‘Encümen-i Dâniş’ üyelerini bir tek ben mi merak ediyorum? Çok yazık… 

17
Gruba uzun yıllar başkanlık yapmış Necmettin Karaduman..
Reklam

Önce mesleğimizin arşivinden dört isim: Falih Rıfkı Atay, Hüseyin Cahit Yalçın, Yusuf Ziya Ortaç ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu…

Bunlar, tarihin bir döneminde varlığı yalnızca 11 yıl sürmüş bir bilimler akademisi olan ‘Encümen-i Dâniş’ ismini 1950 sonrasında bambaşka bir amaçla yeniden canlandıran grubun üyeleri olduğu bilinen gazeteciler…  

‘Encümen-i Dâniş’in gazeteci üyelerinin sadece bu dört isimden ibaret olduğunu sanmıyorum; sonraki dönemlerde de bu 40 kişilik seçkin gruba üye olarak katılmış başka meslektaşlar mutlaka vardır. Ancak kimlerin görüşleriyle katkıda bulunmak ve alınan kararları kamuoyuna kabul ettirme yönünde çaba göstermek için davet edildiğini bilmiyorum.

Nedense isimler kozmik oda sırrıymışcasına saklanıyor.

Tarihî Encümen-i Dâniş’te padişah tarafından atanmış 40 üyeyi bir o kadar da harici üyeyi isimleri ve cisimleriyle biliyoruz -grubun birarada çekilmiş fotoğrafları bile var-; fakat daha yakın tarihlerde aynı adı taşıyan grupta yer almış ve almakta olan gazeteci-yazar kimlikli üyeler bir sır.

Çok uzun yıllar Hürriyet’te başyazarlık yapmış Oktay Ekşi?

Ülkemizin başına rahneler açmış ikinci askeri müdahale olan 12 Mart’ın (1971) hemen öncesinde, ilk sayısının kapağından sonradan darbenin habercisi olarak yorumlanabilecek gelişmeyi ilan etmiş ‘Yankı’ dergisini yıllarca çıkarmış, yakın dönemlerin Radikal gazetesi yazarı Mehmet Ali Kışlalı?

Üyle olabilirler de, olmayabilirler de…

Reklam

Grubun ülke gündemine en sert tartışma konusu olarak girdiği 2009 yılında bu iki isim yazılarıyla ‘Encümen-i Dâniş’i savunmuşlardı.

Hürriyet’te, Oktay Ekşi, “Gün görmüş, her türlü ikbal kavgasını geride bırakmış insanların, sadece ülke geleceğiyle ilgili görüş paylaştıkları bir platform” olarak tanıtmıştı bir yazısında Encümen-i Dâniş’i…

Mehmet Ali Kışlalı da, aynı dönemde, yazarı olduğu Radikal’de grubu öven yazılar yazmış, ‘‘Acaba üye mi?’’ sorusuna muhatap olduğunda da şu cevabı vermişti: “Öyle bir şansım yok; devlete en üst düzey kademede hizmet etmiş çok önemli şahsiyetleri alıyorlar; bizim orada yerimiz yok.”   

Neden yerleri olmasın ki?

Büyükelçi sıfatı bulunan, 12 Eylül (1980) darbesi sonrasında dışişleri bakanlığı da yapmış olan, şu yakınlarda kaybettiğimiz İlter Türkmen Hürriyet’in yazar kadrosundayken Encümen-i Dâniş üyesiydi.

Radikal sayfalarında ekonomik analizleri yayımlanan akademisyen -profesör- Mustafa Aysan da öyle…

Hepsi bu kadar…

Üye olduğunu düşündürecek yazılara imza atmış başka meslektaşlar da var, ancak onlar için yalnızca kuşku duyulabiliyor.

Reklam

İsimleri nedense gizli tutuluyor çünkü.

[Grubun her iki haftada bir İstanbul’da belli bir adreste toplandığı biliniyor; ancak hiçbir medya grubu bir elemanını toplantı günü o kulüpte bulunacak şekilde görevlendirmiyor… Oysa gerçekten kamuoyunun merakını gidermek için bunun yapılması şart. Üyeler de gölgede kalmak istemezler diye düşünüyorum; kim, neden böylesine ‘etkili’ bir grubun üyesi olduğunun bilinmesini istemesin ki?]

Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katılmasından önce bağımsız bir cumhuriyet olduğu dönemde Hatay Cumhurbaşkanı sıfatını taşımış Tayfur Sökmen’in oğlu siyaset adamı Murat Sökmenoğlu (1945-2014) TBMM başkanvekili olduğu sırada gazeteci Murat Yetkin’e grupla ilgili şu açıklamayı yapmıştı:

‘‘Rahmetli babam 1954’te mebusluğu bıraktıktan sonra 5-6 arkadaşıyla haftada bir çay sohbetleri yapmaya başladı. Dikkatinizi çekerim, ‘Milliyetçiler Derneği’ni bunlar kapattırdı’ diyorlar. Dernek 1953 başında kapatılmış, bu sohbet grubu 1954 sonuna doğru kurulmuş. İlk başta Fevzi Çakmak, Fahrettin Altay, Rauf Orbay gibi Cumhuriyet’i kuran kadro bir araya gelenler. Sonra Nihat Erim’den tutun, Sadi Irmak’a, Ahmet Faik Barutçu’dan Ferit Melen’e ebediyete intikal etmiş 103 üyesi olmuş. ‘Osmanlı’dan devam ediyor’ demeleri tamamen yakıştırma. Adı Osmanlıca Encümen-i Dâniş, yani ‘Danışmanlar Komisyonu’ diye bu yakıştırmayı yapıyorlar. Bunun Osmanlı’nın 1851’de kurduğu komisyon ile hiç ilgisi yok. Zaten o ismi de 1974’te gruba katıldığında rahmetli Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk koydu. 1974’te bir toplantıda Korutürk döndü, ‘Sizin niye bir adınız yok?’ diye sordu ve bu ismi teklif etti. Diğerleri de kabul etti. 1980’de babamın vefatı sonrasında ben de gruba alındım. O tarihten bu yana da gruptayım.’’

Kuruluş tarihi ülkemizin NATO’ya girmesinden hemen sonraya denk geliyor, dikkatinizi çekerim.

Fahri Korutürk cumhurbaşkanlığı makamında da bulunmuştu ama oramiral rütbesiyle kuvvet komutanlığı yapmış bir askerdi. 

Zaten grubun isimleri bilinen üyelerinin çoğu askerler… Bir de siyasetçi kimliği ağır basanlar…

Hüseyin Kıvrıkoğlu, İsmail Hakkı Karadayı, Necdet Üruğ, 12 Eylül’ün başbakanı Bülent Ulusu, Atilla Ateş, Necdet Öztorun, İbrahim Şenocak, Nahit Özgür, Ahmet Çörekçi, Aytaç Yalman, Tuncer Kılınç, Şener Eruygur

Bu isimler Encümen-i Dâniş grubu üyesi olduğu bilinen orgeneral rütbeli eski askerler…

Ya siyasiler?

Eski TBMM başkanı Necmettin Karaduman uzun yıllar gruba başkanlık yaptı. Grubun Turgut Özal seçilemesin diye karşısına cumhurbaşkanı adayı çıkardığı Fethi Çelikbaş en son ANAP milletvekiliydi. Cahit Aral da ANAP’lıydı. 

Hepsi erkek…

Kadın üye olarak ismi geçmiş bir tek 28 Şubat sürecinin simge isimlerinden Prof. Nur Serter var.

‘‘Burada parti falan yok, tarafsız insanlar grubu. Hepsi, üzerinde tartışma yapılmayacak ve değerli görevler yapmış insanlar. İşleri de gidip kahvede dedikodu yapmak değil, ülkenin önemli meseleleri hakkında görüş teatisi. Orada yapılan şeyleri dışarıda kullanmak gelenekleri yok. Biz şunu konuştuk, şu karara vardık diye dışarıda konuşulmaz. Encümen-i Dâniş, yazılı kuralları olan çok disiplinli bir yapı değil, araştırmacı bir grup da değil. Herkes birikiminden dolayı gündeme gelen konular üzerindeki fikrini söylüyor…’’ 

Gazeteci Kışlalı grubu böyle tanıtıyor…

‘Derin devlet’ denildiğinde ilk akla gelen bu grup. Üyelerinden Kıvrıkoğlu bu tanımlamaya karşı çıkmıştı; ancak gruba başkanlık yapmış Necmettin Karaduman onunla aynı görüşte değil. Hatta grubun tartışmaya açılmasından, devleti zaafa düşüreceği için, endişeleniyordu da Karaduman

Şu sözler onun: 

“Derin devlet gereklidir. Bütün devletlerde bu tür yapılar vardır. Türkiye’de de vardır. Hep olmuştur, olmalıdır, olacaktır. Dilerim ki son olaylarla devletimizin bu gücü zaafa uğramasın.”

Gizli devlet mi, derin devlet mi?

Ülkemizde en ciddi konu bile saman alevi gibi birkaç gün sürüyor, hatta birkaç saat… Encümen-i Dâniş de hızla tartışma gündemine girdi ve aynı hızla gündem dışı kalıverdi.

İleride daha çoook tartışılacaktır.

ΩΩΩΩ

Reklam

17 YORUMLAR

  1. Bu konuyla ilgili olarak J.F. Kennedy’nin 1961 yılında, kapalı olarak basin kuruluşu üyelerine yaptığı “Secret societies” konuşmasını dinlemenizi tavsiye ederim.

  2. Ddm hanım ülkede bir matematik merkezinin (IMBM) kapatılmış olmasının nedenini sormuş sorgulamış. Bu iş devamlı değindiğim “Kutuplaş(tırıl)ma”nın eseridir. Matematik, Allah’ın Kainatı var ettiği andan itibaren işleyen bir sistematiktir. Müzik nasıl ki evrensel bir lisandır, matematik te öyledir. Bu sistematik içinde yaşanılan ortamı (materyal, eşya ortamı, insanın kendisi de süreli olan bir eşya) ve “eşyanın tabiatı”nı formüle edip kolay anlaşılmasına/sağlıklı kullanılmasına yarayan çok önemli bir araçtır. “Matematik”in bir suçu yoktur. Suçlu olan kutuplaş(tırıl)ma nedeniyle inatlaşan birbirine meydan okuyan taraflardır. Bir tarafta, “Akıl*İman indeksi” düşük “Akıl”cıların maşası olmuşsa diğer tarafta bunun simetrisindeki “Akıl*İman indeksi” yine düşük “İman”cıların meydan okumasıdır bu! Arada, kabak matematikin başında patlamıştır, görünüşte! Oysaki, ceza matematik’e işlemez. Ceza tarafların birbirine karşı tavrıdır. Güç gösterisidir, “nefs” ve “hırs” tatminiyle ilgili bir durumdur. İnsanın zaafiyetlerinin eseridir. “Nefs” kontrolü Kuran’da önemle üzerinde durulan bir konudur (insan için en büyük jihad “nefs”e karşı; zaafiyetlerine meydan okumasıdır insanın. İnsan’ın hayatındaki kalite kontrolünün ölçüsü, imtihanı kazanıp/kazanmaması nefs kontrolüyle yakından ilişkilidir. Dünya hayatında ahiretini kazanana diplomasının sağ tarafından verileceğini bildirir Kuran).

    Osmanlı döneminde kurulan Encümen-i Daniş’in amacı farklı imiş. İşin içinde bilim olmuş olması iyi bir amaç, şüphesiz. Tarihçilerimiz bu konuyu belgeleriyle nesnel olarak ortaya koymağa çalışsın, neden kapatılmış ilave bilgi sahibi olalım (gündeme geldiğine göre muhtemelen yapılacaktır bu). Birçok sebebi olabilir. Ancak yukarda değindiğim gibi “Akıl*İman Sentezi İndeksi” düşük bir ortam/toplum ,“iman”cıl ve “akıl”cıl çarpanlarına ayrılır. Kutuplaş(tırıl)ma eseri birbirine karşı gaza getirilir (buna dış etkiler de vesile olmuşsa da işin perde arkasında vesveseci iblis efendi devrededir denilebilir). Bizde her iki tarafın ortak düşmanıdır iblis. Yani, alet olmamak lazım. “Akıl*İman Sentezi İndeksi” yeterince yüksek olan Allah’ın kullarına herhangi bir zararı olamaz. “Akıl*İman Sentezi”yle donanmış insan, “eşref-i mahlukat mertebesine” çıktığında aynı iblis o insanın arkasında namaza dahi durur!

    • Mustafa Kemal Atatürk Paşamız’ın “Akıl*İman Sentezi İndeksi” yeterince yüksek değildi (veya epey düşüktü de denebilir). Bunun içindir ki Kurtuluş Savaşından sonra kutupbaşı olarak nefsine uyanlardan oldu “monkey see, monkey do = maymun gördüğünü yapar)” yöntemiyle işin kolayına kaçtı. CeHaPe de kraldan fazla kralcı olarak aynı kutbun baskısını diğer kutup üzerinde devam ettirdi. Bizim ülkemize has, bir kutbun diğeri üzerindeki baskısı! Hala devam eden olay basitleştirilmiş haliyle budur. İşte onun için “Akıl*İman Sentezi” önemli diyorum. Bizim için en uygunu bu idi, “Paşa”mız bunu göremedi. Ancak, onu aşabiliriz, göremediğini görebilmemiz için olaylara “Akıl*İman Sentezi” gözlükleriyle bakmalıyız. Kutuplaşmanın devam etmesi demek, ionize olup çözünürlüğe gitmek demektir. “Akıl*İman Sentezi”, çözünürlüğe yüz tutmuş toplumda kuvvetli bağların tekrar tesisi anlamındadır. Hızla gelişmemizin en uygun yoludur. Öyle kuvvetlidir ki bu bağlar, iç ve dış etkenlere karşı adeta ilahi bir siperdir. Kurşun bile işlemez!… Nihai analizde, bu durum “Paşamız”ı da rahatlatacak bir durumdur.

    • bizler maalesef ilme, bilime, güzele, sanata, sevgiye düşman, karanlık bir zihniyetle karşı karşıyayız işte, kutuplaştırılma bunun bir yüzü.
      Yüce Allahın bizimle en açık iletişimde olduğu dil, matematiktir, aritmatik ama en çok geometri.
      matematiği seviyoruz.

  3. Necmettin Karaduman meclis başkanlığından emekli olduğu için Renault 19 model bir araç tahsis edilmiş geçmişte bu araç bir yılda öyle bir kilometre yapmış ki günde 24 saat hiç durmadan hareket etmiş tabii sadece yakıt değil tamir ve parça masrafları servis masrafları ben eminim ki bu araç millet için günde 24 saat hiç durmadan çalışmış. O zaman çok takdir etmiştim Necmettin karaduman ı.

  4. DÜNKÜ KAPAK:
    “H. Gayret
    3 Ağustos 2022 At 16:53
    Eski türkiyenin emekli generalleri direkt büyükelçi olarak batı avrupa başkentlerine atanıyordu, oralarda kadro yoksa oyak ve koç holding yönetim kurullarına doluşurlardı…
    Arpalıklarda yer kalmayınca ya da artık hepten çişlerini tutamaz hale geldiklerinde de demek moda deniz kulübünde b.klu dereyi koklaya koklaya fikir jimnastiği yapıyorlarmış:)))
    Bugün ise sadece futbol kulübü başkanlığıyla yetiniyorlar, yenilgiden yenilgiye koşuyorlar…
    Durmak yok yola devam!!!!”

  5. Yazı, Taha Kıvanç tarzı bir yazı olmuş..Encümen-i Daniş hala devam ediyor mu, devam ediyorsa cumhurbaşkanı adayları olacak mı? Üçüncü yoldan bahseden muhaliflerle temasları var mı?

  6. bu encümen-i daniş
    bilimsel eserler kazandırma, ülkede genel kültür seviyesini yükseltme, kuruluş aşamasında olan Darülfünun için kitap hazırlama gibi amaçlarla 1851 de kurulmuş ilk türk bilim akademisi
    1862’den sonra kapanmış.
    böyle birbirinden değerli amaçlarla kurulan bir oluşum neden kapanır?
    derin konu, derin soru…

    geçenlerde de yer verdiğim bir haber
    Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Boğaziçi Üniversitesi’ne ‘kayyım’ atadığı rektör Prof. Dr. Naci İnci İstanbul Matematik Bilimleri Merkezi’ni (IMBM) boşaltarak akademisyenlerin girişini engelledi.
    amacı, Türkiye’nin dört bir yanından matematikçiler ve onların yabancı ziyaretçileri tarafından düzenlenen matematik etkinliklerine ev sahipliği yapmak olmuş bir merkez,
    İçinde Avrupa’nın en önemli yirmi merkez ve enstitüsünün olduğu “Matematik Avrupa Altyapısı” projesinin bir parçası olmuş, 15 üniversiteden 60 araştırmacı ve doktora öğrencisinin yer aldığı TÜBİTAK doktora ağına dört sene boyunca ev sahipliği yapmış, Türk Matematik Derneği (TMD), Avrupa Matematik Derneği (EMS) gibi matematik derneklerinin toplantı mekanı olmuştur. IMBM, uluslararası matematik sergisi IMAGINARY’nin kurulumuna bilimsel tavsiyelerde bulunarak da katkıda bulunmuş bir merkez,
    16 yıl boyunca seminerler, temalı düzenli toplantılar, uluslararası çalıştaylar, konferanslar, özel konularda dersler, doktora ve ileri düzeyde yaz/kış okulları düzenlenmiş ve binden fazla konuşma yapılmış bir merkez,

    böyle bir matematik araştırma merkezi neden kapanır?
    ülkenin tek matematik araştırma merkezi neden kapanır???
    bir derin konu daha,
    beraberinde bir derin soru daha…
    derin konular, derin sorular

  7. Şeffaflık olmayan yer ve durumlar spekülasyona açıktır. Komplo teorileri böylesi durumlardan ortaya çıkar. Malum, ağzı olan konuşur. Bu istenmiyorsa her teşekkülün şaffaf olması gerekir. Hele de söz konusu teşekküller ülke bütünü ve geleceğini etkileyebilecek potansiyelde niteliklere sahipse. Misal, “masonik teşekküller”in gizlilikleri, “the cemaatin” tepe yönetimi de aynı kategoride durumlardır. Türkiye gibi dengeleri hassas bir ülkede başkaları da vardır tabii, bütünü ve geleceği ilgilendiren her teşekkül şeffaf olmaya teşvik edilmeli. Buna direnenler kanunla zorlanmalıdır. Bütünü ve ülke geleceğini etkileyebilecek potansiyelde olup şeffaf olmayan her teşekkül, nihai erimde “Bütün”e potansiyel tehdittir. Hatta günü gelince “dış mihrak”ların dikkatini çekebilir, sızıp etkilemesi ve maşa olarak kullanması için cazibe merkezleri teşkil edebilir.

    Resmi görülen Karaduman, derin devlet olmalı demiş. İyi güzel de böyle bir teşekkülü meydana getirecek olan insanlar ülkeyi tüm kültürel, felsefi ve manevi değerleriyle temsil edecek nitelikli insanlar mıdır? diplomalı olmuş olmaları: devlet kurumlarından, subaylıktan, gazetecilikten emekli olmuş olmaları yetmez. Diplomaların ötesindedir bu değerler, ülkeye aidiyetin mayasını teşkil edecek niteliktedir. Ağırlıklı olarak müslüman geçmişten gelen ana güzergahta, dini/manevi değerlerin bundan hariç bırakılması (ki “laiklik” denerek bu sağlanmıştır) sağlıklı değildir. Misal, en basitinden sorulsa Encümen-i Daniş üyelerinin kaç tanesi oku desen 3 Kulhüvallah 1 Elhamı ezberine okuyabilir ve anlamını anlat desen anlatabilir? Acaba, kırkta biri bu işi layıkıyla becerebilir mi? -şüpheli!

    • Sembolik anlamda “İman”la ilgili konular, yani. Ama, bunlar tabandan gelen değerler olsa da tabi ki başlı başına yetmez. Sonra laik kapsamda liyakat nitelikleri gelir. Diplomalar, hizmet madalyaları vs. vs. Bunlar da sembolik anlamda “Akıl” seviyesinin göstergeleri olabilir. Ezberine değil şuurlu olarak iman ve akıl konularını sindirmiş/özümsemiş “Ecümen-i Daniş” üyelerinden endişe duyulmaz. Çünkü bunlar bütüne zarar verebilecek karanlık işlere bulaşmazlar ve bulaştırmazlar. Hele hele bu vasıflara yakın olanlar“Akıl*İman Sentezi”ne ulaşabilmişlerse bu durum rehberlik şuurunun en yüksek kademesidir. Milletin can-ı gönülden onaylayacağı “Asıl Aydın” bunlardır, kimseye asla zarar gelmez. Herkes için faydalı işlerde koştururlar, işte “eşref-i mahlukat”a en yakın olanlar bunlar arasından çıkar. Şimdi, Encümen-i Daniş üyeleri bir düşünsünler, bu ülkenin insanları olarak “Eşref-i Mahlukat”ın hangi merhalesindeler.

      Yaşadığı çağda Eşref-i Mahlukat’a giden yolda yol katetmiş, günümüzde bir değer olarak hala yaşamaktadır Yunus Emre’miz; belki erenlerden, belki de “Akıl*İman Sentezi’nin örneğini verenlerden…

      İlim ilim bilmektir,
      İlim kendin bilmektir
      Sen kendini bilmezsin
      Ya nice okumaktır
      Okumaktan murat ne
      Kul Hak’kını bilmektir
      Çün okudun bilmezsin
      Ha bir kuru emektir…

  8. Teşbihte hata olmaz ; ağa ile kahyasi arasında geçen fıkrada olduğu gibi biz , iki günden beri bu Encümen _i Daniş ‘ a niye talim ettik !

    • Dangıl dungul işler böyle girişler.
      Âkk zekalı biri der aeropa birliğinden birini getirsek!
      Kara kaplı defter meraklısı biri trampı getirsek!..
      Te yedirsek!!!
      Acaba başlarına geçirip bela alırlar mı?
      Kafalarına benzincinin pompasını atar mı,
      Hem sağdan hem soldan hem kandilden hem ..
      Oy alırmı..
      Ne olcek başka?

  9. Fevzi Çakmak 1950 senesinde vefat etti.Murat bey ya yanlış isim vermiş yada tarih yanlış. Kuruluş eskiden etkili olabilir. Şuan bir fikir klübünden güçlü değildir.

  10. Sayın RTE ‘nin herhangi bir kendinden üstün, yada akıl alacağı!😊, akıl danışacağı kurul ister diyenler el kaldırsın✋😂😂😂
    Bence şu günkü düzende,
    CB kurullardan bilgi! ve düşüncelerini ister!
    Danışmak başka şeydir!
    Bilgi düşünce görüş başka!
    Yani demem o ki,
    TC nin TBMM haricinde bir birlikteliğe ihtiyacı yok diye düşünüyorum. İtirazı olan?

  11. Bizlere yıllardır baş komutandan başlayarak aksakalından sonra bıyığına ensonunda hırkası cübbesine varıncaya kadar el etek öptürmeyi!…
    dizi dibine diz çöküp …
    (Daha sonra aynı adamı ayyaş diye küçük düşürmeye, ajanlara yem edip…)
    Yazmayayım gerisini ilerisini.😠
    Çünkü başbuğ dan devam edeceğim, başka yerlere çekecek militan ajan dolu memleket!😠
    *Hükümet istediği kurulunu kurar, giderken de anasını babasını cemi cümlesini toplar yanında götürür!
    * Çözüm budur.
    Zaten yeni gelen kendi kadrosunu kurmuyor mu?
    Tek yapacağın TBMM’de hangi? Kaçtane? Kurul kurulup buna ne kadar maaş vereceğini tespit etmek!!!
    Son söz:
    Bir ülkenin yönetim sistemi kendi bekasını dahi muhafaza edemiyorsa,
    Bırakın o devlet çöksün, toprakları işgal edilsin bölünsün!
    İnsanları mı!?!?
    Yunan kıyılarına yanaştırmıyorlar bile, botlarıda deliyor bindiğiniz aynen sizinle deniz dibine!!!

  12. Sayın koru
    “İsimleri nedense gizli tutuluyor çünkü.”
    demiş ama nedense kendisi de çünkü dediği halde gasteci encümenin isimlerini vermeye de çekinmiş sanki?
    Böyle tartışma olmaz ki…

  13. Bugünkü CHP’de demokrasinin d’sini arayınız ki bulasınız.
    Sıkıysa karşı çıkın Kılıçdaroğlu’na…
    Adam o kadar demokrat ki, “ne olur ne olmaz, bakarsın devirirler” diye bu yıl kurultay bile yapmıyor!
    Sonra da utanmadan “tek adam yönetimini” suçluyor.

Yoruma kapalı.