Bugün bayraklar yarıya inse yeridir: Sezai Karakoç’u kaybettik…

33
Reklam

Milletlerin tarihinde iz bırakan, adı altın harflerle yazılmaya değer insanlar vardır. Fikir hayatında, sanatta, edebiyatta, siyasette yeni bir çağa kapı aralamış, öncülük, önderlik etmiş insanlar…

Bizim tarihimizde de öyle insanlarımız var.

Sezai Karakoç onlardan biriydi.

Şiirleri dillerde, edebiyatın değişik alanlarında verdiği ürünler ellerde, fikir eserleri zihinlerdeydi Sezai Bey’in. 60 yılı çoktan aşmış verimlilik yıllarında çıkardığı dergi –Diriliş– ile, kurduğu yayınevinden yayınlanmış, bir kütüphaneyi tek başına dolduracak sayıda eserleriyle birkaç nesil gence yol gösterdiği gibi, bununla da yetinmeyip bir de parti –Yüce Diriliş Partisi– kurmuş, uyarılarını siyasi kimliğiyle geniş kitlelere ulaştırma çabasına da girişmişti.

Vefatı hiç kuşkusuz bütün bu alanlarda telafisi imkansız bir boşluk oluşturacaktır. 

Allah’tan kendisine rahmet, sevenlerine ve yol arkadaşlarına sabır diliyorum.

ΩΩΩΩ

Bir meslek anım eşliğinde bir fikir ve eylem insanı olarak Sezai Karakoç

Reklam

Meslek hayatımın bir döneminde gazetede ‘Konuşa Konuşa’ genel başlığı altında haftalık mülakatlar da yapmıştım. Görüşeceğim kişiler listesinin en başında onun adı yazılıydı, ancak sorun vardı: Kendisine nasıl bunu kabul ettirecektim?

Hayatında verdiği mülakatların sayısı bir elin parmaklarını geçmez.

[Bir televizyon kanalı, on yıl kadar önce, onun hayatını anlatma iddialı bir belgesel hazırladı. İlk gösterimi özel davetliler huzurunda büyükçe bir salonda yapılan belgeselde pek az fotoğraf kullanılabilmişti, video görüntüleri ise kendisine haber verilmeden uzaktan çekilmişti. Fotoğraf çektirmez, görüntü vermez biri olarak tanınırdı Sezai Bey. Belli ki, belgeseli hazırlayan sevenleri kendisinden çekim izni alamamışlardı.]  

Diriliş Partisi’ni kurduğu ilk yıl, kendisinin parti kurucularından olmakla onurlandırdığı bir dostumun delaletiyle randevu alındı. Mülakat için parti genel merkezine giderken zihnimi işgal eden tek konu vardı: Yayında kullanılacak fotoğrafı nasıl kotaracaktık? Görüşmemiz bittiğinde beni şaşırtan bir gelişme yaşandı. ‘‘Fotoğraf çekilebilir miyiz?’’ soruma zorlamama gerek kalmadan olumlu cevap verdi Sezai Bey.

Uzun yıllar kendisiyle ilgili yazı ve haberlerde o gün çekilen ve mülakat günü gazetede yayımladığımız fotoğraflar kullanıldı.

Bu yazımın başında ve içerisinde gördüğünüz iki fotoğraf o gün çekilmiş olanlardır.

Mülakatım da, sonradan, ‘Diriliş Yayınları’ arasında ‘Tarihin Yol Ağzında’ adıyla kendisi tarafından kitaplaştırıldı.

Aşağıda mülakatın giriş bölümünden iki soruyu aynen aktarıyorum:

Reklam

Soru: Siz fikir adamı ve sanatçı kimliğinizle bilinip tanınıyorsunuz. Son bir kaç yıldır da bir siyasi eylemin içindesiniz, Diriliş Partisi Genel Başkanısınız. Fikir ve sanat adamlığından siyasi eyleme geçme süreciniz nasıl oldu? 

Cevap: Kişilik bir bütündür; bunlar ayrı süreçler veya birbirinden kopuk dönemler değil, aynı kişiliğin çeşitli şartlarda ve çeşitli görevlerde aldığı tavırlardır. Hele bizim dünyaya geldiğimiz çağda, sanatçı kişiliğini dolaysız toplum görevi kişiliğinden ayırmak mümkün değildir. 

Kanuni veya Harun Reşid devrinde, bir insan sadece şiir yazarak toplumdaki görevini yerine getirmiş olabilirdi; ama, toplumların, kritik dönemlerinde, şairle cephedeki insana mesafesi aynıdır. Şairin tavrı cephedeki insanın tavrından farklı değildir. Diyelim bir Mehmed Akif, hem cephede, hem de şiiriyle çarpışan bir insandı. Bu bakımdan, bizim de durumumuz Mehmed Akif’in durumundan farklı değildir. Mehmed Akif, biten bir donemin son savaşçısıydı, bizler de başlayan bir dönemin ilk savaşçılarıyız. Birisi bitmemek için yapılan bir savaş, öbürü de yeni bir dönemin, bir dirilişin başlayış savaşıdır. Bu iki savaş birbiriyle irtibatlıdır. Onlar savaşmasaydı biz belki bu başlangıcı yapamayacaktık. 

Düşünceye gelince… Düşünce, sanatla eylem arasındaki köprüdür. Sanatla yola çıkan savaşçı insan, daha sonra otuz yılın olgunluğuna erince, düşünce döneminin büyük eşiğine ayak basacak, onun da arkasından eylem gelecektir. Çünkü, biz düşünce için düşünce üretmiyoruz; düşüncelerimiz toplumun sağlığı içindir ve tabii, bir gün, mutlaka uygulanmalıdır. Düşünceler uygulanmadığı zaman durgun suyun uğradığı akibete uğrarlar; bataklıklar oluşur ve sinekler ürer. Düşünce de, akan bir su gibi, toplumun ruhunda ve davranışlarında yeni arayışlar bulursa canlılığını koruyacaktır. O bakımdan, ben, milletimin hayat ve memat gününde, şiirimle, düşünce çalışmalarımla ve politik atılımımla aynı kişiliği sürdürdüğüm inancındayım. 

Soru: Siyasi eyleminiz son zamanların gelişmesi. Bu günleri sizin için özel kılan ve siyasî eylem başlatmanızı gerektiren şartlar neler? 

Cevap: Aslında eylemimiz yeni değildir. Aysberg gibi su altında oluşan bir tarafı vardır. 30 yıllık bir düşünce çalışması söz konusudur. Çıkardığım dergide, bütün yazdığım yazılarımda, hatta şiirlerimde bir dâvayı savunmuşumdur. Bu, demin de dediğim gibi, sırf teorik, bir felsefi problemi çözmek şeklinde ortaya konulmuş bir dâva değildir, bir toplumun hayat-memat dâvasıdır. Ancak bunu mutlaka benim uygulamam, öngördüğüm fikirleri veya düzeni benim ön plana geçip de tatbik sahasına koymam şart değildi. Düşünürler düşüncelerini söylerler, arkadan gelen bir nesil de onu uygular. Ancak süreç hızlanınca, memleketimizin, milletimizin çok kritik bir döneme girdiği görülünce bunu öne almak gerekti. 

Otuz yıl içinde düşüncelerimiz toplumda yayılmış, gelişmeler olmuş, yeni bir nesil yetişmeye başlamış, ancak istediğimiz anlamda siyasi bir kadro yetişmemiştir. Fakat hadiseler o kadar hızlı akmıştır ki, bu siyasî kadronun yetişmesini veya faaliyete geçmesini çok hızlandırmak icabetmiştir. Bu sebeple düşünce alanından doğrudan politik alana geçme zarureti doğmuştur.

ΩΩΩΩΩ

Reklam

33 YORUMLAR

  1. Türkiye gerçek sanatçılara sahip değil, olamaz da. Çünkü hep istibdat vardı ve halen de var. Eleştiri kültürü hiç yok, olamaz da. Devlet dediğimiz güç odağı ve ona eklemlenmiş siyaset ve toplum ne eleştiriye ne de gerçek sanata izin vermiyor. Bu Osmanlı’da da böyleydi, halen de öyle. Eğitim sistemi de buna göre kurgulandığı için, sorgulamak ve eleştirmek burada hem ayıp hem suçtur. Bu durumda ancak küfür görebilirsiniz. Çünkü bastırılmış duygular ve fikirler sonunda küfür olarak patlar ancak.

    Sorgulamak derken, bugün iktidar basının karşısına çıkıp soru dahi almaz. Ezberlenmiş sorular ve cevaplar prompterden okunur ancak. Böyle bir ülkede de iyiye gidilemez. Çünkü soru sormadan, hesap sormadan, eleştirmeden nasıl iyiye gideceksiniz.

    Gerçek sanatçının görevi eleştirmek ve muhalif olmaktır. Bizde ise devlet sanatçıları makbuldür. Bu da toplumun bir özürü elbette. Çünkü toplum sanatçıya sahip çıkacak ki, toplumun sesi olsun, eleştirsin, yanlışı engellesin. Bugün şu da işte sanatçı diyebileceğiniz bir gerçek muhalif var mı? Yok elbette. Herkes korkup sinmiş. O yüzden önce bu istibdat düzeninin yıkılması gerekiyor. Bunu da toplumun istemesi gerekiyor.

    Sanat ancak konuşma ve ifade hürriyeti ile olur. Bunun da anayasaya çakılması ve ona sahip çıkılması gerekir. Yeni yüzyılda ve yeni Türkiye’de önce bunu yapmak zorundayız. Osmanlı’yı artık geride bırakmak gerekiyor.

    • Açıkçası ben Karakoç yıllar önce öldü diye biliyordum. Son 20 yıldır hiç sesi çıkmayınca … Kimin sesi çıkıyor ki?

      • sanirim abdurrahim karakoç ile karistiriyorsunuz ender bey. ama dediklerinizde haklisiniz. tespitleriniz cok dogru. ozgur olmayan ulkede sanat pek mumkun degil. insanlarda once ozgurluk bilinci olusmalidir. islamiyet kul ile Allah arasina baska birini o yuzden koymaz…

    • “Bastırılmış duygular” ifadesinin bende bir karşılığı yok. Siz nasıl tanımlıyorsunuz bu ifadeyi, yani bu ifade tam olarak ne anlama geliyor?

    • mesela İbrahim Yersiz Bey de “neden farklılıklara tahammül edemiyoruz” diye sormuş, bunun da bir karşılığı yok bende çünkü biz bu sorunu aşmışız, artık; “farklılıklara hiç bir tahammülüm yok. niye diye sorma çünkü benim farkım da bu” noktasındayız.

    • Ender bey “Osmanlı’yı artık geride bırakmak gerekiyor.” demişsiniz, elhak doğrudur!
      Ama geçebilmek için önce yetişmek/yakalamak gerekir, benden söylemesi…

    • “Gerçek sanatçının görevi eleştirmek ve muhalif olmaktır.”
      İçi boş,yuvarlak yuvarlak laflar yine.Bilgi sahibi olmadığınız konularda bu kadar rahat fikir yürütmeniz ancak cehaletinizin büyüklüğünü ispatlıyor,başka bir şeyi değil. Yine kocaman bir laf etmiş,yine sapı samanı birbirine karıştırmışsınız. İşim gücüm var,
      geçeyim diyorum ama hezeyan o kadar büyük ki geçemiyorum. İktidar muhalifi olmayı sanatçı olmakla karıştırmışsınız bu sefer de. Uzatmadan örnekleriyle sorayım: Leonardo da Vinci resimleriyle örneğin Mona Lisa tablosuyla,onun gibi Van Gogh Yıldızlı Gece tablosuyla,Mikalanjelo Davut heykeliyle,Goethe Faust’la ,Dostoyevski Suç ve Ceza’yla,Tolstoy Anna Karenina ile,Mozart,Bethoven müzikleriyle,Mimar Sinan Selimiye’yle,Süleymaniye ‘yle…(örnekleri yüzlercesiyle çoğaltabiliriz) hangi iktidarın,hangi siyasetin muhalifliğini yapmışlardır,açıklayabilir misiniz?

      Sanatçı muhalif de olabilir,ancak “muhalif olmayan gerçek sanatçı olamaz” demek çocukça saçmalamaktan başka birşey değildir. Biraz düşünerek yazın lütfen…Aşırı üfürtü,aşırı rahatsızlık veriyor…

      • Gün Doğmadan , bak kardeşim ; bir insan herhangi bir konuda bilgi sahibi olmadan da kendine göre görüşlerini dile getirebilir , bu onun cahil olduğu anlamına gelmez . Yani insanlar sadece uzmanı olduğu konularda mı ağzını açacaklar !
        Eğer görüşleri yanlış ise yanlışlığı ispatlanır ve de doğrusu da belirtilir ; nitekim ikinci paragrafta siz bunu yapmışsınız .
        Ama birinci paragrafta cehaletle suçlamanız ayıptır , size hiç yakıştıramadım !
        İyi geceler dilerim

        • “bir insan herhangi bir konuda bilgi sahibi olmadan da kendine göre görüşlerini dile getirebilir , bu onun cahil olduğu anlamına gelir .”
          Ebucehilin nesli…

        • “bir insan herhangi bir konuda bilgi sahibi olmadan da kendine göre görüşlerini dile getirebilir , bu onun cahil olduğu anlamına gelmez “.Bu beyanınıza maalesef ki katılamayacağım. Bir konuda bilgisi olmamak demek,zaten o konunun cahili olmak demek. Benim de bilgisi olmadığım birçok konu vardır ve o konuların bu hâliyle cahili sayılırım;bu umumi manada cahillik anlamına gelmez.

          Bilgisi olmadan bir konuda görüş beyan etmek neticede gerçeklerle çelişiyor ve bunu ısrarla bilgiç bilgiç bir edayla,büyük büyük laflarla dikkati olmayanları da süslü laflarla yanıltacak nitelikte kelam edenlerin de bir anlamda hadlerinin bildirilmesi gerekiyor ki kendine çekidüzen versin. Ben Ender Bey’e değişik başlıklarla iyiniyetli çok düzeltmeler yaptım ama onda iyiniyetli bir yaklaşım göremediğimden maalesef ki artık böylesi bir üslupla kendisine hitap etmem gerektiğine dair kendimi mecbur hissediyorum. Sezai Karakoç hakkında -aşağıda yazdıklarını da katarak söylüyorum- isminden başka bir bilgiye sahip olmadığı anlaşılıyor. Mesela şimdiki siyasi iktidarı yetiştirdiğini nerden çıkartıyor ve ne hakla sanatçı olamayacağı sınıfına sokuyor,onu biraz okusaydı böyle bir kelam etmezdi;bu haksızlık değil midir. bilgisizce yapılan bu ve benzeri çıkışlarındaki bilgisizliğini,cahilliğini yüzüne vurmam da elbetteki kendinin de,benim de,hakikatin de hakkıdır. İyi günler dilerim.

      • Muhalif olmayan sanatçı saray sanatçısı olabilir ancak. Ben de onu söylüyorum. Ama gerçek sanatçı olamaz. Sanatçı, saraya yamanmayan ve sarayı eleştirebilenlerdir. Maalesef onlardan bizde yok, çünkü sarayın eleştiriye tahammülü yok. O zaman o saraya da ihtiyaç yok milletin gönlünde. Millet parasını yolsuzlara yedirmeye gönüllü değilse.

    • Sanatçı yok diyorsunuz da Müjdat Gezen, Metin Akpınar, Levent Kırca, Zühal Olcay, Levent Üzümcü ve bilumum gezici taifesi ve daha bir yığın kerâmeti kendinden menkul sanatçı(!) sabah akşam diktatör dedikleri Sn. Cumhurbaşkanına, ölmüş annesine, hanımına, ailesine küfür edip duruyor. Yoksa bunlar yeterli olmuyor mu? Şuradan buradan araklanmış, üçüncü sınıf oyunları tiyatro eseri diye sergileyen ve hatırı sayılır destekler alan sanatçı(!)larımız duymasınlar; çok sinirlenirler mazallah

      • Küfredeni değil, eleştireni içeri alıyorlar. Kim küfredebiliyor ki? Mesele küfretmek değil, iktidar eleştirisi çok düzeyli yapılabilir. Ancak bunu yapacak yetenek de yok, yapanı da yaşatmıyorlar her durumda. Türkiye dünyada en fazla gazeteciyi hapse atan ülke. Daha ne diyebilirsiniz ki. İktidara göre hepsi terörist. Muhalifler de terörist. Sanatçılar da.

  2. 156 MİLYAR TL
    2021 yılının ilk 10 ayında ödenen faiz miktarı.
    Söylem-eylem farkına gel vatandaş.

  3. Kılıçtaroğlu helallik istiyorsa ilk önce Deniz Baykaldan başlamalı.
    Babasından dolayı Tüm Pontuslulardan özür dilemeli.   Sonra darbeci fetönün darbesine tiyatro diyerek sulandırmaya çalışan Kılıçtaroğlu tüm Türkiyeden özür dilemeli.
    Tüm başörtülülerinden özür dilemeli.
      Sonra Chp nin Dersim Katliamına uğrayan kendi hemşehrilerinden özür dilemeli.
      Gezi olaylarında desteklediği örgütlerinin Türkiyeyi harabeye çevirmelerinden dolayı da af dilemeli Türkiyeden.
      Hdp ile birlikte Tezkereye hayır diyen Chp Tüm Türkiyeden özür dilemeli.
      Tüm yalanlarından dolayı Erdoğandan özür dilemeli.

  4. Mehmet Akif ten Necip Fazıl a uzanan bizim hikayemizi bizim duygularımızı devam ettiren Sezai Karakoca Allahtan rahmet diliyorum. Mekanı cennet olsun inşallah.

    Ölüm (Leyla ile Mecnun)

    Anlatacaktım ölümlerini bir sonbahar eşliğinde
    Bir kış güneşliğinde
    Fakat baktım bu ölüm değil diriliştir
    Tabiatı aşan bir bildiriştir
    Ne güz ne sarı renk bu göçü anlatır
    Bu kan rengi bu kıpkızıl öçü anlatır
    Görünüşte kırmızı gerçekte yeşil
    Görünüşte öç hakikatte değil
    Faninin sonsuzla barışması
    Affın mağfiretle yarışması
    Yaprağın düşüşü değil bu toprağa
    Bir yıldırım çarpışıdır dağa
    Sonbahar değil ilkbahardır
    Ölümden sonra ölümsüz hayat vardır
    Bulutlar açılır güneş çıkar
    Yağmur taneleri inci tanelerine dönüşür
    Deniz çalkanır saçar ortaya hazinesini

    Anladım onlar ölmediler
    Ölüm adına
    Ölüm maskesini takınarak
    Dönüştüler bir ışığa

  5. Klasik bir söz vardır; ‘Türk’ün aklı ya sıçarken ya kaçarken gelir’
    Hem Cebelitarık ve hem de dün geceki Karadağ maçında bizim aklımız başımıza ancak kaçarken geldi!
    Ve nihayet play -off ( Bu zıkkımın Türkçesi yok mu , bilmiyorum! ) oynamaya hak kazandık yani şimdilik paçayı kurtardık sayılır, sonrası Allah kerim !
    Peki şimdi yendiğimiz bu iki yavru takımları ! daha önceki maçlarda berabere kalmayıp yenemez miydik , demek ki yenebilirmişiz !
    Eğer önceki maçlarda yenseydik biz grubu 25 puanla ve lider olarak bitirirdik , mesele de böylece kapanmış olurdu .
    Bundan sonra Katar’a gidebilmek için oynayacağımız takımlar da nihayet gruplarının ikincileri olacak ve durum hiç de parlak görünmüyor!
    İşimiz mucizeye kaldı vesselam !
    NOT: Ben de merhum Sezai Karakoç”a Allahtan rahmet ve geride kalanlarına başsağlığı dilerim.
    Herkese selamlar , saygılar

  6. Yurdum insanına fikirleri yada eylemleriyle bir nokta kadar dahi olsa hizmet etmiş katkıda bulunmuş, bulunan tüm vatan millet aşıklarının yolunu açık etsin. Ebediyete intikal etmiş olanlara Allah rahmet eylesin, mekanları cennet olsun.
    Bir sözü, iki cümlesiyle insanlara ufuklar açan, açabilen,
    Bir davranışı ile tarihe yazılabilen, adı hayırla anılan kullarından Allah razı olsun.
    Yeni nesillere örnek olacak şeyler üreten zihinlerin yolunu açık etsin yüce Rabbim.
    İnsanların daha huzurlu, mutlu, daha refah yaşayabilmesi için parmağını bir milim oynatmakla bile bir katkıda bulunacak olan güçlü dirayetli Allah korkusu olan insanlar yetişsin inşallah.

  7. Üstad yolculuğunu bitirdi, rahmet olsun. İçinde üstad geçen şiirimi paylaşayım değerli okuyucularla.

    BAHÇELERDEN SULAR HIZLA

    Bin yıl geçti
    Çocukları sokaklara saldığımız çağlardan
    Hastane koridorlarına taşınmadan
    Taşınmadan şehre tanrıyı çağıran
    Issız, ama fiyakalı
    İstanbul’a karşıdan bakan
    Korunağına

    Binyıl geçti
    Kalın Türkler sokaklarımızdan geçmemişti henüz
    Kafaları karışık elleri kabzaya yakın
    Sofralarımıza oturmamıştı terlik tüccarları
    Ehli sümen vel cemat ehli bidat vel fecaat
    Açıyor okuyorduk
    Açtık ve okuyorduk

    Kitaplarda yaşıyordu kötüler
    Salgınlar, Jandarmalar, dipçik sesleri
    Sandıklarla toprağa gömülen tarih
    Ağaç kovuğunda elif cüzleri
    Belki bu yüzden çarpılırdı gece bahçeye çıkanlar
    Çarpılırdı yaşmaksız selam alanlar

    Ey günleri dolaştıran Rabbim bize kapılar açan
    Muzaffer eyle bizi ey kulunu sınayan

    Beyaz Türkler diyorduk ya gerçekten beyazlarmış
    Bak buradan geçmişler doru, şahbaz atlarla
    Burada oturmuşlar, burada pişirmişler
    İnce işle bezeli altın gümüş kap kacak
    Yemişler içmişler zehir zıkkım olsun
    Koşarsak yetişiriz külleri hala sıcak
    İlk kim yakalarsa atları onun olsun

    Üstad ağır adımlarla geçiyor divanyolunu
    Bir plastik poşetle sarmış dünya umrunu
    Herkesin çıkardığı ceket onun sırtında
    Yedinci oğul, ey oğul, ah oğul, eyvah oğul!
    Utanmadan biniyoruz tramvaya
    Utanmadan Sultanahmet
    Utanmadan Ayasofya

    Ben hiç tenekeci paylaşımı beğenmedim, ondan mutsuzum
    Çözemedim hayatın sırrını beylik pasajlarla
    Endişeyle yatıp, korkuyla çıkarım günün karşısına
    Kuş sesleri uzak, günler hep yarım
    İçtiğim sudan olsa gerek
    Sebebi yorgunluğun
    Ağzımda acılığın

  8. ALLAH rahmet etsin. rahmetli maneviyatçı muhafazakar müslüman siyasetçiler yetiştirmek için çalışmış ama Kemal Kılıçdaroğlu’dan başkası dinlememiş kendisini sanki! ( detaylı helalleşme konuşmasını dinleyince aklımdan geçen )

    • Baran bey ( detaylı helalleşme konuşmasını dinleyince aklımdan geçen ) demişsiniz, ben de geçen gün yazan “kalenderi” arkadaşın sayın koruya yönelik eleştiri yüklü yorumunu ve ender arkadaşın ona karşı cevabını hatırladım:

      “kaldehan
      12 Kasım 2021 At 15:06
      Sayın Koru, eski bir okurunuzdum. Zaman zaman tekrar okumayı deniyorum ve doksanlı yıllardaki dünyaya bakışınızla şimdiki arasında büyük farklar var. Uzun süre Arap ülkelerinde yaşadım halen de gider gelirim. 2011 öncesi Arap ülkelerinin Türkiye’ye bakışı onların kendi isteği ile değildi. Gerçek idarecileri (ABD) öyle istemişti. Türkiye’de AK partiye eklemlenmiş bir ılımlı İslam vardı ABD tarafından desteklenen ve sizin de içinde bulunduğunuz. Arap liderler istemeyerek yanaştı Türkiye’ye ve onlar için çok iyi olmadı. Arap ülkelerinin halkları çok ilgi gösterdi Türkiye’ye. Bunu ne Amerika ne de kendi liderleri bekliyordu. 1930’larda Yunanistan’a göçen Rumların Yunanistan’a olan bağlılıklarını artırmak ve Türkiye ilgisini azaltmak için uygulanan gerginlik politikası on yıldır ki Araplar için uygulanıyor.

      Yorumu Cevapla
      Ender
      13 Kasım 2021 At 02:34
      Ben de uzun zamandır okuyorum. Fehmi beyin görüşlerinin aynı tutarlılıkta devam ettiğini görüyorum. Fakat yazarımızın okur kitlesi bayağı bir gel-git yaptı. Daha düne kadar hepsi çözüm süreci diye uyduruk bir sürecin peşindeydi, şimdi hepsi döndü en ulusalcıdan daha ulusalcı yerli milli bir şeyler oldular. Düne kadar Bahçeli-Erdoğan küfürleşmelerine ve şimdi nasıl birbirlerine yapıştıklara baksanız anlarsınız dönüşümü. Akp nereye sürüklüyorsa takipçilerini, hepsi sorgusuz sualsiz olur efendim diyerek oraya doğru gidiyorlar. Tutarlılık aramayın o taraflarda. O yüzden aynaya bakmanızı önereceğim. Belki kendinizde bir değişiklikler olmuştur.”

      “kalderan” arkadaşın sayın yazara yönelik ithamlarını ender beyin bugünkü yorumunda merhum şaire yönelik olarak sarfettiği iddialarla birlikte değerlendirmek gerekiyor belki de:

      “Ender
      17 Kasım 2021 At 07:51
      Milli yerli siyasi tayfa şimdi arkasından özgüler düzecekler. Benim merakım, gözü arkada gitmiş midir acaba? Sonuçta onun öğretisi ile yürüyen bir ekip tüm ülkenin yönetimine sahip oldu (acaba?). Ancak bu kifayetsiz ekibin yönettiği ülkenin haline bakınca, kendi yaptıkları boşa bir çaba gibi gelmiş midir kendisine. Ne söyledik ne yaptınız gibi. Büyük bir hayal kırıklığı gibi. Evet asıl bunu merak ediyorum. Arkada böyle bir eser bırakmak nasıl duygular oluşturmuştur kendisinde acaba. Pişmanlık, üzüntü, kızgınlık, öfke?”

  9. İlham yüklü çok büyük şairdi,Müslüman söylemli görünürdeki siyasetçilerin aksine kendisini hakikaten milletine adamış ve Müslümanlığın güzel ahlakının zamanımızdaki nadir örnek temsilcilerinden bir büyük insandı. Allah gani gani rahmet eylesin. Mekanını cennet eylesin.

    Daha önce küçük kitaplar halinde okuduğumuz şiir kitaplarını birleştirdiği “Gün Doğmadan” isimli şiir kitabını 2001 yılının Temmuz’un da almışım.Neredeyse 40 yıldır şiir yazmadığını biliyorum;bu durum Necip Fazıl’ın vefatı tarihlerine denk geliyor gibi.

    Politik hayatta kurduğu partisiyle bir etkisi olamadı maalesef…zaten bir şairden de ne kadar bir politikacı çıkabilir ki;siyasete bulaşan sanatçılar hep silik kaldılar,Mehmed Akif,Yahya Kemal,Erdem Beyazıt gibi…hepsi de sanatçılıklarıyla var,siyasetçilikleriyle yok insanlardır. Sanatçının ruhu siyasetçinin abidik gubidik işlerine nasıl akıl sır erdirsin,onlar farklı dünyaların insanları…Siyasetçiler sanatçıları malzeme olarak kullanırlar ancak. Karakoç’un şiirleri de siyasetçilere iyi malzeme oldu,kendisi de şairliğinin yüksek gönüllü olgunluğuyla karşıladı bütün bunları.Oysa Gün Doğmadan kitabının girişinde şu şerh var:”değerlendirme amacıyla yapılacak kısa alıntılar dışında, yazarın yazılı izni olmadan,hiçbir surette alınamaz,çoğaltılamaz,çevirisi yapılamaz, radyo,tvlerde okunamaz…” Ben hakka girerim korkusuyla -üstad keşke böyle bir sınırlama getirmemiş olsaydı” (çünkü şiirler okunmak için yazılırlar)- dediğim bu uyarıya hep uymaya dikkat ettim.

    Bence kendisi politikacılığıyla değil şairliğiyle anılacak. Eserlerinin etkisi de politikacıların etkisinden çok daha fazla olarak toplumu etkileyecek. Etkileyecek diyorum, çünkü onun etkisinden yararlanan politikacılar maalesef o etkinin ruhunu yaşatamadılar,hatta ziyan ettiler.

    Uzun zamandır sessizdi. Tüm yüksek tabiatlı sanatçı ruhlu büyükler gibi de sessizce Rabbine yürüdü. Bundan sonra siyasetin malzemesi olur artık…Allah rahmet eylesin,nur içinde yatsın. Şahsen benim üzerimde hakkı var.

    • bu çok sağlam surlu şehirden de geçtim
      beni yalnız yarasalar tanıdı
      az kalsın bir bağ bekçisi beni yakalayacaktı
      adım hırsıza da çıkacaktı
      her evde kutsal kitaplar asılıydı
      okuyan kimseyi göremedim
      okusa da anlayanı görmedim
      kanunlarını kağıtlara yazmışlar
      benim anılarım gibi
      taşa kayaya su çizgisine
      gök kıyısına çiçek duvarına değil
      kedi yavrularından başka
      -o da gözleri açılmamış olanlardan başka-
      el uzatmaya değer
      soluk alır bir nesne bulamadım
      bir gün daha öldü
      ey batıdaki mağaralar
      beni afyonunuz bağlasaydı da
      uyusaydım
      bu katı bu sert kente gelmeseydim
      ….
      şimdi ayı bekliyorum
      ay doğunca onu yerime gözcü bırakacağım

      aradığım bu ülkede de yok

      taşlar hatıra yazılamayacak kadar
      fazla kararmış

    • Sanatçı sessizse artık sanatçı değildir. Sanatçının görevi siyasetçinin ve devletin abidik gübüdük işlerini alaya almak, eleştirmek ve ortaya tüm çıplaklığıyla dökmektir. Sessiz kalmak bir eylem sayılmaz. En azından o gerekir. Ama fazla bir değeri yoktur. Kimsenin sanatçıyı hatırlamamasının sebebi de onun erken ölümü, sessizliğidir.

      • Yukarıya bir cevap yazmıştım,bunu şimdi gördüm. Tekrara düşmeyeceğim. Ender Bey,yazdıklarınızın yarısını okumaya,onun da yarısını düşünmeye,onun da yarısını düşündükten sonra konuşup yazmaya ayırırsanız bu kadar absürt laf etmezsiniz,böylece sapı samanı birbirine karıştırmazsınız. Sanatçının görevini iktidar muhalifi olmakla sınırlamak saçmalıktır. Sanatçı -varsa bir görevi- onu aldığı ilhamla kendisi ince eserleriyle kendi anlayışına göre dışa vurur. Sanatçının illa da iktidar muhalifi olmak gibi bir görevi yoktur. Absürt absürt laflar etmeyin lütfen,işim gücüm var,uğraştırmayın beni…

      • Endercim “Sanatçının görevi siyasetçinin ve devletin abidik gübüdük işlerini alaya almak, eleştirmek ve ortaya tüm çıplaklığıyla dökmektir.” demişsin;
        elhak öyledir!
        Ama sanatçı geçinenlerin “abidik gübüdük işlerini KİM/LER alaya alsın, eleştirsin ve ortaya tüm çıplaklığıyla döksün, sevabına onu da söyler misin?

      • Endercim “Sessiz kalmak bir eylem sayılmaz.” demişsin de, elhak doğrudur!
        Ama gezi eylemlerinden bi tanesi de “duran adam” eylemiydi hatırlarsan;
        hani öylesine sap gibi bi meydana dikilip mal gibi belli bir noktaya bakaraktan dikilip durmak işte, katılmışsındır mutlaka, öyle değil mi?

  10. Milli yerli siyasi tayfa şimdi arkasından özgüler düzecekler. Benim merakım, gözü arkada gitmiş midir acaba? Sonuçta onun öğretisi ile yürüyen bir ekip tüm ülkenin yönetimine sahip oldu (acaba?). Ancak bu kifayetsiz ekibin yönettiği ülkenin haline bakınca, kendi yaptıkları boşa bir çaba gibi gelmiş midir kendisine. Ne söyledik ne yaptınız gibi. Büyük bir hayal kırıklığı gibi. Evet asıl bunu merak ediyorum. Arkada böyle bir eser bırakmak nasıl duygular oluşturmuştur kendisinde acaba. Pişmanlık, üzüntü, kızgınlık, öfke?

    • Ender bey “Sonuçta onun öğretisi ile yürüyen bir ekip tüm ülkenin yönetimine sahip oldu (acaba?).” ifadenize de bakılırsa;
      merhum şairin kurduğu diriliş partisini bazı arap ülkelerindeki baas/diriliş partileriyle filan karıştırdınız galiba?

    • Evet nasıl olsa öleceğiz. Üzerimize ölü toprağı serilmiş gibi oturalım ve bekleyelim ölümü. Sanatçısı da toplumu da sessizce otursun oturduğu yerde. İktidar da sizden bunu bekler. Fazla kımıldamayın.

Yoruma kapalı.