Bir ülkeyi çökertmek kolay: Bir bomba ve 300 ölü.. Açlığa sürükleyen müflis ekonomi..

26
Reklam

Geçen haftanın son günü Lübnan’ın hükümeti kurmakla görevlendirilmiş son başbakan adayı Saad Hariri ülkemizi ziyaret etti ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la İstanbul’da görüştü. İki saat süren görüşme sonrasında taraflar böyle durumlarda hep olduğu gibi olumlu mesajlar yayınladılar.

Türkiye’de muhalefet Hariri’nin geçmişte Türkiye’de özelleştirilmiş bir şirketin –Türk Telekom’un-  patronu olduğunu hatırlayıp ziyareti sadece bu yönüyle değerlendirdi. Şirketin üzerine çöktüğü, ülkemizin kamu bankalarından aldığı krediyle gerçekleştirdiği satıştan büyük kar sağlayıp borcunu da ödemeden çekip gittiğini ziyaret vesilesiyle bir kez daha öğrendik.

Lübnan’ın ne durumda olduğu ise hiç gündeme gelmedi.

Lübnan’da olan: Çökmüş ülke

Bir zamanlar “Ortadoğu’nun Paris’i” diye anılan Beyrut’un başkenti olduğu Lübnan geçen yılın Ağustos ayından bu yana hükümetsiz.

Beyrut’ta 207 kişinin hayatına mal olan, 7500 kişinin yaralandığı ve binalarda 15 milyar dolarlık tahribata yol açan 2020 Ağustos’undaki büyük patlamayı takiben meydana gelen ortamda suçlanan hükümet çekilmek zorunda kalmıştı. 

O gün bugündür başbakan adayları atanıyor, hiçbiri hükümeti kuramıyor.

Hükümetsizlik Lübnan’ın en zararsız derdi.

Reklam

Ülke çökmenin, çökmüş ülke (failed state) durumuna gelmenin eşiğinde.

Beyrut’taki Amerikan Üniversitesi bünyesinde bulunan bir araştırma merkezi yayınladığı raporda diğer 33 ülkeyle birlikte Lübnan’ın da ‘çökmüş devlet’ statüsünde olduğunu açıkladı. Önceki adı ‘çökmüş devletler indeksi’ iken sonradan ‘kırılgan devletler indeksi’ne çevrilmiş bir değerlendirmeye göre, dünyanın 179 ülkesinden 34’ü bu durumda. Lübnan 2020 ile 2021 arasında, yalnızca bir yıl içerisinde, altı sıra birden gerileyip o duruma düştü.   

[Ne yazık ki, indekste ‘kırılgan’ konumda bulunduğu görülen ülkeler arasında çoğunluk bize yabancımız olmayan bir coğrafyanın ülkeleri: Yemen, Somali, Suriye, Libya, Irak, Çad, Afganistan, Pakistan, Kongo, Venezüela, Zimbabve, Kuzey Kore… O duruma düşmeye yakın ülkelerin çoğu da yine yabancımız olmayan coğrafyadan.]

Bir hesaba göre, Lübnan’da halkın büyük bölümü resmen aç. Ülke nüfusunun yüzde 77’si bu durumda. Haberi veren kaynaklar, “Çocuklar geceleri aç halde yatağa giriyor” diye yazıyor. Suriye’den kaçıp Lübnan’a sığınan ve oradaki kamplarda kalan Suriyeliler arasında aynı durumda olanların oranı ise yüzde 99.

Enflasyon yüzünden ülkenin parası pula dönmüş durumda; birikimleri olanlar bile güç durumdalar. Subaylar maaşları artık geçinmelerine yetmediği için ikinci iş peşindeler; bir çoğu mesai sonrası taksi şoförlüğü yapıyor.

Vatandaşlarının ihtiyaçlarına cevap vermesi beklenecek devlet kurumları bu görevlerini yerine getirebilecek durumda değiller. 

Lübnan Merkez Bankası’nın günlük ihtiyaçları yerine getirmede kullanılabilecek miktarda rezervi yok. Ekonomiyi düzeltsin, çözüm önerileriyle ekonomiye müdahale etsin diye çağrılan İMF ile müzakereler başarılı olamadı. 

Günde üç saat elektrik kesintisine alışmış insanların ülkesi haline gelmişti Lübnan; şimdilerde petrol sıkıntısı yüzünden Beyrut’ta bile elektrik kesintileri bazen 12 saati buluyor. Lübnan’a sahile demir atmış gemisinden elektrik sağlayan bir Türk şirketi vardı, parası ödenmediği için o da şalteri indirdi.

Reklam

Fransa güya Lübnan’daki sıkıntıyla ilgileniyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron patlamadan sonra iki kez ülkeye geldi, vaatlerde bulundu; hepsi o kadar. 

Hariri ülkemize Lübnan’da yaşananları anlatmak ve yardım talep etmek için gelmiş olmalı; fakat galiba bizden de fazla bir destek bulamadı.

Ülkede aynı zamanda bir parti olarak siyasi hayatın içerisinde bulunan milis gücü Hizbullah’ın başı Muhammed Nasrallah, salı günü, istediği şartlar yerine getirildiği takdirde İran’dan petrol getirtilebileceği teklifinde bulundu.

İran zaten Hizbullah aracılığıyla ülke üzerinde etkili; ekonomik sıkıntıların dayanılmaz hale gelmesiyle etkinin daha da artmasını beklediği çok açık.

Üç ülkeye göre çözüm orduda

Pankartında “Lübnan kaçırıldı, bizi bu katillerden kurtarın” yazan kadın gösterici..

Fransa, ABD ve Suudi Arabistan’ın Lübnan’la ilgili farklı bir hesabı olduğu anlaşılıyor. 

Bu üç ülke Lübnan konusunda işbirliği halindeler. Açtıkları bir kanaldan bu üç ülke Lübnan’daki seçilmiş hedeflerine yardım akıtıyor. Etkileri en fazla askeri kesim üzerinde görülüyor. Ülke halkı açlıktan kırılır, devletin diğer kurumları işlevlerini yerine getiremeyecek duruma düşmüşken, ABD, Fransa ve Suudi Arabistan sayesinde, asgari de olsa, ordunun günlük ihtiyaçları, askerlerin aç kalmaması karşılanıyor.  

Ordunun başında Gen. Joseph Aoun bulunuyor. 

Aoun Ortadoğu’da üyeleri ülke üzerinde hep etkili olmuş bir Lübnan ailesidir. Siyasette, iş dünyasında ve en önemlisi medyada etkilidirler.

Michel Aoun 2016 yılından beri Lübnan cumhurbaşkanıdır.

Cumhurbaşkanının üç kızı siyasi hayatın içindedir. Kızlarından Chantal’ın eşi Gebran Bassil bir siyasi partinin genel başkanıdır ve milletvekilidir. Cumhurbaşkanının kardeşinin oğlu Alain de milletvekilidir.

Joseph Aoun da genelkurmay başkanı.

Seçilmişlerden bekledikleri kurtarıcı ilgiyi görmeyen halkın umudunu askeri çözümlere bağladığı bir ülke haline dönüşüyor Lübnan. Cumhurbaşkanlığı önünde yapılan protesto gösterilerinde, konutu korumakla görevli askerlere “Gelin ve bizi bu hainlerden kurtarın” türü pankartlarla yaklaşanlar görülüyor.

Genelkurmay başkanı Joseph Aoun hareketli. Geçen ay Paris’teydi ve orada üst düzey kabul gördü. Döndüğünde Suudi Arabistan’ın Beyrut büyükelçisi Walid Bukhari ile onun ikametgahında görüştü. ABD’nin dışişleri ve savunma bakanlıkları ile de zoom üzerinden sürekli temas halinde.

Ekonomisi iflasta, siyasi hayatı sorunlara çözüm bulamaz halde, günlük işler yürümüyor ve halkı aç bir ülke Lübnan.

İran’ın Hizbullah üzerinden hesapları var, ABD, Fransa ve Suudi Arabistan’ın da Lübnan ordusu üzerinden…

Beyrut’a “Ortadoğu’nun Paris’i” diye anıldığı dönemde (1974 başı) gitmiştim; şaşaası göz kamaştırıcıydı. Sonra nazar değdi Lübnan’a, iç savaş çıktı; buna rağmen ülke -özellikle de Beyrut- önemini yitirmedi; her gittiğimde insanlardaki gurur ve azim dikkatimi çekmişti. 

Patlayan bir bomba, aldığı canlar yanında hatırlattığı sorunlar, Beyrut’la birlikte Lübnan’ı bugünkü haline getirdi.

Çökmüş ülke haline…

Ne yazık ki, Türkiye denklem dışı.

ΩΩΩΩ  

Reklam

26 YORUMLAR

  1. 5.dalga,delta varyantı diyerek yine kapatacaklar.3.doz aşı yaparak milleti zehirleyecekler.turizm icin 1-2 ay yasakları gevşettiler.corona yalanları ile millet koyun gibi yonetiliyor.tabiki,neticede toplumlar layık oldugu şekilde yonetilir.

  2. Õnceki yorumumda İrandan bahs ettim. Bundada bizden bahs edeyim.
    Erdoğan Avrupada aşıların para ile yaptırıldığın’ı iddia ediyor.
    Millette ŞAK, şakliyor.
    İran cumhur başkanı çıksa bu lafi söyliyemeze söylese iranlılar onu alkışlamak yerine dünyaya rezil ederler.
    Erdoğan yarın ABD de aşiyi para ile yapiyor dese hıç şaşımam; hatta $1 miliyona yapiyor desede şaşırmam. Çünkü şimdiye kadar aşı kampanyasi için düzenlenmiş ikramiyelerden $250,000 olmak üzere 3 tanesi talihlilerine verildi sonuncusu olacak $1,miliyon’ide Amerkanın bağımsizlik günü olan 4 Temmuzda çekilerek talihlisine verilecek.

    2 aydan fazladır millet aşı olsun diye konser ve maç biletlerinden tutunda hediye çekler yanisira yemek,dondurma, kahve gibi yiyecek içeceklerde ikram ediliyor.
    Sırf milletin sağlığı ve ekonominin kalkınması için bunlar yapılıyor.

    Ortadoğunun Parisinin idarecileri sadece kendi halkını soymakla kalmamış Türkiyedeki mesletaşları ile birlikte Türkiyeyide bitirmişler.
    Ziyaretinin sebebi ortalığa saçılmış yolsuzluklarından birinin ortağı olduğu için kendisini temize çıkarmak olmasınmı?
    Sorgulayıci değil savunucu ve şak şakçı olan milletlerin sonu hüsradır.

  3. Ortadoğu cehenemın:de ayni ırktan ayni dinden olanlan ülkeler ve karışík ırklardan ve dinlerden olan úlkelerde.
    Îçlerinde bir birlerini yiyiyorlar ve ülkelerini cehenneme çeviriyorlar.

    Bunların ortasínda bulunan İran ise bir çok ırk, din, ve meshepler’den
    oluşan bir devlet.
    Devlet olarak kendi vatandaşlarí arasında ayrım yapiyor, yalníz hiç birisinin ana dilini yasaklamiyor..

    Fakat ne hikmetse İran halkının tamami hem ülkelerini hemde birbirlerini çok sseviyorlar.
    ABD veya AB ambargomu koydu Dışardakí (hemen hemen tamami zengi) zenginleri úlkelerine ABD’nin dolarlarını göndermesini ve ambargolu iran mallarínide amgargo koyan úlkelere satmasını çok iyi beceriyorlar.
    Ortadoğu ceheneminde Devrim geçirmiş ve ordusunda doğru dúrúst genaral dahi kalmamíş irani bitirtmek için Saddamín Rusyadan satín aldíğí her gün 2 katar dolusu olmak uzere 13 sene depoladíğí silahlar ile donatılmíş
    Ordusu ile İrana saldırdı ve sonu húsranla biten savaşla birlikte hem ülkesini böldu hemde kendisini yok etti.
    İran ise dim dik ayakta hemde ABD ve AB gibi devletlerin korkulu ruyalarí olarak, varlíğínı sürdüriyor..
    Neden acaba irani hiç bir devlet içten karıştíramiyor?
    Şahlığí yikan iran şia şeriat’ni getirdi fakat kendi vatandaşlari olan diğer din ve irklarín úzerine kendi vatandaşlarıní maşa olarak kullanmadi vebirbirlerine düşman ettirmedi.

    Ya biz son 10 senede tam 10 asir geriyegittik.
    Araplara gelince Peygaberin torunlarını katleden bir millet hadi hadi kendi ırkınıde yok eder.

    Esas benim aklím almadığı bir konu İran neden TRÜKLERE, ARAPLARA VE Müslúmanlara, Düşman..

  4. Saadet Partisi’nin toplamı 50 saniye olan “Madımak 1993” başlıklı kısa videosunu herkese önermek isterim. Videoya Karar Gazetesi üzerinden de kolayca erişilebiliyor. Yine Karar Gazetesi üzerinden bir tıkla erişebileceğiniz, Ali Bayramoğlu’nun değerli muhafazakar aydın, toplum bilimci ve araştırmacı İbrahim Uslu ile yaptığı uzun söyleşiyi de son derece önemli buluyorum. “Ender” ekran ismi ile sıklıkla yorumlarda bulunan arkadaşımız vakit ayırıp o programı izlerse, Uslu’nun geleceğe dair umutvar olmamız için gerçekçi, ayakları fazlasıyla yere basan veri ve veri-analizlerini izleyenlerle paylaştığını görecektir. Fırsat yaratıp söz konusu uzun söyleşiyi izlerse Ender Bey, sevineceğim gerçekten.

  5. Güzel ülkemde hiç olmayacak demesem de, ortadoğıda örneğini gördüğünüz durumlar hayli uzun bir süre (50-100 yıl gibi) görülmez. içiniz rahat olsun.
    Ama diktatoryel yönetilse nasıl olur? maaile yönetse aile nin biri koca bir ülkeyi ne kadar dibe batar? yada, şurdan bir kukla gönderelim bakalım, bunların mide genişliği ve kusma sınırı ne kadar mış? denemeleri hep olacaktır.
    bunlar ülkemize birşey kaybettirmez, aksine ekonomideki ”X primi, y endeksi” gibi hanemize artı yazacak hikayeler katar. (bu katar o katar değil!)
    Hala, ”Osmanlının altın borçlarını ödedi bu ülke!” cümlesi ve kararının meyvesini yediğimizi söylesem sanırım anşılır anlatmak istediğim.
    (Ne ağaçmış be kardeşim taşla taşla ağaç devrilmiyor! meyvesi yemekle satmakla bitmiyor 🙂 )
    NOT:denklem içine girmiş olsa TR, özgür bağımsız demokratik cumhuriyetle yönetilen kalırmı bir ülke?

  6. Lübnanlaşmaktan, ya da günün birinde çökmüş devlet olarak anılmaktan uzak kalmak isteniyorsa, şu basit sorulara akla yakın yanıtlar bulmak zorundayız:

    Avrupa ne, Avrupa Birliği ne?

    Kısa bir süre öncesine kadar Türkiye’nin yüzyıllar öncesine, Osmanlı’ya kadar uzanan uzun tarihinin ayrılmaz bir parçası, kısa bir süre öncesine kadar siyasi liderin kendisine “tam üyeliği” Türkiye’nin önüne hedef olarak koyduğu ekonomik, siyasal birlik. Başka? Haçlı ittifakı. Nazi kafalı liderlerin yönetimi altında olup Türkiye’yi azgelişmiş halde bırakmak, bölüp daha da güçten düşürmek isteyen Hristiyan birlik.

    HDP ne? Ne iş yapar HEDP’liler?

    Pekala kısa bir süre öncesine kadar, siyasi liderin gidip sözcüleriyle müzakere yürütsünler diye kendi İçişleri Bakanı’nı ve MİT Başkanı’nı yolladığı siyasi parti. Bugün “havuz medyası” olarak anılan medya organlarında yazan, program yapan aynı gazetecilerin barış süreci adı verilen sürecin tarafı olarak kimisi övgüye varan değerlendirmelerde bulundukları, bugün ise terörün partisi olarak yaftalayıp kapatılması için yazılar yazdıkları parti.

    Ahmet Davutoğlu kim?

    Siyasi liderin güvendiği, hem partinin hem de başbakan olarak ülkenin başına geçmesini istediği siyasetçi. Başka? Davaya ihanet etmiş, bu halkı arkadan hançerlemek için parti kurmuş bir müflis.

    Abdullah Gül kim?

    Siyasi liderin çok uzun süre boyunca siyasi kader birliği yaptığı, kendisinden “kardeşim” olarak söz ettiği lider siyasetçi ve devlet adamı. Siyasi liderin desteğiyle Türkiye’nin cumhurbaşkanı olmuş şahsiyet. Başka?

    Ali Babacan kim peki?

    Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en uzun süreli bakanlık görevlerinde bulunmuş, siyasi liderin ekonominin başında görmek istemiş olduğu, ekonomi konusundaki bilgi ve becerisinin, görev süresince işgal etmiş olduğu konumun hakkını vermiş olduğu konusunda hemen herkesin hemfikir olduğu bir insan. Başka?
    M. Akşener kim, partisi İyi Parti ne?

    Pek çok şey: FETÖ kumpası. Başka? Eve fönerek Cumhur İttifakı’nda yer almayı hak eden yerli ve milli siyasi parti ile onun vatanseverliğinden kuşku duyulmaz lideri.

    Niye aylar boyunca Suriye konuşup Suriye tartıştık, ve neden şimdi Suriye konusu havuz medyasında sıfır-makyaj Emel’in resimleri kadar haber değeri olmayan unutulmuş bir konu?

    Doğu Perlnçek kim? Ne yer ne içer?

    Mısır’ı yöneten Sisi kim? Diktatör mü? Gönlünü almak için şebekleştiğimiz bir lider mi? Rabia’ya ne oldu?

    Rıza Zarraf kimdi, şimdi kim?

    Sedat Peker kimdi? Şimdi kim?

    Sezgin Baran Korkmaz kimdi? Şimdi kim?

    Gelecekten siyasi liderin yerini alacağı söylenen, ülke ekonomisinin kendisine teslim edilmiş olduğu kişi nerede, ne iş yapar?

    Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmaya adaysak gerçekten, bunu üretmeyen, her boku ithal eden, gençleri değersizleşmiş, parası pula dönmüş, halkının yaşam standardı yamasız pantalon giymekle, akıllı telefon taşımakla ölçülen bir ülke olarak nasıl becereceğiz?

    “İyi güzel de muhalefet. . . .”

    “İyi güzel de 15 Temmuz hain darbe girişimi. . .”

    “İyi güzel de HDP ve FETÖ. . .”

    Sedat Peker ifşaatlarından üzerimize akan çamur deryasının baş aktörleri ile İngiliz kraliçesinin ajanları neden aynı fotoğraf karelerinde yer almıyor? Ajanların beceriksizliği mi? O aktörlerle yarım düzine fotoğraf karelerine girmek bir beceri ise, neden siyasi liderin avukatı dün o fotoğrafların yer aldığı 16 Internet sitesine Sulh Ceza Mahkemesi’nden başvuru günü aldırdığı karar ile erişim yasağı getirdi?

    Ne dediniz?

    “İyi ama muhalefet. . .”

    “İyi ama 15 Temmuz Hain. . . ”

    “Ben de yapılan her şeyin doğru olduğunu söylemiyorum, ama. . .”

    • Üfür yine geçen yıl Türkiye altüst olacaktı
      Üfürükler tutmayınca kayboldun
      Yine mi çıktın ortaya
      Babacan ise “görünür olmayan ama RAM göbeğinde olan “ brütüstür
      Kimin taktiği tahmin et ç

      • Bir de iki lafı bir araya getirebilsen, elli kelime ile insan ne kadar düşünebilirse işte o kadar.

  7. Kemal Unakıtan özelliştirmelerdeki bu başarılarından dolayı Süleymaniye Cami haziresine defnedilmiş

  8. Kişi başına düşen borcumuz şu an 120.000 TL.
    Lübnan yada çökmüş kabul edilen 34 ülkedeki borç ne kadar acaba?

  9. Demokra Tik

    Savunma sanayimizde yerlilik oranı yüzde 20 lerden yüzde seksenlere çıkmış, Kılıctaroğlu ve Meral akşenerin son günlerde canhıraş seçim taleplerinin sebebi budur.

    • Silah sanayisi maalesef karın doyurmuyor. Diyelim çok silah ürettiniz, çok çok da sattınız. Birileri o silahlarla savaşırken siz mutlu olabilir misiniz? Yılllarca ABD’yi silah satıyor bunlar diye eleştirilenler hangi yüzle aynı işe soyundular ve milleti de bu insanlık dışı işe ikna ettiler? Silah sattığınız ülkeler de kendiniz gibi az gelişmiş, halkı fakir diktatörlükler. Dünyaya barış değil savaş satmak insanlığa yapılacak en büyük kötülüktür. Bu ülkenin kurucu lideri “yurtta barış, dünyada barış” ilkesiyle bu ülkeyi kalkındırmaya çalışmış, üretime önem vermiş, şimdiki azgınlar milletin yiyeceğini bile dışardan dolarla ithal edip, dünyaya savaş satmakla adam olacaklarını zannediyorlar. Olmaz! Kardeşlerim!

      • Her taraf birbirine trol deyip duruyor. Trol ün tam tarifi yukarıda. Yazılanları okumadan kendisine verilen hazır cevabı yapıştıran. Ben cevabımda silah satıyoruz demedim, dışarıya bağımlılığımız azaldı dedim.
        Gerçi bu yurtta sulhcularla barış süreci ile dalga geçip megri megri diye alay edenler, çadır mahkemesi diye laf sokanlar aynı kişiler.

  10. Demokrasi dediğimiz şey, seçim yoluyla bir siyasal partiyi (veya siyasal partiler koalısyonunu) iktidara getirmenin çok çok ötesinde bir şey. İktidar olmak, “Seçimle iş başına geldim, 4 (ya da 5) yıl boyunca gönlüm nasıl isterse o şekilde at koştururum, mırın kırın eden olursa da, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” der nanik yaparım” demek değildir. Seçimler, Rusya, İran, Venezüela gibi otoriter ülkelerde de var.

    Parlamento, iktidarın ülke yönetimini denetlemek için var.
    Özgür basın, kamuoyu adına ve halk için insanları bilgilendirmek için var.
    Hak arama ve protesto özgürlüğü, sivil toplum kuruluşları ve örgütlenme özgürlüğü, insanların taleplerini dile getirebilmeleri için var.

    Anayasa ve yasalar, iktidardaki siyasetçilerin ve bürokratların işleri meşru ve toplumsal sözleşmelere uygun bir biçimde yerine getirmeleri için var.

    Bağımsız yargı, adaletin yerine gelmesini temin etmek için var.

    Bütün bunlara, iktidardaki parti ya da onun lideri, sizin ergenlik çağına takılıp kalmış duygusal dünyanızın çoğu kere aşağılık kompleksinden, tarihsel yenilgilerin yol açtığı korku ve güvensizliklerden kaynaklanan ihtiyaçlarına karşılık veriyor diyerek, sırtınızı dönebilirsiniz.

    “Geç kardeşim bunları. Biz Ortadoğu gibi çetin bir coğrafyada yaşıyoruz. Komşularımız da Norveç ya da İsveç değil. Bize hikaye anlatıp durma” diyebilirsiniz.

    Bir yandan Türklükle övünüp, Türklere methiyeler düzüp, o Türklerin milyolnarcasından zillet, vatan haini, emepeyalistlerin maşası üretebilirsiniz.

    Milliyetçilik ve vatanseverliğin devlete ve devlet yöneticisine laf söyletmemek olduğunu, kültürel ve duygusal olarak düşmanlaştırıldığınız insanların destekledikleri siyasal parti için “Kapatın gitsin!” demek olduğunu sanabilirsiniz.

    “Çalıyorlar, ama iş de yapıyorlar be kardeşim” diyerek, sizden “Halka hizmet için oyunuzu talep ediyoruz” diyerek iktidara gelmiş olanların hırsızlık ve yolsuzluklarını mazur ve meşru gösterebilirsiniz.

    Lakin, talep ettiğiniz ve tatmin edilmesini birinci öncelik saydığınız çocuksu duygusal ihtiyaçlarınızın giderilmesinin de bir karşılığı var.

    “Geçinemiyorum” diye yakınmayacaksınız, çünkü cebinizde bir akıllı telefon var.

    “Ulan yarı-final, final oynayacağız derken gurup sonuncusu olduğumuz yetmezmiş gibi hiçbir maçta ard arda üç pas bile yapamadık” diyerek homur homur olmayacak, maalesef Avrupa’ya ayak seslerinizi yine duyuramamış olacak, ‘önümüzdeki turnuvalara bakacaksınız.

    Yoksulluğun çözümü olarak yeni tasarruf çağrılarına uyacak, iktidara değil, kapı komşunuzun yemek porsiyonunu küçültüp küçültmediğine bakacak, porsiyoları küçültmediyse onun gizli FETÖcü olabileceğinden şüphe edeceksiniz.

    “Üniversite okuttuk çocuğa, ama bir markette kasiyer olarak iş dahi bulamadı. Bütün gün evde, hala avcumuza bakıyor” falan filan demeyeceksiniz. Öyle ya, devletin ve liderinizin söylediği üzere, her üniversiye mezunu eli ayağı düzgün bir iş sahibi olacak diye bir kural mı var?

    “İnsanın insana saygısı kalmadı. Herkes burnundan soluyor. En ipe sapa gelmez nedenlerden insanlar trafikte sokakta birbirini boğazlıyor” falan mı dediniz?

    Takmayın böyle şeyleri kafaya.

    2023’de gaz da çıkacak, Reis’iniz sizi aya da götürecek.

    Şükretmesini, olanla yetinmesini bilmeyip caz yapmanın, Türklüğünüze ve Müslümanlığınıza gölge düşürmenin alemi yok.

    Cebinizdeki akıllı telefondan utanın.

  11. Türkiye denklem dışı da, tamam; denklemi kim kuruyor ve Türkiye’yi neden denklem dışına itiyor?.. Suriye’de, Libya’da, Azerbaycan’da denkleme giren Türkiye Lübnan’da neden denklem dışı kalıyor. İlkinde dışarıda kalan Türkiye, ikincisinde kendi denklemini Lübnan’da kuramıyor. Hem, Türkiye’nin desteğini arkasına almış Lübnan, Türkiye’nin Filistin/İsrail politikalarındaki elini güçlendirmiş olmaz mı?

    Doğrusu bu soruları, ülkemizin dış politikası bağlamında cevaplayacak ne bir konumdayım ne de buna yeterli bir bilgiye sahibim. Sıradan bir yurttaş olarak mukayeseli sorularla olayın künhüne vakıf olmak istiyor insan. Aynı coğrafyada bazı bölgeler/ülkeler ilgi alanımıza giriyor, bazısı da ilgi alanımız dışında kalıyorsa bir nedeni olmalı. Ama ne?

    Değil mi yani; Türk Dış Politikasında, diğer her bir dış politika uygulamalarından daha öncelikli olan Türkiye’nin Filistin politikaları, tarihi seyir içerisinde, sınır komşumuz ülkelerinin de kucak açtığı ve beka meselesi olarak nitelediğimiz yarım asırlık PKK meselesinde, ona yer ve lojistik sağlayan komşumuz ülkelerine uyguladığımız dış politika uygulamalarından daha öncelikli yer almıştır. Buna rağmen kadim Filistin politikalarımızda, ayağımıza kadar gelen ve elimize güç katacak ve oradan başlayarak Doğuya doğru ülke ve halkları kamuoyunu lehimize döndürecek Lübnan’ın taleplerine sırt çeviriyor, onu görmezden geliyoruz.

    Bu değerlendirme minvalinde akla takılan sorular da oluyor elbette:

    – Türkiye, Lübnan ekonomisini ayağa kaldıracak palyatif destekleri verebilecek ekonomik güce sahip değil midir? Sahiptir de, bunu yaptığında Lübnan’ın, bölge politikalarında Türkiye’nin hamiliğini/ağabeyliğini yıllara sari olarak kabul etmeyeceği, Lübnan’ı yöneten ailenin ABD, Fransa ile S. Arabistan’ın sözünden çıkmayacağı kanaatine sahiptir ve bu kanaati pekişmiştir, bundan mı?

    – Türkiye’nin son zaman dış politika atraksiyonlarından Suriye, Libya ile Azerbaycan’a aktif müdahalesine karşı dur(a)mayan mezkur dış ülkeler, Lübnan bağlamında kararlı duruşları ve Türkiye’yi denklem dışına itmelerinin önemi ve stratejik değeri/üstünlüğü, Türkiye’nin aktif müdahalede bulunduğu mezkur ülkelerden daha değerlidir de, bundan mı?

    Belki başkaca sorular da üretilebilir. Mesela; Türkiye’de dahil müdahil devletler, bu coğrafyada çıkar birliği bağlamında bölgelerine ve periyodik zamana ayarlı paylaşılmış ortak operasyon mu yürütüyorlar?

    Ben, aklıma takılan sorularıma ve kuşkuyla yaklaştığım coğrafyamız politikalarına cevap bulmayı umuyorum. Özelde ülkemizin, genelde coğrafyamız ve bağlı ülkelerinin haklı çıkar ve menfaatleri ile kendi derdine kendi çaresini üretebilme, sorunlarını çözebilme iradesinin, erkinin oluşmasını önceliyorum. Temenni ediyorum. İnşallah bu yakın zamanda gerçekleşir.

    • Akdenizi seyir eden! ortadoğu ülkesi olacak ve birşey talep edecek.Hasan bey, o nasıl ne zaman olacak?
      Herkes zannederki petrol 40-50 yıl sonra biter ve batılı gider! 🙂
      gitmez abicim daha bir sahiplenir ve tapusunu üstlerine çıkarmayı bile denerler.
      Benim tahminim, srailden basraya kadar ”kanalmidılİST” bile açarlar 🙂
      (Bİzi kıskanıyorlar çünkü)
      Kefe’nin birisinde yer kalmamış, diğerine de kefen giydirmişler olsa gerek, görünmüyor zaten.
      görünmeyen kefe görünür olsaydı eğer, içinde lübnan filistin hatta suriye bile olsun isterdik..
      belki bizde içine girerdik 🙂
      selamlar.

    • hocam, Türkiye’yi Lübnan denkleminden çıkaran devlet yok, aksine Türkiye Çin’i kızdırmamak için kendisi denklem dışı kalmayı tercih ediyor zannımca. yoksa İngilteresi Amerikası Türkiyenin Lübnanda olmasını isterler.

  12. Sınırsız sorumsuz yetkinin bir kişi yada zümreye asla verilmemesi gerekiyor. Bunu yaşayarak gördük. Daha önemlisi şeffaflık ve hesap verebilirlik. Bu da medyanın, parlementonun ve “tam bağımsız” yargının işi. Kuvvetler ayrılığı!

    Maalesef bunlar anlaşılmıyor, benimsenmiyor ve sürekli aynı döngüde dönüyoruz. Liderler, iktidar değişiyor ama sistem aynı şekilde devam ediyor ve yolsuzluk üretiyor. Siyasete bu kadar ilgi olmasının sebebi de bu. 50 tane parti, her yer parti binası, yer gök boş insanlar. Demokratik ülkelerde siyaset yapanların bir işi gücü var, bizdeki gibi siyaseti meslek ve geçinme kapısı yapan çok az. Artık bu sistemsel problemi kökünden çözmemiz gerekiyor. Parlementer sistem diyen muhalefet tam olarak sistemi şimdiden öneri olarak ortaya koymak ve toplumsal tartışmaya açmak zorundalar. Avrupa bunu yıllar önce çözdü, dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok. AB normlarını alalım ve aynen uygulayalım. Federal sisteme geçmek de bence açıkça tartışılmalı. Bunun adı eskiden Akp’nin de savunduğu yerinden yönetim, başka bir şey değil. İşin doğası bu.

  13. Sayın koru bu yazıdan muradın ne türkiyede öylemi olsun allah herkesin kalbine göre versin.

    • Türkiye aynen öyle zaten. Yolsuzlukları ve müsilajı izlemiyorsunuz herhalde. Dün yapılan elektrik ve gaz zamlarını da duymadınız tahmin ediyorum. Yıllık enflasyon resmî yüzde 16, dün yapılan zamla yüzde 30’a çıktı yılın ortasında. Haberiniz olsun. Paramız pul yani.

      İsraf etmeyelim, porsiyonları yarıya indirelim demiş first lady. Sizin porsiyonları bilmem ama milletin porsiyonlarında verecek bir şey kalmadı zannımca. Yakında ekmek bulamıyorsanız pasta yiyin diyecekler …

      • 20 yıllık ak parti iktidarında dolar 8 kat artmış, önceki 20 yılda 22 kat artmış. Ak partinin 20 yıllık döneminde toplam enflasyon kaç bin, önceki yirmi yılda kaç bin onu da toplama bilen biri yapıversin.
        İşiniz gücünüz algı.

    • Türkiye ye bombaya gerek yok muhalefet 2023 te iktidara geldiğinde afganistandan beter olacağız. Ama Tayyip olmayacağı için çok mutlu olacalar.

      • korku psikolojisi ile kendinizi mutlu bir başkasini mutsuz edecegini saniyorsan. çoooooook yaniliyorsun.

  14. Bir ülkeyi bomba değil, bizdeki gibi her boyutta yolsuzluklar bitirir. Ülkenin ekonomisinin bitmesi, katmerli yolsuzlukların her boyutta ülkeyi sarmalaması, her alanda geriye gitmesi, bunların sonucu toplumun ahlaki çöküntüye uğraması hep aynı konuyla ilgili: Demokrasinin, şeffaflığın, birlikte yaşama azminin ve kararlılığının, eşitliğin olmaması. Toplum parçalara bölünmüş. Bazı seçkinler, seçilmiş seçkinler, kendisini devlet zanneden mafyasından kara para aklayıcısına kadar her türlü üçkağıtçı kendilerini bu ülkenin ve halkın sahibi zannediyorlar. Hesap sorulmadığı ve yolsuzluklara göz yumulduğu için de hiç bir iş düzgün gitmiyor. Her şey yamuk. Tam demokrasiye gitmedikçe de hiç bir düzelme olmayacak, daha kötü olacak. Daron Acemoğlu rakamlarla gösteriyor. Demokratik ülkeler ekonomide de toplumsal mutlulukta da ileri ülkeler. Türkiye’deki bu azgın azınlık, yerli ve milli laflarıyla milleti kandırıp, kendi otokrasilerini kurdular, ülkeyi demokrasiden uzaklaştırdılar ve yolsuzluğu yol yaptılar. Sonuç ortada. Gün geçtikçe de daha kötüye gidiyoruz. Ülkemiz daha fazla kayba uğramamak için acil bir şekilde tam demokrasiye doğru dümen kırmak zorunda. Ve bu yolsuzlukların da hesabını sormak zorunda.

    • Ender bey dogru katiliyorum yazina fakat ben bazen Facebook tan sokakta mikrofon uzatip halka soranlara takiliyorum kusura bakma ama ne gencinden ne de orta yaslisindan alipta bir ise yarayacak tatmin edecek laf duymadim aksine dusunuyorum bu millet bu kafayla nasil yuz yildir ayakta diye herhalde jeopolitik nedenlerden dolayi bekci gørevi yapiyor eskisi gibi iskaller kalkti simdi moderen sømurge basladi bizde musayidiz ben diyorum bir daha ikdidara getirin rte eyce ciriciplak bir deri bir kemik kalin

  15. Fay hattı üzerinde bulunan Ülkeler her zaman kırılmaya müsait bir yapıya sahiptir.
    Maalesef Ülkemiz de fay hattından bir türlü kurtulmamıştır.
    Şu Türk Telekom Meselesi sır gibi saklanıyor. Hiç peşine düşülmüyor ama gariban vatandaş dan üç kuruş vergi almak için dört bir taraftan kuşatılıyor.

Yoruma kapalı.