Bir roman ve bir film.. İngiltere’de siyasetin dengesini değiştirmişe benziyor…

7
Reklam

Hayret: İngiltere’de dün genel seçim vardı ve iktidardaki Muhafazakâr Parti parlamentodaki çoğunluğunu kaybetti; buna karşılık bizim medyada üç satırını buna ayıran yorumcu yok gibi…

Oysa bir yıl önce Avrupa Birliği’nden çıkma (Brexit) konusu halkoyuna sunulduğunda, uzak komşumuzdaki gelişmeyi çok yakından izlemişti bizim medya…

İlgisizliğimiz gündemimizin çok daha önemli başka konularla yüklü olduğu içindir; ancak yine de üç satırlık değinmeler arasında İngiltere’de yaşanan siyasi depreme de yer bulunabilirdi.

T May ağlıyor.. J Corbin gülüyor..
May ‘Devam’ diyor, ama devam bile edemeyebilir

Evet, deprem. Başbakan Theresa May hiçbir şey olmamış gibi davranıyor olsa ve kendisine koalisyon ortağı olarak küçük bir parti bulsa da, İngiltere’de hiçbir şey seçimden önceki gibi olmayacak.

Seçimin erkene alınmasını isteyen, bunu Kraliçe Elizabeth ile görüşerek sağlayan bizzat Başbakan May’di. Partisinin sandıktan daha da güçlenerek çıkacağından emin olmasa.. hiç gereği yokken.. böyle bir riski göze alır mıydı?

Tabii ki hayır…

Manchester ve Londra’da patlak veren terör eylemlerinin de partisine yarayacağını hesap ediyordu May; özellikle eylemler sonrası yaptığı sert konuşmalarla partisinin yarıştaki rakibi İşçi Partisi’nin tabanını da yanına çekebileceği umudundaydı.

Ne de olsa, rakibinin başında medyanın alay ettiği biri (Jeremy Corbin) vardı ve Corbin fâillerinin dini kimliklerine bakarak faturanın İslâm’a çıkartılmasına, kanlı terör eylemlerine rağmen, direnmekte ısrar ediyordu.

Reklam

Beklentisi büyüktü Başbakan May’in, ancak sandık kendisini hüsrana uğrattı.

Neden?

“Özgürlüklerinizi kısıtlayacağım” vaadine tepki verdi İngilizler

Siyasal ve sosyal olaylar tek sebebe bağlanamaz elbette, her olayın üzerinde durulmayı hak eden birden fazla sebebi vardır. Nitekim, İngiltere’de eli kalem tutanlar, sandığın verdiği mesajları irdeleyip duruyorlar.

Onlara ben de bir katkı sunmak istiyorum: Terör eylemleri üzerine verdiği mesajlarla kendi seçmenini bile korkuttu Theresa May ve İşçi Partisi’nin “Bu kadın durdurulmalı” kampanyasına seçmen kulak verdi.

Londra’da yedi kişinin can verdiği, 50’ye yakın kişinin yaralandığı terör eylemleri sonrasında, Başbakan May, halkın karşısına, “Artık yeter” sloganıyla çıktı.

Terör eylemlerinin önüne geçmek için çok daha kapsamlı önlemler alınacağını, bunun öncesinde “Zor, belki de mahçup edici” tartışmalar yapılacağını, radikalizmin kökünü kazımak için internete sınırlama getirileceğini, ‘nefret hatipleri’ dediği tiplerin seslerinin kısıtlanacağını bildirdi.

İngiliz seçmenini blok halinde May’in partisine oy vermekte tereddüde düşüren de, sanıyorum, bu konuşma oldu.

Burası İngiltere çünkü; 1984 romanının ve bir zamanların (2005) kült filmi ‘V For Vendetta’nın gelecek öngörüsünde ‘faşizan bir yönetim’ beklentisinin zihinlerde taze olduğu ülke…

Reklam

Ütopyayı biliyorsunuz, insanlığı bekleyen en güzel senaryolara deniliyor; onun tersi için de kullanılan bir ad var: Distopya… Distopya ise, işlerin bozulacağına, insanlığın en kötüyle karşılaşacağına dair senaryolar oluyor.

George Orwell distopyası: 1984..
Bir roman: 1984…

George Orwell’in İkinci Dünya Savaşı sonrasında yazdığı ‘1984’ romanı bir distopya örneğidir. Gazeteci Orwell, o romanda, dünyanın kötüye gideceğine dair bir kara senaryo belirlemiş ve bunun İngiltere’de gerçekleşeceğini öngörmüştür. Faşizmin en ağır örneğinin hüküm sürdüğü bir ülkeye dönüşmüştür ‘1984’ romanında İngiltere…

Dünyanın her tarafında okunmuş ve etkilenilmiş bir romandır ‘1984’, ancak esas etkisini İngiliz halkı üzerinde sürdürmektedir.

İngilizler demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti ilkeleri üzerinde başkalarından biraz daha hassas iseler.. bunda George Orwell’in 1984 romanının da etkisi vardır.

V For Vendetta.. film..
Ve bir de film: V For Vendetta…

Bilmem ‘V For Vendetta’ filmini izlediniz mi? Başrolünde Natalie Portman’ın oynadığı film de bir ‘distopya’ örneğidir. Bu defa 2020’ler ve 2030’lar dünyası, faşizanlaşmış bir devlet yapısı olarak bu filmde karşımıza çıkar.

Virüs salgını.. 100 bin kişinin bu yüzden hayatını kaybetmesi.. ardından başgösteren kaos hali.. terörle mücadele zorunluluğu ortaya çıkartmış.. o mücadelenin liderliğine yükselen siyasetçi de.. ipleri bütünüyle eline geçirerek.. ülkede diktatörlüğünü ilân etmiştir.

Kendisine ‘Chancellor’ unvanını uygun gören diktatörün astığı astık kestiği kestiktir artık. O da sakladığı gerçeğin ortaya çıkacağından korkmakta, korktuğu için de elindeki ipleri daha sıkı tutmaktadır.

Uygulamaların bütünü tipik faşizan uygulamalardır. Ülkede demokrasi rafa kaldırılmış, insan hakları ayaklar altına alınmış, hukuk devleti denilecek en ufak bir özellik kalmamıştır.

Evinde Kur’an bulundurduğu için bir gazeteci öldürülebilmektedir o ülkede.

İtiraz edenin ertesi güne çıkamadığı bir ülke…

Hangi ülkedir bu?

Evet bildiniz: ‘V For Vendetta’ filmi de İngiltere’de geçmektedir. Filmin ülkede gelmiş geçmiş en çok izlenen filmlerden biri olması tesadüf değildir.

“Terörle mücadelede yeni bir dönem başlatacağım.. zor, belki mahçup edici tartışmalar başlayacak.. bazı hak ve özgürlüklerden vazgeçmek gerekebilecek..” türü açıklamalarla ekstra oy kazanacağını ummuş olabilir Theresa May.. ancak bu tavrı, kritik seçim bölgelerindeki sandalyeleri İşçi Partisi’ne kaybettirmişe benziyor.

Acaba 1984 romanını okumamış, ‘V For Vendetta’ filmini izlememiş miydi Başbakan May?

ΩΩΩΩ

Reklam

7 YORUMLAR

  1. Rothschild Bayan Clinton ile anlaşıp ABD büyütülecekti. İngiltere de oraya katılacaktı. AB dağıtılacaktı. Trump’un seçilmesi ile bu plan suya düştü. Şimdi tekrar AB ile İngiltere birleştiriliyor. Arapları da yanlarına alarak üçüncü cihan savaşına öyle götürüyor. Baştan beri savunduğum durum oluyor. Rusya ve Çin bir, AB ve ABD bir. Daha bu durum netleşmedi. Rusya, Çin, İran belirsiz.

  2. Sayın koru; bugün ilgilteredeki seçimden ziyade ülkemizdeki çarpık adalet düzenini yazmanız daha uygun olmaz mıydı? May’in 1984 ü okuyup okumamasimi önemli yoksa suçu sabit olmayan insanların tutuksuz yargılanması mı? Bunlar “damat” olmasalar bile…

  3. Sayin Koru, secim sonucunun asil nedeni Isci Partisi’nin son aylarda ekonomik konular ve sorunlar uzerin yogunlasmasi ve bu konuda kampanya yurutmesi oldugu gorusundeyim. Corbyn de NATO’dan cikma, MI6’yi lagvetme, Hamas’i ozgurluk savascisi olarak kabul etme gibi soylemlerini gundeme getirmedi, kisacasi “uysallasti” Bir de tabii genel olarak “Su Brexit isi de kotu oldu yahu” dusuncesi. Yeni bir oylama yapilsa %60 hayir cikar Brexit icin.

    Sonuc cok da supriz degil be belki de Brexit’i durdurur.

  4. İngilteredeki, hatta AB’deki tüm seçim (brexit dahil) sonuçları gösteriyor ki, politikacılar halkını tanımıyor, sırça köşkte yaşıyor ve gelişen olayları iyice analiz edemiyor. Durum Türkiye’de farklı mıdır ? Elbette, hayır. Tayyip Erdoğan bir nebze tanıyor, teşhis koyabiliyor ise de, o bile azınlık, baskın güçlerin ve yalakaların etkisi ile olacak, tam doğru değerleme yapamıyor. Daha partiyi kuracakları veya kurdukları sırada, kendilerine, % 50’leri bulabilirsiniz ve o zaman başarılı sayılırsını, demiştim. Ne, o. Bizi iktidar mı, yapacaksın, demişti. Ben de karşıda , ciddiye alınacak bir rakip yok ki, demiştim. O noksanlık, hala, hükmünü sürdürüyor. Bir avuç Batı yetmesinin telkini altında yürüyüp gidiyorlar. Orta Anadolu, Gney-Doğunun aslında mü’min insanları, Ege’de Merhum A.Menderes’in kalesi Aydın, İzmir gibi zeybek diyarı, Antalya’nın o saf ve masum eli öpülece çalışkan, şalvarlı kadınlarının Ak Partiye, hala oy vermediği görülüyor. Hemşehrilik ve kadrolara yerleştirmeler olmasa Karadeniz bile,şüpheli hale gelir diye düşünüyorum. Refah Partisinse iktidar yolunu aça, İstanbul’un. o okumuş, entelektüel ve derin dinibilgi almış Müslümanları da, hala, Ak Parti’ye oy vermiyor, sanırım.

    Politikacılar, memleketin nabzını, etrafındaki yalakalara, mevki ve makam muhterislerine, iktidarın nimetlerinden yararlanmak istiyen, istismarcı, yağmacı fırsat düşkünlerine ve tüm din istismarcılarına bakaraktan tutuyor. Bu gibiler kim ? ” Yağmur nere yağarsa, tarlayı oraya kuran”, bu menfaatler dışında, başkaca bir ideali olmıyan, bu yollarla “sonradan görme” kişiler.

    Memleketin belkemiğini teşkil ve mukaddes dini, milli değerleri, genel ahlakı, gençleri koruyan ve aileyi “aile kucağı” haline getirmiş olarak, gerçek bir “aile hayatı” sunan insanlar, “İstanbul efendisi ve hanımefendileri” bu saflarda yok .
    Tüm solla beraber, C.Halk Partisinin kemikleşmiş % 25 civarında bir oyu var, kim idare ederse etsin.
    Geride %25’lik, hatta ikrahen, çaresizlikten rey kullananlarla, hiç rey kullanmıyanları da gözönünde tutarsan, %25+10 luk bir oy potansiyeli var. Peki, bu insanlar ne bekliyor ? Yahut, bir Devletten ne beklenir ? Ahlak ve namus mefhumunun ve AİLE’nin gerçekten KORUNMASI, çocuklarının milli tarihimize uygun bir ahlak ile yetiştirilmesi, Kazancının ve hayatının haram ve her türlü kötülükten korunması, her türlü rüşvet ve yolsuzluktan, Hazine yağmalarından memleketin temiz tutulması, yönetimde adalet ve dürüstlüğün tesisi, hak ve hukukun temini, Televizyonlardaki programlar ve diziler yüzünden Milletin ahlak fesadına (corrupt) uğratılmaması ve bu dejenerasyonun önlenmesi. Bunun için suyun başını tutmuş, bu Milletin, örfüne, geleneğine, inancına, dinine ve aile anlayışına düşman bir avuç , çokçok az bir azınlığın Oralardan kovulması,şamataya yer bırakılmaması
    TC. Anayasası’nın 73’üncü maddesinde yer alan, “herkesin mali gücüne göre vergilendirilmesi, asıl bu hususta Anayasa ihlali yapılmaması, vergisini geç ödiyenlerle değil,bilhassa, hiç ödemiyenlerle samimi bir şekilde mücadele edilmesi, rüşvet ve yolsuzluğun önlenmesi içi icabında, ayrı bir” Rüşvet ve Yolsuzlukla mücadele Bakanlığı” kurulması.
    Hatırladığım kadarıyla, D.İ.B. Başkanlığı 1933 lerde kurulurken, HEDEF – Devrin DAHİLİYE VEKİLİnin Mecliste CHPli vekillere söylediği ifadesi ile “dini kontrol ve baskı altında tutmak”tı. Diyanetin, saç, sakal, ayınbaşı vb. şeylerle uğraşması yerine, Cemiyetin temel yaralarına neşter vuracak HAKİKİ yönü ile tanıtılmasının sağlanması
    Bakalım, Başkan, Başkanlığını gösterebilecek mi ?

  5. Keşke bizde de zamanında böyle romanlar yazılsa ve filmler çekilseydi. Yok yok, bize pembe diziler yeter. Bize ne canım.

Yoruma kapalı.