Çok alametler belirdi: Galiba seçim o kadar uzakta değil…

33
Reklam

Siyasette 24 saatin bile uzun bir süre olduğunu Süleyman Demirel söylediği ve sözün doğruluğu bir çok kez ispat edildiği için biliyoruz. Bu gerçeğin hesaba katılmadığı ortamlarda yanlış beklentilere kapılanların hayal kırıklıkları yaşadığına sayısız kere tanık olundu.

Evet siyasette 24 saat bile uzun bir süredir ama doğmamış çocuğa don biçilemeyeciği de yine Süleyman Demirel hatırlatmasıdır.

Doğru siyasi tavır, taşı gediğine zamanında koymaktır.

Peki öyleyse şu sıralarda yaşananlar ne anlama geliyor?

Neler oluyor hayatta

Türk lirasının yabancı paralar karşısında değer kaybetmesi gerçeğine iktidarın müdahale tarzına yakından bakalım: 

Bütün göstergeler, piyasamızda varlıkları hissedilen hatırı sayılır sayıda bıyıksız oyuncunun, ekonomimize doğrudan veya dolaylı yatırımda bulunmuş yabancıların paralarını alıp kaçma eğiliminin bunda en büyük payı bulunduğuna işaret ediyor.

Yapılması gereken, bu gerçek üzerine bina edilen bir politika, ülkeyi ve ekonomisini paralı yabancılara yeniden cazip hale getirecek adımlar atmak değil midir?

Reklam

Oysa bunun tam tersi yapılıyor. Kaçmak isteyen yabancı daha ucuza dolar alabilsin diye piyasaya parasal müdahaleler yapılıyor.

Parasal müdahaleler yüzünden Hazine’nin ve Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin dibi görünmeye başladı.

Rezervleri artırmak için dış piyasalardan borçlanmaya kalkıldığında, ekonomiye yanlış müdahalenin ceremesi, karşımıza, başkalarından çok daha yüksek faizli krediyle borçlanma olarak çıkıyor.

Bu yanlışlık üzerinde neden ısrarcı olunuyor?

Ayasofya’nın yeniden cami olarak ibadete açılması, çok eski tarihli olmayan açıklamalar bunu talep edenlere had bildirme biçiminde görülmüşken, neden şimdi yapıldı? 

İçeride bu gelişme yaşanırken, Suriye, Irak ve Libya’ya ek olarak Yunanistan’la savaşın eşiğine gelinmesi, Avrupa Birliği ülkeleriyle sürdürülen ağız dalaşlarının da zamanlama açısından bir sebebi olması gerekir herhalde.

Mutlaka her şeyin bir sebebi vardır. İktidar cephesi, seçimler öncesinde görüldüğünde yadırganmayacak bu politik çıkışları, en erken seçim 2023 yılında yapılacağına göre, bu denli acul davranmak zorunda olmamalı.

Öyle değil mi?

Reklam

İktidar safları sıklaştırırken muhalefet dağınıklığa itiliyor

İktidarın döşemeye başladığı taşların sonuncusu, cephe genişletmek arayışında da kendini belli ediyor.

Meral Akşener’in şahsında, büyük çoğunluğu MHP’den tard edilmiş siyasetçilerden oluşan İYİ Parti’ye “Eve dönün” çağrısı sözgelimi. Gazetelere yansımış “O kadın” diye başlayan olumsuz cümlelerin mürekkebi henüz kurumamışken hem de.  

Ne oldu da üç beş günlük bir hevesin sahibi gözüyle bakılan ve ‘bölücü’ ithamına maruz bırakılan, bunu vurgulamak için de adıyla sanıyla muhatap alınmayan Meral Akşener, bu taktiği şimdiye kadar uygulamış Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından birdenbire ‘yerli ve milli’ sıfatını hak eder bir hüviyete kavuşturuldu.

Gerçekten ne oluyor?

Muhalefet saflarında da birdenbire dağınıklık alametleri belirmeye başladı.

Henüz cumhurbaşkanlığı için yapılacak seçime üç yıla yakın bir zaman varken, CHP’nin bir önceki seçimde aday gösterdiği Muharrem İnce, her haliyle gelecek seçimde de adaylığını şimdiden belirleme amaçlı “Bir siyasi hareket başlatıyorum, ama parti de kurabilirim” çıkışında bulundu.

Dün, bunlara bakıp “Cumhurbaşkanlığı seçimine giden yolun taşları döşeniyor” diye yazdım.

Bırak dağınık kalsın mı?

“Siyasette 24 saat uzundur” ile “Doğmamış çocuğa don biçilmez” özlü deyişleri aklımızdayken, içeriye ve dışarıya dönük iktidar manevralarını ve muhalefet cephesinden gelen dağınıklık görüntüsünü belli bir şablona oturtmak mümkün görünmüyor.

Bu tür gelişmeleri biz yalnızca seçim öncelerinde yaşamaya alışkınız.

İktidar cephesi saflarını sıkılaştırmaya yarayacak girişimlerde bulunurken muhalif cepheyi dağıtacak hamleler de yapar. 

Yapar da, bunu ancak seçimlere beş kala yapar.

Üç yıl önceye taşımaz bu tür girişimleri.

Taşırsa, zamanı şaşırmış bu tarz-ı siyasetin getirisi olmayacağını bilir.

Aklıma, bir tek, “Acaba seçimin üç yıl sonra yapılması kararlaştırılmış iken, tarihin öne çekilmesi mi planlandı; çocuk doğmak üzere de onun için don biçilmeye mi başlandı; yoksa son 24 saate mi giriliyor?” gibi sorular geliyor.

Yanlış veya yanlışlığı bir süre sonra ortaya çıkacak politikalar, buna imkan vermeyecek bir zaman aralığına sıkıştırılarak, yani seçim tarihi erkene alınarak, iktidar lehine bir duruma getirilebilir.

Hazır yeni partiler de kendilerini tanıtabilecek imkanı tam bulamamışken…

Korona tehdidi devam ediyorken…

“Trump’sız bir dünya” ve onun Türkiye için bilinmezlikleri ile tanışılmamışken… 

İktidar kalemleri, “Seçim erkene alınmayacak” diye yazıyor olsalar da, beliren bütün alametler farklı yöne işaret ediyor.

Ne diyeyim? Belki de Süleyman Demirel’in özdeyişe dönüşen tespitleri doğru değildir ve seçim zamanında yapılacaktır.

O zaman “Siyasiler şaka yapmayı da seviyormuş” diyeceğim.

ΩΩΩΩ 

Reklam

33 YORUMLAR

  1. Yakın gelecekte Türkiye’nin yönetiminde önemli rol oynayacaklarına inandığım CHP ve DEVA Partisi’ne naçizane bazı tavsiyelerim olacak. Şimdilik iki konuya değineceğim.

    1) Muhalefet “biz başa gelirsek demokrasiyi sınırsız olarak uygulayacağız” gibi ucu açık sözler sarf ederse seçmen bundan memnun olmaz aksine endişe eder. Geçmişte özellikle büyük şehirlerde sıklıkla yapılan ve trafiği tıkayan ve genellikle anarşist içerikli gösterilerden halkın büyük çoğunluğu rahatsızdı ve desteklemezdi. Demokrasi ile güvenlik ve istikrar arasındaki denge iyi ayarlanmalı ve dürüst bir şekilde topluma açıklanmalıdır. Örneğin samimi bir çevreci gösteri olan Gezi-1 eylemlerine sahip çıkılmalı fakat daha sonra devreye giren anarşist-terörist Gezi-2 eylemlerine karşı olunduğu halka iyi anlatılmalıdır.

    2) Kürt milliyetçilerine şu gerçekler açıkça söylenmelidir.
    – Türkiye Cumhuriyeti üniter bir devlettir. Federasyon, özerklik v.b. hiçbir statü pazarlık konusu yapılamaz.
    – Her türlü etnik dil serbesttir. Fakat eğitim sadece resmi dil Türkçe ile yapılır.
    – PKK ile mücadele kesintisiz ve amansızca devam edecektir.
    – PKK ile bağını gerçekten koparmadığı sürece PYD/YPG v.b. oluşumlar terör örgütü muamelesi görecektir.

    Mevcut Hükümetin de benzer politikalar uygulaması muhalefetin kendi politikalarını oluşturmasında sıkıntıya neden oluyor. Muhalefetin “Beka söylemi tutmadı” görüşü doğru değildir. Cumhur İttifakı’nın mevcut şartlarda %25’in altına inmesi gereken oylarının hala %40 bandında olmasının ana nedeni beka gerekçesidir. Bu gerekçenin doğru, yanlış ve eksik tarafları dürüst ve bilimsel bir şekilde değerlendirilmediği için muhalefet iktidarın bu kadar kötü ve faşizan yönetimine rağmen zorlanmaktadır. Beka konusuna ayrı bir yorumda devam edeceğim.

  2. Geçen gün bir yorumcu yüzde bilmem kaç insan sosyal yardımlardan faydalanıyorken..
    Diye uyandırmaya çalıştı.
    İnce ince kurt politikacılar sahneye çıkmaya başladılar.
    Saflar sıkılaşmış, masalar kurulmuş, biz hala seçim nezaman diye soruyoruz.
    yüzde bir iki alacak partiden devlet başganı çıkacağını zannediyoruz.
    Birisi etnisite yada inaç üzerinden politika yapıyor diye kuzıyor, canavarın ateşle beslendiğini gözardı ediyoruz.
    Bir sonraki gelenler ne yapacak?
    Neyi nasıl yapacak?
    Neremiz eğriki orayı doğrultacak ?
    Paramı getirecek mal mı üretecek?
    Hangi alanda istihdam yaratacak?
    Diye niye sormuyoruz?

  3. Yetmez ama Evet, sn. Gayret. Bisikletin arkasında bi çuval “Kuantuma Giriş” elkitabı yüklesin. Y. Özdil’in kitabını satın alana eşantiyondan bedava versin. Anadolu aydınlansın.

  4. H. Gayret: ““Kıymeti harbiyesi kendinden menkul kadın yazarlar başka neleri çok iyi yakalamışlardır ben bilemiyorum.”

    Devlet Bahçeli: “Üç gündür adeta bir takıntı halinde zihinini kimin neyi yakaladığı ile meşgul eden H. Gayret, ne yapmak, nereye varmak istemektedir? Neyi kıskanmakta, neye özenmektedir?” 🙂

  5. Hangisi yalan söylüyor: Bakan mı, bakan yardımcısı mı?

    Kültür ve Turizm Bakanı M. N.Ersoy, sosyal medyada paylaşılan, Galata Kulesi’nin restorasyon çalışmasındaki kepaze görüntüler için şunları söylüyor:

    “Yıkılan kısımlar sonradan yapılan, Galata Kulesi’ne zarar veren kısımlardır.”

    Bakan’ın yardımcısı, A. M. Demircan ise şunları söylüyor:

    “Hilti [darbeli matkap] ile duvarlarda sıva sökümü yapılması tarafımızca da uygun görülmemekte olup, gereken müdahale yapılmış ve yapı müteahhidinin dikkati çekilerek gereken işlemlerin yapılmasına başlanmıştır.”

    Kabahat bu adamlarda değil, Galata Kulesi’nin kendisinde. İslam eseri olsaydı, kılıç kalkan ekibi ile bir daha ve yeniden fethedilmeye olanak tanısaydı, başına bunlar gelmezdi.

    Bence hiç restorasyon mestorasyon ile uğraşmasınlar. Yıksınlar, yerine AVM yapsınlar. Hem daha çok şirket nemalanır: Yıkıcı şirket, hafriyatçı şirket, inşaatçı şirket.

    Hani İstanbul bunların aşkı ya, hani İstanbul bunların göz bebeği ya! Gösteriyorlar aşklarını ve büyüklüklerini.

    E doğrusu yakışıyor da!

  6. Türkiye nasıl yönetiliyor ?

    Daha önceden Türkiye Varlık Fonuna devredilen Milli Piyango İdaresi Demirören gurubuna devredildi. 10 yıllığına kiraya verilen Milli Piyango ihalesini Demirören-SISAL ortaklığı kazandı. 2011 yılında medya patronluğuna soyunan Demirören gurubunun, bugüne kadar hiç zarar etmeyen devlet kurumunun ihalesini almasıyla, medyadan ettiği zararı karşılayacağı tahmin ediliyor.

    İnternet sayfasında canlı şans oyunlarının da oynandığı yeni MilliPiyango! tam bir kumarhaneye (casino) dönüşmüş. Laik bir Müslüman olarak son model yerli ve milli casino’nun hayırlı ve uğurlu olmayacağını düşünüyorum.

    Müsrif politikalarına kaynak yaratmak için her yolu mubah gören bu zihniyeti beğenenlerin bir de kendilerini dindar olarak tanımlamaları önce bir çelişki gibi görülebilir. Fakat çelişki yoktur, Ebu Süfyan-Muaviye Müslümanları! için bunlar normaldir. Hatta bunun için gerekirse gayrı-resmi şeyhülislam H.K.’dan caizdir diye bir fetva da alabilirler.

  7. bu yazı birazda seçimi şimdi yapmazsan kaybedersin! acele et ev mümkün olduğunca erken yap anlamına gelmiyor mu? yani akıl verme!

  8. “İyi Parti, Cumhur İttifakı’na yanaşır mı?” Hayır, efendim. Yanaşmaz. Daha önce de işaret ettiğim üzere, İyi Parti seçmenleri arasındaki Erdoğan-Bahçeli alerjisi, CHP seçmenlerinde olandan daha yüksek.

    Hadi diyelim M. Akşener ve partinin yönetici kadrosu Cumhur İttifakı’na yanaşmaya karar verdi. Ve, hadi diyelim seçmenleri nezdinde bir araştırma yaptılar ve İyi Parti seçmenlerinin yüzde 98’inin Cumhur İttifakı yanında saf tutulmasına rıza gösterip onay verdikleri bulgusuna ulaştılar. Ve de Cumhur İttifakı’na yanaştılar.

    Ne kazanacak bundan M. Akşener ve partisi -ve milletvekilleri?

    “Hiç öyle deme. Hali hatırı sayılır bakanlılları kazanır. Çünkü, pazarlık şansı çok yüksek.” diyenler çıkabilir.

    Ben de, “İyi güzel de, M. Akşener ve kadrosu, milletvekilleri kafası çalışmayan siyaset cahilleri ordusu mu?” diye ikinci bir soru sorarım.

    Ortada bir yıkım var. Ekonomiden toplumsal hayatın her alanına siyaret eden bir yıkım var. Dahası, bu yıkım, öyle 8-10 ayda üstesinden gelinecek bir yıkım değil. Yakasını kaptıranı alır, ağzında çiğner, tükürür. Tükürülen, siddin sene yerden kalkıp doğrulamaz.

    Hal böyle ise (ki tam da böyle), şunu sormak lazım: M. Akşener, tamamlanabileceği çok şüpheli yeni bir dönem için ortaya çıkmış bir parti mi kurdu? Bütün dert, bu çökmekte olan ittifaka omuz verip hallice bakanlıklar kapmak mı? İyi Parti milletvekilleri, valla iki, bilemediniz bir 3 yıl daha milletvekili kalalım, vallahi de billahi de başka bir şey istemiyoruz” mu diyorlar?

    İsterseniz, İyi Parti’ye bütün bakanlıkları verin, gitmezler.

    “Üst aklı hesaba katmadan değerlendirme yapmayalım. Müesses nizam, ister ve dayatırsa, pekala senin mümkünatı yok dediğin şey olur ve Akşener C. İttifakı’na yanaşır” diye düşünülebilir.

    Bu durumda ben de şunları sorarım:

    Müesses nizam bir salaklar encümeni mi?

    Toplumsal desteğini hızla yitiren ve daha da yitirecek olan bir iktidarın yanına İyi Parti’yi katsa bile Türkiye’nin bu haliyle iki yıl bile gidemeyeceğini göremeyecek kadar bunak ve salak mı encümen üyeleri?

    Şu yazacağımı, encümenin her bir üyesi bilir:

    Bugün iktidarın yitirmekte olduğu şey, toplumsal destektir. Yani, Cumhur İttifakı seçmenlerinin artan sayıda bir bölümü, ya oy vermekten vaz geçiyorlar, ya da karasız duruma geçiyorlar. Amma ve velakin, taş çatlasa 1,5 yıl içinde, iktidarın yitirmekte olduğu şey, meşruiyet yitimi olmaya başalayacak.

    Nedir bir siyasal iktidarın meşruiyetini yitirmesi?

    Çok basit: Halkta, kapitalist düzene rıza üretme kapasitesini yitirmesi demektir.

    Peki, encümen üyeleri, Akşener’i Erdoğan-Bahçeli ikilisine yamayarak mı üstesinden gelecekler kapıda bekleyen meşruiyet sorununu?

    Bunun olabileceğine inanacak kadar salaklar mı?

    Sermaye, toplumsal desteği hallice örselenmiş, ülkeyi yöetmekte zorlanan, rejim ve düzen açısından rıza üretimi krizine yol açan bir iktidarı, ona yama yaparak yola devam etmez. Hiçbir zaman da etmemiştir.

    2001 krizinde etti mi?

    Şimdi niye etsin?

    Erdoğan ve Bahçeli, bunların babalarının oğulları mı? Yoksa müesses nizam encümen mecilsinin aksaçlı üyeleri bunların dedeleri mi?

    Sermayedarlar ve sermaye sınıfı, krizlerini ya YENİ ile, ya da DARBE ile çözer beyler.

    “Aha kendi ağzınla faş ettin! DEVA kapitalist sınıfın önümüze süreceği seçenek olacak demeğe getirdin!”

    Ne yani: Emekçilerin emeklilerin partisi olduğunu söyleyen mi oldu?

    Beni, zindanlardaki mazlumların, aydınların özgürlüğü ilgilendiriyor.

    Beni, düşünce özgürlüğü ilgilendiriyor.

    Beni, uğrusuzların elinde tarumar olmadan ülkeye giriş çıkış yapabilmek ilgilendiriyor.

    Beni, yoksuların yerlerde sürünmeyip kendilerine makul düzeylerde şu hayat dediğimiz şeyden karınca kararınca kam alabildikleri ücret düzeyleri ilgilendiriyor.

    Beni, omurgasız, kişiliksiz, beceriksiz, zalim ve ahlaksızların değil, rasyonel düşünebilen, iş becerebilen, ükeyi karınca kararınca ileri doğru adım attırablien siyasi kadroların yönettikleri bir Türkiye ilgilendiriyor.

    Bu ilgi ve kaygı kriterleri bende hiç değişmedi.

    Aynı ilgi ve kriterler yüzünden bir solcu olarak AK Parti militanı kesildim -ve dayak yedim.

    Aynı ilgi ve kriterler yüzünden, bu hamset şampiyonu adamın elinde tarumar olmuş bu rezil ve çakma AK Parti’nin iktidardan düşüp bin parça olacağı (ve benim zil çalıp oynayacağım) günü bekliyorum.

    Aynı ilgi ve kaygılar yüzünden, Babacan’ı, Mustafa Yeneroğlu’nu youtube kanallarında izledikçe, içimden “Hadi Allah işlerinizi rast getirsin. . .” diye fısıldıyorum kendimce.

  9. İktidar 2023’e kadar yasal süresi varken örneğin 2021 ilkbaharında ne diye erken seçime gitsin ki? Bunun tek bir açıklaması var o da ekonomide borçlanmaya dayalı sahte (kısmi) refah döneminin bitmesidir. Bir süredir çalışanlara ve emeklilere gerçek enflasyonun oldukça altında zam yapılıyor. Halk fakirleşiyor daha doğrusu bu yönetimle olması gerekene doğru gidiyor.

    Eğer bu trend ile 2023’e gidilirse HDP seçmeninin desteğine de gerek kalmadan Millet İttifakı 2023 seçimini açık ara kazanır. Denebilir ki onlar da doğru politikalar uygulasınlar de halkı memnun ederek seçimi kazansınlar!

    İşte bu mümkün olmadığı için erken seçime gitmek istiyorlar. Foyaları tam meydana çıkmadan bir yandan muhalefeti bölüp diğer yandan bazı operasyonlar ile “Beka patlıcan değildir” algısı yaratarak erken seçimi kazanmak istiyorlar.

    Sonuç ne olur ? Muhalefet vasat kalırsa erken seçim ortada olur. Muhalefet iyi sayılacak bir performans gösterirse erken seçimi rahat bir şekilde kazanır. Seçim 2023’e kalırsa muhalefet açık ara kazanır.

  10. Ülkemiz gibi ülkelerde seçim faaliyetleri icraatlar değil algılar üzerinden yürütülür ve iktidar koltuğuna da ne olursa olsun inmeyi düşünmemek üzere oturulur.

    Aslında seçim hazırlıkları geçen seneden bu tarafa sürekli devam ediyor.Geçen sene Eylül ayının başlarında ( https://tr.sputniknews.com/rusya/201909061040111763-rusya-ile-turkiyenin-secim-komisyonlari-isbirligi-anlasmasi-imzaladi/ ) imzalanan anlaşma da bu hazırlıklardan biridir.

    Bana göre her geçen günün daha kötüye gittiği zeminde iktidar seçim için kendisi yönünden en uygun zamanı kolluyor.23 Haziran genel seçimlerinde olduğu gibi istendiğinde iki ayda seçim de ilan edilir.

    Bizim muhalefet seçime herhalukarda zaten razı;nitekim önceki seçimlerde “iki ay gibi bir sürede ülke yönetimine dair projelerimizi halka nasıl anlatabiliriz,halka bu kadar kısa sürede nasıl ulaşabiliriz” gibi bir kaygı içine girmediler.Onlar için öyle veya böyle her seçim bir umuttur;göle maya çalma fıkrasındaki gibi :”ya tutarsa!”

    Böyle olunca seçimler,bizde demokrasi olduğu kabulünün göstermelik ritüelinden başka bir anlam mı ifade ediyor?

    “Organize İşler 1” filminde şöyle bir sahne vardı:Mahallenin delisi kandırılıp tabuta konur,sonra o tabut omuzlara yüklenip halkın arasına çıkılır.Millet cenaze var deyip omuz atmaya başlar,cenazeyi ilk yüklenenler ise sonraki yüklenicilerin ceplerindeki paraları araklayıp sıvışırlar.Bir süre sonra cenazeyi yüklenenler sadece sonradan omuz verenlerdir.Onlar ne yapacaklarını düşünürlerken mahallenin delisi tabuttan fırlar.Bizim muhalefetin hali de aynen bu cenazeye omuz verenlerinkine benziyor.Kendileri söylem üretemiyorlar;hiçbir şey yapmayan iktidarın olta atar attığı her absürt söylemin peşine takılıp reaksiyoner laf gevelemeleriyle oyalanıp duruyorlar.Böyle muhalefeti hangi iktidar istemez.Çoklukla halleri,hani Fatih Sultan Mehmet’in uyanık gördüğü ihtiyara yanındaki veziri kastederek “baba kaz göndersem yolar mısın?” dediğindeki gibi.

    Şartlar hiç olmadığı kadar iktidarın aleyhine.Ancak muhalefet daha Cumhurbaşkanı adayı bulana kadar atı alanın Üsküdar’ı geçme ihtimali de -bu muhalefete bakarsak-az değil.Zaten bizde seçim zamanları,adeta bir David Coperfield gösterisine dönüşüyor.
    Kazanırsan tescillersin,az farkla kaybedersen -mutlaka hile vardır- yenilersin.O halde iktidar “Gecikirsem mutlaka kaybedeceğim,şimdi ise hala kazanabilirim” neden demesin.

    Herşey seçimler için ve bu gidişat seçimin çok yakın olduğunu gösteriyor.

    Muhalefetten çok bir beklentim yok.Onlar da zaten “hiçbir şey yapmasak bile bu şartlarda,bu gidişata göre mutlaka kazanırız” diye düşünüyorlar.

    Bense çocukluğumdan beri taşa değil Allah’a güvenirim.

    • Putin Rusyasının dünyaya ihraç ettiği “seçim başarası!” kalemi Putin-Erdoğan, Putin-Trump ilişkilerini de açıklıyor Uğur hocam. Erdoğan-Trump ilişkisi zaten malum böylece “büyük resmin” bir sayfası daha aydınlanmış oluyor.

  11. Bir erken seçime gidilip gidilmeyeceğine kim karar verir? “Siyasetçiler, özellikle de büyük siyasal partilerin liderleri ve bunların yakın kadroları”.

    Bu, genel olarak doğrudur.

    Olağanüstü dönemlerde, bu genel doğru, özel doğruyu açıklayamaz hale gelir.

    “Derin ekonomik kriz” (olağandışı yoksulluk, işsizlik, krizin sermaye sınıfının tatlı karlarını bile etkiler hale gelmesi, giderek daha çok sayıda insanın çaresizliğin itki kazandırdığı öfkesinin kapitalist sisteme yönelik bir öfkeye dönüşme riski, mevcut siyasal iktidarın ölkeyi içeride ve dışarıda yönetmekte zorlandığı izlenimi vermeye başlaması, kapitalist sisteme rıza üretme kapasitesinin azalması, vb.), “olağanüstü dönem” dediğimiz şeyin diğer adıdır.

    Olağanğüstü dönemler, olağanğüstü siyasal gelişmeleri tetikler. 24 Ocak 1980’de alınmış meşhur 24 Ocak kararları, krizin yükünü halkın omuzlarına yükleme kararlarıydı. Toplumsal desteği örselenmiş sivil bir iktidarla bu becerilemezdi. 12 Eylül askeri darbesiyle o kararların uygulanması sağlanıldı.

    Belki de TC tarihinin en derin krizi olan ve “Kara Çarşamba” olarak anılan 2001 Türkiye Ekonomik Krizi, mevcut siyasal partilerin çökmesi, gidilen seçimlerde baraj altında kalması, henüz yeni kurulmuş bir partinin tek başına iktidara gelmesi ile sonuçlandı.

    Türkiye bir erken seçime mi gidecek, yoksa seçimler 2023’de mi yapılacak? Bunu tartışıyoruz. İyi Parti ya da CHP çok mu hevesli? Ya yeni kurulmuş partiler? Halktan böyle bir talep var mı? (Yok, yüzde 62’lik açık bir çoğunluk bunu *en azından şimdilik- istemiyor.)

    Niye erken seçim konuşuluyor? Niye sanki erken seçim dikkate değer bir ihtimalmiş gibi bir resim, bir atmosfer var? Neden adını koyamadığımız, ama pekala hissettiğimiz bir devingenlik var gündelik siyasette?

    Erken seçim olup olmayacağına Erdoğan-Bahçeli ikilisi mi karar verecek?

    Muhalefet partileri mi zorlayacaklar bu ikiliyi erken seçim kararı almaya? CHP seçime gidildiğinde yüzde 39-40’ın altına düşmeyecek bir seçim zaferi mi umuyor? Meral Hanım, MHP’nin zortlayıp İyi Parti’nin kanatlanıp uçacağına mı inanıyor?

    Soruyu önemli bulduğum için, tekrarlamak istiyorum:

    Siyasi partiler ve onların liderlerinin tutumlarını mı takip etmeliyiz sadece erken seçim olup olmayacağını kestirmeye çalışırken?

    Neden kimi insanlar, yerel seçim sonuçlarının iktidar partisi için ağır bir yenilgi olacağını aylar öncesinden söylüyor ve seçim sonuçları onları haklı çıkarıyor? Neden, muhaliflerin iddia ettiklerinin aksine, Erdoğan tekrarlanan İstanbul seçiminde bir numara çekip tekrarlanan seçimden galbiyetle çıkamıyor ve “Yanlış yaptı. Rezil kepaze olacak. Berbat fark yiyecek.” öngörüsünde bulunmuş olanları doğrulayan bir sonuç çıkıyor tekrarlanan seçimden?

    Neden kendisini “falcı” sanmış görünen kimi insanlar, daha yerel seçimler bile yapılmazdan çok önce, iktidarın bir sonraki seçim yılına kadar gidemeyeceği, erken seçime gitmek zorunda kalıp iktidarını yitireceği öngörüsünde bulunabiliyorlar? Bir zamanlar F. İnci rumuzlu okurun da söylediği gibi, bu tür öngörüler “cahil cesareti” mi gerçekten?

    Neden bu yoz, barutunu tüketmiş, zalim iktidar gidecek diye birileri burada bir yılı aşkın zamandır zil takıp oynuyor?

    Bahçeli ve Erdoğan’ın dediği olacak, ve seçimler zamanında, 2023’de mi yapılacak?

    Neden birileri, bugün (yani 12 Ağustos 2020’de) bile en fazla yüzde 3’lük bir desteğe sahip yeni kurulmuş bir siyasi partinin yakın geleceğin en yüksek oy alan partisi, bir sonraki seçimlerde tek başına iktidar partisi olacağını düşünüyor?

    Sadece o partiye oy vermeyi düşündükleri ve öyle yapacakları için mi?

    Ekonomi kötü değil. Ekonomi çok kötü.

    Farkında mısınız?

    Okulların ne zaman ve nasıl açılacağına bile karar veremiyorlar -izliyor musunuz?

    Nerede olduğunu herhalde bir kayınbabasının bildiği Ekonomi ve Maliye’den sorumlu bakan, döviz kurları ipini koparıp buzdolabından kaçmış deli dana gibi zıpladığı günün üzerinden tam 3 gün geçtikten sonra ilk twitini atabildi -farkına varabildiniz mi?

  12. Bahçeli yazılı açıklama yapmış. Bayıcı hamaset kısmını atıp elde kalanı önemseyip okuyalım:

    “Geleceğin temeli Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle atılmıştır. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem özlemleri boşuna bir taleptir. Cumhuriyet’in yüzüncü yılına temel sorunlarını kökten bitirmiş bir ülke olarak ulaşmak öncelikli ve önemli hedefimizdir. Bu çerçevede erken seçim tartışmaları mahsurludur, sinsi ve sivri bir amaca matuftur.”

    Kime dönüp söylüyor bunları?

    Halka mı?

    Meral Akşener ve partisine mi?

    Gönderici belli. Peki sizce adressiz zarfın gerçek alıcısı kim?

  13. İktidar tarafından erken seçim görüntüsünün 3 nedeni olabilir:
    1-Gerçekten erken seçim hazırlığı;
    2-Özellikle muhalefet ve tabanına erken seçim düşündüğünü düşündürtmek.Siyasi muhalefet ümitsiz bir vak’a.Ancak toplumsal mahalefette oluşabilecek tepkileri önlemek.Nasıl olsa ufukta erken seçim belirdi, seçimde hesaplaşırız dedirterek hamlelerini iptal ettirtmek,en azından öteletmek;
    3-Tabanını konsolide etmek.Oylarındaki erimeyi durdurmak.Yakında seçim olmadığına göre bu gerekçe ile şu an hamle yapmanın gerekçesi ne olabilir diyebilirsiniz.Bitkisel hayat için tıbbi bir kriter ve tanımlama var: “Hayat fonksiyonlarının geri döndürülemez şekilde yitirilmesi” İktidar da yakında seçime gitmeyecek olsa bile, oy oranı ve toplumsal desteğin geri döndürülemeyecek bir oranın altına(örneğin %25) düşmesini istemez.Kafasındaki oranın altına düştüğünde bir daha toparlayamayacağını düşünüyor olabilir. Ve olmalı da.
    Akşener hamlesi ile ilgili Can ATAKLI’nın bu günkü yazısı oldukça mantıklı.

  14. 4 Ağustos: 12; 5 Ağustos: 23; 6 Ağustos: 24; 7 Ağustos: 21. . . .

    “Ne bunlar?”

    Fehmi Bey’in yazılarına yapılan günlük yorum sayısı.

    “Ne alemi var gelip bunları buraya yazmanın?”

    Bir alemi yok.

    “Bize alemi olmayanları söyleme, alemi olan şeylerden söz et!”

    Pekala.

    İstanbul’da Boğaziçi var. . . Boğaziçi’nde denize nazır yalılar var. . . O yalılarda modern-ötesi tasarımlarla döşenmiş görkemli çalışma ofisleri var. . .

    İki eliniz direksiyonda, bir gözünüz yolda, bir gözünüz sayın Koru’nun günlük yazılarına girilen yorumların toplam sayısı ile yazara “sen” diye hitap eden, bir ya da iki cümlelik ‘yorum’ların sayısında olsun, değerli okurlar.

    İşsiz sayısında patlama, döviz kurlarında patlama, virüs salgınında patlama, enflasyonda patlama, hır gür olduğumuz ülke sayısında patlama, PKK’ya karşı operasyonlarda patlama derken, bir patlama da buralarda yaşanacak gibi gibi. 🙂

      • Pekala patlatılır, Baran. Ne kazandıklarını bilmiyorum, ama, yazarımıza “sen” diye hitap edip “Yazıklar olsun”, ya da “Arkadaşın A. Gül. . .” ile başlayıp bir ya da iki cümleden ibaret şebeklikler için taş atıp kolları yorulmuyor ki. Ben, tedbir olsun diye samimi muhalif ve samimi iktidar seçmeni arkadaşlarımza seslenmek istiyorum:

        “Hadi arkalara doğru ilerleyelim, yeni geleceklere yer açalım Hanımlar Beyler!”

  15. “Hazır yeni partiler de kendilerini tanıtabilecek imkanı tam bulamamışken…”
    Sayın yazarın espri tarzını hep beğenmişimdir (bu daha iyisine rastlamadığım anlamına gelmez) ama bu ifadesi sanki biraz fazlaca absürd kaçmış; yeni dediğiniz parti ve liderleri eski akpli, biri bakan öbürü başbakanlık yapmış iki memur eskisi… bunları mı yeni tanıyacağız, yoksa gel bakalım buraya sayın maarreminceyi mi? İnsan bunların haline bakıp da seçime gitse ne olur gitmese ne olur?

  16. Erken seçime ilişkin iddiamı bilmem kaçıncı kez yinelemeyeceğim. Sadece şunu söylemekle yetineceğim: Muhalefetin elinde çok güçlü bir koz var.

    Erdoğan-Bahçeli ikilisinin oyununu sarsacak bir koz: Yakında yapılacak erken seçimi bir cumhurbaşkanlığı seçimi olmaktan çıkarmak, ve bunu muhalefetin genel başkanlarının ortak bir basın toplantısıyla halka duyurmak.

    Yani, bugüne kadar olan bütün seçim stratejilerinin üzerine inşa edilmiş olduğu halıyı çekivermek (o arada Muharrem İnce hamlesini de boşa düşürmek).

    Ne demek istiyorum?

    Söylemek istediğim şey basit: Cumhurbaşlanlığı seçimini, algısal ve pratik olarak, cumhurbaşkanlığı seçimi olmaktan çıkarmak. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı adaylığının karşısına, cumhurbaşkanı adayı çıkarmamak.

    “Saçmalama!” demeyin.

    Benim önerim şu: Cumhur İttifakı’nın karşsına, “Anayasal Demokratik Reform, Ekonomik Restorasyon ve Güçlendirilmiş, Demokratikleştirilmiş Parlamenter Sistem” müşterek programını çıkarmak.

    Böyle bir metin üzerinde uzlaşmak ve seçim propagandası sürecinde Erdoğan’a laf yetiştirmeyi bir kenara bırakarak, o metni basit, anlaşılır ifadelerle halka anlatmak. Böylece, seçimi, biri Erdoğan olacak aday ile, diğeri bir demokratik-ekonomik reform programı arasında geçecek bir seçim haline dönüştürüp, muhalefetin ortak adayının kim olacağı meselesini mesele olmaktan çıkarmak ve önemsizleştirmek.

    Kısaca ve basitçe: “Şu aşağıdakileri gerçekleştirmek için halkımızdan iki yıllık bir teveccüh talep ediyoruz” diyeceksiniz:

    – Bu saçmasapan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini, demokratikleştirilmiş parlamaneter sistem ile değiştireceğiz.

    – Üyeleri üzerinde zerinde uzlaştığımız “Ekonominin Yeniden Restorasyonu ve Ekonomik Reform Kurulu” inisiyatifinde, uğramış bulunduğumuz ekonomik çökünütünün üstünden gelecek ekonomi politikasını hayata geçireceğiz.

    -Her ne olursa olsun, bu siyasal-ekonomik restorasyon döneminin sona ereceği 2023 yılında ülkeyi yeni seçim sistemi ile genel seçimlere götüreceğiz.

    -Adaletsizlikleri ortadan kaldıracak bir yargı politikasını derhal hayata geçireceğiz: Evrensel terör tanımına giren fiillerle ilgisi olmayan tüm siyasi tutukluların, kalkışma ile bir bağı kurulamadığı halde salt Gülen Cemati üyesi veya sempatizanı olduğu için zindana tıkılmış tüm tutuklu ve hükümlülerin serbest bırakılmasını sağlayacağız. Kürt illerindeki kayyum kepazeliğine son vereceğiz.

    Hepsi bu.

    “(1) Bu lanet olası cumhurbaşkanlığı sistemini çöpe atmak, siyasal-kültürel kutuplaşmayı olabildiğince azaltarak toplumsal barışımızı yeniden tesis etmek, (2)uğratılmış olduğumuz ekonomik çöküntü sürecini durdurmak, (3) adalatsizliğin yol açtığı yaraları sarmak

    için, siz halkımızdan 2 yıl talep ediyoruz.”

    Bu mesaj verllsin. Bu programın seçim pusulası üzerindeki sembolik tezahürü olacak şahsiyetin resimsel silueti önemsizleştirilsin.

    Muhalefet seçmeni, sadece iki yıllık bir süreç için Demokratik Restorasyon”a oy verdiğini hissetsin.

    Artan Yoksulluk, Yolsuzluk, Baskı, Geleceksizlik var iken, böyle bir program, talep ve vaad ile ortaya çıkarsa muhalefet bloku, oy pusulasındaki siluhetin kim olduğuna takılıp kalmaz.

    Bunu yaptıktan sonra, Kuantumcu İnce’ye dönüp soracaksınız:

    “Safın neresi kardeşim?”

    Hala daha “Ay valla ben de tam bilmiyorum. Hem iktidara, hem muhalefete karşıyım. Anadolu’yu turlamak istiyorum” diyorsa, tek bir şey söyleyecek, bu ihtiras küpü adamın kendi ipini kendi eliyle çekip siyaset sahnesinden silinmesine izin vereceksiniz:

    “İyi, dolaş bakalım Anadolu’yu bir meçzup gibi. . .”

    • Bernar bey. Kayyum kepazeliğine son verelim vermesine de Türkiye’de Kürt illeri diye birşey yoktur. İçinde Kürt illeri diye bir ifade geçen veya bunu açıkça çağrıştıran hiçbir siyasi manifesto seçimi kazanamaz.
      Ayrıca restorasyon ve reform gibi kelimeler de uygun değildir. Aydınlar kendi aralarında bu sözcükleri kullanabilir fakat saygı gereği halka karşı herkesin anlayacağı bir dil kullanmak gerekmez mi?

      • Ben, oturup kılı kırk yararak, neyi hangi sözcükle ifade edeceğim üzerine kafa yorarak metin üretmiyorum, Fatih Bey. Muhalefet bloku adına bir manifesto yazmak gibi ne bir niyetim var, ne de o tür bir manifestonun isim babası olmak türünden acul bir iddiam. Bana aklı başında ve iş görür görünen, memleketin yararına bir seçim stratejisini dillendiriyorum kurduğum ifadeler üzerinde sizin umduğunuz kadar titizlenmeden.

        Benim yazımı iddiasında veya niyetinde olmadığım bir MANIFESTO (siz kullanıyorsunuz, ama halkımız pek tutmaz bu sözcüğü!) “Restorasyon” sözcüğünün pek bir ağdalı, pek bir itici olduğunu kabul ederim, ama, “reform” sözcüğü de ürkütüyorsa halkımızı, biz dükkanı kapatalım daha iyi. Halkımız ürkmesin diye “ıslahat” falan filan mı diyelim, ne diyelim? Erdoğan’ın bizatihi kendisi bile düzinelerce kez kullanmadı mı bu sözcüğü?

        Aydın olma iddiasında değilim; amma ve lakin, “Aman halkımız ne düşünür” endişesiyle fikir üretip söz söylemek mümkün olmaz. Halkımız ürkmesin, tepesi atmasın diye Selahattin Demirtaş zindanda mı çürüsün?

        Halkımız FETÖ bomardımanına tutuldu, alıklaştırıldı diye, “Aman muhalefet bloku bu konuya hiç girmesin, yeri ve zamanı değil böyle şeylerin” diye mi düşünleim? Halkımızın paşa gönlü huzursuz olmasın diye zindanlardaki onbinlerce masum Gülen Cemaati üye ve sempatizanı gün yüzü görmesin, bebekler, el kadar çocuklar mapusane damlarında mı erişsinler eregnlik yıllarına? Sayısı yüzbini aşan KHK’lıların işsizlikten açlıktan beli mi kırılsın? Kamu oyu yoklamalarında, ülkenin en yakıcı sorunlarının ilk 6 tanesine ekonomi ve ekonomi ile ilişkili meseleleri yerleştirip adalet meselesini 8. yargı sorununu 11 sıraya yerleştiren halkımızın kuyruğuna mı takılalım sadece bu Erdoğan iktidarından kurtulalım diye?

        Fazlaca tedirgin olmayın: Cumhuriyet Gazetesi de dahil, 2 ya da 3 gün içinde, toplam 4 gazetede “plaj” yerine “beach” sözcüğünün kullanıldığına tanık oldum -geçenlerde de yazdım bunu burada.

        Halkımız, “egzacüre ediyorum yahu!” diyip duran Erman Toroğlu’nun olmadığı spor programına spor programı demiyor. Sosyal medya paylaşımlarından söz ederken, bol miktarda “like” aldığını şuna buna “like attığını” söylüyor. Velhasılı, enseyi fazlaca karartmayın.

        Bu titizliğinizle, halkımızın bile gerisne düşmüş görünyorsunuz.

        “Kürt illeri” ifadesine gelince. “Kürtler yoktur” denirdi bir zamanlar. Aşıldı, alışıldı. Bu tür yersiz hassasiyetler de aşılır, alışılır.

        • Etnik yada inanç odaklı cümlelerden insanlar insanımıza, konu komşumuza, dünürümüze saygımızdan ve birçok sebeple mümkün olduğunca kaçınıyor bu güzel ülkemde.
          Çoluk çocuğu koruyup savunuyorum diye vatan hainlerini savunur durumda kalmamak gerek.
          Kişi bazlı siyasetin bizi nereye getirdiği, yanlış gazlamaların insanları nasıl yanlış yerlere sürüklediği görülmüyor mu?
          Onyılların hatalarını sadece bir kişi bertaraf ediyor görüntüsü bile başarısızlığa giden yol değil midir?
          83milyon mu bir kişye göre hareket eder o kişilermi ülkenin seçim sistemine uyar?
          Banane incesinden kalınından, banane uzunundan kısasından.
          Bir yorumla bu işleri halledebilsem niye vergimle ankarada vekil seçeyim?

        • Restorasyon ve reform gibi kelimeleri bir cümle içinde kullanmakla bir siyasi bildirinin adında kullanmak oldukça farklı etkilere sahiptir. Sadece buna dikkat çekmek istemiştim.

          Türkiye’de Kürtler vardır fakat Kürt İlleri diye birşey yoktur. Aksini iddia eden seçimi kazanamayacağı gibi böyle bir görüş tarihsel olarak da yanlıştır.

      • Propoganda sürecinde, halkımıza dönüp dolaşıp “Kuantum”, “Kuantum Fiziği” satan Muharrem İnce, halka saygı gereği, “cebir”, “kerrat cetveli” falan filan mı demeliydi, Fatih Bey? (Bu arada, halkımızın “propoganda” sözcüğünü nasıl karşılayacağından da emin olamıyorum.)

    • Sn.bernar, m.ince biliyorsun çok güzel bisiklete biner; ister misin anadoluyu bir uçtan öbür uca pedallasın? Daha düne kadar yere göğe sığdıramadığınız Kişiyi bakıyorum şimdi nereye sokacağınızı şaşırıyorsun? Oy verirken sorgulamak yoktu hani, tıpış tıpış!

  17. Sn. Koru’nun, 24 Haziran 2018 genel seçiminden sonra erken seçimle ilgili kaç yazı kaleme almış diye sitesinin arama motoruna “erken seçim” yazdım ve gelen yazılarına göz atmaya başladım.

    Ülkemiz genel seçimi ile ilgili 4 yazısına rastlayabildim. Onlardan 1 Eylül 2019’da ki “Hafiften başlayan ‘erken seçim’ beklentisinin kaynağını açıklıyorum: Gamlı baykuşlar…” yazısına yaptığım yorumu bu günkü yazısına da yorumum olsun diye aşağıya alıyorum. Bir farkla: Ekonomik koşullar ve dış politika öncesinden çok daha kötü, cumhur ittifakının karşısındaki cephe daha da genişledi yeni kurulan partilerle…Karşı cephedeki dağınıklık veya birliktelik hali, seçimin erkene alınması veya zamanında yapılması kararının alınmasında en belirleyici özellik olacaktır.

    Üçüncü bir ittifak olmayacaksa ve muhalif duran kanat millet ittifakında bir araya gelirse seçim, iktidar süresini uzatma adına zamanında yapılacak veya ertelenebilecektir! Muhalefet kanadı dağınık görüntüsüne devam edecek olursa ve Erdoğan yüzde 50+1’i yakalayacağına emin olursa -ikinci turun da kesin galibi olacağına göre- önceden verdikleri kendi (şaka gibi) “seçimler zamanında yapılacak” sözüne rağmen, kendisi için en uygun bir zamanda erken seçime gidecektir. Şatlar ne kadar kötü olsa bile, muhalefet bu haliyle iktidarı erken seçim kararı alması için zorlayamayacaktır.

    Hasan Günay 1 Eylül 2019 At 07:00
    Erken olsun, normal vaktinde yapılacak olsun; yeni bir seçimde Erdoğan aday olamıyor bugünkü Anayasaya göre. Erdoğan’ın aday ol(a)madığı bir seçimde AK Parti nasıl iktidar olur veya iktidarını devam ettirebilir?
    CHP’de erken seçim istemediğine (ülkenin yükünü sırtlanmak istemediğine) göre…

    Erken seçim kararını ya meclis çoğunluğu (360 üye ile) ya da cumhurbaşkanı alması gerekiyor..Meclisteki AK Parti/MHP üyelerinin sayısı buna yetmiyor; CHP, İYİ Parti ya da HDP’den destek alması gerekir ki, bu da Millet ittifakını anlamsızlaştırır, böler.

    Cumhurbaşkanının erken seçim kararı alması halinde hem istifa etmesi gerekiyor hem de yeniden aday olabilmesi için “iki dönem” şartını aşması gerekir..bunun için de yasa değişikliğine gidilmesi, meclisin “iki dönem” şartını revize etmesi ya da Anayasa değişikliği için halk oylamasına gidilmesi gerekir.

    Meclis aritmetiği AK Parti lehine yasa değişikliği yapmaya el vermiyor; olabilmesi için:

    1) muhalefet partilerinin yasa değişikliğine destek vermesi;
    2) bir “Güneş Motel” trafiğinin oluşması (menfaat karşılığı milletvekillerinin saf veya karar değiştirmesi);
    3) mecliste boş bulunan 20 koltuk için “ara seçim” yapılması ve bu koltukların hepsini AK Partinin kazanmış olması ile,
    4) muhalefetten İYİ Parti ile HDP üzerinde operasyon yapılması gibi seçeneklerin gerçekleşmesi gerekiyor; 5) en sona kalan ise, anayasa değişikliği için referanduma gidilmesi… ne kadar zor seçenekler değil mi?

    Nitekim ikinci İBB seçiminde Öcalan’ın mektubu çare olamadı ama benzeri çabayı Bahçeli, İYİ Parti üzerinde “kurtlar yuvaya dönün” çağrısıyla sergiledi ve bu, 2023 hedefine yönelik bir hesap.

    Öyle karmaşık bir noktaya gelindi ki “atsan atılmıyor satsan satılmıyor”..seçim yapılacak olsa, en olması gereken CHP’nin heyecanla iktidara talip olması ki olmuyor veya seçmen “yeğ” görmüyor; AK Parti/MHP canla başla istiyor ama -yeni/lenmiş bir seçimde- eline geçecek gibi değil, görünmüyor.

    Tabloyu ters yüz edecek yeni parti/oluşum da henüz gerçekleşmiş değil…

    Bu şartlarda bir “erken seçim” nasıl gerçekleşsin?..normal zamanında yapılacak bir seçimde bile, mevcut partilerle, ülkede nelerin iyileşiyor olabileceğini görebiliriz ki?

    Bazen aklıma takılmıyor da değil; Yeni oluşum veya Davutoğlu hareketi, muhafazakar cenahın, Erdoğan sonrasına, siyaseti bir ‘YENİ AK Parti’ ye dizayn çalışması mıdır acaba? Diye.

  18. İstanbul Milletvekili, TBMM Anayasa Komisyonu Üyesi, Prof. Dr. İbrahim Özden Kaboğlu, Twitter’dan yaptığı paylaşımda erken seçim tartışmaları hakkında ‘Anayasa’ vurgusu yaptı.

    Anayasanın 101. Maddesinde “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” hükmünün, 116. Maddesinde de “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir” hükmünün yer aldığını kaydetti.

    Prof. Kaboğlu, “Bu nedenle, yenilemeye Cumhurbaşkanı karar verirse, bir kez daha aday olamaz. TBMM’nin kararı için ise, 360 oya gerek var. Cumhur İttifakı’nın toplam oyu ise bu sayının çok altında. Bu nedenle erken seçimi üzerine konuşanlar, önce Anayasa’yı okumalı” dedi. Kaynak:Milli Gazete.Bu açıkalmaya göre Erdoğan 3.CB lığına kez aday olamıyor.Meclisten erken seçim için 360 oyun çıkması için AKP ve MHP oyları yetmiyor.İyi Parti ile birlikte 377 yi bulabiliyorlar.Bahçeli nin İp e,” Eve dönün!” çağrısı ,Erdoğan ın da,” Bu çağrıyı yadıgamıyorum.Olması gereken de bu zaten.” açıklaması herşeyi izah ediyor sanırım.İp liler yaklaşık 1.5-2 yıldan beri zaten AKP politikalarını destekleyen açıklamalar yapıyordu.Gizliden gizliye AKP ile dostluk dayanışması içindeydiler.Önümüzdeki günlerde İp in katılımı ile ,bir erken seçim gündeme gelmesi olasılığı var.Çünkü Erdoğan ın 3.kez CB lığına aday olabilmesi ,buna bağlı.Saygılar.

    • çok isabetli bir tespit sayın hocam. zaten Meral hanımın dünkü “şartımız parlamenter sistem, bu şartımıza olur derlerse destek veririz ve bir daha da yolda bırakmayız” manasında şeyler söyledi. Başbakan yardımcılığına fit olacağını belli eden Meral Akşener Cumhur başkanı yardımcılığına hayli hayli razı olur.

    • IYI Parti hangi konularda AKP politikalarını desteklemiş, ben hatırlamıyorum. Eğer devletin (AKP’nin değil) bazı güvenlik politikalarını kastediyorsanız bunların zorunlu olanları toplum tarafından genellikle destekleniyor zaten.

      • sayın mim anlayamayan bir tek benim zannediyordum ama artık iki kafadar olabiliriz:))

        Meral hn. eski içişleri bakanı yani “derin mevzuları” çok iyi bilir. iyi parti vekillerine bak anlarsın. yok gene de anlamadım dersen içişleri bakanlığı internet sitesinde Süleyman Soyluya anlattırmışlar;” teröristler bu günlerde yüklü miktarda döviz bozduracaklarmış. o “teröristler” kim sence. gene de anlayamadıysan bir de not bırakayım;

        “günümüzün en büyük problemi bilgiyi işleyememek/yorumlayamamak”.

        • Döviz bozdurmak örneğin dolar verip TL almak değil mi? Bu yüklü miktarda yapılırsa piyasada dolar bollaşır ve TL değer kazanmaz mı? Teröristler! bunu neden yapsın anlayamadım.

  19. Abdullah Gül muhalefetin müşterek adayı olamayacak diye içiniz gidiyor.Ama olamayacak.Olsa da tarihi farkla kaybedecek.muharrem bey yada Meral hanım Gül Cumhurbaşkanı olsun diye siyaset yapmıyor.chp liler Kemal beyin emireri değil.Devlet beyin son daveti Gül e karşı yapılmış bir hamle.Bu hamle millet ittifakı içinde Meral hanımı çok güçlendirdi ve pazarlık gücünü arttırdı.

    • Meral Hanım 24 Haziran 2018 seçiminde de Gül’e karşı bir hamle içinde bulundu ve Cumhur İttifakın adayını dolaylı olarak desteklemiş oldu; bunu yaparken o dönem, Bahçeli’den değil, daha üst yerlerden “talimat” aldı. Şimdi iş Bahçeli’nin davetine kaldıysa, Cumhur İttifak öncekinden daha zor bir durumda ve müesses nizam yeni bir siyasi tablonun peşinde galiba!

Yoruma kapalı.