Bir uydurma ‘sakıncalı’ bir kez daha uyarı görevini yerine getiriyor.. Bu yazım o uyarı…

31
Reklam

Türkiye’de o zamanlar her on yılda bir yapılan askeri müdahalelerin üçüncüsünden yalnızca iki yıl sonra (1982), ABD’deki öğrenimimden (yüksek lisans, Harvard Üniversitesi) ülkeme döndükten sonra akademik hayata girmek istedim.

Gözüm bir üniversiteye kapağı atabilmekti.

Bir yandan Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (SBF) doktora kurlarına devam ediyor, bir yandan da üniversitelerde ilgi alanıma giren kadroların açılmasını bekliyordum. 

SBF’de girdiğim asistanlık sınavında başarılı bulunmamamın bir mesaj olduğunu anlamamıştım.

Oysa, sınav sonrası koluma girerek beni en yakındaki bir kafeye götürüp teselli eden kıdemli jüri üyesi profesörün özür diler tavrından bunu anlamalıydım.  

Mesajı almadığım için arayışımı sürdürmem sonucu İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde sınavına girdiğim ve kazandığımın bölüm başkanı tarafından bildirildiği okutmanlık kadrosuna atanmam bir türlü gerçekleşmiyordu. 

Sürekli başvurularım üzerine Başbakanlık Personel Genel Müdürlüğü’nden ‘sakıncalı’ olduğuma dair kendilerine bir yazı geldiğini ve bu sebeple atanmamın uygun görülmediğini rektörlük aylar sonra bana bildirmek zorunda kaldı.

Gazeteciliğim devreye girdi ve neden ‘sakıncalı’  görüldüğümü öğrenmem zor olmadı.

Reklam

Hakkımda iler tutar olmayan bir-iki iddia ‘sakıncalı’ sayılmam için yeterli bulunarak resmi bir rapor haline getirilmişti.

[İddialardan birine göre, MTTB başkanlığım döneminde, Ege Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Saffet Solak’ın dövülmesi olayında adım geçmekteydi. Saffet Solak MTTB olarak konferanslar düzenlediğimiz saygın bir bilim insanıydı. Bize yakın fikirleri sebebiyle bazı tiplerin saldırısına uğramıştı. O olayda benim adımın geçmesinin sebebi şaşırtıcıydı: MTTB olarak kendisini savunan bir bildiri yayımlamıştım. Aleyhime rapor düzenleyenler adımın kendisini savunan bir bildiride geçtiğini yazmak yerine, sadece olayda adımın geçtiğini yazmakla yetinmişlerdi. Askeri dönemde gerçeği kime, nasıl anlatacaktım?]

SBF asistanlığı için başarısız olmuş, 9 Eylül’de ‘sakıncalı’ bulunmuştum.  

Ne zaman biriyle ilgili ithamlar havada uçuşsa kendi başıma gelen olayı hatırlar ve o insanın başına getirilene kuşkulu yaklaşırım.

İstanbul’un büyükşehir belediye başkanı olan Tayyip Erdoğan’ın Siirt’te yaptığı konuşmada okuduğu bir şiir yüzünden ‘sakıncalı’ sayılarak siyasi hayatının söndürülmek istenmesine en yoğun karşı çıkanlardan biriydim.

Sürecin -28 Şubat 1997’de başlayan karanlık dönemin- en baskıcı günlerinde askerleri çok rahatsız edecek, onların yandaşlığını yapan kalem erbabının özellikle üstüme saldırmaları sonucunu doğuracak yazılardı yazdıklarım.

Yalnız yazmakla da kalmadım, sürekli katıldığım TV programlarında aynı tavrımı sürdürdüğüm gibi, kapımı çalan her yabancı meslektaşa Erdoğan’a yapılanın ne kadar büyük bir haksızlık olduğunu anlatmaktan da geri durmadım.  

Arşivim tanığımdır.

Reklam

Kaderin böyle oyunları var; İstanbul’un şimdiki belediye başkanı Ekrem İmamoğlu da bazılarına göre siyasi hayatını sonlandırmaya yol açabilecek iddia ve ithamların hedefinde bugün. Kimileri görevden alınıp yerine kayyum atanacağını bile ileri sürüyor.

Hakkında tedavüle sokulan iddialara göre, İmamoğlu, başkan seçildikten sonra, sayıları 700’den fazla olan ‘sakıncalı’ kişiyi belediyede göreve atamış. İçişleri bakanı Süleyman Soylu o kişilerin ‘terörist’ veya ‘terör örgütleri ile iltisaklı’ olduğunu söylüyor.

Parklarda görevli ise bu sakıncalılar, o parklara çocuklarımızı nasıl gönderebilirmişiz… Metroda veya taşıma araçlarında çalışıyorlarsa, toplu ölümlere sebep olabilecek eylemler gerçekleştirmeleri pekala mümkün değil miymiş… 

Kamuoyu önünde yapılan bu vahim iddialara verilen “Gerçekten terörist olan varsa, sakıncalı oldukları doğruysa bildir, kulağından tutup atayım” ya da “Eğer öyle bir durum varsa neden tutuklanmıyorlar” türü cevaplar havada kalıyor.

İddia sahibi içişleri bakanı olunca bir bildiği vardır diye düşünülüyor olmalı.

Herhalde haklarında bir fiş, hatta rapor bulunduğu sanılıyordur.

Fişleme nasıl olduysa doğal karşılanır hale geldi.

Oysa 1980’li yıllarda, askerler yerlerini seçilmiş sivillere terk ederken, dönemin gazetelerinin ısrarla konuyu gündeme taşımaları sonucu, o güne kadar kişiler hakkında tutulmuş olan fişlemeler imha edilmişti.

Bir daha mahkeme kararları dışında hiçbir bilgiye itibar edilmeyeceği devlet yetkilileri tarafından kesin bir dille ifade edilmişti.

Askeri dönemde bile, benim akademik hayata intisap arzumun önünün kesilmesine sebep olan da dahil, kişiler hakkında yazılmış raporların altına, o rapordaki bilgilerin kanıt yerine geçmeyeceği notu düşülürdü. 

Nitekim, üniversitelerin kapısından döndürüldükten sonra, kendisine “Ama benim hakkımda asılsız da olsa bir ‘sakıncalı raporu’ var” hatırlatmasını da yaptığım halde, bir cesur bürokrat sayesinde, bir memuriyete atamam yapılabilmişti.

Günümüzde fişleri geçerli sayan yeni bir anlayış mı belirdi?

Diyelim fişler doğru ve gerçekten ‘sakıncalı’ biri belediyeye eleman olarak sızdı; bunda atamanın nihai mercii bile olsa belediye başkanının suçu ne? Adalet bakanlığı birimlerinin iyi hal kağıdı verdiği birini işe başlatmamak, esas bu suç olmalı, değil mi?

Fazla uzak sayılmayacak bir geçmişte henüz siyasi hayatının başlarındayken Tayyip Erdoğan’ın geleceğini karartmak için başvurulan yöntem sonuç alabildi mi? 

Tayyip Erdoğan bugün Cumhurbaşkanı…

Kendisine o günlerde “Muhtar bile olamaz” denildi de ne oldu?

Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığına giden yolu kısaltılmak isteniyorsa o zaman başka tabii…  

Ben yine görevimi yerine getireyim ve belki dinleyen olur diye yıllar önce Tayyip Erdoğan’ın siyasette önünü kesmek isteyenlere yaptığım daveti bu kez Ekrem İmamoğlu için tekrarlayayım: “İnsanları boş iddialarla rahatsız etmekten vazgeçin.”

ΩΩΩΩ

Reklam

31 YORUMLAR

  1. “Ancak, anlatamadık. Hendek atlatamadık!” demiştim ama daha önce “anlatamadık” dediğimiz önemli konuyu da ifade etmiştik. Kim üstüne alındı da hasıraltı etti? Molla Kasım okuduğunu anladı mı? Alınacak ne var bunda? Genel bir ifade idi. “Güc”ün egoistliği ve bunun sayesinde istismara kaçarak “Güc”ünden düştüğü sadece bu iktidara has bir özellik değildir. Genel bir hastalık ve zafiyettir. CeHaPe döneminde bu yok muydu sanki? Hele hele M. Kemal Atatürk Paşamız döneminde.


    Gücün suçu, işbu suç!
    “İstismar edilen güç,

    gücünden düşer” dedik,
    Bu “Hayr” değil, ’Şer’ dedik!

    Halbuki, “kısır döngü”den sonra neler olduğu kafiyeli bi şekilde ifadesini buluyordu….

  2. ….
    De Javu! hani ibret?
    Durum bundan ibaret!

    Üfürükten nem kaptık!
    “Onlar yaptı, biz yaptık!”

    • ….
      Onlar kim!? bu bir töhmet,
      Aynı millet, hükümet!

      Canım ne var, bu işte!?
      “Oylarımız inişte!”


      • Soruna ilaç şuydu;
        İşin çaresi “oy”du!

        Seçim seçim üstüne,
        Dünden geldik bugüne…


    • Ancak, anlatamadık,
      Hendek atlatamadık!

      Kısır döngü makine,
      Çekti bizi içine….

      Makineye bağlandık!
      Sonra durup ağlandık,

  3. BU DURUMU BEN BURADA DEFAATLE YAZDIM, TÜM BUNLAR DOĞRUDUR, BÜTÜN FETÖCÜ KHKLILAR İSTANBUL İBBde İŞE ALINDI, GÖZYUMANLARIN ALLAH BELASINI VERSİN DEDİM!
    EN AZINDAN BİRKAÇ HELAL SÜT EMMİŞ İDARECİ HALA KALMIŞ Kİ BU MANKURTLARI TESPİT ETMİŞLER:

    “Hakkında tedavüle sokulan iddialara göre, İmamoğlu, başkan seçildikten sonra, sayıları 700’den fazla olan ‘sakıncalı’ kişiyi belediyede göreve atamış. İçişleri bakanı Süleyman Soylu o kişilerin ‘terörist’ veya ‘terör örgütleri ile iltisaklı’ olduğunu söylüyor.”

  4. “Şaban Erbaş. Çırpı Menteşe Muğla.
    29 Aralık 2021 At 00:51
    Selam
    Sayın Koru
    Bu (medya kendini iktidar ….) makslenizi, başka bir yerden referansla okumak için sayfanızı açıp makalenizi okumaya başlamıştım. İlk cümlelerinizdeki manzara ile okumaya gerek kalmadı makalenizi
    Vereceğiniz kiloyu almanız, ne kadar mantıklı? Karnına sahip çıkamayan, diline/fikrine nasıl sahip çıkabilir? Hangi makul sözü söyleyebilir, makul işi yapabilir.”
    VALLA SAYIN YAZARIN İŞİ DE ZOR ŞABAN BEY!
    BEN DE BUGÜN KENDİSİNE NE BU TÜRKÇE HATALARI DİYE ÇIKIŞTIM AMA SİZİN DÜNKÜ İŞKEMBEYE DAİR ELEŞTİRİNİZİ İSE YENİ GÖRDÜM…
    İNSANLARIN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ, EKSİK VEYA FAZLALIKLARIYLA ALAY ETMEK AYIPTIR!!!
    BURASI ÇAMLIBELİN MALPAZARI MI, KARŞINDAKİ KİŞİNİN ETİNİ KEMİĞİNİ AYRI TARTIYORSUN???
    MÜNASEBETSİZLİĞİN BİR SINIRI YOK MU ARKADAŞIM???

    • Sayın, H.Gayret! Tarafınızdan yanlış anlaşıldım galiba: Sayın Koru bir (veya bir kaç) önceki makalesinde, “fırınlardaki askıda ekmek uygulamasına” güzelleme yapıyordu. Mezkur makalesinde de “aldığı kilosunu verme” işinden söz ediyordu. İki durumun tenakuzu sebebiyle yukarki durum ve yorum sadır oldu. Kimsenin kilosuna karışmadım, alay etmedim; öyle yanlışlar bize uzak

  5. Fehmi Bey, yaşadıkların senin için ders niteliği taşımamış. Bugün iktidara gelmeleri için çaba gösterdiğin adamlar seni sakıncalı gören adamlar. Yoksa yanlış mı? Veya sen de onlardansın da numara mı yapıyorsun.

  6. biseyler biliyordur da boyle yapiyor ve bu durumu onaylamak hic de dogru bi davranis ve yaklasim degil. bu yaklasimlarin arkasi hep bos cikiyor… makama guc verilmeli ama makam sahibi adaletli olmailidir…

  7. DİYARBAKIR D.G.M. KARARI
    DGM ler heyetli mahkemelerdir.
    Bir başkan iki üyeden oluşur .
    O tarihlerde üyelerden bir askeri hakimdir.
    Heyetli mahkemelerde özelikle mahkumiyet kararları duruşma anında oluşturulamayacağından bir gün yada daha önceden heyet üyeleri kararlarını açıklar.
    Başkan ona göre kararı hazırlar.
    Karar hazırlama işini istisnaen üyelerden biri de yapar.
    Tabii ki duruşmada kararı başkan açıklar.
    Tabii ki bu süreç dosyanın eksiklikleri tekemmül edip, Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalaasını verdikten sonra yaşanır.
    Erdoğan’ın şiir olayında, karardan bir gün önce heyet “oybirliği ” ile beraat kararında mutabık kalır.
    Ertesi gün karar öncesi, başkan ve askeri hakim üye karalarının”mahkûmiyet” yönünde olduğunu söyleyince, sivil üye “dünden bu güne ne değişti, dosyaya yeni tanık ifadesi, bilirkişi raporu vs. girmedi” diye sorunca başkan ve askeri hakim üye hiçbir açıklama getirmeden “biz böyle düşünüyoruz” demelri üzerine, sivil üye “ben beraat düşünüyorum ve size muhalefet ediyorum” demesi üzerine karar sivil üyenin muhalefet ve oyçokluğuyla MAHKÛMİYET olarak çıkar.
    Göklerden yine bildik bir karar.
    Pekâlâ siz her türlü makama geldiniz.
    Vakti zamanında sizin hakkınızda beraat görüşü bildirmiş bir hakim var. Bu hâkimi Anayasa Mahkemesi başkanlığına kadar getirmezmisiniz?
    Olay normal ise tabii ki.
    Bu hakim herhangi bir terfi almış mı?
    Güldürmeyin beni!!!

  8. Siyasal İslamcının biri eskidi diğerini verelim (A. Gül) . Olmadı yine Karadeniz lobisinin etki edebileceği bir laz müteahhit verelim (E. İmamoğlu).

  9. İnsanlık tarihi boyunca insanın, insana yaptığı zulümlerin haddi hesabı yoktur .
    İslamiyetteki dört mezhep imamından , Ortaçağ’daki engizisyon işkencelerinden , Galileo’dan vs. tutun Cumhuriyet dönemindeki idamlar, yurtdışına kaçmak zorunda kalan insanlar , Nazım Hikmet,Sabahattin Ali ,Mehmet Akif Ersoy, İskilipli Atıf Hoca vs. ve 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül , 28 Şubat ve nihayet 2007 kumpas davaları ile FETÖ suçlamaları ….
    Yani tarih adeta zulümlerle , işkencelerle yoğrulmuş !
    Ve ne yazık ki insanoğlu bütün bunlardan zerre kadar ibret almıyor !
    Selamlar, saygılar

  10. Yalancı çoban misali…
    Bu tür iddialarda, iddia sahibinin ciddiyetine bakmak gerekmez mi? daha önceki iddialarından birisi on bin dolar alan siyasettçi var diyordu ne oldu?
    İddia sahibinin kim olduğu önemli değil, önemli iddiaları ve ciddiyeti
    İşte böyle yalancı çoban misali bir defa güveni kaybettiğin zaman hiç kimse inanmaz ciddiye almaz.
    Maksat üzüm mü yemek yoksa bağcıyı mı dövmek. Yerine kayyum atmaksa bu çok tehlikeli bir durum. Ülkenin altına dinamit döşemekten daha tehlikeli. İBB ye kayyum atamak başka yerlerde kayyum atmaya benzemez.

    • Ahmed bugün ülkemizin en acil sorunu ankara ve istanbul belediyelerine acilen kayyum atanmalıdır, yoksa çok daha büyük sosyoekonomik sorunlar yumağıyla boğuşmak durumunda kalabiliriz, uyanın artık?

      • Ankara ve İstanbul yeter mi? Bence yetmez. En fazla 6 aylık ihtiyacı karşılar, Londra’ya da kayyum atayın. Sonra Berlin New York sırayla gidersiniz:))

  11. Yapılanlar “İnsanları boş iddialarla rahatsız etmekten vazgeçin.” temenniniz ile ilgili değil ki.. Besbelli fişlemeler devam ediyor ülkemizde. Ne bir yargı kararı ne de bir adli sicil kaydına bakılarak söyleniyor bütün bunlar.. Neymiş; “iltisaklı imiş”… neymiş; “sizinkiler köprüden geçerken bizimkilere dokunmuş”, neymiş; “babam senin babanı ‘falanca’ yerde görmüş” (Neuzibillah).

    Bugün hala bankalar, MB’den yüzde 14 faizle kredi alıyor ve mevduat faizi olarak 19-21, kredi faizi olarakta 27-30 uygulama ile -fahiş bir karla- vatandaşa para satıyor. Dememiş miydim; döviz garantili TL mevduat hesabı kararı alındığında bankacıların -genel müdürlerinin-, kararla ilgili verdikleri demeçlerde yutağı görünecek kadar yüzlerine bir gülümseme düştüğünü; bu uygulamayla adeta bankacılık sisteminin, döviz mevduat hesaplarında aşırı bir artış olması nedeniyle bankaların bu yükü kaldıramayacağı nedeniyle bankacılık sisteminin çökebileceği ve bundan dolayı bankalara kaynak aktarılarak sistemin kurtarıldığını.

    Hayat pahalılığı, yüksek enflasyon devam ediyor. Koca bir milletin gündeminde geçim sıkıntısı, açlık, zamlar var. Her yerde konuşulan bu. Döviz kuru askıda, fırladı fırlayacak. Dolar kuru 12 bandından kalıcı olacak şekilde aşağı ineceği gözükmüyor. Bu oran bile Ekim ayı kuruna göre yüzde 30-40 daha fazla. Döviz mevduat hesaplarından TL’ye geçiş kayda değer veya istenen oranda gerçekleşmiş değil. Yeni diye ortaya sürülen Çin Modeli, Yeni Türkiye Ekonomi Modeli tutmadı. Yeni bakan ekonomi çevrelerinin güvenini elde edemedi, sıradan vatandaş bile “gözlerindeki ışıltının” söndüğünün farkında.

    Büyük bir gündem oluşturdu Dövize endeksli TL mevduat hesabı, ama etkileri azalarak devam ediyor, çünkü fiyatlar bir türlü inmiyor. “Faiz sebep enflasyon sonuç” teorisi tam tersi bir sonuç verdi. Öyle ki -örtülü- faiz artırımına gidildiği halde bile fiyatlar düşmek bilmiyor Deme ki tahribat çok yüksek.

    Böylece bu iri gündem maddesi de tosladı. Yerine gündemi değiştirecek bir şeyler olmalı/ydı.. Oldu! “İstanbul’u teröristler basmış!”

    İmamoğlu da, partisi CHP de bu yeni gündeme malzeme olmaktan kendilerini alamadılar.
    Oysa ki, ne mağdur rolünü benimseyip bazı hayallere kapılmak ve ne de partisi adına bir halk desteği beklentisine girmek gerekirdi. Bugün ülkemizde herkesin konuşması gereken şey hukuksuzluktur. Kurumların işlevsizliğidir.

    Hukuksuzluk sebep, yönetememek/yönetilememek, ekonomisi dibe vurmak, adaletsizlik, hayat pahalılığı; koca bir milletin “açlığı/geçinememeyi” konuşması sonuçtur.

    Muhalefetin, tez elden bu sonucu ortadan kaldıracak söylem/eylem geliştirmesi gerekir.

    Muhalefette kendini belli ettiren “Bizans Oyunları” hiç kimseye çare olmaz, olmayacaktır.

    Halkın gündemine ortak olması gerekir muhalefetin. Öyle Hülya Avşar’ın, Ahmet Özhan’ın sırça köşklerinden yarım ekmek, simit; Dolar’a çekilen “one munit” muhabbetleri gibi, siz de köşkünüzden cevap yetiştirmeyin iktidara…

    Neden sahaya inmiyor Millet İttifakı? Madem adınızı “Millet” koydunuz; katılsanıza Milletin arasına!

    • Sizleri okuyunca hayret ediyorum. herhalde sizde A haber , Atv ve korkudan gerçek muhalif adamları çıkarmayan CNN, HaberTürk, Haber global, NTV kanallarına bakıyorsunuz; Buralarda muhalif haberleri göremezsiniz.

      Fox tv, halk tv, tele1, flashtv, KRT Tv ve youtube videoları izle muhalif partiler sokakta.

  12. Eğer CHP, CHP’li bir Cumhurbaşkanı adayı sevdasından vazgeçse bile galiba AK Parti zorla, CHP’li birini (Bu kişi Ekrem İmamoğlu gibi aday gösterildiğinde seçilmesi muhtemel biri bile olabilir.) Millet İttifakı adına, Millet İttifakının CB adayı gösterecek. Peki benden size yılbaşı hediyesi sorum geliyor: Cumhurbaşkanlığı seçimi herhangi bir tarihte yapıldı ve 1.tur sonuçları açıklandı. Sonuçlar ve ittifaklar şöyle: 1.) Recep Tayyip Erdoğan – Cumhur ittifakı (AKP-MHP) %34 2) Abdullah Gül – Demokrasi İttifakı (SP-DEVA-GELECEK-HDP) %32 3) Aday herhangi bir CHP’li – Millet İttifakı (CHP-İYİ) %30
    Soru geliyor. Bu sonuçlarla oyunuzu ikinci turda kime verirsiniz? Koyu CHP li, Abdullah Gül’ün asla adayları olmasını istemeyen amcalar Recep Tayyip Erdoğan’a verir değil mi? Unutmayın; cevaplar değildir önemli olan. Önemli olan soruları sorduran halin kendisini okuyabilmektir.

    • Sağlık problemi artmadığı müddetçe Tayyip Erdoğan yenilmez. O siyasetin Aşil’idir. Karşısına Paris te çıksa Hektor da çıksa farketmez. Seçim yaklaştığında meydanları etkileme gücü çok yüksek. Devlet de arkasında duruyor hala. Erdoğan + Ulusalcılar + Devlet seçimi alır

      • İstanbul belediye başkanlığı döneminde sahadan hiç çıkmadı netice ortada biri normal 2.si anormal bir mağlubiyet. İstanbul seçimleri senin Aşil’inin topuğu oldu.

  13. Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanı ehliyetine sahip biri değil, Üst akıl da aynı oyunu iki kere göstere göstere oynayacak kadar akılsız değildir zaten.

    Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş biri başarısız diğeri vasat iki müteahhit, Türkiye artık inşaatçı zihniyetinden kurtulmak zorunda.

    • SOnuna kadar haklısınız ikisi de ülkeyi yönetecek çapta değil .Görünen oki Sn erdoğan 2-3 ay içersinde ekonomiyi toparlayamaz ise sanırım erken veya geç seçimi kaybedecek. Peki toparlayıcı kim olabilir bunu iyi düşünmek lazım .
      Sanki herkesimin olumlu yaklaşabileceği GÜL olacak onun dışındaki her aday sağdan veya soldan oy alamaz gibi.

      • Müslüm-gayrı müslim, demokrat-otoriter, barışçı-cihatçı, kapitalist-komunist, Amerika-Rusya, sağcı-solcu = at izi it izi.

        Kim yönetirse yönetsin, ben karışmam:))

      • Ahmet, güle “herkesimin olumlu yaklaşabileceği”ni neye dayanarak söylüyorsun?
        Kendisi daha önce cb görevi de yaptı ve toplumun büyük çoğunluğu kendisine karşıydı, öyle değil mi?

        • Gayret lider :
          Mütevazı olmalı
          Akıllı olmalı
          Cesaretli olmalı dirayetli olmalı
          Kapasiteli olmalı
          Çözüm odaklı olmalı.
          Maalesef Ana
          muhalefete bakıyorsun yok
          Mevcuta bakıyorsun asıp kesiyor eskimislere bakıyorsun tek başlarına güçler.
          Sali solu etrafında toplayacak gerektiğinde fedakarlık yapabilecek O görünüyor.
          Yoksa yeni bir ekmelettin olayı yaşanırsa mevcut biraz daha ..maracak
          Geldiğimiz nokta da bir toparlayiciya ihtiyaç var .

      • Ben ikisinin de Cumhurbaşkanı adayı olarak adlarının parlatılmak istenmesine muhalifim, kendilerini tanımam etmem. İstanbul’da inşaat işleriyle uğraşanlar ikisinin de müteahhitliklerini şahitlikleriyle anlatıyorlar. Mansur Yavaş’ın İstanbul’daki inşaatlarından zarar edip iflas açıklayarak Ankara’ya gittiği söyleniyor. beni ilgilendirmez, belediye yönetimlerinden kimsenin bir şikayeti yok, ben Ekrem İmamoğlu’na belediye başkanlığı için oy verdim ama Cumhurbaşkanı adayı gösterilirlerse ikisine de oy vermem.

Yoruma kapalı.