Enkazların başında “Sesimi duyan var mı?” diye haykıranları Patagonya’dakiler bile duydu da…

36
Reklam

Herkesin en baştan itibaren ‘yüzyılın felaketi’ olduğunu kabullendiği çifte depremden, üzerinden yıllar geçtikten sonra bile hatırlanacak pek çok anı kalacak. En başta da, enkaz altında kalanların işitmesi ve yaşadığını belli etmesi için arama-kurtarma çalışması yürütenlerin yüksek perdeden tekrarladıkları şu cümle: “Sesimi duyan var mı?”

Depremden sonraki ilk dört-beş gün bu haykırışa cevap verebilecek durumda olanlardan bazısı çok şükür kurtarılabildi.

Günler birbirine eklenerek deprem gününden uzaklaşıldığında o sesin enkaz altından cevap bulması da giderek daha zor hale geliyor.

Tepesine inen beton yığınlarına, kışın kışlığını hissettirdiği iklim şartlarına ve depremin ardından kendisini hemen belli eden yönetimsel beceriksizliğe rağmen hayatta kalmayı başaran varsa, onların kurtarılması durumunda, esas o zaman, ‘mucize’ sıfatı bir anlam taşıyabilecek.

Yoksa şu ana kadar geçirdiğimiz günlerde, enkaz altından çıkartılan insanlar için o sıfatın kullanılması, apaçık bir gerçeği gözlerden saklamaktan başka bir işe yaramıyor.

O gerçek şu: Evleri, konakladıkları yerler başlarına yıkılan ne kadar insan varsa şimdiye kadar o yığınların altından çıkartılabilmeliydi.

Canlı veya cansız ama daha çok da canlı.

Türkiye’de, bizlerin hayat serüvenimiz içerisinde, yalnızca 1999 yılının Ağustos ayındaki Marmara depremiyle karşılaşılmadı; o büyük bir depremdi, bir felaketti, ama ondan sonra da, fay hattının geçtiği bir çok yörede, cana ve mala zarar veren küçüklü-büyüklü başka depremlerle de karşılaşıldı.

Reklam

Bu son Kahramanmaraş merkezli iki depremin başımıza gelebileceğini düşündürtmesi gereken depremler…

Kahramanmaraş’ı ve onunla birlikte dokuz ilimizi daha tanınmaz hale getiren çifte depremin de, kükremeye hazır bekleyen, sonuçları öncekilerden daha vahim olabilecek, İstanbul merkezli depremin her an karşımıza çıkabileceğini hatırlatmış olması gibi…

Yarın İstanbul’un merkezinde bulunacağı büyük çaplı -şiddeti 7.0’ın üzerinde- bir deprem yaşansa, Allah korusun, birilerinin onu da çaresiz gözlerle izlemekten öte bir şey yapabileceklerini sanmıyorum.  

İstanbul’dan söz ediyorum.

Reha Muhtar bir zamanlar programlarında sıkça “Nerede devlet” sorusunu sorardı; o soruya bu günün olağanüstü şartlarında, insanların devlet kurumunun hayatlarına müdahalesine en fazla muhtaç oldukları günlerde bile “İşte burada” cevabı verilemiyor.

Türkiye’nin dostu olduğu bilinenler yanında iktidar sahiplerinin ‘düşman’ bellediği ülkeler ile bizim devlet mekanizmamız, deprem sonrasında, neredeyse eş-zamanlı olarak devreye girebildi.

Enkazların altından genç-yaşlı insanların ‘mucize’ sıfatı kullanılarak çıkarıldığına ekranlardan tanık oluyoruz; hepsinde bizim insanlarımız kurtarıcı olarak ön planda görünüyorlar.

Hepsine milletçe şükran borçluyuz.

Reklam

Göremediklerimiz, yardımcı olsunlar diye Türkiye’ye arama-kurtarma ekipleri gönderen ülkelerin medyasında karşımıza çıkıyor. Yabancı ekiplerin gelir gelmez göreve koştuklarını, getirdikleri malzeme, alet ve gereçleri kullanarak çok sayıda canı kurtardıklarını onlardan öğreniyoruz.

Sanırsınız ki, Türkiye’de bu çapta deprenler yaşanacağına onlar bizden daha fazla kendilerini hazır hale getirmişler.

Aralarında fay hatları üzerinde bulunmayan, bugüne kadar deprem yaşamamış ve muhtemelen hiç yaşamayacak ülkeler de var.

Hazırlar ama.

‘Devlet’ zaten böyle bir şey.

Marmara depremi (1999) sırasında muhalif saflarda bulunan ve itirazlarını sözlü-yazılı ifade ettikleri hafızalarda kalan ve daha çok da arşivde yer alan siyasiler veya siyasete yakın duran gözlemciler -hiç değilse bazısı-, şimdilerde ülkeyi 22 yıldır yöneten kadrolarda veya onlara yakın bir konumda bulunuyorlar.

Beceriksiz buldukları o günün iktidarı ile şimdi yaşananları karşılaştırabilecek durumdalar. 

Herhalde karşılaştırıyorlardır.

Karşılaştıyorlarsa bunu belli etmemeyi başarıyorlar.

Evet, son felakete sebep olan depremlerin çapı 1999 Maramara depreminden hayli büyük; ancak daha küçük çaplı olsaydı bile durumun daha parlak olmayacağı ortada. Her anlamda dökülüyor deprem sonrasında devletten beklenebilecek müdahaleler…

Daha kötüsü de, beceriksizliği fark eden halkın kendiliğinden organize olarak depremzedelere yardıma koşma faaliyetlerinden de hoşlanılmadığının belli edilmesi.

Oysa yabancı medya, Türk halkının yaşanan felaketin ardından sergilediği dayanışmacı yaklaşıma, enkaz kaldırma faaliyetine ve depremzedelerin acılarını dindirme, ihtiyaçlarını giderme çabalarına, bunun için geliştirdikleri kendiliğinden oluşan örgütlenmelerine sürekli dikkat çekmekte.

Kendiliğinden oluşan örgütlenmede en işe yarayan haberleşme zemini olan sosyal medyaya dönük kısıtlayıcı tedbirleri bizler gibi yabancılar da anlamakta zorlanıyorlar.

Bütün haberlerde bu anlamsızlığa mutlaka yer veriyorlar.

Bir de ‘AK Partili’ kimliğini temsil edenlerin davranışlarına…

Deprem felaketi partili ayrımı yapmadan herkesi vurdu. AK Partili bir vekil de hayatını kaybetti. Bakanların, AK Parti yönetiminde yer alanların akrabaları da var hayatını kaybeden veya enkaz altında kurtarılmayı bekleyenler arasında. 

Gerçek bu; ancak bölge insanına yardım getirmek için çaba göstermiş, yollara düşmüş, dayanışma için yanlarına gelmiş muhalif siyasilere, AK Parti kimlikli bazılarının verdikleri tepkileri anlamak mümkün değil.

Eski bir milletvekili, kendilerine yardımcı olmaya koşan İstanbul belediye başkanına, ‘İngiliz uşağı’ yaftası yakıştırarak “Defol” diyebildi.

Halen milletvekili olan bir başkası, beceriksizlikten CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu suçlayabildi.

AK Parti’nin itibar ettiklerinden bir yorumcu, sosyal medya üzerinden, halkına bizim yaşadığımız felaketin büyüklüğünü anlatmak için kendi ülkesiyle mukayese yapmış bir yabancının görüşünü, sergilenen beceriksizliğe mazeret olarak kullanabildi.

Bu üç örneğin kahramanlarının AK Parti irtibatları yanında bir başka ortak özellikleri daha var: Her üçü de kadın…

Erkek veya kadın, depremde zarar gören yakınları var veya yok, tek bir AK Partiliden yaşatılanlara tepki gelmedi.

Günlerdir, yakınlarının hayatta olup olmadığını öğrenebilmek için, enkazların başında “Sesimi duyan var mı?” diye haykıranların seslerini de mi işitmiyorlar acaba?

ΩΩΩΩ

Reklam

36 YORUMLAR

  1. Sn Koru dikkati çeksin diye farklı manaya gelecek eleştirel bir başlık kullanmış. Bazıları da fırsat bu fırsat, “vurun kahpeye” siyaseti modunda aktif! Durum ülkenin kutuplaşmışlığını ne kadar da bariz gösteriyor….

    Ölenlere tekrar rahmetler diliyorum. Bir kötü tecelli örneği. Allah, yardımcımız olsun. Besbelli ki böylesine ard arda yüksek ölçekli deprem yıkıcı olacaktı. Rakamlar daha da artacaktır malesef. Türkiye deprem bölgesi. Devlet hiçbir tedbir almadı değil. Sonuçlar çok daha kötü olabilirdi.

    2010, 12 Ocakta 7.0 büyüklüğündeki Haiti depremi bizimkine nazaran çok daha hafifti. 7.8 ile 7.0 arasında yıkıcılık ve ölüme sebebiyet açısından çok büyük fark vardır. Özellikle ard arda olması ile… Haiti’deki bu deprem 220 bin can aldı. Ölenler arasında 102 kişi Birleşmiş Milletler elemanı idi. Beterin beteri var. Üzüleceğiz ama yine de şükredeceğiz. Bu da geçecek diyeceğiz. Ve daha iyiyi öğreneceğiz!

    Fehmi bey bazı noktalarda bilgi eksikliğinden olsa gerek yanlış muhakeme yürütüyor.. Bir örnek….

    • Fehmi bey diyor ki “Sanırsınız ki, Türkiye’de bu çapta deprenler yaşanacağına onlar bizden daha fazla kendilerini hazır hale getirmişler. Aralarında fay hatları üzerinde bulunmayan, bugüne kadar deprem yaşamamış ve muhtemelen hiç yaşamayacak ülkeler de var.”

      Onlar kendilerini hazır hale getirdiyse bu özellikle depremlere karşı hazırlık değil. Daha önce değindiğim çeşitlendirilmiş Teknolojik gelişmişliğin sonucu adaptasyon ve afetlere ani müdahele etme disiplini. Bu bir sistem, gıdım gıdım titizlikle çalışılarak meydan getirilen ileri düzeyde bir sistem; gökten zembille de inmiş değil. Bizim çalışarak bu konularda gidecek daha yolumuz var. Bunun da bedelini milletçe ödeyerek varacağız hedeflere.

      …..
      Her deprem acı tabi,
      “Yer yasası”na tabi,
      Bu defa çifte vurdu,
      Ve çok acıtabildi!

      Ortaya bir sorum bu,
      Bizi aşan durum bu;
      Madalyonun bir yüzü,
      Klasik bir yorum bu,
      …..

      • teknolojik gelişmişliğin sonucu çıkarımına katılıyorum ama sayın korunun muhakeme hatası yaptığını sanmıyorum. bence biraz anlaşılabileceği bir düzeye indirgiyor bazı ifadelerini.
        tecellinin iyisi kötüsü olmaz mesela, biz bulunduğumuz mertebedeki idrakimiz üzerinden anlarız ve adlandırırız tecelliyi, sen de bunu biliyorsun ama anlatırken daha basit bir ifade tercih etmişsin.

        • O anlaşabileceği düzey tahrik oluşturarak daha da kolaylaşıyor tabi! Bir başka hatası da yazının belki de çok okunması için başlıkta abartıya kaçması. Daha başka hatalar da sayabilirim. Tecellinin iyisi olsa da halk arasında anlaşılan şekli kötü sonuçlar için kullanılageliyor. Şansı iyi olana “bahtı ne kadar açıkmış” deniyor. “Kaza” da öyle.

          …..
          Her deprem acı tabi,
          “Yer yasası”na tabi,
          Bu defa çifte vurdu,
          Çok da acıtabildi!…

          Ortaya bir sorum bu,
          Klasik bir yorum bu,
          Madalyonun bir yüzü,
          Bizi aşan durum bu!
          ….

          • …..
            Yasalar O’na ait!
            Her zerre buna şahit!
            Bizim sandık o canlar,
            Veren O’dur, O “Mümît”!

            Duyarlı bir beldesin,
            Deprem bölgesindesin,
            “Kader”, O’na imansa,
            Kazaya sebep sensin!
            …..

  2. Birisi herşey güzel olacak falan diyordu birzamanlar.
    Troller de ev yapmadan anahtar veriyor ön lansmandan!
    Çıller 3 anahtar veriyordu o da bir zamanlar!
    enflasyon patladı cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar!
    Özal enflasyon dan korkmadı o da zamanında, o dönemin koop evleri ne durumda şimdi acaba???
    Binaleyh,
    Fötö dış misafirler bilimum kefere bir ciğermi gördü cereyan olmayan çökmüş apartımanın enkazındaki kırık dolapta!
    Deprem geliyooorr diye basbas bağıranları duymayan kulaklar
    şimdi ne dıyuyor da!…
    çok mu zordu;
    yatay mimari!.. önlem!.. tedbir!..
    iki satır yazı ile olacakken işler!
    Gece başını yastığa koyduğunda,
    hangi sesi duyacak duymayan kulaklar acaba?

  3. SORUNLARA NEDEN OLANLAR
    “Sorunlara neden olanlar, sorunları çözemez”
    Ben demiyorum.
    Tüm insanlığın kollektif aklı diyor.
    Bu enkazın altından, dünyanın hiçbir ülkesi kalkamaz.
    Anayasasında “Hukuk Devleti” yazan, deprem kuşağında olan hiçbir ülkede de, böyle bir yapılaşmaya müsaade edilmez.
    Müsaadeyi geç, imar afları ile teşvik edilmez.

  4. ABD uçak gemisi Türkiyeye yönelmiş ne yaparız diye. Türkiye izin verirse İskendurun limanına yanaşacak.

    Uçak gemisi devasa büyüklüktedir, bu kış güninde binlerce insanı içine alır.

    Bazıları yine eleştiriyor casuslar var diye. ABD’nin zaten Adanada incirlik üssü var. Söylentiye itibar etmeyin.

  5. İtibardan Tasarruf olmaz.

    süslediğin itibar böyle felaket zamanları akarmış.
    Kuvvetli devlet Felaketlerde belli olur.

    Malasef Hükümet sınıfta kaldı. Uzmanlar diyor bu devleti kendi kendi bırakın %5 büyür derler. %5 üstüne koyarsan bir hükümet vardır.

    Gölge etmeyin başka ihsan istemem.

  6. Yalancının mumu sel felaketine kadar yanar.

    Yalancının mumu orman yangınına kadar yanar.

    Yalancının mumu depreme kadar yanar.

    Yalan imparatorluk çökmüş. Herşeyimiz yalan.

    Hani deprem bölgeleri için drone cell vardı.
    https://www.youtube.com/watch?v=RlD9qD9vsqs

    https://www.youtube.com/watch?v=zo_IVCV1TAA

    Bu reklam çıktığında güldüm Koca santral drona sığarmı. Hadi sığdı Dronlar batarya ile uçar hadi 3-5 saat havada kal bir işe yaramaz.

  7. Fransa’da her belediyenin bir kamp yeri var. Türk Devleti bugüne kadar bu konuya kulaklarını tıkadı.

    Gezilerimden biliyorum. Türk insanı, Fransızlar gibi kamçılığa en yatkın insanlar arasındadır.

    Kamp yerleri her zaman, özellikle çocuklu ailelerin tatil geçirecekleri yerler.

    Deprem gibi afetlerde ise bir kaç kilometre yakındaki
    hazır konaklama yerleri. Dakika kaybetmeden gidilebilecek yerler.

    Çadırıyla, karavanıyla, mutfağıyla, sobasıyla, wc ve duşuyla her zaman, her mevsimde kullanıma hazır.

    Almanya’da da örnekleri var.
    https://www.campingplatz-karlstadt.de/galerie/

  8. ” Evleri, konakladıkları yerler başlarına yıkılan ne kadar insan varsa şimdiye kadar o yığınların altından çıkartılabilmeliydi.” yazar

    pro. kadioglunun deprem degerlendirmesinden kisa bir bolum(karar) :
    “Şimdi yaklaşık 11 bin bina yıkıldı deniyor, buna normal şartlarda 1 milyon arama kurtarma ekibi gerekirdi. Bu sayıda ekip ise dünyada yok, hiçbir yerde yok, galakside yok.”
    peki baska bir depremci pro ercan ozcan ozetle ne diyor ; deprem beklentisi vardi ama kimse boylesine buyuk bir depremi beklemiyordu
    peki yazar neye gore boyle bir beklenti icine girdi ? merak etmiyorum
    zira
    muhalefet ve onun medyasi istisnasiz tamami yazarla birlikte koro halinde ayni sarkiyi soyluyorlar peki bestekari kim o sarkinin :
    ‘erdoganin gitmesi icin cok buyuk depremler afetler olmasi lazim’ diyen muhalif bir cibilliyetsiz

    muhalefet ya meydanlarda show yapiyor ya provokosyon ya da oturduklari yerlerde desteksiz kalem salliyorlar

  9. Şu saat itibarıyla enkazdan hala sağ kalabilen – artık ne kadar sağ ise – insanların çıkartılması , devletin bu konuda ne kadar hantal kaldığının en büyük delilidir ; kimse laf cambazlığı yapıp evirip çevirmesin !
    Dün Karar gazetesinde , Ömer Celik’e ait , 1999 depremi münasebetiyle Y.Safak ‘ta yazdığı ve o zamanki hükümeti , devleti yerden yere vuran bir yazısı yayınlandı, onun bir de şimdi yaptığı
    açıklamalara bakın !
    Kelimenin tam anlamıyla bir ibret abidesi !!!
    Ama şu da bir gerçek ki artık ne söyleseniz bos , hiç bir sözün zerre kadar bir anlamı kalmadı !

  10. Şöyle idi böyle olmalıydı geçelim.
    Bundan sonrayı imar edelim, oluşturalım; olması gereken! gibi!!!!
    Olması gerekenler:
    çocuklar aç açıkta soğukta kalmamalı!
    devlet ordu afad kızlılay vb buralara 6 saat içinde ulaşıp çadır enerji yemek su hastane barınma işlerini organize ile halletmiş olmalı!!
    Olmaması gerekenler:
    bir kereden bişey olmaz! (anlayan anlar!)
    sen yetkili değilsin ben yetkiliyim!…
    (tek yetkili validir!) (gerisi işin uzmanı!)
    Son söz:gerisi teferruat! inanın buna!

    • Anlayamadığımız:
      Hastanelerin!
      Belediye binalarının!
      Havaalanlarının!
      yolların!
      okulların!
      çürük özürlü hatalı gevşek!
      çıkması!
      Gevşek hangisi? acaba?
      binalar mı?
      yapanlar…!……!…….

  11. 109 bin kilometrekarelik bir alanı etkileyen bu ağır felaket sonrasında; 115 bin 688 personel, 11 bin 283 iş makinesi, 5 bin 732 kara aracı, 160 hava aracı, 22 gemi ve milyonlarca insani yardım malzemesi ile sahadaki destek kesintisiz bir şekilde devam ediyor. 230 bin 667 yaşam çadırı kuruldu ve 1 milyon 100 bin geçici barınma (otel, pansiyon, vb.) sunuldu.
    Ayrıca başka illerde yaşayan binlerce vatandaş kendi evlerini, boş evlerini açtıklarını sosyal medyadan ilan ediyorlar. Gurbetçi vatandaşlar Türkiyedeki evlerini deprezedelere açtıklarını duyuruyor. Allah razı olsun.
    Tüm bu çalışmalar hummalı bir şekilde ve büyük bir özveriyle yürütülürken; ülkedeki her türlü acı ve felaket üzerinden siyaset devşirmeyi bir alışkanlık hale getiren siyasi densizler, 24 saatten fazla suskun kalamadılar.

  12. Felaketin büyüklüğü ve milyonlarca insanı ciddi şekilde sarstığı hepimizin bildiği bir gerçektir. Felaketin boyutlarını gerçeğe uygun bir şekilde ortaya koymak ve gerçekleri gözlerden uzak tutmamak haberciliğin bir gereğidir. Ancak felaket tellallığı, duygu sömürüsü ve moral tahribatı yapmak da insaflı haberciliğe sığmaz. Ama ne yazık ki bu tür felaketlerin ardından bazıları özellikle felaket tellallığı yapmaktan ve sıkıntının aşılmasına yaramayan yayın faaliyetlerinden özel bir zevk alıyor. Bu tarz yayıncılığa son verilip insanlarımızın yeniden toparlanması amacına hizmet edecek yayınlara ağırlık verilmeli.

    Bu felakette afetzedelerin imdadına koşan kuruluşlara sahip çıkmalıyız. Çünkü bu kuruluşların elinin güçlü olması çok önemli. Gece gündüz uyumadan yorulmadan çalışıyorlar . Kendi imkanlarıyla yardıma koşan gönüllülerin gözünde uyku yok. Bu tür felaketlerde, kişilerin yanı sıra toplumların da rehabilitasyona ihtiyacı var. Felaket tellallığı ise bunun zıddı sonuç verir. O yüzden yayın faaliyetlerinde toplumsal rehabilitasyona yarayacak tavır sergilenmesi daha olumlu sonuçlar doğuracaktır. 

  13. https://www.youtube.com/watch?v=y5KDJqDKDNo
    şehirler yıkılmış, insanlar ölmüş bir milletvekilinin haline bakalım,
    bir de böylesi çirkin bir tutum karşısında bir devlet büyüğü tavrı sergileyen sayın imamoğlunun tepkisine.
    işte herkes hain, herkes ajan, herkes dış güç dediklerinizin yardımda kenet olmuş hali, işte bir zihniyetin geldiği ve ülkeyi getirdiği yer,
    bir enkazdan diğerine, ekonomiden depreme ülkenin hali.
    https://www.youtube.com/watch?v=KGpbUgJaw40&t=3s
    sayın imamoğlunun videonun sonunda sonunda şeyh edebalinden verdiği mesaj umarım gönüllere ulaşır;

    ey oğul artık beysin(bir yöneticisin)
    öfke bize, uysallık sana
    güceniklik bize, gönül almak sana
    suçlamak bize, katlanmak sana
    acizlik bize, hoş görmek sana
    anlaşmazlıklar bize, adalet sana
    haksızlık bize, bağışlamak sana
    ey oğul, sabretmesini bil,
    vaktinden önce çiçek açmaz,
    şunu da unutma,
    insanı yaşat ki, devlet yaşasın.

    bugün ihtişam ve debdebe içindeki yöneticilerimizin haline bakalım,
    bir de yolsuzluk ve yoksulluk nedeniyle büyük sıkıntılar çeken halkın haline,
    ve depremin bize gösterdiklerine…
    anlayışlar ne kadar değişmiş,
    nereden nereye değil mi???

    • dün kader konusunda yazmıştım, bugün nihat hatipoğluda benzer görüş ifade etmiş;

      “ATV Haber’de konuşan Hatipoğlu, bilim adamlarının sözünün dinlenmesi ve tedbirler alınması gerektiğinin altını çizdi. Hatipoğlu şu ifadeleri kullandı:

      “Şu anda bilim adamlarının işin uzmanlarının sözü bizim için dini bir emir gibidir. Onları dinleyeceğiz bundan sonraki süreçte de onları dinlemek zorundayız. Geçmiş olan süreçte dinlemediğimiz için başımıza felaket gelmişse bunu kaderle ifade etmeyeceğiz. Kader bu değil kader akıllı düşünmektir, kader tedbir almaktır.”
      “Akıldan daha büyük tedbir yok” diyor Sevgili Peygamberimiz. Hz. Peygamber devesini bağlamayıp mescide gelene soruyor ‘Deven nerede?’ diye. ‘Allah’a emanet ettim’ diyor. ‘Bağladın mı onu’ diyor. ‘Yok bağlamadım’ deyince ‘Git deveni bağla sonra Allah’a emanet et’ diyor. Bizim kader anlayışımızda bu vardır.”
      “Bütün tedbirleri alacağız tedbirleri aldıktan sonra bize rağmen bir hadise olursa yapacak bir şey yok tabi. Bir yıllık binalar yıkılıyor. Demek ki orada bir hile var bir hurda var orada. Büyük fiyatlarla satılan yeni binalar bir anda yıkılıyor bunun hesabını kime soracağız. Elbette bu işi yapanlara soracağız. Hem de öyle bir sormalıyız ki bir daha böyle şeye tevessül edemesinler”

      https://www.youtube.com/watch?v=9kqxO0Wt9Nk

      sorumluluğu olanlar için, direk değil ama dolaylı olarak katil hükmündedir bunlar
      islama göre, zalimdirler diyor,

      bende dün benzer yorumda bulunmuştum ve son olarak;
      “bu işin sorumlularının yargıda bir karşılığı olmayacağını hepimiz biliyoruz ama herkesin yaptıklarının bir şekilde karşılığını alacağı bir sistemde yaşadığımızı da biliyoruz. o nedenle aslında müsterihiz. hükümler net çünkü.”
      demiştim.
      insanın başına gelen en büyük musibet vicdanının susması olsa gerek.

    • Bir densizin yaptığı bır hatayı bukadar irdelemenin ne yeri ne de zamanı .
      Ama unutmayın yere göğe sığdıramadığınız beyefendi .Geçen depremde
      acılı insanlara nazire yapar gibi kayak tatiline gitmişti.
      Bırakın bugun bunları insanlar acılarını yaşıyor .siyasi rant peşinde koşmayın.
      Sizin beyefendiler yönetimde olsaydı durum çok mu farklı olurdu .99 da gördük ,
      izmir de gördük, hatayın ne hale geldiğini de gördük.
      Zaman siyasi rant kazanma zamanı değil.

  14. FIRSATÇILAR

    Depremde en çok korkulan fırsatçı tiplerdir. Deprem bahanesiyle yiyecek fiyatlarını artıranlar, kiraları yükseltenler, hırsızlık yapanlar, dolandırıcılık yapanlar. Ama bu depremde siyasi dolandırıcılar en öne çıktı. 3 gündür yanan, 1 uçak, bir helikopter, 42 itfaiyenin müdahale ettiği yere bir itfaiye gönderip, bakın devletin 3 gündür söndüremediği yangını biz söndürdük, hadi Erdoğan bizi tutukla, diyen, havaalanına moloz alması için bir kaç kamyonu yönlendirilen bir belediye yapamadığın havaalanını biz yapıyoruz Erdoğan bizi tutukla diyenler mi ararsınız. Yoksa bina altında kalmış vatandaşın numarasını bulup dalga geçtiği için tutuklananlara “gerçeği söyleyen gençleri tutukluyorsun beni de tutukla diyenler mi ararsınız.

    Gelelim bu günün konusuna. Sayın yazar yurtdışından gelen ekiplerin techizatına bakıp yabancı ülkeler hazır biz niye hazır değiliz demiş. Allahım aklıma mukayyet ol. Deprem olan bölge İngiltere kadar, hollanda kadar bir alan. Bu ülkelerin tamamı göçtüğünde ne yapacaklar hiç düşündün mü. Dün akşam o ekiplerden biri ve ilave yüze yakın kişi sadece bir enkaz başında 27 saat uğraşarak bir kazazedeyi kurtarabildiler. Türkiyeye gönderilen tam techizatlı ekipten bu ülkelerde kaç yüz kaç bin tane var zannediyorsunuz ki?
    Uzmanlar bir afet anında felakete uğrayanların %85 inin o çevredekiler tarafından kurtarıldığını- kurtarılacağını söylüyor. Kalanların ancak dışardan gelenlerce kurtarılmaya çalışıldığını, aslında binadan sağ çıkmanın da mucize olduğunu söylüyor. Yani arama kurtarma ekipleri ile, planlama ile alet edavat ile deprem planlaması, emniyet tedbiri falan alınmaz.

  15. Vah vah.
    Tam beklenen gibi herkesin pozisyonu.
    Akıl,mantık en önemlisi de vicdan yok olmuş

  16. Cumhurbaşkanı Erdoğan dün deprem bölgesinde kameraların karşısına geçti ve “1 yılda deprem bölgesini yeniden inşa edeceğiz” dedi. Erdoğan’ı seven ya da sevmeyen tek bir kişi “Hayır yapamazsın” demedi, diyemedi. Nedeni çok açık. Elazığ, Bingöl, Van ve İzmir depremlerinde, Kastamonu ve Giresun sel felaketlerinde sözünü tuttu. Şehirleri bir yılda yapıp teslim etti. Bugün de yapmaması için hiçbir sebep yok. Yeminli Erdoğan karşıtları bile onun sözünü tutacağını biliyor.
    Ancak FETÖ, PKK ve bazı CHP medyasının koro halinde, “Erdoğan tökezledi artık ayağa kalkamaz” demeye başladığını görüyorum. Deprem umurlarında bile değil. “Erdoğan gitsin, isterse ülke yıkılsın” istiyorlar. Ama Erdoğan’ın siyasi hayatının hiçbir döneminde rahatlık yüzü görmediğini, hep zorlukları aşarak bugünlere geldiğini unutuyorlar. Dahası Erdoğan’ın bu zorluklardan motive olduğunu, gücünü de buradan aldığını bilmiyorlar.
    Önce yaraları saralım, ömrümüz yettikçe konuşacağımız çok şey olacak.

    • Bu gün alayınıza yanıt vereceğim. Artık bi susunuz lütfen. Şu an (10.02.2023 saat 10.15 vefat sayısı 18.342) bu sayının en az iki katı enkaz altında kurtarılmayı veya çıkarılmayı beklerken “Binaları yeniden yapacağız” “10 biner TL dağıtacağız ” demek insanlık değildir. Ne olduğunu ben söyleyeyim; sizlersiniz.

  17. Sayın yazar öncelikle teşekkür ediyorum.ölenlere rahme diliyorum.Allah ülkemize yardım etsin.

    Kış şartlarında yolları açması gereken yetkililer yoları açamadı..
    Sel felaketi oldu yapamadın.
    Orman Yangın falekati oldu söndüremedin..
    Büyük bir deprem oldu.iki gün yoksun.
    Ekonomi dersen, yine başarısızsın ..

    • Gönül rahatlığı ile söyleyebilirim;
      Türkiye haricinde başka bir ülkenin başa çıkamayacağı kadar büyük bir afet.
      Afet o kadar büyük ki biz de başa çıkamadık ama seferber olup elimizden geleni yaptık.
      Yaraları saracağız, acıları dindireceğiz, lokmaları paylaşacağız ama her şey hala çok taze.
      Herkesin attığı adıma, söylediği söze, yaptığı işe azami dikkat göstermesi gerekiyor.
      Ama maalesef göstermeyenler var. Depremin ilk gününden itibaren devletin ve milletin yoğun çabalarını, emeğini, fedakarlığını görmezden gelip seçim hesabı yapanlar, acılardan oy devşirmeye çalışanlar var.
      Son bir söz de onlara; lütfen enkazın üzerinde tepinmeyin çünkü altında sevdiklerimiz var!

  18. Yarın bu beceriksizlikten dolayı hesap vermek yerine, başkalarını suçlayarak mağduriyet iddiasında bulunacaklarından eminim. Ama bu çok farklı. Onbinler enkaz altında can çekişirken, “TOKİ verelim abime” diyen kibirli aymazlık, milletten çok fena tokat yiyecek!

    • Milletin ayarında bir şey yok. Bizim eleştirilerimiz ayarsızlara ve milleti kurbanlık koyun gibi görenlere. Hukuk çalışmalı ve bu soysuzlar cezalarını görmeli. Deprem öldürmüyor. Tabutluk binalar öldürüyor. Kimse hukukun üzerinde değil, mahkemelerin de sahibi değil.

  19. Söylenecek söz kalmadı, ama yapılacak çok şey var. Başta hukuki süreçlerin başlatılması. Bu binaları yapanlar, oturum izni verenler, denetlemeyenler, imar affı ile tabutluk binaları legalleştiren hükümetler, kamu ihalelerini peşkeş çekenler, kamu ihale kanunu delik deşik edenler, bu felakette acizlik gösteren yerel yöneticiler ve dahi başta hükümet üyeleri ve yürütmenin başı mahkemeye verilmeli. Bu yıkım “kader” olarak geçiştirilemez. Mutlaka hesabı sonuna kadar sorulmalı. Tek tek. Bunu yapmazsak, aynı sonuçla tekrar tekrar ve muhtemelen çok yakında yine karşılaşacağız. Buna artık izin verilmemeli.

    Gözden kaçan bir durum da hükümetin depremin birinci gününde depreme uğrayan illerin valilerinin görev yerlerini değiştirmesidir. Bu garip kararlar ne için alınmıştır. Bunun mutlaka araştırılması gerekiyor. Bunun ilk günlerdeki organizasyon olamamaya etkisi çok açık. İnsanlar göz göre göre ölüme terkedildi bu kasıtlı hareketler sebebiyle.

    Hukuk mutlaka işletilmeli artık. Namuslu savcılar, hakimler, avukatlar, barolar görevlerini yapmalılar. Hiç bir haksızlık ve hak yeme karşılıksız kalmamalı. Namuslu savcılar deyince aklıma hep Adana savcısı Sacit Kayasu geliyor. Üşenmemiş darbeci Evren’i hukuku da gözeterek mahkemeye vermişti. Savcılıktan atılma ve afaroz edilme pahasına görevini hakkıyla yapmıştı. Bize şimdi böyle savcılar gerekiyor. Hukuk konuşmalı artık.

    • Yıkılan binalar, 1 yıl içinde tekrar dikilecek.
      – 1 yıl içinde…
      Mümkün mü? Evet.
      Daha önce örnekleri var.
      Kaldı ki Türkler, 45 günde hastane inşaa etmişlerdir.
      Hem de iki hastane.
      Çadırkent hariç 3 günde 77 tane Sahra Hastanesi kurulmuş.
      Sahra deyince aklıma geldi… Adana Belediyesi’nin iki buçuk yıl evvel kurduğu bir Sahra Hastanesi vardı… O ne oldu acaba?

      • sahra hastanesinin kurulmasına izin verilmedi, sağlık bakanlığı mühürledi. istanbulda belediyenin ucuz ekmek satmasını engellemeye çalışan bir zihniyetten söz ediyoruz, deprem bölgesine gelen tırların üzerine valilik kağıtları yapıştırma derdinde olan bir zihniyetten…

        Yıkılan binalar, 1 yıl içinde tekrar dikilecek.
        – 1 yıl içinde…
        Mümkün mü?
        değil.
        daha önce bu büyüklükte bir yıkım olmadı, elazığ depremi konutları bile 2022 de hala devam ediyordu, bu büyüklükte bir yıkımın rehabilitesi de 1 yıl içinde mümkün değil. ama ben zaten her şeye inanırım buna da inanırım diyorsanız paşa gönlünüz bilir.

      • yıkıntının daha kaldırılamadığı..
        kar altında 2 gün soğukta..

        sen kendi kesenden dikeceksin galiba?

  20. 85 milyonun içinde 3-5 densizin yanlisini buraya getirmek ne denli doğru sn yazar.Derdimiz O ne yaptı bu ne yaptı değil.Bu felaketin zararını en aza nasıl indirebiliriz olmalı.
    Felaket çok büyük çok geniş bir alanda yaşandı.
    Tabiki eleştirilmeli ama şimdi değil.

Yoruma kapalı.