilir.
    Hem senle hem onla da iş tutabilir
    Yok canım öyle demeyelim.
    Büyük devlet adamı diyor batıllılar.
    Mide mi dediniz.
    Yok canım ne oalcak mideden

  3. O kadar (olumsuz herhangi bir sıfat) milletiz ki durmadan gereksiz konular üzerine konuşuyoruz. Haa yalnızca konuşuyoruz, icraat yok. Bu her yerde böyle; TBMM’de de, parti meclislerinde de, haber kanallarındaki tartışmalarda da… Seçime daha yıllar varmış ne gam; aylardır seçim tartışması. Her şeye karışan RTE (Çocuk sayısı, heykel, gazete…) yerine akmayan, kokmayan, çoğu kez ne dediği bile anlaşılamayan yalnızca gülücük atan biri gibi bir aday gerekliymiş. O kadar kötü bir dönemden geçiyoruz ki yapacaklarını, yapmayı düşündüklerini açık açık söyleyen tek bir siyasetçimiz yok. Hepsi herkes gibi “gibi yapmak” la meşgul. Her biri lider kuklası milletvekillerinden tek biri bile mecliste oturduğu koltukta bir dakika durup düşünmüyor. Ben burada ne yapıyorum diye kendi kendine sormuyor. Sahi ne yapıyorlar? Sözü dinlenmeyen, önergesi okunmayan, kendi lideri ile bile görüşemeyenleri var. Ve bu adamlar yeniden aday olmak için bir yerlerini yırtıyorlar. Ve zavallı ülkem bu zavallıların (hoş artık yasa da çıkaramıyorlar) çıkaracakları yasalarla yönetilmeyi bekliyor. Okullar kapalıymış, ekonomi batıkmış, kıtlık ve susuzluk kapımızdaymış, covid de işler iyice kontrolden çıkmak üzereymiş, Dünya ne insanımızı, ne aşısını, ne pasaportunu hatta bakanlarının dediğini bile dikkate almıyormuş… ne gam… Yaşasın seçim. Bence adaylar aralarında yumurta tokuştursun, elinde sağlam yumurta kalan seçilmiş sayılsın. Ülke bilmem kaç milyar tasarruf etmiş olur.

  4. Tekrarlamakta fayda var. Bu tepeden inme demokrasi tiyatrosu artık bitmeli. Adayları da sistemi de tartışarak bir karara bağlamalıyız. Bu geniş katılımlı ve açık olmalı. Ne hakla üç beş parti yetkilisi oturup aday belirliyorlar ve niye onlar yapsın. Demokrasi daha katılımcı, daha şeffaf ve açık olmalı. Eski yöntemlerden artık vazgeçelim.

    Erdoğan iyi kötü diğer adaylarla tartışarak milleti ikna ederek geldi. Şimdi hepsi hikaye oldu. Ne iktidar ne de muhalefet karşılıklı tartışma ve fikirlerini rakipleri karşısında savunma yoluna gitmiyorlar. Anlaşmalı bir yada birkaç yandaş gazeteci karşısında ezberlenmiş cevapları hazır sorulara karşılık papağan gibi tekrarlıyorlar. Bazıları da utanmadan koskoca ekrandan cevapları okuyorlar. Millet başka daha ne kadar enayi yerine konabilir bilemiyorum. Sınır yok gerçekten.

    Demokrasiyi özümsemedikçe ve gerçekten hayata geçirmedikçe ha Ali ha Veli. Ne farkeder? Erdoğan gider onun bin beteri gelir. Eski yöntemlerden artık vazgeçelim. İktidarın oyun kurmasına izin vermeyelim.

    Erdoğan katılmak istemiyorsa katılmasın. Diğer adaylar karşılıklı kıyasıya fikirlerini ortaya koymalı ve savunabilmeli. Ve içlerinde en tutarlı ve mantıklı olan ikinci aşamaya kalmalı. Millet karar vermeli. Erdoğan bu kargaşada birinci çıkarsa? Varsın çıksın. Millet hala onu hakettiğini düşünüyorsa bu muhalefetin ikna gücü olmadığını gösterir. Ve bu sonucu hak eder herkes.

    Kimsenin kara kaşına gözüne sus pus oturuşuna oy verecek halimiz yok. Bunu anlamadıysak zaten demokrasiyi haketmiyoruz, Taliban’ı hakediyoruz demektir.

    • Karşılıklı açık tartışmaya girmemiş adaylara benden oy yok. Muhalefet dahil. Muhalefet adayları karşılıklı farklı cephelerden bağımsız medya temsilcileri ve doğrudan halkın temsilcileri karşısında sorulara cevap vermeli ve fikirlerini savunabilmeliler. Yoksa oy da yok. Milleti enayi yerine koyanlara asla oy yok.

  5. Fehmi bey,
    **iki tarafa da ‘‘Abdullah Gül gibi’’ bir aday gerekiyor.Aransın, belki öyle birer aday bulunacaktır. Kim önce bulursa kazanır.**

    Abdullah Gül gibi kısmına takılmadım da
    ” Kim önce bulursa kazanır” kısmına takıldım.
    Böyle bir adayı önce bulan ve açıklayan kazanır demek istiyor herhalde. Böyle bir adayın varlığını halkın bilmeye hakkı vardır tabiki.
      Tamam da Fehmi bey 6 gün önceki  yazısında Millet ittifakının adayının önceden belli etmesinin bir yararı olmadığını uzun uzun anlatmıştı oysaki. Şöyle demişti.**Oysa Millet İttifakı’nın ilk seçimde cumhurbaşkanlığına kimi uygun göreceğini şimdiden belirlemesinin bir anlamı yok. Nitelikler günü geldiğinde bir isme kavuşacaktır.**

    Önceki yazısında millet ittifakının adayının şimdiden belirlenmesinin gereği yok derken Cumhur ittifakının adayı kim acaba diyerek Aynı yazı içinde kendisiyle çelişkiye düşmüştü. Cumhurun adayını cümle alem biliyorken.

    Bugünkü yazısı ise, geçen ki yazısı arasında yine çelişkiye düştü bence.
    Nitelikli adayı Kim önce bulursa kazanır mı?
    Yoksa şimdiden belirlemenin bir anlamı yokmu?

    • fatih gereksiz detaya takılmışsın, yazılarda israrla cumhur ittifakının adayı kim sorusuna cevap aranıyor, bu soru dikkatini çekmeli değil miydi, nassı yani, cumhur ittifakının adayı erdoğan değilmi diye şöyle bir afallayıp sarsıntı geçirmen lazımdı. eğer buna hiç şaşırmamışsan sen de bizimle maytap geçiyorsun demektir.

  6. Bugün Chp CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı Fehmi Bey’e cevap verir gibi konuşmuş.
    “Genel başkanlar arasında AK Parti’nin hamlelerine karşı, bu hamleleri boşa düşüren, ittifakın içinde ve dışındaki bütün partilerle, genel başkanlarıyla bu süreci götüren kim? Yine sayın Kemal Kılıçdaroğlu. Bundan sonraki süreci örgütleyecek olan, başında olacak olan, bana sorarsanız liderlik edecek, Cumhurbaşkanı olacak olan kişi yine Kemal Kılıçdaroğlu.”

    Geçen gün Fehmi bey , Chp nin beceriksizliğini Millet ittifakının Cumhurbaşkanı adayının belli olmamasını bir strateji olduğunu belirtiyordu.
    Artık strateji matretici yok diyor Chp.
    Hadi hayırlısı

  7. Üstat garip bir ülkede yaşıyoruz, bu abdullah gül konusunu ben hiç anlamadım; adam bir kelime konustu mu türkiye de ki yazar, çizer, medya grupları topyekün saldırıyor akılalmaz biçimde. Siyaseti az çok takip ettiğim biçimde Abdullah gül, yapıcı ve uzlaşmacı bir adamdı. İlk başbakan oldugunu hatırlıyorum. Mecliste grubu bulunmayan siyasi partilerin bile liderlerini çağırıp, hepsiyle teker teker topluca görüşmüştü ve uzlaşmaya çalışmıştı. Dış politikada da gerçekten çok yapıcı ve ılımlı bir adamdı. 1 mart tezkeresinde amerikan askerlerini iskenderun dan geri çevirip te körfeze geri gönderen adamdı. Ben siyasetten anlamam ama sayın Gül’e bu saldırıların arkasında amerikan askerlerinin geri çevrilmesi mi var acaba. İnsanın aklına da bazen böyle ters şeyler geliyor.

    • “Gül’e bu saldırıların arkasında amerikan askerlerinin geri çevrilmesi mi var acaba.”
      Hayır, Amerkan askerleri yok, hazineyi ve milleti soyanlar var. Gül Amerkan Askerlerin’nin yolsuz ve hırsizliklarını bilmiyorki.

  8. ****Dünyada düzenlenen 32 savunma sanayisi fuarı arasında katılımcı firma sayısı itibarıyla üçüncü sırada yer alan IDEF tarafından gerçekleştirilen 15. Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı Türk savunma sanayiinin gövde gösterisine dönüştü.
    Fuarda 53 ülkeden 536’sı yerli, 700’ü yabancı olmak üzere toplam 1236 firma, 38 bin metrekarelik alanda ürün ve hizmetlerini sergiliyor.
    Şu ana kadar 80 ülke ile 100’ün üzerinde anlaşma yapıldı***

     
    Yangınlardan, sellerden pek gündem olmamıştı.
    11 Ağustosta Abd de Dışişleri Bakanı Blinken’a 27 Kongre üyesi,
     “Bizler ABD’nin çıkarlarını, müttefiklerini ve partnerlerini tehdit eden, yeryüzünün birçok bölgesinde istikrarsızlığa yol açan Türkiye’nin silahlı insansız hava aracı programı konusundaki endişelerimizi ifade etmek için yazıyoruz”  ifadeleriyle başlayan iki sayfalık mektup Türkiyenin savunma sanayisinde nerelere geldiğinin göstergesidir.
     
    Daha önce fuara, Ne mal satabiliriz?diyerek gelen yabancılar, Hangi alanda iş birliği yapabiliriz?Türkler bu konuda ne yapıyor? diyorlarlar artık.
      Şimdi Chp ne işimiz var fuarda demeden apar topar kaldırsınlar fuarı.

  9. Perinçekçi kara halk ükelası gayretli trolü okuduğumda, aksak doğunun taliban güzellemesi sonrası bir bakmışız zillet ittifakına aday devşirileceğinden dem vurduğu sabık cumhur reisine çamur atayım saiki ile intifada başlatacağım diyen mesture eşinin başörtüsünü çıkarma önerisi yaparak, süfli islamcı genetik kodlarını ele verip, akitlerin şimdilerde gayba karışmış küfürbaz hanım yazarının tarzı ifadesini hatırlatıyor. Kötü söz sahipleri gaybubete mahkumdur, kötü çığır açanlar açtıkları kepazelik yolunun ufunetini ebediyen taşırlar.

  10. Bu gün çok geç kaldık ; yine de bir kaç satırla konulara değinmek isterim.
    Abdullah Gül ; özellikle cb. lığı döneminde , bazı yanlışlarına rağmen oldukça aktif ve gayet başarılydı .İstediği taktirde ! tekrar aday olabilir , neden olmasın !
    Ancak onun en büyük zaafiyeti mücadeleci ve bir dava adamı olmayışıdır!
    Cumhurbaşkanlığından sonra ve özellikle AKP nin yaptığı vahim yanlışlıklar karşısında susması , affedilmez bir davranıştır !
    Diğer bir konu ise bizim toplumsal olarak fikir tartışmasını bilmeyişimizdir .Bu durum bu köşenin devamlı okuyucuları arasında da özellikle fanatik olan arkadaşlar arasında yaşanmaktadır .Makul ve mantıklı olan orta yolda veya müşterek paydada buluşamıyoruz.
    Geçenlerde ; akrabamız olan orta yaşlardaki bir misafirimizin eşinin , bir konuda herkesçe
    bilinen bir davranışını eleştirdim .Karı koca öfkelenip kalktılar ve evi terk edip gittiler .
    Oysa oturup konuşarak , yanlışıyla doğrusuyla bu konuyu tartışabilir ve bir sonuca bağlayabilirdik .
    Herkese selamlar ,saygılar

    • Ali bey misafirlerinizin deplasmanda olduğunu unutarak onlara kendi evinizde ders vermeye kalkışmanız ve eleştirmeniz çok büyük bir kabalık olmuş; belli ki düşünceli insanlarmış ve hemen ortamı terketmişler!
      Kibar bir evsahibi düşmanı bile olsa evine gelen kişiye öğretmenlik yapmamalıdır;
      galaksiye sığmayan tanrı insanın kalbine sığmış, bir daha insan kalbi kırmayın, ayıptır!

      • H.Gayret , teşekkür ederim arkadaşım .
        Ancak insanlar , eğer artniyetli veya kasıtlı hareket etmiyorlarsa , yaptıkları yanlışlıkların farkında olmazlar , onları doğru olarak görürler, düşünürler .
        Ayrıca bizim toplumumuzda dedikodu çok yapılır .Çünkü dedikodu yapmak zahmetsiz ve çok kolaydır , bir riski ve masrafı yoktur .
        İşte bu nedenlerden dolayı bence gerçek dost olanların , birbirlerinin kusurlarını uygun bir şekilde dile getirmeleri gerekir ki bu aynı zamanda da o insana bir iyiliktir , kendini düzeltmesine yardımcı olmaktır .
        Yüzüne gülüp arkasından konuşmaktansa kırıcı da olsa dürüst ve samimi davranmak daha doğrudur.
        İlginize tekrar teşekkürler , selamlar saygılar

  11. Türkiye’yi öğle bir duruma getirdiler’ ki fikrini yazmak veya söylemek, Mafya müslümanlığı’na göre büyük suç, oluyor.
    Bence Türkiyede11. Cumhur başkanı Gülün özelliğin’e sahıp bir poliyikacı şu an mevcüt değil.
    Gül, akp de sadece kendi görevini yapmamış Karadeniz mafyası ve hırzizlar’ı ilde mucadele etmiş ve onuda başarmış. Yalnız en sonunda pes etmek zorunda kaldı.
    Peki! Onlardan kortuğu içinmi HAYIR. Başını kuma gömmüş milletın yaşayarak görmeleri için.
    Alın size dünya lideriniz diyerek meydani onlara bıraktı. Bizim millet Türkiyeyi şaha kaldıranları değil verdikleri vergilerı hamudu ile yutanlar terafından az bir kısmını (cay)sadaka olarak tepelerinden yağdıranlara taparlar. Bereket bakın! Yangından evler selde canlar yok olmuş milletin tapasinden çay yağiyor. Bunu kabul eden bir millet! Sayın. Korunun yazılarını anliyamaz…anliyamaz çünkü Koruyu bir yazar olarak değil Abdullah Gülün Arkadaşı olarak görüyorlar.
    Eğer sayın Koru, mesleğini değil menfaat’ını düşünseydi şu an hem havuzun baş patronu olurdu, ayrica Gül döneminde’de duruma göre bakan olurdu, köşkte iken de Sülalece özel kadrolalar verilerek uluslar arası yan gel yat uzmanlık
    işleri ile buna torunlar de dahil yan gel yat danışmanlık vb gibi
    cumhur başkanlığı özel memurları olurdular.
    Bakın bu video’da 5 sene sonra tanıdığınız CB uluslar arasi ilişgiler uzmani 17 Ağutos 2016, Taliban kıyafetli birisine TC adina raportaj veriyor. Hemde MAŞALAH, İNŞAALLAH, ELHEMDÜLLAL’lar ile yalan ve iftıraları sıraliyor ve Güleni geri istiyor. Bende diyiyorum ABD Güleni heme nasıl teslim etti Hayrett.
    Bizim uluslar arası uzmani sayesinde olmuş.Size iyi seyirler.

    https://www.youtube.com/watch?v=3_6BAeKr2QA
    Yazarın, bugünkü yazısına yorum yazanlar isterseniz birde bu yönden yorum yazın!

  12. Burdaki yorumculardan ses çıkmayınca, Chp yi destekleyen medya ya bakıyorum.Chp niye yerinde sayıyorun cevabını verirlermi, bir çözüm önerisi sunarlarmı diye.
    Bir muhalif gazeteci diyorki.
    ****Hangi kamuoyu araştırmasına bakarsanız bakın, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve hemen ardından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu 31 Mart’tan bu yana yükselen bir trendin içinde gözüküyorlar…

    Peki bunu rağmen CHP niye yükselmiyor?
    Her iki başkanın CHP’ye niye hiç bir katkısı yok?
    Hadi Yavaş CHP kökenli değil ya İmamoğlu’na ne demeli?
    CHP’nin iddiasına göre; Hani yerel yönetimler model olacak ve iktidarın kapısını aralayacaktı?
    Olmuyor, olduramıyor, yapamıyor…
    Üstelik kararsız seçmen oranı büyüyor olmasına rağmen…****

    Nedenini şöyle açıklıyor

    1-Chp sadece eleştiri yapınca sistemin çökmesini bekleyen ama ne yapacağını bilmeyen bir parti havası yaratıyor…
    2-Erdoğan’ı hedef almak Kılıçdaroğlu’nun en büyük stratejik hatası. Çünkü Erdoğan’ın tek başına sahip olduğu en az yüzde 35- 40’lık destek, Kılıçdaroğlu’nun söylemleri sayesinde saflarını hemen sıklaştırıyor. CHP bu filmi 20 yıldır izliyor.

    Bir muhalif yazar daha.
    ***CHP neden oyunu artıramıyor…
    Giden yılın son ayında KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, katılımcıları arasında olduğum İzmir Düşünce Topluluğu’nda (İDT) zoom üzerinden bir söyleşi yaptı. Değişen dünyada ve ülkemizde, dijitalleşen hayatta değişen siyaseti anlatan Ağırdır’a gelen önemli sorulardan birisi de iktidardaki yıpranmaya ve erozyona karşın ana muhalefet konumundaki CHP’nin oylarının kamuoyu yoklamalarına göre neden artış göstermediğiydi. 
    Seçmen davranışlarının CHP lehine değişmemesiyle ilgili olarak otobüs-şoför-yol-yolculuk örneğini vermişimdir çok kez. Yolcular uzun bir yola çıkıp şoförden memnun olmazsa ve bir kaza olasılığından tedirgin olursa güven verecek bir şoför ararlar ama mevcut şoförden daha çok güven verenini bulamazlarsa mevcutla yoluna devam etmekten başka çareleri yoktur.***
    Bu yazarımız ülkenin Chp  güvenmediğini itiraf ediyor.

    Bir başka muhalif yazar diyorki:
    ***Konda’nın hem de Metropoll’ün araştırma sonuçları bize gösteriyor ki ülkedeki bütün olumsuzluklara rağmen CHP’nin oyu artmıyor.
    İşsizlik, yoksulluk, adaletsizlik ve daha birçok sorun nedeniyle AK Parti’den kopan seçmen CHP’ye gitmiyor.Konda’nın araştırmasında şöyle bir soru da var: “Ülkedeki sorunları sizce kim çözer?”‘AK Parti çözer’ diyenlerin oranı yüzde 30, ‘CHP çözer’ diyenlerin oranı yüzde 13***
    Yazarımız demek istiyor ki.
    CHP seçmeninin yarısının bile inanmadığı, sorunları çözeceğine dair güven duymadığı bir partiye başka seçmenlerin gelmesini beklemek hayalcilik olur.
    Chp nin güvenilirlikle sorunu olduğunu belirtiyor.

    Halkın niye hala Chp ye güvenmediğini, niye umut vaat etmediği bence araştırma konusu. Tam bir sosyolojik vaka.

    • Başka bir muhalif yazar:

      ***Olağan kurultay öncesi olağanüstü Kılıçtaroğluna sormuşlardı bu
      CHP’nin oyları neden artmıyor.
      O da cevap vermiş
      ‘CHP’ye oy verebilirim diyenlerin oranı yüzde 52’yi buldu…’
      Kaç kişi ‘CHP’ye oy verebilirim’ diyor onu bilemeyiz ama verenleri biliyoruz; yüzde 20-25
      Kılıçtaroğlu oylarının nasıl arttığını da anlatıyor ”Ziyaret ederek, birebir diyalog kurarak bu iş oluyor.”***

      Kılıçtaroğlu sorunun cevabını Chp nin ziyaret eksikliğine bağlamış
      Sanki Kılıçtaroğlu sorunu çözmüş gibi. Sonunda aradığım cevabı buldum.

  13. Kamil Efendi at bakıcısıdır. Bir cuma günü, camiye gelir. Bakar ki camide hiç kimse yok! Vaaza hazırlanan hoca, cemaat olmadığını görünce, Kamil Efendi’ye sorar:
    – Senden başka kimse yok. Ne dersin; Vaaz edeyim mi, yoksa etmeyeyim mi?
    Kamil Efendi;
    – Ben seyisim, bu işlerden anlamam. Benim yirmi atım var. Hepsi kaçıp gitse biri kalsa, onu ihmal etmem, yine bakarım, der.
    Bunun üzerine hoca, uzun uzun vaaz eder. Namaz sonrası Kamil Efendi’ye sorar:
    – Nasıl, vaazımı beğendin mi? Kamil Efendi şöyle der:
    – Ben seyisim, vaazdan anlamam. Ancak ben yirmi atın suyunu ve yemini tek bir ata verip onu çatlatmam.’

    Fehmi bey **İki ittifakın adayları için benzer nitelikler söz konusu ve iki tarafa da ‘‘Abdullah Gül gibi’’ bir aday gerekiyor.** diyor. Abdullah Gül’ü bir şekilde gündeme sokuyor.

  14. Merhaba Fehmi Bey. Size pirlanta gibi bir aday ismi vereyim mi? Ama aramizda kalacak. Bu iyiligi de sizden baska kimseye yapmam. Veriyorum: ‘Prof. Dr. Aziz Sancar’
    Lutfen ilk okudugunuzda “hadi oradan Kursat Gol” demeyin. Veya yuzunuzde olusacak ilk gulumsemeden sonra gelecek ciddi bir dusunceye dalma arzusunu da lutfen kendinize cok gormeyip dusunmeye baslayin lutfen. Selamlar. Kursat Gol

    • Aziz Sancar çok iy ve başarılı biri. Yalnız Mafyalar ve hırsızlarla mucadele edemez ve geldiği gibi gider.
      Gül gibi kurt politikacı olamaz. Gittikten sonrada kimseler ondan korkmaz. Fakat, Gül ve onun gibileri konuşmadan ve hiç bir işe karışmadan yavaş yavaş onları dünyaya rezil eder ve çökertır.
      Hemde öğle bir çökertırki değil konuşmak hazır yazıyı dahı okuyamaz hale getırır.
      Getirdikten sonra Sancar hoca ve onun gibiler ülke menfatlarında mucadele etme ortamı bulur.
      Gülden kurtara bilmeleri yapmadıkları oyun kalmadı fakat o oyunlar oynayanların paşlarında parçlandı.

      • Sayın Toplama İşlemi kardeşim. O kadar hesap yapmanıza gerek yok. Altı üstü bir cumhurbaşkanlığı için derin düşünmeye gerek yok. Daha sade düşünüp ülkeyi rahatlatmak için en uygun aday Prof. Dr. Aziz Sancar. Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray, Trabzonspor … Hepsinin oyunu alır. Sadece 6-12 ay yükü alıp, sistem değişikliğinden sonra eski cumhurbaşkanları gibi devam edecek. Hem de ülkeye Bilim’i özendirmiş olacak, vizyon katacak. Ve yükünü eski sahibine, siyasetçilere devredecek. Selamlar.

      • Sayın Ha Gayret. Az daha gayret. Olacak. Az kaldı. Ha bu arada Orhan Pamuk’tan ne farkı var sorunuza cevabım: Ben ciddiyim, siz değil.

  15. “Peh, peh, peh…

    Millet İttifakı’nın öyle birine oy vermeyeceğini yazan da çıktı.”

    Yazınızın bu kısmını okurken epey eğlenip güldüm. Kulübümüz dışında ki okuyucu ve yorumculara yalnızca rahmetli Cem Karaca misali “Peh, Peh, Peh” çekilir.

  16. Sayın Cumhurbaşkanımız Gül’ün bu millete bir borcu var, bu milletin de Sayın Cumhurbaşkanımız Sayın Güle Bir borcu var. İnşallah gönlümüzden ülkemiz için ve Sayın Gül için güzel niyetler dualar geçiyor. Allah ülkeye huzur bereket güzel insanlar nasip etsin.

    • Kaya bey alacak borç takibinizi kendiniz yapın, bizi karıştırmayın lütfen, biz devlet büyüklerimizden ve milletin hükümetinden memnunuz kardeşim!

      • H.Gayret, bey değil hanım işte burada bile hemen ön yargı var sizin gibiler de sorun bu. Zaten sizi karıştırmıyoruz Allahın izniyle Sayın Gül ile güzel bir şeyler olacak. Ülkemiz nefes alacak.

  17. Mevcut anayasaya göre; sayın Erdoğan’ın tekrar aday gösterilmesi pek mümkün değil.
    Biraz zorlama yapılırsa, seçim erkene alınmak suretiyle dolambaçlı bir yola girilmek istenebilir.
    Bu durum ise; önceki seçimlerde kime oy verdiyse versin, makul bir düşünce yapısına sahip olan insanların aklını alaya almak manasına gelir ki; o yapıdaki insanların tepkisini kestirmek güç değil.
    Diyebilirsiniz ki milletimizin ne kadarı makul düşünebiliyor?
    Ölmez de sağ kalırsak, ilerideki süreçte onu da göreceğiz.

  18. Bu günkü yazısı da güzel!den öte, önemlidir sayın yazarın, bir çoğu gibi.
    meraklılar!da zaten onun önemine binaen okuyup merak ediyorlar blkide.
    bekledkleri iki kelime, bir cümle aslında 🙂
    evine gelenlerin eline gülsuyu döküyor mu bilmem ama, kazara gülsuyu dökse…
    mazallah!!! anladınıızz anladınıız sizi gidi uyanıklar siziii… 🙂
    -BU seçimde: herhangi bir kişinin çıkıp, ben adayım demesinin hiç bir önemi olmayacağını düşünüyorum!
    -Mevcut muktedirlerden illada bu olacak!, yoksa.. cümlesini de kabul etmiyorm!
    -Her iki ittifak ta tam bir konsensus oluşturup adayını ilan ederse,
    yeterli olacak!
    a) Sayın RTE olmayıp Bahçeliyi hatta başka birini aday göstese de,
    b) Sayın Millet ittifakı yetkililerinin kendileri veya gül kokulu birini, kırmızı yada sarı çiçek olacak pembe olsa ne olur dese de, o koltuğa oturtup
    ”aha da bizim adayımız budur” demeleri yetecektir!
    *bir tarfta devlet aklı ve bakışı ile, MECLİSİ, bakanları, hatta birilerine göre derin devleti! 🙂
    *öbürtarafta düşündüklerini zaten ayan beyan açıklamış! (hatta bana göre ismini bile vermiş) birini seçmiş, kamuoyuna yedirmeye başlamışlar bile 🙂
    PÜF NOKTASI:
    =Aday gösterilecek kişi bir daha (gel seni aday gösteriyom 🙂 ) deseler gelir mi?
    =Aday gösterilecek kişi ”ben ne dersem o olur değil! siz ne derseniz o olacak!” (yetkimi tırpanlamayı, hatta parlamenter sisitem vs meselelerini kabul ediyom)
    diyor mu???
    diyecek mi???

  19. 1-BAGAJ: Şu anda Babacan va özellikle Davutoğlu’nun en önemli handikapları AKP geçmişleri. AKP den kopacak kitle yönüyle avantaj olmakla birlikte, dönemlerindeki olumsuz icraatlar yönüyle hep bir problem olarak önlerine çıkacak.
    Bagaj handikapı Gül için de söz konusu. Bu durum sadece bir algı değil, aynı zamanda bir olgu ve bir gerçektir de. Yani şu andaki tablodan aynı zamanda kendileri de sorumludurlar. Gerektiği zaman, en azından gerekli dozda ve gerektiği şekilde Erdoğan’a karşı duramadılar ve çıkamadılar.
    Cumhur ittifakının adayı kim olursa olsun, isterse hiçbir icraata imza atmayan yepyeni bir isim olsun AKP nin tüm olumsuz icraatlarından sorumlu tutulacaktır ki, bana göre doğrudur. Zira önceki icraatları “tasvip” etmiyorsan bu ittifakta işin ne ?sorusu haklı olarak sorulacaktır.
    2-Millet ittifakının adayı :”en yüksek oyu alacak” aday tercih edilmelidir.
    Özellikle seçim 2023 e kalırsa buradan iddia ediyorum Erdoğan aday olursa, değil Kılıçdaroğlu, Demirtaş bile kazanır.
    Ancak “bir puan bir puan” mantığı ile hareket edilmeli, Kılıçdaroğlu garanti kazanacak olsa bile daha yüksek oy alacak kişi tercih edilmeli.
    3- Kılıçdaroğlu’na bir tavsiye: Kılıçdaroğlu’na Cumhurbaşkanlığı adaylığından bahseden partilileri, sadece önümüzdeki dönem kendi “milletvekilliği” yada benzer makamlarla ilgili beklentilerini garanti altına alma çabası olarak değerlendirmesidir.
    Kendisine “şirin görünme” nin değişik bir ifadesidir.
    Bu kişilerin Ülke, Cumhuriyet, Millet İttifakı, CHP yada Kılıçdaroğlu “zerre” kadar umurlarında değildir.
    Bu kişileri derhal çizmeli, en azından pasifize etmelidir.
    4-Zaman baskısı:Takvimler 2022 yi gösterdiğinde psikolojik ve otomatik olarak “seçim sath-ı mailine” girilmiş olacaktır.
    Yani en geç 4 ay 10 gün sonra.
    Yani 1,5 yıl da, bir yıl gibi algılanacaktır.
    Yani 2022 nin başı yada sonu farketmeyecektir.
    AKPdeki “panik” havası da 2022 nin başında başlayacaktır.

  20. Sayın yazarın ‘Millet ittifakı’ için önerdiği ve eşkalini verdiği, hem de zaten “denenmiş” bir aday hatırlıyorum ben:
    “Ekmek için ekmeleddin!”
    Güler misin ağlar mısın?

    ‘Millet ittifakı’ için aklıma gelen nitelikleri önceki yazımda şu açıklıkta yazdım: ‘‘Millet İttifakı içerisinde yer alan partilerin tabanlarının yadırgamayacağı, arayış içerisinde olduğu görülen AK Partili seçmene de çok sıcak gelecek, ülkeyi tek adam zihniyetiyle yönetmeyeceğine kesin inanılan, parlamenter sisteme dönüş için kararlı olduğu bilinen denenmiş bir isim…’’

      • Prompter mi Bilgi Notu mu
        ÜLKE TV Genel Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk, Yeni Şafak Gazetesi için kaleme aldığı yazıda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CNN Türk-Kanal D ortak yayınında kullandığı ekran hakkındaki doğru bilgiyi verdi.

        İşte Hasan Öztürk’ün yazısı;

        2008 yılından bu yana Cumhurbaşkanı Erdoğan ile sayısını hatırlamadığım kadar canlı yayına katıldım. Canlı yayınlarda bazen kamera arkasında bazen kamera önünde bulundum. Kamera arkası bir çok şeye de şahitlik ettim.

        Açıkçası Çankaya Köşkü’nden yapılan son dönemdeki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı yayınlarla ilgili yalan yanlış iddialar mide bulandırıcı niteliğe ulaşmıştır.

        Bizzat katıldığım TRT yayını için “canlı yayın değildi bant yayın çekildi” yalanını ortaya atan gazeteciler hala köşelerinde yazı yazabiliyor mesela.

        Yine, “Erdoğan artık promter dışında konuşamıyor. Canlı yayında da promterden okuyor” yalanına kamera kadrajına girmiş “bilgi ekranı”nı şahit gösterenler neyin ne olduğunu bildikleri halde tezvirata devam ediyorlar.

        Önce şunu söyleyeyim, burada o yayından sonra yazmıştım yeniden hatırlatayım. Benim de katıldığım, TRT ortak yayını canlı yayındı ve yalancılar utanmadan özür bile dileyemedi.

        İkinci ve bugünlerde tartışılan husus ise promter kullanılıp kullanılmaması.

        2008’den bu yana bir çok kez şahit oldum. Erdoğan, her soruya kapsamlı cevap vermek için yayınlara mutlaka hazırlıklı geliyor. 2019’a kadar, Cumhurbaşkanı ekibi canlı yayınlarda mutlaka bilgi notlarının olduğu dosyalar da getiriyordu. Ve gerek duyduğunda o dosyadan rakam, tarih gibi bilgileri paylaşıyordu.

        Ayrıca, kamera kadrajının dışanda Erdoğan’ın görebileceği bir açıdan bir danışmanı bilgi kartonuna küçük bilgi notları yazıyordu. Bu uygulamadan 2019’da vaz geçildi

        2019 yerel seçimi döneminde Üsküdar Katibim Kafe’de yaptığımız canlı yayında ilk kez şahit olmuştum. Bu kez “bilgi kartonu” yerine “bilgi ekranı” gelmişti. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşurken zaman zaman bilgi ekranına danışmanları küçük notlar yazıyordu.

        Bu uygulama teknolojiyi kullanma açısından çok önemliydi ve daha sonraki şahit olduğum yayınların tamamında devam etti.

        En son Kanal D, CNN Türk canlı yayınında “promter,” diye ağızlara sakız yapılmak istenen meselenin özü budur.

        Erdoğan iyi bir promter okuyucusudur. Ama daha da önemlisi çok daha iyi bir hatiptir. Daha da önemlisi iyi bir tartışmacıdır. Onun için canlı yayınlardaki bilgi ekranındaki küçük notlar üzerinden sakil bir eleştiri tam manasıyla ayıptır. Çünkü, hem konunun bütünselliği, hem bilginin doğruluğu açısından kullanılan enstrüman orada küçücük bir ayrıntıdır.

        Çarşamba akşamı Çankaya Köşkü’ndeki canlı yayında da zaman zaman o bilgi ekranı kullanıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu enstrümanı kullanma amacı milletine samimi, doğru bilgi ve açıklama çabasının bir göstergesidir.

        Bence size buradan ekmek çıkmaz, Erdoğan ve ekibini eleştirecekseniz başka şeyler bulmalısınız.

      • Eşgal “Kendine etmedik hakaret bırakmayan ve hala harakete devam edenlere çatı olmaktır”.

  21. Ali Babacan dediğiniz vasıflarda bir aday olabilir.bence önceden protokol ile bağlanmış başkan ve yardımcılarından oluşan bir kurul ile yönetileceği açıklansa milletin güveni daha fazla olur.kim olursa olsun bu kadar yetki tek kişiye verilmemeli.

  22. Yazının başlığı ‘‘Gül gibi’’ demek onun niteliklerine sahip biri demektir… Aday konusuna devam…” ve yazı içerisinde geçen “bilinen denenmiş bir isim” niteliklerini haiz Gül’den başka bir isim var mı ki? sorusunu sorduruyor zihnimize. Sizin de zihniniz, sanırım aynı soruyu beyin turnikenizden kolaylıkla geçiriyordur.

    Sn. Gül’ün devlet adamlığı niteliğini yeniden sorgulamaya gerek yok; artısıyla eksisiyle, doğrusu-yanlışıyla yakın zaman Türk siyasi tarihine imza atmış biridir o. Deneyimli ve tecrübeli bir devlet adamı ve siyasetçidir. Geçen zaman içinde onun da “keşkeleri” oluşmuş ve bu keşkelerin yüreğinin bir yerlerine bir sızı, bir yürek acısı gibi oturduğunu tahmin edebiliyorum.

    Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminin ülkemizin geleceği açısından çok önemli olduğunu hepimiz de biliyoruz…Bunu en iyi bilenlerden birisi de Sn. Gül’dür.

    Tam orta yerinden ikiye bölünen toplumsal yapı kutuplaşmayı sağladı ve bu, yeni sistemde yüzde 50+1 ile de tescillenmiş oldu; farklı ideoloji güden siyasi partilerin de, zinhar iki kutuptan bir diğerinde toplanmasını dayatan bir gelişmeyi de beraberinde meydana getirmiş oldu bu. En netice Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini (CHS) cari kılan bütün bu gelişmeler sonrasında, kendine özgü yapısıyla artık CHS’nin yürümediğini, ülkenin yönetilemediğini müşahede ediyoruz hep beraber: Demokrasilerin olmazsa olmazı istişare, şura meclisleri, -ülkemizde TBMM- ile denge-denetim kurumlarının olmadığı ya da adının var olduğu ama kendisinin olmadığı veya işlevsizleştirildiği; “tek adamın” yönettiği bir sistem elbette ki başarısız olacaktır. Bu eşyanın tabiatına da zıttır; tek bir kişinin her şeyi bilmesi, her şeyi başarması, her sorunun altından kalkması ne mümkündür?

    CHS’nin başarısız olmasının en iyi sonuçlarından birisi, toplumdaki kutuplaşmanın suni olduğunu, geçici olduğunu göstereceği olmasıdır. Nitekim öyledir de ve bunu Cumhur ittifakının eriyen oy oranlarından görüyoruz. Ne var ki, yeni sistemde yüzde 50+1 hala bir süre daha iki kutuplu bir siyasi toplumsal yapıyı dayatıyor bize, en azından seçime kadar. Muktedirler, Sn. Erdoğan’ı yeniden Cumhurbaşkanı olarak seçtirmek istiyorlarsa eğer, seçim barajın hayli aşağılara çekmekle bir iyilik daha yapmış olacaklar iki kutuplu siyasi toplumsal yapının ortadan kalması adına; çünkü, bu durumda “su akar yatağını bulur” misali toplum da akacağı yeri bilecektir/bulacaktır!

    Lakin bu gelişmeyi geciktiren şey nedir biliyor musunuz: Muhalefetin aymazlığı, her birinin kendi enaniyeti, iş bilmezliği ve halkı anlamadığıdır. Nispeten bu konuda az mesafe kat etmiş olsa bile muhalefet, bu yeterli değildir. Sanırım bu gidişle de seçime kadar gerekli atmosferi oluşturamayacaktır. 2018 seçiminde ve ondan bu tarafa Sn. Kılıçtaroğlu’nun gayreti yadsınamaz; Sn. Akşener’in 24 Haziran 2018 seçiminde olduğu gibi üzerindeki “derin” baskının tazyiki hala devam etmekte midir ya da “konjonktür, başkan olmama eskisinden daha müsaittir” zehabıyla mıdır bilemem, millet ittifakı bu yüzden yol kat edemiyor. HDP’de bir Türkiye partisi olamama yolunda kararlılıkla yol alıyor!

    Abdullah Gül konusu yeni bir şey değil. Özellikle 2018 seçiminden bu tarafa hep onu konuşuyoruz; az konuşuyor olsak da aslında hep onu düşünüyoruz…2018 denemesi millet ittifakı partilerinin gönülsüz davranmalarından dolayı akim kaldı ve haki renkli helikopter sahaya indi. Millet ittifakıyla aynı denemeye ihtiyaç duyuluyor olsa da eskisinden daha bir kararlı hareket tarzı geliştirmek elzemdir. Bunu Sn. Gül’de biliyor…

    Erken mi olur zamanında mı bilmiyorum, ama ülkemiz geleceğiyle ilgili bir yol ayırdına geldiğimiz ayan beyan ortadadır. Sn. Erdoğan yeniden aday olur mu-olmaz mı onu da bilmiyoruz; Erdoğan’sız bir Cumhurittifakı iktidarı da hayra alamet olmayacaktır ve “günümüz muktedirleri” sanırım böyle bir hesap içerisindeler.

    Bunu, Gül konulu yazılarda veya söyleşilerde daha önce hem burada hem de dost meclislerinde izhar etmiştim: “Sn. Gül, ülkemizin geleceğiyle ilgili inisiyatif almalıdır” diye…

    Daha önce bunu oturduğu yerden yapıyordu ama ben ayağa kalkmasını yeğleyenlerdendim…

    Çıksın bir yurt gezilerine, dalsın halkın içerisine; görsün bakalım ittifakların mı yoksa kendisinin mi etkisi halk üzerinde daha yerli yerinde. Bunu yaparsa millet ittifakı partileri ile dışarıda kalan irili ufaklı siyasi partilerde onun halesinde toplanacaklardır ve bu Gül’ün inisiyatifinde millet ittifakının oluşumunu kolaylaştıracak bir etken olacaktır.

    Gelelim Sn. Yazarımızın ‘‘Millet İttifakı içerisinde yer alan partilerin tabanlarının yadırgamayacağı, arayış içerisinde olduğu görülen AK Partili seçmene de çok sıcak gelecek, ülkeyi tek adam zihniyetiyle yönetmeyeceğine kesin inanılan, parlamenter sisteme dönüş için kararlı olduğu bilinen denenmiş bir isim…’’ paragrafına…

    Burada ben şunu söyleyeyim: Hiç kimse kara kaşına kara gözüne hasretten birilerini baş tacı yapmıyor. Mesele, sorumluluk alama meselesi ve ülkesinin yetiştirdiği belirli nitelikleri haiz devlet/siyaset adamlarından farkında olduğu sorumluluğu üzerine alarak harekete geçmesidir. O zaman şimdiki zamandır ve kişi, sorumluluğunun gereğini yerine getirip, neticeyi de kaderin kollarına bırakmalıdır.

    Herhalde mu mısraa en aşina olanlardan önde geleninden biri de Sn. Gül’dür: “Tohum saç, bitmezse toprak utansın!”

    Ne zaman ki Gül konusu açılsa, hala değişmeyen düşüncelerim yukarıdaki minvaldedir. Önümüzdeki ilk Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu düşüncelerim bir nihayet bulacaktır.. Artık olumlu mu olumsuz mu olur.. nerden bilebilirim ki?

    • Bu defa dileğiniz isteğiniz gerçekleşir belkide sayın Günay.
      ”benden iyisi varsa…
      çıksın ortaya..”
      derdim ben olsam. 🙂

    • Hasan bey “Sn. Gül, ülkemizin geleceğiyle ilgili inisiyatif almalıdır” buyurmuş;
      eğer mesele zillet ittifakının çatı adayı olmaksa; ilk iş olarak eski first lady mizin başörtüsünden kurtulmaya baksınlar!
      Ha gayret!!!

  23. SINIR NAMUS MUDUR?

    Son günlerde “sınır namustur” sloganı etrafında fırtına estiriliyor. Sınırlardan kaçak geçişler olduğuna göre namus çiğneniyor ve iktidar buna seyirci kalıyor algısı oluşturulmaya çalışılıyor. Belli ki ajans bu işte ekmek gördü. Fakat bu çok tehlikeli bir gidiş, kutsal kavramları üç beş oy alacağız diye pervasızca kullanmak kimseye fayda sağlamaz. Daha doğrusu birilerine fayda sağlar ama o ülkenin vatandaşları büyük acılar yaşar.
    27 Mayıs’ın ünlü Binbaşısı Dündar Taşer’in anılarını okumuştum. Sınır görevi sırasında sürekli kaçak geçişler olduğunu, hatta kaçakçıların kendini çok sevdiklerinden sabahtan yanına uğrayarak “komutanım akşam karşıya geçiyorum bir isteğin var mı?” diye sorduklarını anlatıyordu. O da oğlum bana niye söylüyorsunuz benim görevim sizi tutuklamak derdim. diye tatlı bir hatıra olarak anlatılıyor. Bilenler bilir doğuda koyun sürüleri birlikte bile sınır geçildiği olurdu. Hatta yıllar önce elim olayda (Roboski olayı) hayatını kaybeden köylüler nerede ise şehit sayılacaktı.
    Söyleyeceğim bu namussa az namus çok namus olmaz, kaç geçişle çiğnendiği söz konusu edilemez. Yani sınır tarihte ilk kuruldukuktan sonra ilk ihlal ile namus çiğnenmiştir o zaman. Böyle saçma sapan ajitasyon ile meseleleri derinliğine inceleme fırsatı bulamayan gençleri galeyana getirmenin ne anlamı var. Gariban bir (veya daha çok) göçmen kaçak geçti diye memleketin namusu çiğnenmez. Sınırın “namus” olması silahlı düşman güçlerine karşıdır. Hatta oradaki sınır da çizgisel bir sınır değil bir direnişin adıdır. Aksi halde M. Kemal’in “Hattı müdafa yoktur sathı müdafa vardır o satıh bütün vatandır” sözünü anlamlandıramazsınız.
    Gelelim gül gibi adaya; hakkaten memleketin göçmen hikayeleri, yangınlar, sel baskınları üzerinden çok acı iç çatışmalara sürüklenmeye çalışıldığı günlerde gül olayı şinanayda yavrum şinanay.
    Gül’ün nitelikleri neler, 472 el kaosa kalktı manşetlerinin atıldığı, apoletlilerin özde değil sözde atatürkçü istiyoruz diye parmaklar sallandığı dönemde arkasında durarak “kardeşim Abdullah adayımız” diyen ve bakanlık, başbakanlık en yüksek makam olan cumhurbaşkanlığı kendisine altın tepside sunulması büyük nitelik.

  24. cumhur ittifakının adayının kim olacağı üzerinde pek çok açıdan tartışılması gereken ve belki de sorulabilecek en anlamlı sorulardan biri bence. çok yankı bulmasının pek çok sebebi var, anlamlı olmasının dışında soruyu soranın ülkeyi ve siyaseti çok yakından tanıyan biri olmasından kaynaklanıyor, herhangi biri değil, hiç değil. sayın erdoğanın ülkenin başına geleceğini çok önceden neredeyse herkesten önceden bilen biri, gideceğini de çok önceden tahmin ediyor olabilir…
    bugünü okuyabilen kimi çevreler erdoğan sonrası ve akp sonrası hazırlığı içerisindeler zaten zira arka planda yönetimin ve sistemin değişeceğinin hazırlığının yapıldığı artık biliniyor. bu, fazla düşünmekten hoşlanmayan akılların biden ve ekibinin muhalefeti iktidara getireceği gibi basit bir çıkarım değil, onlar abd istediği zaman muhalefeti iktidara getirebiliyorsa akp yi 20 yıl ne karşılığında iktidarda tuttular öyleyse sorusunu soramayacak kadar gerçeklikten uzaklar. benim kastettiğim arka plandaki yoğun telaş. belki mevzi alma belki yer kapma telaşı.
    öte yandan dünkü bir yorumumda da söylediğim gibi artık bir aday, bir zeka, tek adam gibi ülkeye zarardan başka bir şey getirmeyen bir yaklaşımdan uzak durmak lazım. ülkenin geldiği içler acısı yere bakıp hala bir lider çıkaralım demek akla ziyan. bizim artık çoğulcu akla, düşünce klüplerine, ortak tavıra ihtiyacımız var. toplumsal bir barışa ve hoşgörüye ihtiyacımız var, birileri çıkıp ne olacak halimiz diye sormamalı. ülkenin hali ne olacak kaygısı olmalı. bu temel yanlışlara onay vermemekten geçiyor. yolsuzluğa, haksızlığa, adaletsizliğe onay vermemekten geçiyor. benim partim, benim ideolojim yaklaşım tarzı yolsuzluk, adaletsizlik, adam kayırma, haksız zenginleşme, yoksulluk her haksızlığı, her yanlışı içe sindirme gibi bir tavra neden oldu. bu tavır ise odunu aday göstersem seçilir yaklaşımının devamı oldu. muhafazakarım diyenler muhafazakar olmanın gerekleriyle hareket etmediler. oysa iyilik ve adalet istiyorsan önce iyilik ve adalet ekeceksin. arpa ektiğin tarladan pancar alamazsın değil mi?
    bugün değişimin ayak sesleri geliyor, lakin bu değişimi bir isim üzerinde heba etmekten çok ilkeler, sistemler, kontrol ve şeffaflık mekanizmaları inşa ederek değerlendirelim. kim gelse sistemin dışına çıkamasın, dilediğinin yapamasın.
    yoksa bu ortadoğu gelişmemişlik kafasıyla gelinen nokta bilmemkimistanın islam cumhuriyeti oluyor, islamdan kimin ne anladığı da meydanda…

    • tünelin ucunda ışık görünüyor belki de.
      bir tür aydınlanma zamanı gelmiş olabilir.
      mızrak çuvala sığmıyor gerçeğinin yanı sıra.
      arif bekinin karar gazetesinden bir yazısı.

      “Torpilciyi, yolsuzu namaz kurtarmaz
      İktidar fedaisi kardeşlerim iyi kulak versin; Prof. Hayrettin Karaman, uyarı ve eleştiriyi dinen yasaklayan fetvasını kaldırdı.

      Bu bir milattır…

      23 Haziran’daki İstanbul seçimlerinden önceki haftaydı.

      Hoca, Yeni Şafak’ta, “Doğrucu Davud olmak” ve “Kötüyü ayıklamak” başlığıyla iki yazı kaleme almıştı.

      İktidarı yıpratacak ve muhalefete koz verecekse yolsuzluktan, haksızlıktan, torpilden şikayet etmeyi doğru bulmuyordu. Buna meşru diyemezdi.
      Özetle; iktidarlar adalet, hakkaniyet, likayat, dürüstlük konularında hataya düşebilir, çürüme ve bozulmalar yaşayabilir, doğruluktan sapabilirdi. Ama düşmana (siyasi muhalefet oluyor) koz verecekse bunlardan yakınmak caiz değildi.

      Hoca, pazar günü aynı köşede “Torpil konusu” başlığıyla konuya geri döndü.

      Bu kez hükmü çok farklı. Ve kesin.

      Şöyle:

      “Haksız bir işin gerçekleşmesi, bir menfaatin elde edilmesi için aracılık eden ve maddi-manevi baskı uygulayanlar şunu bilmelidirler ki, kul hakkı yiyenleri, devleti/kamuyu zarara sokanları namaz, oruç, hac… kurtaramaz. Bu ibadetlerin kefaret olacağı günahlar, kul hakkı ve büyük günahlar değildir.”

      “Namazında, orucunda insanlar olsalar da torpil kullanarak elde edecekleri sonucun meşru, kendi hakları olup olmadığına aldırmayanlar”a sert bir uyarıydı.

      “Ortada bir menfaat var; bir kimsenin belli bir işe alınması da olabilir, bir ihalenin kazanılması da olabilir. Bu ve benzeri konularda aracılık isteyenler, liyakat ve hakkaniyetle hiç ilgilenmiyorlar”sa yanarlardı. Ahiretlerini yakarlardı.

      Muhalefete yarayacaksa yönetenlerin yanlışlarını dile getirmeyi dinen sakıncalı bulan eski fetvasını kaldırıyor, yanlış anlamıyorsam.

      O fetva, seçim kazanmak için yalan söylemeye ve gerçeği saklamaya kapı açıyordu.

      “Hayrettin Hoca’dan propaganda fetvası” başlığıyla, tutarsızlıklarını burada yazmıştım.

      Şunu sormuştum:

      İktidarı eleştirilerden korumak için, doğruyu söylemeyi dinen yasaklıyordu.

      Oysa din adına millete olmadık yanlışları savunma görevi yükleyeceğine, iktidara niye bir çift laf etmiyordu?

      İktidara, doğruluk ve adaletten ayrılmamayı vaaz ve nasihat eylese…Eleştirilen taraflarını düzelterek hatalarından dönmeye çağırsa…Daha isabetli, Allah’ın rızasına daha uygun, milletin memleketin ve dahi ümetin daha hayrına olmaz mıydı?

      Şunu da sormuştum:

      Yanlış yapmak ‘düşman’a koz, iktidara zarar vermiyor da o yanlışları eleştirmek mi veriyor?

      Hak yenmesinde, kamunun zarara sokulmasında değil bunun söylenmesinde sorun gören bir fetvaydı.

      Halk çoğunluğu Müslüman bir ülkede, siyasi muhalefeti ‘dinen düşman’ gibi göstermesi de tehlikeli bir ayrımcılıktı.

      Müslümanlığı, bir partinin taraftarlığına indirgiyordu. Partizanlık, imanın şartlarındanmış gibi…

      Geç de olsa Hoca, o fetvadan dönmüş görünüyor.

      İktidarın haksızlıklarına, kamuyu zarara sokmalarına değil de bunları dile getirenlere kızan kardeşim, köpürmeden kulağını aç da dinle, bak Hayrettin Hoca ne diyor!

      Destek veren de Allah indinde kul hakkının ve kamu zararının vebaline ortak olur. Ve onu, kıldığı namaz da tuttuğu oruç da hacca gidip şeytan taşlaması da kurtarmaz.”

      • herkes değil, “ben muhafazakarım” iddiasında olanlar okusun..

        hayrettin karamanın torpil konulu yazısı

        Bu münasebetle dertlisi olduğumuz, onun da başına bela olacak “torpil” konusunda bir şeyler yazmak istedim.

        Dünya hayatına ait işlerde torpil manasını ve hükmünü ihtiva eden bir âyet meali ile başlayalım:

        “Kim güzel bir şefaatte bulunursa ondan kendisi için bir nasip olur; kim de kötü bir işe aracılık ederse onun da buna denk bir payı olur. Allah her şeyi koruyup hakkını vermektedir” (Nisâ:4/85).
        Bu âyeti, Kur’ân Yolu isimli tefsirimizde şöyle açıklamışız:
        “Türkçe’de şefaat daha ziyade âhiretteki aracılık ve özellikle de Hz. Peygamber’in (s.a.), hem bütün insanlara (hesaba çekilmenin, yargılanmanın bir an önce başlaması, bekleme sıkıntısının son bulması için) hem de ümmetinin günahkârlarına (günahlarının bağışlanması için) Allah nezdinde yapacağı aracılık mânâsında kullanılır. Kur’ân’da ve Arapça’da ise şefaatin buna ek olarak daha geniş bir mânâsı vardır: İki kişi arasında görülecek bir iş, elde edilecek bir fayda veya önlenecek bir zarar konusunda üçüncü bir şahsın devreye girmesi, aracı olması, hatırını ve gücünü kullanarak sonuç elde etmeye teşebbüs etmesidir… Hemen her zaman toplum içinde aracılık faaliyeti sürdürülmüş ve aracılar bulunmuştur. Özellikle hukuk, adalet, ehliyet ve emanet duygusu ve şuurunun ve bunlara dayalı uygulamaların ikinci plana atıldığı; güçlü, hatırlı, yakın olanların -haklı veya haksız olarak- işi bitirdiği dönemlerde, bu mânâda toplum ahlâkının zaafa uğradığı zamanlarda şefaat (adam bulma, torpil kullanma) yaygın, normal, hatta zaruri hale gelmiştir. Âyet hem tarihî hem de evrensel olarak şefaat konusunda bir kural getirmektedir: Şefaat kötü, çirkin ve yasak değildir; ancak meşrû, hukuka ve ahlâka uygun olmalı, iyi, başkası aleyhine haksızlık doğurmayacak bir sonucun hâsıl olması için yardım mânâsı ve amacı taşımalıdır. Böyle olan şefaatin ecri vardır. Hâsıl olan iyilik ve ecirden şefaat sahibi (buna aracılık eden, hatırını ve imkânını kullanan) kimseler de nasip
        alırlar. Haksız bir talebin, kötü sonucun gerçekleşmesi için yapılan aracılık da yapana sorumluluk getirir; haksıza, zâlime, kötülük edene verilen cezanın benzeri bir ceza ona da verilir.”

        Bir işin çözümü elinde, yetkisinde olan şahıslara baskı yapması ve hatırını kullanarak ricada bulunması için bunu yapabilecek kişiler devamlı başvuru mercii oluyorlar.
        Başvuranlar namazında orucunda insanlar olsalar da torpil kullanarak elde edecekleri sonucun meşru, kendi hakları olup olmadığına aldırmıyorlar. Ortada bir menfaat var; bu, bir kimsenin belli bir işe alınması da olabilir, bir ihalenin kazanılması da olabilir; bu ve benzeri konularda aracılık isteyenler liyakat ve hakkaniyetle hiç ilgilenmiyorlar.

        Kendilerine “O kişi o makama ehil değil, sırada ehil olanlar var ve bekliyorlar, atanma onların hakkı, o ihale, şartları kim taşıyorsa ona verilmelidir, sizin istediğiniz ‘şartları taşımayan, ihaleyi alması kamunun yararına olmayan’ bir menfaat talebi… dendiğinde, daha önce sevgi, saygı, hasret cümleleri döktürenler birden kararıyor ve değişmeyen “argümanını” heyecanla dile getiriyorlar: Ama herkes yapıyor, biz de sizi şey belledik geldik, gerekirse biz de size bir “iyilik” yaparız…

        İşi yapacak olana nispetle üst veya güçlü durumda olanların tavrı ise baskıdan ibarettir; “ya yaparsın ya da biz sana yapacağımızı biliriz” noktasına kadar baskı haddini aşarak ilerler.

        Haksız bir işin gerçekleşmesi, bir menfaatin elde edilmesi için aracılık eden ve maddi-manevi baskı uygulayanlar şunu bilmelidirler ki, kul hakkı yiyenleri, devleti/kamuyu zarara sokanları namaz, oruç, hac… kurtaramaz.
        Bu ibadetlerin kefaret olacağı günahlar, kul hakkı ve büyük günahlar değildir.

        Allah Teâlâ dini, iman, ibadet, ahlak, bütünüyle hayat düzeninde kılavuz olsun diye göndermiştir.

        “Bir mümin erkek veya bir mümin kadının, Allah ve resulü bir emir ve hüküm verdiklerinde artık işlerinde bundan başkasını seçme hakları olamaz. Allah’ın ve resulünün emrine itaat etmeyenler doğru yoldan açıkça sapmışlardır” (Ahzâb:33/36).

      • Kendinize o kadar yorum yazmışsınız ki bize yer kalmamış:)))
        Biden muhalefeti iktidara getirebiliyorsa iktidarı ne karşılığı iktidarda tuttu diye soruyorsunuz. Hatta sormuyor bunu düşünemeyenleri gerçeklikten uzak olmakla suçluyorsunuz.
        Kolay anlaşılsın diye misal ile anlatayım. ABD istediği zaman afganistanı işgal edebilir miydi, buna gücü yeter miydi? Bu sorunun cevabı evet. Fakat böyle bir şeye tevessül etmedi ta ki 11 Eylül olaylarına kadar. 11 eylül olayı olduktan sonra afganistanı işgal etti. Yani amerika (yahut herhangi bir ülke) benim şuna gücüm yetiyor öyleyse yapayım demez. İhtiyaç duyduğu anda bu işe girer. Erdoğan ülkesinin çıkarına olduğu konularda bağımsız politikalar ortaya koyduğu için daha çok ta kimse fazla dillendirmiyor suriyede “askerlerininiz çekin yoksa onları da YPG ile birlikte gömeriz” dediği için ki bu söz bence abd nin duyduğu en dehşetli söz, bu sözden sonra Erdoğanın iktidarda kalması bile mucize- abd değişim ihtiyacı hissetti. Olayın uzaması içerdeki işbirlikçilerinin vesayetçi askerler ve şimdi bağrına aldığı terör örgütlerinden de yoksun olduğu için muhalefete göz kırpıyor olabilir. O veciz söz artık çok banal oldu ama dikkat edin tünelin ucundaki ışığa:))))))

        • normalde orta uzunlukta bir yorum yazıyorum,
          dikkatimi bir yorum çekerse bazen ona yazıyorum, bazen de bana yöneltilmiş yorumlara cevap veriyorum. burada hepimize yetecek bol bol yer var. kısıtlama, sınırlama getirmeden sayın koru bize bir imkan tanıyor, değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. hiç bir sosyal medya hesabım yok ve burası dışında hiç bir yere utube dahil tek satır yorum yazmış, fikir beyan etmiş birisi değilim. bugün alıntılarla biraz uzun oldu hoş görmeni rica ediyorum.

          ABD istediği zaman afganistanı işgal edebilir miydi, buna gücü yeter miydi?
          cevap evet -hayır gibi basit değil. anlamak işgal etmek kadar kolay da değil. sorunun cevabını biraz amaç nedir ve ya ne istiyor gibi aramak daha doğru belki de. 11 eylül seçilmiş bir tarih olmakla beraber, böyle bir kurgunun istendiği zaman yapılabileceği gerçeğinin yanısıra bazen abd gibi zorba bir güç hiç bir nedene ihtiyaç duymadan da son derece basit bir şekilde ya da nükleer silah var gibi yalanlarla da işini görebilir.
          bu ülkede sayın erdoğana gelene kadar abdnin üslerinin kapatılmasına, kıbrısa asker çıkarmaya kadar kadar pek çok konuda karşı duran tavırlar geçmişte de sergilendi, kuşkusuz şimdi de hayır dediğimiz pek çok mesele vardır, kim iktidar olursa olsun olmaya da devam edecektir.
          ülkelerin bağımsız olması için sahip olması gereken kriterler vardır, uzatmamak adına başka güne erteleyeyim.
          suriye de askerler çekilmiştir ama bir yere kadar değil mi? ne istediğimiz kadar ilerleyebildik, ne ypg oluşumuna engel olabildik sonuçta. burada sayın erdoğanın iktidarda kalmasına engel olacak bir sonuç alamadık dahası anlaşıp gösterilen sınırların gerisine çekildik. brunsonu bile elimizde tutamadık. deniz yüceli de. ortada bir mucize yok, etrafımızda siyasal islam adı altında neredeyse bütün ülkelerin zenginliği, kaynakları sömürülen, halkların fakirleşip yöneticilerin zengin olduğu, yolsuzluğun, aymazlığın günlük mesele haline geldiği, uyuşturucunun merkezleştirildiği ülkeler var.
          abd nin ya da geniş anlamda batının amacı belli ki işgal falan değil, böylesi bir yıkımdır. yeni dünya düzeni nedir belki daha çok kafa yormak gerekir. kıymetini bilmediğin zaman dinini bile insanın elinden alırlar. “ihlaslı kullar hariç” bugün ihlasın geldiği yeri de alıntılarla anlatmaya çalıştım. bunu soğutarak yaparlar. zaten herşeye sahip olan insanların senden istedikleri para ya da kaynakların değildir, belki bu daha kadim daha eski bir hikayeden kaynaklı bir şeydir.

          tünelin ucundaki ışık sizin için banal kalmış olabilir, benim için umut vadediyor tabi bir yorumcu arkadaşımızın dediği gibi tren ışığı olmaması şartıyla,
          haklısın, dikkatli olmakta fayda var ◕‿◕

          • Sayın hd, bahsettiğiniz yorumsunun “banal olan kısım” sadece tren farı olsa balkaymakla besleyelim, asıl banallık:
            “mızrak çuvala sığmıyor gerçeğinin yanı sıra.”
            İzmir belediyesinin okuryazarlık kursları da fayda etmedi zahir;
            görünen o ki kestanepazarı tekkesine devam:)
            Ha gayret!!!

  25. Afganistanda yapılan Bir Terörüst grubu(Taliban) tarafından Mevcut Afgan Hükümetine darbe yapılmıştır.
    15 Temmuzda, seçilmiş bir hükümet olan AKP bas bas bağırıyordu darbe yapıyorlar diye.
    Ama Afganistanda Mevcut hükümete silah zoruyla Taliban tarafından darbe yapılıyor; Darbecileri AKP savunuyor.
    Taliban Yasal bir şekilde hükümet olmak istiyorsa parti kursun seçime girsin.

  26. gul cesaretini ortaya koyup liderlik yapacaksa simdiden bireysel olrak adayligini aciklamalidir. gandi bile pasif bir direnislede olsa mucadele etti. gul un cb icin hicbir mucadelesi olmadi. kendi uzerinde uzlasi istiyorsa liderler onun kapisina gelecegine o onlara gitmelidir.

  27. Adaylara odaklanmayı bırakalım artık. Bu sistemde en nitelikli adayı da getirseniz sistem bozuyor o kişiyi. Defalarca izledik bu hikayeyi. Artık sistemi düzletmeye bakalım.

    Sistemi tek adamlar hegomanyasından nasıl kurtaracağız ona bakalım. Kimse tek adam olmaya kalkmasın yeni sistemde. Tam bir denge ve denetleme sistemi. Bunun yolu da diğer aktörleri ve halkı güçlendirmekten geçiyor.

    Tam bir ifade özgürlüğü olmalı. Şu anda 600 milletvekili var. Bunların millete karşı bir sorumlulukları yok, milletle alakaları da yok. Mecliste parmak kaldırmaktan başka işleri de yok. Torba yasalarla kanunları çıkarıyorlar. Ona da gerek yok kararnamelerle her haltı yiyorlar. Böyle dingonun ahırı bir ülke olamaz. Bu tür bir sistemden ancak yolsuzluk, hırsızlık, hukuksuzluk ve fakirlik çıkar. Nitekim öyle oluyor.

    • Tekrarlamakta fayda var. Bu tepeden inme demokrasi tiyatrosu artık bitmeli. Adayları da sistemi de tartışarak bir karara bağlamalıyız. Bu geniş katılımlı ve açık olmalı. Ne hakla üç beş parti yetkilisi oturup aday belirliyorlar ve niye onlar yapsın. Demokrasi daha katılımcı, daha şeffaf ve açık olmalı. Eski yöntemlerden artık vazgeçelim.

      Erdoğan iyi kötü diğer adaylarla tartışarak milleti ikna ederek geldi. Şimdi hepsi hikaye oldu. Ne iktidar ne de muhalefet karşılıklı tartışma ve fikirlerini rakipleri karşısında savunma yoluna gitmiyorlar. Anlaşmalı bir yada birkaç yandaş gazeteci karşısında ezberlenmiş cevapları hazır sorulara karşılık papağan gibi tekrarlıyorlar. Bazıları da utanmadan koskoca ekrandan cevapları okuyorlar. Millet başka daha ne kadar enayi yerine konabilir bilemiyorum. Sınır yok gerçekten.

      Demokrasiyi özümsemedikçe ve gerçekten hayata geçirmedikçe ha Ali ha Veli. Ne farkeder? Erdoğan gider onun bin beteri gelir. Eski yöntemlerden artık vazgeçelim. İktidarın oyun kurmasına izin vermeyelim.

      Erdoğan katılmak istemiyorsa katılmasın. Diğer adaylar karşılıklı kıyasıya fikirlerini ortaya koymalı ve savunabilmeli. Ve içlerinde en tutarlı ve mantıklı olan ikinci aşamaya kalmalı. Millet karar vermeli. Erdoğan bu kargaşada birinci çıkarsa? Varsın çıksın. Millet hala onu hakettiğini düşünüyorsa bu muhalefetin ikna gücü olmadığını gösterir. Ve bu sonucu hak eder herkes.

      Kimsenin kara kaşına gözüne sus pus oturuşuna oy verecek halimiz yok. Bunu anlamadıysak zaten demokrasiyi haketmiyoruz, Taliban’ı hakediyoruz demektir.

  28. Gül iyi bir aday olabilir ve olmalıdır da. Ancak ittifakların birer adayla çıkmaları önerisine katılmıyorum. Masa başında aday belirlenmesini de doğru bulmuyorum. Serbest bir yarış olmalı ve aday ittifakı sandıkta birinci aşamada belirlenmelidir.

    Ne çektiysek bu vazgeçilmez tek adamlardan çektik. Parti başkanları güya seçiliyor. Ama adil bir seçim görüyor musunuz? Seçim var mı? Erdoğan yıllardır Akp’nin tekrar tekrar “atanan” tek adayı. Siz önce parti içinde demokrasiyi benimsememişsiniz. Millete nasıl demokrasi getireceksiniz? Öyle bir dertleri de yok elbette. Herkes seçim meydanında demokrat. Ama iş demokrasiyi işletmeye gelince hepsi tek adamcı.

    Yok efendim! Artık bu köhnemiş orta doğu tiyatrosundan bıktık. İsteyen ve iddialı olan herkes aday olsun. Hepsi halkın önünde tartışsın, görelim ne söylüyorlar ve ne yapacaklar. Sonra biz karar verelim kimin aday ve Başkan olacağına.

    Ben Gül’ün veya başka bir ortak adayın daha ne dediğini bilmeden neye göre onu aday olarak kabul edeceğim de Başkan seçeceğim. Böyle şey olmaz.

    Adaylar konuşurlarsa yıpranırlarmış falan. Yani gerçek yüzleri ortaya çıkarmış. Evet aynen öyle olmalı. Adaylar ince ince incelenmeli ve öyle aday olmalı. Tepeden inme olup sonrasında milletin başına çorap ören seçilmiş diktatör istemiyoruz. Aday olmadan herkes sıkı bir şekilde test edilmeli ve nesi var nesi yok iyice anlaşılmalı. Yoksa sonra başınıza Taliban zihniyetli birisi geliyor ve gitmek de bilmiyor.

    Demokrasi, konuşma, ikna etme, tartışma ve anlaşmanın yolu. Bunu yapmaktan acizsek demokrasiyi de haketmiyoruz demektir. Ki haketmiyoruz.

  29. *******
    “Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı için yazılan mektup…”
    ********
    Ben o yazıyı yarısına kadar okudum.
    Midem bulandı. O kadar basit bir yazı yazmıştı’ki.
    Değil Korunun bir okuyucusu olmak olmasam dahi o yazara ve kaynağína inanmam. İnsan kendi yazısını ancak bu kadar basitleştıır.

    Aslında, onlarda haklı çünkü şimdiye kadar, hiç bir tahminleri gerçekleşmemíş.
    Fehmi Beyde ne yazdı ise aynısı gerçekleştı.
    Acaba mektup seneryosu yazan o yazar Sayín Korunun,
    17, Temmuz 2016 tarihli yazısını okumamışmí? Okusa herhalde õğle bir yazí yazmaz.
    Yalnız ben o yazıda Fehmi beyi postacı yaptığı yere kadar okudum.
    Gerçekten midem bulandı kalan kısmını okumadım.
    Belki yazının kalan kısmínda okunabilecek bır kelime vardır.

  30. Evet fehmi bey malesef bizim millette bu var helede bu islami kesimde yani siyasal islamcilarda vur dedinmi ølduruyorlar buyurdugunuz gibi bakin yarin millet itifakinin adaylarina ne rumlugu ne ingilizligi ta yedi kusaktan ermeni oldugunu atarlar ortaya bak secim yaklassin Erdogan aday olacak o ibreyide Ana yasadaki tanimayacak Kim gig diyecek ?unutmayalim olagan ussu hal le secime gidilecek bu ne demek ?savas mi var ?bence bekleyin gørun millet yine tayyip diyecek benim alt kesimden duydugum bunlar

Yoruma kapalı.