CHP'deki kavga seçimde ülkeyi kaybeden CHP'ye belediyeleri de kaybettirebilir…

49
Reklam

Şu sıralar etrafımızdaki dünyada ülkemizi yakından ilgilendiren pek çok gelişme yaşanıyor; bunların bir bölümünden her şey olup bittikten sonra haberimiz olabiliyor.
İsrail’in ‘vatandaş’ olarak kabul ettiği Arap asıllı halkının pek çok hakkını gasp etmeyle sonuçlanacak ‘ulus devlet yasası’ oldu-bittisi sözgelimi. Hemen ardından da Gazze’ye saldırı başlatması…
Helsinki’de bir araya gelen ABD ve Rusya devlet başkanları arasında Suriye’nin geleceği konusunda varılan mutabakatın kapsamı mesela…
ABD’de F-35 jetlerinin parası da ödendiği halde Türkiye’ye verilmemesi için açılan kampanyaya ek olarak Cumhuriyetçi Parti ile Demokrat Parti’ye mensup politikacıların Türkiye’nin uluslararası piyasalardan borçlanmasını yasaklamayı amaçlayan bir yasa tasarısını Senato’ya sunmaları da kayda değer.
Fitch, Moody’s ve Standard and Poor’s gibi derecelendirme kuruluşlarının ülkenin ve Türk bankalarının notunu düşürmeleri ile bazı büyük özel sektör şirketlerine düşük not vermelerini de bu tabloya eklemeliyim.
Yukarıda dikkatinize sunduğum tablo Türkiye’yi yakından ilgilendiren yeni gelişmelerin bütünü değil. Kapsayıcı olma derdim bulunsaydı en az bunlar kadar can yakıcı birkaç başka gelişmeyi daha anabilirdim.
Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşananlara benzer bir durumla karşı karşıya olduğunu belirtmeye çalışıyorum. Donald Trump ile Vladimir Putin Türkiye’yi de içeren yeni bir makro plan üzerinde çalışıyorlar ve her yeni gelişme ülkemizi geleneksel çizgisinden uzaklaştırma sonucunu getirebilecek.
İsrail’de Benjamin Netanyahu da ABD’de Trump‘ın başkan seçilmesi sonrasında kazandığı özgüvenle Türkiye’nin de içinde yer aldığı İslam Dünyası’nın iç çekişmelerinden de yararlanarak kendisini yeniden tanımlama çabasında; Filistin Davası ile yakından ilgili ülkemiz ister istemez bu durumdan etkileniyor.
Senatörlerin tasarısı yasalaşmasa bile böyle bir niyetin duyurulması uluslararası finans kuruluşlarını Türkiye’ye kredi açma konusunda tereddüde sevk edebilir; zaten tarihi yükselikte faizle borçlanabilir hale gelmiş olan ekonomi böyle bir niyetin varlığından da ayrıca etkilenecektir.
İçeride en önemli gündem maddesi ise OHAL‘in yerini almak üzere hazırlanan ve temel bazı yasalarda değişiklik öngören hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı yeni düzenleme; bu düzenleme ile ülkemiz yasal bir OHAL düzenine geçmiş olacak.
Muhalefetin bu gelişmeler hakkında nasıl bir tavra sahip olduğuna dair bir fikriniz var mı?
Elbette, belli başlı gelişmelerle ilgili politik açıklamalar muhalefet sözcüleri tarafından yapılıyor; OHAL’in yerini alacak yasal düzenlemeye CHP karşı çıkıyor… Ancak hem dışarıdaki bizi de ilgilendiren gelişmeler konusunda bir hassasiyet, hem de içeride kotarılmak istenen yasal düzenleme ile ilgili onu durdurmaya yönelik ciddi bir çaba görülmüyor.
Anamuhalefet CHP kendi iç sorunlarıyla meşgul.
Seçimden yeni çıkıldı, Türkiye alınan sonuçla sistemini değiştirdi ve iktidar partisi o değişimi kalıcı hale dönüştürmek için birbiri ardına hamleler yapıyor, seçim vaatlerinden bazılarını yaz aylarında Meclis’e fazla mesai yaptırarak gündeme taşıyor; CHP bunları izlemiyor bile…
Ülkenin yönetiminde söz sahibi olmak uzak ideal, nasıl olsa gerçekleşmeyecek, hiç değilse parti yönetiminde iktidar olmak veya iktidarını devam ettirmek daha cazip görünüyor CHP’de politika yapanlara…
Bir grup delegelerin imzasını alarak kurultay toplamaya gayret ederken, partiye zaten egemen olan diğer grup da imza vermeye eğilimli olanları caydırmak için canla başla çalışıyor.
Gülmek mi gerekir, yoksa ağlamak mı, bir türlü karar veremiyorum.
Türkiye için keskin bir virajın alındığı günümüzde, yol haritası belirleyen iktidara yapıcı katkılar sunmak ve bu arada tarihi yaklaşan yerel seçimlerden güçlenerek çıkmak için tedbirler almak bir tarafa bırakılmış görünüyor.
Bu mücadeledeki esas amacın, yerel seçimde kazanma ihtimali bulunan yerlere aday gösterilecekleri belirleme gücünü elde etmek olduğunu ileri sürenler var.
Deniz Zeyrek bu tezi şöyle özetliyor:

“Türkiye’de iktidar olmak yerine Kadıköy’de, Çankaya’da, İzmir’de iktidar olmayı yeterli görmek ve bunun için Türkiye’de değil parti içinde mücadele vermek. / Haliyle de sonuç Kadıköy’ü, Çankaya’yı, İzmir’i elde tutmak için Türkiye’yi kaybetmek oluyor.”

İç kavgaya fena halde kendini kaptırmış CHP, Türkiye’yi kaybettiği gibi, kazanacağından emin göründüğü belediyeleri de kaybetmesin?
Delege imzası savaşında CHP’den tam ortadan bölünme manzarası alınıyor da…
Ülkeyi ve vatandaşları ilgilendiren bunca gelişme yaşanırken koltuk kavgasına tutuşmuş bir partiye, seçmen, belediye yönetimini de çok görürse şaşırır mısınız?
Ben şaşırmam.
ΩΩΩΩ

Reklam

49 YORUMLAR

  1. “Onbinlerce Gülen sempatizanı Gülen ve çetesinin kendisiymiş gibi şeytanlaştırıldı, suçun bedeli bu insanlara ödettirildi. Böylece, onbinlerce Cemaat sempatizanının Gülen’i sorgulaması gibi çok değerli bir olanağın önü kapatıldı, Gülen’in “Biz masumuz, bu bizi çökertmeye yönelik bir oyun” argümanına güç kazandırıldı. “Bernar bey bu sozlerinizin altına imzamı atabilirim. Bu değerli yorumlariniz için sonsuz teşekkürler?

    • Sıla Hanım, merhaba. Dile getirmeye çabaladığım düşünce ya da izlenimleri okunmaya değer bulduğunuz için ben de size teşekkür ederim.

  2. Fehmi Bey’in endişesini ben de paylaşıyorum…
    CHP; belediyeleri de kaybederek Yeni Türkiye’de; artık; o neredeyse tam 1 yüzyıllık;
    topluma ayak bağı olma ve Türkiye’yi tökezletme görevinde zâfiyete düşerse
    olacakları düşünsenize…

  3. ABD’ye Bağlılık Yemini, metnini ezberlemeye uğraşırken beyinsel erozyona uğramış ve kendi imkanlarıyla anlamlı bir cümlecik bile kurmayı başaramayan;
    Voice Of America KOPYALA/YAPIŞTIR SANATÇISI NURDAN YÖNETİMİNDE YURTDIŞINDAN SESLER ÇOK SESLİ KOROSU (bundan sonra VoA.Yd.S.Ç.S.K. olarak kısaltacağım) üyesi Bernar geçen gün benim de adımı zikrederek;
    “Reisçilere video linkleri verdim cevap alamadım” demiş.
    Bende jeton geç düştüğü için yeni farkettim olayı anca cevap vereyim de cevap veremediler tafrasıyla gezinip durmasın:
    Önce Bernarcııım; ben senin yaptığın gibi bir siyasi partinin ve onun liderinin fanatik borazanı olmadım hiçbir zaman.
    Benim ağzımdan; ne burada ne de günlük hayatımda “reis” veya o anlama gelecek bir söz duymadı kimse…
    Sen ise; burada peydâ olduğundan beri; ağzından Saadet Partisi ve lideri Temel Karamollaoğlu’nun borazanlığından arta kalan zamanlarda;
    Karadenizli Temel’in;
    “Birgün Tirabizondan bindum kayuğa Giresuna diye vira Bismillah dedum. Yolda bir fırtuna, bir tufan günlerce aç susiz tenuzda dolaştıktan sonra Allah’ın izniyle Ankara Kalesu’nun eteklerinda bir sahile kapağu atabildum” diye anlattığı hikayesindeki gibi;
    aşırı sol ve ateizm limanından yola çıkıp o batılı ülke benim bu Amerika ülkesi gezip dolaştıktan sonra;
    Türkiye’de İslamcı maskesi takıp dolaşan gerçek demokrasi havarisi bir parti buldum ona kapılandım” yollu tutarsız masalları anlatırken;
    inandırıcı olsun diye bolca istatistiksel verilerle kamufle etmeye uğraştığın TUTARSIZ SERÜVENinden başka birşey sunmadın burada bize.
    Düşünsel tutarlılık açısından; VoA.Yd.S.Ç.S.Koronuzun yöneticisi Nurdan bile senden fersah fersah ilerde dostum…. Sadece yukarıda bahsettiğim sebepten dolayı düşündüklerini yazıya dökemiyor.
    Senin linklerini bulamayınca; Kuytulcu erkek ve kadınlar bir parkta sakin sakin çaylarını yudumlarken polis tarafından kafalarının kırılması videolarını youtube’daki Kuytulcu kanallardan izlemek istedim Bernar.
    2. Gezi Kalkışması’na benzetmeye uğraşarak gerçekleştirdikleri izinsiz gösterilne polis müdahalesinin görüntüleri vardı orada. Onlar bile kafa kırmadan falan bahsetmiyorlardı görebildiğim videolarda. Belki seninkiler ISIL İŞLEM görmüş, konu mankenli; senin gibilerin ajitasyonel mesajlarında kullanılması için özel üretim bişeylerdir.
    Gezi taklidi bu denemeyi de sanıyorum reisleri Kuytul’un şu emirlerini uygulamaya dökmek maksadıyla hayata geçirmişler:
    İlginçtir ki Bernar; bütün hayatın boyunca; -ama soldan ama sağdan- hep böyle terör üreticisi veya yandaşı MARJİNAL gruplarda takılı kalmışsın ve devam ediyorsun.
    Terörle içiçelikleri artık gizlenemez olanlar yerine; bu sefer aslında nefret ettiğin dinin maskesiyle dolaştığı halde;
    ve TARLALARI BAŞTAN SONA YABANCI İSTİHBARAT ÇİFTÇİLERİ TARAFINDAN SÜRÜLMÜŞ
    fitne ve fesat için “en uygunlaşitırılmış” marjinal kıytırk grupları parlatma görevini vermişler sana; dahil edildiğin KOROda…
    Uyan Bernar … Bak erken uyanan eski tüfek komunist ve solcu abilerinin hepsi sermayenin bol dolarlı çarklarında yerler edinmişler kendilerine…
    Kaç tane kaldı senin gibilerden dünyada Bernar?

    • Liderin istedi diye ekonominin kuralları değişimiyor; sen pek öfkeleniyorsun diye Saadet senin anlattığın parti olmuyor 🙂

    • Sizin ilk defa yorum adi altinda kendi kalitenizi ve trolligunuzu daha ilk satirini okur okumaz anladigim
      icin siz benim muhatabim degilsiniz +trollerle pek muhatap olmadigimida bilmis olmaniz lazim ne kadar yazarsaniz yazin benim cevabim ayni.
      sizi okumiyorum. bugunde kutuphanede reklamlara tiklamak icin siteye girdim gayri ihtiyari isminizi okumada yazinizi okumaya beslayinca NURDAN ismini okur okumaz hemen okumayi biraktim.istediginiz kadar yazin sizi okumuyorumda okumiyacagimda.bildigimede devam edecegim.
      Sizlerin tehditleri viz geli trist gider.

    • İtiraf edeyim ki kopyala/yapıştır sanatında VoA.Yd.S.Ç.S.Koronuzun yöneticisi gibi uzman değilim…
      Bu yüzden olsa gerek; yukarıdaki mesajımda ki
      “Gezi taklidi bu denemeyi de sanıyorum reisleri Kuytul’un şu emirlerini uygulamaya dökmek maksadıyla hayata geçirmişler:”
      cümlesinden sonra vermek istediğim videonun linkini kopyalayıp yapıştırmayı becerememişim…
      Anlam kopukluğu olmasın diye buraya kopyala/yapıştırmaya uğraşıyorum… Umarım başarırım:
      https://www.youtube.com/watch?v=rm6o-4onJZk
      Nasıl …? Tanıdık geldi mi Bernar …? Tıpkı fetullacı terör öfgütünün ilderinin eski vaazlarına benziyor değil mi?
      Bak Bernar ! Bu da yine fetullacı terör örgütü liderinin 17/25 Aralık sürecinde kalkışıp da kendi adamlarının evlerine ateşler düşürdüğü, ocaklarını söndürdüğü lanet okuma seansının başka bir versiyonu….. : https://www.youtube.com/watch?v=dQa5i8o1wnU
      İşte Bernar; MESCİD-i DIRAR müezzinliğine soyunanlara;
      bu tür; TARLASI YABANCI İSTİHBARAT TEŞKİLATLARININ ÇİFTÇİLERİ TARAFINDAN DERİNLEMESİNE SÜRÜLÜP ” arka bahçe “haline getirilmiş toplulukları parlatmak gibi ayak işlerini gördürüler böyle…
      İyi yere tezgah açmışsın Bernar… Bu tür ayak işlerine razı olanlar için yıkama/parlatma işinde daha çooook ekmek ekmek var dostum.

  4. ÜLKEMİZİN ANA MUHALEFET SORUNU.
    İktidarin işlerini kolaylaştıran böyle muhalefet kimseye nasip olmaz.
    Artik günün şartlarına ayak süreyen bir partı.
    Kendini züğürt ağa sanan bir partı.
    Sırtında geçmişin çok ağir bagaji olan bir partı.
    Eski teknoloji ile kurulmuş bir teknolojının günün şartlarına uygun kaliteli,hızlı ve uygun fiyatta ürün üretemiyen tesisi.
    Bu fabrikayı veya tesisi müze yapmak en doğru olanı.
    Müzeyi gezenler geçmiş te doğru veya yanlış neler yapılmiş görebilirler.
    Yanlişlardan ders çikaranlar için.Doğrulari takdir edip geliştirmenin yollarını arardik milletçe.
    İflah olmaz hiziplerin partısı.
    Halkıyla ekseriyet itibarı ile doku uyuşmazlığı var.
    Anlayacağınız doluya koy almıyor.boşa koy dolmuyor hesabı.
    Başkanı çatı aday istiyor hiziplerden bir kısmı ısyanda.RTE yı destekleriz o bizim için daha uygun aday.
    Bu arada muhafazakar seçmenede bunu biraz düşün derim.
    Adayımız muhafazakar seçmenden de oy alabilen bir karakter olsun denince hemen istemezek çuler olmaz yuzyıllık genlerımızımı değiştiremeyiz derler.
    Aslında tuzu kurular.
    Ülke yönetmeye talıp olmak zor zeneat onlar için.
    Yıllarca ülkenin bütün burokrasısı ellerınde her daim iktidardalar.
    Bugün bile farklı olduğunu sanmıyorum.
    Öyle olmasaydı gerçek muhalefet olmak için uğraşırlardı.
    Onlar için CHP genel başkanı olmak ülke başkanı olmaktan daha onurlu birşey.
    Halen burnundan kıl aldırmayan bu guruh birgün hakım olduğu bürokrası sayesınde iktidar altın tepsi içinde kendilerine sunulacağını bekler.
    Aslında icraatlarda iktidarda sayılırlar.
    Devlet politıkaları yeni iktidar elıyle uygulanıyor zaten.
    Yeni iktidar devletle ittifak halınde değilmi.
    CHP eski chp olsa halktan çoğunluğun oyunu alamaz.muhafazakar partı gibi olsa o alanın sahıbı var zaten.
    Daha adıl muhazakar olsa CHP olmaz zaten.
    Çok çalişkan,adil,zeki,halkının değerlerını kucaklayan,gerçek anlamda laik,evrensel hukuk kurallarını benimsemiş halkın gönlünde taht kuran bir lider bulsa.
    Bu lideri genel başkan seçer mi?
    Geçmiş bulunduğu görevlerde yukarda saydığım özellikleri görülmüş yaşanmiş ,test edilmiş lider aday olursa hangı partıden olsa bile kazanabilir.
    CHP gerçekten iktidar olmak istiyorsa yukarda saydığım vasıflara haiz bir adayı üç şehirden birinde aday göstermelı.kazandığında destansı bir belediye başkanı örneği gösterirse başkanlıkta çok güçlü aday olabilir.
    Bu zor ve uzun yolun harıcınde yol görünmüyor.
    öyle bir dersane işletmeçiliği ,öğretmenlik milletin karnını doyurmaz.Çok zor ve büyük bir görev alacak ve onu başardiktan sonra çok daha büyük görevlere talıp olabilirsin.
    Bu işler mirasyediler için zor işler.
    Ben bazi belediye başkanlarına bunları anlattığımda onların buna dudak büktüğünü gördüm. Umut işiği göremedim açıkcasi.
    ALLAHTAN ümid kesilmez derler.
    Artık kim büyük görevlere talıp olmak istiyorsa geçmiş hikayelerinde bir başarı öyküsü olmak zorundadır.
    Halkın boş hayaller peşıne koşmak niyeti görünmüyor.
    İNŞAALLAH geçmiş görevlerinde halkın gerçekten sevgisini kazanmiş çokça adaylarımız olur dileğiyle.

    • Ülkemizde bir muhalefet sorunu olduğunu söylüyorsunuz, katılıyorum. CHP’nin sivil ayağını temsil ettiği seküler-seçkinci bürokratik devlet iktidarının bugün bile gerçek iktidarı paylaştığını ima ediyor görünüyorsunuz, eğer doğru anlamışsam, bu gözleminize de katılıyorum. CHP, ne ülkenin iktidar partisi olmaya aday, ne de böyle bir beceriye sahip. Bu da doğru. Benim bunun kadar tartışmaya değer bulduğum soru, ülkede gerçekten sivil (devlet bürokrasisi ile mesafeli ve onu kontrol eden, kendi iradesini ona dayatan bir siyasal parti anlamında “sivil”) bir iktidar olup olmadığı. Türkiye’nin CHP’ye değil, geniş yığınların desteğini arkasına almış gerçekten sivil bir kitle partisine ihtiyacı var. Böyle bir partinin olanalarını, içi boş bir parti propagandasından uzak kalarak, nedenlerini becerim el verdiği ölçüde dile getirerek açıklamaya çalıştım bugünkü uzun yorum metnimde. Partizanlık dolayısıyla değil, gerçekçi olduğu için, Saadet Partisi’nin CHP’den çok daha fazla söz edilmeye değer bir parti olduğunu düşünüyorum. Bence CHP’nin bu kadar mercek altına girmediği bir düzlemde tartışsak Türkiye’nin yakın geleceğini, hem bu partiye hak etmediği bir ilginin odağı olarak kalma olanağını artık tanımamış oluruz, hem de, ama doğru ama yanlış, yakın geleceğin inşasına ilişkin neler yapılabileceğine ilişkin fikirler üretmiş oluruz.

  5. Geçenlerde Alman dergisinde 4 diktatör olarak belirtilen fotoğraf yayınlanmıştı.
    Arkasından “ELHEMDULİLLAH”lar Merkalin değil bizim reisin resim kapak oldu diye övünenleri şimdi daha iyi anladım, gerçi burada okuduklarını nasıl anladıklarını her zaman okuyoruz da dün internetten kopiledığım yaziyida besbeliki ayne öğyle anlamışlar.
    Adam kendisinin çabası ile seçtirdiği Trumpu ve o kapakdaki diğer üçlünün özeliklerini anlatırken Erdoğan’ın en tehlikelisi olduğunu özelikle belirtiyor ve onların bencil ve milliyetçi olduklarının Trumpta bunlar gibi Yani ABD ve dünya için tehlikeli olduğunun altini çiziyor.
    Ben o yaziyi okumadan buraya kopilemişim güya.
    Hitlerde Milliyetci idi.
    Bana göre ha ırkçı ha milliyetci hiç bir farki yok.
    ABD diye bir millet yok, fakat dünya ya hükmediyor.
    Trump 1 # ırkçı yani milliyetçi birisi.
    Neyise aşağıdaki kopiyide gene okumamış olayım.
    CHP iç liderlik peşinde koşacağı ônce şu 15 /7/2016 yi aydinlatmak için uğraşsın.
    Nerede o günler.
    Kopi yazi
    15 Temmuz’da Erdoğan’ı Ruslar mı korudu?
    ”Benim kafama takılan soru NATO şifreli uçaklarımızı nasıl oluyor da Rus istihbaratı kilitleyebiliyor. Eğer bu iki düşman kuvvet birbirini bu kadar kolay kilitleyebiliyorsa neden bütün dünyaya savaş tehdidinde bulunuyorlar. Diyelim ki kilitlediler ve diyorlar ki bu bir ABD darbesidir ve ben diyorum ki bu bir NATO darbesidir, NATO o kilitleri neden hemen açmıyor ya da açamıyor.”
    Ahmet Nesin / artigercek.com
    15 Temmuz’da Erdoğan’ı Ruslar mı korudu!..
    ‘Sivastopol’dan 12 Temmuz’da yola çıkan ‘Ekvator’ adlı Rus istihbarat gemisi boğazlar bölgesinden geçerek o gece Ege açıklarında Erdoğan’ın tatil yaptığı Marmaris yakınlarındaydı.’
     
    15 Temmuz darbe girişimine karşı yapılan darbe öyle bir darbe ki, yaz yaz bitmiyor. Sadece yazmakla bitse iyi, her yeni bişey, ayrı bir soru işaretini getiriyor ve şüpheleri çoğaltıyor. Hemen hemen her yazıma hakaret ve küfür alıyorum ama darbe yazınca daha çoğalıyor bunlar. Hakaret ve küfür diyorum, çünkü normal eleştiri yazan olmuyor, bunun nedeni haklı sorular sormam, kafalardaki bulanıklıkları yazıya dökmem. Darbeyi tek başıma çözmek gibi bir iddiam yok ama bugüne değin yazdıklarımı toparlayıp kitaplaştıracağım.
    15 Temmuz 2016’da İstanbul Atatürk Havalimanı’nda yaşananlar da bu darbenin en büyük çelişkilerinden biri. Geçen haftaki yazımda yaklaşma kontrol memuru Özer Özerman’ın dediklerini yazmıştım. Bu yazıda da o gece şef olan hava trafik memuru Enver Yavuz’un anlattıklarına değineceğim. Bir albayın gelerek “Sizin burada göreviniz bitti” dediğini söyleyen Yavuz açıklamasına “Albay kalkışların bir kısmını durdurmamızı istedi zaten olay duyulmuş, giriş kapısında tanklar olduğu için şirketler de kalkışmadan haberleri olduğu için seferler kendiliğinden durma noktasına gelmişti. Albay yarım saat burada kaldıktan sonra burayı terk etti. Bir binbaşı, bir astsubay, bir uzman çavuş ve 3 erden oluşan başka bir grup geldi. Diğer grup tüm kalkışları durdurmamızı söyledi. Bu sırada sürekli telefonla görüşüyorlardı. Ben de yaşananları telefonla yöneticilerime bildirdim. Askerler polislerin kuleye girmesini engellemek için ateş açtılar. Üç el silah sesi geldi. Biz üst tarafta olduğumuz için olayları göremiyorduk. Fakat konuşmalardan sesler net bir şekilde duyuluyordu. Daha sonra bir uzman çavuş teslim oldu ve polisler içeri girip askerlerin silahlarını aldılar. Apronda çok insan vardı. Ben de follow me araçlarını gönderdim. Önce Başmüdürümüz ile ‘uçak 05 pistine mi insin yoksa 35 pistine mi insin?’ diye fikir alışverişinde bulunduk. Daha sonra halkın orada olup olmadığı konusunda follow me araçlarını pistleri kontrol etmesi için gönderdim. Sonra kavşak noktaların araçları kondurdum. Uçak, yaklaşma ile gerekli koordineleri yaptı ve Cumhurbaşkanımızın uçağı saat 03.18’de güvenli bir şekilde 35 sol pistine inişini gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanımızın uçağı indikten sonra jetler gelmeye başladı. Düşük irtifadan yüksek hızlara çıktığı için patlamalar yarattı. Bu halk arasında olsun gerek kule de olsun büyük bir paniğe neden oldu. O sırada askerler halen kuledeydi dışarı çıkarılamamıştı ve polisler buradaydı. Milletvekillerimiz vardı, sayın bakanımız vardı, pek çok kişi vardı. Yaklaşık bir saat kadar jetler İstanbul ve meydan çevresinde uçuşlarını sürdürdüler. Saat 06.00 gibi iki tane helikopter askeri alandan havalandı. Birisi askeri meydan üzerinde dönerken, diğeri kuleye doğru geldi. Yanında silahları vardı sanki filmlerdeki gibi yan uçuşla kulenin etrafında döndükten sonra devlet konukevine gitti. Bu sırada ben frekanstan onlara çağrı yaptım bölgeyi terk etmeleri için fakat hiçbir şekilde cevap alamadım. 45 dakika bu şekilde uçtuktan sonra bölgeyi terk ettiler. Tam o sırada da Eskişehir’den kalkmış olan tanımlı dost diye nitelendirdiğimiz jetler geldi ve her şey normale döndü.” diye devam ediyor.
    Ne yalan söyleyeyim ben böyle cesur ne siyasetçi gördüm ne de devlet memurları. Ata uçağı havada ve etrafında düşman uçakları yani F-16’lar var ama onlar Ata uçağını vurmuyor ya da rahatsız etmiyor. Kule Özerman’ın demesine göre uçakları belirleyemiyor ama sanırım Enver Yavuz daha zeki ve ne olduğunu daha çabuk kavramış. Ama olsun, onlar çok cesur, her şeye karşın Erdoğan’ın bulunduğu uçağı indirecekler ve başarıyorlar da. Öyle uzmanlar ki albay ve diğer subaylar yanındayken Özerman Ata uçağıyla şifreli konuşuyor. Komutanlar anlamıyor, belki F-16 pilotları da anlamamıştır, benim uçağım sanıp bırakmıştır. Hadi onlar Erdoğan’ı havada fark etmediler, peki havaalanındaki tanklar da mı fark etmedi. Dedim ya soru işareti çok diye.
    Gelelim işin Rusya tarafına. Söylentiye göre Erdoğan’ın kurtulmasında Rusya’nın parmağı var. Rusların askeri tarihçisi Aleksandr Şirokorad Rus gazetesinde Erdoğan’ın uçağını takip eden 2 F-16 uçağının Ruslar tarafından köreltildiğini yazıyor, bunu yapan da Rus istihbarat gemisi. Nerede olduğunu da yazmışlar, Ege kıyılarında ve Rus Karadeniz filosundan 2 denizaltı da 15 Temmuz gecesi boğaza yaklaşmış. Nedenini bilmiyorum, sanırım tesadüftür. Şirokorad yazısında “…Türkiye’de darbeye karışan askerler bunu ABD ve AB ülkelerinin desteği olmadan yapamazlar. İncirlik’i iyi bilen ve Türkiye’nin çevresinde dinleme üsleri bulunan Rus istihbaratının ise darbeden haberdar olmamasını düşünmek çok zor… Sivastopol’dan 12 Temmuz’da yola çıkan ‘Ekvator’ adlı Rus istihbarat gemisi darbe öncesinde boğazlar bölgesinden geçerek o gece Ege açıklarında Erdoğan’ın tatil yaptığı Marmaris yakınlarındaydı. Erdoğan Marmaris’ten özel bir jetle havalanıp iki saat boyunca Ege üzerinde dolaştı. Ekvator’un özel aparatıyla Erdoğan’ın peşinde olan iki F-16’nın sistemlerini kör ettiği düşünülebilir. Aynı anlarda Rusya’nın Karadeniz filosundaki ‘Novorossiysk’ ve ‘Rostov-na-Donu’ denizaltılarının Boğaz’a yaklaşması da tesadüf görülebilir” diyor. 
    Enver Yavuz’un dedikleriyle bu yazıyı iyi karşılaştırmak gerekiyor, önce Ata uçağıyla, özel jet’in aynı olup olmadığını bilmek zorundayız, ben bir tarihçinin böyle bir yazıda kaleminin sürçü lisan eyleyeceğini sanmıyorum, özel jet derken bunu bilerek söylemiştir. İkincisi de Erdoğan’ın tanınan bir uçakla uçacağına akıl sır erdiremiyorum.
    Ama benim kafama takılan soru NATO şifreli uçaklarımızı nasıl oluyor da Rus istihbaratı kilitleyebiliyor. Eğer bu iki düşman kuvvet birbirini bu kadar kolay kilitleyebiliyorsa neden bütün dünyaya savaş tehdidinde bulunuyorlar. Diyelim ki kilitlediler ve diyorlar ki bu bir ABD darbesidir ve ben diyorum ki bu bir NATO darbesidir, NATO o kilitleri neden hemen açmıyor ya da açamıyor.
    Of ya, yine kafam karıştı, ben ne yapayım kardeşim, darbe karışık olunca benim de kafam karışıyor. Sonraki 2 yazıda kulelerin teknik becerilerini ve Rusya’nın silahları kilitleyip kilitleyemeyeceği konularını yazacağım. Güya tatildeyim, darbeli tatil, bana müstehak.
    YAZI KAYNAĞI
    21 Temmuz 2018 01:5

    • ”Bannon, geçtiğimiz çarşamba günü “CNBC Kurumsal Yatırımcı Alfa Konferansı”nda katıldığı sohbette, Trump’ın dış politikası ile ticaret politikalarını savunurken konu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a geldi. CNBC muhabiri Michelle Caruso-Cabrera’nın, Trump’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den hoşlanan bir görüntü çizdiğini söylemesi üzerine Bannon, Trump’ın kendi ülkelerini başka her şeyin önüne koyan, güçlü kişiliklere sahip liderlerin çekimine kapıldığını belirtti.
      ABD Başkanı’nın eski üst düzey strateji danışmanı Bannon, soruyu yanıtlarken güçlü tabir ettiği kişiliklerin Trump üzerine bıraktığı etkiye değindi ve ardından Erdoğan’ı da anarak şunları söyledi:
      ‘Sanırım güçlü kişilikleri beğeniyor. Çin Devlet Başkanı Şi’yi beğeniyor… Erdoğan’ı beğeniyor… Ki Erdoğan bana göre dünyanın en tehlikeli adamı… Ve Putin’i de beğeniyor. Çünkü güçlü liderleri beğeniyor. Önceliği kendi ülkelerine veren, bu yolda devam eden, milliyetçi, başkalarının ne dediğini umursamayan liderleri…”
      Kopilediğiniz yazı yukarıda Nurdan hanım.
      Bu yazıyı okuyunca ”Önceliği kendi ülkesine veren, bu yolda devam eden, milliyetçi, başkalarının ne dediğini umursamayan lider” e sahip olduğumuz için tekrar gurur duydum.
      Sağolasınız bu bilgilendirme için.

      • Necip bey peki “Haberi” neden tam olarak değil de işinize gelen tarafını kopilediniz?
        Size göre “GURURLANACAK” bir tesbit ise.
        O zaman iyi gururlar. Yalniz Trumpu şu an dünya liderleri arasında 3 kişi seviyor, ve onlarin vatandaşları da dişarada zehirleniyor, mafiya usulu evleri basılıyor, zindanlarda, çüriyor, nehirlerde boğuliyor, Tankların altinda eziliyor, bilim adamlarida ne hikmetse bir kısmı ABD ve AB de bilime hizmet ederlerken geri kalanlarda zindanlarda işgence ile kendileri ile birlikte sülalece yokluğa mahküm ediliyorlar.
        Hem içerde hemde dışarda korku imparatorluğu kurmak istiyorlar yalnız tek sesli medya nedeni ile içerde şak şaklanırken dışarda Dünyanın en tehlikeli liderleri olarak ilan ediliyorlar. Hadi size iyi gururlar.
        Yazi burdan başliyo.
        Trump’un eski danışmanı: Bana göre Erdoğan dünyanın en tehlikeli adamı
        Trump’ın görevden aldığı eski başdanışmanı, ABD Başkanı’nın liderlerle olan ilişkisini değerlendirirken ‘Erdoğan bana göre dünyanın en tehlikeli adamı’ dedi
        ABD Başkanı Donald Trump’a seçim kampanyasında önemli rol oynaması nedeniyle “Trump’a seçimi kazandıran adam” olarak bilinen Steve Bannon, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik dikkat çekici açıklamalar yaptı.
        Bannon, geçtiğimiz çarşamba günü “CNBC Kurumsal Yatırımcı Alfa Konferansı”nda katıldığı sohbette, Trump’ın dış politikası ile ticaret politikalarını savunurken konu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a geldi. CNBC muhabiri Michelle Caruso-Cabrera’nın, Trump’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den hoşlanan bir görüntü çizdiğini söylemesi üzerine Bannon, Trump’ın kendi ülkelerini başka her şeyin önüne koyan, güçlü kişiliklere sahip liderlerin çekimine kapıldığını belirtti.
        ABD Başkanı’nın eski üst düzey strateji danışmanı Bannon, soruyu yanıtlarken güçlü tabir ettiği kişiliklerin Trump üzerine bıraktığı etkiye değindi ve ardından Erdoğan’ı da anarak şunları söyledi:
        ‘Sanırım güçlü kişilikleri beğeniyor. Çin Devlet Başkanı Şi’yi beğeniyor… Erdoğan’ı beğeniyor… Ki Erdoğan bana göre dünyanın en tehlikeli adamı… Ve Putin’i de beğeniyor. Çünkü güçlü liderleri beğeniyor. Önceliği kendi ülkelerine veren, bu yolda devam eden, milliyetçi, başkalarının ne dediğini umursamayan liderleri…”
        Seçimlerin ardından üst düzey strateji danışmanı olarak Beyaz Saray’a giren Bannon, kısa sürede en etkili kişilerden biri oldu. Akabinde önce yakın çevresiyle, sonrasında ise Trump’la ters düşünce 2017’de Trump tarafından görevinden alındı.
        20 Temmuz 2018 18:21
        DİĞER HABERLER
        Fitch’den dev Türk şirketlerine kötü haberİstanbul’da satılamayan 220 bin ev var’Ekonomide ilk gerçek sınav 24 Temmuz’da’AKP tetikçisini panikleten operasyonFitch Ratings, Tüpraş’ın notunu düşürdü’Su seviyesi aynı ama biz boğuluyoruz’
        Yorumu Cevapla
        Necip Güven
        21 Temmuz 2018 at 08:3

        • Nurdan hanım beni Trump ın Erdoğanı sevmesi ilgilendirmiyor, Erdoğanın ülkesini düşünen bir idareci olması ilgilendiriyor ve gururlandırıyor. Bunun yüzünden bazılarının tepkisini çekmesi ve tehlikeli olarak nitelendirilmesi de bu duygularımı artırıyor.
          İmam-ı Şafi’ye sordular: “Fitne zamanı hakkı tutanları nasıl anlarız?” Dedi ki: “Düşman okunu takip ediniz, o sizi hak ehline götürür.”
          En çok düşman okunun kime yöneldiğini bu millet çok iyi takip ediyor.

          • O düşman oku uyutma bir düşman oku.
            Mavi Marmara olayını Hatırlarsınız.Milleti uyutmak için
            İsraile kavga ediyor ve meydan okuyor.Damadının gemileri İsraile petrol taşiyor.
            İsterseniz google Rusyanin devlet kanali RT nin 2012 den sonraki Berat Albayrak ve Erdoğan yazın İngilizce vidiyolarını izleyin.
            İngilizce bilmiyorsanız merak etmeyi damadın e-maileri Türkçe yaziyor. Onlari okusaniz yeter. Tabii o videolar Türkiye de açıliyorsa yoksada yurt dışında yaşayan gúvendiğiniz birisine sõyleyin o okusun veya dinlesin size sõylesin.
            Ülkekerini düşüniyorlar.
            Çinliler Tanklarla ezılen gençlerin ve başka zulumların resimleri ile birlikte ülkesini seven liderlerinin yaptiklarını Kanadanın her şehrinde 10 yıllarca hiç ara vermeden gönüllü çalışanlar tarafından sergilediler ve halen dahada sergıliyorlar.
            Çin mallarınin neden ucuz olduğunu biliyormusunuz?
            Çocklar olsun büyükler olsun doğru dürst yemek dahi verilmeden 24 saatin 16 saatini bedava çalışiyorlar.
            Ruslarda zaten ortada en son kış olimpiyatlarındaki dopink yolsuzluklarí ve Putini karşısına rakip olarak çıkanları zehirleterek öldürütdúkleri.
            Bizimkine gelince Milliyetçi olduğu için damadi hazineni başına getirdi.
            Milliyetçi vatan sever olduğu içinmi tıpkı Putin gibi kendinden olmiyanları hapis hanelere ve Meriçin sularına mahküm ediyor ve milleti bölüp parçaliyor.
            ABD de millete meydan dayağı attiriyor.
            İşte o adam bütún bunlar için tehlikeli adam sífatínı kullaniyor sadece o değil herkes aynensını söyliyor.
            Neden acaba bunlar 2009 a kadar Erdoğan’ı öve öve bitiremiyordular, o zaman bizlerde gerçekten hem mutlu oliyorduk hemde seviniyorduk.
            Necup bey ben burada AKP taraftarları arasında şu an sadece sizin yazílarınízı okuyorum ve cevap veriyorum, çünkü sizin üslubunuz seviyeli ve saygılı,
            Onun için imkaniniz varsa biraz eleştiri yapanların gazetecilerin ve yazarların yazılarını okumaniz sizin için dahada zihin açıcı olacağının kanisındayım.
            Bir İstanbulbelediye başkani RTE ile TC C Başkanı RTE yi mukayese edin.
            Ben her yazi yazdığımda hep İBB RTE yi hatırliyorum ve TC CB RTE hem çok kıziyorum hemde acaba onu kaçırıp bir yerlere sakladılarda başka birisini estetik ameliyatla Erdoğanmi yaptılar diye düşünmeden edemiyorum.
            Birde ben O konuşmanin ingilizcesinide dinledim.
            Adamin dediği şu Trump onlarin ihtidarda kalış yöntemkerini uygulamak istiyor fakat ABD hakimkeri izin vermiyor.
            Hoşça kalın.

        • Yazınızın altındaki not dikkatimi çekti;
          Yorumu Cevapla
          Necip Güven
          21 Temmuz 2018 at 08:3
          Size siteye yazılan yorumlardan otomatik uyarı mı geliyor acaba?

          • Nurdan hanım ben internetten yandaş ve muhalif günde 15-20 gazeteyi takip ediyorum, özellikle muhaliflerin TV programlarını izlemeye çalışıyorum . Bu konuda hiç şüpheniz olmasın. Görüşlerim hepsini kıyasladıktan sonra oluşuyor. Hiçbir kişiyi görüşü okumam izlemem diye bir filrem yok. Çünkü aklıma ve değerlendirme gücüme inanır güvenirim. Selamlar

  6. Musa Bey, en son yaptığı yorumu şu sözlerle tamamlıyor: “Eğer AKP – MHP koalisyonu ülkemizdeki problemleri çözemezse (Temennimiz çözmeleri yönünde) finansal desteği bulmuş yeni bir kitle partisine ihtiyaç doğacaktır.” Olabilirliğine yönelik inancımı çok büyük ölçüde yitirdiğim, ama benim de katıldığım bir temenni bu. Söz konusu temennini de işaret ettiği üzere, ne iktidarın sorunları çözebileceğinin bir güvencesi var, ne de başarısızlığa uğrayacağı mutlak.
    Erdoğan’ın lideri olduğu deneyimli ve müteyeddin kadrolarla yönetilen bir kitle partisi olmaktan uzaklaştığından bu yana geçen zaman, başarısızlığın daha büyük bir olasılık olduğuna işaret ediyor. Sokakta çevirin sıradan bir AK Parti seçmenini ve sorun: “AK Parti’nin ilk dönemlerinde mi daha özgüvenli ve geleceğe umutla bakıyordunuz, şimdi mi?”
    Bence, AK Partilier de dahil olmak üzere, bu ülkenin yeniden seküler-otoriter bir rejime savrulmasını istemeyen herkes (buna toplumda sayıca çok az olsa da yine de az çok kıymet-i harbiyesi olan benim gibi sivil, özgürlükçü demokratlar da dahildir) muhtemel AK Parti başarısızlığı sonrasına fikri hazırlık için bir şeyler düşünmeli ve yazmalı.
    AK Parti’nin son iktidar yıllarına gelininceye kadar, müteyeddin dünya, halk yığınlarının gözünde seküler dünyaya karşı çok açık bir ahlaki üstünlüğe sahipti. “Müteyeddin”, adalet ve ahlak duygusu güçlü, bu dünyanın maddi zenginliklerine mesafeli, hayata vicdani değerleri de katarak bakabilen, ister Türk ister Kürt milliyetçiliği olsun, milliyetçi hamasete uzak, barışçıl bir dili, skuneti, kardeşliği sahiplenen amcamız ve teyzemizdi. Toplumun çok büyük çoğunluğunun şu ya da bu ölçüde paylaştığı bu algı, çok, ama çok yıprandı. Bunda, Gülen’in ve yönetici çetenin de rolü çok büyük oldu. Dindarların, seküler-otoriter zihniyettekilerden çok daha gaddar, çok daha sinsi olabilecekleri, ülkeye açıkça ihanet edebilecekleri düşüncesi tüm toplumu temellerinden sarstı. Erdoğan’a ve kontrolünde görünen devlete düşen görev, Gülen’i ve çetesini tartışma götürmez biçimde ifşa etmek, sadece darbe kalkışmasına katılmış olan askerleri değil, onu harekete geçiren yönetici çetenin yargılanmasını sağlamaktı. Yapılan bu olmadı. Savcısından polis şeflerine, medyadaki Gülen ekibinden A. Öksüz’üne kadar, bunların hepsinin ülkeden çıkıp gitmesine adeta göz yumuldu. Onbinlerce Gülen sempatizanı Gülen ve çetesinin kendisiymiş gibi şeytanlaştırıldı, suçun bedeli bu insanlara ödettirildi. Böylece, onbinlerce Cemaat sempatizanının Gülen’i sorgulaması gibi çok değerli bir olanağın önü kapatıldı, Gülen’in “Biz masumuz, bu bizi çökertmeye yönelik bir oyun” argümanına güç kazandırıldı. (Nehirde anneleriyle boğulup giden küçücük çocukların ardından “Su testisi su yolunda kırılır”, “Bunlara ağaç kökü bile çok!” diye yazarsanız, Gülen’i büyütürsünüz, ve, müteyeddinler de dahil, pek çok insanın zihninde, “Bunların derdi Gülen çetesiyle mücadele mi gerçekten?” kuşkusunu yaratırsınız.)
    Toplumdaki o olumlu “müteyeddin” algısının törpülenmesi süreci bitmiş değil, sadece Gülen çetesinin yapıp ettiklerinden ibaret de değil. Medyada dehşet verici bir lumpenleşme var çok öteden beri. Ölesiye Erdoğancı görünen, ama hem entelektüel düzeyi, hem dili yerlerde sürünen seküler tipler, müteyeddin dünyanın temsilcileri olarak ekranlarda ve gazete köşelerindeler -o arada kişisel zenginliklerini büyüttükleri, mal mevki sahibi oldukları da gözlerden saklı kalmıyor.
    A. Oktar ve Kedicikleri’ne yöneik operasyon, “müteyeddin” algısını kötüleştirmede bir işe yaramaz. Çünkü bu lumpen, haz düşkünü adamın ve örgütünün dindar dünyanın bir parçası olmadığı tüm toplumda ortak kanaat. Ama, eğer bu operasyon bundan sonra gelecek operasyonlara toplumsal rıza gösterilmesinin bir aracı olarak kullanılırsa, (Furkan Vakfı’ndan sonra şimdi de Yeni Asya Gurubu karanlık bir örgüt gibi gösterilirse örneğin) süreç devam eder.
    Müteyeddinlerimiz, toplumda tereddütlere yol açan değişen (ve kötüleşen) “müteyeddin” algısının farkında olması gerekiyor bence -bu konuda Reisçi fanatizmin ağına düşmemiş AK Partili müteyeddinlere de sorumuluk düşüyor.
    Ortada sezdiğimiz, ya da olabilirliğinden zaman zaman kuşkuya kapıldığımız bir oyun var gibi. Tanımlayamıyoruz, açık seçik ortaya koyamıyoruz, ama, bir his olarak yaşıyoruz bunu -Reisçi fanatizme kapılıp gidenler dışında elbette. Eğer yakın gelecek bu kuşkularımızı derinleştiren bir süreç olarak yaşanmaya devam ederse, hem müteyeddin arkadaşlarımız, hem benim gibi özgürlükçü demokratlar, Musa Bey’in yazısının sonunda dile getirdiği yeni kitle partisi üzerine düşünmeye başlamak zorundayız.
    Ben, kişisel olarak, böyle bir parti olanağının halihazırda önümüzde durduğu inancındayım. Saadet Partisi, Gülen ihanetinde hiç mi hiç yara almayan tek siyasal parti. Onyıllar boyunca hep uzak kaldı bu cemaatten, üzerinde hiçbir cemaat lekesi taşımıyor. Dolayısıyla, müteyeddin dünyanın saygınlığını ve inandırıclığını Saadet’e FETÖ ilintisi suçlamasıyla atılacak çamur tutmaz. Bunu söylemek için insanın Sadetli olması gerekmiyor, müteyeddin dünyada ortalama her insan bunu biliyor zaten. Saadet’in saygınlığını zedeleme operasyonu, seçimler sırasında açıkça gördüğümüz gibi, CHP-HDP üzerinden yürütülüyor. Bu operasyon, şimdiki Saadet üzerinde kısmen başarılı olablir. Ama, hızla tabanı genişleyen, bir kitle partisi kimliği giderek belirginleşen bir Saadet Partisi karşısında bu oyun tutmaz.
    Bende oluşmuş güçlü kanaat o ki, yepyeni bir parti kurmaya, onu bir kitle partisi haline getirme uğraşına gerek yok. Saadet, çoğulculuğa açık bir parti olduğunun güçlü işaretlerini veriyor. Bu çok değerli. Kaldı ki, Saadet güçlü bir geleneği, çıkar değil fedakarlık üzerinde yükselen disiplinli ve çalışkan bir parti örgütüne de sahip. CHP’den umudunu yitirmiş, Kemalizm gibi saplantılardan uzak kalmış demokrat zihniyete sahip seküler seçmen de, yukarıda dile getirdiğim değişen müteyeddin algısından huzrsuz ve memnuniyetsiz müteyeddin de, Saadet’i elimizdeki yegane sağlıklı siyasal seçenek olarak ciddi ciddi düşünmeli. Saadet’in ülkemizde hiçbir zaman gerçekten var olmamış sosyal demokrat duyarlığın hatırı sayılır değerlerine de uzak bir parti olmadığını da akılda tutmak gerek.
    Reisçi fanatizmin herkesin herkese düşmanlaştığı bir toplumsal gerilim halini uzun süre taşıyamaz bu toplum. Toplumsal birliğimizi hak ve hürriyetlerin gerçekten korunduğu bir kitle partisi ile yeniden tesis etmemizin kaçınılmaz hale geleceği günler çok uzak olmayabilir. Buna hazırlıklı olmak hepimize kazandırır.

    • Hocam ısrarlı müteyeddin, mütedeyyin olmalı dindar, dini bütün anlamında. Elhak mütedeyyin olanların yıkılmaz dağlar kuvvetinde olan ellerindeki hakikati, asrın ümidi olacak samimi, merhametli kavli leyyinini, asık suratlı, kaba siyasi, hamasetli, nobran, ölen masum çocuklar için bile su testisi süfliyetinde cevap yazdığını sanan kavruk zihniyet ile değiştirilmesi yanlışlığını bile pervasızca savunan bir müptezeller çetesi derekesine inilmesi ve bu çetenin İslamın asgari gerekleri olan namaz ve oruç gibi ibadeti bile yapmayan eski rocker yeni pelikancı bir Soros&Perinçek network tarafından sevk ve idare ediliyor olması daha büyük bir üzüntü ve hüsran kaynağıdır.

      • Merhaba Sebilürreşad Bey, ben bu üzüntü verici tablonun uzun sürmeyeceğini düşünüyorum, böyle düşünmem için kendimce gerekçelerim var. Mesele, sizin de ima ettiğiniz gibi, artık halkına hizmet değil eziyet eden ve edecek olan bir parti ve liderinin iktidardan uzaklaştırılması meselesinden ibaret değil. Bunu halkımız -belki şaşırtıcı denecek kadar- yakın gelecekte yapacak zaten. Daha önemli mesele, son yıllarda yaşadığımız, o müptezeller çetesi eliyle yaşatılan aşınmanın üstesinden gelmek. Hakikate sahip çıkan insanların üzerinde yükselen bir geleneğin tahrip edilmiş olanı tamir edeceğine de yürekten inanıyorum ben. Hep birlikte yaşadığımız deneyimler, bu konuda bize yardımcı olacak. Selamlar

  7. Sezin Öney P24 te Metropoll Araştırma’nın, “Türkiye’nin Nabzı” raporunun Temmuz ayı nüshasını ele alarak bir değerlendirme yazısı yazmış.
    Herkesin okumasını tavsiye ederim. (Yazının linki: http://platform24.org/p24blog/yazi/3197/24-haziran–sasirmali-miyiz )
    Araştırmaya göre, “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan’a oy verenler, kendisinin “lider özelliklerinden dolayı” ona oy vermişler. Erdoğan’ın seçmenlerinin, yüzde 41.3’nün destek nedeni, açık ara ile bu.”
    Zaten Erdoğanın aldığı %52 oyun %11 i MHP den geldiğine göre, demek ki, AKP lilerin tamamına yakını Erdoğan aşkı yüzünden AKP li.
    Erdoğan olmasa AKP diye bir parti olmayacak.
    CHP yi eleştirenlerin bir de bu yönüyle olaya bakmalarında fayda var.
    CHP de Kılıçdaroğlu gider başka birinin oğlu gelir ve CHP var olmaya devam eder.
    Ama AKP de Erdoğan gitse yerine kim gelirse gelsin AKP eski AKP olarak kalamaz.
    Muhtemelen DSP ye dönüşecektir.
    Varlık anlamında…

    • Kendine lider bulamayanlar, adam kıtlığı çekenler açısından çok doğru bir yaklaşım, katılıyorum. Sadece Chp yi de böyle bir liderin kurduğunu hatırlatmak isterim. Demek ki Chp gibi Akp nin de var olma şansı az değil.

    • Merhaba,
      Sezin Öney, seçim öncesinde birden çok kez Medyascope TV’nin konuğu oldu. Kötü bir toplumbilimci olduğunu söyleyemem, ama analizleri zaman zaman yüzeysel ve verileri hakkını vererek değerlendirmede pek başarılı değil. Okunmaya değer bulduğunuz yazısında da aynı zaafları gözlüyorum. (Bence bu konularda Bekir Ağırdır ve şirketi KONDA açık ara tek ciddi ve ufuk açıcı referans)
      AK Parti seçmeninin ezici çoğunluğunun Erdoğan’a bir lider olması dolayısıyla oy vermiş olmasını söylemek kendi başına hiçibir anlam ifade etmiyor. Zaten bu ülke siyaseti esas olarak lidere ot verme davranışı içinde şekilleniyor -bunun tek istisnası CHP ve bugünün Saadet Partisi.
      Asıl olan, AK Parti seçmeninin NEDEN Erdoğan’ı başarılı ve iyi bir lider olarak gördüğünün tarafsız ve doğru çözümlemesini ortaya koyabilmek. Bunu “Erdoğan aşkı” ile tanımlayıp tarif etmek, seküler akvaryum’un en büyük duygusal-zihinsel yanlıgılarından biri. “Erdoğan aşkı” gibi ciddiyetten uzak sözde çözümlemenin bir tık üzeri “Göbeğini kaşıyan bidon kafalı” söylencesidir -kibirli bir sofuluğun kepaze toplum algısını imar eder.
      Bu konuda, seküler akvaryum’un plmadık hakaretlerine maruz kalan Bekir Ağırdır bulgu ve çözümlemelerini öneririm herkese. Onlarca kez söyledi Ağırdır: “AK Parti seçmeni son derece rasyonel davranıyor.”
      Yüzde oranı 22 ile 26 arasında değişen kemik-Reisçi Erdoğan seçmeni dışıında, AK Parti seçmeni açısından Erdoğan:
      (1) engelli vatandaşlarımızdan dul ve yetimlere kadar pek çok yoksul kesime sosyal yardımlarda bulunduğu için;
      (2) geçmiş iktidar dönemlerinde olduğunun aksine, halka hizmet ettiği için (sağlık sektöründe hastanler, çamurlu tozlu semt cadde ve sokaklarının asfaltlanması;
      (3) bireysel banka kredilerinden yaralanma şansını tabana yayarak yoksul ve dar gelirlilerin de tüketim hazzından pay almasını sağladığı için
      iyi bir lider. Yani, daha önceki siyasal iktidarların dönemlerini hep yoksulluk ve “margarin, tüpgaz kuyrukları” olarak hatırlayan yığınlar, Erdoğan’ı biricik olarak algılıyor ve genç çocuklarına bu bilgiyi aktarıyor.
      Erdoğan,VERDİĞİ ölçüde “baba” ve “biricik lider”. Bu, son derece rasyonel bir davranış. VERMEDİĞİ ya da VEREMEDİĞİ zaman gidecek, kala kala elinde %22 ve belki daha da altına inecek bir Reisçi H. Gayretgiller kültü kalacak. Bunların da çok geçmeden çözülwceklerini öngörebiliriz -çünkü ortada nasipçilik yoksa, Reisçilik heyecanı çok yaşaşamaz.
      AK Parti’nin Erdoğan’la birlikte çöküşü sonrası bir tür DSP’ye dönüşeceği fikrinize ise katılıyorum. Geleneği, davası, iddeolojisi olmayan bir parti AK Parti, ancak iktidarda kaldıkça var olabilecek bir parti. Bu açıdan ne bir CHP, Saadet, HDP ya da MHP.

      • Sn. Bernar bey genel olarak yazılarınız demokratik bir düşünceye sahip olduğunuzu yansıtıyor. Şu su götürmez bir gerçektirki insanların (elbette istisnalar vardır)cebine=kesesine,ekonomisine olumsuzluk yansıyınca ne dava kalır ne biat kalır…Akp’nin geçmiş dönemleri her açıda gerçekten özlenilesi dönemlerdi, Akp’nin 2. en büyük şansı karşısında beceriksiz,sicili olabildiğince bozuk,ülkeye ve insanına gelecek adına hiçbir umut aşılayamayan muhalefet ve muhalefetciklerin olması…Ancak son seçimlerdeki vaadlerine bir bakarmısınız; millet kahveleri veya millet parkları tünelin sonunumu işaret ediyor acaba işte bunları eleştirince şuan hemen yaftalanıyoruz…
        Tarihler 22 Haziranı gösteriyordu.
        Dolar 4,68’den, Euro ise 5,45’den kapanmıştı. Aynı gün ise faizlerde durum şu şekildeydi:
        10 yıllık tahvil faizleri yüzde 16,29
        2 yıllık tahvil faizleri de yüzde 19,18 seviyesindeydi.
        Seçimler yapıldı ve istikrar devam etti. Ardından ekonomi yönetim kabinesi açıklandı.
        Geldiğimiz seviyede şu an duruma bakalım (19 Temmuz saat 11,50):
        Dolar 4,84
        Euro 5,63
        10 yıllık faiz %17,94
        2 yıllık faiz %20,51
        Ama bunlar dış güçlerin oyunu tezine nasıl inanıyoruz

        • Kenan Bey, merhaba. İnsanlarımızın hatırı sayılır bir çoğunluğu, dövizdeki yükselişin “dış güçlerin bir oyunu” olduğu tezini inandırcı buluyor. Bu beni çok fazla kaygılandırmıyor. Çünkü, sıradan vatandaş dediğimiz insanımız, haklı olarak, siyasetçilerin argümanlarını, gündelik yaşamından az çok memnuniyet duyduğu ölçüde inandırıcı buluyor. Geçmiş dönemlerle karşılaştırmalı olarak, insanlarımız açık biçimde daha iyi yaşadılar, daha önce beyaz Türkler’in bir ayrıcalığı gibi görünen tüketim kültürüyle tanıştılar, bunun hazzını yaşadılar. Eli ayağı düzelmiş hastahanelerde insanca muamale gördüler vb. Benim, Erdoğan iktidarının kalıcı olamayacağı kanaatimi besleyen de bu zaten. Sıradan vatandaşımız, yaşam standardı düştüğünde, cebindeki paranın satın alma gücü eridiğinde, çocuğunun geleceğini derin bir kaygı ve güvensizlik olarak yaşamaya başladığında, iktidarın bu gerçeği perdeleyici bahanelerini inandırıcı bulmayacak. Ekonomik sorunları derinleşen bir şirketin küçülme kararı alıp işçi çıkarması durumu yaşandığında, işinden atılan işçiler direnecekler, bir de bakmışlar ki karşılarında sözüm ona son bulan OHAL’den devşirilen yeni yasa hükümleri çıkacak: Grev de yasak, direniş de yasak, protesto da yasak! Gelin siz işini kaybtmiş o çalışana o yasanın FETÖ ile mücadele için çıkarıldığını söyleyin ve sözünüzün inandırıcı olmasını bekleyin.
          24 Haziran seçimleri öncesinde, hiç abartısız, yarım düzine yerel Yotube haber kanalında düzinelerce sokak ropörtajı izledim, kendisine uzatılan mikrofona siyasal tercihini gerekçelerini de söyleyerek belirten yüzlerce vatandaşı dinledim. Seçim tahminimi, seçimden bir hafta kadar önce, 18 Haziran günü burada ilan ettim. Seçimden çok önce, iletişimde olduğum Saadet Partili genç arkadaşlarıma, düşük bir oy yüzdesine kalacağımızı, ama bu yüzden moral bozukluğuna uğramamız gerektiğini, asıl seçimlerin 24 Haziran sonrasındaki erken seçimler olacağını yazdım
          1. Tur Cumhurbaşkanlığı seçimi (Erdoğan 2. turda kazanacak)
          Erdoğan: 47.7 M. İnce: 29.8; Akşener: 11.0; Demirtaş: 9.2; Karamollaoğlu: 1.9
          Meclis seçimi:
          AK Parti: 40,8; CHP: 27,7; Akşener: 11,6; Demirtaş: 12,1; MHP: 5,3; Saadet: 2,4
          MHP oyunda çok açık yanıldım; ama, bunun dışında az çok tutturdum seçim sonuçlarını. Çünkü, ekonomiden FETÖ’yle mücadeleye, Afrin opersayonuna vs.halkın memnuniyet derecesinde kimilerinin varsaydığı gibi yüksek bir aşınma yoktu.
          Bu tablo kısa zamanda değişecek. Ekonominin kuralları Ümmetin Liederi öyle buyurdu diye değişmez. Erdoğan halkı tüketim kültürüne teslim etti. Muazzam düzeylerdeki dış borç olarak alınmış sıcak para kaynalarını üretime değil, betona ve ithalat merkezli bir büyüme politikasına harcadı. Sonuçlarına hem halkımız, hem kendisi katlanacak. Seçim öncesi hemen hiçbir şey vaad edememesinin nedeni de bu zaten. Bol bol geçmiş başarıları hatırlatma, bol bol milliyetçi hamaset, bol bol çapsız CHP’ye verip veriştirme.
          Ayetullah Gayretullah Bey önceki gün burada, “Mesele ekonomi değil, sen hala anlamadın mı?” diye sormuştu. Cevabı yakında alacağını söylemiştim. Evet, mesele esas ve TAYİN EDİCİ biçimde ekonomi. Halkı yoksullaştıracaklar, ve gidecekler. Bahanelerinin sonu gelmediğini, derinleşen baskı ve kontrol rejiminin FETÖ ile pek bir ilintisi olmadığını görecek yığınlar. Ve bu, o tamamlayacaklarına çok inandıkları 5 yıllık dönemden çok önce yaşanacak.
          Velhasılı, hepimiz şimdiden yakın gelecek üzerine kafa yoralım derim 🙂 Selamlar.

          • Bernar bey tekrar merhaba: Sizinde dediğiniz gibi halkımız devletin gülümseyen yüzünü AKP ile gördü.Hastahane ve doktora kolay ulaşabilme,oradan ilacını kolay alabilme, rahatsız yakını varsa ve ona bakıyorsa belirli bir nakdi yardım alabilme, gibi devletin sosyal alanda vatandaşına desteğini hissetti….
            duble yollar,yenilenmiş okullar ve hastahaneler,ÜCRETSİZ (ama işe yaramayan) ders kitapları ile tanıştı…Bütün bunlar halkın değişimini hemen görerek yeniliğini hissedebileceği sürekli ve anında ihtiyacı olan zaruri gereksinimleri idi….
            Gelelim eğitime 16 yıllık sürede H.Çelik dışındaki hiç bir bakanı doğruda eğitimci kökenli değildi.AKP’nin eğitim politikası kesinlikle yoktu bundan dolayıda her bakan müsteşarların insafına bırakıldı,yap-boz tahtasından başka birşey yapılmadı.Her değişen sınav sistemi(üniversite veya liseye geçiş sınavı) bir öncesini mumla aratır acemilkte idi… .Hal böyle olunca izahı yapılamayan şeyin mizahı yapılır espirisine geliyordu.Ama insanımız ve milletimiz eğitimdeki bu yap-bozların ceremesini hemen göremeyecek belkide 20 yıl sonra görecekler…Ancak iş işten geçmiş olacak.Bundan dolayı eğitim sanki KASTEN eğitmeyelim diye uğraşılır oldu.
            Şuanki uluslararsı eğitim sıralamamız ile 16 yıl önceki sıralamamız daha gerilerde olduğumuzu gösteriyor. Daha seçimden hemen önce eski bakan döneminde ilkokul 1. sınıf hariç tüm müfredatı değiştirme kararı alınmış ve yayın evleri çalışmaya başlamıştı. Buna dayanarak bir eğitimci olarak üzülerek diyorum ki bu işte kasıt var vesselam….

        • Değerlendirmelerinize katılıyorum. Eğitim alanındaki sorunları çözmek şöyle dursun, daha da işin içinden çıkılmaz hale getirdiler. Ekonomi yönetimi dahil pek çok konuda başarısızlar. Her şeyden anladığı varsayılan liderleri, ekonominin ABC’si sayılan temel bilgilerden bile habersiz. Ağzını açtığı anda zirve yapıyor döviz kurları, dağılanı toparlamaya çalışmak diğerlerine kalıyor.
          Yönetemiyorlar; gerilim ve kutuplaşma sayesinde, yapay beka sorunu söylenceleriyle ayakta kalabiliyorlar son yıllarda. Bu, giderek, militanlıktan uzak AK Parti seçmenlerinin önemli bir kısmı tarafından da görülecek. Balon patlayacak, ve gidecekler.
          Herkesin ilkin iyi ve huzurlu bir yaşam arzu ettiği bir dünyada, yönetememe halinin, sorun çözme bilgi ve becerisinden yoksunluğun ne anlama geldiğini bu yılın Kasım’ından itibaren göreceğiz

    • bu milletin basina ne geldiyse chp yüzünden geldi. bastan beri
      bütün toplumu kucaklasaydi, dindarlara baski kurulmadaydi
      su anki siyasi paronaya reflksi olmayacakti. iyi hatirliyorum mersine arastirma görevlisi olarak 90larda basvurdugumda muhafazakarlara unilerde yer yok zirvalayan chpli tipler vardi. 2bilere kadar millete ragmen sirtinda gezdiler. simdi sorsak her yer imamhatip lisesi dolu diyorlar. kardesim zamaninda akli basinda davransaydiniz simdiki durum olmayacakti. herseyi oluruna birak toplum barisi gercek anlamda olsun. hala adam dediginiz insanlar öyle cümleler kuruyor ki millet seyiyle gülüyor.
      daha cok devam eder. ayrica bu ülkede basarisiz insanlar istifa etmeyi hic düsünmüyorlar hem sagdan hem soldan hem sivil hem siyasi.

  8. Bu chp karşısında akp veya recep tayyip erdoğan ceketini koysa kazanır.hatta ceket bile fazla gelir.chp eski tas eski hamam küçük olsun benim olsun.deniz baykal gibi iktidar olmadan bürokrasi ve yargı ile devleti yönetmek.artık o da elden gitti.alırlar maaşlarını her salı eser gürlerler.başka hiçbir şey olmaz.chp gibi muhalefetin olduğu ülkede iktidar çok rahattır.rahat oluncada olan ülkeye olur.

  9. Sermaye’nin (dış Sermaye) hedefleri vardır.
    1- Sadece iki parti bırakmak. İttifaklarla bunu sağladı. Küçük partilerin başkanlarını meclis dışında bırakarak etkisiz hale getirdi. Onların adları bile yarın kalmayacaktır. Şimdi mecliste iki parti oluşturuluyor. Öncelik milletvekilliği değildir. Halk Partisi onu başa geçirdi mi Halk Partisi’ni ele geçirdi demek olur. Yerel seçimlerde de CHP eski adayları değişirse kaybetme ihtimali büyüktür.
    2- Sermaye’nin ikinci hedefi CHP’yi ele geçirmek ve Kemal Derviş’in eline vermek. Baykal’ı göndermek için Kemal Kılıçdaroğlu’nu kullandı. Kişisel durumu dolayısıyla onu kolay alt edebileceğini sandı. Deneyimli CHP direndi. Başkanına sahip çıktı.
    MSP CHP koalisyonunu ilk defa ben ortaya attım. Sonra da destekledim. Çünkü 1960’ta bugünkü Türkiye’deki inkılapları Sermaye yapıyor, CHP’ye fatura ediyordu. CHP de inkılapları ülke lehine çeviriyordu. Muharrem İnce yanlış yapıyor. Sermaye’nin oyuncağı oluyor. Kendisini, CHP’yi ve ülkeyi ateşe sokuyor. Muharrem İnce İstanbul Belediye Başkanı adayı olmalıdır. İttifakın adamı olmalıdır. HDP ile de ittifak etmelidir. Küçük belediyeler ittifakı partilerle bölüşmelidir.
    Böylece hem kendini kurtarır, hem de Halk Partisi’ne iktidarın ufuklarını açar. Hem de belediyeleri kaybeden AK Parti başkanlığı bırakmak zorunda kalırsa devletin başkanı olur. Böylece kapıda olan büyük boğuşmada Türkiye sonunda süper devlet olarak ortaya çıkar.
    Ben şimdi CHP’liymişim gibi düşündüm. Yarın AK Partili imiş gibi düşünür ve yazarım. Bunları birbirine düşman değil, dost yapmak isterim.

  10. CHP : BİR ZİHNİYET SORUNU
    CHP, biz iktidarda değiliz, ülkeyi AKP berbat etti moduna geçip sıyrılmasın sorumluluktan. Bu ülkede AKP nin sebep olduğu olumsuzluklarda bile CHP nin sorumluluğu vardır. Ne alaka ? diyenleri duyar gibiyim. Şöyle : Eğer bir ülkede muhalefet yoksa , iktidarın kendisine çeki düzen verme şansı da yoktur. Hep kendi içindeki hizipçilik ve iç çekişme gündemleriye boğuşan bir CHP zaten bir ANA MUHALEFET partisi değil , kendi kendini yiyen bir HİZİP PARTİSİ hüviyetindedir. AKP işte bu sebeple 16 yıldır bir bıkkınlık tadı vermeye başlasa bile iktidarın en kuvvetli adayı olup, girdiği her seçimi bir şekilde kazanıyor. Karşısında adam gibi göreve talip bir ANA MUHALEFET hiçbir zaman olmadı ki AKP’nin. Gerçi düzgün bir muhalefet olsa da AKP yöneticileri bunları dikkate almıyor. Sonuçta, kendi içlerinde gidişattan memnun olmayıp kızağa çekilenler, hatta dışlananların önerileri ne kadar dikkate alındı AKP’ de? O zaman, bu memleket için çalışıp siyaset üretecek yeni bir hareket gerek gerekmesine de bu dışarıdan bir maddi destek dışında imkansızdır.AKP , İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı kazanılması sonucu oluşan bir finansmanla işe başladı. Sadece maddi destek yetmez, milletin onayı ile birlikte ABD gibi güç odaklarının da onayı ve icazeti gerekiyor. (Cüneyt ZAPSU’yu hatırlayanlarınız birilerini deliğe süpürmeyin diye ABD’lilere telkinde bulunduğu günleri çok iyi hatırlayacaklardır.) CHP yi bu millet desteklemediğine göre, ABD yeni bir siyasi partner bulması gerekiyor. Millet seçim kampanyasında , çula çaputa pirim vermediğini , kuantumun neye yaradığına teorik olarak hakim olup millet için hiçbir şey ifade etmediğini , olmayan dip dalgaların olsa bile DEMİRTAŞ dalgakıranından geri döndüğünü muhataplarına gösterdi. Bu ülkede siyaset yapanlar iyi bilmelidir ki , milletimizin %95 gibi bir kahir ekseriyeti , herhangi bir siyasi partinin siyasetinde , PKK ve siyasi uzantısına en ufak bir müsamaha sezdiğinde onu iktidarın adayı yapmıyor. CHP – HDP birlikteliği oldukça zaten CHP’nin iktidara talip olma şansı da iktidar olma şansı da SIFIR bile değildir. Peki bu iyi bir şey mi ? Tabiki hayır. Siyaset de yan gelip yatma yeri değildir ! ama CHP sayesinde bu alan da maalesef bu hale büründü. Alternatif yok oyunu ver AKP’ye , sonra da başın beladan kurtulmasın modu , ölümü görüp sıtmaya razı olma durumundan kurtulamıyoruz. Bunun sebebi de AKP’den çok CHP bence. Artık bunu değiştirmek için ne yapmamız lazımsa yapmalıyız.CHP’den söylem dışında bir icraat göremiyoruz , atalarımız da ‘’ Lafla peynir gemisi yürümez ‘’ dediğine göre CHP ‘ yi hayatımızdan çıkarıp başka çareler aramak zorundayız. CHP yi hangi biçime sokmaya çalışırsanız çalışın sonuç parti içi çatışma , hizip , verimsizlik , ütopik ve teorik söylemlerin ötesine geçmeyen kısır bir siyaset üretiminden öteye gidemeyecektir. Eğer AKP – MHP koalisyonu ülkemizdeki problemleri çözemezse ( Temennimiz çözmeleri yönünde ) finansal desteği bulmuş yeni bir kitle partisine ihtiyaç doğacaktır. Herkese saygılar.

  11. Sayın Koru, verili halde CHP’nin güçlü olduğu yerlerde bile yerel belediyeleri kaybedebileceğini, bunun da şaşırtıcı olmayacağını söylüyor. Bence tam da böyle olacak. M. İnce aşısı tutmayacak, partinin krizi derinleşecek, ve umarım parti bölünecek.
    İnce, vahim bir stratejik hata yaptı olağanüstü kurultay aracılığıyla parti liderliğini seçimin hemen ardından ele geçirmeye girişerek. Sabırlı olsaydı, morali bozuk ve öfkeli seçmenin de sandıktan geri durmasıyla, bir bölümünün İyi Parti adaylarına oy vermesiyle, gelecek büyük yerel seçim fiyaskosu sonrası liderlik kendiliğinden olmuş armut gibi eline düşecekti. Böylece, her iki seçim yenilgisinin sorumluluğundan uzak kalabilecek, “Alın işte, bu parti yönetimi ile buraya kadar. Yerel seçimlerde de yan geldik bu parti yönetimiyle.” diyebilecekti. Şimdi, daha da küçülmüş bir CHP’nin lideri olabilecek ancak. Zaten o da uzun sürmeyecek. Olasılıkla, parti içinde partiyi gerçek bir sol, sosyal-demokrat çizgiye çekmeye çalışacak azınlık “Gelecek İçin Biz” gurubu partiden ayrılacak, ana gövde küçülmüş bir parti olarak yoluna devam etmeye çalışacak İnce liderliğinde. Eğer İyi Parti “ülkücülerin yeni partisi” algısını kırabilirse ve daha da merkez sağa açılırsa, küçülmüş CHP’yi yutması bile mümkün olabilir. Yeni sistem küçük partilere pek yaşama hakkı vermiyor.
    CHP’nin dağılması ülkemiz için iyi olur. Belki içinden çıkacak sosyal-demokrat bir nüve zamanla partileşme becerisini gösterir, ve HDP’yi de yanına çekerek bu partiyi Kürt milliyetçiliğinden uzaklaştırıp PKK vesayetinin kırılmasına vesile olur.
    İnce, muhtemelen, AK Parti’nin çöküşe geçeceği yakın süreçte CHP’yi büyüteceğini düşünüp buna inandı, olağanüstü kurultay hamlesini hemen kullandı. Yanlış yaptı eğer böyle düşündüyse. Akıllı parti yönetimi ile çoğulculuğa kapalı olmadığı vurgusunu yapan Saadet Partisi, her senaryoda, yakın geleceğin kitle partisi olacak görünüyor. Saadet’in yükselişi Kürt illerinde HDP’yi de küçültecek, bu partiyi krize düşürecektir.
    Yakın gelecek, CHP, AK Parti, HDP için derin ve varoluşsal bir bunalım, İyi Parti için yeni potansiyel fırsatlar olarak yaşanacak, siyaset arenası köklü biçimde dönüşecek gibi.
    Derin Mutfak’taki hesapları bozabilecek, bölgede İsrail’in güvenliğini merkez alan hesapları zora düşerebilecek yegane siyasal aktör kitlesel ve kuşatıcı Saadet Partisi iktidarı. Saadet’e ve Kürtlerin sağduyusuna çok ihtiyaç duyacağımız bir geleceğe yol alıyoruz. Değilse, siyasal olarak tıkanmış, kırılgan, kendi içinde parçalanmış, sürekli kriz üreten güçşsüz bir Türkiye bekliyor bizi yakın gelecekte.

    • son cümledeki öngörünüzü dörtgözle bekleyenlerden 15 yıldır hep duyuyoruz zaten:) yalnız kartaca yıkılmadır diye tekrarlamakla yıkılmadı, kartaca savaşılarak yıkıldı! Sırada menbiç mi/münbiç mi hangisi vardı?

      • Kartaca neyle nasıl yıkıldı onu bilmem; beni eskiçağ Yunanı’nda olanlar değil, ülkemde olanlar ilgilendiriyor. Ama, bizim yerli Kartaca öyle hamasetle, mehterle yol alamayacak, çünkü Hak’kın ve adaletin yanında mücadele ve savaştan hiç geri durmamış bir partimiz ve onun onyıllar boyunca ayakta kalmış siyasal geleneği var -ne Kartaca’nın yabancısı, ne de yerlisi dayanabilir karşısında! 🙂
        Sırada Mümbiç mi Afrin mi vardı türü sorulara gelince. Artık hangisi olduğuna Erdoğan’ın promterlarına metin yazan parti propagandacılarına gelecek erken seçimlerde sorarsınız bunu -iki tank manevra yapar, asker elbiseleri içinde Ümmetin Lideri dürbünle sağa sola bakar vakur vakur, Sabah ve Akşam gazeteleri sabah akşam bunları birinci sayfadan basar, PKK 40 yıldır olduğu gibi bilmem kaçıncı kez “bir kez daha” bitirilir.
        Halk bunu yer mi? asıl sorulması gereken soru bu 🙂

          • İnanın yemez Kenan Bey 🙂
            Halkımız haklı olarak iyi yaşamak istiyor. Şimdiye kadar, geçmiş iktidar dönemleriyle karşılaştırılamayacak kadar iyi yaşadı, hayatın olumsuz yanları da mehter ve hamasetle kapatıldı. Hepimizin kötü, ama gerçekten ve hayli kötü yaşayacağı günler kapıda, çünkü üretmedik, çünkü uluslararası sermaye hareketinin yönü tersine döndü. Halkımız nihai olarak Karaoğlan, Muhteşem Süleyman, Başbuğ, Ümmetin Lideri dinlemez, sandığa gömer -ben söylemiyorum, yakın siyasal tarihimizin çok açık sosyolojik modeli söylüyor 🙂

  12. CHP Türkiye nin en demokratik partisidir.
    Herkes birbirine herşeyi söyler ve bir arada yaşamaya devam ederler.
    Hatta diğer partilerin mensupları da kendi partileri hakkında hiç bir şey dile getiremezken CHP hakkında atar tutar keser biçer.
    (Şekil 1a da görüldüğü gibi yandaş yazarlar mesela…)
    AKP de MHP de CHP deki tartışmalar yaşanmaz yaşanamaz.
    Çünkü anında kulağından tutarlar hemen kapının önüne koyarlar.
    Dün bir yorumcu “AKP diye bir parti varmı ki? ” demişti.
    El Hak doğrudur.
    AKP diye bir parti yoktur.
    Sadece RTE vardır.
    CHP T.C. nin kuruluşundan beri var olan bir parti.
    AKP bugün var yarın yok bir parti.
    RTE ölüverse Allah korusun…
    AKP nin sadece tabelası kalır.
    DSP gibi…
    Bunları yazdım diye CHP li filan sanmayın.
    Hiç oyum nasip olmadı daha.

    • Hocam ne menem bir parti içi demokrasidir ki , Kılıçdaroğlu’nun diktasındaki CHP de , kurultayda Muharrem İnceye aday olması için 50 civarında oy veren bir delege , Kılıçdaroğlu’nun mihmandarlığında ve minneti ! altında algı operasyonu yapılan Muharrem İnce , genel başkanlık seçminde 447 oy almıştı. Yani 400 kişi Muharrem İnceye oy verdiği halde aday gösterme tenezzülünde bile bulunmamış da bunu büyük demoktark Kılıçdaroğlu sağlamış oldu , PEH PEH , PEH. ne parti içi demokrasi be.

    • Chp deki parti içi demokrasiyi bi de fikri sağlar ve gürsel erola sor bakalım ne diicekler? Bi dahakine işallah, hdp değil chp yaparsın artık:)

  13. özelde chp, genelde ise sol kesimdeki analiz yeteneği insanın gözünü yaşartıyor.
    cumhuriyet yazarı orhan bursalının yazısı üzerine ona ve chp il başkanına, gelecek için biz sitesine gönderdiğim yazıyı, ufak tefek değişiklikle birlikte buraya aktarıyorum.
    Yazı yorum bölümü için epey uzun. Bu nedenle yazıyı 2 parçaya ayırıp yayınlayacağım. Ancak her iki parça da epey uzun. okurlardan bu nedenle şimdiden özür dilerim.
    – Ancak, yazıyı sonuna kadar okuduklarında, bu zamana kadar chp için yazılan, çizilenlerin epey dışında düşünceler olduklarını görüp, ayırdıkları zamana değdiğini düşüneceklerini zannediyorum. Yazım için gösterecekleri sabır için şimdiden teşekkür ediyorum.
    -İzleyebildiğim kadarıyla chpdeki tartışmalar “chp biraz daha sağa mı yoksa biraz daha sola mı kaysın” mantığı ve argümanı ile yapılıyor. “Nasıl bir chp?” ya da “chp nasıl olmalı?” sorusu, “biraz daha sağda veya biraz daha solda” mantığı üzerine yapılamaz, yapılmamalı.
    -Ancak maalesef, chpdekilerin analiz yeteneği, kapasiteleri, olayları bakış yetenekleri bunun dışına çıkamıyor.
    -Bununla birlikte, chpye akıl hocalığı yapanların durumları da bundan çok daha parlak değil.
    – Cumhuriyet yazarı orhan bursalı, yazısında chpnin akp seçmeninden oy alabilmesi için biraz sağa kayması gerektiğini söyleyenleri eleştirmiş. Bursalının yazısı da chpdeki tartışmanın “biraz daha sağa mı, biraz daha sola mı?” ekseni etrafında döndüğünü yeterince anlatıyor.
    -chpli gaye usluer ise (prof. gaye usluer demek lazım herhalde. analiz yeteneğine vurgu için) artıgerçek.net sitesinde yayınlanan bir söyleşisinde “chp özüne dönmeli” demiş. mesela. Diğerlerinin, düşünce adına ileri sürdükleri de bundan daha mantıklı değil maalesef.
    Bu konuda benim düşüncem aşağıdadır:
    -1: chp 1923 yılında kurulmuş. ilkeleri, felsefesi, idealleri, hedefleri, vb. herşey o tarihe göre oluşturulmuş. Yani 1923 yılının şartları içinde oluşturulmuş. şu an 2018’deyiz. yani 1923 yılının ilkelerinin, felsefesinin, ideallerinin, hedeflerinin, ilişkilerinin bugün aynen istenmesi mümkün değildir. Yani prof.gaye usluer ve benzerlerinin “chp özüne dönsün” demeleri saçmadır, düşünülmeden söylenmiş bir sözdür. Bu sözde en ufak bir düşünce kırıntısı bile yoktur.
    — Chpnin, günümüzde, değerlerinin, ilkelerinin, felsefesinin, hedeflerinin çağdaş değerler, ilkeler, hedefler vb. olması gerekir. 1923 yılının ilke, hedef ve felsefesinin savunulması yanlıştır.
    – “Çağdaş değerler nedir?” dendiğinde ise: hukukun üstünlüğü, insan hakları, demokrasi, eşitlik, özgürlük, din ve inanç hürriyeti, kişilerin dini, inancı, etkin kimliği nedeniyle baskıya, ayrımcılığa uğramaması vb kavramlarını öne sürebilirim.
    – Kuşkusuz laikliği de … (fakat burda chp’nin laiklik anlayışı değil, evrensel laiklik anlayışının vurgulanması gerekiyor. Altı ok şeklinde laikliğin belirtilmesi ise, laikçilik ile evrensel laiklik arasındaki ayrımı ortadan kaldırıyor.).
    – Yani chpnin oklarını çöpe atması gerekiyor. Atatürkçülük de dahil.
    – Chp atatürkü kutsama partisi olmamalı. Atatürk büyük bir dehaydı ve hepimiz Atatürke çokşey borçluyuz. Ve Atatürk cumhuriyetimizin kurucusu. Kimse bunu inkar edemez, zaten etmeye de çalışmamalı. Birisinin değerini, önemini, yaptıklarını takdir etmek farklı, birisici olmak farklıdır. Ben nasıl, dostoyevskiyi, lenini, marksı, mozartı takdir ediyor ve değerli görüyorsam fakat ben dostoyevskici, mozarcı vb. değilsem, aynı şekilde Atatürkün de değerini, önemini biliyorum ama Atatürkçü değilim. Kimse de atatürkçü olmak zorunda değil.
    – 2: Türkiye, içinde çeşitli etnik, kültürel, sosyal, bölgesel, inançsal farklılıkları bulunduran bir ülkedir. Dolayısı ile, türkiyeye ilişkin politika üretme iddiasındaki her kesim (burda özelde chp, genelde ise sol), bu gerçekliği hesaba katarak politika üretmek zorundadır. Sadece alevileri değil, sunnileri de, şafileri de, sadece kürtleri değil, türkleri de, ermenileri de, çerkezleri de, yahudileri de, sadece doğuluları değil, batılıları, güneylileri, kuzeylileri de, sadece işçileri değil, esnafı da, sanayiciyi de, bankacıyı da, gazeteciyi de hesap etmek, hepsi için politikalar geliştirmek zorundadır.
    – 2 nedenle herkesim için politika geliştirmek zorundadır: A) birşeyler ancak bu şekilde başarılabilir B) sadece aleviler için değil, sunniler için de (tabii ki diğer kesimler için de…) iyi şeylerin istenmesi ahlaki bir zorunluluktur.
    – Yani sunnilerin, ermenilerin, yahudilerin, dindarların, deistlerin, süleymancıların, nurcuların, ateistlerin, velhasılı her kesimin sorunlarının gündeme alınması, her kesimin barış ve huzur içinde, her kesimin özgürce yaşayabileceği bir ülke oluşturulması hedeflenmelidir.
    – Bunlar yapıldığında ülkede zaten bu zulüm olmaz. bunlar yapıldığında chp zaten toplumu daha fazla kucaklayan parti olacaktır. bunlar yapıldığında zaten chp, geliştirebileceği ekonomik, sosyal, siyasi politikalar ile toplumda kabul görüp iktidara gelebilecektir. Kuşkusuz chp iktidara yine de gelemeyebilir. Ancak bu chpnin kendisini toplumdan dışlayan yaklaşımları, politikaları, ilkeleri nedeniyle değil, chpnin ülkenin sorunlarına getirdiği çözüm önerilerinin yetersizliği nedeniyle olacaktır.

    • Özür dilemenize hiç gerek yok Hamza bey, böyle makul ve mantıklı yazılar ne kadar uzun olursa olsun okunmayı hakeder. İkinci bölümü şimdiden merak ettim, selamlar.

    • Sn.Hamza Bey , yazınızın devamını sabırsızlıkla beklemek birlikte bir katkıda bulunmak isterim.
      ”– 2: Türkiye, içinde çeşitli etnik, kültürel, sosyal, bölgesel, inançsal farklılıkları bulunduran bir ülkedir. Dolayısı ile, türkiyeye ilişkin politika üretme iddiasındaki her kesim (burda özelde chp, genelde ise sol), bu gerçekliği hesaba katarak politika üretmek zorundadır. Sadece alevileri değil, sunnileri de, şafileri de, sadece kürtleri değil, türkleri de, ermenileri de, çerkezleri de, yahudileri de, sadece doğuluları değil, batılıları, güneylileri, kuzeylileri de, sadece işçileri değil, esnafı da, sanayiciyi de, bankacıyı da, gazeteciyi de hesap etmek, hepsi için politikalar geliştirmek zorundadır.” cümlenizdeki ŞAFİ ‘ler diye belirttiğiniz insanlar Sünni İslam inancında 4 hak mezhepten biridir ve Sünnilik dışında bir grup gibi ele alınamaz. Sünnilik , Hanefi , Şafi , Maliki , Hanbeli mezheplerinden oluşur. Bu 4 mezhebe mensup insanların Sünni İslam inancında itikadi anlamda önemli bir farklılığı yoktur. Sünni inancına göre 4 ü de hak mezheptir. Kısaca SÜNNİLİK kümesinin alt kümesidir ŞAFİLİK , Sünniliğin kapsadığı bir kavrandır.Örneğin Alevilik gibi bir farklılık olarak değerlendirilmez. İlave edeyim istedim. katkıda bulunabildiysem ne mutlu. Mutlu hafta sonları dilerim.

    • Ertuğrul günayın da çok yerinde olarak önerdiği gibi chp vakıf yapılsın! Chp konya mebusu latif abi bu teklife ne der orasını bilemem tabi:)

  14. Bu ülkede Chp diye bir parti var mı gerçekten? Chp, içinde ortak değerleri ve ortak siyasi hedefleri olan kişilerden mi oluşuyor ki ona bir parti densin?
    Maalesef Chp artık Atatürkün adını Chp nin kurucu parti olmasının siyasi mirasını ve İş bankası hissedarlığının maddi imkanlarını kullanmak isteyen siyasi beleşçilerin kadro olarak üşüştüğü bir partidir. 12 Eylül darbesinde kapatıldığı halde bu beleşçilerin yararlanması için tekrar açılmıştır. Bu açılan partinin bu ülkenin kurucu partisinin ne derece aynısı ve devamı olduğu da ayrıca tartışılacak bir konudur. Az miktarda idealist kişilerin olması bu durumu değiştirmemektedir. Pkklısından Dhkpc lisine ve ırkçısına kadar değişik skalada aşırı uçlar parti içinde değişik köşeleri kapmıştırlar.
    Chp nin belirli yerlerdeki belirli sayıda belediye başkanlıklarını zahmetsizce alması bu insanlar için iyi bir ganimettir. Baktığınızda Chp li belediyeler vatandaşa en az hizmet eden, harç ve benzeri ödemeleri vatandaştan en fazla tahsil eden, dışarıya pek yansımasa da yolsuzluk oranları en yüksek, vatandaş memnuniyetinin en az olduğu belediyeler arasında başı çekmektedirler.
    Ben uzun zamandır bu durumların Chp seçmeni tarafından farkedilip gerekli uyarının yapılmasını bekliyorum ama onlar hala tıpış tıpış gidip oy vermeye devam ediyorlar. Tabii ki bu kendilerinin bileceği bir iştir ve bizim eleştirmekten başka elimizden gelecek bir şey yoktur.
    Bana göre kendini sol, sosyal demokrat, demokrat, cumhuriyetçi, Atatürkçü vb olarak adlandırıp da seçim zamanı istemeye istemeye zoraki tıpış tıpış gidip Chp ye oy vermek katlanılabilir bir eziyet olmaması gerekir.
    Chp kapanıp mazide yerini almadan da bu eziyet sona erecek gibi görünmüyor. Bunu da yine seçmeni onu seçmeyerek becerebilir ancak. Aksi durumda Chp %5-10 luk bir nostaljik şizofrenler partisi olarak ilanihaye devam eder gider..

    • Dışarıya pek yansımasa da yolsuzluk oranı en yüksek CHP’li belediyeler sözünüzden olarak; yolsuzluk oranı
      -olmayanları tenzih ederim- parti ayrımı yapmaksızın bütün belediyelerde yaygın olduğunu söyleyebilseydiniz Necip Bey, daha objektif ve inandırıcı olurdunuz değil mi? Zaten yolsuzluğun olmadığını söylemiyorsunuz ama oransal olarak CHP’li belediyeleri başa yerleştiriyorsunuz. Bir de sıralama yapsaydınız; mesela 1. sıra CHP, 2. sıra… diye…
      Aslında bunu ortaya çıkaracak ve gerekli önlemleri alacak ve yapanın yanına kar bırakmayacak olan da hükümettir. Hükumetin yolsuzlukla ilgili -yüksek oranlı olmasına rağmen- görevden aldığı ve soruşturma açtığı belediye sayısı, yüksek düzeyde yaşanılan yolsuzluk oranı ile orantılı mıdır? Değilse, neden acaba?

      • Konu Chp olduğu için sadece ondan bahsettim, yoksa yolsuzluk her yerde vardır ve olabilir, kimse herhangi bir etiketinden dolayı bundan muaf değildir. Ama Ataşehir, Beşiktaş vb örnekler de ortadadır.

    • Necipbey, yazınızın ilk cümlesini dün akparti için soruyordu memet adlı yorumcu. bernar da “hay sen aklınla bin yaşa emi” diyerek destekliyordu kendisini: akparti aslında yokmuş! Sayfalarca yazmadan izah edemiicee bu gerçekliği memenin bi çırpıda ifade ediverişini çok beğenmişti! Hamzabey uzun yorum yazısı için baştan özür dilerken aslında yersiz sayılmaz; çünkü bernarın paylaşımlarına bakınca utanıp sıkılmamak mümkün değil gibi? Ha, içerik olarak zaten al birini vur ötekine…

  15. Bu yorumu yazının başlığı için yapıyorum.CHP’deki gelişmeler beni pek
    ilgilendirmiyor.CHP bir zihniyetin temsilcisidir.Başında şu veya bu kişinin
    olması da pek bir şeyi değiştirmez.
    CHP keşke belediyeleri de kaybetse.
    Zira CHP’nin belediyeleri kaybetmesi ülke için peşin bir kazanç sayılır.Allah böyle
    bir kazançtan ülkemizi mahrum etmesin.
    Geçmişte CHP’nin İstanbul ve Ankara’yı
    nasıl idare ettiğini unutmuş değiliz.

  16. Ben de şaşırmam.
    Ana muhalefetin aymazlığı Türkiye’de muhalefet yapamamanın yanında yeni ana muhalefetin oluşumunu da engelliyor. Hep söylüyorum ya: Yeter artık CHP yeter, nereye kadar?
    Hem, birkaç sayılı belediyeyi alsa ne olur ki CHP, bu ona yeniden güç devşirmesini mi sağlar..bunca yaşananlardan sonra…
    Seçmen bütün yetkilerin iktidarda olduğu, kendi belesiyesine imkanları akıtırken, muhalif belediyeye kaynak aktarılmayacağını düşünerek, hizmet alırım diye oyunu iktidar adayından yana kullanacaktır. Topbaş’ın yerine gelen Başkan bunu açıkça söyledi ya.
    Bir de yeni sistemde belediye/yerel yönetimlerin nasıl şekilleneceği merak konusu. Yapılan son yasal değişiklikler ile valilerin yetkilerinin artırılması bağlamlı eyalet sistemi de konuşulur oldu. Doğudaki küçük şehirlere “büyükşehir” statůsü kazandırıldıktan sonra daha küçüklerinin ise “bůtünşehir” olarak düzenleme girişimleri belki de eyalet sistemine geçişin pilot uygulamalarıydı..yeni sisteme geçildikten sonra daha hızlı karar alma mekanizması işleyecek ya, hızlı gelişmelere de göz açmalıyız.
    Hele işin içerisinde Bahçeli’yi de bir düşünün: Yeni sisteme zinhar karşı duran o, eyalet sisteminin yapı taşlarını döşeyecek kişi olmasın? O’da yüzseksen derece çark edenler arasında yerini aldığına göre buna inanabiliriz.
    Uzun zamandır Türkiye’de devlet/siyaset, istediğini elde etmeyi, ana omurga muhafazakar sağ kesimi ters köşe yaparak elde etmeyi başarıyor..hem de bütün maddi-manevi bedelini onun sırtına yükleyerek…Biz de sanıyoruz ki bizim”ülkümüz” gerçekleşiyor.
    Heyhat!
    CHP bunda senin sorluluğun yok mu sanıyorsun? Bitişe yaklaşıyor olmandan bunu anlamadın galiba?

Yoruma kapalı.