DEVA Partisi iktidara gelme başarısı gösterebilir, ama bunun bir şartı var…

62
Reklam

Türkiye’de ilk genel seçimde iktidara gelmesi veya hiç değilse iktidarın önemli bir ortağı olması beklenen bir partinin ilk kongresi, kurucusu ve genel başkanının konuşması sırasında buğulanan gözleri ile hatırlanacak.

Demokrasi ve Atılım Partisi’nin (DEVA) ilk büyük kongresi, kuruluşu üzerinden fazla bir zaman geçmeden muazzam bir kalabalığın katılımıyla yapıldı. Bu kongreyle, DEVA, yapılacak seçimlere katılma hakkını altı ay sonra kazanacak.

Ali Babacan DEVA’nın kurucu genel başkanıydı; dün büyük kongre delegelerinin oyunu alarak seçilmiş genel başkanı oldu.

Sorum şu: Kongre konuşması sırasnda Ali Babacan’ın gözleri neden buğulanmış olabilir?

Bu sorunun herkesin kabul edeceği cevabı, “Henüz 28 Şubat şartları devam ederken kurulmuş, kendisinin de bir parçası olduğu AK Parti’nin ilk dönemiyle şimdiki durumunu mukayese ettiği sırada, kendi kız kardeşinin vaktiyle uğradığı haksızlıkları aktarırken” olur…

Ali Babacan’ın ODTÜ’de okuyan kardeşine ‘başörtüsü’ sebebiyle tam üç kez okuldan uzaklaştırma cezası verilmiş ve bunu yapanlar kayıtlara farklı gerekçeler yazmışlar…

O günlerin yüzlerce-binlerce mağduru konuşmanın o mağduriyetin anlatıldığı bölümünü dinlerken kendilerini tutamayıp ağlamış bile olabilir.

Gözler, hemen arkasından söz edeceği büyük mağduriyetler için buğulanmış olmasın?

Reklam

DEVA lideri, konuşmasında, kurulduğu dönemde mağduriyetlere sahip çıkarak iktidara ulaşmış AK Parti’nin, son yıllarda kendisinin mağduriyetlere yol açtığını örnekleriyle paylaştı.

Babacan’ın gözünün, aileden birine dönük 28 Şubat mağduriyetine değil, durumlarına sahip çıktığı şu yakınlarda uğratılan mağduriyetler yüzünden buğulandığını düşünüyorum.

Erken bir göz buğulanması yaşamış gibi geldi bana…

AK Parti’nin bugünlere gelişinde Ali Babacan’ın da hiç de küçümsenmeyecek bir payı var çünkü.

Ali Babacan AK Parti’nin övünç kaynaklarındandı

Kurulduğu ve ilk kez iktidara geldiği günlerde AK Parti içerisinde yer alan kadronun en göz kamaştırıcı isimlerinden biriydi Ali Babacan. Ülkemizin bir gencine verebileceği en iyi eğitimi her aşamasında en parlak derecelerle mezun olarak almış, yüksek lisansı için kabul edildiği ekonomi alanının en iyilerinden ABD’deki üniversitede de aynı başarısını tekrarlamıştı.

Gençti, güven veriyordu.

Siyasete davet aldığında tereddüdünü üzerinden atmasında, o sırada ülkede yaşatılan mağduriyetlere duyduğu derin tepkinin rolü büyüktü.

Reklam

Partisinin kendisine tevdi ettiği ekonomiden sorumlu bakanlık, dışişleri bakanlığı, başbakan yardımcılığı görevlerini de kamuoyu önünde büyük başarıyla yerine getirdiğinin hepimiz tanığıyız.

Bir görüşmemizde, “Görevlerimin hepsinde kendi bilgilerimi vicdanımın terazisinde tartarak konulara yaklaştım, kendimi etraftan gelebilecek müdahalelere de kapalı tuttum” demişti. 

AK Parti farklı bir yola gireceğini Ali Babacan ve yine o dönemin topluma güven veren başka isimlerini vitrinden uzaklaştırarak belli etti. Kendi içerisinden çıkardığı ilk cumhurbaşkanı ile bile arasına sonrasında mesafe koydu AK Parti.

Esas soruları şimdiye sakladım

Neden temel ilkelerden sapmanın olacağını ilk fark ettiklerinde, hadi o zaman olmadı, iktidar yanlış tercihler yapmaya başladığında itirazlarını yüksek sesle ifade etmedi Ali Babacan ve diğerleri, şimdilerde dile getirdikleri eleştirileri neden o zaman kendilerinden duymadık?

Önemli bir soru bu ve eminim pek çok kişi DEVA’ya ilgi gösterse bile bu soruyu zihninde taşıyor, pek çok kişi de bu soru yüzünden DEVA’dan uzak duruyor.

Bu kritik sorunun cevabı, Babacan’ın gözlerinin buğulanmasına yol açan duygularda gizli.

Kendi kısa cevabım şu: AK Parti’nin içinde yer alan, belli bir dönem sorumluluklarını paylaşan insanların hiçbiri -kesinlikle hiçbiri- savrulmanın şimdi rahatlıkla gözlenen noktalara kadar varabileceğini göremedi. Görmeye başladığında ise -maalesef- gördüklerine inanamadı. 

Her şey çırılçıplak ortada olana kadar…

Dışarıdan bakanlar, AK Parti’yi başından benimsememiş, ilk günden ona fırsat tanımak istememiş, iktidara geldiğinde önünün kesilmesini dilemiş kişiler, içeride bulunan ya da hiç değilse yakın duranların yaşanan köklü değişimlerden, sarsıntılardan nasıl etkilendiklerini anlayamıyorlar.

Anlayamadıkları için, AK Parti’den ayrılmışların da içinde yer aldığı yeni partilere kuşkuyla yaklaşmaları doğal.

Sağda-solda çıkan kuşkucu değerlendirmeleri Ali Babacan da -tabii Ahmet Davutoğlu da- benim gibi okuyorlardır sanırım. 

Umarım, onlar ve onlarla birlikte yola çıkanlar kuşkucuların düştüğü türden bir algılama yanlışının içinde değillerdir.

Herkes kendilerinden eleştiriden öte bir şeyler bekliyor.

AK Parti’ye dönük eleştiriler yerinde, tamam, ama biraz da tepki vermekte neden geç kaldıklarına dair bir değerlendirme, hatta bir tür özeleştiri…

Beklenen bu.

Gözlerin buğulanmasının ötesinde belki iki damla gözyaşı eşliğinde bir göğüs boşalması…

Yeni partiler şanslılar aslında, kullanabilirlerse tabii

Bugün Türkiye AK Parti’nin yola çıktığı günlerden daha ciddi sorunlarla karşı karşıya. İktidar kendi yanlış politikalarının ürünü olan sorunların altından kalkabileceği görüntüsünü vermiyor. Millet önemli bir bölümüyle iktidara hala prim veriyorsa, bunun sebepleri iyi değerlendirilmeli ve engeller ortadan kaldırılmalı.

En önemli engel de güvenin ikame edilebilmesidir.

Ülkeyi yönetebilecek bir liderin ve bir kadronun var olduğu güvencesi…

AK Parti kurulduğu dönemde şimdi hiçbirini içinde tutmadığı güvenilir bir kadroyla yola çıkmıştı. Ali Babacan da o kadronun en önemli isimlerinden biriydi.

Neden şimdi iktidar partisinin içinde değil, ayrışma ne zaman başladı, neden politikalarına karşı çıkıyor, neden eleştiriyor?

Kendisine ilgi göstermek için hazır bekleyen kitleler Ali Babacan’dan bu soruların da cevabını bekliyor.

DEVA Partisi’nin başarılı olmasını arzulayanlar da…

İktidara gelebilmesinin ilk şartı da budur.

ΩΩΩΩ 

Reklam

62 YORUMLAR

  1. Aslında babacan, farklı dijital medya platformlarında özeleştiri yaptı. Parti içinde yanlış gelişmelere ne zaman ve nasıl itiraz ettiğini detaylarıyla anlattı. Henüz bu röportajlar Geniş kitlelere ulaşmıyor ve ulaştıklarının hepsini ikna etmiyor.Deva Partisi kurulalı bir yıl bile olmadı. Biraz daha zamana gerek var ikna için…

  2. Ali Babacan kayınbiraderi Nusret Yurter’i ( 30 bin dolar maaşla) yatırım ajansına danışman yaptı mı? Eniştesi Kıvanç Dinçer’i de TÜBİTAK’a Başkan yardımcısı yaptı mı? (Ersin Ramoğlu’nun iddiası, sabah gazetesi)

  3. Ben siyasetçilerin normal insanlar olduğunu düşünmüyorum. Onların ağlaması da gülmesi de siyasi nedenlerle olur. Daha önce ağlayan bir siyasetçi hatırlıyorum, sizde hatırlarsınız. 12 Eylül’de idam edilen gençler için, Mısır’da vurulan bir genç kız için, vs ağlamıştı. Biz başta bunu samimi sanmıştık ama heyhat. Şimdi Babacan niye ağlıyor bilmem zor ama bazı tahminler yapabilirim:
    Eğer iyi niyetliyse Erdoğan’ın tek adamlığına ve yaptığı bunca zulme yaptığı katkılardan dolayı gözleri yaşarıyordur. Ama açıkcası buna ikna olmuş değilim.
    Daha biraz vicdanı kaldıysa (ki siyasetçilerde hiç kalır mı, ne kadar kalır emin değilim) ülkenin bu hale gelmesinden dolayı gözleri yaşarıyordur.

  4. BABACAN’A TAVSİYEDİR
    Güçlü görüneceksin “güçlü”.
    Güç ya kuvvetten, ya haktan yada bilgiden gelir.
    Rakiplerinden şu an için kuvvetsiz olabilirsin.
    Ancak;
    Onlardan daha haklı değilmisin?
    Onlardan daha bilgili değilmisin?
    “Ağlamaklı görüntü” vereceksen, derhal bu sevdadan vazgeç.
    Bu bir tavsiye ise, bu aklı vereni çevrenden derhal uzaklaştır.

    • İlgili haberin videosu varsa henüz seyredemedim. Yani, görüntü vermek için rol yaptığından eminim diyorsun. İnsan hem haklı, hem bilgili, hem de duygusal olamaz mı? İnsan çok yönlü bir yaratıktır. Bukalemun olması pek mümkün değil.

      Atıp tutarak sözde “güç” lülük gösterenlerinki gerçekte “GüÇ” olsaydı dışarı karşı bu kadar güçsüzlük mümkün olabilir miydi? Sermaye gelsin diye neredeyse güç gösterisinde bulunacaklar! Sermaye de tıpış tıpış gelecek, başka şansı yok!! Sermayeyi iç kaynakları kullanarak yaratma konusunda ciddi bir teşebbüs, bir GÜÇ olsa hadi neyse. İş bilmezlikten israftan o da yok.

  5. Siyasi yelpaze öyle bir karışık ki, kimin nerede mevzilendiği hiç belli değil.

    Partilere bakın.

    Kimi solcu olayım diyor, bir türlü olamıyor, oraya buraya savruluyor.

    Kimi muhafazakârlığa özeniyor ama yüzüne gözüne bulaştırıyor.

    Kimi renksiz kalayım diyor, onu da beceremiyor, sürekli renk veriyor.

    İstanbul’daki Şeb-i Arus Törenleri, bu keşmekeşin en canlı örneğidir.

    Ben de diyorum ki:

    Yahu bırakın bunları.

    Hiç değilse…

    – Olduğunuz gibi gözükün.

    Çünkü gözüktüğünüz gibi olamıyorsunuz.

    Hele bu ittifaklar yüzünden,

    sizi teşhis etmekte zorluk çekiyoruz. Bir tanecik olsun alâmet-i farika bırakmadınız. Amblemleriniz bile işe yaramıyor.

  6. Sayın Koru siz de ‘Davanın Lideri” demişsiniz. Aman ne lider? Lider görüntüsüzlüğünü “Bu parti kadro partisi” diye örtüyordunuz. Unuttunuz galiba? Ekonomi ile ilgili başarısına bir şey diyemem ama Dışişleri bakanlığı tam bir hayal kırıklığı ve kesin başarısızlık… Ağlamanın ne kadar gereksiz olduğunun siz de farkındasınız. Gerekçe bulmak için çok zorlanmışsınız.

    • Sayın, yorumcu!”Ekonomi ile ilgili başarısına bir şey diyemem ama Dışişleri bakanlığı tam bir hayal kırıklığı ve kesin başarısızlık…”
      Ali Babacanınmı Dişişleri bakanlığı’mı hayal kırıklığı ve kesin başarısızlık?

      Hiç kusura bakmayın! Ali Babacan gelmiş geçmiş dişisleri bakanları içinde en başarılı olanlardan biri.
      Zaten, erdoğan onu başarısı dan dolayı harcadı.çaviş oğlu gibi olsaidi şu an halen daha görevde idi.

  7. Mustafa Yeneroğlu’nun şu aşağıdaki tespitini doğru buluyorum. Ayrıca, toplumu birlikte ve ayakta tutan kurumların ve dini, sosyal ortak değerlerin de yozlaştırıldığını düşünürsek, ilerde iktidara gelecek insanları iyi seçmek lazım.

    „Hayatım yurt dışında geçti. Dikkatimi çeken, Türkiye’de iktidarda da muhalefette de demokratların sayısı çok çok az. Türkiye’de siyaset kültürünün en önemli problemi otoriter bir düzeni savunan insanların, özgürlükçü bir demokrasiyi savunan insanlardan çok çok daha fazla olması”
    https://t24.com.tr/video/akp-den-istifa-ederek-deva-ya-gecen-yeneroglu-ndan-tartisma-yaratacak-irfan-fidan-aciklamasi,34803

  8. Ali Babacan AKP’den istifa edip yeni bir parti ile yola devam edeceğini açıkladığında, burada yazdığım bir yorumda bu soruna işaret etmiş ve makul inandırıcı bir özeleştiri yapması gerektiğini söylemiştim. Aynı görüşümü hala muhafaza ediyorum.

    Ahmet Davutoğlu’nun durumu ise daha da berbat. Başbakanlıktan zorla istifa ettirildiği zaman yaptığı konuşma hala hafızamızda duruyor. Keşke Crown dizisi o zaman yayında olsaydı da A.Davutoğlu bazen sessiz kalmanın en iyi seçenek olabileceğini düşünebilmiş olsaydı.

    Muhalefetin sorunları sadece bunlardan ibaret değil. Siyaset büyük ölçüde reaksiyoner özelliktedir yani gelişen şartlara ve siyasi rakiplerin tavırlarına göre davranılır. Fakat siyasette aksiyoner olunması gereken durumlar da vardır. Yani rakiplerin ne yaptığından ve ne dediğinden bağımsız olarak gündemi belirlemek veya kendi çözüm önerilerini sunmak gibi.

    R.T.Erdoğan aksiyoner olmakta avantajlıdır, zira o aksiyonlarını dini söylemlere dayandırarak halkın rızasını almakta öne geçmektedir. Diğer yandan RTE sıkıştıkça birlikte çalıştığı ekip arkadaşlarını (hatta damadını) satabilmektedir. Açığı bol bilgisi kıt RTE, küresel güçlerin istediği liderdir. Zira onu yönlendirmek ve istedikleri bir sazan sarmalına sokmak çok daha kolaydır.

    Kısacası muhalefet matematiği çok zor ve karmaşık olan ‘sazan sarmalı siyaseti’nde başarılı olmakta zorlanmaktadır. Zira oyunu yazan RTE değildir, o sadece kendisine biçilen rolü oynamaya itiraz edermiş gibi yapıp gerçekte itiraz etmeyen popüler bir oyuncudur. Muhalefetin daha derin bilgilere, düşüncelere ve çözümlemelere ihtiyacı vardır. Biden’ın Türkiye’de muhalefeti desteklemek lazım sözlerine itibar etmemek gerekir, desteklemezler. Zira RTE’yi istedikleri bir kulvara sokmak çok daha kolaydır.

  9. yeni oyun 50+1 in üzerine kurulu.
    Herkes o 1 işte benim deyip masayı kurmaya kalkıyor.Çatı adayı belirlemeye çalışıyor.
    Yarın masa kurulduğunda hiç tanımadığınız işaret edilen bir zatı(bakınız Ekmek için Ekmeleddin ) bize Çatı aday diye masaya sürecek o 1 olma derdinde hepsi.
    O 1 benim diyor herbiri.Uzak merkezlerde belirlenmiş Şeriatçi dede ile ,HDPKK yı,milliyeçi İYİ partiyi bir düşman ile korkutarak aynı adaya razı edecek o 1 olma derdinde herbiri.
    ama o Çatı kim meçhul ve son ana kadar da meçhul olacak.
    Uzak diyarlarda belirlenip o 50+1 in 1 i tarafından hokus pokus edilecek.
    Bekleyip görelim.

  10. Türkiyedeki, siyasetcilerin hiç birisine güvenılmez.
    Yurt dışında yaşayan Türklerın, Türkiyedeki gelirleri ve banka hesapları yaşadıkları ülkelerin maliyelerine otomatık bilgi
    Aktarılmasına Ocak ayında başlanacak.

    Bu antlaşma 2011 de imzalanmiş ve yurdışındakı Türkiyelılere Şimdiye kadar bir açıklama yapılmamış ve halen dahada yapılmiyor. Dışarda yaşayanlar kendi imkanları ile insanlar mağdur olmasın diye gönülüler tarafından bazı bilgiler paylaşılıyor.

    Hükümetde bütün siyasetçiler dut yemış bülbül kesilmiş Hiç birisi yardımcı olmuyormuşlar. Tabii bu arada dolandırıcılarda iş başında sizin işinizi biz hallederiz diye milletti birde onlar soyuyorlar.

    Bu bilgi paylaşımını, İngıltere ve isveç uygulamiyaçaklarını duyurmuşlar.
    Adalete bakın! Türkiyenın zenginleri ve siyasetcilerin’nın bankalardaki paraları bilinmesin diye.

    https://youtu.be/Qx6vJH-e-gM

  11. Babacan’ın oynadığı tabanın artık mağduriyet, mazlumiyet,haram, helal, hak, hukuk zerre kadar umurlarında değil.
    Tek tapındıkarı güç ve para.

  12. Bardağın dolu tarafını gören çok az, maalesef Mevcut iktidarı eleştirip, deva Partisi ile eşleştirenler ve Ali Babacan’ı susmakla suçlayanlar acaba hangisi çıkıp, eleştirisini ortaya koydu, koyduysa bile ne kadar etkili oldu?
    Çıkmasalardı da başta ekonomi olmak üzere ülke başaşağı düşmeye devam mı etseydi? Yönetenlerden rahatsız olanlar size sesleniyorum…
    Bence bu oluşumu hep birlikte destekleyelim.
    Alternatif yok diyen AKP seçmeni, size de içinizden bir alternatif geldi…
    Herkes hata yapabilir, hatadan dönmek erdemdir. Ali Babacan ve arkadaşları bu düzene susup oturmaya devam etseydi, daha mı iyiydi?
    geç kaldı diyenlere soruyorum ?…

    • Onun samimi olduğu ancak geçmişte konuştuğu zaman anlaşılırdı .öküz öldü ortaklık bozuldu ondan sonra bülbül kesildi .Adama menfaatin bitince neden konuşmaya başladın diye sorarlar .

    • müfide hanım! ali babacan kurbanlık bir inek gönderirse, ben de o ineği kestiğimde sol ya da sağ ön bacağını babacana veririm, bana kalan kısmı için de babacana teşekkür edeceğimden emin olun.
      – onun haricinde, babacana teşekkür etmek için bir gerekçe göremiyorum.
      – siz mutlaka çok zekisiniz. benim göremediğim gerekçeyi, hiç itiraza imkan bırakmayacak şekilde bana anlatabileceğimizden eminim. ama “ya sesini çıkartmasaydı” olamayacağını biliyorum. biraz daha zekice gerekçe bulun çünkü babacandan çok önceden ak partinin yaptıklarına itiraz edenler vardı.
      – “susup otursaydı daha mı iyiydi?” demişimiz ya… bence çok salakça bir soru çünkü sesini çıkarmasının ülkeye herhangi bir katkısını göremedim.
      – siz, bizi kandırmaya çalıştığınıza göre, susmamasının, karnını doyurmaya çalışanlara nasıl bir katkısı olduğunu açıklayabilirsiniz diye düşünüyorum.
      – benim aklımda kaldığı kadarıyla, babacan ve şimşek ekibinin sürdürdüğü politikalar ülkenin borçla büyüdüğü, yani ülkenim borcunun arttığı, alınan borçlardan da akpnin vergi alıp, yandaşlarının kursaklarını doldurduğu politikalardı.
      – babacana, akp yandaşlarının kursaklarını doyurduğu için mi, yoksa ülkeyi hep birlikte batırdığı için mi teşekkür edeceğime karar veremedim.
      – bir ihtimal daha var tabi: ülkeyi efendisi ile batırıp: “durun! sizi ancak ben kurtarırım” dediği için de teşekkür etmemizi bekliyorsun olabilir ama ak partinin avrupa birliği hedef ve söylemi ve demokrasi hedef ve söylemini hatırladığımda; “lütfen bizi kurtarmayın!” diye yalvarasım geliyor.
      – herhalde yozgatlısız.
      – beni kandırmaya çalışmanızı takdir ediyorum ama böyle bir çaba için zekanızı biraz daha geliştirseydiniz iyi olurdu.
      – yoksa bay bernarın şeriat dedede demokrasi ufku görmesi kadar komik oluyorsunuz.

  13. akp nin bir daha tek başına iktidar olma şansı yok.
    ekonomiden yargıya, tarımdan hayvancılığa, eğitimden sosyal adalete her konuda yönetimden gelen, ortaya konan sistem dolayısıyla haksızlıktan, hukuksuzluktan, yolsuzluktan kaynaklı sorunlar var. çıkar gruplarına sonsuz imkanlar sunulan bir politika var. halk fakirleştirilirken bazı gruplar zenginleştiriliyor. dolayısıyla oyları eriyor. oy topladığı kesim büyük oranda toplumun eğitimsiz, gelir seviyesi düşük olan kesimi. eğitim seviyesi yükseldikçe oylarımız düşüyor saptaması akp ye ait bir dışavurum ve boşuna değil, hakikat budur. bir zamanlar kitle partisi idi, toplumun her kesiminden oy alıyordu ama şimdi değil. elde kalan hedef kitlesi okumayan, araştırmayan, eğitim seviyesi düşük genelde zanneden bir kesim. onlar bile bugünün kötü olduğunun farkında lakin gelecek yıllar için beklenti taşıyorlar, bulunacak yitik bir hikmetin peşindeler. şimdi kötü ama düzelecek umudu taşıyorlar.
    anlamak bir 18 yıl daha sürsün yani.
    seçmenin büyük bir kısmı kararsız.
    % 25 olduğu söyleniyor.
    bu kesim kime oy vermeyeceğini biliyor.
    ben de bu kararsız gruptayım. kime oy vermeyeceğimi biliyorum.
    önümüzdeki seçimi büyük oranda kararsızların oyu belirleyecek.
    ayrıca, ilk kez oy kullanacak 7 milyon genç olacak, bu gençler iktidara oy verir mi dersiniz?
    10 milyona yakın emekli,
    açlık sınırının altında yaşamak zorunda bırakılan insanlar.
    iş gücünün neredeyse yarısı asgari ücretli,
    açlık sınırında tutulan maaşlarla yaşamak zorunda bırakılan insanlar.
    bir de kürt oyları var,
    hdp yi kapatma derdi biraz da seçimle bağlantılı.
    tablo net ve ortada…
    bu seçim akp kendi başına kesinlikle, mhp % 7-8 kalmış seçime kadar daha da düşme potansiyeli olan oyları ile desteklese bile tek başına iktidar olamaz…
    önemli bir geçiş olacak, herkesin zamana ihtiyacı var.
    deva partisi için henüz olumlu ya da olumsuz bir kanaatim yok.
    bagajı olduğunu söylemek bu konjonktürde haklı bir eleştiri değil,
    kimin yok diye sorarım.
    akp nin mi bagajı yok, chp nin mi yoksa mhp nin mi?
    beklemiş olmaya getirilen eleştirilerde haklılık payı olabilir amma bu denli güçlü bir partiden ayrılmak ta cesaret işi bence, a. şener çok önce ayrılmıştı, babacanın ayrılması ile aynı şey değil. zaman içinde önemli geçişler olabilir, önümüzdeki yıl ekonomi iyice ağırlaşacak o nedenle herkes için zor bir yıl olacak.
    çözüm, takvim ve dürüstlük vadeden kazanacak.
    sayın erdoğan büyük bir hatiptir o konuşurken ben bile kendimi lüksemburg vatandaşı zannediyorum.
    o nedenle vaatler arasında umudu saymadım.
    onu iktidar partisine bıraktım.

    • “akp nin bir daha tek başına iktidar olma şansı yok”

      Mucize olmadığı sürece bence de yok. Ancak bugünkü ortağının da tek başına iktidar olma şansı yok. Birbirlerine oldukça ağır hakeretler (çoğu Devlet babadan) yağdıranlar koltuk davasına birbirlerine sarıldı. Bunun adı “Söz konusu vatan ise, gerisi teferruattır”. Onur bu, kalite bu! İşin gerçeği bu liderler “baston”luk, çekilmelerinin zamanı geldi de geçti. Gençler koalisyon yapsa İmamoğlu dahil, Babacan, Davutoğlu ve yakın çevrelerindeki henüz bilemediğimiz muhtemel yetenekler ve ilaveten diğer bütün partilerden yola çıkabilecek eğitimi yerinde yurtiçi sorunları olduğu kadar yurtdışını iyi bilen gençler, ülke daha çabuk toparlanır. Ama bunlarda “Söz konusu vatan ise, gerisi teferruattır” diyebilecek şuur henüz oluşamadı herhalde… Yurtdışına bağımlı bir ülkenin, yurtdışını önyargıların aksine daha iyi değerlendirecek olan gençten bu siyasetçılere ihtiyacı vardır..

    • ?
      Yerinde ve isabetli tespitleriniz için teşekkürler.
      tüm tespitlerinize katılıyorum. Şu anda bir seçim olsa oy vermek için en mantıklı seçim de Deva Partisi derim. ülkenin bulunduğu çıkmaz nedeniyle bir çok kişi de Deva Partisi için olumlu düşünüyor.

  14. Dün anlattığım anekdot , bu günkü konu için de adeta biçilmiş bir kaftandır ! Bu gün sadece bunu hatırlatmakla yetinmek istiyorum ; okumayan arkadaşlara özellikle tavsiye ederim!
    ( Buna Babacan ve Davutoğlu da dahildir ! )
    Herkese selamlar saygılar.

  15. O pastayı gizli gizli dolaptan avuçlayarak yedi haylaz çocuk.
    Yarısından fazlasıyla götürdü aslında, fakat annesi babaya azıcık yarıdan biraz fazlayemiş kuzzuumm dedi ve korudu cücüğünü.
    Komşunun kıskanç kızının gözünden kaçar mı, çocuğun kolundaki çukulata lekesi!
    Hemen ispiyonladı mahallenin avantacı takımına pastayı kimin yediğini.
    Lakin bilmediği birşey vardı hafiye kızın, çocuk vermişti pastanın bir dilimini.
    -İnsanlar hep birilrinden birşey bekler. Belki bir dilim pasta, belki kek.
    Bazan da düşer kendine boş bulaşık bir tabak.
    Aslında seyirci pastanın bütün olarak masaya konması için çabalar durur. Yarıya düşmüş pastayı bütünlerken,
    belki bu arada babanın da olaydan haberdar olup biraz katkı sağlamasını umar.
    Mahallenin yarısı pastanın tamamlanması gerek der,
    Öteki yarısı ise.. (İşte tam da burası önemli).
    Çocuk pastanın yerini bellemiş, kolunuda dirseğe kadar çemremiş.

  16. Haksızlığa uğramış bir vatandaş olarak “Haksızlığa Uğramayan Haksızlığın ne Olduğunu Bilmez” Evet ben de haksızlığa uğradım ve gerçekten anlatılmaz yaşanır, ne zaman aklıma gelse o anı yaşıyorum. Haksızlığa uğradığım yerde Adalet olunca insanın canı daha çok yanıyor. Çoğumuz yargının durumunu biliyoruz yaşadığım olayı anlatmadan anlayacaktır.
    İşte bu sebepten dolayı sayın Ali Babacan’ın durumunu anlıyorum.
    Şimdi eleştirilen en önemli konu ise neden o zaman değil. Bu soru bana göre en son sorulacak soru. Hep böyle olmadı mı zaten partilerin içinden çıkan partilerede neden diye sorulmadı mı. Aynı soruya basın mensupları da muhatap olmadı mı. Çalıştığı kurumdan ayrılınca eleştirdiğinde neden o zaman eleştirmedin diye.
    Sayın Ali Babacan döneminde eleştirilecek ne var? Taraflı tarafsız iktidar yanlısı muhalefet yanlısı bir çok kesimin takdir ettiği bir dönemdi o günler. Şimdi ben soruyorum Ali Babacan’a neden o zaman eleştirmedin diyenlere, ne görmüşler de o zaman eleştirmemişler? Bizim nedenlerimiz bitmez.
    Nedensiz bir Neden Yoktur.
    Burada asıl mesele zararın neresinden dönersen kardır misali dönenlerin aynı hatalara düşmemesi.
    Şimdiye kadar yönetime gelenlerin veya yönetime talip olanların nereden geldikleri incelediğimizde ya siyasetin alt yapısından ya bürokrasiden yada iş dünyasından gelmiştir. Bütün bunların geçmişine baktığımızda “neden o zaman” sorusu mutlaka olmuştur buna rağmen yönetime gelmişlerdir.
    Şimdi bir düşünelim bizi yönetenler bizleriz aslında bizim seçtiklerimiz uzaydan gelmiyor. Bir toplum nasılsa öyle yönetilir düzeltilecek bir şey varsa ilk önce her birey kendinden başlamalı.
    Sonuç olarak; sıfır hata, Üzümün çöpü armut’un sapı dersek o zaman biz yönetici icat etmemiz gerekir. Bırakalım nedenleri niçinleri kötününde en iyisini seçerek yol verelim. Yolumuz açık olsun….

    • ahmed bey! sol ve kürtlere olmadık eziyetlerin yapıldığı bir yerde, haksızlıktan bahsetmek için insanın utanmasının olmaması gerekir.
      – benim bir arkadaşımın filistin askısında kolu yurtıldı.
      – bir başka arkadaşım, cezaevinden çıktığında, intihar etmeyi düşünür, ama “ölmezsem” korkusuyla intihar bile edemez. köpeklere parçalatılan vücudunu bana gösterdi.
      – acı yarıştırma derdinde de değilim. ama bir de başkalarının yaşadığı çok büyük acıları görmeyip, kendi yaşadığı bu ülkedeki en hafif acıları “şok şok şok” diye sunmak… bana biraz haksızlık gibi geliyor.
      – kedi kendi kıçını görmüş, “ne büyük yaram var. demiş” diye bir deyim var. insan bu ülkede “haksızlığa uğradım” derken biraz utanır.

  17. Ülkemizde siyaset, hiç değilse son zamanlarda daha da fazla ideoloji ve hamaset üzerine kurgulu ve bunun kanıtı ayrışmış, kutuplaşmış bir toplum yapısının ortaya çıkmış olmasıdır. Değilse, bugün CHP hala varlığını sürdürüyor, AKParti de bilindik CHP hüviyetine bürünmüş olabilir miydi?
    Siyasetin lokomotif partileri AK Parti ile CHP hala.

    Peki bu iyi bir şey mi?

    Kutuplaşan ve biri diğerine sırtını dönen, yek diğerini düşman belleyen bir toplumsal yapıda, siyaset kurumunun ve ona işlerlik kazandıran
    ya da bu minval üzere iktidar ve ana muhalefet görevini üstlenen siyasi partilerin topluma, ülkeye faydası mı var zararı mı? Bunu ilk görmesi veya hesap etmesi gereken halk ya da seçmen değil midir?

    Bunun yolu nedir?

    Tabi ki yine siyasi partiler ve seçim sistemi. Madem demokratik bir sisteme sahibiz ve devleti yönetme yetkisini bir siyasi partiye, partilere halk veriyor, halk, gelinen kertede ülke menfaatine tavır almayı, hareket etmeyi hesap edebilmelidir.
    Yani varılan bu durum sürdürülebilir midir, değil midir, bunun cevabını aramalıdır.

    Yapılması gereken yeni partilere yol açmak, onları ülke yönetimine cesaretlendirmektir.

    Zamanında güvenilir bir kadroya dahil olmak ve üstlendiği görevlerde kendini ispatlamış olduğu halde işlenen kolektif hatalardan seçmen tarafından sorumlu tutulmak bir yana ait olduğu camiayı eleştirmek, hatalarını ortaya sermek bir nevi özür beyanı olsa gerek.

    Evet; zamanında biz, “yapmamız gereken şeyleri yapmadık, şöyle şöyle yapsaydık daha iyi olurdu” gibi bir özeleştiri, çıkılan yolda bir kaç basamak daha ileride olmaya yarardı ama olsun; şunu görmeliyiz artık: Artık siyasetin duayen partisi ve lideri sayılabilir bir AK Parti ve lideri Erdoğan ile Türkiye’nin en yaşlı, en köklü partisi CHP’yle yürümüyor bu işler.

    Birçok lider eskitmiş olmasına rağmen siyasi hayatına bir parti olarak devam eden CHP ve CHP’lileşen AK Parti ülkemizin sorunlarını çözmek yerine sorun üreten bir yapıya dönüşmüş durumdalar.

    Siyaset için sarf edilen veciz bir söz de “kötünün iyisini seçmek” babında madem başka yolu yok verdikleri söze bakarak, açıkladıkları programları da göz önünde tutarak günahı daha az olanı tercih edelim bari.

    Ne yapalım?

    • hala partilerle uğraşılıyor
      Ankara’damı oturuyon misal Mansur Yavaşı beğendiysen Mansur yavaş için CHP’ye ver.
      Kişilere oy ver partiye değil.

      Genelde gördüğüm zeki okulu birincilikle bitirenler konuşmayı pek iyi yapamaz.

      Laf ebelerine oy verme.
      Liyakat sahibi kişilere ver diplomasına bak.
      sahte diplomalılara oy verme.

  18. DENİZLER DALGALANIR AK PARTİ İKTİDAR OLUR!

    Ak parti içinden ayrılanlar yahut ezelden beri muhalefet cephesinde yer alanlar her zaman kaybetmeye mahkumdur. Bakmayın belediye seçimlerinden başarı ile çıktıklarına. Belediye seçimlerindeki başarı aynı otobüste bile yolculuk yapamayacakları aynı çatı altında toplayan okyanus ötesi güçlerindir. Hiç boşuna kendilerinde keramet aramasınlar. Kürt faşistleri ile Türk faşistleri el ele Ankaray’ı, istanbul’u, kazandı. Tamam başarıyı takdir ediyorum ama Bidon kafa diye hakaret ettikleri halkın karşısına Biden’i kafa olarak seçenler çıktı. Bu hamur bundan sonra su falan götürmez. Ellerinde un diye dolaştırdıkları şey Babacan ile Davutoğlu. Ak partinin bütün eleştirilen politikalarının altında yatan isimler. Ayrılırken hiç kimse bana ak parti aleyhine bir cümle kurduramaz diye yemin edenler. Bunları hamura katsan ne olur, cıvık hamur daha da cıvıklaşmaz mı. Deizmin gençler arasında yayıldığı da yalan, tivittirdan boş muhabbet döndüren, afedersiniz ne idüğü belirsiZLERİN arkasına milyonlarca takılan gençlik Deizmi nereden bilsin. Onların ki kalkan aile ve devlet otoritesinin altında geniş bir alan buldukları şehvet ve işret ortamlarına kılıf bulmak. Kaç yıldır sol basında çevre baskısı, çevre baskısı dedikleri şey kalmadığı için sustular.
    Sayın yazar “Eğer bir şeyler olmazsa bizi de onları bekleyen akıbet bekliyor” derken ürktüm doğrusu. Burada biz dediği ailemiz dir sanırım, yoksa mazallah

    • Bak hd kardeşim , anladığım kadarıyla manevi değerlere bağlı , mütedeyyin birine benziyorsunuz .Ancak çok ağır ve size yakıştıramadığım itici bir üslubunuz var,bunu geçenlerde de eleştirmiştim !
      ”Kürt ve Türk FAŞİSTLERİ elele verip Ankarayı ve İstanbulu kazandılar ” ne demek ! Burdan onlara oy veren seçmenlerin de buna dahil olduğu bir anlam çıkmaz mı Allah aşkına ! Peki ”o faşistler” ! size ne desinler şimdi ! Buna ne cevap vereceksiniz !

      • Hoş geldin.
        Nerdesin? Koronamı oldu bu acaba dedim.
        Yokluğunda burası oldu virane,
        Bos buldular çıktılar meydane.
        Kızma hd’ye.

      • Etnik siyaset yapan iki uçtan iki parti desem daha doğru olurdu herhalde. Ama bu da ağır geldiyse bu partilerin birbiri hakkındaki düşüncelerini sorun. Seve sece kullanmaya hazırım.

      • Hayret yaa! Hayrettin özlemiş hoş geldin diyor
        Bu Hayret ben değilim taklit mi bilemiyorum
        demişsin. Peki ne zamandır
        bu rumuzu kullanıyorsun
        önce onu söyle arşivden
        konuyu araştıralım

        • Tamam kardeşim , kızmana gerek yok , mademki öyle imiş işte ben de değiştirdim ! Dünyada çare mi kalmadı ! Ben uzun zamandan beri bu rumuzu kullanıyordum , size yeni rastladım ,tanımadığım ve bazen burada taklit yapıldığı için ”benzerlik mi taklit mi ” diye tereddütümü dile getirdim .Bunda öfkelenecek ne var ? Tozlu arşivlere de girmeye gerek yok , ben size inanıyorum ; hem adaş olmuşuz fena mı yani ! İyi günler dilerim

          • Hayret yaa! öfkelenecek bir şey yok demişsin. Öfkelenen yok kardeşim. Ben sadece kullanım tarihçesini sormuştum. Epeydir yoktum. Ben hep Hayret yaa! ile başlarım. Bu öfkelenmek değildir. İyi yıllar dilerim.

    • sayın hd!
      siz önceki gün “IRADE VE AHLAK” başlıklı Cuma vaazını irad eden hoca efendi değil misiniz?

      bu günkü yorumunuz, bu hoca o hoca mı şüphesi uyandırıyor.

      bu yorumunuzun Türk siyasetine, toplumsal barışa, milletin birlik ve bütünlüğüne katkısı nedir?, bu yorumunuzda milletin hangi ulvi menfati gözetilmiştir?

      yoksa gene mi terbiyesizlik yaptım!

      • Sn hd’nin vaazını üşenmeden iki saat okudum, bir buçuk sayfa not aldım.
        Ahlak, kötülük, irade, nefis derken.. Bilgilendim lakin.
        Acayip ürktüm.
        Seçme kabiliyeti mi bizi teğet geçiyor, anlama kabiliyeti mi, bilemedim.
        Baran beyin yorumu da denizlerin dalgası da benimle dalga geçti sanki..
        Oysaki birkaç bilgi kırıntısı idi tek isteğim.

        • hoca efendi vaazının daha başında “külli irade-cüz irade bahsine girmeden” ifadesiyle konu bütünlüğünü bozmuş olduğundan kalan kısmını sizin dikkatinizle okumadım, hızlıca okuyup geçtim. devamında kader konusuna bir kaç defa atıf yaptığı halde bende hoca efendinin kader meselesinden bihaber olduğu kanati oluştu. yazı içindeki çelişkileri de kader mevzuunu tam bilememeye bağladım.

          kader konusuna münhasır yazılmış ‘KADER’ isimli bir kitap okumuştum kitaptan çok çarpıcı bir cümle unutulacak gibi değil, aklımda kaldığı kadarıyla: “Kader mevzuu İslamın bıçağın keskin yüzü inceliğinde meselelerinden biridir. tam kavrayamayanların bu mesele hakkında konuşmaları sakıncalı olur. ne yazık ki; çoğu insan 60-70 senelik ömürlerinde bu meseleyi halledemeden göçüp giderler.”

          bana göre Kader mevzuunda baş ucu niteliğindeki bu kitap, siyasi sürecin kurbanı olarak yasaklı kitaplar arasında. bende olanı da bu yasak kapsamında ben evde yokken yakmışlar.

          benim kendi çevrem hakkında merak etmişseniz ise; benim çevrem toplumun en alt tabakasından mevcut siyasi kültürün yeşerip büyüdüğü ve bu günün iktidarına da siyasi muhalefetine de insan kaynaklığı yapan bir çevre.

          • KADER isimli kitabı fındıkzade de büfe bayi bir gazete bayisinden almıştım. sorduğumda bayii “bu kitabın dağıtımını kitapcılarla beraber gazete bayileri de yapıyor” demişti.

      • Gelecek olan Chp, hep, deva gelecek, iyi parti koalisyonundan olağanüstü tırsıyorum. Hadi ben emekli olup bir köşeye çekileyim, memleketin geleceğini de iyi görmüyorum. Yoksa haklisiniz birlik beraberliğe katkısı yok hatta fazlasıyla ayrıştırıcı oldu.

      • H.K.! şu iblisi yakalasam, eşşek sudan gelene kadar döveceğim.
        – ben de bu kadar kötülük kimin eseri diyordum.
        – bundan sonra iblis avına çıkıyorum. bir yakalayım gününü göstereceğim.
        – artık iblise istanbulda rahat yok.
        – ankara uzak memleket. oraya karışmam yalnız.

  19. Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu, Muharrem İnce, Mustafa Sarıgül, Fatih Erbakan, Cem Uzan ve şimdi adını hatırlamadığım tüm tabela partilerinden (Bu sıfat yanlıştır, doğrusu İHTİRAS PARTİLERİ) cacık bile olmaz. Bu o kadar açık ve ortadayken niye bu işe soyunurlar sorusuna bitmeyen ihtirasları dışında yanıt bulmakta zorlanıyorum. Adeta eğitimini dersini alıp geçtim sanatçı, şarkıcı olamayanların fenomen adı altında sosyal medyada izleyici toplamalarına benzetiyorum hepsini. Jean Rostand “Bir gün atomun enerjisini serbest bırakacağız, gezegenler arası yolculuklar gerçekleştireceğiz, ömrü uzatıp, kanseri ve tüberkülozu tedavi edeceğiz; ama en düşük seviyeli kişiler tarafından yönetilmiş olmanın sırrını asla çözemeyeceğiz.” derken tam da bizim eski yeni tüm siyasetçilerimizi anlatmış.

  20. Seçmenlerde Sayın Babacan’a karşı bir ilgi var ama sizin sorunuz gibi sorulara cevap arıyor. Maalesef konuşması gerekenler susuyor.
    Başka bir söylenti de iktidar ortaklarının AİHM kararlarına uymayarak Avrupa Konseyi tarafından AB’den dışlanması ve böylece Kuzey Kore modeli bir ülke olma yolunda yol aldığımızdır.

  21. benim de bir sorum var sayın babacan görevde kaldığı sürece atadığı kişilerin kaç tanesi fetöcü çıktı? eğer bunun cevabı ben hiç atama yapmadım hepsini tayyip erdoğan atadı ise zaten bu kadar pasif adam ülkeyi yönetemez.

  22. Abdüllatif Şener gördü’de bunlar göremedi. Abdüllatif Şeneri tebrik ederim ilk yolsuzlukları görünce partiden ayrıldı. Ali babacan ve Davutoğlu sustular ne zamana kadar erdoğanın menfaatleri bunlarla çatışana kadar.

    Abdüllatif Şener vatan sever ve dürüst biri.
    Diğerleri susdular , susdular , susdular…………………………………………………….

  23. fehmi ey senin ciddiyetinle bağdaşmayan bol sıvılaştırılmış gaz lı yazı olmuş .. çağ elektrikle çalışan araçların çağı .tüplü arabaların devri kapanıyor…zamanına yazık…

  24. Ali Babacan a sorduğunuz hatta Sn Gül e soramadığınız soruları ben dahil herkes soruyor.
    2 açmazı var dediğiniz gibi 1) neden zamanında açıklamadınız 2) Bu dereceye geleceğini düşünemedik mazereti ilkinden daha buyuk bir hata.
    İktidar olacaksanız ileriyi göreceksiniz.
    Yaşadığımız günümüzde mağdur olduğunu iddia eden benimde kabul ettiğim mağdurlardan 3 kesim FETO cular HDP ciler ve AKP den ayrılanlar .
    Bu üç grup da maalesef öz eleştiri yapmıyorlar. Fetocular kendilerine şu soruyu sormuyorlar evet zamanında iyi niyetle hizmet ettik hizmet doğru olsa da gidilen yol yanlışmış ve bizi kandırmışlar diyemiyorlar.
    HDP ciler kendilerini PKK dan ayrıştıramıyorlar özlerinde teröre bulaşmasalar da PKK nın yanlış yaptığını açıklayamıyorlar.
    AKP den ayrılanlar ise zamanında yapılan yanlışlara zamanında karşı çıkamadık hatalıyız diyemiyorlar.
    Bu üç grup öz eleştir yapabilse hem kendileri hemde ülkemiz kazanacak ve yeni umutlar doğacak.

    • Ahmet bey sizin gibi hergün daha iyiye gidiş yolunu çözse salgın mağdurlarıda inşallah, salgın müsibetini de, bir diğerlerini de defeder bu millet kısa zamanda.
      Fakat, insanoğlunun gücü yetmiyor işte herşeye
      Kırk yıllık kani olurmu yani.
      -Dünyaya salınmış acanlarını, yandaşlarını,
      -Kendini oraya gönderen, koyana baş kaldırmayı,
      -zamanında seni seçip getirirken anlamadınmı onun başına buyruk, dediğim dedik biri olduğunu.
      Kolay mı sandın bir düğmeye basıp herşeyi güllük gülistanlık yapmayı?

    • Dünyada diğer inanç gruplarını dışarıda tutarsak bi müslümanlar vardır bir de münafıklar ikisini kariştıran zavallılar mı aydın münevver ve demokrat oluyor yazık

      • bence sınıflamayı yanlış yapmışınız.
        – öncelikle salaklar vardır bir de biraz kafası çalışanlar.
        – diğer bir ayrım da ahlaksızlar ve azbuçuk ahlak kaygısı olanlar.
        diğerleri hep zorlama ayrımlar.
        bir müslümanla hristiyan arasında fark zorlamadır. ama hz ömer ile muaviye arasındaki fark, eşyanın tabiatındaki fark gibidir.
        -2 tane namaz kılıp kendini iyi insan zanneden sadece salaktır.

        • Gerçek müslüman la munafiklari ayırmak için bahsettim.Yoksa salak ararsanız her sınıf insanda vardır.

          • ahmet! “gerçek müslüman” senin uydurman. kimi neye göre gerçek müslüman kabul ediyorsun?
            – “gerçek müslüman” deyimi, “benim kabul ettiğim gerçek müslüman” kabul etmediğim “sahte müslüman” demektir. pratikte başka hiçbir anlamı yoktur.
            – kimin “gerçek müslüman” kimin “sahte müslüman” olduğunu belirleme makamı değilsin.

  25. Türkiyenin bu hale gelmesinin 1 numarali sorumlusu Davutoğlu 2 numaralı sorumlularıde Babacan ve arkadaşları.

    Yol arkadaşlarının bütün foyalarını bildikleri halde sustular.

    AKP’nin fikir babası olan Abdullah Gül Arap alemi olsun Batılılar olsun Dünya devletleri tarafından en güvenilir ve sevilen birisi onu devre dışı bırakanalara bunlar adeta kol kanat gerırcesine hepsi canla başla çalıştı…

    Ben şahsen Gül ve Atalay gibi bir kaç Eski AKP.lilerin haricinde Hiç birine inanmiyor ve güvenmiyorum.
    Diyelimki biz sıradan seçmenler bilmiyerek ona inandık, bunlar bile bile meydani ona bıraktılar.

    Abdullatif Şener, Erdoğanı anlatırken Abdullah Gül hakkında tek kelime dahi olumsuz laf etmemiş.
    Fakat diğerlerinin hemen hemen hepsı’nın o olaylarda İsimleri geçiyor.

    Türkiye’nın hiç bir zaman iki yakası bir araya gemez. Çünkü iftira ve yalanlar ile moliyonlarca hayatları kararttılar. Bu suçları işlerken HDP dışındaki hiç bir parti bunlara tek kelime dahi laf etmedi.

    https://www.milliyet.com.tr/amp/gundem/son-dakika-feto-operasyonunda-sok-goruntu-kadin-ic-camasiriyla-selfie-6391752

    Bugün WhatsApp dan yukardakı linki bana gönderdiler. Yalnış anlaşılmasın Havuzun ve onun takipcilerinin ne kadar cahil olduğunu paylaşiyorlar.
    Bu haberi yapanlara milletin vergileri oluk gibi akıyor.

    Bende hemen yurt dışına kaçmış katillerin yayınladıkları ses kayıtlarının videoları’nın linklerini ekledim ayni guruplara geri gõnderdim.

  26. Yıllar yıllar önce idi. İran’da uzun yıllar kalmış bir kişi ile karşılaştım. İran’da gençlerin en azından üçte birinin ateist olduğunu iddia ediyordu. Buna da sebep olarak İranlı mollaların ekonominin büyük kesimini ele geçirdiklerini ve sıradan vatandaşların ele geçirilen sektörlere girmelerine müsaade etmediklerini, İran’da müthiş bir yolsuzluk ekonomisi olduğunu ve bunun insanları dinden soğuttuğunu iddia ediyordu. Benzer yorumları daha önce hiç duymadığım için çok acayibime gitmişti.

    Gel zaman git zaman AK Parti Türkiye’de iktidara geldi. Başlangıçta imaj çok iyi idi. Her alanda olumlu ilerlemeler oldu. İstişare kültürü var gözüküyordu. Kararlar danışılarak alınıyordu. İnsanların hayatına olumlu dokunuşlar oluyordu.

    Milletvekili olmanın, bürokrat olmanın, vatandaş olmanın bir değeri vardı. Sonra bütün göstergeler kötüye gitmeye başladı. Şeffaflık kayboldu. Kararların nasıl alındığı belli olmaktan çıktı. Her şey göstermelik oldu.

    Yusuf Kaplan geçenlerde Deizmin gençler arasında inanılmaz hızla yayıldığını yazdı. Yukarıda anlattığım olay aklıma geldi. Eğer bir şeyler değişmezse bizi de onları bekleyen akıbet bekliyor.

    O bir şeyleri Ali Babacan temsil ediyor. Başarılı olup olamayacağı ayrı bir konu.

Yoruma kapalı.