Dikkatler bir yandan da seçim sandığında.. Ekonomi seçmen kararını etkileyebilir…

51
Reklam

Gözler bir ay sonra yapılacak seçimlerde, kulaklar Kudüs’te bir kez daha sergilenen İsrail vahşetinde olsa da, dikkatlerin üzerinde yoğunlaştığı bir konu daha var: Ekonomi… Ekonominin de şu sıralarda dışa vuran en önemli göstergesi Türk lirasının durumu…

Lira bütün diğer ülkelerin paralarına karşı hızla değer kaybediyor.

En son baktığımda TL’nin dolar karşısındaki değeri 4.50’ye bayağı yaklaşmıştı.

Kimi maaşının eridiğini düşünüp ay sonunu getirme endişesiyle konuya yaklaşsa bile, bazıları da seçime giden ülkemizde insanların sandık kararlarını etkileme ihtimalini düşünerek konuyla ilgileniyor. Öğrenilmiş bir kabul gibi, ‘‘Ekonomi herkesi rahatsız edecek derecede bozuk olduğunda seçmen mevcut iktidarı suçlayıp alternatif arayışına giriyor’’ tespitinde bulunanlar benim etrafımda çok.

AK Partili dostlarım arasında da var böyleleri.

Ben de konuyu bilebilecek durumda olan bir uzmanla konuştum.

Tespiti doğruladı.

Güvenilir bir araştırma kurumunun 2015 yılında birbiri ardına yapılan (7 Haziran ve 1 Kasım) iki seçim öncesindeki bulgularını bir grafik üzerinde paylaştı benimle.

Reklam

MetroPoll firması her ay yaptığı ankette görüşülen kişilere bir de şu soruyu soruyor: ‘‘Son zamanlarda ülkemizde ekonominin iyi mi kötü mü yönetildiğini düşünüyorsunuz?’’ 

Bu soruya deneklerin önemli bölümü (yüzde 65’in üzerinde bir oran) 7 Haziran 2015 seçiminden hemen önce ‘‘İyi yönetilmiyor’’ cevabını vermiş.

Aynı soru bu defa 1 Kasım seçimi öncesinde sorulmuş, aynı cevabı verenlerin oranı yüzde 50 civarında kalmış…

Çıkan sonuç ekonomi ile seçmenin iktidara bakışını açığa vuruyor: 1 Kasım seçiminde AK Parti’nin oyu yüzde 40 çizgisine çok yaklaşmışken, ekonomik endişenin azaldığı 1 Kasım’da yeniden yüzde 50’ye dayanmıştı.

Acaba bugün durum ne?

MetroPoll’ün son araştırması ‘Nisan 2018’ tarihini taşıyor. Ona baktım, gördüğüm, iktidar partisi kurmaylarının endişelerine hak vermek gerektiği…

‘‘Ekonomi kötü yönetiliyor’’ diyenlerin oranı yeniden yüzde 60 çizgisine (62.2) dayanmış görünüyor.

AK Partililerin bile ‘‘İyi yönetiliyor’’ diyenleri yüzde 63.9’da kalmış; onlar arasında da kötü yönetildiğini düşünenlerin oranı az değil (26.2).

Reklam

‘‘Ne yöne doğru ekonomi değişir?’’ diye de bir soru var ankette, ona da deneklerin yarıya yakını (46.6) ‘‘Kötüleşecek’’ olumsuz beklentisiyle cevap vermiş.

Konuyu tartıştığım uzman ‘‘Ekonomiye seçmen tepkisi önemli, ama seçmen bir konuya daha önem veriyor, onu da unutmamak gerekir’’ dedi bana. Seçmen bir de terör konusuna aşırı önem veriyormuş…

2015 yılı ortalarına kadar Türkiye’de terör eylemleri unutulacak kadar azaldığı için ‘‘Sizin kişisel olarak en önemli sorununuz nedir?’’ ucu açık sorusuna verilen cevaplarda ‘ekonomi’ ilk sırada yer alırken terör altıncı sıradaymış; sonrasında bombalar patlayıp hendeklar kazılmaya başlanınca durum değişmiş ve ‘terör’ endişesi ilk sıraya tırmanmış…Bugün (Nisan 2018) ekonomi (49.9) ve işsizlik (12.2) ilk iki sırada, terör 1.3 ile beşinci sırada.

Varın buradan kendi sonucunuzu kendiniz çıkarın.

İnsanlar ekonomiyle ilgili, hatta doların inip binmesini de gün gün izliyorlar. Araştırmada bu da görülüyor. ‘‘TL’nin 4 TL’yi geçtiğinden haberdar mısınız?’’ sorusuna, sorulanların yüzde 91.1’inin haberdar olduğu cevabını vermesi bunu gösteriyor.

Konuyu bir dost meclisinde açtığımda, siyasi hayatın içinden bir dost, ‘‘İyi ama, aynı araştırmaya göre, ekonomik gidişi iyi bulmayanların oranı bu kadar yüksek iken ‘Bu Pazar seçim olsa oyunu hangi partiye verirsin?’ sorusunun cevabına göre AK Parti yine eski gücünü koruyor görünüyor, bu çelişki değil mi?’’ diye sordu.

Doğru, kararsızlar ve sandığa gitmeyeceğini söyleyenler ile soruyu cevapsız bırakanlar dağıtıldığında AK Parti’nin oyu Nİsan ayında yine yüzde 50’ye yakın (48.1).

Baktım, mecliste bulunanlar ‘‘Vatandaş anketlerde muhtemelen bu konuda doğru söylemiyor’’ dışında makul bir cevap gelmedi.

Makul cevabı 25 Haziran günü sandık sonuçları belli olduğunda alacağız.

ΩΩΩΩ

Reklam

51 YORUMLAR

  1. Ekonomi seçmen kararını etkiler ama ,anketler doğruyu söylüyor ,huzur ortamı olmadan ekonomi de olmayacağından terör konusu öncelik oluyo.Şu günlere kadar maşa örgütler terör endişesi yaratıyodu millette,ama şimdi durum değişmeye başladı ,şaka gibi dünyada ve Türkiyede ne kadar kukla varsa başları sıkıştığında israil devreye girmeye başladı,ne zaman birilerinin gerçek yüzleri gözükmeye başlasa hipnozun etikisinin geçmemesi için ülke veya dünya çapında olaylar oluşturulmaya başlandı.Neoconlar açık açık söylüyolar ,armagedon inançlarına bakın Türkiye onlara göre baş düşman.Adamlar hesaplı hareket ediyolar bi yandan müslüman kanı dökerken bi yandanda islam ülkelerindeki kuklalarının yerini sağlamlaştırmış oluyolar.Duruma göre kiminde avrupada ki uşakları güya engelleme görüntüsü adı altında gizlice destek çıkıp popülaritelerini halk nezdinde arttırıyolar.Milletin uyanmasını istemiyolar,biliyolarki Türkiye uyanırsa işleri zor.Böylesi bir düşmanla mücadele feraset gerektiriyor.
    feraset;“Müminin ferasetinden sakının!. Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 16, Suyûtî, el Câmiu’sSağir, 1, 24)
    Şimon Perez’e “Kur’an-ı Kerim, sizin devletinizin yıkılacağından haber veriyor” diye hatırlattıklarında, Perez şu cevabı vermişti:“Kur’an’ın bahsettiği Müslümanlar gelsin, düşünürüz.” (Tercüman Gazetesi, Ergun Göze, 1986)
    İsra sûresinin 51. âyeti:
    “Sana alaylı alaylı başını sallayacaklar ve ne zamandır, diyecekler. Sen, ‘yakında olması mümkündür’ de.”

  2. Hakan Atillanín şu anda karari açiklaniyor.
    Savicilarin iddasíni hakim eleştiriyo fakat şu ana kadar Atillanin yemin etmesine rağmen 4 tane yalan sõylediğini okudu dah kaçtane çikar bakalím. Õğle gözükiyork ki Hayir sever iş adaminin yalanlan ve iftiralarína inanmışlar. gerçi yalanlardan birisi ABD li bankacinin Atillayi uyardığı bir konuşmayi Atilla inkar etmiş diğer úçú Zarafa ait.
    Sanki bu olayda bizimkiler Rizayi kurtarmak için Atillayi Kurban olarak seçmişler gibi bir şüphe uyandírıyor.
    Zarafin Duruşmayi súrekli ereteletmesini nedenide bu olsa gerek.
    Çúnkú Atilla göz altína alındıktan sonra zaraf duruşmayı õne aldírtmak istemişti.
    İnşAllah çok ceza almaz.
    Õğle gözúkiyorkí sadece yalan ifadelerden dolayi ceza alacak. Buda ABD de çok kötú karşilaniyor.

    • Hakan Atillanin Cezasınin ne kadar olacağı açıklandı 32 Ay yatığ süre de dúşülecek.

  3. İş yapan herkes; az veya çok, kendine yetecek kadar ekonomiden anlar. Yoksa iş yapmaya devam edemezdi.
    Biraz Karagüllevari olacak ama ben de şöyle yazayım:
    Bakkala gittiğimizde, vereceğimiz parayı bulmak için, mal miktarı ile malın fiyatını çarparız. Yani P(para)=M(mal)xF(fiyat) dır. Bu eşitlikten F’yi çekerseniz F=P/M (fiyat, para bölü mal) olur.
    Bir piyasada fiyatların sabit kalması için piyasaya arz edilen para (her türlü alım gücü) kadar piyasaya mal arz edilmesi gerekir. Para artar, mal artmazsa ya da Para artmaz ama mal azalırsa orada enflasyon olur, mallar pahalılaşır. Bunu hepimiz biliyoruz.
    Teorik olarak, bir ülkedeki alt yapı yatırımları, o ülkenin refah göstergesidir. Yolu, suyu, elektriği, vs. olmayan bir yerde refahtan bahsedilemez. (Bu kısımda refahın adil dağılımından bahsetmiyoruz, o başka bir sosyal problemdir.)
    16 yıldır bu ülkede inanılmaz alt yapı harcaması yapılmakta, bu para piyasaya girmekte ama buna karşılık bu piyasaya satılabilir mal çıkmamaktadır. Sürekli eşitliğimizdeki pay(P) artmaktadır. Payda (M) ise sabit kalmaktadır. Bu kaçınılmaz olarak enflasyon nedenidir. Nitekim son yıllarda enflasyon giderek artmaktadır.
    Bu üretilen mallar, küçük küçük hisse senetlerine bölünür ve halkın bunları satın alması sağlanırsa, piyasaya giren para kadar, piyasada satın alınabilir mal arzı olmuş olur ve enflasyon oluşmaz. Böylece halkın tasarruf gücü olduğu kadar yatırıma devam edebilirsiniz.
    Diğer yandan asgari ücret artışları, emekli maaşı artışları, çeşitli sosyal yardımlar ile; direk olarak üretime tesir etmeyen para arzı devam etmektedir. Bu da fiyatların artmasına etki eder.
    Hükümet ise, eski gayrımenkullerini satarak, piyasadaki likiditeyi geri çekmeye çalışmaktadır. Halbuki yeni yatırımları halka açsa çözüm daha kolaydır.

  4. Ramazan ayı halkımıza mübarek olsun.Pecmürde İslam etiketi taşımak yerine, İslam ilmini kazanacak iştiyak, okuma, dinleme ve yapmayı, kendi hatalarımızdan dönüp, hayırlı bir kul ve insan olmamıza imkan bahşetmesini Allahtan niyaz edelim, hep birlikte.
    Halkımız – Menderes dönemindeki gibi, biraz da taşıma su ile – AKP döneminde zenginleşti. Bunu yollardaki ulaşım kesafetinden, köy evlerindeki oto ve traktörlerden gözlüyoruz. Fakat kalkınma, montaj oto sanayi ve taşa toprağa, inşaata gömülen servetden anlıyoruz. Herkes yapısal reformdan bahsediyor, ne olduğunu söyliyen yok. Kayıt-dışı ekonominin gerçek gizlendiği yataklardan bahseden yok.
    AF AF İSTİSMARI İLE HER SEÇİM, memleket bütçesini darmadağın eden sahte, vicdansız politikacılardan bahseden yok.
    Batı, al bebek-gül bebek Erdoğanı baştacı etti. Yapılan yatırımlar hep onlara yarıyordu ; düşünenler için. Batı, tam bir sömürgeci kölesi arıyordu, Tayyip, biraz da yaramaz ve şımarık çocuk çıktı !.
    Batı, esasen bulanık havayı sever. Ekonomileri sürükliyen harb sanayileridir. Tramp biraz da ona oynuyor. Bernar’ın yazısının 5. Paragrafı çok şeyi içinde açıklıyor. Beyin fırtınası gerektiriyor yazı.
    Batı AKP’ye neden kucak açtı. Neden kucağından indirmiyor. Madden ve MANEN besleniyor. İçin için eriyor, millet. OBEZ insanlar gibi. Neden iki taraf da ipleri geriyor, koparmak istemiyor. Samimiyet….

  5. Hamza bey her şeyi ayrıntıları ile çok güzel açıklamış ve tamamide doğru.
    Abdul Latif Şener benim de uzaktan akrabam olur, gerç ikendisi ile hiç karşılaşmadım,onun için pek yakından tanımam.
    2011 seçimlerinde aday olmayınca onun kendisine değil ortada dönen dedikudulara inandım güya onu C Başkanı yapmadíklari için falan bu tip yalanlara ve iftiralar, sadece ben değil diyer akrabalarıde inandi.
    Şenerin o zaman basinda ve aile arasındaki anlattíklarínın hepsi gerçekleşti.
    Bir õrnek son zamanda 11. C Başkanına yapílanlar falan hepisini anlarmíştı o zamanlar biz kendi akrabamiza inanmadık “CÜBELİYE” inandık. cübeli ile kimi kast ettiğimi bir misala açıkliyayım.
    Zamanın birinde birtane çok meşhur ve dünyanın her tarafında fazlaca müritleri olan cübeli bir şeh varımış. O şeh birisinin evinde hrsızlık yaparken ev sahibi ve komşulari tarafından suç üstü yakalanmış.
    Mahkemeye vermişler suçu sabit olduğu için Kadi(hakim) ona şeriat kanununa göre elinin bilekten kesilmesi cezası veriyor. Fakat davacı karara itiraz ediyor.
    Hakim davaciya şunu söyliyor “ben kanundaki ceza ne ise onu verdim daha fazlasını veremem,”davacı “Kadi bey ben onu elinin kesilmesini istemiyorum sadece o “CÜBESİNİ” çıkartılmasını istiyorum, siz elini kesseniz o cübbe onun ústünde olduğu müddetçe hem hirsızlığa hemde milleti kandırmaya devam ederek iki suçu birden işler.Cübesi çíkarsa hiç değilse milleti kandıramaz.”
    Maalesef A L Şenere hadi ben neyise uzak akraba ve kendisi ilede hıçkarşılaşmadım onun için inanmadığımı bahane edebilirim ya en yakın akrabalara ne demelı?
    CÜBELİ yalan söylemez, kul hakkı yemez, İftira atmaz, İnsanları bölmez, kavga etmez vb nerden bile bilirdik ki o cübbeyi sırf milleti kandırmak için giydiğini. İnanmadíklarımız arasında 17/25 Aralık ve hayır sever iş adamı da dahil.
    Biz akrabalar ın bır kismı 15 Temmuzdan sonra Şenere inanmaya başladık.
    Rahmetliler Mühsin Yazıcıoğlu ve Erbakan hocaya yapılan red ettikleri o meşhur teklifi bu kabul edince Yazıcıoğlu niye kabul ettin diye sormuş .Erdoğana ona ne demişti? ” ben onların dediğini yapma yani onlari kandírırım anlamında cevap verince.
    Yazıcı Oğlu ” o zaman filler tepişince sen altında ezilir gidersın” demiştí.
    Maalesef Yazıcıoğlunun dediği gibide oldu kendisi ile birlikte Türkiyeyide fillere yem etti.
    İnşallah o cúbeyi 24 Haziranda millet onun sırtından çıkarip rahatlar.
    Peki Şenerin bildiklerini A Gúl, B Arınç,Ve diğerleri bilmiyormuyudular? Bal gibide biliyordular, neden ona mani olmadılar?
    A L Şener milleti uyarmış ama biz uykuya devam kararı alarak bu úlkenin hem ekonomisinin batmasına hemde milletin bölúnmesine desdek vermiş.
    Birde akıllı diye geçiniyoruz.
    Doğru söyliyen politikacilara değilde kavgacı ve aldanip aldatan politikacílara inanip başımíza tac ediyoruz.
    Onlarín çocukları babalarinin bir yüzúklúk serveti ile 15 yılda yurt díşında okumalaride dahil hanlar, hamamlar, gemicikler,gemiler, miliyonlarca dollarlara sahip olurken.
    Türkiyenin batmasi önemlimi?
    Önemli olmadığı Sayin Karagülle hocaninda yazdíklarí ve savunduklarından belli.
    Dünyaca ünlü dúrüst tahsil desen var, insanlik desen var, dünyanı dört bir yanında miliyonlarca okuru olan ve kalemine asla ve asla leke bulaştırmayan değerli yazarımız K Gulke hocanin Damadi olan kendi imkanlari ile hiç bir menfaat beklemeden insanlığa Alah rízası için hizmet ediyor. Sırf birilerini emrine onların altin tepside sunduklari imkanlara tokat deği tekme atarak kendisinden uzaklaştıran bir yazar.
    Karagüe hocanin ücretini dahi almadan yazdığı gazeteden kovduranları halen daha oyu ile mükafatlandırıyorsa.
    Onlar da bu milleti soymaya ve bölmeye devam ederek saltanatlarínı neden súrdürmesinlerkı??????

    • Turkiyede artik siyaseten cerkes ya da kafkas kokenli olmak tek basina bir imtiyaz ya da oncelik degildir. Alisilmis ayricaliklar artik geride kalmistir. Dileyen adapazari ve cevresindeki kilan dugunlerinde (mutlaka akraba evliligidir) hasret giderebilir. Bu turden etnisitelere dayali siyaset anlayisi ilkelliktir, kiniyorum! Abdullatif ihsanoglu mu, geciniz…

      • H Gayret Yukardaki yazıda Çerkez veya kafkas diye bir kelime geciyormu?
        Bir yorumun altına yorum yaparken õnce o yorumu ankamaya çalış, bakın anla demiyorum çalış diyiyorum! ondan sonra yaz da bizde senin yazdıklarını anlayalim.
        Ha aklıma gelmışken tekrar sorayim Taha Kívancın kim olduğunu merak etmedinmi?
        Eğer ettinse ben söyleyim.
        Yazarımız Fehmi Koru?.

    • Nurdan hanım merhaba. Sayın şenerin açıklamalarını dün tesadüfen gördüm. sizin yazınızı da okuduğumda epey cahil kaldığımı anladım. daha bilmediğim, piyasada dolaşan neler var bilemiyorum. ama anladığım kadarıyla islamcı camia bunların hepsini biliyor ama pekçok bilgi ve propaganda olduğu için bilgiler arasında hangisine inanacağı konusunda sıkıntı yaşıyorlar.

      • Estağfurullah Hamza bey siz MaşAllah çok bilgili ve dürüst sünüz. Bazi şeylerden sizler yurt díşínda yaşiyanlar( tabii her yurt dışında olanlar içind değil) kadar haberdar olmanız imkansiz.
        Çünkü orada sizlerin yani (Túrkiyede yaşayanların) duyup bildikleri. “af edersiniz devede kulak bile olamaz.
        Hani her ağzínı açan bilmem şucu bucu diyerek herkesi vatan haini ilan ediyorlar. İşin asli hiç de õğlr değıl.
        Onun için onlar birisine terörıst deseler ben onun tam tersine inanırım.Adil Õksüz meselesi gibi.
        Farkında iseniz yazarímzda artık o konyu pek yazmiyor.
        Bizde bağımsız medya olsaidi şimdiye kadar Öksüz olayı çoktan çözúlmüştü. Gelelım Gül sendurumuna.
        Peki sizcede sayin Güle bu kadar alarji duymalarının nedeni ne olabilirki?
        Müslüman bir insan yalan sõylemez iftira atmaz kendinden olmiyana saldırmaz, bunlarín hepsi şimdiki AKP de mevcüt.
        Onun için ben çok isterdim sayín Gülün C Başkani adayı olmasını. çünkü ondan kaçamazdılar.
        Size bir şey soramak istiyorum siz Gülün çocuklarını dışarda görseniz tanırmısınız? Şahsen ben tanimam.
        Muharrem İncede iyi bir insan Annesinin ondan istrklerini dinleyip dinlemedíğíníz bilme “oğlum kul hakki yeme” diye defslarca söyledi.
        Şu an CHP lilerin geçen yıldam bu tarafa telefonlarının dinlendığını Alman medyası ortaya çıkardı.
        Bakalím onu kimin üstüne atacaklar.
        Esenlikle kalín.

  6. İyi Ramazanlar ve sonunda ulaşacağımız Ramazan Bayramı, kendisiyle beraber, içinde bunaldığımız ekonomik ve siyasi sorunlarımızı da geride bırakacak ve bölgemizle beraber, bize de bayram tadında hayat yaşamamıza vesile olsun.

    Siyaseten bölünmüş ve yaşamının her alanına yansıyan ”öteki” görme/görülme durumunda olmasaydık, bugün nasıl bir seçim atmosferi yaşıyor olurduk?

    Ne acı ki, bir millet, bugün ona diş bileyen hasımlarının bıyık altı sırıtışlarına da akseden ”bunlar kendilerine düşman olarak yeter, bize sadece parmak oynatmak kalıyor” tutumlarına muhatap.

    Arap baharı (kışı) sonrası hallaç pamuğuna dönen bölge ülkelerinin ülke olma niteliklerinin ortadan kalkmasıyla, ABD ve İsrail projelerini uygulamaya geçirdikleri bu konjonktürde, tehdit sıralamasında ilk sırada yer alan İran’dan sonra ekonomisi dibe vurma eğiliminde olan Türkiye’nin, bu politikalara karşı durma ve caydırıcı olma pozisyonu ne kadar güçlü olabilir ki?

    Ülkemizin ekonomisinin bu kötü yüzünün zirveye vurması Kudüs’ün başkent ilanına denk geliyor olması da ne kadar manidar!

    Ülkemiz ekonomisinin, yabancı sermayeye yüksek bağımlılığı beraberinde uluslararası siyasi gelişmelerde de elimizi zayıflatan bir netice veriyor. Enerji ve petrol bağımlılığı da cabası…Üstüne, yüksek maliyetlerle ülkeye çektiğimiz yabancı sermayeyi reel ekonomiye ve özellikle getirisi yüksek sektörlerde yatırıma dönüştüremediğimiz için bugün yüksek maliyetlerle karşılaşıyoruz.
    Yüksek kur üzerinden ithalat yoğun dış borç yükümlülüklerinin altında eziliyoruz ve iç ve dış siyasi davranışlarımızı etkisiz ve agresif kılıyor ki, bu da başka bir zarar.

    Bu hal üzere vatandaşın ülke yönetimini eline vereceği siyasi kadrolar hakkındaki kafa karışıklığı maalesef şimdiden yapılan anketlere de yansıyor ve ‘‘Vatandaş anketlerde muhtemelen bu konuda doğru söylemiyor’’ cümlesinde, vatandaş zımni ”yalancı” ithamına muhatap oluyor. Yo.. bu kabul edilemez. Aslında vatandaş -bana göre- stratejik davranıyor.

    Şöyle ki; Ekonomi (vatandaşın geçim standardı) ile terör sorunu bir tahterevallinin iki ucu gibi..biri yükselirken diğeri inişe geçiyor ya,vatandaş ‘her ikisini de birden çözecek bir siyasi iktidar olsun’ sinyalini veriyor.

    Vatandaş yalan söylemiyor.

    Vatandaş stratejik davranıyor.. Anlayana…

  7. İddia İster Vatan Partisi’den gelsin, isterse Ak Parti sözcüleri ya da taraftarlarından: Ekonomide olan bitenleri Batı emperyalizmiyle, “bizi bölüp parçalamak isteyen dış güçlerin oyunları” ile açıklamak son derece çocuksu ve mantıksız. Gerek ekonomi alanında, gerekse uluslararası politikada belirleyici olan ve tüm aktörler için geçerli olan yaşamsal faktörler var:

    1) Rekabet gücü
    2) Bilgi ve uzmanlığa dayanan ülke yönetimlerinin doğru ve rasyonel kararlar alabilme ve elde mevcut ekilebilir toprak alanı, deniz ve nehirler, turizm, gelişmiş iş gücü vb. kaynakları üretici bir yoldan değerlendirebilme kapasitesi;
    3) Ekonomideki büyüme ve gelişme trendlerinin kesintiye uğrama riskini en az düzeylerde tutabilmek için siyasal çalkantılardan, toplumsal huzursuzluk ve çatışmalardan uzak bir gündelik yaşam.

    Kuşkusuz, bunlara başkaca önemli faktörler de eklenebilir. Ama, makul bir zihinin de olasılıkla hemfikir olacağı üzere, bu üç faktör gerçekten belirleyici bir öneme sahip. Bence, her üç faktör de doğrudan şu iki olgu ile bağlantılı: (A) Doğru ve işlevsel bir eğitim sistemi; (B) Kendi içinde dinsel, ideolojik, kültürel, etnik parçalılık halini aşarak bu alt-aidiyet duygu ve kimlik ilişkilerini birer çatışma konusu olmaktan çıkarmış gerçek anlamda bütünleşik bir toplum (akılcılığa, hakkaniyete dayanan bölüşüme, siyasat ve ekonomi alanında yönetme iktidarının ehil ellerde olmasının güvencesini ve çatışmalaradan uzak bir siyaset kurumunu başarmış bir toplum)

    Eğer aklımızı ve vicdanımızı ideolojik körleşmeye ve hamasete teslim etmemiş isek, eğitim sistemimizin hem Ak Parti iktidarları, hem de Ak Parti öncesindeki onyıllar boyunca yerlerde süründüğünü görmemiz ve çok temel bir sorun olarak kabullenmemiz gerek. Eğitim sistemimiz, hamasetçi “Kemalist nesiller yetiştirme” ile “dindar nesiller yetiştirme” iddiaları içinde bir on yıldan diğer bir on yıla geriledikçe geriledi. Aldığı ücretlerle toplumun en alt gelir guruplarına hapsedilmiş, kötü bir eğitimden çıkıp gelmiş, hem ekonomik hem de zihinsel olarak kendini geliştirme olanaklarından yoksunlaştırılmış, çoğu zaman da siyasileştirilmiş eğitim kadrosuyla (öğretmenler, okul müdürleri, YÖK kontrolünde ve denetiminde iş başına getirlen üniversite rektörleri ve dekanları), öğrenilerin akla sığmayan kalabalıkta olduğu dersliklerle, bir siyasal iktidardan diğerine, bir bakandan diğerine yıkılıp yeniden kurmaca oyunlarıyla yap-boz oyununa dönüşmüş sözde eğitim planlamalarıyla, eğitim tüm dönemlerde en başarısız ve ilkel olduğumuz alanlardan biri oldu.

    Her birimiz, Türkiye adı verilen coğrafyada yaşayan 80 milyonu aşkın insanın bir toplum olduğunu düşünüp böyle varsayıyoruz. Oysa, çok çok açık ki, henüz gerçek bir toplum olmanın çok çok uzağındayız. Bir coğrafi ülkede yaşayan insanların gerçek bir toplum olup olamadığının tüm ölçütlerinde negatif sonuçlar veriyoruz. Siyasal partilerimizin hepsi ya dinsel/ideolojik bir cemaatin (Sekülerler, müteyeddinler, Aleviler, Sünniler, bu iki dinsel cemaatin kendi içindeki alt-guruplarının sunduğu onlarca cemmatin sunduğu kimlikler; her biri sol ya da sosyalistliğin biricik temsilcisi olduğunu ileri süren ve diğer guruplarla şiddete varan çatışmalardan geri durmayan sosyalist cemaatler vb.) ya da etnik bir gurubun (Türkler, Kürtler) sözcüleri durumundalar. İnsanlara çok güçlü bir aidiyet duygusu (kimlik) sunan bu cemaatçi partiler (burada “cemaat” sözcüğünü dinsel bir anlamda kullanmadığım, bir alt-gurup aidiyeti dediğimiz olguyu ima ettiğim çok açık olmalı), hem bir yandan güçlü bir aidiyet duygusu (kimlik) sunarak kendilerine bağladıkları insanları araçsallaştırarak manipüle ediyorlar, hem de bunların bir cemaat olarak kendilerini güvende ve güçlü hissebilmeleri için diğer cemaatleri onların cemaatsel çıkarlarını tehdit eden toplum kesimleri olarak gösteriyorlar (“Silahlanıp direnmezsek Türkler tarafından daha çok eziliriz!”, “Kürt kimliğini tanır ve Kürtlere temel haklarını verirsek bunlar daha çok güç talep ederler, gelecekte ülkeyi bölmeye götürürler!” “Eğer seçimde iktidarı yitirirsek, bunlar başörtülü gençlerimizi ve kamuda çalışan kadınlarımızı yine üniversitelerden, devlet kurumlarından atarlar, ibadetimize karışır yine bizi gerici bir tehdit olarak sunmaya başlarlar!”). Birbirlerine yabancı ve birbirleriyle çatışmacı halde yaşayan, birbilerini kendi ekonomik, kültürel vb. varlığı için bir tehdit olarak algılayan bu cemaatsel bölünme, bu “gerçek anlamda bir toplum olamama” hali, yüzlerce vahim ve hepimize birden kaybettiren örneklerle kendisini dışa vuruyor. Ordu içinde en yüksek komuta kademesine gelmiş bir general, aklını ve sağduyusunu ayaklar altına alarak hasta ve karanlık ruhlu bir dinsel cemaat önderine sadakatle kendi halkına silah çekebiliyor. Belli bir etnik kimliği en militan şekilde ve en berbat hamasetle dile getiren, hemen hiçbir idari tecrübe veya yeteneğe sahip olmayan bir adam ya da kadın, milletvekili seçilip meclise gönderilebiliyor. Devlet bürokrasisi, Kemalist, ulusalcı, F. Gülen yandaşı, Menzirci, milliyetçi gibi alt-kimlik gurupları içinde parçalanmış ve her biri bir diğerinin önünü kesmeye çalışan kadrolarla dolu.

    Sadece son 16 yıl değil, onyıllar boyunca üllkenin ayaklarına bağlanmış, küçücük zengin bir azınlık dışında hepimizi huzurlu, iyi bir yaşam standardına sahip, çocuklarının geleceğine umutla bakan insanlar olmaktan uzak tutan bu prangalara hiç dokunmayacaksınız, çağdaş bir anayasa, akılcı bir siyasal partiler kanunu, şeffaf ve hesap verebilir bir ihale kanunu çıkarmayacaksınız, sonra da işler kötüye gitmeye başlayınca “Valla dünya tarihinde ender rastlanan muazzam bir liderimiz var, pek iyi yönetcilerimiz var, gel gör ki emperyalist düşmanlarımız bizi engellemek, liderimizi alaşağı etmek için birleşmiş durumlar!” diyerek feryat edeceksiniz. Bu ideolojik, akıl-dışı bir iddiadır, evet, iş yapar, ancak sadece toplumun bir kesimini ikna eder. Bugün bana bunu anlatanlar, şu basit soruya yanıt versinler: Benim de kabul ettiğim üzere, Sayın Erdoğan köhnemiş düzeni alaşağı ederek Türkiye’yi geçmiş siyasal iktidarların yaptığının aksine, zenginleştirdi. Bugün bizi yıkmaya çalıştığını iddia ettiğiniz aynı küresel aktörler, oluk oluk sıcak parayı Türkiye’ye akıttı; Der Spigel, New York Times, Time gibi dergi ve gazeteler Sayın Erdoğan’ı başarılı bir lider olarak kapaklarına taşıdılar. Soru basit: Bizi Erdoğan eliyle yıkmak için mi yapıtlar bunu? Eğer böyle değilse, Erdoğan gerçekten ülke için iyi şeyler yapıyor idiyse (ki ben ilk iki dönemde kesinlikle böyle yaptığına inanıyorum), neden o emperyalist küresel güçler yatırımlarıyla, gazete ve dergileriyle bu yeni siyasal aktörü (Erdoğan ve AKP) alaşağı etmek için ellerindeki güçlü silahları kullanmadılar?

    Yalın ve üzücü gerçek şu: Ne kimse Türkiye’nin yanında, ne de karşısında. Her ulusal devlet rekabete ve güce dayalı arenada (dünya ekonomik-siyasal düzeni) kendi çıkarları doğrultusunda rol alıyor. Almanlar, neredeyse yıkılmadık bina kalmamış korkunç bir yıkımla çıktılar Nazilerin ülkeyi yenilgiye götürdüğü savaştan. Bugün Almanya, bizim bir ayda gerçekleştirdiğimiz ihracat gelirini sadece iki günde sağlıyor. Japonya, Güney Kore, 16 yıllık bir eğitim projesi ve buna ayırdığı kaynaklar sonunda bugün dünyanın en yetenekli bilgisayar programcılarını geliştirebilen Hindistan, nihai olarak her ülkenin yazgısının kendi elinde olduğunun somut örnekleri.

    Siyonist İsrailli ilkellerin eline esir düşmüş İsrail devletinin giriştiği her yeni Filistinli katliamında elde Filistin bayraklarıyla alanlara çıkmak doğru, ben de yapıyorum. Ama, bizim böyle yapmamızla mazlum Filistin halkının yazgısının hiç değişmediğini ve değişmeyeceğini de bilelim. Filistinli’nin çaresizliği ve bir başınalığı, akıldan ve demokrasiden (demokrasi sözcüğü rahatsız ediyorsa, buna adalete, eşitlikçi paylaşıma, hikmete dayanan bir ekonomik-siyasal düzen de diyebiliriz; demokrasi, bugün için akla en yakın ve en olumlu düzen; Müslüman dünyanın bundan daha adil ve iyi bir düzeni başarması ve demokrsiyi aşması kuramsal olarak pekala mümkün, bu konuda peşin hükümlü değilim) uzak, kendi halklarını uyuşturup ezrken Batı ile iş tutan yönetici seçkinler tarfından yönetilen Orta Doğu ülkeleri dolayısıyla.

    Çok yazık ki, Sayın Erdoğan ve Ak Parti de içine hapsedilmiş olduğumuz cemaatçi zihniyetten uzak duramadı, döndü dolaştı eski vesayet rejiminin zihniyetine vardı. Ak Parti ve Erdoğan karşısında muhalefet partilerinden hiçbirini desteklemiyorum. Çünkü, hepsi aynı ve hepimize kaybettiren zihniyetin ürünü ve eski düzenin sözcüleri. Durum, seçeneksiz kalmışlık anlamında kötü gerçekten. Erdoğan ve AK Parti, yanlışlarını milletçi bir hamasetle ve emperyalizm retoriği ile geçiştiriyor, hataları kabul etmiyor. Karşısındaki muhalefet partileri, başta CHP ve MHP olmak üzere, bu ülkeye ne yeni bir şey öneriyor, ne de güven veriyor. Aynı şey İYİ Parti için de geçerli. Korkarım, seçim nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, bizleri zor günler bekliyor. Belki felaket düzeyinde yaşanacak ekonomik-siyasal bir tıkanmışlık halinden sonra sağduyu ve akılcılık ideolojik kimliklerimizin gücünü kırar ve hep birlikte daha akılcı yaşayan, daha barışcıl ve demokratik düşünen insanlar olarak siyasal partiler’den yargıya, eğitimden doğal kaynaklarımızın rasyonel kullanımına varıncaya kadar gerçekten yeni bir düzeni gerçekten yeni bir zihniyetle inşa ederiz. Böyle bir umudun, böylesi bir zihniyetin taşıyıcıları ne topyekün sol’da, ne topyekün sağda. Tüm kesimler içinde yaşananlara sağduyulu ve gerçekçi yaklaşan insanlar var. Belki bu insanlar çoğalır, onların sözlerine artık reddedilemeyecek kadar berbat günlerde daha çok kulak verilir, bizi bekler görünen tıkanmışlık ve gerileme halinin üstesinden gelerek gerçek bir toplum olmaya doğru yol alırız. Değilse, durum gerçekten iyimser olmamızı engelliyor.

    • Turkiyede akademisyen/ogretmen ve memur maaslari bircok avrupa ulkesindekilerin yaklasik 2 kati daha fazla:) yani egitimin genel sorunlarini artik maaslarla aciklayamayiz! Akparti yillarinda meb butcesi ilk kez savunmanin onune gecebilmistir. Egitimde nitelik sorunu derseniz bu da baska bi realite tabi. Egitim sektorunde atilmis en olumlu adim dersane mafyasina vurulmus olan darbedir. Fakat sinav endustrisi halen oldugu yerde durmaktadir ve bi turlu vazgecilemiyor da!? Bu konularda muhalefetin dise dokunur tek elestirisini duymadim, nerde kaldi cozum onersin… Sayin erdoganin karizmatik liderliginin kiymetini, cok bilmis yari aydin musveddelerinin takdir etmesini beklemiyoruz: milli irade saygili olmayi basarabilirseniz sorun yok.

        • Butun dogu avrupa ve asaasi diyeyim de kisaca… Fark en az yariyariya, daha yuksek maas aliyoruz turkiyede:)

          • Doğu Avrupa ülkelerinin hangileri olduğunu bildiğinizden pek kuşkuluyum. Öğretici olur düşüncesiyle, hem Doğu Avrupa ülkelerinin isimlerini, hem de Dünya Bankası verilerine göre bu ülkelerin 2016 yılı kişi başına düşen milli gelir rakamlarını vereyim de bir dahaki sefere işkemden sallarken ölçüyü kaçırmayın 🙂 Diğer bir deyişle, “Ben Doğu Avrupa demek istemiştim. . .” yollu kıvırmanız da işe yaramadı 🙂

            2016 YILI KİŞİ BAŞINA DÜŞEN MİLLİ GELİR (DOLAR ÜZERİNDEN)

            Türkiye: 11.230
            Çek Cumhuriyeti: 17.630
            Macaristan: 12.570
            Slovenya: 21.700
            Slovakya: 17,010
            Polonya: 12, 680
            Romanya: 9.480
            Bulgaristan: 7,580

          • Hollanda’da işsiz durumdaki kişilere verilen aylık işsiz ödeneği aşağıdaki gibidir:

            Tek başına yaşayan 18 yaş üstü birey: 964,40 Euro (5100 TL)
            Çocuksuz çift: 1327,43 (7010 TL)
            Tek başına yaşayan ve 18 yaş altı bir çocuğu olan birey: 1213,64 (6340 TL)

            İşsizlerin aylık ödeneğinin bunlar olduğu bu ülkede, akademisyenlerin, öğretmenlerin, memurların aylıklarının ne olabileceğini varın siz tahmin edin.

            Hal böyle iken, okuma yazması olan bir adam, ciddi ciddi, ülkemizde öğretmen maaşlarının Avrupa’daki öğretmen maaşlarının iki katına yaklaştığını söyleyebiliyor. . .

      • Yaptığım uzun yorumda, eğitim sistemimizin hem AK Parti öncesindeki onyıllarda, hem de AK Parti dönemlerinde olması gereken standartların çok uzağında kaldığını söylemiştim. İnsanlarımıza bireyleşme, eleştirel ve bağımsız düşünme yetisi kazandıramayan ilkel bir eğitim sisteminin toplumda ideolojik ve cemaatsel bir körleşme, yaşam gerçeklerinden koparak militanlaşma, diğer toplumsal kesimleri kendine hasım ve düşman görme eğilimini kışkırtıp pekiştirdiğini ima etmiştim. Yazım hatalarıyla dolu bu kısacık paragraf kaygılarımı ve tespitlerimi doğrular görünüyor.

        H. Gayret örneğinde olduğu gibi, Türkiye’de akademisyen-öğretmen ve memur maaşlarının bir çok Avrupa ülkesinde olandan yaklaşık iki kat daha çok olduğunu ileri sürecek kadar yaşamın gerçekliğinden kopabiliyor insanlar.

        AK Parti’yi bugün de savunmadığı için, eli ayağı düzgün bir metinle ve kimseye saygısızlık etmeden yorumda bulunan bir kişiyi “yarı-aydın müsvettesi” diye aşağılayarak kendi çocuksu dünyasında ciddiye alınmayı umabiliyor, kendisine aynı dilden bir karşılık alınabileceğini ümit edebiliyor.

        “Milli iradeye saygı” çağrısında bulunurken, AK Parti’ye oy vermeyi düşünmeyen çoğunluğun gayrı-milli (dolayısıyla emperyalistlerle işbirliği içinde!) olduğunu düşündüğünü ifşa ediyor.

        En umut kırıcı olanı ise, 80 milyonluk bir ülkenin ekonomiden eğitime, güvenlikten işsizlik ve yoksulluğa varıncaya kadar bütün meselelerinin çözümünün ‘karizmatik bir lider’ aracılığıyla çözülebileceği inancı. . .

        • Polonya, macaristan, romanya ve bulgaristanin devlet memuru ve ozellikle akademisyen/ogretmen maaslarini kasdediyorum: dikkatle inceleyin, bastan savmak yok ama!

        • Ey imlayi arabiden bihaber cahil, ve imlayi kavaidden bibehre gafil: Once benden yaptigin tirnak ici alintiyi dogru duzgun yaz da sonra yazim hatalarindan bahset! Kendin pisir kendin ye, sonra da yazim hatasi var de…

    • Bernar bey yazınız ya da yorumunuz bugünki okuduğum tüm köşe yazarlarından, makalelerden hem objektiflik hem gerçeklik hem de öngörü açısından mukayeseye dahi girmez, açık ara önde. Satır aralarında eleştiri kılıfına sarılmış hamaset yok, Soruların içinde tok cevaplar var. Lakin sonucu karamsar, karamsar derken muhalif değilim tabii, o noktaya doğru bir salınıyoruz. Bundan sonra yorumlara daha dikkatli bakıcam, düzenli yazdığınızbir yer varsa takip etmek isteriz. Selametle..

      • Merhaba Alper Bey,
        Yüreklendirici ifadeleriniz için içten teşekkürler. Kişisel olarak, bilgilendirici ve ufuk açıcı konuşmalara, makale ve köşe yazılarına rast gelme olanağımızın giderek daha daraldığı, lumpenleşmenin ve militanlığın arttığı bir medya ortamındayız. Ortada, belki hala çoğulculuğu kısmen korumaya çalışan Karar Gazetesi dışında, gerçek anlamda gazete ve köşe yazarı kalmadı. Son dönemin Yeni Şafak gazetesinde kala kala yalnızca merhum Akif Emre kalmıştı, bu saygın insanı geçen yıl yitirdiğimizden bu yana, söz konusu gazete de değerini tümüyle yitirdi. Seküler cemaate dönük Cumhuriyet gazetesi ile t24.tr sitesinde okunmaya değer tek satıra rastlamak mümkün değil. Yazının hakkını veren, alışılageldik kalitesinden ve okunmaya değerliğinden ödün vermeyen yalnızca Fehmi Koru kaldı gibi. Yalnızca F. Koru’nun, Karar gazetesinden İbrahim Kahveci, Yıldıray Oğur, Elif Çakır, Mensur Akgün, Etyen Mahçupyan ve Mehmet Ocaktan’ın yazılarını takip ediyorum. Bir de KONDA araştırma şirketinin başında bulunan Bekir Ağardır’ın konuk olduğu programları Youtube üzerinden takip ediyor, kendisiyle yapılan ropörtajları okuyorum. Eğer dile getirmek istediğim kanaat ya da yorumlar oluşursa zihnimde, zaman zaman uzun kısa yorumlar yazıyorum bir okur ya da izleyici olarak. Sözünü ettiğim yazar ya da düşünce adamalarının/kadınlarının takipçisi olan okurlar arasında hamasetten ve hakaretten uzak kalmaya çalışan, farklı yorumlara tahammül edebilenler de çoğunluğu oluşturuyorlar gibi. Hem o yorumcuların fikirlerinden beslenmek, hem de giderek daha çok ihtiyaç duyduğum iyimserlik ve umut devşirebilmek için izliyorum o yorumları.

        Özgürlükçü sosyalist (Türkiye’de hiçbir zaman bir geleneği olmadı bu akımın, orada burada tek tük kelaynak kuşları gibiyiz) fikriyattan ilham alan bir insanım. Yüzümü umutla döndüğüm yegane insanlar müteyyeddin demokratlarımız. Bunların uzun vadede Türkiye’nin yazgısını değiştireceğine, ülkenin prangalarından dindar demokratlar sayesinde kurtulabileceğine inanıyorum. Samimi dindarların İslam’ın adalet ve ahlak ilkelerini değerli bulmaları, milliyetçilik ve hamasetten uzak bilgelikleri benim için çok değerli. Dindar demokrat insanlarımız, hem düşünce hem de duygu açısından, bana, otoriter-seçkinci, demokratlık ve bağımsız düşünce ile tarihinde hiçbir zaman buluşamamış sosyalist guruplardan ya da CHP’den çok çok daha yakın. Bence yanlış biçimde “sol” olarak isimlendirilegelen,kör bir fanatizmden, ulusalcılık ve şiddet dilinden kurtulamamış, Türkiye’de yaşayan insanlara ve dünyaya söyleyebileceği hiçbir şeyi olmayan cenahtan önümüzdeki onyıllarda da hiçbir şey çıkmayacak. Mümtazer Türköne, çok saygı duyduğum Avukat Rubil Gökdemir gibi değerli ve saygın birkaç ülkücü dışında, ülkücü hareketin ya da İyi Parti’nin de bizlere verebileceği bir şeyin olmadığını düşünüyorum. Dostlaşabileceğim ve iyimserlik devşirebileceğim insanlar, adalet ve vicdanı, bilgi ve ahlakı değerli bulan dindarlarımız. . . Böyle işte.

        Size ve herkse içten selamlar ve huzurlu Ramazanlar diliyorum.

        • En son bilimsel sosyalizmde kalmislardi, gelenegi olusmus mudur yoksa gezi kardesliginden sonra feto cemaatine mi intisap etmislerdir bilemem… Ancak su kadarini soyleyebilirim ki: gladionun a/b si olmaz! Kufur tek millettir… Dr. Kivilcimlinin bahsettigi biraz munafikca cocuklar:)

          • 🙂 Cehaletiniz dolayısıyla benim gibi bir insanın olsa olsa Hikmet Kıvılcımlı cenahı ile bir bağı olduğunu düşünüyorsunuz, önceki günlerde olduğu gibi yine bunu ima ediyorsunuz. Hem cehaletinizi, hem de merakınızı gidereyim: Lenin, Mao, Fidel Kastro, Stalin gibi faşist diktatörlerin Küba’da, eski Sovyetler Birliği’nde, Çin’de, Polonya’da, Laos, Kamboçya, Doğu Almanya, Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerde kurdukları faşizan bürokratik diktatörlüklerinden sosyalizm çıkaran, Behice Boran’dan Hikmet Kıvılcımlı’ya, Mahir Çayan’dan Deniz Gezmiş’e, Doğu Perinçek’ten Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin başkanı Alper Taş’a kadar bir düzine budalanın ideolojik maskaralıklarıyla özgürlükçü sosyalizm arasında en ufak bir benzerlik kurulmasını zul sayarım.

            Gezi protestolarına ve Gezi olaylarına gelince. . . Gezi, yaşları 17 ile 23 arasında değişen 13-15 kişilik çevreci gencin barışcıl eylemi olarak başladı. Sabah saat beşe doğru, hava henüz aydınlanmamışken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı zabıta ekipleri bu çocukların çadırlarını yaktılar, gençleri itip kakmaya başladılar. Görüntüler sosyal medyaya düştü ve hızla dolaşıma girdi. Bu gençleri ve onların çok haklı eylemini istismar eden gerici ve ilkel sosyalist gurupçuklar ve onların şiddet tapınıcısı şefleri, Gezi protestosunu ilerleyen saatlerde bu gençlerin elinden çaldı. Haklı Gezi eylemi o saatlerde bitti, darbeci sosyalist gurupların ve CHP’li sekülerlerin şiddeti kışkırtan gövde gösterisine dönüştü. AK Parti liderliğinin akılsızlığı sayesinde de bu marjinal şefler hiç hak etmedikleri bir popülerlik elde ettiler. Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ın akılcı yaklaşımına kulak verilseydi, marjinal ve ilkel sosyalist gurupların sıradan bir eylemi olarak o gün biterdi. Kısacası, o yere göre sığdırmadığınız ‘dünya lideri’, kışkırtıcıların tuzağına düşerek, gereksiz ve kabul edilmez polis şiddetine baş vurarak, hem marjinal solcuların şiddetini meşrulaştırdı, hem de bunlara hiç de hak etmedikleri bir destek ve kitlesellik kazandırdı. . . Nerede durduğumu anlamışsınızdır umarım 🙂

          • Okuma anlama kit diyorum: kivilcimli ile baginiz var demiyorum, tersine onun bahsettigi “biraz munafikca cocuklar”i andiriyorsunuz diyorum! Lahavle…

  8. Bugün yorumuma ümüt beyin ekonomi ile ilgili esprisine bir başka espri ile başladım.
    fakat aslında dünkü iki yorumumu bugüne taşımak istiyorum eğer editör izin verirse.
    ilki dün odatvde gördüğüm bir haberdi. haberde birçok israillinin tel avivde sokağa çıkarak israilin yaptıklarını protesto ettiği ile ilgili bir haberdi. Görüntülerde free gaza pankartı ile. dün yorum yazan okurların evrensel değerleri yansıtan yorumlarına israilden bir karşılık olması babından önemli. ki zaten birçok israilli yazarın da israil devletine karşı eleştirisini daha önceden de biliyorum.
    Yine oda tvde gördüğüm, abdüllatif şenerin 7 sene önce cnn türkte verdiği bir mülakattaki sözleri. Boş attı tuttu mu yoksa birşey bilip mi söyledi bilemiyorum. belki de yaptığı analiz sonucunda vardığı sonuç da olabilir. fakat şener, o mülakatta, “büyük ortadoğu projesine dayalı arap kara kışında israil çok önemli mesafeler alacaktır” diyor (bu arada kısaltması BOP ve arap karakışından kastı da arap baharı). Şener, mescidi aksayı da içine alarak bir bütün olarak kudüsün israilin başkenti ilan edileceğini söylüyor. Şener, “Suriye parçalandığında kimin ne pay alacağını göreceğiz” diyor. şener, kudüsün başkent ilan edilmesinin yolunu açan başbakanın kudüs başkent ilan edildiğinde bağıracağını, kızacağını da belirtiyor.
    Bunun gerekçesini de, yani kudüsün başkent ilan edilmesinin yolunu açılmasını da başbakana yapılan şantaja bağlamış. (nasıl bir şantaj olduğunu bilemiyorum.)
    H.Gayretin diliyle söyleyecek olursak şöyle de denilebilir. Abdullatif şener, 7 yıl önceki bir mülakatında kudüsün israilin başkenti yapılacağı iftirasını atmış.

    Ekonomik duruma dönecek olursak.
    borç alıp bunu da betona gömmek gibi mantıksız, akılsız, ülkeyi batıracak ve bir yere gelince tıkanacak olan bir politika neden tercih edilir bilemiyorum. Ekonomist olarak geçinen insanlar bunları göremediler mi yoksa gördüler fakat kişisel çıkarlarını mı tercih ettiler bilemiyorum. özellikle ali babacan, şimşek gibi, kendilerine büyük ekonomist dedirten insanlar için söylüyorum. bunların vebali büyük. yönetim kademesinde olmayan diğer ekonomistler için de durum farklı değil. Onlar için de benim değerlendirmem, hepsi, (nazımın bir hukuk profesörüne hitabından çalıntı yapacağım) ekonomi düvel profesörleri. bunların, kusura baksınlar biraz, ekonomiyi değerlendirebilecek düzeyleri yok. birçoğu o dönem eko diyalog proğramlarında “karşılandığı sürece cari açık sorun değildir” fetvaları verdiler. Bu ülkenin düzeyi maalesef bu. Analiz,mantık düzeyi arınçın özgül ağırlığı kadar.
    Her ülkede kriz çıkabilir. ancak açık olan, normal bir insanın “olmaz böyle şey” diyeceği bir durum var. Olayı karikatürize ederek ifade etmek gerekirse şöyle söyleyebilirim. Normal insanlar, iş yapmak, yatırım yapmak, işlerinde gerekli olan sermayeyi sağlayabilmek, borçlarını ödemek vs. için bankadan kredi çekerden. Biz ise, lüks restoranda yemek yemek için bankadan kredi çektik. Durumumuz aynen böyle.
    gene anlamayan yandaş olursa şöyle izah edeyim. avm, çekyat üretmez, avm, pantolon üretmez, saman üretmez, bilgisayar üretmez. yani bir değer üretmez. aldığımız parayı üretime kanalize etseydik, yani avm değil, çekyat fabrikası, tekstil fabrikası, bilgisayar fabrikası vb. alanlarına yönlendirseydik ülkemiz şu anki duruma gelmezdi. şimdi ise kriz gelecek. kim seçilirse seçilsin, kriz çıkacak. önce bu gerçeği vurgulamak lazım. Dünyanın 16. büyük ekonomisi olmayı hayal ederken şimdi G20 içinde kalıp kalamıyacağımız tartışılıyor. (bizden önceki bütün “dış güç ülkeler” olmasa aslında dünyanın en büyük ekonomisi oluruz. ümüt beyin dış güçler tezi birkez daha doğrulanıyor burda)

    İş maalesef bu mantıksız, sanki ülkeye kasteder gibi yürütülen ekonomi politikası ile bitmiyor. Bu politika “kör gözüne parmağım…” yaklaşımları ile de ülkenin batışı hızlandırılıyor.
    Hürriyet gözetesinde uğur gürsesin yıldız holding üzerinde faiz ve kur dengesi üzerine yaptığı analız, faiz takıntısının sonucunu çok güzel özetliyor. gürsesin yazısından ilgili bölümü aşağıya aktarıyorum. yandaşlar bile anlıyacaktır durumu.
    “Yıldız örneğinde, kısa vadeli finansmanla varlık alımı yapan iş dünyası şimdi zorlanıyor. Doğuş örneğinde ise kur artışının büyük hasar yarattığı görülüyor. Doğuş Grubu’nın açık döviz pozisyonunun 4.7 milyar dolar olduğu görülüyor. Kısa ve uzun vadeli finansal borçları 6.2 milyar dolar (23.5 milyar TL) olan grubun faizler 1 puan arttığında karşılaştığı yük yaklaşık 60 milyon TL iken, kur yüzde 1 arttığında karşılaştığı ilave yük 116 milyon TL olduğu görülüyor. Kur hasarı mı yoksa faiz hasarı mı sorusunun yanıtı çok açık biçimde ortada; kur etkisi bu bilançoda iki kat daha fazla.”
    Yukardaki alıntıda kurun faizin 2 katı ülkeye zarar verdiği apaçık ortada.
    Bu durumu gürses biliyor da ülkeyi yönetenler bilmiyor mu? bilmemesi mümkün mü? peki biliyorsa niye bunu yapıyor? inanın hiçbir mantıklı açıklama bulamıyorum. yandaşlar açıklarsa ben de öğrenirim. Çünkü onlar burda hükümet adına yazıyorlar.
    Sonra geliyoruz artık ekonominin kontrolden çıkmak üzere olduğu aşamaya. artık dolar balatanın son bölümünü de yakmak üzere. faizi artırıp kamyonun tepeden aşağı gidişini biraz yavaşlatmamız lazım. Biz ise fazii artırmıyoruz, bu yetmiyor kamyonun yokuş aşağı hızını artırmak için bir de “kambiyo rejimine kontröl mü geliyor?” sorusunu sorduruyoruz.Kamyon daha da hızlanıyor.
    Bunlar zaten görünüyor. yani hükümetin bunu bilmemesi, aklının almaması, bilgisinin yetmemesi diye bir durum olma ihtimali yok.
    Bu da yetmiyor. ingiltere ziyareti oluyor ve cumhurbaşkanı, ekonomi yönetimiyle daha yakından ilgileneceğini açıklıyor. Faizin enflasyonun nedeni olduğunu söyleyen birisinin ekonomi yönetiminin başında olacağını açıklaması dünyada nasıl bir etki yaratması gerekiyorsa, aynen o şekilde etki yaratıyor. dolar 4.50’a geliyor.
    Şimdi bu akp yönetiminin bu ülkeye yapacağı birtek şey kaldı. kamyonu devirsinler de onlar da biz de kurtulalım. en azından ne olacaksa olur da, devrildik, devrileceğiz diye korkmaktan kurtuluruz.

    • Korkma Hamza bey sayın cumhurbaşkanı direksiyonun başında olduğu müddetce bu kamyon devrilmez 15 yıldır kamyonun devrilmesini bekleyenler ellerini ovuşturanlar ha kriz çıktı çıkacak diye dört gözle bekleyenler yine sevinçleri kursaklarında kalacak Allah’ın izni ile. geçmişi biliyor musun yaşın itibari ile bilmiyorum ama bu ülkede bir günde döviz üç kat arttı faizlerde 7500 e çıktı (Anayasa kitapçığı fırlatılınca başbakana) Eğer o günleri yaşayan ve bilen biri iseniz bu günlere haksızlık yapıyorsunuz. Tabi ki problem çok tedbir alınmalı ama felaket tellallığına gerek yok.sayın cumhurbaşkanı faizleri indirin diyor bürokrasiye ama takan yok indirsinler bi bakalım belki de sayın cumhurbaşkanı haklı bi deneyelim onun söylediği sonuç olmazsa halk sorar bunun hesabını sandıkta. Faizlerin indirilmesi konusunda bu kadar ısrar ediyorsa bi bildiği vardır. bence ekonomi yönetimi faizleri indirmeli ve sonucunun hep beraber görelim kıyamet kopmaz ya gelişmiş ülkelerde faiz eksi de demek ki faiz olmadan da ülke ekonomisi iyi olabiliyor. sizin faizi savunduğunuzu söylemiyorum tabi söylediğim cumhurbaşkanının talebinin yerine getirilmesi gerektiğini söylüyorum

      • ümüt bey, nasıl bir mantığınız var anlamakta güçlük çekiyorum. kardeşim dolar 4.50 tl. olmuş. türkiyenin büyük firmaları bir bir batıyor sen hala direksiyondaki adamdan bahsediyorsun. ben de zaten aynı şeyi söylüyorum. direksiyondaki bu işi ya bilmiyor ya da türkiyenin durumu umurlarında değil.
        yazdıklarım gayet açık. türkiyenin durumu da gayet açık.
        Geçmişle kıyaslıyorsun. o dönemde izmit debremi vardı. eğer yanlış hatırlamıyorsam zaten ülke o deprem nedeniyle %10 civarı küçülmüştü. sonra da diğer kriz çıktı. ve krizden de o dönemin hükümetlerinin aldığı bir dizi radikal kararlarla çıktık.
        Sen krizten bahsediyorsun. ben ülkenin tükenmesinden bahsediyorum. ülke bitiyor, tükeniyor. ülkenin beka sorunu var. yani varolma sorunu var.
        İsterseniz kriz ile ülkenin tükenmesi arasındaki ayrımı ayrıca anlatırım. ancak bunun farklı olduğunu anlayın.
        istersen bir insanın durumundan yola çıkıp basit bir mantıkla arasındaki ayrımı anlayabilirsin. birisinin damarları tıkandı ve krize girdi. acil hastaneye gider anjiyo olur vs. durum düzelir.
        fakat bir başka kişiyi düşünün, öyle krize falan girmedi, fakat hastalığı ölümcül hastalık ve günbegün hastalığı ilerliyor. Türkiyenin durumu bu.
        Ayrıca yukarda da yazdım. kriz, kim seçilirse seçilsin geliyor.
        yani hasta mecburen ameliyata alınacak. fakat senin güvendiğin kişi gelirse kriz çok daha derin ve sert olacak ve krizden çıkış da hem uzun sürecek hem de çok sancılı olacak. Fakat bir başka gelirse, krizin etkisi biraz daha hafif olacak ve krizden çıkış da az biraz daha kısa olacak.
        Artık olay siyasi parti olayı değil. zaten son 4 seneye kadar sadece 1 kez, o da 12 eylül sonrasında oy kullandım. iktidarda kimin olduğu ile hiç ilgilenmedim. şimdi ise, iktidarda kimin olduğundan ya da olacağından ziyade, kimin olmaması gerektiğinin önem kazandığı bir dönem. bunu anlayın artık.
        bu seçim türkiyenin son şansı gibi görünüyor.

      • H Gayret sana zahmet Taha Kıvanç ín kim olduğunu bir araştır bak bakalım o havuzda yazarmı?
        İsterse bir ip ucu vereyim T Kivaç ünlü bir yazarın takma ismi. değişk konularda yazar.

      • Bu arada, işi ehline vermezsen eğitimde kalite sağlayamazsın. O dediğin AB ülkeleri eğitimcilerine belki daha az para veriyor ama işi ehline veriyor: Torpille müdur/yönetici atama yok. AKP neden herkesin partisi olamadı ki ? sebep ortada. Şimdi 50+1’e talim!

  9. yöncelikle fehmi beyin ve ailesinin sonra tüm yorumcu arkadaşlarımın ve yorumlarımızı okuyanların mübarek ramazanını içtenlikle kutlar, hepimizin daha iyi insanlar olmasına Yüce Allahın vesile kılmasını temenni ederim. burada bile yeri geldiğinde kırıcı sözler sarfettiğimiz oluyor ramazanın bir güzelliği de herkesin birbirine hakkını helal ederek başlamasıdır. her kimin üzerimde ne hakkı varsa helal olsun…

    seçim sandığında seçmeni hareketlendiren en önemli saik elbette ekonomidir ve son derece haklı bir saiktir. akp iktidarının geldiğinden beri en zorlanacağı seçim olabilir, CB açısından çok sıkıntılı görmesem de akp nin meclisteki çoğunluğu açısından sıkıntılı olabilir zira hiç bir dönemlerinde ekonomi verileri bu denli kötülememişti. ekonominin durumu incelenirse hem pek çok yapılan iç yanlışların yanısıra pek çok dışarıdan gelen saldırı olduğu da görülecektir ama daha önce de hepimiz yorumlarımızda ayrıntılı yazdığımız üzere üretime özellikle katma değeri yüksek ürün ve teknoloji üretmeye dayanmayan tüketime ve israfa fazla yer açan eğilimimizin doğurduğu sonuçlar bunlar. dış saldırılar dahi sonuçta biz buna açık olduğumuz için olduğundan dış meseleden çok iç mesele sayılır.
    peki açıklıkla ortaya koyduğumuz bu durum seçmene nasıl yansır. akp nin mecliste çoğunluğu elde edememe ihtimalini muhalefetin kendini ekonomiyi ben çözebilirim başlığı altında doğru ve güçlü ifade etmesine bağlıyorum. güçlü çözüm önerilerinin olması gerekir, seçmenin güvenmesi gerekir. ben şimdilik bu konuda muhalefet açısından fazla varlık görmediğimi belirteyim. yoldan geçen kime sorsanız partilerin ekonomi politikasını fazla cevap alınmaz zira muhalefet partileri soruna yönelik konuşurlar çözüme yönelik değil. ekonomi kötü derler yine derler yine derler biz gelelim çözelim derler ama nasıl çözecekleri meçhuldür işte tam da bu nedenle
    fehmi beyin yazısının sonunda ele aldığı durum ortaya çıkar e ekonomi bu kadar kötü neden seçmenin yarısı yine akp ye oy vereceğini söylüyor sorusu karşımıza gelir. fehmi beyin yanıtı durumu hala anlamayan muhalefetin okumasına benziyor ve mecliste çoğunluğun yine akp ye geçmesine zemin hazırlıyor. bu göstergeler diyor ki ekonomi kötü ama alternatif yok. seçmen diyor ki borcum harcım var muhalefet bana ne öneriyor ki bir başka maceraya gireyim hele şu sıra…çünkü muhalefet kendini ifade etmeye harcaması gereken enerjiyi iktidarı kötülemeye harcıyor. bütün yorumlarımda muhalefet açısından benim de sürekli ortaya koyduğum temel eleştiri bu…bu yine akp yi rakipsiz yapacak, muhalefet seçmen şaşırtır mı, öyle mi, böyle mi, ekonomi kararı etkiler mi derken yine oylar iktidara uçmuş olacak. muhalefet medya da iktidar kadar yer bulamıyor olabilir ama bulduğu zamanı etkin kullanabilme diye bir şansları var. önümüze doğru reçeteler koysunlar bizde şapkamızı önümüze alıp düşünelim değil mi…
    seçmenin başta benim mecliste akp çoğunluğu elde edemezse ki CB nin Erdoğan olduğu durumda meclis hep beraber çalışalım yönünde br irade ortaya koymaz da CB nına sürekli sorun çıkarma, meclisi kilitleme yoluna gider mi şeklinde endişelerim var. zira milletçe bizim için neyin doğru olduğu konusunda hatalar yaparken çok bonkörüzdür. o nedenle de benzemezlerin iktidarı konusunda ciddi şüphelerim var. herkesin bir yerlere adamını yerleştireyim diye uğraş verdikleri aylar sonucunda durumdan hiç kimse memnun olmuyor ve bir seneyi biraz geçtikten sonra seçim sandığına gidiliyor idi değil mi???? şimdi bizi daha ümitli kılabilecek ne var elimizde??? tam da bu konuda muhalefetten güven duyacağım istikrar konusundaki ciddi endişelerimi giderecek taahhütler bekliyorum.
    bu sitenin kuruluşundan beri yorum yazıyorum defalarca yazdığım bir cümleyle bitirmek isterim.
    hiçbirimizin sırtında akp küfesi yok.

  10. Anketler
    AK Parti, yap-işlet-devret modeli ile pek çok yatırım yaptı. Türkiye’nin merkezi konumu dolayısıyla bu yatırımlar, Türk ekonomisini canlandırdı. Türkiye ekonomisi yerine oturdu. Bugün ekonomi krizi yoktur. Bunu nasıl biliriz? Kriz zamanında araçlara bindiğiniz zaman üçte ikisi doluyor, kalan boş oluyor. Bunu trende, uçakta, gemide ve otobüste müşahede edersiniz. Bugün böyle değil. Saat gece onlarda bile trafik tıkanır. Araçlar doludur.
    Ekonominin ikinci göstergesi ise işsizliktir. Yakınlarınızın işsiz olduğunu görürsünüz. Mezun olanlar aylarca beklerler. İşi olanlar da haftanın bazı günleri işe gitmezler ve yevmiyelerini almazlar. Bunu İzmir’de de, Ankara’da da görürsünüz. Bugün böyle bir durum yoktur. İşçi bulamıyorsunuz, usta bulamıyorsunuz. O halde ekonomi sıkıntısı yoktur.
    Elektrik kesilmiyor, sular kesilmiyor, gaz satın almıyoruz. Bunların aksi kriz alametidir.
    AK Parti’ye oy verilmesinin sebebi budur. Herkesin işi gücü vardır. İşler normal yürüyor. Savaş çıkmadıkça yap-işlet-devret modeli Türkiye’de daha belki yarım asır iş görür. Ülkede savaş çıktığında insanlar hareket edemez hale gelir. Yabancılar ülkeye gelemez, yatırımlar gelir getirmez. Devlet bunlara garanti vermiştir. Ödeyemez duruma düşer. Yeniden borçlanarak borçlarını öder. Borç veren de olmazsa ki olmaz, devlet batar. Osmanlıların durumuna düşer. Bunun tedbiri yap-işlet-devlet modeli yerine ortaklık modelidir. Toprak bizden, yatırım sizden gelirleri paylaşma modeli. Bu, Adil Düzen’e dönüştür. İhale şartlarını sermaye değil toprak sahibi koymalıdır.
    Seçmenin oyuna gelince ben İyi Parti’nin barajı geçeceğine asla ihtimal vermiyorum. MHP’nin oy oranı %14’tür. AK Parti’nin oyu eksilmiyor. Saadet Partisinde zaten oy yok. Nereden artacaktır? AK Parti’nin oyları %40’lardadır. Saadet’in oyları artmıştır. Barajı geçecek durumdadır. MHP’nin oyları düşmüştür. İyi Parti’nin oyları %5’in altındadır.
    Sermaye onu büyütüyor. MHP’lilerden geçenler vardır ama bu oran %1’ler civarında olur.

  11. Ekonominin kötüye gittiğinin göstergesi bankamatiklerdir bana göre.
    Ne zaman bankamatikler gıcır gıcır yeni para vermeyi artırdı. Sıcak para basılıyor demektir ve ekonomi kötüye gidiyordur. Son zamanlarda elime ütüsü bozulmamış çok para geömeye başladı. Demek ki durum vahim.
    Bugün bir yerde bir başlık gördüm. “Beton imparatorluğu” diye.
    Avrupa ve Amerikadan gelen sıcak paraları zamanında betona değil de üretime yönelik yatırımlara yöneltseydik bu durum başa gelmezdi.

    • Deme gitsin sayın sade vatandaş…
      Yol, havaalanı, demiryolu, liman, köprü, geçit, okul gibi altyapı yatırımları yapıp batılı efendilerimizi ve yerli işbirlikçilerini kudurtmak yerine;
      önceki hükümetlerin yaptığı gibi IMF’den borç alıp memleketin mutlu azınlığına teşvik adı altında peşkeş çekmiş olsaydı çok ama çok rahat olacaktık.
      Mesela Dogan holding teşvik alamadığı için gazetelerini elden çıkarmak zorunda kalmayacaktı.
      Batılı efendilerimizden de bol bol aferin alacaktık….
      Yine de bir ümit var aferin almak için…
      %0,6 gibi muazzam derecede ezici bir halk desteğine sahip yerli işbirlikçileri ve abidik gubidik cephesi kazanırsa bütün bunlardan kurtulmuş olacağız.
      O zaman; eskiden olduğu gibi, soğan sarmısak üretiminde patlama yaparak çağ açıp çağ kapatacağız.
      Alınacak IMF kredileri de her zamanki sahiplerine oluk oluk akacak…

      • Dogan medya satilinca da vay efendim ozgur basin susturuluyor diye yaygara kopariliyor burda. Zaten satilmis bir medya icin deger miydi? Degerli yorumunuzu destekliyorum.

  12. Ekonomik bozulmanın nedenleri yüzde yüz dış kaynaklı değil tabi ama ekseriyetle dış kaynaklı .tabiki bizim yapmamız gerekenler var. Yunanistan ekonomik olarak iflas ettiği dönemlerde derecelendirme kuruluşlarınca notu yükseltildi Türkiye’nin notu düşürüldü bunda kasıt olduğu belli değil mi? milletimiz de derecelendirme kuruluşlarınca alınan yanlı, gerceği yansıtmayan kararlarını görüyor ve bu nedenle ekonomik bozulmaların nedeninin dış kaynaklı olduğu kanaatine varıyor

    • doğru söylüyorsunuz. dolar kimin parası? emperyalist amerikanın. türk malı dolar olsaydı kesinlikle 4.50’ye çıkmazdı. Euro da emperyalist avrupanın. diğer paralar da öyle. hepsinin kökü dışarda.
      ümit bey, biraz mantıklı şeyler yazın da biz de kafamızı zorlayalım.

  13. vatandaş olarak ekonomiyi tabiki takip ediyoruz ama takip ettiğimiz bir şey daha var ekonomik bozulmanın nedenleri görünen şu bozulmanın nedeni iç kaynaklı değil daha çok dış kaynaklı kasıtlı olarak seçim arefesinde iktidarı ne kadar zora sokabiliriz halkın gözünden düşürebiliriz hesabı yapılıyor. vatandaş olarak bunun farkındayız yedi düvel ülkemize saldırıyor içimizden çıkmış terör örgütleri de (PKK, FÖTÖ ve diğerleri). vatandaş da bunu görüyor. Allah’ın izni milletimizin reyleri ile bu saldırıları savacağız milletçe. Birlik beraberlik içinde olursak sırtımız yere gelmez, En büyük gücümüz birliğimiz, dirliğimiz

    • AKP az konuşup iş yapsın cari açığı kapatsın. Gedik habire büyüyor. Bunun kapatılması gerekiyor. Bir yandaş olarak kendi payına parasal vefa borcu ödemesine var mısın? Bu iş partizanlardan başlamalı. Partizan olmadığım halde sırası geldiğinde ben varım diyorum. Sen partizan olarak var mısın?

  14. En büyük borç dolar cinsinden ve dolar devamli artiyor (son 5 yılda hemen hemen aynı hızla toplam iki kattan fazla artış var). Ülke ekonomisi dolara endeksli. Faiz lobisi deniyor ancak insanı şüpheye düşuren şeyler yazanlar var, misal: “Bu şartlarda anlaşılıyor ki, halka gösteriş olsun diye Hükümet, bankaları suçluyor ve fakat el altından onlarla iş birliği yapıyor. Bu şartlarda acaba faiz lobisi kimdir? Kaynak Yeniçağ: Faiz lobisi kimdir? – Esfender KORKMAZ”. Sn. Erdogan Sabah’ta bugün ne demiş: “Halk para politikalarında sıkıntıya düştüğü zaman bunun hesabını Başkan’a sorar. Başkan’a soracağına göre bu konuda tabii para politikalarında etkin olan bir Başkan görüntüsü vermeye mecburuz…. Faiz duserse enflasyon düşer”.

    Herşey birbirine bağli. Tüccar dövize endeksli çalışırken enflasyonun düşmesi de dolara bagli. Ekonomi durgun halde seçimi bekliyor. Ee nasıl olacak bu iş? Dış kaynaklı bilgi kaynaklarına göre, misal: ( https://www.nationaldebtclocks.org/debtclock/turkey ) durum çok cok kötü degil (veri farkı/eksikliği olabilir). İşin en kötüsü cari açık. Döviz girdisi ve çıktısı açısından 40-45 milyar dolar açık var ve bu konuda dünya 4.cüsüyüz. Bizden daha berbat üç ülke Anglosakson (ABD-Ingiltere-Kanada). Bizim bunlardan farkımız üretkenlik-özellikle teknoloji seviyesi. Bu farkla, GSMH degerleri bizimkinden çok fazla. Daha çok borçlu olsalar da onlara karada, denizde ölüm yok gibi, ya biz? Farklı bir şey yapılması lazım, bize uyabilecek fedakarlığa dayanan orjinal bişey. Borç ödemekten iflahımız kesiliyor, borçların faiz yükü cok fazla. Bunu azaltmak için borcu azaltmak lazım. Onu sat, bunu sat elde bişey kalmadı deniyor, ee nasıl olacak, mesela şöyle: Hükumet 10-15 yıldır yandaş zengini yaptı deniyor ki doğrudur. Zenginliklerinden bunlara has özel vergi konsun, parasal vefa borcu! Reis bu işi halletsin. Yekün ortaya çıksın. Sonra da yandaş olmayanlara sıra gelir. Gelir düzeyi yüksekçe herkese “pamuk eller cebe” vergisi konsun. Ortaya çıkan para borç odeme açısından ülkeyi oldukça rahatlarır. Biraz da israf-ölü yatırımlar kısılırsa para kaynakları üretim-ihracat olarak iyi kullanıldığı takdirde ekonomi canlanabilir.

  15. Öncelikle Ramazan ayının bereketi ve rahmeti bütún insanlığa huzur, barış, bolluk getirsin, ve Mubarek olsun.
    H Gayret ede Teşekúrler, son üç gündür eski H Gayretten nerdeise eser kalmadı, önceki gitti yep yeni bir H Gayret geldi.
    siyası görúşü ne olursa olsun içinde iftira ve hakaret olmayan bütün yorumları zevkle okuruz.bu tip yorumlaride okumaya devam edeceğiz.

    Fehmi bey biz millet olarak aşırı derecede israf ediyoruz.
    Çalíşmayi sevmiyen fakat
    Gösteriş seven bir milletız.
    Politikacılara da aşırı derecede güveniyoruz onlarda bizim bu zaafımızi kendi menfaatlari için çok güzel kullaniyorlar.
    Hayvancílığímızı ve tarımı bitirmiş yerine betonlaşmışiz.
    Yollar yapmışız fakat trafik kazalarını azaltamamışız.
    Bütün bunların yanı sira işi ehlisine değil
    de adamımıza veriyoryuz.

    • Selam, iyi dilekleriniz icin tesekurler, bilmukabele:) Milletimize musrif diyemeyiz, aksine kanaatkar ve tutumlu bir toplumuzdur. Evet gosterisi severiz, eh butun asya biraz oyledir:) calismayi sevmek/sevmemek gorecelidir ama gordugum kadariyla milletimiz tuttugunu koparan, yetenekli ve uyum kabiliyeti yuksek bir toplum. Hayvancilimizin ne durumda oldugunu bilmiyorum ama karayollarimizdaki trafik terorune bakilirsa cok da kotu degil sanki:) nihayet tarimda da ilginc bi durum: hashas tarimi tavan yapmis gibi:) betonlasma ve gurultu kirliligi istanbul icin maalesef bir gercekliktir. Isi ehline vermek bizde zaten adamina vermek anlamina geliyor maalesef:))) hepsi bir yana yapilan tum altyapi yatirimlarina ragmen karayollarimizda yasanan katliamlar oncelikle insan faktorunden kaynakliysa da bence birinci kusur idarenindir. Ceza ve yaptirimlarin uygulanmasi konusunda kamuda bir isteksizlik var! Sorumsuzca artirilan hiz limitleri soykirima yol acmistir. Artan nufus ve arac sayisi bahane edilebilir ama bu yuksek hiz limitlerini neyle aciklayalim? Bu konuda muhalefetin hukumeti bir kez olsun elestirdigini duymadim:( muhalefet gorevini bile dogru durust yapamiyorlarsa, onu da mi hukumet elestirsin?

Yoruma kapalı.