‘Devlet adamlarına nasihatler’ tadında bir konuşma; dikkatle okumanızı isterim

48
Reklam

Bugün bu sayfaya bir konuk alacağım. Konuk Anayasa Mahkemesi başkanı Zühtü Arslan. Anayasa Mahkemesi’nin 61. kuruluş yıldönümü vesilesiyle düzenlenen törende, devlet ricalinin önünde, dün, tarihi bir konuşma yaptı anayasa profesörü unvanı da bulunan Zühtü Arslan ve ben de o konuşmayı burada sizlerle paylaşmaya karar verdim.

Devlet geleneğimizde, her dönemde, ‘devlet adamlarına nasihatler’ genel başlığı altına girebilecek düzeyde ve önemli örnekleri Koçi Bey, Defterdar Sarı Mehmet Paşa‘ya ait uyarılar olan düşünce paylaşımları vardır. Aynı düzeyde bir uyarı olarak gördüm Anayasa Mahkemesi başkanının konuşmasını.

Lafı hiç uzatmadan konuşmanın metnini Anayasa Mahkemesi sitesinden alarak sunuyorum:

Sayın Cumhurbaşkanım,
Değerli Konuklar,

Anayasa Mahkemesinin 61. kuruluş yıldönümü vesilesiyle düzenlediğimiz törene hoş geldiniz, şeref verdiniz. Sizleri en içten duygularımla, saygıyla selamlıyorum.

Bu yıl Cumhuriyet’imizin yüzüncü yılını kutluyoruz. Bu nedenle düzenlediğimiz sempozyumun konusunu “Yüzüncü Yılında Cumhuriyet ve Anayasa Yargısı” olarak belirledik. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi kararlarından hareketle Cumhuriyetin anayasal kimliği üzerine bazı değerlendirmeleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Öncelikle belirtmek gerekir ki her anayasanın zaman ve mekân içinde oluşan, gelişen ve yaşayan bir kimliği vardır. Bir milletin geçmişi ve bugünü arasındaki etkileşim, kırılmalar ve süreklilikler bu kimliğin şekillenmesinde etkili olmaktadır. Başka bir ifadeyle anayasal kimlik başta anayasayı yorumlamak ve uygulamakla görevli anayasa mahkemeleri olmak üzere hukuksal ve siyasal aktörlerin kararlarıyla şekillenmekte, toplumsal ihtiyaçlar ve gelişmeler dikkate alınmak suretiyle sürekli yenilenmektedir.1

Bu bağlamda Türk anayasa kimliğinin en belirleyici niteliği hukuk devletidir. Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 2. ve 14. maddelerini birlikte okuduğumuzda Cumhuriyet’in diğer vasıflarının aynı zamanda hukuk devletini nitelediklerini görürüz. Buna göre Türkiye Cumhuriyeti, millî egemenliğe, kuvvetler ayrılığına, adalete ve insan haklarına dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Esasen Anayasa’nın kalan kısmı bir anlamda bu cümlenin hatta hukuk devleti ilkesinin açıklaması mahiyetindedir.

Reklam

Anayasa Mahkemesi de hukuk devletini Anayasa’nın ana ilkesi olarak belirlemiştir. Mahkemeye göre hukuk devleti Anayasa’nın tüm maddelerinin yorumlanması ve uygulanmasında göz önünde bulundurulması zorunlu olan bir ilkedir.2

Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti aynı zamanda sosyal bir hukuk devletidir. Asırlar önce ünlü düşünür Fârâbi, erdemli ya da ideal devletin insanın mutluluğunu sağlayan devlet olduğunu belirtmiştir.3

Anayasa’nın 5. maddesi uyarınca kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, bu amaçla sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayan engelleri kaldırmak devletin görevleri arasındadır. Anayasa Mahkemesine göre de kişilerin refah ve mutluluğunu sağlamaya yönelik olarak sosyal devletin herkes için insan haysiyetine yaraşır asgari bir hayat düzeyini gerçekleştirmesi gerekmektedir.4

Sayın Cumhurbaşkanım,

2010 anayasa değişikliğiyle hukuk sistemimize giren bireysel başvuru, insan haklarına dayalı hukuk devletinin daha etkili şekilde hayata geçirilmesine hizmet etmektedir. Bu kapsamda bireysel başvurunun on yılı aşan uygulaması, Cumhuriyet’in niteliklerinin hak eksenli bir yaklaşımla yorumlanmasına çok önemli katkılar yapmıştır. 

Bu katkının en bariz örneğini laiklik ilkesinin yorumunda bulabiliriz. Anayasa Mahkemesi kararlarında bu ilkenin hâkim olduğu bir hukuk düzeninde dinî tercihler ve bunların şekillendirdiği yaşam tarzının devletin müdahalesi dışında ancak koruması altında olduğu belirtilmektedir.5 Mahkememiz, hak eksenli laiklik yorumuyla bir yandan avukatın başörtülü olduğu için duruşma salonundan çıkartılmasını, diğer yandan da gayrimüslim bir azınlık cemaatinin dinî liderinin seçimine devlet tarafından müdahale edilmesini din özgürlüğünün ihlali olarak görmüştür.6

Öte yandan Anayasa Mahkemesi sıklıkla demokratik hukuk devleti terkibini kullanarak günümüzün geçerli demokrasi anlayışı olan anayasal demokrasiye vurgu yapmaktadır. Anayasa’nın Başlangıç kısmında egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ancak egemenliği millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi veya kuruluşun hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeninin dışına çıkamayacağı belirtilmiştir.7

Kuşkusuz hürriyetçi demokrasinin gereklerinden biri ve belki de en önemlisi temel hak ve hürriyetlerin güvence altına alınmasıdır. “Demokratik anayasanın temeli özgürlüktür.” sözüyle Aristoteles bundan yaklaşık 2.500 yıl önce demokratik rejimlerin yönünü belirlemiştir.8

Reklam

Bilindiği üzere demokratik anayasalar esas olarak özgürlükleri korumak amacıyla, egemenliği kullanan güçlerin ayrılmasına ve sınırlandırılmasına yönelik anayasal ilke ve kurallara yer vermişlerdir. Nitekim Anayasa Mahkemesi kararlarında vurgulandığı gibi Anayasa’da yer verilen kuvvetler ayrılığı ilkesinin gayesi yetki aşımlarının ortaya çıkmasını ve temel hakların ihlal edilmesini engellemektir.9

Sayın Cumhurbaşkanım,

Cumhuriyet’in herkesin eşit ve özgür bireyler olarak kendilerini ait hissettikleri demokratik bir hukuk devleti olarak yoluna devam etmesi hepimizin ortak hedefidir. Bu hedefin tam olarak gerçekleşmesinin biri toplumsal, diğeri de hukuksal ve siyasal düzlemde olmak üzere iki temel şarta bağlı olduğunu düşünüyorum.

Öncelikle toplumsal düzeyde bizim gibi olmayanlarla, bizden farklı düşünen ve yaşayanlarla sağlıklı bir ilişki kurmak durumundayız. “Öteki” olarak gördüklerimizin ontolojik varlığını kabul etmedikçe bu sağlıklı ilişkiyi kurma imkânı da yoktur. Kendimize hak gördüğümüzü “öteki”ne de hak görerek, adaleti ve özgürlüğü sadece kendimiz için değil başkaları için de isteyerek, farklılıklarımızla birarada yaşamanın iklimini hep birlikte oluşturmak zorundayız.

Diğer yandan demokratik Cumhuriyet’in geleceği hukuksal ve siyasal düzlemde kuvvetler ayrılığı ilkesinin ve bu kapsamda yargı bağımsızlığının tam manasıyla hayata geçirilmesine bağlıdır. Belirtmek gerekir ki hangi hükûmet sistemi benimsenmiş olursa olsun demokratik anayasalarda yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyacak özel düzenlemelere yer verilmiştir.

Anayasa’mızın “Mahkemelerin bağımsızlığı” kenar başlıklı 138. maddesinde, hâkimlerin vicdani kanaatlerine göre karar verecekleri, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere -tavsiye ve telkinde bulunmak dâhil- hiçbir surette müdahale edilemeyeceği ve mahkeme kararlarının geciktirilmeksizin yerine getirileceği belirtilmektedir. Bu hâliyle 138. maddeye demokratik hukuk devletinin sigortası diyebiliriz.

Bu maddeyi yorumlayan Anayasa Mahkemesine göre, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı hâkimin çekinmeden ve endişe duymadan, herhangi bir dış etki altında kalmadan, tarafsız tutumla ve özgürce karar verebilmesini gerektirmektedir.10 Bu da hâkimler için coğrafi teminat gibi birtakım anayasal ve yasal güvencelerin yanında, sağlam bir kişilik ve kirlenmemiş bir yargısal vicdanla mümkündür.

Esasen anayasal kimliğin birçok unsuru gibi yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesi de yeni değildir. Söz gelimi ilk anayasamız olan Kanun-i Esasî’deki “Mahkemeler her türlü müdahelâttan azadedir.” (mad. 86) hükmüyle yargı bağımsızlığı teminat altına alınmıştır.

Meşrutiyet Dönemi’nde bu hükmün uygulamasını bizzat yaşayarak gören kişilerden biri Namık Kemal’dir. Ünlü şair, yazılarında devletin devamının ve halkın bahtiyar olmasının yolunun adaletten geçtiğini ifade eder. Örneğin bir şiirinde şöyle der: “Bulunmazsa adalet milletin efrâdı beyninde, Geçer bir gün zemîne arşa çıksa pâye-i devlet.” 

Kısacası, adaletin olmadığı yerde devletin payesi veya gücü arşa çıksa bile bir gün yerle bir olur. Namık Kemal, adaletin sağlanmasının birinci şartının yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı olduğunu belirtmiştir.11

Ancak Namık Kemal, adaletin ve yargı bağımsızlığının aslında söylem değil bir eylem meselesi olduğunu tutuklu yargılandığı bir davada tecrübe etmiştir. Bunu ona öğretecek olan da birkaç yıl önce yazdığı mektupta kendisinden “nebbâş” yani “mezar soyguncusu” diye bahsettiği İstinaf Mahkemesi Başkanı Abdüllatif Suphi Paşa’dan başkası değildir.

Duruşma yoğun bir ilgi altında gerçekleşir. Yapılan telkinlerin de etkisiyle, başta Namık Kemal olmak üzere hemen herkes mahkûmiyet kararı beklemektedir. Ancak beklenenin tersine, Namık Kemal’i hürriyetine kavuşturan bir karar verilmiştir.

Mahkeme Başkanı Suphi Paşa akşam evde kızı bu kararı verirken korkup korkmadığını sorduğunda, tüm zamanların hâkimlerine unutulmaz bir ders niteliğinde olan şu cevabı vermiştir: “Yarın Hünkârın da, benim de huzuruna çıkacağımız bir hâkim vardır ki, yalnız ondan korkarım!12

Sayın Cumhurbaşkanım,

Anayasal kimliğimizi oluşturan tüm bu ilke ve değerlerin en büyük güvencelerinden biri bağımsız ve tarafsız yargıdır. Bu nedenle demokratik hukuk devleti olarak Cumhuriyet bizden yargı alanında da Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” yargı mensupları ister.

Diğer yandan bireysel başvuru gibi Cumhuriyet’in hukuk alanındaki kazanımlarını ve insan haklarına dayanan devlet olma niteliğini korumak için egemenliği kullanan kurumların iş birliği içinde olması bir zorunluluktur. Nitekim Anayasa Mahkemesine göre kuvvetler ayrılığı ilkesi erklerin birbirleriyle bağlantısız bir şekilde çalışmalarını değil aksine Anayasa’nın Başlangıç kısmında belirtildiği üzere “medeni bir işbölümü ve işbirliği” içinde çalışmalarını gerektirmektedir.13  

Kurumsal “iş birliği”, bilhassa bireysel başvurunun etkili bir hak arama yolu olarak varlığını devam ettirmesi ve bu suretle temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunabilmesi bakımından hayati derecede önemlidir. Zira iş birliği yoluyla bireysel başvurunun objektif etkisi hayata geçirilmediği takdirde, artan başvuru sayısını azaltmak ve ihlalleri önlemek mümkün olmayacaktır.

Her vesileyle belirttiğimiz üzere bireysel başvuruyu başarılı şekilde uygulamanın en etkili yolu ihlallerin kaynağını kurutmaktır. Bunun için Anayasa Mahkemesince ihlale neden olduğu tespit edilen kanun hükümlerinin idari veya yargısal kararların süratle ortadan kaldırılması, bu suretle yeni ihlallerin önlenmesi gerekmektedir.

Bu noktada ifade etmek gerekir ki Anayasa Mahkemesi hem norm denetiminde hem de bireysel başvuruda kendisine verilen görevleri yerine getirirken Anayasa ile çizilen yetki haritasının dışına çıkmamaya özen göstermektedir. Bu anlamda Mahkememiz ne yargısal aktivizme tevessül etmekte ne de anayasal ve yasal yetkilerini kullanmaktan imtina ederek kendini sınırlamaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanım,
Değerli Konuklar,

Hiç kuşkusuz tüm yargı kararları gibi Anayasa Mahkemesi kararları da eleştirilebilir. Dahası eleştirilmelidir zira eleştirinin olmadığı yerde yargısal içtihadın gelişmesi mümkün değildir. Bu bağlamda kararlarımızı okuyup analiz eden ve böylece bize ayna tutan eleştirilerden faydalanıyoruz. Bunu yapanlara da gerçekten müteşekkiriz.

Bununla birlikte özellikle bireysel başvuruda verilen kararları içtihat bütünlüğünden soyutlamak suretiyle bunlarla ilgili olarak yüzeysel şekilde yapılan genellemelerden fayda sağlanmayacağını bilmek gerekir. Aynı şekilde çoğu kez doğru düzgün okumadan en hassas ve teknik konulara dair kararları bile 140 karakterle yorumlamaya çalışanların da temel hakların korunmasına yönelik içtihadın gelişimine herhangi bir katkısı olamamaktadır.

Ayrıca kararları eleştirmek yerine kararlara imza atanları hedef alan, insaf ve izanla bağdaşmayan, son tahlilde kişisel ve kurumsal itibarı zedelemeye yönelik ithamların da hiçbir faydası yoktur. Aksine Anayasa Mahkemesine ve mensuplarına yapılan ağır saldırılar toplumun yargıya güvenini sarsarak en fazla demokratik hukuk devletine ve onu korumakla görevli olan yargıya zarar vermektedir.

Bu vesileyle her türlü olumsuzluğa ve zorluğa rağmen büyük bir fedakârlıkla görev yapan başkanvekillerimize, üyelerimize, raportörlerimize ve tüm çalışanlarımıza şükranlarımı sunuyorum. Emeklilerimizden geçtiğimiz dönem içinde vefat edenlere Allah’tan rahmet, hayatta olanlara da sağlık ve afiyet diliyorum.

Son olarak kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlediğimiz sempozyumun başarılı ve verimli geçmesini temenni ediyorum. Oturum başkanlarına, tüm konuşmacılara, katılımcılara ve sempozyumun düzenlenmesinde emeği geçen herkese katkılarından dolayı teşekkür ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, törenimizi teşriflerinizden dolayı hepinize bir kez daha şükranlarımı sunuyor, sağlık ve afiyet diliyorum.

Zühtü ARSLAN
Anayasa Mahkemesi Başkanı

1 Bu konuda bkz. Gary Jeffrey Jacobsohn, Constitutional Identity, (Cambridge: Harvard University Press, 2010).

2 Kenan Kalkan [GK], B. No: 2018/36174, 15/2/2023, § 48.

3 Farabi, İdeal Devlet, 9. Baskı, Çev. A. Arslan, (İstanbul: İş Bankası Yayınları, 2020), s.98

4 AYM, E.2022/51, K.2022/94, 20/07/2022, § 17.

5 AYM, E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012.

6 Bkz. Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014; Levon Berç Kuzukoğlu ve Ohannes Garbis Balmumciyan [GK], B. No: 2014/17354, 22/5/2019.

7 AYM, E.2018/81, K.2021/45, 24/06/2021, § 34.

8 Aristoteles, Politika, 16. Basım, Çev. M. Tunçay, (İstanbul: Remzi Kitabevi, 2014), s. 220.

9 AYM, E.2006/113, K.2011/102, 16/06/2011.

10 AYM, E.2022/50, K.2022/107, 28/09/2022, § 133.

11 Namık Kemal, “Adlün sâatün hayrun min ibâdeti elfi sene”, Hürriyet Gazetesi, Sayı 52, 21 Haziran 1869; Sürgünde Muhalefet: Namık Kemal’in Hürriyet Gazetesi, II. Cilt (1869-1870), Hazırlayan: A.E Topal, (İstanbul: Vakıfbank Kültür Yayınları, 2018), s. 11.

12 Mithat Cemal Kuntay, Namık Kemal: Devrinin İnsanları ve Olayları Arasında, Cilt 2, (İstanbul: Maarif Basımevi, 1956), s. 217.

13 AYM, E. 2017/20, K. 2018/75, 5/7/2018, § 28.

ΩΩΩΩ

Reklam

48 YORUMLAR

  1. devlet adamlarına ders verme yetkisini nereden aldı.
    Hani şu sabaha kadar ışıkları yanan AYM değil mi?
    Bu zamana kadar bütün darbelere hukusuzluklara onay veren
    Daha 2016 da birçoğu marangozdan direktif alan .

    Yahu herkes önce kendş kapı önünü düzenlese ya.
    Herkes başkasına ders veriyor.

  2. 2016’dan beri sistematik olarak verilen hukuksuz kararlara karşı yapılan bireysel başvuruları “zorlama gerekçeler” ile reddeden,
    İrtibat ve iltisak garabetinde hukuka aykırılık görmeyen,
    Suçlama türüne göre “çifte standart” karar vermekten çekinmeyen,

    kıymeti yoktur…

  3. Malum, Anayasa Mahkemesi 1960 darbesi sonrası oluşturulan 1961 anayasasının bir ürünüdür.
    Geçen bu altmış dokuz yıllık serencamında, sicili hiç iyi değildir.
    Bir devletteki mahkemeler, o devletin milleti adına karar verirler. Ama gelin görün ki bizim Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlardan halkımız, kahir ekseriyetiyle hoşnut değildir.
    Hatta birçok kez millete rağmen kararlar alınmıştır.
    Yine malum, bizim demokrasimiz darbelerle maluldür. Darbe öncesi ve sonrasındaki uygulamalarda yargının, bu meyanda Anayasa Mahkemesi’nin vebali az değildir.
    Bu ülkede darbeleri her ne kadar asker yaptıysa da asker bu aşağılık eylemin icazetini yargıdan almıştır. Ve hatta yargı, diğer paydaşlarıyla el ele vererek darbeleri teşvik etmiştir.
    Darbelere Genelkurmay Başkanlığı’nda sabahlara kadar yanan ışıklar sonucunda karar verilmiş ancak aynı mahalle, yargı mensupları, bu kez gündüz gözüyle gidip tekmil vermişlerdir.
    Darbeci askerler karşısında bu denli hizalanmanın, yargıcın düğmesiz cübbesiyle izahı kabil mi?
    Malum, FETÖ’nün en yoğun yuvalandığı yerlerden biri de yargıdır. Dört bin dolayında hâkim ve savcı, FETÖ’cü oldukları gerekçesiyle meslekten men edildi. Daha geçen gün, görevde olan 11 hâkimin FETÖ’cülükten görevlerine son verildi.
    Anayasa Mahkemesi de FETÖ’cülükten nasibini almıştı, ByLock kullandığı tespit edilen iki üyenin FETÖ’cü olduğu kanıtlandı ve bunlar kurumdan ihraç edildi.
    Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nde çalışmakta olan raportörlerden 33’ü hakkında FETÖ’den işlem yapıldı. Anayasa Mahkemesi’nde çalışmakta olan raportörlerin yarıya yakını hakkında FETÖ’cülükten işlem yapıldıysa, durumun vahameti ortadadır.

    • Hımmm… bu halkın kümülesini toptan saddam gazıyla zehirlesek mi acaba!?..
      Yok yok tek tek haç dikip ..
      O da olmazmüslüman yerdeyiz.
      Ağaçlara assaak malum ip baya bol memlekette.
      İlaç bulup deva da bulamazlar gelecekte bu mendeburlar böylece.
      Kaçmaya çalışanı tepeden bum.
      Nüfus azalınca takviyede geliyor nassısa.
      Ohh yan gel yatosman.
      Ne güzel yönetilirdi bu kocaman ülke o zaman☹️.
      (Bu işte bir terslik var ama ne?)

  4. “Bu vesileyle her türlü olumsuzluğa ve zorluğa rağmen büyük bir fedakârlıkla görev yapan başkanvekillerimize, üyelerimize, raportörlerimize ve tüm çalışanlarımıza şükranlarımı sunuyorum.”
    Kürek mahkumu mübarek, görevini angarya gibi görüyor, bedava çalışıyorlar sanırsın, maaşları mı yetmiyor acaba, bir kilo soğan ekmek alınır heralde o maaşlarla?

  5. Aym nin geçmişini bilen hiç kimsenin heyecanlandığını düşünmüyorum, Abdullah bey gayet güzel sıralamış geçmişi, yalnız siz biraz fazla unutkan oldunuz Fehmi Bey, heyecanınızı buna bağlıyorum.

  6. Anayasa mahkemesi başkanının konuşmasında eleştirilecek bir tarafı yok, konuşulması gerekeni söylemiş.

    Ama..!

    Zühtü Arslan “anayasa babayasa tanımam”, “saygı da duymuyorum”, “anayasa ne diyor, babayasa ne söylüyor diye bakmayın, ne gerekiyorsa yapın, korkmayın” diyen bir Erdoğan’ın karşısına geçip “sayın cumhurbaşkanım hitabıyla söze başlayıp da Erdoğan’a hitaben anayasa maddelerini hatırlatması..

    Zühtü Arslan’ın Erdoğan’dan müsade almadan söyleyebileceği sözler midir?

    “Seçime doğru” anayasa mahkemesi başkanı Zühtü aralan.

      • Ben de onu diyorum zaten Erdoğan güvencesinde/korumasında nasihatlerini sıralıyor olması daha makul.

  7. Yazarımız yazısının başlığına “seçime doğru” notunu ilave etmeyi unutmuş bu gün:))

  8. yazınızda hak ve hukuktan yana oldukları için, bağımsız davrandıkları için, biat etmedikleri için AYM’den, önce fişlenip sonra sosyal çevre safsatasıyla meslekten ihraç edilen ALPARSLAN ALTAN ve ERDAL TERCAN dan bahsetmeniz ne kadar yerinde olurdu. AYM başkan ve üyelerinin tamamen sistemle birlikte hareket ettilerini (mış gibi yapıp)hukuk adına söylemlerini hiç ciddiye almıyorum.
    Bu satırlar Taha Akyol’un bugünkü yazısındaki bir yorum, ne kadar da haklı değil mi? Yasalara aykırı bir şekilde meslektaşları ve yüzbinden fazla, gayri hukuki gayri insani muamelelere maruz kalmış kimselerin durumuna itiraz etmeyen başkanın söyledikleri boş laflardır.

    • AYM’nin hukuksuz kararlar konusunda sabıkası oldukça kabarıktır.
      2008 yılında AK Parti hakkında verdiği karar bunlardan biridir

  9. “KAZANDIĞINIZ TAKTİRDE”
    Yandaş kanalda canlı yayın.
    Tabii ki, soruların cevaplandırılması yerine, cevaplar sorulandırılıyor.
    O da ne?
    Öyle bir sorulandırma hamlesi geliyorki, akıllara sakat.
    Değil bilgisayarlı-düşmeyi engelliyen ayakkabı kullanan biri, Dünyanın en sağlıklı birinin bile tansiyonuna tavan yaptıracak bir sorulandırma:
    “–Kazandığınız TAKTİRDE…”
    Kazanacağına inanmamanın ifadesi ve itirafından başka bir anlamı var mı?
    Bu sorulandırma karşısında tabii ki olan oluyor.
    Bu kadar paraya böyle bir sorulandırma!
    Pes doğrusu!
    Verilen paraların değil yarısı, onda birini bana verin size ne biçim sorulandırmalar hazırlarım.
    Örneğin:
    “–Pek kıymetli başkanım !
    Tabii ki önümüzdeki seçimi de açık ara kazandıktan sonra ve atınızı Üsküdar’ı müteakiben Ümraniye istikametine doğru mahmuzlarken …”
    Bu arada sorunun muhatabı ve tüm rahatsızlık geçirenlere acil şifalar diliyorum.

  10. Yurtta sulh konseyi darbe bildirisiyle aym başkanının konuşması aynı elden çıkmış gibi benziyor:))))

    • Siz güya kinaye yapıyorsunuz.
      Ancak bahsettiğiniz konseyin atama emirlelerindeki “Ad, soyad, kuvvet, imlâ ve yazım hataları” noktası virgülüne kadar bir partinin elindeki “fişleme listelerindeki” hata ve yanlışlıklar ile aynı.
      Zaten söz konusu vatansever! parti yetkilileri bu fişlemeyi yaptıklarını gururla(şimdilik) ifade ve itiraf ediyorlar.
      Sizce bu neyin kanıtı?
      Bir vatandaşımız, gazeteye uyuştucu koyarak komşusunun balkonuna atar ve güvenlik güçlerine ihbar eder.
      Güvenlik güçleri uyuşturucu maddeye , ve ambalaj olarak kullanılan gazeteye el koyar.
      Ambalaj olarak kullanılan gazetede çözülmüş bir bulmaca vardır.
      Çözülen bulmacadaki el yazılarının ihbarcı vatandaşa ait olduğu anlaşılır.
      Sonuç olarak ihbarcı vatandaş, hem uyuşturucudan hem de iftiradan mahkûm olur.
      ” Proje” itirafı da cabası.

  11. Konuşmaya gelince mangalda kül bırakmayız. iş icraata gelince….
    gerçi adam ne yapsın?başkan ama 1 oyu var.eşitlik halinde 2 mi?

  12. Biraz suizan yapayım…sanki sayın yazarın aym başkanının durmadan Sayın Cumhurbaşkanım Sayın Cumhurbaşkanım demesi esas gündemi gibi.yani aym başkani erdogani muhalatab alarak sanki bazı mesajlar veriyor demek istiyor herhalde..hukuk adalet yargı bagımsızlığı……yani yine dert dava erdoğan..zaten başlıkta devlet adamlarına nasihatler ya….ama orda bay bay kemal de vardı….

  13. ANLAT ANLAT HEYECANLI OLUYOR

    Yüksek hakimleri, SCH hakimi nasıl tutuklayabilir.
    Onu da anlatsa iyi olur.
    Ülkemizde “söylenmeyen” bir şey kalmadı.
    Söylem bazında herkes amiyane tabirle mangalda kül bırakmıyor.
    Bir zamanlar avukatların meslek kuruluşunun başında da bir hukuk profesörü vardı.
    Şu anda büyükelçi.
    Bulunduğu ülkede iktidarın seçim propagandalarını yürütüyor.
    İlk derece mahkemeleri karalarına açıkça uymadıklarında ne yaptıklarını da bir zahmet açıklasalardı iyi olurdu.
    Bir hukukçu çıkıp” Anayasa Mahkemesi başörtüsü yasağı getiremez.Böşürtüsü yönetmelikle de yasaklanamaz” deyinceye kadar neredeydiler onu da açıklasalar çok daha iyi olurdu.

  14. Filistin için adelet diyenler önce kendinizi düzeltin Bakın Uygur Türkleri ve müslümanlar , Hükümet ortağı vatan partisi oh olsun diyor Bahçelinin milliyetciliğide solda sıfır kalır kısaca bunlar menfaaatperestir. Menfaatine bir şey varsa ses çıkarır.

    ,Çocuğun birisi bal yiyince vücudunda yaralar çıkıyormuş, ama bir türlü bal yemeyi de bırakamıyormuş.

    Ailesi, çocuklarının bal tutkusunu önleyebilmek için hekimlere gitmişler, tedbirler uygulamışlar, ama nafile!

    Sonunda, tavsiye üzerine, Ebu Hanife Hazretlerine gitmişler.

    İmam Ebu Hanife, sorunu dinledikten sonra çocuğun ana ve babasına; “Kırk gün sonra gelin” demiş.

    Anne ve baba buna bir anlam veremese de çaresizlik içinde mecburen geri dönmüşler.

    Kırk gün geçtikten sonra tekrar Ebu Hanife Hazretlerinin huzuruna varmışlar.

    İmam-ı Âzam, çocukla kısa bir görüşme yaptıktan sonra ona; “Bundan sonra bal yeme evlâdım!” demiş.

    Sonra da çocuğun ailesine dönüp; “Tamam, gidebilirsiniz.” demiş.

    Anne-baba şaşkınlık içinde; “Bu mudur yani?” dermişçesine birbirine bakmışlar.

    Öyle ya, kırk gün bekleyip de sonunda sadece bir cümle duymak, anlaşılır bir durum değilmiş.

    Fakat karşılarındaki zat da devrin en büyük alimi… Sıradan birisi değil ki…

    Onun dediği gibi yapmışlar ve evlerine dönmüşler.

    Sonraki günlerde bakmışlar ki çocukları artık bal istemiyor!

    Merak etmişler bunun sebebini.

    İmam-ı Âzam’a tekrardan rahatsız etmişler ve ona; “Efendim, ona bir cümle söylediniz. Nasıl onu baldan vazgeçirebildiniz? Nedir bunun hikmeti?” diye sormuşlar.

    Gülümseyerek şöyle cevap vermiş İmam-ı Azam Ebu Hanife: “Kırk gün önce, ben de bal yiyordum. Bal yiyen birinin, başkasına ‘bal yeme’ demesi etkili olmazdı. Sizin ilk gelişinizde bal yemeyi kestim, önce nefsimde denedim bunu. Kendim bunu bırakmanın mümkün olduğunu görünce sözüm de ona tesir etti.”

  15. Bunca yorumdan sonra galiba sıra bana gelmiş , haydi bakalım !
    Önce N.Kemal’in mahkemesiyle ilgili küçük bir ilave ve düzeltme yapmam gerekiyor; o davayı açtıran aslında padişah Abdülhamittir ,bu nedenle de duruşmadan önce Abdülhamit , damadı olan Mahmut Celalettin Paşayı , mahkeme başkanına gönderir ve ”Verilecek cezanın kendisinin şanıyla mütenasip olmasını ” tembihler !
    Buna rağmen mahkeme başkanı beraat kararı veriyor !
    Gelelim sadede ; valla bu tarz nutukları bizim köşe müdavimleri başta olmak üzere- bendeniz de dahil – bu köşede hepimiz her gün bizler de atıyoruz !
    Ama akıntıya kürek çekmekten başka bir halta yaramıyor , başkanın nutku da netekim ! öyle olacak !
    Ve yine netekim ! daha nutkun teri soğumadan akşam vakti ”Ankara Gençlik Buluşması’nda yapılan şahane konuşmada bizzat şahit olduk !
    Hem nutku dinleyenlerin bizzat kendileri zaten bu söylenenlere dudak büküyorlar , dedim ya ne işe yarayacak !
    ”He de geç ” !
    ” Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz ”

  16. Kendilerine gelince adelet başa gelince her türlü hukuksuzluğu işleyin.
    AKP mağdurdu ama şimdi her türlü zulümü yapıyor.

    İş başına, iktidara geldikleri, dünya liderliğini ele geçirdikleri, Kurân’ı ve Kur’ân hükümlerini engelleyerek, dünyayı, halkı istedikleri istikamette yönlendirdikleri zaman, yeryüzünde, ülkelerde fesadı yaymak, kadına ait değerleri, kazanç ve gelir düzenini bozmak; tabiatı, toprağı tahrip edip ürün veremez hale getirmek; ilmî araştırmaları, Kur’ân üzerinde çalışmayı, derinleşmeyi baltalamak; nesillere hayat hakkı tanımamak, tohumları, bitkileri, ürünleri bozma planları uygulamak; gençleri mahvetmek için çalışırlar, koşuştururlar. Allah bozgunculuğu sevmez. Bakara 205

    Şehirlere ihanet ettiler, Tarım arazilere ihenet ettiler, Bizden değil diye devlet kadrosuna almadılar, 3-5 yerden maaş aldılar, Yalan söylediler, mafyayla iş tuttular. suçsuz insanları kavala gibi insanları hapse attılar insan haklarına bakmadan Hepsini Din adıyla yaptıkları için Allaha sorumlular önce Allaha hesap verecekler uygulamalarında adelet olmadığı için Bunlar dini temsil ediyor diye dinden soğuyanlar çok oldu.

  17. mahkemenin hesaplarını dondurduğu 500 küsur milyon lira
    milletin parasını seçime bile katılmayan hdp pkk ya veren hangi kurum du .o paraların büyük kısmı dağda gezenlere mermi ve ilaç olarak gitti gidiyor.

  18. Çok gereksiz bir konuşma.
    Sayın CB “nım” hitabını daha başa koyunca… ben okumam aslında!
    SAYIN CB VE DEĞERLİ KONUKLAR! Kötümü olurdu mesela?
    Sonra yasama yürütme yargı üç ayrı.. !!!
    Not:üç ayrı baş olması ne kadar doğrudur? Doğrumudur ben bilemem!🤗
    Bu üçüde ayrı ayrı dert yanar medet umar sa kim dir muhatap ona aklım ermez!
    Son söz:verdiğin kararları, yapılan uygulamaları, olan biteni mahkemede tartışıp konuşup karara varamıyorsan eğer,
    Boşuna nefesini tüketmeye yok gerek!
    İşbölümü yapında, işbirliği de ne ola ki?

    • Bir sempozyum konuşmasında böyle hitap edilmesi uygun değil. Diğer katılımcılara da hitabında yer vermesi gerekirdi.

    • Anayasa mahkemesi başkanı Zühtü Arslan konuşmasına “sayın cumhurbaşkanım!” yerine muhalefet lideri sayın Kemal Kılıçdaroğlu hitabıyla başlasaydı kesinlikle daha inandırıcı olurdu.

  19. Biz buna ne desek yeridir, ister timsah gözyaşları, ister leyleğin yavrusunu yuvadan atıp hüzünlenmesi ne dersek diyelim. Biz bu dönemi, Derinçek’in “yargı altın çağını yaşıyor” ifadesi ile hatırlayacağız, öğle anlatacağız. Yine Derinçek’in bir sözü daha var; yargı siyasetin…. diye, ben adabımdan devamını yazamadım. Maalesef Berlin’de hakimler var diyen değirmenci gibi, Ankara’da hakimler var diyemedik. Sayın başkanın ifade ettiği gibi hepimizin huzura varacağımız güne inanıyor ve güveniyoruz. Çok şükür ki ahiret var…

  20. İnsan hakları ve demokrasi konusunda en ufak şeyde yaygara koparanlar Filistin’de tutuklanan vatandaşımız ve boğularak şehit edilen Filistinli çocuk için neden sesini çıkarmıyorlar? Nerde sizin vicdanınız insan haklarınız? Benzer olay sizin başınıza gelince mi durumu idrak edip tepki vereceksiniz?

  21. Sizi bilemem ama ben tavsiyeye değil uygulamaya bakarım. Vicdanın baskısı kendi kendine tavsiyeyle rahatlatılmaya çalışılmış zannımca.

    • Salkım hanım “Vicdanın baskısı”ndan ziyade cüzdanın baskısına benziyor bu tirad:)

  22. yorumumun yayınlanabilmesi için büyük çaba harcamam gerekiyor gerçekten. çok ağır ifadeler kullanmak istemiyorum. ülkenin içinde bulunduğu içler acısı durumun mimarları öncelikle siyasiler değil, hukukçulardır. yargı kendi işini yapsaydı, bugün kimse bu kadar pervasız olamazdı değil mi? ne yoksulluktan ne yolsuzluktan ne yasaklardan söz ediyor olacaktık. boşuna adalet mülkün temelidir dememişler.
    adalet yoksa mülkte gider.
    bir insanın, bir ailenin, bir topluluğun, bir ülkenin ayakta durma ve ayakta kalması öncelikle ekonomik bağımsızlığına bağlıdır, ekonomi lokomotiftir. o nedenle durmadan ekonomi diyoruz. bir ülkede yargıda sorun varsa, bağımsız karar alamıyorsa o zaman o ülkede önce ekonomi çöker çünkü yatırım için güven vermez. yargı bağımsız değilse o ülkede yolsuzluk önce yavaş sonra hızla yükselir. bir ülkede hukuk işlemiyorsa o ülkede yasaklar, sansürler, engellemeler artmaya başlar.
    işini yapan yok ama konuşan çok.

    geçenlerde arkadaşımla oturduğum kafede nostaljik bir şarkı çalıyordu,
    encore des mots toujours des mots, les mêmes mots
    rien que des mots
    des mots faciles, des mots fragiles c’était trop beau
    se posent sur ma bouche, mais jamais sur mon coeur
    paroles et paroles et paroles
    şöyle diyor;
    hala laf-lar, hep laf-lar, aynı laf-lar
    laftan başka bir şey yok.
    kolayca söyleniveren, öylesi güzel laf-lar
    ağıza kolayca geliveren ama kalbe yerleşmeyen laf-lar
    laf-lar ve laf-lar ve laf-lar..

    ülkede laftan başka bir şey yok.

    • ddm hanım bir de İsrail’in zulümlerine tepki gösterin. neden susuyorsunuz bu konularda?

      • siz beni tanımıyorsunuz, sustuğumu nereden çıkarıyorsunuz?

        zulümle bir sorununuz varsa, önce kendi evinizin önünü süpüreceksiniz, bana tenkit yöneltmek yerine ne yaptığımı sorabilirsiniz ama öncelikle siz tepki göstermekten ne anladığınızı ve tepki göstermek adına ne yaptığınızı anlatın mesela iki satır yazı ile ortaya bir artı değer koymuş olmuyorsunuz.
        bir süre önce bir arkadaşım filistinlilerin geçimlerini büyük ölçüde ülkeyi ziyaret edenler üzerinden sağladıklarını anlatmıştı, bunun üzerine bir kaç arkadaşımla beraber kudüse gittik, gitmeden önce hepimiz tanıdıklarımızdan para topladık ve elimizden geldiğince dağıttık ve çeşitli vesilelerle devam ettik, burası dışında herhangi bir yerde yazı ya da yorum paylaşmıyorum ama burada pek çok defa bu konuyla ilgili yorum yazdım. imkanı mümkün olanların bir vesile ticaret yapmalarına yardım etmeleri önemli, ama yardımlar nereye kadar, biraz fazlası siyasilere baskı ile mümkün, bana ayırdığınız dikkatinizi elinde gücü ve imkanı olan siyasilere yöneltiniz.
        hiç bir zaman sade eleştiriyle yetinmem, ilgi alanlarımın içinde siyaset fazla bir yer tutmamasına rağmen politik görüşlerimden dolayı oy vereceğim partiye kayıt oldum, madden ve manen destekleyip, sahada fiilen aktif çalışıyorum. pek çok çevreci davayı madden destekliyorum ve müşteki olarak katılıyorum. pek çok faliyetim var benim, herşeyi yazamam değil mi?
        siz neler yapıyorsunuz sayın mazlum filistin ve kudüs?
        paylaşın madem, fazlası varsa örnek alalım.

        bi not; lakin coğrafyam insanı aklını kullanmadıkça, içinde debelendiği cehaletin karanlığından çıkmadıkça mağdur ve mazlum olmaya devam edecektir, dökme suyla değirmen dönmez.
        filistin ve coğrafyanın hali kader değildir.

  23. AYM TBMM DİB YÖK HSK TSK vb kurum ların hele ki başlarındakilerin,
    Birçok konuda! konuşmalar yapıp…
    (Bunuda muhaliflerin ayar kıvamında servisi!)
    ÇOK YANLIŞ BİR HATA BELKİDE TEHLİKELİ HATTA GEREKSİZ MUHTEMELDİRKİ DÜNYADA BAŞKA HİÇBİR GELİŞMİŞ ÜLKEDE YOKTUR!
    (Bu koltuğa biri/birilerinin atamasıyla gelmiş se ki bir çoğu öyle! örneğin bir CB’nın var sanıyorsun ama, aslında tüm o atadığı koltuklarda oturanlarla birlikte…!!!)
    BEN KEMAL KILIÇDAROĞLU NUN BÖYLE BİR YETKİYE SAHİP OLMASI TARAFTARI DEĞİLİM bilinee!😡.
    (Daha yazının başlığını okudum gerisini okumadan fikrim budur!).

    • Birde bu adama ve avanesine güvenip oy verirsek, vaadlere bak! Çillerin üç anahtarı eksik😡.
      Kurban bayramında Fehmi Koruya ve aynı kategoridekilerin kümülesine (emekliler deniyor🤗)
      —15.bin törkiş lira!😂
      —Dövize endeksli tüm ihale ödemeleri çevrilecekmiş törkiş liraya!😂😂
      —hele şu bedava ev araba yazlık mavrası varya!… 😂😂😂 bir aydır gülmekten karnım ağrıyor.
      Not : bunlar daha aklımda kalanlar. Birde bunları aldığı emekli aylığından karşılayacskmış😂😂😂😂.
      Fakat 300 milyar dolar Amerikan doları olarak gelecek! (Niye acaba ₺ değilde $?) şunun mutfakta tiktok çekmesine kıllandım şimdi iyi mi???🤔
      Yaa bunun yatak odasında kaç tane kasa?
      Kaç ayakkabı kutusu?
      Oğlunun kaç ayrı hat- tilifonu?
      Olduğunu söylüyor mu?
      Haayıırr!!!!
      Gözümle görmzsem tüm odaları, ayakkabılıkları, portmantoların içini…
      Benden oy zor alır
      Sen çocukları 200 lükle kandırırssın anca:(.

  24. “Yarın Hünkârın da, benim de huzuruna çıkacağımız bir hâkim vardır ki, yalnız ondan korkarım!”

    Ne güzel bir yazı olmuş…
    Teşekkürler sayın yazar. Siz burada paylasmasaydiniz benim haberim dahi olmayacaktı.

    Allah bütün yöneticilerimize adaletle hükmetmeyi nasip etsin. ( tabiki bizleride böyle yöneticilere layık olan bir millet…)

  25. mahcup ve ürkek bir tonda yazılıp gidenlere Andersen masalları olabilecek bir manifıst0 eline sağlık o kadarını bile yapamayan çok. halbuki “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az” kabilinden müstemi konumunda ki zevatın yapabildikleri adalete aykırı icraatı içselleştirmelerinin dozu bu tip bir uyarı ile tashih olacak gibi değil eski Yargıtay başkanı Sami Selçuk’ un ve rahmetli Kazım Berzeg’in 28 Şubat esnasında hukuksuzluğun yüzüne şamar gibi patlayan sahih manifestoları halen ulaşılabilir durumdadır. Şimdilerde büyükelçi olduğuna inanılan aslen radyocu Hasen diye bilinen şahıs haftada bir gün bu şahısları arifhan radyoda yayına alacak diye o günü iple çekerdik.«En faziletli cihad, adaletten sapmış sultanın yanında adaleti söylemektir.»Teemmel

  26. 6)Ak Parti ile MHP 2008 yılında 411 oyla başörtüsünü serbest bırakan bir yasa çıkardı,AYM,CHP’nin başvurusu üzerine bu yasayı da iptal etti.

    Bunlar benim herhangi bir araştırma yapmadan hemen aklıma geliveren AYM kararları.AYM’nin daha bunlara benzer ne kararları var.

    Zühtü Arslan,devlet adamlarına nasihat yapmadan önce AYM üyelerine bir nadihat çekse iyi olacak bence.Ayrıca AYM’nin yukarıda sıraladığım kararlarından dolayı milletten özür dileme borcu var.

    NOT:Yorumu yazarken parmağım yanlışlıkla bir tuşa dokundu,yorum tamamlanmadan gönderildi.İkinci bir yorumla eksikliği tamamlamaya çalıştım.

    • Fehmi bey,İngiltere’den ev arkadaşı olan Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığını AYM’nin hukuksuz olarak engellemiş olduğunu unutmuş herhalde. Unutmasaydı Zühtü Arslan’ın konuşmasını dinleyince bu kadar heyecanlanmazdı.

  27. Türkiye’de Anayasayı en çok çiğneyen kuruluş,Anayasayı korumak için ihdas edilen Anayasa Mahkemesinin kendisi olmuştur.
    Bu konuda bir kaç örnek vereyim:

    1)12 Eylül darbecilerini tebrik kuyruğuna girmiştir AYM üyeleri.

    2)Abdullah Gül’ü meclisin cumhurbaşkanı seçmesini 367 garabetiyle AYM önlemiştir.Türkiye’ye
    bu ayıbı yaşatmıştır.Bu kararını askerin baskısı ile almıştır.O zaman Suphi Paşa’yı,Namık Kemal’i falan hatırlamamışlardır.

    3)Erbakan merhumun 4 tane partisini sudan sebeplerle kapatmıştır.

    4) Özal merhum başörtüsünü serbest bırakmak için “Üniversitelerde her türlü kılık kıyafet serbesttir” şeklinde kanun çıkardı.AYM her türlü kılık kıyafetin serbest olması türbanın da serbest olduğu anlamına gelmez diye bir yorum yaptı,kendini meclisin yerine koydu ve bu yoruma dayanarak yıllarca üniversitelerde türban yasağı uygulandı.

    5)Ak Parti’ye 2008 yılında iktidarda iken imam hatipleri ve başörtüsünü savunduğu için irticai eylemlerin odağı olmaktanhazine yardımını kesme cezası verdi.

    • Anayasa Mahkemesi kararıyla, iki ay kadar öncelerde HDP’ye verilen Hazine Yardımı n’olacak? Hatırlayalım, Erbakan’ın Fazilet Partisi’ne verilen 2 Trilyon liralık Hazine Yardımı, Fazilet Partisi AYM. tarafından kapatılınca, Erbakan’dan geri istenmişti. Erbakan ve arkadaşları da, o paraların Fazilet Partisi teşkilatlarının borçları için ödendiğini açıklamış ve amma, Erbakan bundan dolayı suçlanıp, mahkûm olmuştu; FP teşkilatlarındaki 70 kadar şahıslarla birlikte.. Şimdi de benzer bir uygulama yapılacak mı?

Yoruma kapalı.