Faiz, enflasyon, ekonomi, nass derken halkın güveni kayboluyor, haberiniz var mı?

31
Reklam

İçimizde Merkez Bankası Para Politikaları Kurulu’nun bu ayın 21’nde yapacağı toplantısından çıkacak faiz ile ilgili kararın ne olacağı konusunda farklı beklentisi olan var mıdır?

Hepimiz gibi ben de o toplantıdan, önceki üç toplantıda olduğu gibi, bir ‘faizi indirme kararı’ daha çıkacağına inanıyorum.

Mevcut oranı koruma -buna ‘pas geçme’ diyorlar- veya faizi artırma kararı çıkarsa gerçekten büyük sürpriz olur.

Sebebini de biliyoruz: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çok keskin ifadelerle “Faiz sebep, enflasyon neticedir” görüşünde ve bu görüşünü ‘nass’ gerekçesi ile açıklıyor. Üstüne üstlük bir de “Benden bundan başka bir tavır beklemeyin” diyor.

Bir kere de değil, çok kere…

İşin ilginç yönü, Tayyip Erdoğan’ın genel başkanı olduğu AK Parti’de ve kendisinin oluşturduğu hükümette yer alanlardan aynı görüşü aynı kararlılıkla savunan tek kişi bile çıkmıyor; ancak etkili ve yetkili bilinen herkes o görüşün yerine getirilmesi ve başarılı olması için canla başla gayret sarf ediyor…

Sonuç?

O görüşün ilk ifade edildiği günden bugüne TL yabancı paralar karşısında olağanüstü değer kaybetti. Merkez Bankası’nın üç defa düşürdüğü faiz sonrasında geçen ayın (Aralık 2021) enflasyon oranı, TÜİK tarafından, yüzde 36.8 olarak açıklandı. AK Partili son 20 yılın enflasyon rekoru bu.

Reklam

Yeni yılın ilk gününden şu ana kadar temel ürünlere ve hizmetlere yapılan zamlara bakarak, uzmanlar, Ocak 2022 enflasyon oranının yüzde 50’ye yaklaşacağını tahmin ediyorlar.

TÜİK’in açıklayacağı enflasyon oranının…

Alternatif hesaplar TÜİK’in açıkladığı rakamın çok üzerinde çıkıyor.

Görüşün ‘nass’ yani dini gerekçe ile açıklanması sorunlu. Konuyu anayasanın laiklik ilkesi açısından mahzurlu bulanlar yanında dini açıdan da sorunlu bulanlar çok. Konunun ‘nass’ ile irtibatlandırılması ve ısrarla tutulan yolun sonuçta ülkeye kan kaybettirmesi ciddi bir sorun. Bunun yanında tasarruflarını o görüşe göre değerlendirenlerin enflasyon yüzünden olumsuz etkilenmesi de cabası…

Dince sakıncalı bulunan, enflasyonun altında belirlenen ve birikimlerin heba olmasını engelleyebilecek getiri mi; yoksa faiz diye sakıncalı bulunan, oranı katladığı görülen ve hayatı pahalı hale getiren enflasyon mu? 

Üzerinde düşünülmesi gereken ilk soru bu.

Benim esas üzerinde durulmasını arzu ettiğim ikinci bir soru var: “Herhangi bir konuda karar verilirken kimlerin görüşlerine itibar etmek gerekir?” sorusu… 

İçlerinde dindar kimliği ile tanınan ekonomi uzmanlarının da bulunduğu kalabalıkça bir grup, ‘faiz’ konusuna farklı yaklaşıyor. “Faiz sebep, enflasyon netice” tezinin gerçeklerle test edildiğinde yanlış olduğunun bilindiği ve bizde de son zamanlardaki denemelerle görüldüğü görüşünde o uzman kitlesi.

Reklam

Daha önceleri yaşananları bir tarafa bırakalım, son zamanlarda Merkez Bankası kararlarının sonuçlarına bakalım; o sonuçlar tezin tersini doğrulamıyor mu?

Merkez Bankası’nın son kararı üzerine benimsenen ‘kur korumalı TL hesabı’ ile, baskı altında yüzde 14 düzeyinde tutulan faize kurda meydana gelecek artış kadar bir ek getiri verilmesi benimsendi. Düşük tutulmak istenen faiz o getiriyle birlikte bayağı yüksek hale gelebilecek.

Dahası da var.

Faizin Merkez Bankası tarafından belirlenmiş oranı (%14) tasarruf sahiplerinin hesapları için söz konusu; buna karşılık bankaların kredilere uyguladıkları faiz ile devletin kendi borçlanmalarında taahhüt ettiği faiz oranları ya enflasyonun üzerinde ya da ona çok yakın. 

Bu da, aslında zorlamalara rağmen gerçeğin farklı olduğunun devlet ve uygulayıcılar tarafından kabulü anlamına geliyor.

O halde neden hayatı tahammül sınırlarının ötesinde pahalı hale getiren yanlış yolda ısrar ediliyor?

Siyasi yorumcular bu soruya cevap olarak “Tek adam yönetimi” de denilen ‘Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ni suçluyorlar. Yeni sistemde cumhurbaşkanı tek başına karar verebiliyor ve devletin diğer birimleri de onun kararlarını uygulamakla mükellef tutuluyor.

Acaba sistemin ‘faiz-enflasyon’ denklemi yüzünden ekonomide meydana getirdiği bozulma açısından gözle görülür hal almış olan sakıncası başka konularda da söz konusu olabilir mi?

İç siyasette?

Dış politikada tutulan yol ve alınan kararlarda?

Bürokratik atamalarda?

En azından üzerinde düşünülmeyi hak eden bir durum olduğu ortada.

Herbiri üzerinde uzun uzadıya düşünülmesi gereken konu başlıkları bunlar.

Ancak ekonomi alanında bugünlerde yaşananlar bu durumun bir başka sakıncasına da ışık tutuyor: Halk siyasete olan güvenini kaybediyor ve gelecekle ilgili umutsuzluğa sürükleniyor.

MetroPoll araştırma firmasının geçen ay (Aralık 2021) cevabını aradığı sorulardan ikisine bu gözle bakabiliriz.

İlki kurumlara güven araştırması.

Tek tek sayılan 12 kurumdan yalnızca ikisi 5 puanın üzerinde güven oyu alırken, diğer 10’u 5 ve daha aşağı puan alabiliyor.

Diğeri “Ekonomiyi kim daha iyi yönetir?” sorusuna verilen cevaplar.

Bu soruya yüzde 36.7 “Muhalefet”, yüzde 35.4 ise “İktidar” cevabını veriyor.

Aslında “Kimse yönetemez” demenin başka ifadesi bu.

Oysa güvenilen kurumlara da, siyasetin çözüm üreteceği beklentisine de sahip olmak gerekir. 

Merkez Bankası’nın ilgili kurulu farklı bir karar verirse şaşırırım.

ΩΩΩΩ

Reklam

31 YORUMLAR

  1. HOOP YAVAŞ!

    “Ahmet
    11 Ocak 2022 At 14:11
    Önce en guvenilmezleri sorgulayalim.
    1 Politikacılar
    2 Gazeteciler
    Ne garip degilmi memleketi bu hale düşürdüler .Topunu sureceksin veya mahkum edeceksin ki memleket düzelsin.
    Bugün konuşanların tamamı da bunlar demekki kaale almayacaksin.”

    AHMET BEY” GÜVENİLMEZLERİ” KOVMAK DA NERDEN ÇIKTI ŞİMDİ, BİRAZ DA GÜVENENLERİ VARDIR BU KİŞİ VEYA KURUMLARIN ÖYLE DEĞİL Mİ?
    BİR KISIM İNSAN BİR KISIM KİŞİLERİ GÜVENİLMEZ BULUYORMUŞ DİYE NEDEN ONLARI KOVALIM Kİ?

  2. SAYIN HB, SİZİN DÜN BAHSETTİĞİNİZ “BATILILARDA ÇOK GÜZEL JETON DÜŞÜYOR” MUAPPETİ SANKİ BİRAZ DA ŞEHİR EFSANESİ!
    BAKSANIZA KORONA AŞISINI BİLE BİR ÇİFT TÜRK ÜRETİVERDİĞİ HALDE AŞI KAMPANYASINI VAKTİNDE BAŞLATAMAMIŞ ALMANYA:)
    YANİ BU ODUN KAFALILARDAN MI BİZ TEKNOLOJİ ÖĞRENECEĞİZ, YA DA KUL AHMETİN DEDİĞİ GİBİ İNSANLIK FİLAN ÖĞRENELİM???
    “Salgın ve sel felaketi, devletin, yani idarenin ve bürokratik yapının zayıf yönlerini, beklenmedik olaylar karşısındaki hantallığını da gözler önüne serdi. Anlaşıldı ki Federal Meclis’e (Bundestag) 2012 yılında epidemi ve pandemi olasılıklarıyla ilgili bir rapor sunulmuş ve konunun 2017 yılında Hamburg’daki G-20 Zirvesi’nde tartışılmış olmasına rağmen hükümet ciddi anlamda önlem almamış. Hastanelerdeki yatak sayısının ve yoğun bakım ünitelerinin azlığı, personel sayısının yetersizliği, maske ve solunum cihazı gibi malzemelerin eksikliğinin kaygı verici boyutlarda olması da Alman sağlık sistemi için olumsuz bir durumdu.

    Salgın sürecinde başta okullar olmak üzere birçok alanda dijitalleşmenin yetersiz olduğu uzaktan eğitimde yaşanan kargaşayla açığa çıktı. Üstelik aşının Almanya’da geliştirilmiş olmasına rağmen aşı kampanyasının çok geç başlatılmış ve sürecin yavaş ilerlemiş olması da hükümetin hanesine eksi olarak yazıldı.”
    [Dr. Yaşar Aydın, Hamburg Protestant University of Applied Sciences & Foreign Policy Institute/METU]

    • Bir eksiklikleri müslüman olmayışları olabilir ama genelde hatalarından ibret almasını iyi bilirler. Bizimkilerde o kalmadı, “ibret” alacak paraları bile yok! Çok ikaz ettim, hem de kafiyeli bir şekilde. Ama sen kimsin ya dediler, dinlemediler! Carcur ettiler! Ama o beğenmediğin insanların mercedeslerinden de vazgeçemediler.

      Üzerlerine afiyet,
      Ya bu ne biçim zafiyet!?
      Nasıl içlerine siner?
      Bi söylesene! ha gayret!?

  3. Çin modeli, Rus modeli veya Amerikan modeli. Bunların birini anmak dahi “Monkey see Monkey do (maymun gördüğünü yapar)” tavrı. Model yerli olmalı, yani laf yapmaktan ziyade çalışmaya ve kendi kaynaklarına dayalı üretime kaymalı. Özal’ın “Avrupa’ya ucuz işgücü olalım” fikri zamanında çok iyi bir fikir idi. Çin çokçası o sayede büyük girdi sağladı. Bu hem parasal ve hem de teknoloji (know-how) şeklinde oldu. Üretim tezgahlarını bunun için hızla hazırladılar Batıdan istenilen standardlara göre tekrar düzenlediler. Ürettikçe tahhütlerini yerine getirdikçe Çin’e küresel anlamda güven arttı. Normal şartlarda halkın sömürülmesine en şiddetli reaksiyonu göstermesi gereken komunist rejim bu fırsatı gördü ve değerlendirdi. Bizim idiolojik-saplantılı solcularımız Özal’ı bir kaşık suda boğmak için birbirleriyle yarış ediyorlardı. Sonradan okuduklarımdan bunları anladım.

    Önceliksiz büyük projelere girip parasal kaynakları hazıra tüketme yerine fason çalışmaya dayalı teknolojik ürünler de üretebilecek tezgahlar/alt yapılar hazırlanmış olsaydı, bugün durumumuz pekala iyi olabilirdi veya bugünkü kadar kötü olmazdı. Ama bunu kim yapacaktı ki, özel sektör mü? Öyle dinamik ve esnek özel sektör yok bizde (ancak aralarında anlaşarak fon ayırarak ortaklaşa bu yetkinlikle oluşumları gerçekleştirmeleri mümkün). Eskiden kalma üretim kurumları ürettikleriyle kendilerini yenileyemeyip laçkalaşınca Devlet üretici niteliğini onlarla birlikte terketmişti zaten…

    • Şimdi vatandaşlar toplu taşıma araçlarını doldurmuş günlük hayatlarını binbir zahmetle idame ettirmeğe çalışırken pencerelerden dışarıya bakıyor, son 20 yıl içinde yapılmış muhtemelen %60ı gereksiz/önceliksiz köprü, yol, yüksek binaları beton yığınlarını seyrediyor. Ancak, bunların karınlarında hissettikleri goruldamalara pek çare olmadığını da çok iyi biliyor. Bizim mercedesli yönetici takımı da model beğenemiyor; Çin modeli, Rus modeli, Amerikan modeli. Ortadaki siyasilerle yap-boz! denenmeyen ne kaldı, ortada halka yansıyan pek bir şey yok… pek güven kalmaması sürpriz mi?

      “Akıl*İman Sentezi” kapsamında daha iyiye doğru tekrar yapılanma gerekir. Siyasi partilerin üstünde bir devlet/millet teşkilatı olmalı. Bu teşkilat tamamen partiler-üstü ve liyakat sahibi insanları bir araya getirebilmeli. Çok kalabalık olmasına gerek te yok, parti sayısı kadar olsun, ama kaliteli insanlar olsun yeter!). Perde arkasında kime çalıştığı meçhul bir Derin Devlet ağı olacağına halkın gözü önünde şeffaf, verimli-randımanlı çalışan bir ekip bu. İçersinde siyasetten/siyasetçiden pek hoşlanmayan ülkeyi/milleti düşünen seçkin insan kim varsa, örneğin asker, akademisyen, kültür insanları, halktan saygın gözlemciler, yurtdışında kendini kanıtlamış-yurda dönmüş ülkesine verimli olabilecek insanlar olmalı. Seçimlerde bunlar da halk oyuyla seçilebilir (siyasi partilerle eşzamanlı değil; 4 yerine 6 yıllık süreyle). Siyasiler sözde milleti düşünerek hareket ederken, önceliklerini kendi siyasi çevrelerine ayırıyorlar (2*2=4=2+2). Özel ilişkilerle gelişen projeler milletin yararına olmuyor. Güven kaybı sadece bir siyasi partiye değil, genel olarak tüm siyaset kurumuna. Bu, millet vekillerinin hepsi kötüdür demek değil elbette. Sözünü ettiğim devlet/millet meclisn ana görevi daha iyi yönetim konusunda hükümetlere katkıda bulunmak. Bu arada asli görevlerinden sapan siyasilere balans ayarı verebilecek yetkilerle donatılmalı. Bunları belgeleriyle dosya yapıp halka ifşa edebilmeli. Anında bir oylama sistemiyle bunlar sistemden derhal ayıklanıp bir kenara itilmezlerse birer parazit/mikrop olarak ülke bünyesinde yaşar ve hasar yapmağa devam eder. Bu tür önlemler alınırsa siyaset kurumu da güven tazelemiş olur. Yoksa, siyaset kurumu ülkeye hizmet amacıyla da olsa içine bulaşmaktan uzak durulan bir kurum olmaktan kurtulamaz. Kendi çürüdüğü gibi ülkeyi de çürütür! Yaşanan onca askeri darbelere zemin hazırlayan faktörler arasında bu da vardır (ateş olmayan yerden duman tütmez- kaş yapayım derken göz çıkaranlara fırsat/bahane verilmez). Nokta!

  4. Sayın Erdoğan, “One minute” çektiğinde, “Siyonistler ona gününü gösterir şimdi” yollu ellerinizi ovuşturdunuz. Umduğunuz olmadı. Gladyo’nun tüm darbe girişimlerine destek verdiniz, yine olmadı. Sel, deprem, yangın gibi doğal afetlere sinsice sevindiniz, randıman alamadınız.
    Pandemi, küresel kriz derken kaç yıldır hasretle beklediğiniz ekonomik sıkıntılar baş gösterdi.
    Siz de her an her dakka “Erdoğan bitti, AK Parti eridi” deyip duruyorsunuz. Anketler yayımlıyor, “Bu sefer iktidara geliyoruz” diyorsunuz.
    Ama yine çok gerginsiniz! Bari kendi sözünüze inanın da rahatlayın yahu!..
    Belki de, Türk parası değer kazanınca üzülüp, kaybedince sevinecek kıvama geldiğiniz için gerçek dünyada sakinleşmeniz mümkün olmuyor.
    O halde biraz yaratıcı olun, “artırılmış gerçekliği” deneyin.
    Baksanıza, Fenerbahçeli bir taraftar (metaverse marifetiyle) Trabzonspor’un Akyazı Stadyumu’nu satın alıp Fenerbahçe’mizin bayraklarıyla donatmış.
    Siz de, mesela, AK Parti’nin tüm binalarını satın alıp CHP bayraklarıyla donatabilirsiniz.

  5. Marmaray projesine “Tarihi yarımada yok ediliyor!” yaygarası yaptınız. Hizmete girdiği gün “Su sızdırır” dediniz. Su sızdırmayınca da “Ecevit’in projesiydi” diye kaptırıp gittiniz.
    İstanbul Havalimanı için “Çok rüzgâr alıyor, uçaklar inemiyor” diye çamur attınız. Uçaklar inince, “Zarar ediyor” faslına geçtiniz. Kâr açıklanınca da “Millet aç aç” şamatasına başladınız.
    Yazık ki hep böylesiniz.
    İHA’lar yapılır sevinmezsiniz, yüz milyarlarca metreküp doğalgaz rezervi keşfedilir adeta karalar bağlarsınız!
    Yanlış anlamayın, iktidarı eleştirin; eleştirinin olmadığı yerde zaten kokuşma başlar.
    Lakin, TOGG’a BOGG demek eleştiri falan değildir. Babacan gibi dün övdüğüne bugün “bogg” atmak da siyaset değildir.

  6. Sayın Koru ,
    Hatırlarsınız 2001 krizinden sonra üç değerli iktisatçı eko diyalog programında her hafta halkın anlatabileceği basitlikte ekonomik hadiseleri anlatıyorlardı. Onlardan biri olan Mahfi Eğilmez in 5 Mart 2013 yılında yazdığı bir yazıya işaret ederim. O tarihte Merkez Bankası tarihi en düşük faiz seviyesini açıklamış ve ABD Merkez Bankası da faiz arttıracağını ilan ettikten sonra kur harekete geçmişti. https://www.mahfiegilmez.com/2013/03/imkansz-ucleme-ya-da-uclu-acmaz.html?m=1
    Sayın Erdoğan tabi ki bundan haberdar idi..Ancak uzunca bir süredir orta gelir tuzağına düştüğümüzden bahsediliyor ihracatımız 160 milyar dolar sınırının bir türlü üstüne çıkmıyordu. Faiz sebep , Enflasyon sonuç diyerek TL nin değersizleştirilmesi sağlanarak ihracatta % 20 lik bir büyüme sağlandı fakat ithalat da aynı oranda arttı. Bunu insanların görmesi gerekiyordu. Satır aralarındaki mesajlara dikkat ederseniz , Erdoğan ın da bu konuda denge seviyesi olması gerektiğini söylediğini fark edersiniz.
    Merak buyurmayın Reis halkın nabzını nasıl tutacağını iyi bilir. O kaybolmaya başladığını söylediğiniz güveni de tekrar kazanmanın bir yolunu bulur.
    Not. Dünkü yazımda eksik kalan kısım şu : Akparti ile muhafazakar kesim başörtüsü sorunun üstesinden geldi ama işin ruhunu kaybetti. Kimse böyle bir değişim olacağını beklemiyordu..Anadolu lisesinin ilk yılından beri tesettüre giren , tıp fakültesini 27 şubat sürecinde okuyan hanımefendi 8 yıllık evliliğini mahkeme kanalıyla bitirdi.. Ögretim görevlisi eş eğer ekonomik özgürlüğü olmasa idi bunu yapabilirmiydi diye sordu. Aile içi şiddet yok. Adam evine bağlı , alkol yok , ekonomik sıkıntı yok . Gerisi her evlilikte olabilen pürüzler. Hani nikah hakkı erkekte idi ?

  7. Bu gün ekonominin ; beşeri ve sosyal ilişkilerden başlayarak toplumların hayatı , devletlerin yönetimi ve uluslararası ilişkilere kadar insan , toplum ve devletlerin hayatında adeta nefes alıp vermek kadar önemli ve vazgeçilmez olduğunu hepimiz biliyoruz.
    Hem siyasi yönetim şekli ve hem de ideolojik birer sistem olan sosyalizm, kapitalizm , liberalizm ,komünizm…vs ekonomileri ile ticaret, sanayi, tarım, turizm,sağlık, finans …vs ekonomileri ve normatif, pozitif , makro, mikro… vs ekonomileri ve nihayet bütün bunların yüzlerce ilgi alanı olan konulardan hiç birisi hakkında Kur’anda bir açıklama yokken neden acaba Allahü Teala , sadece ve sadece faiz konusunda hem de taa 1400 sene öncesinden bir kayıt , bir açıklama bir yasak daha doğrusu bir ipotek koymuştur !
    Bunun akılla , mantıkla , gerçeklerle ve Kur’anın içeriği, inişi ve amacıyla , gerçekleriyle uzaktan yakından bir ilgisi var mı !
    Kur’anda ; üç yerde yani Mekke’nin bir gün fethedileceği , Bizans’ın İran’a galip geleceği ve İslamiyetin zamanla çok daha geniş alanlara yayılacağı dışında gelecekle ilgili ima yollu da olsa hiç bir öngörü , bir tahmin yoktur !
    Hele hele bilimsel ve teknolojik konularda bu gün insanoğlunun ulaştığı başdöndürü gelişmeler ve buna bağlı olarak meydana gelen değişiklikler konusunda hiç bir kayıt , hiç bir
    açıklama yoktur !
    Kur’an o devirdeki toplumun gelenek ve görenekleri çerçevesinde , o insanların bilgi düzeyinde ve meydana gelen olaylara, şartlara, durumlara bağlı olarak yine o şartların ,durumların amaçları doğrultusunda ayet ayet 23 senede nüzul etmiştir .
    Kıyamete kadar ve bütün insanlık için geçerli olan iman, itikat, ibadet , helal ve haramlar ,ahlak , sosyal/beşeri ilişkiler…vs. ile ilgili hükümlerin , yukarıda belirtilen konularla hiç bir ilişkisi ve bağlayıcılığı yoktur .
    Selamlar, saygılar

  8. GÜLEN: “HAÇLILARIN ÜLKEMİZİ İŞGALİ TEHLİKELİ DEĞİL”

    FETÖ elebaşı alçağın söylediği? Hem de 15 Temmuz’dan bir ay sonra, 20 Ağustos’ta:

    “Haçlının ülkenizi işgal etmesi, çok tehlikeli değildir. Bir kere onlar, sizin kadınlarınıza kızlarınıza ilişmezler, mabedinize ilişmezler; ilişmemiş Haçlılar…”

    Bu papaza inananlar var mı bu yorumlarda .
    Var dır hemde herkesten akıllılardır.
    Onlara “La bi gidin anavatanınıza” demekten başka birşey yapılamaz

    • Gülen’in söyledikleri gerҫekle iliṣkisi olmayan saҫma sapan ṣeyler. Haҫlı orduları yolları üzerindeki Hristiyan ülkelerini bile yağmaladılar.

      Peki Kadir Mısırlıoğlu’nun ṣu sözlerine ne diyor sunuz?

      “Keşke Yunan galip gelseydi, ne hilafet yıkılırdı, ne şeriat kaldırılırdı, ne medrese lağvedilirdi…“

      https://www.youtube.com/watch?v=v0TSyJ8_8LA

      • Gülen söylediiklerinin gerçekle ilgisi tabii ki yoktu .Beni de ilgilendirmiyor hangi delinin ne dediği
        ama FETÖ nün gönüllü haçlı ordusuna tabi olmuş muritlerini atlet koklatarak T.C yok etmek için harekete geçirme gücü vardı.Hemde ne hakimler ,ne savcılar ,ne paşalar emrinin altında teknik nakavat için bir emir bekleyen .
        Hala o haşhaşi ordusu bir din alimi bunu der mi diye sorgulamadan türlü kılıkta sağa sola saldırıyor okyansu ötesinin gönüllğ neferleri olarak bekliyor
        Türlü mahlaslarla sağa sola algı operasyonu yapıyor.
        Kısaca delinin yalanından çok o yalan uğruna T.C yakacak uşakları beni beni ilgilendiryor.
        zaten aklı olan bu pazazı ABD nşye besliyor dine hizmet için mi diye 10 dakika düşünse gerçeğe görür de bu haşhaş çok etkili haçlıları bile evliye olarak gösterebiliyor müritlerine

  9. Önce en guvenilmezleri sorgulayalim.
    1 Politikacılar
    2 Gazeteciler
    Ne garip degilmi memleketi bu hale düşürdüler .Topunu sureceksin veya mahkum edeceksin ki memleket düzelsin.
    Bugün konuşanların tamamı da bunlar demekki kaale almayacaksin.

  10. Nass, faiz, rüṣvet alan politikacı hakkında iṣlem yapılmaması, Tüik’e enflasyonu düṣük tutturarak maaṣ ve ücretlerin adil yükselmesinin önlenmesi…

    Peki, Nas kurallları sadece faiz iҫin mi geҫerli diye sormak geliyor iҫimden ama, bugün Türkiye’yi yönetenlerin Nass’ın ne olduğunu benden daha iyi bildiğinden eminim.

    Konu galiba, „mevzubahis siyasi ҫıkarsa gerisi teferruattır“.

  11. KASAPTAN ET ALMIYORUM
    “Kasaptan et almıyorum.Torbacıdan pudra alıyorum”
    “Kasaptan et almıyorum. Kafama fırlatılan kemiklerle idare ediyorum” Anonim.
    Milletin kasaba gidemez hale geldiğinin itirafı başka nasıl olur?
    Ülkede kasapların meslek örgütü yok mu?
    Kasapların da kayıtlı odduğu haklarını koruyan oda vs. yok mu?
    Kasaplar tamamen kayıt dışı mı çalışıyor?
    Kasaplar aidat ve vergi vermiyor mu?
    Kasaplar taş mı yiyecek?
    Kasaplar ağaç kökü mü yiyecek?
    Belki de garantili köprüleri yerler.
    Bellki de yanılma oranı %98’i geçen “soyguncuların zaferi” havaalanını yerler.

    • Kasaplar avmlerdeki zincir marketlerde çalışıyor artık sayın yk, isterseniz oralardan alışveriş yapabilirsiniz:)

  12. Yükselen nağmenle bak solan güller renk aldı,
    Gözlerim gözlerinde başka aleme daldı.
    Sorma bana hiç bir şey SÖYLENMEDİK NE KALDI,
    ……..

    • Mucib bey “SÖYLENMEDİK NE KALDI” diye sormuşsunuz ama daha geçen gün hükümetin kazakistan taraflarına sefer düzenlemiyor oluşunu dilinize dolamış ve sonrasında ise “…ben öyle bir şey demiyorum ki !” diyerek çarketmiştiniz!
      Söyleyecek sözünüz yoksa eski sakızları çiğnemeye devam öyleyse, ha gayret!!!

      “H. Gayret
      10 Ocak 2022 At 00:03
      Mucib bey hayırdır, şimdi de almatı merkez camisinde filan mı cumayı kılmak istiyorsunuz nedir?

      Yorumu Cevapla
      HAYRETİ MÛCİP
      10 Ocak 2022 At 13:18
      H.Gayret kardaşım, burda bir yanlışlığın var , ben öyle bir şey demiyorum ki !
      Biliyorsun o söz sizinkilere aittir , unuttun galiba ! Hani Suriyede bir yerdeki camide namaz kılacaktınız ya !
      Hey gidi günler hey !”

  13. İnsanlarımız artık markete girip alışveriş yaptıktan sonra kasaya gelince cüzdanındaki para yetmeyince almış olduğu paketin 2 veya 3 nü bırakıyor. Herkes birbirini terörist likle suçluyor. Bu ülke güzel yönetilsin adalet, hukuk herkese eşit uygulansın kanunlarımız ona göre yapılsın diye seçiyoruz biz büyüklerimizi. Ülkemizde yaşayan her bireyimiz refah bir kazanç içinde hayatını sürdürsün diye seçiyoruz. Yoksa ayrıştırma birbirimizi suçlayarak ülkemiz bir yere varamaz.

  14. İktidara göre güven artıyor, dün akşam bir tv programına yazılı açıklama yapan iktidar kurmaylarından olduğu söylenen kişi son anketlerinde oylarının yüzde kırk-kırk dört olduğunu söylüyor. Bu halkın aklıyla alay etmekten başka bir şey değildir. Güven sadece bir tek ekonomik alanda değil bir çok alanda da çok büyük hasara uğramış durumda.
    İktidara güven konusunda bazıları şöyle bir algı oluşturmaya çalışıyorlar, Muhalefetin kötü örneklerini gösterip bunlara mı güveneceksiniz diyorlar başka alternatif mi var diyorlar. Bizim Ülkemiz her bakımdan zengin olduğu kadar insan beyni olarak da zengindir. Hangi alanda olursa olsun hiçbir kimse alternatifsiz değildir. Bu halk yıllardır ölümü gösterip sıtmaya razı edilmeye çalışılmıştır, fakat bu durumu fark edip eninde sonunda çöplüğe atılması gerekenleri bir daha dönmemek üzere çöplüğe atarak, doğru hedefe ulaşmıştır.
    Bir de diyorlar dövize ekonomide köpük gidecek, evet köpük gidecek ama asıl köpük son yapılan zamlar ürünlere yansıdığında çalışanların maaşındaki köpük gidecek.
    Bu ay faiz artar mı düşer mi derseniz, mevcut durum için faizin düşmesi de çıkması da Ülke gidişatının olumlu yönde katkı sağlamsı mümkün değil.

  15. GÜVEN AŞ.

    Halkın güveni nasıl kazanılır. Bedava bira dağırtan ibb başkanın yüzünde Rabbiyessir gören, şehit yakının bacısına söven yardımcısına yavşak diyen meral bu halka güven veriyorsa, meclis kürsüsünde malum el hareketini yapan, canlı yayına bağlanıp namus sözü vermiştiniz işçi atmayacaktınız 14 bin kişiyi işten attınız diyen bakanı sırıtarak isminin sonu gibi dinleyen kişi halka güven veriyorsa, hele hele hendekleri küçük görüyorsunuz devletiniz hendeklerin önünde diz çökecek diyen demirtaş güven veriyorsa yapacak bişey yok dükkanı kapatıp gidelim bari.

  16. At, avrat, silah demiş atalarımız baran! Abd toplumu kadar silahlanmış bir halk yoktur heralde, noolmuş???

  17. -Ülkeyi enflasyon faiz kur sarmalından mı kurtaracağız?
    -Faizi düşürüp bilimum diğerlerini kontrol altına almaya çalışmak mı gayemiz?
    -Enflasyon bizim için önemli, düşürüp piyasayı mı rahatlatacağız?
    -Aslında şeriat hukuk sistemine herkes aşık ta, kimse belli mi etmiyor?
    Karar ver:
    *Yukarda yazılanları mı yapmak istiyoruz?
    *Tasarruf sahibinin mangırlarını mı (değerini) korumak istiyoruz?
    E şıkkı: kendi menfaatleri mi kurtarmak istiyorum ?
    Hepsi birden:
    #Kur korumalı ( ₺ ) hesabı bu işin mihenk taşı!
    #sadece şahıslar yetmez şt lerde dahil edildi!
    (Verilecek faiz ve kur kazancına bir alt-üst sınır limit getirilirse ballı ekmek kadayıfı git yatağına yat uyu)
    £Kim mi ekonomiyi en iyi yönetir?€
    ₺parayı kim bulur getirirse o?$

    • Kısa alanda paslaşmalar ile kısa süreli kararlar almak enflasyon faiz kur patlamaların da önüne geçilebilir belki.
      Örneğin asgari ücret ikiye ayrılır. Birisi kısa süreli çalışmalar için olur (vergi de brütte yüksek) diğeri stabil bir hayat.. gibi..
      Örneğin, boğazından geçen tüm gıdalarda vergi %1 olur (bir yıl için sürer)
      İthal malları biraz kontrollü gerekirse tek tek gram gram hesaplayarak ihtiyaç öncelli takip ile
      ****hem enflasyon hem faiz düşer ( en azından artmaz bir süre)?
      Not: bu sürede işleri rayına oturtamadıysan dükkanı kapat git derler bizde?

  18. AKP seçmenlerin son umududa sönüyor.

    Onların şöyle bir görüşü vardı.

    Erdoğanın çevreleri suçlu, Erdoğan ise hep aldatılan masum konumunda tutuyorlardı.

    Şimdi nass olayında görüldüğü gibi, Aslında Erdoğan karar veren tek merci.

    İşin ilgici Okumuş ileri bir düzeye gelmiş koca koca adamların Erdoğanın söylediği genel geçer kuralların yerine tam tersi cümleyi ispatlamak için uğraşmalarına çok gülüyorum. 🙂

  19. “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çok keskin ifadelerle “Faiz sebep, enflasyon neticedir” görüşünde ve bu görüşünü ‘nass’ gerekçesi ile açıklıyor. Üstüne üstlük bir de “Benden bundan başka bir tavır beklemeyin” diyor.”…

    İyi de…

    Sayın Cumhurbaşkanından, devlet yönetiminin diğer alanlarında da “nass”a bağlı kalmasını isteyelim ve şunu da demesini bekleyelim: “Devlet yönetiminin bütün alanlarında benden “nass”a bağlı kalmaktan başka bir tavır beklemeyin.” Olabilecek bir şey mi?.. Diye bilir mi?

    Ben diyemez diyorum. Böyleyse, ekonomi yönetiminde neden “nass”a bağlı kalmak istiyor ve bunu her seferinde neden dile getiriyor?.. Bu tavır, AK Parti tabanına, dindar-muhafazakar kesime mesaj vermekten öte bir şey değil.

    Tabanda meydana gelen erimeyle beraber dini değerlerin de o cenahta değersizleşmesi ve dindar muhafazakar söylemin eskiden olduğu kadar kitleleri heyecanlandırmadığı, harekete geçirmediği ve daha dindar/muhafazakâr kesimin AK Partiden sıvışmaya başladığının görülmesiyle daha keskin İslami söyleme başvuruldu ve bundan geri dönülemiyor…

    Bir diğeri de, faizin baskılanmasıyla -gerçek piyasa faiziyle- ve kurdan kaynaklı TL’de ki eriyen değerin döviz üzerinden ve hazine kaynaklarından başka ellere aktarılması gerçeğidir. Bu belki şununla açıklanabilir: Çin Ekonomi Modeli. Bu model ile kendilerine, faiz ve kur piyasası oyunlarıyla kaynak aktarılan zengin bir yatırımcı elit tabakası oluşturmak, geriye klana toplum kesimini de ucuz iş gücü ve karın tokluğuna mahkum bir tabaka haline getirmek istendi. Neyse ki, artık ne bu Çin Ekonomik Modelinden ne de Türkiye Yeni Ekonomi Modelinden bahseden kalmadı.

    Kala kala bir diğer adı da hayat pahalılığı olan yüksek enflasyon kaldı. Kalsa iyi, artarak devam ediyor. TL’nin de döviz karşılığı değeri, kur garantili mevduat hesabı sayesinde bir nebze olsun muhafaza edilmeye çalışılıyor. Henüz beklenmiyor olsa da adından bahsedilmeye başlanan bir diğer sürpriz! hiperenflasyon oldu. Adı anıldığına göre o tarafa doğru yol alıyoruz demektir.

    Bütün bu gelişmeler siyasete, devlet yönetimine olan güvenin dip yapmasına sebep oluyor.
    Güvensizlik ortamı, siyasi alternatiflerin de güven verememesi otokrat bir yönetimin kuvvet bulmasına yarar.

  20. Bu millet DSP yaptigini mevcut iktidar ve bileşenlerine yaparsa kimse şaşirmasin. ekonominin bu ulkede karsiligi cok ama cok farkli. bu durum gunluk hayatta bile insan iliskilerinde dominat belirleyicidir.

    faizin haram olmasi devletler ve yonetimler arasindaki hukmu farkli olabilir. cunku devletler sadece millet ile degil muslim ve gayri muslim devletlerle muhataplar. mesela Turkiye deki katar li bir banka burda faiz uygularken katar da faiz uygulamiyor. mesela bir kisinin adam oldurmesi haram iken devlet gucunun bunu yapmasi haram degildir. bu durumun dini acidan duz anlasilmasi mumkun degildir.
    Hayrettin karaman a gore bakarsak banka, hesap sahibine hibe yapiyor olabilir. Bu durumda mevduata uygulanan faiz haram degil mi? Bir durumun hukmu kisi ve devletler arasinda farkli olmasi gerekir.

  21. sokaktaki insan kendi başının çaresine bakabileceği zannıyla farklı arayışlar içine girdiğini açıkça konuşmaya başlamış;

    geçen gün SGK’da çalıştığını söyleyen biri yanındaki arkadaşına “bu kötüye gidişin sonu hiç iyi değil, hanıma sordum bir silah alayım artık evde bulunsun dediğimde tamam alalım dedi” şeklinde orda bulunanların da duyabileceği rahatlıkta konuşuyordu.

    Bir başka iki kişi gene bir silah edinme ihtiyacı üzerine konuşurlarken kulak misafiri oldum.

    bu münferit düşünceler giderek yaygınlaştığı televizyon ekranlarında haberlere de yansıyor, ekranlar silahlı hesaplaşma haberleriyle dolu. dün akşam haberlerinde gene vardı. 6 kişi kalabalık caddede silahlarını birbirlerine doğru ateşleyince polis müdahale ediyor ve yaralıları ambulans götürüyor.

    her gün bu silah konulu haberler de insanları güvenlik arayışında kendi başlarının çarelerini aramaya sevk ediyordur herhalde.

Yoruma kapalı.