Cumhurbaşkanları yanlış yapabilir, ancak etrafları onlara aynı yanlışı iki kez yaptırmaz

27
Reklam

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan geçen hafta Türkiye’nin koronavirüs ile mücadelede başarılı olduğunu anlatırken aşı konusuna da değinmişti. Söyledikleri, aynı zamanda AK Parti’nin genel başkanı da olduğu için, kendisinden beklenebilecek türden, fazla yadırganmayacak şeylerdi. Ancak birdenbire şaşırtıcı bir iddiada bulundu.

Dediği şuydu:

“Bakın şu anda sevgili kardeşlerim, dünyanın değişik yerlerinde, Avrupa’nın en gelişmiş ülkeleri aşı yapıyor ya, bu aşıyı ücretli yaptırıyor biliyor musunuz? Ücret alıyor, ücret. İngiltere’de 100 sterlin gibi rakamla ücret alınıyor. Bizde böyle bir şey yok.”

İfadenin şaşırtıcı olmasının sebebi, içerdiği iddianın doğru olmayışıydı.

Avrupa’da hiçbir ülke halkına aşıyı parayla yapmıyor. İngiltere de dahil. Kendi halkını bedava aşıladığı gibi, ülkelerinde bulunan yabancı ülke vatandaşlarını da bedavaya aşılıyor Avrupa ülkeleri… ABD’de de aşı bedava.

Belli ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konuda yanlış bilgilendirilmiş…

Yanlışlık, o konuşmanın hemen ardından, çeşitli kişiler ve çevreler tarafından belirtildi. Muhalefet sözcüleri gerçek durumu biraz yakışıksız sayılabilecek cümlelerle açıkladıkları gibi, medyada da çeşitli yazılarla yanlışa işaret edildi.

Konu basit bir yanlış anlaşılma olarak kapatılacaktı ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün, Sakarya’da yaptığı bir konuşmada aynı yanlış bilgiyi bir kez daha tekrarladı.

Reklam

Dediği şuydu:

“Bugün Avrupa’nın en gelişmiş ülkeleri dahi aşıları ücretle yapıyorlar. 50 sterlin, 100 avro. Biz halkımızdan tek kuruş almadık. Bize nasihat ettiler, ‘Ya böyle de olmaz, belli bir bedel alın’ dediler.”

İki açıklama arasında İngiltere’de aşı için alınan bedelin 100 sterlinden 50 sterline düşürülmesi gibi ufak bir fark var. Bir de, bu konunun kendisinin de bulunduğu bir ortamda konuşulduğunun işareti aynı konuşmadan alınabiliyor. Birileri -Cumhurbaşkanı çoğul ifade kullanıyor- kendisine ‘‘Bedava olmaz, bir bedel istensin’’ teklifinde bulunmuş.

Üzerinde mutlaka durulması gereken vahim bir durumla karşı karşıya olduğumuz çok açık.

Cumhurbaşkanı’nın huzurunda konu tartışılırken, herhalde aşının bütçeye getirdiği yükten söz edildiği bir sırada, birden fazla kişinin ‘‘Avrupa’da ülkeler aşıyı para karşılığı yapıyor, İngiltere aşılanan kişilerden 100 Sterlin -veya 50 Sterlin- alıyor, başka ülkeler de 100 Avro’’ gibi, yanlışlığı hemen sırıtan ve konuşulduğu ortamda derhal düzeltilmesi beklenebilecek bir yanlış bilgiyi verdiği anlaşılıyor.

Yanlış bilgi kadar o bilginin derhal düzeltilmemiş olması ve Cumhurbaşkanı’nın böylesine doğru olmadığı kolayca anlaşılabilecek bir bilgiyi kamuoyuyla paylaşmasına müsaade edilmesi de vahim.

Hangisi diğerinden daha vahim, sizin takdirinize bırakıyorum.

İngiltere’de ve Avrupa’nın hemen her ülkesinde yaşayan, dolayısıyla gerçek durumun söylendiği gibi olmadığını hemencecik bilebilecek milyonlarca insanımız var. Nitekim, o ilk konuşmadan sonra o ülkelerde yaşayan pek çok insanımız, olabildiğince nazik ifadelerle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasına sızan bilginin yanlış olduğunu değişik ortamlarda paylaştılar.

Reklam

Dediğim gibi, konu o yönüyle muhalefetin gündemine de girdi, medyada da tartışıldı.

Peki de, aynı yanlışın dün bir kez daha tekrarlanmasına ne diyeceğiz?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın pek çok kişi tarafından arada düzeltilmiş yanlış bilgiyi, yanlış olduğunu bildiği halde, bir kez daha tekrarlaması herhalde mümkün değildir.

Bile bile bir yanlış birkaç gün arayla bilinçli olarak tekrarlanamaz. 

Akla gelebilen makul tek açıklama, yanlış bilgi ilk kez kamuoyuyla paylaşıldıktan sonra meydana gelen tartışmalardan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın haberdar olmamasıdır. Yazılanları okumamış, yapılan konuşmaları duymamış olmalı Cumhurbaşkanı Erdoğan.

Tuhaf gelse de kabul edilebilir tek makul açıklama bu.

Okusa veya duysa, sanırım, yanlışlığı derhal ortaya çıkan bilgiyi ikinci kez kamuoyuyla paylaşmazdı.

Ancak yine de vahamet devam ediyor.

Konunun aşılamanın bütçeye getirdiği ağır yük olarak tartışıldığı bir ortamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yanlış bilgilendirdikleri anlaşılan birilerinin varlığından söz ederken, aynı ortamda bulunan ve gerçek durumdan haberdar olan başkalarının o yanlış bilgiyi düzeltmemiş olmalarını ‘vahim’ sözcüğüyle tanımlamıştım.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, ağzından çıkan ifadelerin yanlışlığını, konu ilk kez onun tarafından gündeme getirildiğinde kamuoyu tarafından o boyutuyla tartışıldığı ve yanlış olduğu ortaya çıktığı halde kimselerin ona bildirmemiş olması daha büyük vahamette bir olay.

Öyle sanıyorum, Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün bile, İngiltere ve çeşitli Avrupa ülkelerinde aşının para karşılığı yapıldığını düşünüyor.

Gerçekler kendisine söylenmiyor mu, söylenemiyor mu, yoksa mahsus mu söylenmiyor?   

Aşı konusu böyle de, acaba tartışma yaratan başka konularda da aynı türden bir gizleme veya gerçeklerin kendisinden saklaması söz konusu olabilir mi?

Ne yalan söyleyeyim, konu üzerinde düşünürken binbir soru zihnime üşüşüyor ve hepsi de birbirinden daha rahatsız edici.

En iyisi ben bu yazıyı burada keseyim ve neden böyle yaptığımı sizin ferasetinize bırakayım.

ΩΩΩΩ

Reklam

27 YORUMLAR

  1. Herkes hesabını yapsın. Ve çok kolay. Geçen sene bir maaşla kaç hamburger alabiliyordunuz, 5 yıl önce, 10 yıl önce? Çok açık bir şekilde yüksek enflasyon, yüksek zamlarla cebimizden çalıyorlar sürekli. Kötü bir yönetim, korkunç boyutlarda yolsuzluklarla bizim emeğimizi, kazancımızı, ülkemizin kaynaklarını birilerine peşkeş çekiyor ve göz göre göre çalıyorlar.

    Bu kadar yolsuzluk ve suçlar en tepelere kadar ifşa edilmiş, bir tane soruşturma ve istifa yok. Peker her gün yeni ifşaatlarda bulunuyor, iktidar kılını kıpırdatmıyor. Bu daha ne kadar devam edecek? Bu yolsuzluklara ve hırsızlığa daha ne kadar ses çıkarmayacağız?

    Benim önerim hepimiz gidip yazılı suç duyurusunda bulunalım savcılara. Mahkemelere, hukuka, ülkemizin kaynaklarına, ve daha önemlisi kendi paramıza sahip çıkalım. Savcıların işlerini yapmadıklarını biliyoruz. En azından biz sahip çıkalım. Bu yönetimden hesap soralım. Seçimle temizlenecek suçlar değil bunlar. Kuruşuna kadar hesap sormak ve “söke söke” geri almak zorundayız.

    • Tamam şimdi Silivri çok sıcaktır klima da yoktur muhtemelen. Ama bu kadar barolar sivil toplum örgütleri vb bunlardan neden hiçbir ses çıkarmıyor ve suç diyorsunda bulunmuyor, boşuna mı besliyoruz bunları? Havuz dışındaki medya malum aynı iddiaları papağan gibi tekrarlamaktan başka hiçbir şey yapmıyorlar. Tamam araştırma yetenekleri yok, ama onlara dosya neden gitmiyor? Bu mudur yani?

      Galiba hepsi aynı oyunun bir parçası. Örneğin Barolar Birliği başkanı Feyzioğlu’nun bile Akp’li Karacan’la fotoğrafı var. Savcılar hakimler malum aynı adamlar tarafından ağırlanıyorlar besleniyorlar (Paramount’da ağırlananlar listesi Peker’de ey “namuslu” savcılar). Yani ne biçim bir muz cumhuriyeti bu gerçekten şaşırdık kaldık. Böylesi Afrika’da bile kalmadı.

  2. Ahmet Nesin 2003’te Erdoğan başbakan olunca Fıransaya iltica ediyor.
    Ìlticasının gerekcesi şu.
    “Türkiye’nın ve Dünya’nın
    başına öğle bir bela geldiki, en azından şimdilik onun belasından kaçiyorum.” Demiş.

    Sedat peker ortaya çıktığı an, ben bu site’de dahıl arkadaşlar ile yazıştığımda, pekerin görevi erdoğani aklamak ve gündemi saptirmak olduğunu yazmıştım ve helan dahda ayni fikirdeyım.
    Peker bugün Twitter hesanindan benim yazdıklarımı doğrulamış oldu.
    Mafyalar, Eşkiyalar ve İran gizli servisi ile birlikte çalışanlar halen daha şak şaklaniyorsa o devlet devletlikten çıkmış kabile reisliği olmuştur.
    ××××××× kopi
    Sedat Peker, Esenyurt’un AKP’li eski belediye başkanı Necmi Kadıoğlu’nu istifaya götüren sürecin, iki ismin “tuzağı” sonrası başladığını öne sürdü. Peker, bu “operasyonun” Süleyman Soylu’nun “AKP’yi yavaş yavaş ele geçirip, “! AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sadık kişileri diskalifiye etmenin ilk projesi” olduğunu yazdı.!” Eski başkan Necmi Kadıoğlu’na ait bir video kaydının elden ele gezdirilerek istifa sürecinin hazırlandığını söyleyen Peker, “Kadıoğlu bile kendisine kurulan tezgahı bu paylaşımlardan öğrenecek” diye yazdı.”
    ××××××××
    Sedat pekere dört elle sarilanlar sözüm ona ihtidara talip olan muhalefet, vay Türkiyenin, haline vay onlarında burdaki trollerden farkları yok.

    Adam o kadar kurnaz’ki
    Ehliyetli kişiler tarafından kurulup ve dünyada saygınlık kazandiktan sonra onu Türkiyenin tepesine çıkartanlar daha sonra vatan haini ve teröristlikle devre dişi birakıldı ve Karadeniz laz Cumhurriyeti kurul’du..
    Muhalim seçmende dahıl diğer muhalifler.
    Burada ve sosyal medyada erdoğanın tirollüğünün danıskasını yapiyorlar.

  3. Yurtdışında yaşayan milyonlarca Türk vatandaşı var ve onların aileleri, eşi-dostu,irtibat halinde olduğu belki Türkiye nüfusunun yarısı diyebileceğimiz insan,dünyanın hiçbir yerinde aşının ücret mukabilinde yapılmadığını bilir. Sayın Cumhurbaşkanımızında bunu bilmeme ihtimali yoktur.
    Bunu söylemesinde ve hatta ikinci defa tekrar etmesindeki amaç, kendisine herhalukarda oy veren ve inanan kitlen konsolide etmektir.
    Sosyal medyayı takip etmeyen ve “aya dört şeritli yol yapacağım dese ona bile inanacak”kitle azımsanmayacak kadar çoktur. O yüzden ortada bir hata yoktur aksine seçmenini iyi tanımakla ifade edilmelidir.

  4. aşının 100 sterlin olduğu ilk söylendiği zaman ben bunun üzerinde durulmayacak bir gaf olduğunu düşünmüştüm doğrusu. muhalefetin üzerinde durmasını da gereksiz bulmuştum, üzerinde durulacak o kadar çok yanlış, yalan beyanlar oluyor ki, bu bana çok masum gelmişti. aşının paralı oluşu bir dereceye kadar makul olabilirse de 100 pound gibi bir rakam akla ziyan bir tutar. değerli bir paradan söz ediyoruz, ben öğrenciyken bir markette kasaya en yüksek banknot olan 50 pound verilince kasanın alma yetkisi yoktu, şefini çağırırdı. bir kaç yıldır gitmedim halen öyle mi bilmiyorum.
    ama aynı yanlışın 50 sterlin olarak tekrarlanması işte burası enteresan. bu miktar da akla ziyan olmakla beraber artık bir algıdan söz ediyor olduğumuz açık. kendi seçmenine yönelik bir algı olsa gerek.

    merkez bankasının milyarlarca doları ortada yok, birbirini tutmayan onlarca açıklama var, lakin rezervler ekside, seçmeni sıkıntı etmiyor.
    enflasyon rakamları gerçeği yansıtmaktan çok uzak, seçmeni sıkıntı etmiyor.
    maaşlara yapılan zamlar enflasyonun çok altında kaldığı için ciddi bir fakirleşme söz konusu, seçmeni sıkıntı etmiyor.
    astronomik ölçüde zamlar yapılıyor, seçmeni sıkıntı etmiyor.
    3 kişiden biri işsiz, seçmeni sıkıntı etmiyor.
    özel tüketim vergisiyle her türlü teknolojiye ulaşmak aşırı derecede pahalı, eçmeni sıkıntı etmiyor.
    devletin her kademesinde astronomik ölçülerde israf var, seçmeni sıkıntı etmiyor.
    davet usülü kapalı ihalelerle sadece yandaşlara içeriği devlet sırrı işler yaptırılıyor, seçmeni sıkıntı etmiyor.
    şirketlerin vergi borçları affedilirken bu miktarlar halkan alınmaya çalışılıyor, seçmeni sıkıntı etmiyor.
    yolsuzlukla ilgili binlerce iddia var, seçmeni sıkıntı etmiyor.
    yargıda neredeyse hiç bir dava yürümüyor, seçmeni sıkıntı etmiyor.
    bilakis,
    dişiyle tırnağı ile savunmaya, anlamaya, suçu başka yerlerde aramaya çalışıyor.
    bu aşamada duymak istediği bir şeyler arıyor…
    akp genel başkan yardımcısı mustafa şen yapılan zamları dış güçlerin manipülasyonları/atakları olarak açıklamış. seçmeni bundan mutluluk duyuyor çünkü doğru olmasa bile bir açıklamaya ihtiyacı var, aşının yurtdışında paralı olması hikayesi de böyle, sanırım seçmeni
    “bak millet aşıyı parayla yapıyor, bizimkiler bedava hizmet veriyor, elhamdülillah”
    demek istiyor, bir şeylere inanmak istiyor, bir şeylere tutunmak istiyor…
    durum bundan ibaret. aslında fazla karmaşık sayılmaz. seçmeninin duymak istediği şeyi veriyorlar. pandemi döneminde en fazla yardımı biz yaptık demek gibi gerçekle uzaktan yakından bir ilgisi olması gerekmiyor.
    “Avrupa’da hiçbir ülke halkına aşıyı parayla yapmıyor.”
    kimin umurunda?
    algıyı kurgula yeter. inanmak isteyen zaten bunu satın alıyor.
    ‘‘Bedava olmaz, bir bedel istensin’’
    bak, bizimkiler bedelli olması gerekirken aşıyı bedava veriyorlar, bir de utanmadan bunca fedakarlığa verilen ekmeğe nankörlük ediliyor, yok efendim neymiş, yolsuzluk varmış, israf varmış, pahalılık varmış, yargı sorunluymuş, eğitim sıkıntılıymış, demokrasi, özgürlükler bilmem neler, hepsi nankör bunların.

    • cübbeli hoca lakaplı ahmet ünlü ekranlara çıkıp, defalarca yargının, eğitimin neredeyse her şeyin bazı tarikatların tekeline girdiğini anlattı. bilinmeyen bir şeyi mi açıklıyor? hayır.
      ona rağmen bazıları çıkıp bir istismar davasını “bağımsız” yargıya bırakmak gerektiğini söylüyor. elbette yargıya bırakılmalı ama bu “tarikatların tekeline girmiş yargı” acı gerçeği nedeniyle siyasi davaları bırakalım kadınları öldüren pek çok cani adam/koca/nişanlı/sevgili serbest kalıyor, onlara göre kadın nedendir, öldürme sonuçtur. istismar gibi suçların üstü örtülmelidir. tecavüzler, istismarlar görmezden gelinmelidir. çünkü bir zihniyet bu davaları yönetiyor o nedenle toplumun büyük kısmı serbest bırakılmalara tepki gösteriyor.
      vicdanları yaralayan binlerce dava var.
      bazıları inanmak istediğine inanıyor, gerçekler onları ilgilendirmiyor…

  5. Flaş açıklamayı duydunuz herhalde. Bilim kurulu, hastalığı geçirenlere tek doz aşının yeterli olduğunu duyurmuş.

    CB haberini de birlikte okuyunca, para yok, aşı da yok diye anlıyorum. Milletten para da alacaklar üstüne gibi görünüyor.

    Yolsuzluklarla yedikleri milyarlarca dolar yanında kırıntı bile değil ama işte görüyorsunuz en tepede konuşulan hesaplanan bu.

    Yakında Türk aşısını bulduk diye milleti ona da mecbur edebilirler. Diğer aşıları da parası olan olsun derler.

    Kötü ve beceriksiz bir yönetimin yüzü işte böyle zamanlarda flaş bir şekilde ortaya çıkar. Sizi maskeye, aşıya muhtaç bırakır. Üstüne de porsiyonlarınızı yarıya düşürün, israf ediyorsunuz der. Cebimizden kısa sürede yüzde 50 çaldığını unutarak.

    Bir tweet’e yenileceksiniz …

  6. Yakında Almanya Avrupa kıtasında değil Afrika kıtasında dese daha fazla alkışlayacaklar.

  7. Sayın KORU mizah yeteneğini yine konuşturmuş.
    Erdoğana çevresi aynı yanlışı iki kez yaptırmaz buyurmuş.
    Yazar burada iki kezde kalsalar öp te başına koy demek istiyor.
    Porsiyonu küçültürlerse 200 kez, orta karar olursa 2000 kez olur demek istiyor.
    Filmin birinde bir liderin çevresindekilerden biri, liderinin gıyabında, liderini kastederek “Bu kararı aldığına göre delirmiş olmalı” diyordu.
    Fakat aynı kişi karar alınırken liderinin yüzüne ” En doğru, en mükemmel kararı aldınız” diyordu.
    Çünkü doğru söyleyenlerden;
    Şansları çok iyi olanlar görevden af ile yırtabiliyordu,
    Şansları orta karar olanlar kodese,
    Diğerleri infaz mangasının karşısına.

  8. Sayın Koru ,
    iyi niyetli olarak mı olaylara yaklaşıyorsunuz yoksa okuyucularınızın tepkilerini mi ölçmeye çalışıyorsunuz orasını tam anlayamadım ama şu kadarını söyleyebilirim. Ticarette kazanç ihlas ve bereket ile hasıl olur diyen bunu bin sene önce yazdığı Siyasetname de ifade eden Harun Reşid güveninin hemen tesis etmeyeceğini bir zaman dilimde oluşabileceğini ama kaybının daha hızlı olacağına işaret etmektedir. O güven bir kez yıkıldı mı artık geriye dönüş olmaz. Herkesin hayatında buna dikkat etmesi gerekir.
    Rivayete göre, sahabelerden Ebu’d-Derda, Peygamber Efendimiz Hz.
    Muhammed’in (s.a.v.) yanına gelir ve şöyle sorar “Ey Allah’ın Resulü! Müslüman içki içebilir mi? Hz. Peygamber (sav) “İçebilir (yanılabilir, günaha girmiş olabilir)” der. “Müslüman hırsızlık yapabilir mi?” diye sorar.
    Peygamberimiz (s.a.v.); “Yapabilir” der. “Müslüman zina yapabilir mi?” diye sorar. Efendimiz “Evet yapabilir” buyurur. Bunun üzerine adam sorar “Peki, yalan söyler mi?” der. İşte o anda sırtını dayamış olan Allah Resulu Hz. Muhammed (s.a.v.) Peygamber doğrulur ve hiddetle şu cevabı verir; “Müslüman yalan söylemez. Yalanı ancak iman etmeyen kimse uydurur”
    Yani iş şirk’e gidiyor. O zaman Allah ın yardımı esirgeniyor. Son kırk yılda kimler geldi , kimler geçti bu fani dünyadan . Neler yaşadılar !

  9. CB Erdoğan “Bakın şu anda sevgili kardeşlerim, dünyanın değişik yerlerinde, Avrupa’nın en gelişmiş ülkeleri aşı yapıyor ya, bu aşıyı ücretli yaptırıyor biliyor musunuz? Ücret alıyor, ücret. İngiltere’de 100 sterlin gibi rakamla ücret alınıyor. Bizde böyle bir şey yok.” demişti.

    “İfadenin şaşırtıcı olmasının sebebi, içerdiği iddianın doğru olmayışıydı.” demiş sayın Koru olanca nezaketi ile. Tam karşılığının ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Ve bu açıklamanın en masumlardan biri olduğunu da.

    Türkiye’de yönetim tarafından açıklanan rakamsal tüm bilgiler masa başında üretilmiştir.
    Bizleri aptal yerine koyanlara bir söz söylediğimizde hakaret etmişiz muamelesi görüyoruz.
    Peki bu doğru olmayan bilgileri 24 saat 365 gün yüzlerce tv de verenlere ne diyeceğiz?

  10. Erdağan iyi çeveresindeki’ler kötü intibası yaratılmak isteniyor.Seçimde oyunuzu verin toptan temizlik olacak algisı

    • seçim tarihi normalde haziran 2023. iki sene böyle devam edebilirler mi sizce? bence edemezler, çünkü alenen işlenen cürümlerin farkında millet ve bu farkındalık gittikçe de artıyor. iktidarı paylaşan iki ana akım var ve işlenen cürümlerin sorumlusu da iktidar. diğer ortak icra kademelerinde görünmediği için resmi olarak bir sorumluluğu yok.

      yani iktidarın ortağı olduğu halde resmi olarak sorumluluğu olmayan ortak işlediği bütün suçlarını görünürde icranın başı olan cumhurbaşkanının sırtına yükleyerek kendini temize çıkarmaya çalışıyor. tıpkı bütün suçları Gülen Cemaatine yıktıkları gibi birilerine yıkıp kurtulacaklar. görünürde muhalefete yıkma çabası var gibi ancak nihai olarak günahlar cumhurbaşkanı liderliğinde akp’ye yıkılacak görünüyor.

  11. Sayın Koru’nun değerlendirmesine katılmak zor. Dünyada olan bitenle pek ilgilenmeyen bir insan bile, istese de istemese de, kulağına TV ekranlarından çalınan, gazetlerde veya akıllı telefon ekranında göze ilişen bilgi parçacıklarından, ABD ve Avrupa’da aşının bedava olduğunu, hatta Yunanistan gibi ülkelerde aşı olan gençlere eğitim ve kültür hizmetlerini kullanırken yararlanabilecekleri 50 euroluk kartlar verildiğini bilir.

    Sayın Koru’nun muhtemel saydığı şeyin yaşanmış olması bana mümkün görünmüyor. Erdoğan, gerçeğin ne olduğunu bildiği halde kamuoyu algısını biçimlendirme çabası içinde o yanıltıcı ifadeleri bilerek kullanıyor.

    Diyelim ben yanılıyorum ve etrafındakilerle yaptığı bir toplantı sırasında kendisine bu gerçek dışı şey sanki gerçekmiş gibi söylendi. Bu durumda, şunu sormak gerekir: Erdoğan’ın etrafındakiler, nasıl oluyor da, Cumhurbaşkanı’na yalan yanlış bir şeyi bilgi gibi sunma cesaretini gösterebiliyorlar? Öyle ya, eğer ima edildiği gibi Erdoğan hakikati önemseyen, kamuoyuna söylediği bir şeyin gerçek olmadığının anlaşılması durumunda kendi saygınlığını zedelenecek olmasını hoş karşılamayacak bir yönetici olsaydı, herhalde danışmanları ya da çevresindekiler alenen yalan olan bir şeyi kendisine doğruymuş gibi söyletme cesaretini asla gösteremezlerdi. “Senin niyetin ne Allah aşkına? Neden beni gerçek olmayan bir şeyi kamuoyuna gerçekmiş gibi aktarmaya teşvik ediyorsun?” türünden muhtemel bir tepki, o insanlar açısından dertsiz başa dert almak anlamına gelirdi.

    Kaldı ki, meselenin salt aşı konusunda söylediği gerçek dışı durumdan ibaret olmadığını hepimiz biliyoruz.

    “Çevresindekiler Cumhurbaşkanı’na gerçekleri söylemiyorlar” türü bir iddianın iler tutar yanı yok. Saray’da değil Mars’ta yaşıyor dahi olsa, Erdoğan’ın halkın geçim durumundan haberdar olmaması mümkün değil. Asgari ücret belli. Toplam çalışanların yüzde 43 kadarının asgari ücretle geçindiği, milyonlarca işsiz, milyonlarca emekli olduğu biliniyor. Ev kiralarının, gelen gaz, elektrik faturalarının ne olduğu da. Erdoğan’ın halkın geçim sıkıntısından bihaber olduğunu, Saray’da halktan koptuğunu ileri sürmek, “haşa”, aslında Erdoğan’ın basit aritmetik işlemleri yapma becerisinden bile yoksun olduğunu ileri sürmek anlamına gelir.

    Erdoğan, aşının Avrupa’da paralı olduğunu söylerken de, Türkiye’de açlık yaşayan insanlar olmadığını, ya da Demirtaş’ın terörist olduğunu, ya da Türkiye’nin dünyanın en gelişmiş 10 ekonomisinden biri olmasına ramak kaldığını ve düzinelerce başkasını söylerken de, gerçeğin aslında ne olduğunu pekala biliyor.

    Bunu kolayca yapıyor, çünkü, Savaş Genç’in de söylediği gibi, Erdoğan, gençlik yıllarından beri içinde yaşayıp içlerinde siyaset yaptığı dindar-muhafazakar kitlenin kodlarını çözmüş, siyasetteki başarısını da buna borçlu. Kendisini Erdoğan yapan, her şeye rağmen oyları yüzde 30-31 düzeyini koruyan şey de, işte o kodlar üzerine inşa ettiği kimlik siyaseti. İngilizcede “Anything goes” denilen, anlamı bizim dilimizde “Her şey mübah” ifadesine yakın olan durum.

    Benim gibi o kitle dışında kalanların hatırı sayılır bir bölümü, o kodların ne olduğunu pek bilmiyorlardı. Bir yıldan diğerine, öğrenmiş oluyorlar.

    İster ticaret, ister siyaset alanı olsun, dindarlığın ahlak ve mütevazilik üzerinde yükseldiği, bir siyasal İslamcılık iddiası idi. Ben dahil pek çok insana pekala inandırıcı, ikna edici görünüyordu o iddia.

    Gülen ve Reisçilik deneyimlerinden sonra, durum hala böyle midir?

    Bilmiyorum. . .

    • “Bugün Avrupa’nın en gelişmiş ülkeleri dahi aşıları ücretle yapıyorlar. 50 sterlin, 100 avro. Biz halkımızdan tek kuruş almadık. Bize nasihat ettiler, ‘Ya böyle de olmaz, belli bir bedel alın’ dediler.”…

      Erdoğan’ın cümle içindeki “…Bize nasihat ettiler,..” ifadesinden de anlaşılacağı üzere “nasihat ediciler” Cumhurbaşkanının çevresinden olamaz. Ancak, olsa olsa Avrupalı mevkidaşları olur, lakin, Avrupa ülkelerinde aşının ücretli yapılmadığı bilindiğine göre bu bilgi de gerçek dışı.

      Peki olan nedir; Erdoğan, ne söylerse, kim de aksini ispatlı, delilli olarak ortaya koymuş olsa bile, Erdoğan biliyor ki, kendisini doğrulayacak, her dediğini doğru addedecek bir kitle var ve Erdoğan bunun farkında. Bu sağ-muhafazakar ama siyasi bilinci kurgusal olan kitleyi yanında tutmak için söylediği bilinçli bir sözdür Erdoğan’ın ki. Bu görüşte size katılıyorum Sn. Benar Bey…

      Sn. Yazarımız çok yüksek boyutlu, gizemli bir ironide bulunmuyorsa eğer, çok mutlu geçireceği bir hafta sonunun emareleri, müjdesi eline ulaşmış olmalı ki, olan, bu iyimserliğinin yansımasıdır bugünkü yazısına.

      Sn. Yazarımıza ve okurlarına da mutlu hafta sonular…

    • doğrusunu söylemek gerekirse yazdıklarınız yazarın yazdıklarından daha ikna edici geldi bana 🙂

    • Siyasi yorumlar yazan yazarlar arasında sayın yazarı yazılarında edebi sanatları en iyi kullanan yazar olarak görüyorum. Özellikle tecahül-i arifane sanatını çok ustaca yapıyor kendisi.
      Neşet Ertaş’ın meşhur türküsündeki gibi “Bizde adet böyledir/güzeli oynatırlar/çirkini söyletirler”. Tırnak içine aldığım sözü de mecazi olarak anlamalı.

      “dindarlığın ahlak ve mütevazilik üzerinde yükseldiği, bir siyasal İslamcılık iddiası idi. ”
      Bu görüşünüze ise katılmam mümkün değil. Dindarlığın ahlak ve mütevazilik üzerinde yükselmesi bir siyasal İslamcılık iddiası değil,İslam dininin temellerinden biridir. Siyasal islamcıların bu jargonu istismar etmeleri bu temelin kendilerinin malı olduğunu göstermez.

      Türkiye sancılı bir süreçten sonra özgürlüğün günyüzünü görecek. Ömrümüz vefa ederse kendi adıma şimdilerde yazıp/konuşmada otosansür uygulamak zorunda olduğumu hissettiğim bazı konularda da daha rahat fikir teatisinde bulunabiliriz diye düşünüyorum. Kendimce sizde varolduğunu düşündüğüm bazı değerlendirme yanlışlarını -açıkladığım sebeple- ileriki zamanlara bırakıyorum.
      Selamlar.

      • Selamlar Uğur Bey. Ahlak ve mütevaziliğin dinin temel değerleri arasında olduğu doğru elbette. Bunun yalnızca siyasal İslamcılar tarafından ileri sürülen bir sav olmadığını, bunu kendilerine mal edemeyeceklerini söylerken de bütünüyle haklısınız.

        Benim, ““Dindarlığın ahlak ve mütevazilik üzerinde yükseldiği, bir siyasal İslamcılık iddiası idi. ” diye yazmış olmam, bunu bilmiyor oluşum nedeniyle değil. Sadece dindarlık adına hala bu iktidarı ve liderini savunanların tutarsızlığına ve ilkesizliğine işaret etmek içindi.

        Sözü nereye getirmek istediğiniz çok açık değil. Benim güçlü kanaat ve gözlemim o ki, dindar-muhafazakarlar, yaşanmış bunca deneyimden sonra, “Kötü olan dindarlar değil Erdoğan ve çevresindekiler” diyerek aradan sıyrılamazlar.

        Elbette ki tüm dindar-muhafazakarları itham ediyor değilim. Aklına, vicdanına, ahlakına, dostluğuna güvenilir dindarlar da olduğunun fazlasıyla farkındayım. Ne var ki, duygusal olarak kabullenmekte zorluk çekseniz bile, ortada muazzam bir ahlaki yıkım var ve bu yıkının yaşanmış olmasından tüm dindarlar bir bütün olarak sorumlular (din değil, bir bütün olarak dindarlar). İktidar partisinin ve liderinin hala arkasına alabildiği desteğin ne olduğu da ortada, ahlaki çöküntüden ve önceden pek de öngrülemez düzeydeki ilkesizlik ve lumpenleşmeden rahatsızlık duyan dindar insanlarımızın sayısı da ortada.

        Ruşençakırgiller familyasından biri değilim. Dinden uzaklaşılmasını veya dine kuşkuyla yaklaşılmasını öneriyor değilim. Ortada duran vahim tablodan bir bütün olarak tüm dindar-muhafazakar camianın sorumlu olduğunu söylerken kastım günah çıkarma talebi veya benzeri bir sığlık, saygısızlık değil. Faturayı dinin kendisine çıkarmak gibi alicengiz oyunlarına teşebbüs etmenin de hayli uzağında bir insanım.

        Türkiye dindarlığı derinlikten, ilkesellikten, ahlaki tutarlılıktan, sorgulayıcı akıldan yoksun görünüyor. Buna itirazınız yoktur umarım. Bu, önemli bir mesele ve Türkiye dindarlığı bunun üstesinden gelmenin yollarını tartışmak ve bulmak zorunda.

        Diğeri kadar önemsediğim bir diğer sorun, hem sayısal açıdan hem etki ve yol göstericilik açısından hayli dar görünen bir dindar-muhafazakar çevre hariç, Türkiye dindarlığı ile gelenekse hamasi Türk milliyetçiliği arasında dişe dokunur bir ayrımın yapılamaz olması. Benim “devlet kutsayıcılığı” ve “lider tapınıcılığı” olarak nitelendirdiğim şey, çok açık görüldü ki, Türkiye dindarlığını çok derinden etkilemiş, hatta teslim almış durumda. Bunun üzerine de düşünülmeli, kafa yorulmalı -bence.

        Gülen cemaati kitlesi ile bugün hala bu iktidarı destekleyip savunan sosyoloji arasında yakın benzerlik olduğu, bu ikisinin üç aşağı beş yukarı aynı şeyler olduğu iddiasında değilim. Entelektüel kalite açısından bir karşılaştırmayı dahi abesle iştigal etmek sayarım. Ne var ki, ortada özeleştiriyi de içeren serinkanlı ve kapsamlı bir yeniden değerlendirme gereği falan olmadığı öne sürülecekse, böyle bir tutumu onaylanmaya değil kınanmaya değer bir tutum olarak görürüm.

        Düşüncelerinizi dile getiriken otosansür ihtiyacından sakınamadığınızı söylüyorsunuz. Hem farkındayım bunun, hem de saygı ve anlayışla karşılıyorum. Sizin gibi, ben de ülkenin uzun bir aradan sonra özgürlükle yeniden buluşacağı günlerin sabırsızlığı ve özlemi içindeyim. Farklı düşünce ve kültürel arkaplanlardan pek çok insanın saygısızlıktan, lumpenlikten, ithamlardan, hep konuşup hiçbir zaman dinleyen durumunda olmak istememe inat ve akılsızlığından uzak söyleşilerde tekrar bir araya geleceklerini, özlenen yarınları birlikte inşa etmeye çalışacaklarını umuyorum.

    • Bernar bey!
      Yunanistan aşı olan gençlere 50 değil, 150 Euro ödüyor.
      Yakında kendi isimlerini dahi yanlış söylerler ise şaşırmamak gerekir.

  12. “Okusa veya duysa, sanırım, yanlışlığı derhal ortaya çıkan bilgiyi ikinci kez kamuoyuyla paylaşmazdı.”

    Fehmi bey, ne kadar iyi niyetlisiniz.
    Erdoğan bal gibide biliyor ve bilerek söyliyor.
    1981 doğmlu kızı 1980 öncesinde “BABACIĞIM BİRAZDA BİZE VAKİT AYIR”diye not yazip yatak odasının kapisina astığínı sõylerkedemi kızınín 1981 doğumlu olduğunu bilmiyordu?

    İngiltere, değil kendi vatandaşlaríndan aşi parası almak turist olarak gelenler hastalanip amaliyet olsa onlardan dahi para almaz.
    İngilterede sağlık hizmeti son bir kaç senede değişmediyse herkese bedava. Zaten AB den ayrílmasınín sebeplerinden biride bu.

    24 saat havuzla yatip havuzla kalkanlar kendi gözleri ile görseler kendilerine değil erdoğana inanırlar.

    Burdaki troller’de aynen erdoğan gibiler.
    İşleri gúçleti yorumculara saldıríp hakaret etmek.
    Ustalık dõneminde uzman Cahiller üreten fabrikalar dahi yaptı.
    Allahín Lütfü’nü 5 senedir tepe tepe kullandi ve Türkiyeyi ahillerden temizleyip cahiller ile tıka basa doldurdu.

    Oda bunu bilmesinden dolayi oylarını artırmak için konuşuyor.
    Sanki parayí cebinden harciyor.

  13. sn. Memduh Bayraktaroğlu önceki gün yüyınladığı yorumuna Devlet Bahçeli’yi konu etmiş ve “Yahu sn.Devlet Bahçeli siz bu Erdoğanı bitirmek için iktidara ortak oldunuz da…. yahu kardeşim Türkiye bitte ama siz hala Erdoğanı bitiremediniz. bu nasıl bir beceriksizlik, bu nasıl bitirme? ne zaman bitireceksiniz yıllar oldu hala bitmedi mi? evet, hakaretse hakaret ediyorum”;

    Watch “TÜRKİYE BATIYOR. BAHÇELİ’DEN Bİ CACIK OLMAZ. EVET HAKARET EDİYORUM.” on YouTube
    https://youtu.be/J9WM9XeKz20

Yoruma kapalı.