Bizim belediye 'İslam'da hukuk ve adalet' konulu bir konferans düzenledi. Büyük cesaret doğrusu…

57
Reklam

Oturduğum muhitin bağlı olduğu belediye kültür alanında da faal. Düzenlenen etkinlikler sınırları içerisinde bulunan görünür yerlere asılan posterlerle de duyuruluyor. Birinin önünden geçerken gözüme yakında verilecek bir konferansın ilanı takıldı.

Bir sivil toplum örgütünün lideri olduğu anlaşılan konuşmacı, ahaliyi, şu konunda bilgilendirecekmiş: ‘İslam’da hukuk ve adalet’

İnsiyaki olarak kendi kendime “Allah kolaylık versin” diye mırıldandığımı fark ettim.

Neden?

Vaaz çok, hem de pek çok

Hukuk ve adalet dindar insanların en fazla kulaklarının dolu olduğu konulardır. Camilerde verilen vaazlarda, okunan hutbelerde sıkça bu konu İslam tarihinden ışık tutucu örnekler de verilerek cemaatle paylaşılır.

Ayrıca bu konuları işleyen sayısız güncel kitap yanında çok sayıda bilimsel eser ve makale de vardır.

Gidenler bilir: Cuma namazlarında verilen hutbeyi, hoca efendiler, mealini de vererek şu ayetle bitirirler: “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl Suresi, 90).

Reklam

Her hafta hiç aksatılmadan bu ayet anlamıyla birlikte okunur.

[Adam kayırmacılıktan söz edilen bir televizyon programında, bu konuda sıkıştırılan, bir gazetede köşesi de bulunan bir milletvekili, bu ayeti hatırlatarak “Allah da yakınlara yardım etmeyi emretmiyor mu?” mukabelesinde bulunmuştu. Söze ‘adalet’ kavramıyla başlayan ayetin adam kayırmaya bahane teşkil edeceğini sanmadığımı buraya kaydedeyim.]

Yalnız bu kadar da değil. Müslümanların temel kitabı olan Kur’an-ı Kerim’de en sık tekrarlanan sözcükler arasında ‘adalet’ sözcüğü de ilk sıralarda yer alır. Örnek olarak şu ayetlere göz atmak bile yeterlidir:

“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan ve adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kin ve nefretiniz sizi asla onlara karşı adaletsizliğe sevketmesin.” (Maide Suresi, 8). 

“Allah size mutlaka emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisa Suresi, 58).

“Ey iman edenler! Kendinizi ana babanız ve yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kişiler olun (menfaatiniz ve yakınlarınızın hatırı için doğruluktan ayrılıp yalancı şahitlik yapmayınız. Zira Allah’ın belası ve laneti yalancılar üzerinedir.” (Nisa Suresi, 135). 

Kur’an’ın açıklayıcısı olan hadislerde de aynı konu İslam Peygamberi’nin ağzından ısrarla dile getirilmiştir.

‘İslam Hukuku’ konusundaki temel eserlerde ‘adalet’ bahsi en geniş yeri işgal eder. Kendim de vaktiyle İslamiyet’in uluslararası ilişkiler konusuna yaklaşımına dair bir kitabı çevirdiğim için de biliyorum, yalnızca müslümanlar arasındaki ilişkilerde değil, müslümanların başka dinlerin mensuplarıyla ilişkilerinde de adaleti gözetmelerinin beklendiği bir gerçektir.

Reklam

[Çevirdiğim kitabın künyesi şu: ‘İslam’ın Uluslararası İlişkiler Kuramı’. Yazarı: Abdülhamid Ahmed Ebu Süleyman. Yayıncısı: İnsan Yayınları. Yayın Tarihi: 1985. Yazar uzun yıllar Malezya’daki İslam Üniversitesi’nde rektörlük görevini de üstlenmiş bir bilim insanıdır. Kitap onun UPENN’de yaptığı doktora tezinin konusudur.]

Dinimiz insanlara hak ve adaletten ayrılmadan davranmayı emrettiği gibi, hayvanlara bile şefkat göstermeyi tavsiye etmektedir.

Buraya kadar yazdıklarım bilinen şeylerin özet olarak tekrarından ibaret.

Peki ya uygulama?

Ancak yine bilinen bir nokta daha var: Dinleri ‘hukuk’ kavramını bu denli önemsemiş ve ‘adalet’ kavramını hukukun temel ilkeleri arasında saymış olmasına rağmen, günümüzde müslümanlar çok farklı bir pratiği sürdürmekteler.

Ayetlerin sürekli tavsiye ettiği, hadisleriyle Hz. Peygamber’in mutlaka uyulmasını istediği adaletli davranmak konusunda sabıkalı toplumlara sahip durumda İslam Dünyası.

Daha geçenlerde Suudi Arabistan’dan bir infaz timi İstanbul’da bir gazeteciyi en vahşi biçimde katletmedi mi? Sorgusuz sualsiz, herhangi bir yargılama gerçekleştirme ihtiyacı bile duymadan…

Kadın haklarının en fazla çiğnendiği coğrafyada İslam ülkeleri bulunmuyor mu?

Birleşmiş Milletler‘in (BM) kabul ve üye ülkelerin hepsinin uymayı taahhüt ettiği ‘insan hakları deklarasyonu’ bütünüyle İslamiyet’in konuya ilişkin esaslarını da içinde barındırıyor; buna rağmen BM’nin konuyla ilgili biriminin -ki yakın zamana kadar başında Ürdünlü bir müslüman bulunuyordu- her yıl yayınladığı ihlaller raporunda en fazla yer alan ülkeler listesi hepimiz için bir utanç vesilesi…

Her insanın doğuştan sahip olması beklenen temel hak ve özgürlükler konusunda en cimri yönetimler İslam Dünyası içerisinde bulunan devletler…

Müslümanın müslümana layık gördüğü aşırılıklara her gün tanıklık ediliyor.

Son yıllarda dışarıdan bu alana yöneltilen aşırı eleştirilerden Türkiye de nasibini alıyor.

Gerçekler bu iken, bizim belediyenin ‘İslam’da hukuk ve adalet’ konusunda vatandaşları aydınlatmak üzere bir konferans düzenlemesini olağanüstü ileri bir cesaret ürünü olarak gördüm.

O konudaki düşüncelerini vatandaşlarla paylaşacak konuşmacı için “Allah kolaylık versin” duası etmemin sebebini de herhalde anlamışsınızdır.

ΩΩΩΩ

Reklam

57 YORUMLAR

  1. İzzetbegoviç’in
    “Kur’an ve İslam, sadece hocalara bırakılmayacak kadar önemlidir” konusu:
    Aynı kanaatteyim! Kuran ve İslam sadece hocalara meslek oluştursun diye gönderilmiş bir Kitap ve DiN değildir. Kuran ve İslam, bir bütün olarak toplumu ve kalitesini bireysellikten çok daha önde tutar. Toplumda kaliteyi tutturmak için oto-kontrol gerek. Bu da bireysel bazda donanım gerektirir. Oto-kontrol, “nefs kontrol”üyle yükümlü olduğunu bilen müslümana uzak bir kavram değildir. Nefs kontrolünü toplum düzeyine taşıması doğaldır. Dindarların başkalarına olur olmaz birçok konuda karışma teşebbüsleri bu psikolojiyle ilgilidir. Bunun itici olarak değil de layıkıyla yapılması için sadece dini değil (Misal, sarhoş birine günah! dinen yasak! yapma kardeşim, içme şu zıkımı!” demek yetmez. Müslüman doğmuş ancak aklı bir karış havada olan birine namaz kılması için caminin yerini göstermek te yetmez) akli temel bir sorumluluk ve toplumsal bilinc gerekir. İyi bir toplum sağlığı en başta hocaların iyi yetiştirilmesini gerektirir. Sorulara sadece nakli değil akli olarak tatminkar cevap verebilecek yetkinlik gerekir. İzzetbegoviçin bu ifadeleri düşünür bir müslüman olmasındandır (internete baktım, hapis görmüş geçirmiş-hatta hapisteyken Hukuk Fakültesini bitirmiş), akıl-iman sentezi çokçası doğaldır. Aslında, bu durum aşağıdaki ifadesinde de görülüyor.
    “İlimle din, birbirinden ayrıldığı takdirde, din insanları geri kafalılığa, ilim ise ateizme sürükler.”
    Ancak burada biraz niteleme de yapmak yerinde olur. Din insanları değil de “sorgulamayan insanları” geri kafalılığa sürükler (aslında şart değil; sürükleyebilir deseydi daha uygun olabilirdi). Ateizme sürüklenme işi de sorgulamamaktan ileri gelir; hem dini ve hem de ilmi sorgulamamaktan. Öncelikle din diye ne bildiğini sorgulamalı insan, ateizme karar kılmadan önce bilmedikleri olacağını da hesaba katmalı. Çok uzun bir süreç olan ilim için de aynı şey söz konusudur. Ancak bütün bu iki-yönlü geçişler için düşünen ve sorgulayan insanın bu yetenekleri elinden alınıncaya kadar vakti vardır. İnsan değişken bir yaratıktır. Müslüman doğmuşken ateist ölebilir. Ateist doğmuştur müslüman da olabilir. Belgelendirilmiş birçok örnekleri var (bakınız: internet). Allah indinde en kötüsü, yalancı peygamberlik yaparcasına, ortalıkla yalan yanlış bilgilerle ahkam kesmek. Kendilerini kandırmaları yetmiyormuş gibi başkalarını etkileyerek kandırmak.

  2. Otoriteye saygılı olunsun! Güneydeki sevdiğimiz ülkeninki otorite de bizimkisi bostan korkuluğu mu? Türk yargısı ve diyanetine dil uzatan hödükler: herkes istediği otoriteye saygı duysun, dilediği itikadı benimsesin! Hem türk milletinin ödediği maaşları yiyeceksin hem de milli iradenin seçtiği yönetime söveceksin, öyle mi? Mankurtların tapındığı güçlere karşı one minut; dünya 5ten büyüktür diyen lideri desteklemeyi bırakıp da kucağımızda mango/ananas kasalarıyla bize de yeşil kart çıkmasını mı bekleyelim? Nereye kaçarsanız kaçın; ardına saklandığınız ağaçlar yerinizi bildirecektir!!!

  3. Yazdıklarınızı okudum gerçekten düşünmeye tartışmaya değer buluyorum elinize salık yalnız yorumcuların bir kısmına baktım üzüldüm bir insanın söylediğine değil kendini sanki yargılıyorlar .İşte bizim en büyük hatamız insanların dediğini değil kendini yorumlarız. işte bizim en büyük hatamız topyekün suçlamak ne dediğini dinlemeden yargılamak.
    İYİ AKŞAMLAR

    • Bahri bey gösterdiğiniz anlayış ve sağduyunuza çok teşekürler! Bizim muhalefette antitez olarak bi karşıtlık yok; tümüyle istemezükçü bir düşmanlaştırma söz konusu. Kişiye özel bir nefret söylemiyle 15 yıldır ellerine ne geçtiyse yine onu alacaklardır. Aklın bir sınırı var da ahmaklığın yok işte..:)

  4. Fehmi bey! Siz çok şanslısınız! Nedenide, sitenizdeki Troller-in Bilgi, beceri ve meslekleri…!!!
    Siz hangi dalda yazarsaniz yazin troller o dallarda aninda uzmanlaşiyorlar.
    (din,siyaset,sağlik,mühendislik, bilim adami, yazar, gazeteci, hakim, savici, ve AVUKAT ) bu mesleklerde UZMAN olmalari yani sırada, birde 10 el + 10 da ayak = 20 parmaklarinda’da binlerce marifet olan ehliyetli TROLLER sizi eğitip hizaya getirebilmek için adeta kollari sivamişlar, bazen ABA altindan SOPA göstererek bazen sizi okumamakla tehdit ederek korkutabilmek için epeyce-de enerji harciyorlar.
    Maşallah! Sizde bayaği İNATÇI’IMIŞSINIZ! 50 senedir, BIR TÜRLÜ KALEMINIZDEKI MÜREKKEBIN Rengini değiştirip allı pullu yapmadiniz.
    Belkide size bu kadar DİKTA etmeleri! kalemlerinin mürekebini Al yapanlarin bu kadar rağbette olduğu bu dönemde, sizi bir türlü satin alamamalarindan olsa gerek.
    Fehmi bey ben onu bunu bilmem ama! Siz teknolojiyi kullanma konusunda uzman olmaniza rağmen, yalan yazip iftira atma konusunda çok CAHIL kalmişsiniz..!!!
    Üstelikte bunlar bu kadar rağbet görup moda olmasina rağmen.
    Modacilarda ne kadar uğraştilarsa’da sizi bir türlü ikna edmediler.
    Yeterki sizin Kaleminiz LO yazmasin kesinlikle emirle LA yazmiyor.

  5. Aliya İzzetbegoviç, Rahmetli tam da düşündüğüme yakın düşüncelere sahipmiş. Akıl-İman Sentezi diyerek dikkat çekmeğe çalıştığım konuların örneklerini aşağıda görünce (Ahmet Melik 11 Şubat 2019 at 11:37) bu noktaya vardım. Her ifadesi açılabilir. Örneğin:
    ▪ “Kur’an hayatta nasıl uygulanacak sorusundan kaçmak için, Kur’an’ın, nasıl okunması gerektiği hususunda geniş bir ilim ürettiler” konusu:
    Eski çağlarda Kuran’ın değişmeden, korunarak günümüze kadar gelmesinde ezbere okunması-hafızlık çok önemliydi, şüphesiz. “Kuranı Biz indirdik, koruyacak olan da Biziz” ayeti var. Okuyana ayrı bir rahatlık, güven ve manevi haz ve lezzeti bir nitelik olarak vermis olması Kuranın korunmasına ayrıca bir vesile olmuştur. Bunun Allah’ın bir hikmeti oluşu Kur’an’ı gürül gürül güzel okuyan hazıflarımızın nurlu yüzlerinde de sezinlemek mümkündür. Kuran, korunarak günümüze gelmiştir. Ancak ezbercilikten çok anlamından nasiplenme işi ve Allah rızasına göre amel ülkemizde son derece eksiktir. Ezbercilik şekilcilik kültürümüzde hala ağırlığı olan ciddi bir konudur. Sevap veya sanat olsun diye Kuran’ın ezbere okunması öncelikli bir konu olmamalıdır. Bu eksiklik ciddi boyuttayken çeşit çeşit makamlara göre merasimlerle bu işi öncelik haline getirmek kaçınmamız gereken bir lükstür. Öncelik, anlayarak okumak yaşamda uygulamak ve ortaya çıkan güzel sonuçları yaygınlaştırmak olmalıdır-anlamak ve anlatmak. Bunun için Akıl-İman Sentezi gerekir (bu etken bir füzyondur). Okuma işini Peygamberimiz dönemindeki mekan ve zaman dilimindeki gibi ezberine yaparsak “ANLAM”ın bu devrin insanına ulaşması oldukça zordur. Kolay olmadığını bugün içinde bulunduğumuz acı durumlardan görüyoruz. Ateistler deistler de çoğalmış… müstehaktır bu dindar geçinen ezberci ve bencil topluma….
    Hayatta nasıl uygulanacağı sorusuna cevap – önce anlayarak. Yaygın olarak ortak bir anlayış geliştirmek bir başlangıçtır. Bireysel olarak Allah’ın beklentisine yakın olarak uygulayanlar zaten her devirde az da olsa mevcuttur. Herkes evinin önünü temizleme alışkanlığı edinse, sokaklar tertemiz kalır. En önemli mesele, Kuran’ın Allah katından rehber bir kitap olduğuna aklen varabilmek. Bu konuda gerekli bilgiler direkt olarak ve aklen ince eleyip sık dokuyarak gönülden görmek isteyene ipuçları şeklinde de verilmiştir. Yaşadığımız Bilim-Teknoloji çağında bilim ve teknolojiyi bir araç olarak kullanarak Kur’an’ın Allah katından bir kitap olduğuna varmak eskiye nazaran aslında daha kolaydır, yani Akıl-İman Sentezi yoluyla. Bireysel doğru hareketler toplumu saglıklı ve huzurlu kılar. Ne zamanki hem maddi ve hem de manevi açıdan gelişmiş bir toplum oluruz, Kuranı sanatkarane bir şekilde ezberine okumağa da sıra gelir.(kendi özelinde istediği istediği şekilde okusun, daha önemlisi anlayarak okusun-konu bu). Büyük eksiklikleri olan bizim gibi bir toplumda konu, DiN ve DiNdarlık bundan ibaretmiş gibi abartılmasın.
    Bir tekrarla “Aliya İzzetbegoviç, Rahmetli tam da düşündüğüme yakın düşüncelere sahipmiş” diyelim. Ancak, Boşnak toplumu onun bu düşünceleri doğrultusunda zamanında proaktif davranmış olabilseydi, helak olmak/tokatlanmak yerine “Balkanlar”da digerlerine örnek olabilirlerdi. Son durumlarına da şükür diyelim. İnşallah toparlanırlar. Darbe teşebbüsü bir tokattır, bizim için vakit çok geç değildir… tokat atmağa çalışan için de aynı durum söz konusudur.

  6. Adamın evine hırsız girmişse ;Simitciii diye bağıracak hali yok tabiiki , Boğazı sıkılmadıysa imdaaat diye bağıracak.. Bir şey çok dillediriliyorsa ya keyifdendir veya kederden şu anda en çok dillendirilen ama maalesef içi boşaltılan kavram ADALET,aynı zamanda ağıza alınmaya korkuluyor.Bu durum dahada acı Kutsal kavramlar ihtiyaç anında harcanmaz ,Allah’a karşı İman ve ihlas,İnsanlara karşı Adalet ve merhamet İNSAN olana gerekli ve yeterlidir…

  7. İslam hukukunu günümüzde nasıl hayatımıza yansıtabiliriz diye diyanet işleri bile kafa yormazken acaba belediyeler bu konferanslarla insanlara faydalı olabilirlermi veya katılımcılar fikirlerini özgürce ifade edebilirlermi diye düşünüyorum ! Ama kendime bile kabul ettiremiyorum.peki neden islamın bu ana pirensiplerini emirlerini hayatımızda yaßayamıyoruz islam ülkeleri ve müslümanlar?Bence arkadaşlar aynanın karşısına geçip kendimize bakmamíz ve kendimizle yüzleşmemiz gerektiğini düşünüyorum ne dersiniz.Sevgilerle

  8. Feto ile ‘siyasal islamin temsilcisi’ mevcut iktidar ayirdimi yapanlara… Daha once de yazmistim tekrarında sakinca yok. Fetonun sucu dunyaya gelmekte 1400 kusur yil geç kalmış olması mi, yoksa 1400 kusur yil once psikoloji ve psikiyatri ‘nin bilinmiyor olması mi?
    Olur ya, söylenenlerden hakaret çıkaracaklara… Soylediklerimle, ne peygamberimize ne dinimize hakaret ediyorum. Peygamber kendi caginin dili konuşmus ve gecmistir. Burada problem din ya da peygamber degildir. Asil problem, bazilarimizin, 1400 kusur yil sonra, zamanının dilini kullanmak ya da zaman icin dil gelistirmek yerine, 1400 kusur yil önceki dil ile konuşmaya, ve bunu başkalarına da dayatmaya calismalaridir.

  9. Sn Fehmi Koru, FETÖ adaletsiz bir şekilde adamlarını her yere yerleştirirken bu yazıyı Zaman’da yazabilseydin keşki. Bence sizin gayeniz adalet değil.

  10. 50 senedir düşman destekler ve amaçlarla ülkenin tüm sistemlerini olduğu gibi adalet sistemini de ele geçiren ve ayarlarını bozan fetönün, bugün yana yakıla adalet araması ibretlik bir tablodur. Ama adaletin tamam olması için, önce suçlarını ikrar ve tövbe edip nedamet getirmeleri ve adından cezalarını çekmeleri gerektir.

  11. Kur’an bir kavime ya da bir topluluğa, topluluklara seslenmez.
    muhatabı kişidir.
    okuyorsa okuyan, dinliyorsa dinleyen kişidir.
    dinleseydik ve akıl etseydik ateşin yaranı olmazdık deniyor mülk suresinde.
    sorunlarımızın temelinde bu olsa gerek. muhatap alınan mükellef olmak. al ya da bırak teklifi akıl ve idrak sahibinedir. biraz alsam olur mu, olmaz.
    ilahi vahye bakmayı bilen ve anlayan için tefekkürü ön plana çıkaran bir yaşam biçimi önerisi vardır. o nedenle la ibadete ke’ttefekür- tefekkür etmek gibi ibadet yoktur-denilir. yani en yüce, en güzel ibadet tefekkür etmektir.
    şimdi bizler düşünmek yerine taklit etmeyi ve ezberciliği farz kılmış toplumlar olmuşuz. akıl ve nakili de karıştırınca ortaya karışık hesabı düşünmediği için neredeyse bitkisel hayat yaşayan toplumlar haline geldik. dolayısıyla sadece topraklarımız, mallarımız, bedenlerimiz değil, aklımız ve kalplerimizde esir alınıyor. insanı insan yapan düşünme yetisinden uzaklaşınca ilahi vahiyden yani fıtratımızdan da uzaklaşmış olduk. bedeli dünyada da ahirette de ateşe yaslanmak oldu işte. bugün Müslümanların haline bakıp yanmamak mümkün mü???
    hukuk ve adalet sünnetullahtır. hak ve batılın bize ne olduğunu, nerede olduğunu gösterir. tefekkür etmediğimiz zaman hak ve batıl karışır. kendimizde arayacağımız nitelikleri karşıda aramaya başlarız. başkaları odak noktamız olur. kendi halimize bakmaz, hep başkalarına bakarız. başkalarından isteriz, başkalarından bekleriz. oysa muhatap bizizdir. kişi-ler doğruya, hukuka, adalete meylederse, toplumun meyletmesi de uzun sürmez. içinden çıkan yöneticilerde adalete yakın olur. affedilmenin koşulu affetmek olduğu gibi, adalet beklemenin koşulu da adaletli olmaktır. aksi halde fasit daire döngüsünden çıkmak mümkün olmaz.
    sui misal misal olmaz ya, adaleti çok diline dolamış, durumu da iyi olan bir arkadaşımın elindeki kitap dikkatimi çekmişti bir gün. çok satan bir eserin korsan baskısını almış. özürü kitabın çok pahallı olması idi. kendi adaletimizi inşa edince kul hakkı başkalarının meselesi oluyor ne yazık ki. bir gün takkeyi önümüze koymak gerekecek değil mi???

  12. Herhalde dünyada islam hukuku ile yönetilen hiç bir ülke yok…Türkiye de ise adalet mekanizması kimin eline geçmişse kendi düşünce çıkarlarına hizmet etti son yüzyıldır. Yıllarca sol ve Atatürkçü zihniyetin elindeydi yaptıkları malum. Son 15-20 yıldır cemaat elemanlarının elindeydi yaptıkları yine malum…Şimdi adalet mekanizmasındaki zihniyeti karışık ideolojik kişilerin elinde…Karışık olmaları güzel bence hepsi birbirini dengelesin. İdeolojik davranamazlar bundan sonra. Hangi hükümet gelirse gelsin hükümetlere göre değil adalete göre karar versinler…Gerçek adalet insanlarına ihtiyaç var…Moğultayın yerleştirdikleri daha temizlenmedi…

    • Hocam çok önemli bir noktaya parmak bastınız . Moğultay da bi zamanlar , ” NE yapsaydım adalet bakanlığına solcuları değil ülkücüleri mi alsaydım ” demişti . 2010 referandumundan sonra AKP ve FETÖ nün ölüleri de mezardan çıkarıp oy kullandırdıkları referandum sonrası da adalet bakanlığı tamamen FETÖ nün eline geçti . Şu anda sağlık bakanlığı MENZİLCİLERİN eline geçiyor deniyor. KPSS birincisinin mülakatta elendiği haberleri var. Artık LİYAKATA göre , liyakatlı insanların devlet kadrolarına girmesi gerekiyor . Ama atamalar pek de LİYAKATE göre olmuyor . Siyasi iktidara yakınlığa göre oluyor maalesef. Bu da havanda su dövmenin ötesine geçirmez bizi . İşin ehli kimse ona verilmeli .

  13. İktidarın dindar görünüp ama dine uygun olmayan şekilde davranması,adaletten söz edip adaleti kendi adaleti olarak uygulaması,gençler arasında tepkiye neden oluyor ve ateizm yada deizm buna paralel artış gösteriyor.Çevremde siyasi hutbelerden dolayı cuma namazlarını bırakan o kadar çok kişi var ki….

    • Hocam piyreyi görüp yorgan yakmamalı , gerekirse hocalar uyarılmalı . Camiler kimsenin tapulu malı değil , Allah’ın evi sonuçta. Siyaset propogandası meydanlarda yapılıyor zaten . Camiye de fitne ve fesat saçan siyaseti sokup kavgaya yolaçmaya hiç mi hiç tahammülümüz yok .

      • Yurtdışındaki fetöcü mescitlerinde her cuma devletimizi yönetenlere lanetler ve beddualar eşliğinde cuma namazı kılınıyor! Allahın laneti devletin vaizlerine dil uzatanların üzerine olsun…

    • Laik bir ülkede iktidarın dini kurallara uygun olması gerektiğini söylemek de ne ola ki?

  14. Kur’anın tevhit,nübüvvet,ahiret ile birlikte 4 ana gayesinden birinin adalet olduğunu belirtiyor işinin uzmanları.Cenab-ı Hakkın 99 güzel isminden özellikle Adl,Hakem,Hak isimleri insanlara yeryüzü adaletini sağlamaları gerektiğini hatırlatıyor.
    Rahman suresi 7-9
    “Göğü bu ahenkle O yükseltti ve bu mizanı koydu ki siz de ders alıp ÖLÇÜ dışına taşmayasınız.
    Öyleyse siz de tartıyı adaletle yapın,sakın teraziyi dengeyi aksatmayın!”buyuruyor.
    Olaylarla ilgili delillendirmeye de özel vurgu yapıyor Kur’an.Özellikle Nur suresi 4-17,Sad suresi 21-26 dikkat çekici.
    Hucurat 6.da ” Ey iman edenler, herhangi bir fâsık (yoldan çıkmış,ölçü dışına çıkmış kişi )size bir haber getirecek olursa, onu iyice tahkik edin, doğruluğunu araştırın. Yoksa, gerçeği bilmeyerek, birtakım kimselere karşı fenalık edip sonra yaptığınıza pişman olursunuz” emrediliyor.
    Hud suresi 113 te “sakın zulmedenlere meyletmeyin,yoksa size de ateş dokunur…”denilirken,116 da “Sizden önceki nesillerde ,dünyada fesat ve düzensizliği menedecek,böylece onları helak olmaktan koruyacak idrak ve fazilet sahibleri bulunmalı değil miydi?” İlahi beka uyarısı yapılıyor.
    Arzın Halife’si olmak üzere yaratılan insanoğlunun yeryüzündeki en önemli varlık sebeblerinden biridir adalet.Okumadan,öğrenmeden,düşünmeden, uydum kalabalığa niyetiyle de kimse adaletin tesisine bir katkı sağlayamaz.Arkasına takınılan Kalabalık ta ötede kimseyi kurtaramaz…

  15. BİLGE İNSAN,
    ALİYA IZZETBEGOVIC’ DEN….
    Herbir cümlenin üzerinde uzun uzun düşünmemiz gereken hârika tesbitler…BENİM YORUMLARIM BÜYÜK HARFLE.a.a.
    ▪“Müslümanlar,
    Kur’an hayatta nasıl uygulanacak sorusundan kaçmak için, Kur’an’ın, nasıl okunması gerektiği hususunda geniş bir ilim ürettiler.” (ILAVETEN ASLINDA İMTİHAN GEREĞİ MUHAKKAK YAHUDİLERİN DÜŞTÜĞÜ TUZAĞA DÜŞTÜLER, ZARFA BAKIP MAZRUF İHMAL EDİLDİ . ONLAR KİTABI DEĞİŞTİRMİŞLERDİ BİZ KİTABI DEĞİŞTİREMEYİNCE HARİÇTEN BAHSETTİĞİ İLMİ GENİŞLETTİKÇE GENİŞLETTİK.BU DEFA YARADILIŞIN GAYESİNE PARALEL OLMASI GEREKEN KURAN YAŞAYIŞINDAN YİNE KURANDAN KENDİMİZCE DELİLLER BULARAK UZAKLAŞTIK)
    ▪“Kur’an ve İslam, sadece hocalara bırakılmayacak kadar önemlidir.”(GERÇEK HOCA EKSİKLİĞİ DE ÖNEMLİ BİR ETKEN)
    ▪“İlimle din, birbirinden ayrıldığı takdirde, din insanları geri kafalılığa, ilim ise ateizme sürükler.” ( İLİM VE İLMİ METODOLOJİDE BİZ MÜSLÜMANLARIN BİR NEBZE SORUNU VAR: AYNI SORUN MUHAFAZAKAR HRİSTİYANLARDA DA VAR. İLİM METODOLOJİKTİR BİR ŞEYİ İDDİA OLARAK ORTAYA KOYDUĞUNDA KANITINI DA BERABER SUNMALIDIR. İNANÇ KANIT GEREKTİRMEZ HER ŞEY ZATEN KANITTIR. YANİ İNANIYORSUNDUR YA DA İNANMIYORSUNDUR. BÖYLE OLUNCA ÖRNEĞİN TARIM TOPLUMUNUN GELİŞİMİNİ İNSAN TARİH METODOLOJİSİ İLE KANITLAYABİLDİĞİ YERE KADAR KADAR KABUL EDER, ÖNCESİNİ İSE AVCI / TOPLAYICI VB DİYE SINIFLANDIRIR. BU SINIFLANDIRMA DİNİ OLARAK TARIMIN HZ. ADEM İLE BAŞLADIĞI İNANCI İLE ÇELİŞİR.BURADA ÇELİŞEN DİN İLE İLİM DEĞİL, İLMİ METODOLOJİYE YETERİNCE DELİL BULUNAMAMASIDIR VE KENDİ DOĞASINDA İLMİN DİNİ DELİLLERİ SÖYLENCE ADDLETMESİDİR. DİN ADAMLARI İLİM KONUSUNDA DAHA DUYARLI OLMALI DİN İLE İLİMİN İÇ İÇE OLDUĞU -MÜNDEMİÇ- GEREKÇESİ İLE HEM BU ALANDA İYİ YETİŞMELİ HEM DE İLMİ KANITLARDAKİ TEKNİK YETERSİZLİKLERE YETKİN CEVAP OLUŞTURACAK DÜZEYDE OLMALIDIR.GEÇMİŞTE BÖYLE İMİŞ. BUGÜN İSE İLİM DE TEKNOLOJİ DE ALLAH IN OLDUĞU HALDE SANKİ BİRBİRİYLE ÇELİŞİYORMUŞ TUZAĞINA DÜŞÜRÜLÜYORUZ. HER EBEVEYNİN ÇOCUĞUNA DİN İLE İLİMİN HİÇ ÇELİŞMEDİĞİNİ OTORİTE İLE DEĞİL BİR MÜNAZARA TARZI İLE ANLATABİLECEK YETKİNLİĞE GELDİĞİNDE TOPLUMUN SORUNU KALMAZ.NE YAZIK Kİ BİZ BUNDAN UZAĞIZ)
    ▪“Yer yüzünün öğretmeni olmak için gökyüzünün öğrencisi olmak lazım!”(EKSİKSİZ)
    ▪“İyi insan olmadan iyi Müslüman olamayız.” (BUNU ÇOK UNUTTUK)
    ▪“Bütün yücelik ve şükran Allah’a aittir ve insanların gerçek kalitesini ancak Allah tespit eder!”
    ▪“Din, hurafeleri yok etmezse, hurafeler dini yok eder.”
    ▪“Ben olsam Müslüman Doğu’daki tüm mekteplere ‘eleştirel düşünme’ dersleri koyardım. Batı’nın aksine, Doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafın kaynağı budur.”(ÇOK DOĞRU)
    ▪“Bir şahsın yüceltilmesi hadisesi, geçmişte ve bugün var ama İslam’a kesinlikle yabancıdır! Çünkü bu bir çeşit putçuluktur!”
    ▪ “Sanat için soyunana alkış tutanlar Allah için giyinene neden zulmeder?”
    ▪“Hayvanlar aç iken tehlikeli olur. İnsanlarsa tok iken tehlikeli oluyorlar.”
    ▪ “Biz de zalimlerden olursak, zulme karşı savaşmamızın bir anlamı kalmaz. Kitaba uyacağız.”
    ▪“Düşmanına benzediğin zaman, savaşmanın anlamı kalmaz.”
    ▪“Çok yaşadım, çok yoruldum! Şimdi Sevgilime kavuşmak istiyorum!”
    (Aliya İzzetbegoviç)
    Hayırlı sabahlar

  16. İmamlar her cuma adalet vaazı yaparken zorlanmiyorlar. Konferansci da zorlanmaz. İslamda adalet var da müslümanlarda yok. Kabilecilik kıyamete kadar sürer mi bilmem. Herkes taraftar olmuş. Neylesin fener neylesin galata…

  17. Konferanslarla adalet gelmez
    Adalet, Hakemlik Sistemi ile gelir. Türkiye Cumhuriyeti kanunları hakemlik sistemini yasalaştırmıştır. İsteyenler Akevler’e gelebilir hatta baştan hakemlik sistemini sözleşmelerde kabul eden artık mahkemelere gidemez. Akevler elli senedir bunu uygulamaktadır. Kimse şikâyetçi olamıyor. Akevler aleyhinde ajanların yürüttüğü tüm iddialara “Hakemlere gidiniz” demişizdir. Sonunda herkesle uzaklaşarak veya hakemlere giderek çözdük. 50 senedir yönetimde bir kırılma olmadan devam etmektedir.
    Muhterem Başkanımız Erdoğan’a ve mağdur olduğuna inandığım Gülen’e hakemlere gidin diye öneride bulundum. Defalarca teklif ettim. İki taraf da kulak vermedi. Hakemlere gitmeyenler zulmü kabul etmişler demektir. Bunlara hala önerim budur, hakemlere gidin.
    Şimdi ikinci bir hakemlik olayı vardır. Fatih Erbakan Saadet Partisi’nin başına tahliye davasını açmış. Zulüm yapıyor.
    Öncelikle Parti merhum babası tarafından İslami faaliyette bulunuyor diye halkın verdiği paralarla kurulmuştur. Ne Temel Karamollaoğlu’nun ne de Fatih Erbakan’ındır. Allah’ın binasıdır. Kim Allah yolunda daha iyi hizmet verirse onundur. Bu husustaki kararı hakemler vermelidir. Fatih önce hakemlere gitmeli idi. Kaşı taraf hakem seçmezse onun hakemi karşı tarafın da hakemini seçmeli idi. Hakemler Fatih’i haklı bulurlarsa ondan sonra mahkemeye gidebilir.
    Evet, her iki tarafa Allah’ın emrini tebliğ ediyorum. O binanın oluşmasında benim de katkım olduğu için bunu yapmak görevimdir. Hakemlere gidin. Beni hakem seçseydiniz birlikte kulanınız derdim.
    Hakemliği kabul etmeyen Saadet Partisi veya Erbakan desteklenmemelidir. Allah rızası için bunları destekliyorlarsa desteklerini derhal çekmeliler. Çekmeyenler, her iki tarafın ajanları beraber hareket ediyorlar demektir.
    Kur’an’a uymayanlar İslamiyet’i temsil edemezler.

    • Sayin hocam hakeme gitmekte çözüm değil gibi. Hz. Ali ve Muaviye de hakeme gitmişlerdi ama sonuç malum.

  18. Yararlı konularda reklamlar da yok değilmiş meğer (almak için bir kaç şey peyledim). Reklamlar tıklamak için girince konu ilgimi çekti (güya yazmayacaktım! ama yazılması gereken önemli bir konu bence de-kısa kesmek te pek kolay değil). Öncelikle, herşeye rağmen toplum açısından ihtiyaç olunan böylesine önemli konularda seminer/konferans verilmesi iyi diyorum. Artık kaç kişi gider, bu başlık altında neler anlatılır, ayrı mesele…
    Cuma namazı için hangi camiye gidilse bitişte Nahl Suresi, 90 Diyanet uygulaması olarak hatırımda. Bunu istismar eden milletvekili seviyesi ise yüz karası niteliğinde. Diyanet sadece bu ayete abone olmamalı, Nisa 58 veya135 deki ayrıntıları da öz olarak topluma iletmelidir, özellikle “ana-baba aleyhine olsa bile doğruluktan ayrılmamak” konusu çok önemli. Sapla-samanı ayırabilen için bu konu şüphesiz Nahl 90 ile çelişen bir durum değil. Bu konuya dair dosdoğru amel (eylem-söylem), “Akıl-İman Sentezi”ni gerektirir. “Ayetlerden bazıları var ki birden fazla anlama gelebilir. Niyetleri bozuk olanlar, fitne için bunları işlerine geldiği gibi (nefslerine göre) istismar ederler” (Âl-i İmrân – 7 den öğreniyoruz). Etnisitenin insanlıktan öne geçmeğe çalıştığı ülkemizde Diyanetin Cuma namazlarında topluma iletmek zorunda olduğuna inandığım bir başka ayet daha var. Ana-baba aleyhine de olsa doğruluktan ayrılmamak konusuna işaret edilince hatırıma geldi, aktarmış olayım:
    “Ey insanlar! Sizi Bana yaklaştıracak olan ne mallarınız ve ne de çocuklarınızdır… » şeklinde başlar Sebe 37. ayet ve iman sahiplerini yararlı işler yapmakla yükümlü kılar. Yıllar önce okuyup ta aklımdan çıkmayan ayetlerden biri. Anne-baba ve çocuklar…. toplumun çekirdeği bunlardan oluşuyor. Adalet bir toplum için en önemli değerlerden biri. Ters düşme durumu varsa, toplumun kalitesi bunlardan daha da önemli bir seviyede tutuluyor. Ancak malesef pratikte n’apılıyor. Adaletli-doğru olmayabilecek türlü türlü durumlarda dahi, ana-baba-çocuklar ve bunların dışında yakın akrabalar-kankalar-partizanlar menfaat grubu olarak ayırılıyor-kayırılıyor. Ezberine-akılsızca ve nefse göre hareket ediliyor. Bu konuya dair dosdoğru amel “Akıl-İman Sentezi”ni gerektirir. Bu olduğunda toplum sağlıklı, huzurlu, adaletli, çalışkan ve otomatikman başarılı bir toplum olur. Adaletin, huzurun kalitenin olmadığı ülkede birlik-beraberlik olabilir mi? çok zor! İşte ben bir vesileyle, bunun için Devleti/ülkeyi idare etme sorumluluğu verilenler arzu edilen birlik beraberliğe gerçekten önem veriyorsa, Kuran’daki bu bilgilere göre hareket etmeli, yoksa büyük vebal altındalar demiştim.
    Yukarda değinilen ayetler güncel sorunlarımıza dair proaktif tenbihler içeriyor:
    1) Genel anlamda, “etnisite”nin insan olmaktan öne geçtiği ülkemizde hiç bir coğrafik bölgede etnik nufus artış hızı (çocuk sayısı) ülke ortalamasının üstünde olmamalı-çünkü istismar edilen bir konu (özel örnek gerekirse, Güneydoğu Anadolu diyebiliriz). Bu o toplumun (ülkemizin) bütünlüğü için büyük bir tehdittir şeklinde düşünü-YORUM. Başka bir vesileyle daha etraflıca tartışılabilir.
    2) İşleri ehline verme konusunda, sembolik öneme haiz olduğu için eşsiz bir örnektir: Damadın Bakan yapılması ayetler ışığında son derece sakıncalı bir konudur. O konuda daha ehil biri bulunması konusunda hiçbir teşebbüste bulunmayıp “ben yaptım oldu-sana ne” yaklaşımı sakat bir yaklaşımdır (isterse babam olsun-ayetler besbelli). Bu konu ileri Batı ülkelerinde akıl yoluyla ulaşılmış bir konudur ve tatbikatta çok önemli bir prensip haline gelmiştir. Gelişme düzeylerine büyük katkısı olduğu da kesindir.
    3) Daha genel bir konu olarak, hiç bir dernek (masonik olsun veya dini olsun), hiçbir cemaat başıboş bırakılmamalı, şeffaf ve açıklıkla toplum yararına yönetilmesine dikkat edilmelidir (STK-Diyanet-MEB-DiNi cemaat temsilcilerinden karma komisyonlarca makul ve peryodik denetimlerle bu başarılabilir). Henhangi birinin oluşturduğu şartların toplum aleyhine gelişmesine müsade edilmemelidir-edilmesi adil değildir. Örneğin; Dünyevi menfaatler için cemaatleşme/dernekleşme bu konuda ileri gidip menfaat grubu oluşturma en basitinden “bileşik-kaplar esası”na göre son derece sakıncalıdır. Kaynaklar sınırlı ve bütün ülke için besbelli ise gruplaşma-klikleşme-partileşmeye kanalize edilmesi başlı başına adaletsizliğe yol açacak bir durumdur, kendine kayırmacı nefsi bir harekettir. “The cemaat”le gelinen durum bunun bence en bariz örneğidir. Ülke içersinde yuvalanmış, göz yumulmuş her küçük adaletsizlik neticede çok büyük adaletsizliklere götürür ve bunun bedelini suçsuz insanlar ve bütün toplum öder.
    4) Bilim teknik/eğitim imkanları/konuları da toplumda adaletli bir şekilde eşit şartlarda sunulmalıdır. Toplumdaki para ve piyasa tanrısının güdümündeki inanç mensupları, çoğunluğu müslüman olan, ve yalnızca Allah’a iman etmiş çoğunluğun önüne geçmemelidir. Devletin bu konuda kayırıcı ve kollayıcı olması önemlidir. Bu da devlet okullarını özel okulların kalitesine çıkarmakla mümkün olabilir (ekonomi nicelik için yeterli değilse, öncelikle nitelikle).
    5), 6), 7) say sayabilirsen…… diğer birçok sorunla ilgili konuların ipuçlarını Kuran’da görmek mümkündür. Cehennem konusu dahil bütün sorunların çözümü için Akıl-İman Sentezi…..

  19. İktidar olundu ama muktedir olunabilmiş değil deniliyordu. Sanırım artık hem iktidar hem de muktedir bir yönetim var. Ancak muktedir olmak adalet terazisini doğru tartmak demek aynı zamanda. Terazi şaştı mı işleyiş bozuluyor. Ha eskiden çok mu doğru tartardı bu terazi? Tartmazdı elbet tartmazdı da zaten öyle bir beklenti içine pek giremiyorduk o dönemlerde.

  20. Hukuk-Din-Ahlak
    Günümüzde akıl ile mer-i hukuk arasındaki bağıntı ahlak ile hukuk arasındaki bağıntıdan görece daha kuvvetlidir.
    Ahlakın normatif biçimi olan morality düzenlemeler hariç, eş deyişle din kaynaklı kodifikasyonların aksine batı medeniyeti ahlak ve hukuk kurallarını ayrıştırmaya, alan olarak içsel-dışsal, cezaya bağlı-vicdani yükümlülük çerçevesinde değerlendirilebilir olarak kategorileştirmeye çalışmıştır.
    Bunun nedeni; toplumsal düzende bireylerin birbirlerinin hayatına müdahalesini ortadan kaldırırken kişisel tercihinde alabildiğine bağıtsız davranabilmesini sağlamaktır.
    Dini (morality) değerler, ahlaki değerler, töre ve gelenekler batı(cı) bireyin önünde özgürlüğü kısıtlayan, sanatın ve ötesinde insanın gelişmesini önleyen ayak bağları olarak görülmesi yoğunlukla işlenmiş, özellikle ilişkilendirilmiştir.
    Hukuk kuralı olarak ahlakın yaptırıma bağlanması batı(cı) bireyin akli yetilerinde yer almaz. Hayat felsefesinde de buna bir alan bulamaz. Ona göre ahlak ve hukuk birbirinden iki ayrı alanı düzenler. Bu kavramlar birbirlerinden ayrı olmakla yetinmeyip diğerine sırtını dönmüştür. Öyle ki hukukun adil bir yargıya varabilmesi için alabildiğine ahlaki alandan uzaklaşması gereklidir. Bunu şu ön kabule dayandırır. Ahlak sübjektiftir, kişiye göre, topluma göre, inanç guruplarına göre değişir. Oysa hukuk herkese göre ve herkes için doğru yanlış kavramlarının normatif olmasını gerektirir. Özetle; kendi ahlaki anlayışımıza uygun davranışta bulunmayan diğer bireyleri yargılama hakkımız yoktur.
    Felsefi alanda bu ayrımın işlenmesi veya geniş kabul görmesi, toplumsal hayata etkisi açısından paralellik göstermez. Batı toplumu önce dinini sekülerleştirdikten sonra hukukunu pozitif anlayışa göre dizayn etmiş, nerede ise ahlak-din-hukuk aynı kavrayış potasından neşet eder hale gelmiştir.
    Fakat bizim gibi hukuku ile dini (ahlakı yahut inanışı veya anlayışı) arasında en azından referans olarak illiyedi zayıf olan toplumlarda hukuka saygının azalması, hukuk güvenliğinin sarsılmasına bu ayrımın yol açması kaçınılmazdır.
    İnsanlar inanmadıkları kanunlara (kanuna inanmak!!) uymakta kendilerinde bir içgüdü eksikliği hissetmekte hatta ve daha kötüsü hukukta yol bulanların ahlaken de doğru yolda oldukları kanaati taşımaları kanıksanır olmuştur.
    Toplumsal hayatta yükselerek devam eden vandalizmin, adalet tevzindeki eksikliğimizin asıl nedeni budur.
    Ahlaktan bağımsız bir din (veya dindarlık) mümkün mü? Hz. Muhammed (sav) “Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” buyurmaktadır. İnsanoğlunun fıtraten ahlak üzere yaratıldığına işaret olan bu hadis, felsefe tartışmaları ve tarihindeki ahlak ve dinin kaynağı üzerine tezleri gözden geçirmeyi gerektirir. Seküler düşüncenin özellikle ayrıştırdığı din-ahlak kavramları islam öğretisi içinde da bir damar içinde akmaktadır.
    Hz. Aişe’nin “O’nun ahlakı Kur’an idi” sözü müslüman bireyin islama girmekle bir ahlak dairesine girdiğini bildirir.
    İnsan, İslam (ahlak) fıtratı üzerine doğar. Bu da ahlakı; toplum içinde bireylerin geliştirdikleri bir takım ameli pratikler şeklinde gören (ahlak-etik-etos-alışkanlık) anlayışın uzağındadır.
    İslam ahlakı normatif ve dışa dönüktür. Din ahlaklı bir toplum kurmayı öngörür. İslam ahlak anlayışı Allaha imanla din haline gelir. Hz. İbrahim’in kendi çabası ile Rabbini bulmadan önceki hali ahlaktır. Tanrıyı bulma çabası ve iman ahlakın bir gereğidir.
    Dinden bağımsız ahlak düşünülemez ama ahlaktan bağımsız dindar olabilir mi sorusu ile şunu anlamaya çalışırız. Özellikle kapitalizmin kendini dayattığı çağımızda dindar kimliğini ön plana çıkaran bireylerin ahlaki tutarlılık göstermemesinin anlamı nedir? Bu halin en mantıklı açıklaması yahut en gözden kaçan nedenlerinden biri, dinin ilahi bir norm olmaktan çıkarılıp idolojik bir ‘form’a indirgenmesidir. Burada insanlar dindar olmuyor, ‘taraf’ oluyorlar.
    Ahlaki sorumluluktan ferdin kendini beri kılmak için kullandığı en önemli saik ise ‘zarar’ kavramıdır. Klasik kaynaklardaki zarar kavramı ile başkasının gördüğü zararın doğrudan gösterilemediği modern hayattaki iktisadi faaliyetler dindar müteşebbise alan açmaktadır.

    • ‘Seviye’ itibariyle ağır ama aydınlatıcı olmadı da değil..teşekkürler hd.

      • Seviyesini bilmem ama “hacimli” bir metin olduğu için sizi bi parça yorması normal hasan bey:)

    • seviye olarak ağır görünebilir ama anlamsız ve çelişkilerle dolu. ennhafifinden “yazar kendine özel anlamlar yüklemiş” denilenilir. “öyleyde biz de ahlakı özgürlüğü kısıtlayıcı plarak kabul edelim. batı bu nedenle daha ahlaklı olduysa bizde belki ahlakı küçümseyerek daha ahlaklı olabiliriz” önermesine neden olabilecek kadar mantıksız bir yazı. zannediyorum yazar, insanlara saygıyı, doğru olmayı, insan haklarına sygı göstermeyi vs ahlaki davranış formundan çıkarıp, ahlakı sadece kızların etek boyu olarak görmüş. zaten hem bizim hem de diğer müslüman ülkelerdeki temel sorunlardan bir tanesi kavramlarımızın evrensel normlarla örtüşmemesidir. “iyi adam abdullah gül” bu nedenle şike eylemine 500 sene cezayı gayet makul bulabilmekte… zaten bu yerellik nedeniyle birilerine mektup gönderebilmekte.

      • konuyla ilgili ilave!
        bazı davranışların ceza-i müeyyideye tabi olması, diğer bazılarının, hoş görünmemekle birlikte ya da bakış açısına göre değerlendirilmekle birlikte ceza-i müeyyideye tabi olmaması, sadece batıda geçerli bir durum değil, islamda da var olan bir durumdur. bu durumlar da, (herne kadar din konusunda ahkam kesecek düzeyde din bilgini olmasam da, sağdan soldan duyduklarıma göre…), ahirette cezalandırılacaklar, dünyada cezalandırılacaklar, affedilebilirler, affedilemezler, günah, mekruh vb. kategorizasyona sahiptir. mesela kul hakkı, Allah tarafından affedilmezken, başka bazı günahlar, tövbe ile bile affedilebilmektedir.
        – yani demem o ki, ceza-i müeyyideye tabi olanları hukuksal sorun, diğerlerini ise ahlaksal sorun olarak görmek, batının böyle yaptığını iddia etmek, yazarın öznel (hatta belki de farkında bile olmadan) yaptığı bir ayrımdır ve külliyen yanlış bir ayrımdır.

  21. Fehmi Bey;
    Siz akıl, mantık, izan, irfan, İslam doğrultusunda vicdanın gereğini yazıyorsunuz. Lakin şu yazılarınıza yorum yazan bazılarında (trol mü ne diyola bunlara) bunlardan hiçbiri yok sanki. Hiçbir şey yazmayacağım. Sadece şunu diyeceğim ve bu utanmaz insanların da en kısa zamanda utanmasını dileyeceğim. İslam dünyasında adalet, eşitlik, hukuk, vicdan hüküm sürüyor olsa idi milyonlarca insan Batılı Hristiyan ülkelere sığınmak için ölümü göze alıp denizlerde, yollarda, dağlarda, kamplarda perişan olmazdı. İslam ülkelerinin en büyük başarısı hain üretmek ve insanlarını Hristiyanlara sığınmacı yapmak.NOKTA

    • İslam dünyasında bugün mü adalet yok.
      ama Sn Koru dahil hiç bu konulara girmediniz
      Ne siayaset ne bu konular.
      Ne oldu size bir anda .İslamda ve islam coğrafyasının adalte ihtiyaç olduğunu hatırladınız.
      Peki bu darbecşlere nasıl bir adalet düşünüyorunuz.
      Ya vatanı 1 dolara satanlara

    • Sayın Temur bu trol tayfanın işi bu. Bu trollük işinden para kazanıyorlar. Sayın yazarı ve kendileri gibi düşünmeyen yorumcuları bazen kapalı bazen açıktan tehdit edip, hakaret edip sindirmeye çalışıyorlar. En iyisi onları yok saymak. 🙂

  22. Fehmi Bey size ve değerli okuyucularınıza günaydınlar dilerim. 40 yılı mütecaviz senedir ülkemizde fikirlerinizi serdediyorsunuz. İslam Ülkeleri adına değişen ne var çok merak ediyorum ?

  23. Haşmet ten:
    Derme çatma entellektül yerine “Yalandan din,iman,adalet havalarını” koyabilirsiniz
    Fetö yardakçılığını bırakın artık!
    Derme çatma entelektüel havalarınızı da, yalandan evrenselci yavelerinizi de alıp başınıza çalın!
    Ya da en iyisi…
    Gidip dışarıdaki ağbilerinize “bu kadar açıktan yapmayın, biz zor durumda kalıyoruz” diye ağlayın!

  24. İçinde bulunduğumuz ahvalin sebepleri üzerinde düşünürken aklıma gelen önemli hususlardan biri de ’emri bilmaaruf ve nehyi anilmünker’ emrini hakkıyla yerine getirememiş olmamiz. Bu emrin en mühim hikmetlerinden biri de inananları sürekli bir öğrenme gayretine itmesi ve öğrendiği doğru bilgileri bilmeyenlere aktarma yoluyla da insanlar arasında kuvvetli bir bağ oluşturması. Başka hikmetlerini konunun uzmanlarına bırakıp şu fitne fesat zamanlarında her kim bu ilahi emrin gereklerini yerine getirme adına bir hakikati hatırlatıyorsa takdir ve destekleri hakediyorlar. Herkesi bu ilahi emrin hikmetleri üzerine düşünmeye davet ediyorum.

    • Valla ben elimden geleni yapıyorum ama daha bi işe yaradığını görmedim nokta arkadaş:)

  25. “Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan ve adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kin ve nefretiniz sizi asla onlara karşı adaletsizliğe sevketmesin.” (Maide Suresi, 8).
    Bu Ayet’i Kerime bile her şeyi apaçık söylüyor. Keşke insanlar Dini kendilerine göre değil de; kendilerini dine göre dizayn etseler.
    SAYGILAR SEVGİLER

      • Sana bir örnek vereyim H. Gayret Bey: Şu üstü kapalı ihaleler var ya hangisi din kuralları çerçevesinde yapılmış bilginiz var mı? Adam Bas bas bağırıyor hırsız bizim hırsızımız. Savcı yok yargı yok. Görmedim, duymadım, bilmiyorum misali…..
        SAYGILAR

  26. Yazıyı dikkatle okudum…
    Ve düşünmeye başladım…
    “ADİL DÜZEN” mücadelesini…
    Erbakan ve Karagülle’nin çalışmalarını…
    Necmettin Erbakan ve Süleyman Karagülle “ADİL DÜZEN” projesini dünyaya anlattı…
    54. Hükümet Başbakanı Necmettin Erbakan kokusu mesabesinde olsa da hükümet olarak “ADİL DÜZEN” uygulaması yaptıklarını söyledi…
    “ADİL DÜZEN” çalışmaları teorik ve pratik, ilim ve amel olarak 1967 yılından yani tam 53 yıldan beri devam ediyor; nitekim bu hafta 1001’inci (binbirinci) seminerimizi yapacağız…
    Ve…
    Ülkemizde adında “ADALET” kelimesi olan bir parti yıllardan beri tek başına iktidarda ama her nedense ne “ADİL DÜZEN” çalışmaları ne de Adil Düzen ekibinin hazırladığı “ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI” çalışması ile ilgilenmemekteler; kendilerine bizzat Meclis’te ve bütün milletvekillerine ANAYASA ÇALIŞMASI ilgili KİTABIMIZ bizzat ulaştırıldığı halde!!!
    Acep nedendir?!.
    Neden?

    • Tam manasıyla bağımsız olmadıklarından dolayı değil mi? Bazen ABD’ye gülücükler saçıyoruz, bazen de Rusya’ya….

  27. Çoğu dini konulara mesafeli yada muarız kimselerin sıklıkla söylediği müslümanların her konuda işlerine geldiği şekilde Kuran ve hadisleri tevil etme kötü alışkanlıkları son zamanlarda had safhaya ulaşmıştır. Uzun lafın kısası islamcılar İslam’a iyi gelmemiştir ve kutsal dinimize nakıse teşkil edecek söz ve icraatlarına İslam’ı ve bazı ulemayı sui kabul edilecek fetvacıları ile geniş kitleleri İslam’dan soğutmuştur. Meşhur deizm artıyor istatistiklerini netice vermişlerdir. Kavgada kafasını korumak için okudukları elifba cüzünü kafalarına siper eden küçük çocuklar gibi İslam hakikatlerini siyasi rakiplerine karşı siper ederek yapılan siyaset aksül amel yapmış ve pek çok kişinin tereddütlerini tahrik etmiştir.

  28. Kur’an’da belli bir yönetim biçimi öngörülmemiş.Ama insanlar arasında adaletle hükmetmek gerektiği ısrarla vurgulanmıştır.Dolayısı ile adalet üzerinde ne kadar durulsa yeridir.
    “Zulüm ile âbâd olanın âkıbeti berbat olur”,
    “Adalet mülkün temelidir” gibi,her biri adaletin önemine işaret eden sözler de herkes tarafından bilinmektedir.
    Fehmi Bey’in yazısında “… Dinleri ‘hukuk’ kavramını bu denli önemsemiş ve ‘adalet’ kavramını hukukun temel ilkeleri arasında saymış…” ifadesi geçiyor.Hukuk,her ne kadar haklar anlamına gelse de,
    hukuk= adalet dense bile abartılmış olmaz kanaatindeyim.
    Adaletin nasıl tecelli edeceği meselesine gelince… Adalet masumların zarar görmemesini,suçluların ise
    cezalandırılmasını gerektirir.Nitekim Hz.Peygamber suç işleyen kızı Fatıma bile olsa cezalandırmaktan geri durmayacağını ifade buyurmuştur. Bu nedenle hırsızların,soysuzların,katillerin,
    darbecilerin ortalıkta fütursuzca dolaşması değil,cezalandırılması adalettir.
    Şimdi yazısındaki iki cümleyi aktararak Fehmi Bey’in yazısındaki bir çelişkiye değinmek istiyorum.
    Birinci cümle şu:
    “Hukuk ve adalet dindar insanların en fazla kulaklarının dolu olduğu konulardır. Camilerde verilen vaazlarda, okunan hutbelerde sıkça bu konu İslam tarihinden ışık tutucu örnekler de verilerek cemaatle paylaşılır.”
    İkincisi de şu:
    “Gerçekler bu iken, bizim belediyenin ‘İslam’da hukuk ve adalet’ konusunda vatandaşları aydınlatmak üzere bir konferans düzenlemesini olağanüstü ileri bir cesaret ürünü olarak gördüm.”
    İmdi,camilerde vaizlerin gösterdiği cesareti(!),belediye niçin gösteremesin?
    Vaizler vaazlarında sık sık adalet konusunu işlerken,belediyelerin adalet konusunda bir konferans düzenlemesinin
    cesaretle ilişkilendirilmesi abartıdan başka bir şey olmasa gerektir.
    Öte yandan ülkemiz yönetiminin en tepesinde,bir şiir okukumaktan dolayı,
    yani haksız yere hapis yatmış bir insanın bulunması,adaletin tecellisi konusunda Türkiye için bir şans sayılmalıdır.

  29. Ah birde Fetöş ün yaptığı adaletsizlikleri yazabilseniz
    Sahi bir darbe oldu mu sizce
    Sahi bu darbeyi gülen mi yaptı (FETÖ diyemiyorsanız )
    Bu ABD darbesi yüzünden birçok adaletsizlik oluyor olmasın
    At izi it izine özellikle fetö cüler tarafından karıştırılıyor olmasın
    Hala ABD darbesi devam ediyor olmasın
    Birileri de bu yangını bahane edip bu darbe ile mücadeleyi sulandırıyor itibarsızlaştırmaya çalışıyor olmasın
    Yangını kendileri çıkarmış itfaiye niye söndüremiyor diye bağırıyorlar birde üstüne benzin dökmeye devam ediyorlar

  30. Acikca soylenmese de, Siyasal Islam’in temsilcisi olarak bilinen AKP’nin iktidara gelmesi, ulke’ye Tanrı’nın bir lütfudur. Zira bu yolla halk, bir daha Islam’in adini kullanarak (ya da bir baska din’in, farketmez), iktidara gelmek isteyenlerin asil niyetlerini ogrenmis oldu. Umarım, ders çıkarmak icin geç olmaz da, ulkenin akibeti, “bu bana dersi oldu” diye sonlanan fıkradaki Laz’in akibetine benzemez.

  31. Benim, bu yazı içerisinde en fazla dikkatimi çeken bu cümle oldu: “Her insanın doğuştan sahip olması beklenen temel hak ve özgürlükler konusunda en cimri yönetimler İslam Dünyası içerisinde bulunan devletler…”
    Bu cümle içerisinde ise; İslam Dünyası içerisinde bulunan devletler..yönetimler.
    Aklıma gelen de şu oldu: Bu yönetimler, idarede, İslam’ı esas almıyorlar ve hatta onu reddediyorlar. Dolayısıyla bu devletler için İslamiyet özde değil sözdedir.
    İdarede dikkate almadığınınız, ahkamını uygulamadığınız bir dine referans, ancak onu cari sisteme bir araç olarak kullanmaktan öte bir şey değildir.
    Müslüman ahaliye gelince; biz de günlük yaşamamızda dinimizin ahkamına bağlı olmadığımızdan ve onu uygulamadığımızdan din-iman sözde kalıyor.
    Müslüman toplumlarda-yönetimlerde, İslam hukukunu-ahkamını kim/ler uygulayacak? Asıl cevaplanması gereken soru budur.
    Yoksa, yaşanmayan bir dini, müntesiplerinin yaşamadığı bir dini sorgulamak, onu günah keçisine çıkarmak en basitinden adaletsizliktir, haksızlıktır..Allah’a…
    Din, İslam , Allah’ın kullarına, ahkamını yaşasınlar, uygulasınlar diye indirdiği bir yaşam şeklidir..şekilde kalsın diye değil! Vicdanlara hapsedilsin diye değil!
    İslam dünyasındaki olumsuzluklar, İslam referans alınarak degerkendirilecekse eğer, orada, İslam’ın yaşanılır olup olmadığına bakılmalı; yaşanmıyorsa nedenleri üzerinde kafa yorulmalı.

  32. Fehmi bey! Allah razi olsun, islami siyasete alet edenlere gereken cevabı
    verdiniz.
    Keşke, İftira. atip, tehdit edenler’le yalan şöyleyip küfür, edenler ve bunlara destek verenler hakkındakı ayetlerdende bir kaç örnek verseidiniz.
    Halak olan kavimlerin o zamanlarda ayri ayrı yaptıkları ne kadar kötülük varmmış ise şu an hepisi Müslümanlarda mevcüt.
    Özeliklede bizde daha fazla.

Yoruma kapalı.