Bu akşam televizyonda gladyatörler mi savaşacak, yoksa ilimizi yönetmeye talip nezih siyasiler mi bizleri iknaya çalışacak?

23
Reklam

Bu akşam İstanbul belediye başkanlığına talip iki adayın, tekrarlanan seçim öncesinde televizyon ekranında buluşması var. Bir gazeteci moderatörün kendilerine yönelteceği sorulara cevap verecek iki aday. 150 dakika sürecek ve isteyen her kanalın yayınlayabileceği programda taraflara her bir soruya cevap için üç dakika mühlet tanınacak.

Adaylar İstanbul’u yönetmeye talip olduklarına göre sadece bizim kentin sakinlerinin merak etmeleri beklenecek türden sınırlı ilgiye muhatap sıradan bir olay işte.

Öyle mi? Değil elbette. Günlerdir bu olay üzerinde yoğunlaşan ilgi yüzünden, ikili tartışma bu güne kadar televizyon programlarının hiçbirine nasip olmamış bir izleyici sayısı yakalayıp rekora ulaşabilir.

Herkes ilgili

Yaşı ileri olanlar, iki ülke arasındaki saat farkı sebebiyle Türkiye’de gece yarısından sonra izlenebilen ABD’deki Muhammed Ali’li boks maçlarını hatırlayabilirler. Gösterim saatinde kalkılır, televizyon karşısına oturulur ve artık kaç raund sürecekse, o maç başından sonuna dikkatle izlenirdi.

Bu siyasi karşılaşma da işte öylesine bir ilgiye muhatap.

En son Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da ilgiyi biraz daha artırmaya yarayacak sözler sarf etti karşılaşma için.

Tacikistan’da yapılan bir toplantı sonrasında, dönüş yolunda, gezisini izleyen partisi tarafından itibar edilen gazeteci grubuna karşı şunları söyledi Cumhurbaşkanı:

Reklam

Yıldırım-İmamoğlu televizyon buluşması: Adayların yapacağı ortak yayının sonuca ciddi etkileri olabilir. Zira vatandaş kimin kim olduğunu tam manasıyla bilmiyor. Kampanyasını yalan üzerine bina edenler var, bir de gerçekler üzerine bina edenler var. Şimdi vatandaşın da bunu görmesi lazım. Halkımız yalan üzerine kampanya inşa edenlere haddini 23 Haziran’da bildirecek. Bunun için de aydınlatılması gerekir.”

Kimin kim olduğunu izleyerek öğreneceğiz.

Yalanlardan haberdar olacağız.

Aydınlatılacağız.

Eğer şimdiye kadar AK Parti’ye oy verme kararına varmamış olanlar varsa, TV buluşmasında gerçeklerle tanışacakları için, onlar da 23 Haziran’da had bildirenler arasına katılacaklar.

Cumhurbaşkanının beklentisi bu.

Ne yalan söyleyeyim, kendimi AK Parti adayının yerine koyduğum zaman, hani bu aslında sanal bir yerine koyma olayı olduğu halde, tüylerimin diken diken olmasının önüne geçemiyorum.

Bu denli büyük bir beklentiye Roma İmparatorluğu’nun büyük hatibi Cicero olsa cevap veremez çünkü.

Reklam

Cicero Roma’nın söz ustasıydı. Fazla uzun sürmeyen, sonu da hayırlı gelmeyen hayatında, konuşmaları ve yazdıkları ile sonraki asırları bile etkilemiş bir tarihi figürdü. Latin kökenli bütün diller ve Batı uygarlığının başlangıcı sayılan Rönesans ona çok şey borçludur.

Bu akşam görücüye çıkar gibi televizyon ekranından hepimizi etkilemeye çalışacak AK Parti adayının yerinde o bile olsaydı, partisinin ve liderinin kendisinden beklentilerini karşılamakta gerçekten zorlanırdı.

Oysa AK Parti adayı, biliyoruz ki, bir Cicero değil. Söz ustalığı konusunda iddiası bulunduğu bile bilinmeyen biri. Tane tane konuşur, çoğu kez, ne dediği ilk cümlesinden anlaşılmadığı için söylediklerini açmak üzere bir daha bir daha aynı şeyleri söylemek zorunda kalır.

Profesyonel bir ekibin bu akşamki karşılaşmaya kendisini hazırladığını biliyorum.

Devletin bütün imkanları da, özellikle rakibini gözden düşürmeye yarayacak belge ve bilgiler, program içerisinde yerini düşürüp kullanması için, kendisinin emrine verilmiş olmalı.

Dövüşecekler mi dersiniz

Cicero ve Muhammed Ali örneklerim biraz da bu yüzden aklıma geldi. Akşamki atışmanın, Cicero’nun yaşadığı dönemin gladyatörlerinin biri diğerini öldürene kadar süren Collessium’daki karşılaşmalarına veya Muhammed Ali’nin rakiplerini nakavt ettiği boks maçlarına dönmesi ihtimali büyük.

Ancak televizyon özellikle böyle bir amaçla kullanılmaya kalkışıldığında, buna teşebbüs eden için çok tehlikeli bir mecra. Karşı tarafı zora düşürmeyi amaçlayan saldırıların izleyecilerdeki algısı yüzünden ters tepme ihtimali de büyük.

Gördüğüm kadarıyla, bu akşamki karşılaşmada AK Parti adayından daha fazla merak edilen CHP adayının neler söyleyeceği ve nasıl söyleyeceği… O da, kendi çevresinin dolduruşuna gelir ve aşırı itham edici bir üslup benimser mi? Muhatabının yaralayıcı ifadelerine karşı o da benzer çıkışlar yapar mı? Akşam izleyeceğimiz tartışma ikili atışmalar sebebiyle bir kördövüşüne dönecek mi?

İyi de, biz adayların hangisi daha iyi dövüşüyor, buna bakarak oyumuz hakkında karar vermeyeceğiz ki…

Umarım, beklentilerin aksine seviyeli bir program olur ve bundan sonraki seçimler öncesinde de bu tür karşılaşmaların tekrarını isteriz.

Taraflara tecrübeye dayalı tavsiyem basit: Televizyon ekranında nezih görüntü veren kazanır.

ΩΩΩΩ

[Bu yazının İngilizce tercümesi için link:]

Reklam

23 YORUMLAR

  1. Sorulara cevap hakkının 3 dakika olması sıkıntı yarattı. Türk insanı kısa sürede net konuşma yeteneği konusunda sorunlu çünkü.

    Maçın ilk yarısı 1-1 berabere bitti. Maçın sonucu ise, İmamoğlu : 3, Yıldırım : 2 .

    Ayrıca İsmail Küçükkaya ne şiş yansın ne de kebap tarzı sorular hazırlamış. Bu da Yıldırım’ın açık fark yemesini önledi bence.

  2. Moderatör sınavı geçti. Ön plana çıkmadı, adildi. Binali Bey iyi başladı, sonunu pek iyi getiremedi. E. İmamoğlu beklentimin gerisinde kaldı.

    Fehmi Bey’in dile getirdiği üzere, bu program seçmenlerin sandık başındaki tutumunu etkileyecek bir program olmadı. Her iki aday da yanlışa düşmediler.

    Binali Bey, programın başlangıcında, seçimlerin neden tekrarlandığı konusunda kendi seçmenini ikna edici bir söylem ve performans sergiledi. İmamoğlu sözü çok dağıttı ve buna mukabelede bulunamadı. Şaşırtıcı bir zaaftı bu. En çok hazırlandığı konuda gölü kendi kalesinde gördü.

    B. Yıldırım performansı AK Parti seçmenlerinin bir kısmını sandığa gitmeye ikna eder nitelikteydi. Ama, aradaki farkın kapanmasını sağlayacak düzeyde olmaz bu.

    Bence, program öncesi tahmin edilen performans düzeyleri açısından:

    E. İmamoğlu: 1, B. Yıldırım: 2

    Not: B. Yıldırım, belediyelerin öğrencilere burs vermesinin yasal olarak mümkün olmadığı konusunda beklenmedik bir sol kroşe çıkardı. İmamoğlu gardı düşük pozisyonda yakalandı ve kröşe yüzünde patladı 🙂

    • Bir de ‘program öncesi tahmin edilen performans düzeyleri’ açısından değil de nihai sonuç hakkındaki görüşünüzü yazsaydınız.

      • Şöyle düşünün: Programın başı, 31 Mart seçiminin neden yenilendiği soruluyor İmamoğlu’na. Ben olsam şöyle yapardım, şunu söyler susardım:

        “Oylar çalındı ise çalan kim? Suçlular nerede? Gözaltına alnımış kişilerin isim listesi nerede? Şimdi, alın benim geriye kalan 2,5 dakikalık konuşma hakkımı Binali Bey’e yazın. Hatta ona ekstradan bir 3 dakika daha verin. 8,5 dakika bize oyların nasıl ve kimler tarafından çalındığını anlatsın.”

        Bu, (1) haklılık, (2) özgüven, (3) ahlaki üsütünlük iması olurdu.

        Aynı şekilde: “Bakın evendim Sayıştay Raporu burada, elimin altında. Dilerseniz göstereyim israf rakamını buradan. Zaten raporu okumadığınızı söylüyorsunuz. Buyurn, benim konuşma hakkımı da siz kullanın. Vatandaşın vakıflara oluk oluk akıtılmış paralarının neden bu vakıflara akıtıldığının gerekçesini tüm Türkiye’ye anlatın.”

        Kimse unutmasın: E. İmamoğlu’nun hayli MHP’li ülkücünün oyunu alma potansiyeli fazlasıyla var. İstanbul ülkücü seçmeninin sadece 1/3’ü Reisçi, Bekacı, “Domuz eti yiyen Pontuscu Ekremci”.

        Diğerleri de, CHP’liere benzer şekilde, israfa ve kendi paralarının AK Parti yalakası vakıflara akıtılmasını hiç haz etmiyorlar.

        Bende uyanan güçlü izlenim o ki, İmamoğlu çok ciddi bir fırsatı kaçırdı. Her bir 3 dakikalık cevap süresine çok şey sığdırma kaygısı, hemen her konuyu dağıtmasına neden oldu. Sayıştay konusundaki açık üstünlüğünü bir kenara bırakırsak, aklımızda İmamoğlu’ndan geriye kalıp hatırlanan hiçbir şey yok.

        Hem Binali Yıldırım, hem de E. İmamoğlu, defalarca tekrarlanmış olduğu için hem kendi seçmenleri hem de muhalif seçmenler tarafından zaten bilinen argümanlarını yinelediler.

        Söylenenlerin aksine, E. İmamoğlu rahat, özgüven içinde bir görüntü çizmiş değil benim açımdan.

        Ne muhalif olmanın avantajından yararlanabildi, ne haklılığının altını güçlü biçimde çizen bir şey görebildik, ne de akıllarda kalan bir şey işitebildik kendisinden.

    • Moderatör çok pasifti. Sorusunu sorup sürenin dolmasını bekledi, konuklarının üzerine gitmedi. İki konuğunu da çok rahat sıkıştırabilirdi, yapmadı. Oysa İsmail bey hayatının fırsatını yakalamıştı, vasatta kaldı.

    • Bu münazara hafta boyunca daha epey bir irdelenme konusu olabilir. Bence,

      İmamoğlu: 2
      Yıldırım: 3

  3. AKP=Erdoğan’ın fetvacısı olarak bilinen ilahiyatçı Prof. H.Karaman, Yeni Şafak’taki köşesinde “Kötüyü ayıklamak” ve “Doğrucu Davud olmak” adlı iki makale yazmış. Bu makalelerde şunları vurgulamış :
    i) İktidara zarar verecekse doğruları söylemek neden yanlış, hadis yorumları ve menkıbelerle gerekçelendiriyor.
    ii) Muhalefete yarayacaksa yönetenlerin yanlışlarını dile getirmek dinen ne gibi sakıncalar içeriyor.

    Karaman ayrıca, 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimler öncesi ‘ders vermek’ adı altında oy hakkını kullanmamayı düşünen seçmenlere yönelik bir yazı kaleme almıştı. Karaman, TÜRGEV’e “isteksiz” verilen bağışlara “helaldir” fetvası verdiği için de çok tartışılmıştı.

    İnternetten doğrulayarak edinilen bazı bilgiler ise şu şekilde ;
    – Hayrettin Karaman, Ziraat Katılım Bankası Danışma Kurulu Başkanı olarak atanmış.
    – İstanbul Medeniyet Üniversitesi rektörü H. Karaman’ın oğlu Prof. Dr. Muhammet İhsan Karaman olmuş.
    – Bursa Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü’ne H.Karaman’ın damadı ilahiyatçı Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz getirilmiş.

    Dinin dünyevi çıkarlar için kullanılması sınır tanımıyor … Yok bu iş böyle gitmez. Parti ayrımı yapmaksızın herkes görev başına.

  4. *******
    ….
    Şu münazara var ya, TiVi’de bu akşamki,
    Tarih yazdık biz bugün, bu öyle muazzam ki!..

    Eskiden buram buram, “meydan”daydı eziyet,
    Gürültüye giderdi, varsa bile meziyet!

    Hamasete dayalı, nutuk her zaman çoktu!
    Laf olsun torba dolsun, anlam arasan yoktu!..

    Neydi o rezaletler, şükür geçti diyelim,
    Aman geri gelmesin, gelin dua edelim!…

    Kaybedeni yok işin, en doğrusu bu usûl,
    Diğer şehirlere de örnek olsun İstanbul…

    Ne masraf var ne israf, ayna gibi o ekran,
    Kim ne demek istiyor, millet görsün yakından..

    …..

    Yıl ikibin ondokuz, kayda geçelim biz,
    Bu ikinci seçimdir, birincisi talihsiz!…

    Tarihi gün yaşanırken, bütün Türkiye tanık,
    Vazgeçmek öyle zor ki, bu şehre herkes aşık!..

    Gönül bağıyla bağlı, her yöreden insan bul..
    Mihenk taşı bir kültür, bir başkadır İstanbul!

    Dilindedir her zaman, aşıktır Anadolu,
    Bir defa gören olsa, unutmaz istanbul’u..

    Kadir kıymet bilene, gönlün ne der İstanbul?
    Sana hizmet edene, gönlünü ver İstanbul!

    Atbaşı yarışanlar, sana hizmetten mesul,
    Artık kararını ver, açık farkla İstanbul!….
    ….
    *******

  5. Birinci aşama.
    ADALET VE KALKINMA PARTİSİ.
    İkinci aşama.
    ………….KALKINMA PARTİSİ.
    Üçüncü aşama.
    ……………………….PARTİSİ.
    Dördüncü aşama.
    ……………………………………

    Devrini tamamladı ve temsil ettiği ulvi değerleri, fani ve geçici şeyler için harcadı.
    Sonuç olarak;Ne sonunda elde feda ettiği ulvi değerleri kaldı nede elinde fani (geçici)değerler kalacaktır.
    Tam bir müflis olma halı.
    Gönül ister ki eski ikbal günlerine bir vesile ile dönülsün.
    Mağdur edilirken ki halleri mağrur olduğu zamanda olsaydı keşke.
    Kötü bir sınav verildi.
    Eski mağrurların kostümleri giyildi ve rolleri üstlenildi.
    Sahnede yönetmen (derinler) oyun bitti dendiği an bu rüyadan uyanılacak;çok yazık.
    Oysa ne kadar da umut bağlanmıştı bunlara.
    EDİB ALİNİN Dediği gibi dostlarını düşman etti,düşmanlarıyla dostluk kurdu.
    Eski dostları düşman oldu.
    YENİ dost edindikleri düşmanları ise yine düşman kaldı.
    Bundan sora doğacak siyasi partiler aynı yanlışları tekrar etmezlerse kalıcı hale gelirler.
    Yoksa onlarda kendilerinden öncekiler gibi siyasi partiler mezarlığına gömülürler.
    Fani ve geçici servet,makam,şan,şöhret ve dünya malı için değişmeyen yeni yönetici adaylarının karşımıza çıkması dileğiyle.(Hak ettiğimizde çıkacağına inancım tamdır)

  6. Osmanlı tokatından kaçış olmadığını açıkça görüyor birileri -onların borazancılığını yapanlar ise ancak 23 Haziran akşamı uyanacaklar derin uykularından. Bakın aşağıdaki sözler Erdoğan’ın bugün İhracatçılar Meclisi Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada söyledikleri:

    “Önümüzdeki Pazar sadece bir belediye başkanlığı seçimi var. Partimiz Meclis’te zaten önde. Sadece bir vitrin. Böyle bir konu. Bir belediye başkanı seçiliyor. Sadece bir belediye başkanı seçilecek.”

    Yorumcu Serdar Turhan’ın ifadesiyle söylersek, ‘vatanı satanlar’dan birisi olarak, gevrek gevrek gülümsüyorum.

    Dün mitili atmaya İstanbul’a gelmiş olan Devlet Bahçeli de, “her ne olduysa” (!) gerisin geri Ankara’ya geri dönmüş!

    Çok güzel şeyler bunlar. . .

    Hani İstanbul’un düşmesi bir “beka” meselesi idi?

    Hani İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybederdi?

    Lafa bakın Allah aşkına: “Önümüzdeki Pazar sadece bir belediye başkanlığı seçimi var. Partimiz Meclis’te zaten önde. Sadece bir vitrin. Böyle bir konu.”

    İstanbul halkı işte böyle ayarar verir: Dün söylediklerinin tam tersini söyletmeye başlar -İstanbul’a mitil atmaya gelenler de gerisin geri geldikleri yöne döner!

  7. Havuz medyası diye anılan gazete ve TV’lerin pek çoğu, sahipleri el değiştirmeden önce Erdoğan’ın yanlış politikalar izlediğini savunuyorlardı. Şimdi ise Erdoğan’ın doğru politikalar izlediğini savunuyorlar. Bu durumda hangisine inanacağız ?

    Doğru olan, medya kuruluşlarının sahiplerinin büyük patronlar olduğunu dikkate alarak ‘medya’yı referans almamaktır. Ortaya atılan iddialara bir mim koyup elimizden geldiğince bağımsız kaynaklardan doğrulamasını yapmaya çalışmaktır.

    Örneğin devletin resmi kurumlarının 2002-2014 dönemi için verdiği kalkınma hızı ortalaması %4,7’dir. Bu rakam 1923-2014 ortalamasının (%5,6) altındadır, (Kalkınma Bakanlığı, TÜİK verilerine göre uyumlaştırılmış GSYH). Bu araştırmaları yapmayanlar hemen itiraz edecektir. “ Peki o zaman Erdoğan döneminde yapılan bu kadar yatırım, hizmet bu hesaba girmemiş mi yani ? ”. Cevap : tabi ki hesaba girmiştir ve sonuç budur. Şaşkınlığınızın nedeni ise şunlardır :

    1. Yapılan yatırımlar 1 ise aşırı bir propaganda ile 3’müş gibi gösterilmiştir.
    2. 2002’de toplam dış borç 130 milyar dolar iken 2019’da 500 milyar dolara dayandı. (Yani ne yapıldıysa borçla yapıldı)
    3. Yapılan ‘mega projeler’ günlük hayatta kullandığımız inşaat yatırımları olduğu için gözümüzle gördük. Oysa S.Demirel’in milli imkanlar ile yaptığı GAP projesini kaç kişi gördü ? Sadece bu projenin sağladığı milli kazanç, Erdoğan’ın tüm inşaat projelerinin sağladığı milli kazançtan daha fazladır.

    Eğer aydınlar da fanatik taraftar olursa o ülkenin işi zor. Ahlaklı bir aydın ençok sade taraftar olabilir, asla fanatik taraftar olmamalı. Bugün ise böyle bir durum yok. Ya bunlar aydın değil yada ahlaksız aydın !

  8. Vatanını satmak kuran da var mı yok mu
    Hadi bakalım algı yöneticileri ,laf ebeleri bunu bir şekilde yolsuzluk var halk aç deyip ezana küfreden safına çalışacak bir sentezi iman,islam sentezine dayandırarak açıklayın

    • Vatanı satmak, öyle mi? Yani, insanların AK Parti Şirketi’ne oy vermemelerinin karşılığı vatanı satmak oluyor. . . Kibrin ve şımarıklığın bu kadrarına pes doğrusu. Ne kadar kolay, ne kadar ucuz yollardan kullanıyorsunuz bu ithamı, anlaması gerçekten güç. Bir de bu aklını nefretle bozmuşluğunuza Kuran’ı gerkeçe göstermiyor musunuz, insan gerçekten karamsarlığa düşüyor.

      23 Haziran akşamı, ‘vatanı satanlar’ın İstanbul’da çoğunluk olacaklarını, halkın geçim ve işsizlik sıkıntısı çektiğini ve onca yolsuzluğu inkar edenlerin azınlığa düştüklerini göreceksiniz. Bunda, sahip olduğunuz işte bu kibir ve bu akla zarar tutumunuz da rol oynayacak.

      Böylesine dipsiz bir nefret ve kibre kapılmış olduğunuz için, karnınız çok, ama gerçekten çok ağrıyacak 23 Haziran akşamının geç saatlerinde.

      Doğrusu bunu fazlasıyla hak ediyorsunuz da. . .

      Osmanlı tokatı geliyor, kendinizi hazırlayın -ilkin İstanbul’da, ardından erken genel seçimlerde.

      Vatanı satmakla itham ettikleriniz haddinizi bildirecek. . .

    • AKP Gençlik Kolları tarafından İstanbul Eyüp’te düzenlenen ‘AK Üniversiteliler Sahur Programı’na katılan İçişleri Bakanı Efkan Ala, Hz. Muhammed’in Mekke’nin fethi sırasında gurura kapıldığını ve Allah tarafından uyarıldığını iddia etti. (13 Temmuz 2014).
      Ala, “Peygamberimiz Mekke’yi fethedip oraya girerken muhtemelen tabii şimdi buradan biz çıktık, geri geldik ve Mekke’yi fethettik, insanlar fevç fevç İslam’a giriyorlar. Muhtemelen kendisine bir pay çıkardı oradan. Bakın biz böyle bir medeniyetin, böyle bir inancın temsilcileriyiz. İnsanın biraz gururlanması doğal bir şeydir, insanidir. Ama hemen ikaz ediliyor. ‘İstiğfar et, Allah tövbeleri çokça kabul edendir.’ Onun için biz kendimize pay çıkarmıyoruz başörtüsü yasağını kaldırdık diye. Allah yaptı diyoruz. Kuran’ı Kerim’i her yere askeri okullar dahil biz sokmadık. Kendisi yaptı, bizi de onunla imtihan etti” dedi.

      Hadi bunu açıklayın bakalım. (Efkan Ala AKP MKYK Üyesi). Daha pek çok örnek de sırada …

  9. Ben Olsam
    Ben düşüncelerimi açıklarken kendimi onun yerine koyar, hayal kurmaya başlarım. “Ben olsam ne konuşurum?” derim. Böylece konuşanı benim düşüncelerime olan paralelliği ile değerlendiririm. Benim gibi düşünmesini istemem. “Ben onun yerinde olsam ne konuşurdum?” der, ona göre değerlendiririm. Konuşmama şöyle başlarım.
    1- Muhterem İstanbullular. Sorularınıza cevap vermeden önce konuşmamın gayesini birkaç madde olarak sizlere arz edeyim.
    a) Siz bana değil, sözlerime kulak vereceksiniz. Artistlik yapmıyorum. Sizlere belediye başkanı olduğumda İstanbul’u nasıl yöneteceğimi arz ediyorum. Beni değil, sözlerimi değerlendireceksiniz. Ben tam olarak ifade edemezsem de siz leb demeden leblebiyi anlayacak durumdasınız. Eksiklerimi siz tamamlayarak anlamaya çalışın.
    b) Ben projelerimi sizlere anlatacağım. Ben yapacaklarımı anlatacağım, ben iyi insanım veya bana oy verin demiyorum. Yapacaklarımı uygun bulursanız bana oy verin diyor. Bana tevcih edilen sorular şahsımla değil, yapacaklarımla ilgili ise onları cevaplayacağım.
    c) Başka bir husus ise ben geçmişte şunu yaptım veya geçmiş belediye başkanları şu yanlışları yaptı gibi konular üzerinde durmayacağım. Ben gelecekte ne yapacağımı anlatacağım. Geçmiş geçmiştir. Onunla öğünmek de onunla yetinmek de konumuz değildir. Biz oy isterken geçmişi değil geleceği anlatmalıyız. O hususta da sizleri meşgul etmeyeceğim.
    d) Dördüncü ve son kuralım ise arz ederek soruları cevaplamaya bu kurallar içinde geçmiş olacağım. Size ne yapacağımı değil, nasıl yapacağımı anlatacağım. İstanbul trafiğini çözeceğim demeyeceğim. Nasıl çözeceğimi anlatacağım. Tam anlatmayabilirim ama sizler tartışarak eksikliklerimi anlatırsınız. Ben İstanbul’daki çarpık yapılaşmayı düzelteceğim demiyorum. İstanbul’un çarpık yapılaşmaya nasıl bir düzelteme imkanını tasarladığımı anlatacağım.
    Konuşmacılar, “Beni böyle dinlemenizi istiyorum.” demeyecekler. Yönetici de bu konuşmalardan çok sokak kavgalarını alevlendirecek sorular soracaktır. Dolaysıyla seyretmeyeceğim. Oyum İmamoğlu’nadır çünkü hakemlerin geçersiz saydığı seçimdeki oyumda ısrar edeceğim. O zaman yanlış yapmış olsam bile kazası böyle.
    Seferde bir namazı geçersen sonra kaza ederken iki rekat olarak kaza edersen. Ben tüm hareketlerimi dört delile dayanarak yaparım.
    Eğer yanılırım da gerçekten bir program yapılırsa arkadaşlarımın hatırlatmasını isterim.

  10. Son bir aydaki yazılarınızın ezici çoğunluğu bu konu üzerine. Seçime kadar da bu akşamki tartışma üzerine olacaktır. Secimden sonra da bir hafta seçim sonuçları üzerine yazarsınız. Oh ne güzel. Başka sorun var mı ki? Tek derdimiz İstanbul seçimleri! Gına geldigini farketmiyor musunuz yoksa işinize böyle mi geliyor. Tabi biz de biliyoruz İstanbul ülkenin neredeyse yarısı gibi. Yazardan başka önemli konulara da duyarlı olmasını hatta ülkedeki adalet (adaletsizlik) konusunu daha çok yazmasını beklemek hakkımızdır. Yani başka konular da var.

  11. SANKİ HALK BİR TARAFA USTALIKLA YÖNLENDİRİLİYOR .
    Yanı halka sürü psikolojisi ile istenen yaptırılıyor mu?
    Sonuçları karar alıcıların veye karar alıcıları eğip bükerek istediği kararları aldıranların hiç hayrına olduğu görülmemiştir.
    Peki neden tarihten ders alınmıyor.
    Yoksa görünmeyen bir güç odağı mı bunu tezgahlıyor.
    Fayda değil büyük zararlar görecekler; neden bu oyuna sürekli gelirler.
    Bunu isteyerek mı yoksa elleri mahkum edilerek mı kabul ediyorlar.
    -Açık oy gizli tasnif.
    -Kenan evrenin MDP yi seçmezseniz sonu iyi olmaz çıkışı.
    -Fatih belediye başkanlığının iptali ve Tantan in seçtirilmesi.
    -28 şubat post modern darbesi ve sivil iktidarın düşürülmesi.
    -Bir şiir okudu bahanesi ile MUHTAR dahi olamaz denmesi.
    Hatırladıklarım birkaç adet olayların sonuçlarının ne olduğunu hepiniz biliyorsunuz.
    Halk oy vermeyi aklından geçirmediği parti ve adaylara destek vermek zorunda hissettiler kendilerini.
    Moda tabirle mağdurların yanın da olma alicenaplığı.
    Bazen diyorum oyun kurucu egemenlerin yoksa istekleri bu mu idi?
    Peki şimdi İBB deki tekrar seçim aynı senaryonun bir tekrarı mı olacak.
    CHP adayına oy vermeyi aklının ucundan geçirmek istemeyen seçmenleri, mağdur edilmiş adaya oy vermeye mı yönlendirmek istiyorlar.
    AKP bu oyuna canı gönülden mi koşuyor.
    Sonuç AKP için tamamen sonunu hızlandıran bir katalizör görevi göreceği aşikar olmasına rağmen.
    Seçim sonucu ne olursa olsun AKP kaybedecektir.
    Seçimleri dev imkanlarla (resmi-gayrı resmi)bir şekilde alınsa bile sonuç değişmeyecektir.
    Muhafazakar seçmenin bir kısmın da sadece geçmişin hastalıklarını adında sözde adalet olan parti tarafından,
    Geçmişe bile rahmet okutacak adaletsizliklerin hamisi olmaktan hiç hicap etmeyen bir partiyi desteklemek artık vicdan azabı oluşturacaktır.
    Her durumda İBB seçimin tekrar ettirilmesi muhafazakarların hayrına olmayacaktır.
    Maşeri vicdan sözde dindarlığın ulvi değerlerini çok ucuza fanı şeyler için işportada satan müflis tüccardan
    nefret edecektir.
    Demek her şey fani zenginlikleri ele geçirmek içinmiş?
    Gerçekten baki aleme inananlardan böyle bir akılsızlık beklenebilir mi?
    Yoksa öteden alınmış ellerinde senet mi var?
    Her güç sahibi yaratan benden yana diyor.
    İtiraz etmeye cesaret edenler en ağır şekilde güç sahibi tarafından yaradan adına cezalandırılıyor.
    Bir hükümde daima güç sahiplerinin tarifi geçerlidir ilkesi işletiliyor.
    Burada tarih boyunca yaratıcı güç adına iş gördüğünü iddia edenler ve bu yolda akıl almaz zulümlerine fetva(her yetkili kılınmış din aliminin ilahi buyrukların tevili yanı açıklaması) bulmakta zorlanmadılar.
    Her yerde din bilgisi olan çok alim vardır.
    Egemenlerden beslenenler ve beslenmeyi kabul etmeyenler.
    Gerçek kanaat önderleri önce güç sahiplerince devşirilmek istenir,istenen fetva alınmadığı zaman gayrı meşru ilan edilir.Beslenmek isteyen din alimleri bunu fırsat bilip saraya koşarlar.
    Temel ilkeleri hepimiz biliyoruz alim olmaya gerek yok.
    Sadece adalet,hakkaniyetin ne manaya geldiğini bilmek bile yeter.
    Ulvi değerleri fani kazanımlar için kullananlar en büyük yıkımı kullandıkları değerlere yaparlar.
    Öncekiler adaletsiz davrandılar tarihin çöplüğüne gömüldüler.
    Sonrakiler bundan ders almışa benzemiyor.
    İNANÇ DEĞERLERİNİN TEK YETKİLİ BAYİSİ OLDUĞUNU İDDİA EDEN GÜÇ SAHİPLERİNE ÖTEDEN BİR CEVAP GELMEMİŞ DEMEK.
    Asla gelmeyeceğini bildikleri için her şey kendi tarifleri doğrultusunda oluyor.
    CEVAP YÖNETİLENLERDEN GELMESİ GEREK DEMEK Kİ.
    Dindar görünenlerin Adaletsizlikleri insanları dinden uzaklaştırmaya sebep oluyor.
    Sonuç olarak kamuoyunda ekseriyet itibari ile İBB seçim tekrarı adaletsizlik sayılıyor.
    Adaleti temsil edenlerin eliyle adaletsizlik.
    BENCE HER İŞTE VARDIR BİR HAYIR.
    Adaleti boğanların sonunun çabuklaşması.
    Birde TV de canlı karşılıklı adayların tartışmaları geleneğinin tekrar gündeme gelmesi.
    Kalıcı olması dileğiyle.

    • “Geçmişe bile rahmet okutacak adaletsizliklerin hamisi olmaktan hiç hicap etmeyen bir partiyi desteklemek artık vicdan azabı oluşturacaktır.” … Bu cümle herşeyi çok güzel özetlemiş.

  12. Biz millet olarak eski çağda yaşiyoruz.
    Insanlar ekmek bulamiyor yemeye kos kocaman bir ülke yangın yerine dönmuş nerdeise ķülleri dahi kalmayacak kadar zor durumda iken Erdoğan, resmen milletın akli ile alay ediyor.
    Ülke bitmiş tükenmiş yolsuzluklar hat safhalarda, vatandaş bunlari konuşmasi gerekirken, aşği seçim yukari seçim son 5 yildir oy uğruna genelikle seçim dönemlerinde şehit haberleri artarak devam ederken. onlar kimsenin umurunda dahi değil varsa yoksa seçim, ve Erdoğana itaat hipnozi ile resmen halkı uyuşturmuşlar.
    Halk olarak, ne kadar kullanilmaya hazır bir milletimişiz.

    Erdoğan’ın 3 hafta kayıplara karişmasının sebebe, bir takim çakma suçlar üretip piyasaya bu akşam B Yildirimin eli ile sürmek içinmiş.
    Erdoğan,böl parçala yönetimini dünyada en iyi beceren liderdir.

    • Sn Nurdan hn nekadar takmış durumdasınız Erdoğana ve bu millete.Tamam sıkıntıliyz tamam zor günler geçiriyoruz lakin helak olacak kadar da değiliz lütfen bu kadar felaket tellalligi yapmayalim.Bu millet kötü yöneticilerine herzaman dersini vermiştir ve en umutsuz görünen zamanlarında bile çıkış yolu bulmuştur ve bulacaktır. Her yazınızda başkana saldırı millete tepki.Peki çözüm ne ? Ondan hiç bahsetmiyorsunuz.varsa yoksa saldırı .Kabul hukuk sistemi sancılı bir çok masum günahsız yere içeride yatıyor. Bir çok ailenin hayatı kararmis bunların hepsi doğru peki nasıl düzelteceğiz. Şunlar gelecek yetim hakkı yemiyecek deyin üretim ekonomisine geçeceğiz deyin yandaş olmayacak deyin .
      Lütfen olumlu eleştiri ve çözüm ile yaklaşın.

      • Merhaba,Ahmet bey! Sizde haklisiniz, bende hakliyim.
        Nedenini yazmak için, malum saat farkindan dolayi zamanım yok onun için yazmayi yarina ertelemek üzere, sizlere hayirli geceler diliyorum.
        Hoşça kalin.

Yoruma kapalı.