Basın özgürlüğü konusunda işin tadı kaçmış durumda.. Konunun beni ilgilendiren bir yönü de var…

52
Reklam

Her sabah olduğu gibi bu sabah da güne gazetelere ve haber sitelerine göz atma mesaimle başladım. En dikkat çekici haber karşıma T24 sitesinde çıktı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın açılışlar için gittiği ve önemsenen bir konuşma yaptığı Diyarbakır’da, bir süredir gündemden düşmeyen bir bakan da vardı. Hem de konuşma yapılan podyumda ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hemen arkasında.

‘‘Demek arada birilerinin ileri sürdüğü gibi soğukluk yokmuş’’ yorumlarına sebep oldu bu görüntü.

T24 haberi ise daha başlığıyla başka telden çalıyor: ‘‘Kulis: Süleyman Soylu kimseye haber vermeden Diyarbakır’a gitti, Diyarbakır annelerine ‘Beni Erdoğan’a övün’ dedi.’’

İlginç değil mi?

Ben de ilginç buldum ve habere ulaşmak için ‘tık’ladım…

Karşıma şöyle bir uyarı çıktı:

Anasayfaya dönmek için buraya tıklayınız

Haberin başlığı sitenin birinci sayfasında duruyor, ama gövdesi artık yok.

Neden acaba?

Reklam

Soruma cevap teşkil edecek bilgiyle sitenin yazarı Hasan Cemal’in yazısında karşılaştım.

Okuyalım:

‘‘T24’ün 95 haberine Sulh Ceza Hakimlikleri tarafından erişim engelleme kararı verildi. Erişim engeli getirilen haberler içerisinde milletvekillerinin yaptığı açıklamalar, HSYK kararnamesi, kamu ihalesi, FETÖ operasyon haberleri de yer alıyor.’’

Galiba benim okumayı arzuladığım ‘kulis’ haberinin başına da benzer bir işlem gelmiş.

İlk aklıma gelen, bugüne kadarki hemen bütün Türkiye Cumhuriyeti anayasalarında korunmuş bulunan, en açık ifadelerle yazıldığını ezberimde olmasıyla bildiğim ‘‘Basın hürdür, sansür edilemez’’ maddesinin (m. 28) ben farkına varmadan anayasa metninden kaldırılmış olabileceği düşüncesi oldu.

TBMM’nin internet sitesinde son değişiklikleriyle halen yürürlükte olan anayasa metni var, derhal oraya baktım. O madde yerli yerinde duruyor.

Anayasada kesin ifadelerle sansür edilemeyeceği bildirildiği halde, nasıl oluyor da bir kulis haberi veya Hasan Cemal’in yazısında belirttiği ‘milletvekillerinin yaptığı açıklamalar, HSYK kararnamesi, kamu ihalesi, FETÖ operasyon haberleri’ mahkeme tarafından engelleniyor.

Haber ve yazılarına engel getirilen tek medya kuruluşu T24 değil tabii.

Reklam

‘Sansür’ sözcüğüne yeni bir tanım mı verildi yoksa?

Konunun beni yakından ilgilendiren bir yönü de var.

Her yıl gazeteciler cemiyetleri tarafından ‘basından sansürün kaldırılmasının yıldönümü’ olduğu için ‘gazeteciler bayramı’ olarak kutlanılan 24 Temmuz aynı zamanda benim doğum günüm.

İki hafta sonra hem ‘gazeteciler bayramı’ hem de benim doğum günüm kutlanacak.

Herhalde buruk bir bayram ve buruk bir doğum günü olarak…

Bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle talimat haline getirilen tasarruf tedbirleri arasında en fazla göze çarpan madde, devletin çeşitli kurumlarına kendilerini ilgilendiren konularda çıkan haberler ve yorumlardan habersiz kalınmaması için satın alınan gazetelere getirilen kısıtlamaydı.

Zaten satışları iyice azalmış durumdaydı gazetelerin, satışların çoğu da kamu kuruluşlarının alımları sayesindeydi. Getirilen kısıtlamayla her gün basılan fakat pek satılmayan gazetelerimiz var artık.

Kötü.

Ayrıca gazetelere kamu kuruluşları tarafından verilen ilanlar ile özellikle kamu bankaları tarafından verilen reklamların dağılımı da, muhalefetin tespitlerine göre, adaletli yapılmıyor.

İsmini benim bile bilmediğim gazeteler kollanır ve ilan/reklam pastasından en büyük payı alırlarken, her gün bakma ve yazılarını okuma ihtiyacı duyduğum pek çok gazete bütünüyle mahrum bırakılıyor.

‘‘Sözcü, Cumhuriyet’’ diye başlıyor mahrum bırakılanlar listesi, onları ‘‘Karar, Milli Gazete, Yeniçağ, Yeni Asya’’ izliyor…

Mahrumiyet yaşayan gazetelerin bir başka şikayeti de, kendilerine reklam verebilecek durumda olan, okurlarına ürünlerini, etkinliklerini duyurmak isteyen firmalara, daha ilk reklamları yayınlanır yayınlanmaz birileri tarafından uyarı gitmesi…

Televizyonlar arasında da ayrımcılık yapıldığını gazeteci kökenli milletvekili Utku Çakırözer’in TBMM’de yaptığı konuşmadan öğrendim.

Benim aklım yine Diyarbakır’da ve son haftalarda ismi sürekli işitilen bakanın oraya gidişinde takılı kaldı. Oraya Cumhurbaşkanı Erdoğan‘la birlikte mi gitti bakan, yoksa davet edilmeden mi? T24’ün ‘kulis’ olarak duyurduğu haberin içeriğini okuyamadığım için, işin doğrusunu öğrenmekten mahrum bırakılmış oldum. 

2021 yılındayız ve böyle bir durum bizim ülkemizde yaşanıyor.

Üzülmekten başka elimden bir şey gelmiyor.

Bari yazayım da rahatlıyayım dedim.

ΩΩΩΩ

Reklam

52 YORUMLAR

  1. Yeni elektronik harp gücü ‘Sancak’ Türk Silahlı Kuvvetleri’ne teslim edildi.

    Boşverin böyle güzel haberleri siz ABD tarafından fonlanan yakan haberleri kovalayın

  2. Şırnak’ta 40 yıldır gidilemeyen ve sürekli terör olayları ile gündeme gelen Cudi Dağı, güvenliğin sağlanmasıyla birlikte ‘Hz. Nuh Festivali’ne ev sahipliği yaptı.

    Boşverin böyle güzel haberleri siz ABD tarafından fonlanan yakan haberleri kovalayın

  3. İşin göbeğindeydim diyen Babacan’nın bugünkü tviti;

    “Cumartesi Anneleri senelerdir gözaltında kaybedilen yakınlarını arıyor. Devlet ise yakınlarını bulmak yerine acısı olanları yargılıyor. Yarın yine duruşmaları var. Devletin görevi yakınlarını arayan acılı annelere hesap vermektir, hesap sormak değil.
     
    Yanlış anlaşılmasın Diyarbakır Anneleri için değil, Cumartesi anneleri için.

  4. Chp li Şaban Sevinç anlatıyor yeni yeni daha.
    Sansürü kendi adamlarına bakın nasıl uygulamışlar.
    “MUHARREM’İ NEDEN BU KADAR ÇOK YAYINLIYORSUNUZ”

    “24 Haziran 2018 seçimlerinde Muharrem İnce il il geziyor, günde 3 miting yapıyor biz de Halk TV olarak yayınlıyoruz. Genel Merkez’den bana telefon açılıyor “Niye bu kadar yayınlanıyor. Niye bu kadar yer veriliyor. Adam daha kampanya yaparken Genel Merkez çelme takıyor. Bana bunu diyen CHP Genel Başkan yardımcısı. Başımıza bela mı edeceksin?”
    Birkaç kez bu baskılarla ilgili Deniz Baykal’a gittim. Bana doğrusunu yapıyorsun aynen devam et dedi.
    Aynı tutumu Meral Akşener’in mitinglerini de yayınlamamam için arandım. Neden? Oylar İYİ Parti’ye kayıyormuş.”

  5. Kılıçtaroğlu bugün Edirne de konuşmuş.
    Fıkra gibi adam valla.

    “Doğu Akdeniz’de çıkan karbon yatakları, Türkiye üzerinden Avrupa’ya gidecek.” şeklinde konuşmuş.

    Önce “Niye herkesin olduğu yerde biz yokuz” demişti.
      Akdeniz’de var olmak için adımlar atıldığında da “Ne işimiz var Libya’da” diye çıkıştı.

    Beyefendi Doğu Akdenizde çıkacak olan karbon yatakları için Avrupaya gidecek diyor. Yine muallak konuşuyor. Avrupaya garanti mi verdin, yol geçen hanımı burası, desene burası bizim, çıkacak olan gazı Avrupaya satacağız.istediğimize satacağız.

  6. bu gün yoğun mesai var yorum sayfasında. iyi tarafı zamanla alışıyorsun hızlıca geçmeye. ne kadar denesem de okuma şerefine eremiyorum. uzun süredir düşünmeden edemiyorum onlar yazdığı için mi sayın koru yazabiliyor, ya da sayın koru yazdığı için mi onlar mesai yapmak zorunda kalıyor.

  7. Türkiye’yi yönetmeye aday partiler hemen şimdi yol haritalarını açıklasınlar. Papağan gibi “güçlendirilmiş parlementer sistem” demeyi bıraksınlar.

    Üç temel konu: yargı bağımsızlığı, yasamanın yürütmeden bağımsızlığı, medya bağımsızlığı. Bu bağımsızlıklar olmadan aynı filmi tekrar tekrar izleyeceğiz. Şimdi tartışılmazsa yarın çok geç. Seçim zamanına bırakılmış bir tartışma olamaz. Artık iktidarı eleştirmeyi bırakın. Bu iktidarın atacak taklası kalmadı artık. Siz ne yapacaksınız ona gelin.

    Muhalif medya da eğer hakiki bir görev yapmak istiyorsa buradan başlasın. Muhalefetin goygoyculuğundan vazgeçsin. Muhalif partileri muhalif medya çok sıkı bir şekilde eleştirsin ve yardımcı olsun adam olmalarına. Muhalif partileri tartışma platformlarına çeksin ve tartıştırsın ki iyi fikirler ne görelim.

    Bu ne pespaye bir siyaset, gerçekten tiksinti verici. Bırakıp gideceğim yoksa Miami’ye. Bizim ünlüler orada ev almışlar hep, komşu oluruz belki.

  8. Yeni yönetime talip olan partiler medya bağımsızlığını nasıl sağlayacaklar bunun yol haritasını şimdiden versinler. Atla deve değil. Tüm dünya bunu biliyor. Medya işi yapan sermaye başka bir işle iştigal etmeyecek. Tam bağımsız olacak. Görevi iktidarı denetlemek olacak. Bu kadar.

    • Ender arkadaş bu dediğiniz medya çeşiti hangi ülkede bulunuyormuş biraz açar mısınız?

  9. Vizyonu tek adamcılık, ülküsü ham hayaller ve betonarme şehirler olan bir yönetim ülkeyi gün gün fakirleştiriyor. Üstelik de milletin üç kuruş yediğine göz dikmiş, porsiyonları küçültün diyor. Zam üstüne zamla milletin neyi var neyi yok sömürüyor. Bütün birikimlerini sattığı yediği ve hazineyi tam takır bıraktığı gibi şimdi de ne var ne yok elden çıkarıp, milletin topraklarını da kanal yapıyorum bahanesiyle parsel parsel satıyor ve borçlandırıyor herkesi. Bu mudur yani? Buna mı layıkız?

    Elalem aya Mars’a gidiyor. Ülkesini fiber optikle kapladığı gibi şimdi de uzayı binlerce uyduyla kaplayıp dünyanın her yerinde yüksek hızlı internet sağlıyor. Bizimkiler saray filosu, uçak filosu, Mercedes filosu kurmakla meşguller. Halka da o porsiyonlar çok fazla deyip ekmeğine ortak oluyorlar. Ne tür bir rezillik bu.

  10. O zamanın parasıyla 640 milyon TL’ye, bugünün parasıyla herhalde 1 küsür milyar TL’ye Marmaris’e yazlık saray yapılmış. Tonlarca kum yığmışlar sahiline. 130 futbol sahası büyüklüğündeymiş.

    Bu tabii sadece yapım masrafı. Orayı çalıştırmak için de her sene 100 milyonlar harcayacaklar gizli ödeneklerinden. Ne için, bir kişi yılda bir hafta tatil yapsın diye. Millete de porsiyonları küçültün hadi bakalım, söke söke alırız yoksa diyecekler.

    “Adaletin bu mu dünya” şarkısını tekrar tekrar dinlemekten başka çare kalmadı. Millet bön bön bakıyor çünkü. Sahi bu kaçıncı saray, ben sayısını unuttum.

  11. Son 3 senedir Türkiyede bayağı zayıflayan ve can çekişen mafya ve destekçileri kendi içlerinde mafya ile mucadele edip onları deşifre edenlerın hareket alanlarını daraltıp etkisiz hale getirmek ve onlari temizlemek için mafya liderleri ile birlikte bütün güçleri ile kendi süçlarını soylu yapmış gibi lanse ediyorlar.

    Peki bu arada Soylu ne yapiyordu? Soylu”nun yaptığı işte mafyacıların ekmeğine yağ sürmek’den başka bir şey değil. Dürüst Belediye başkanlarının başarılarını engellemek için, bilerk veya bilmiyerek mafya ve destekcilerine yardımcı oluyordu.
    Şimdi mafya ve yardımcılarına maşalık yapmış olmasının bedelini ödüyor.

  12. Üstadım medya demişsiniz de, ben bildim bileli türkiye de doğru bir yol bulamadı. Milletin gündeminden farklı bir gündemle yaşadı. Yalnız benim merak ettiğim şey medyadaki yazar- çizer takımları(köşe yazıları yazan kişiler) bunlar zamana göre değişiyor, 90’larda bazı gazetelere bazı yerler yasaktı, o yasağında bir adı vardı. Adını tam hatırlayamadım bugün yine birilerine yasak, yasaksız bir medya, sansürsüz bir medya olur mu? diye düşündüm. Dünyada var mı? bilemiyorum. Bu medyayı icat eden insanları doğru haber alsın diye mi icat etmişler acaba? yoksa durumu idare etsin diye mi? bu kapitalist dünyada anlaşılmayan bir şey bu medya. HERKESE SAYGILAR.

    • Neyini anlamadınız bahri bey; patron parayı basar, köpeği de yazısını yazar ve basar, başka ne öğrenmek istiyorsunuz, bunu anlamak için filozof olmaya gerek var mı???

  13. YURTDIŞINA KAÇACAKLARA UYARI
    ABD’de Miami’de çöken binadan 11 gündür canlı çıkarılan kişi sayısı: 0

    “Binanın geri kalan kısmı planlı olarak yıkıldı.

    120’den fazla kişi hala göçük altında.

    “Bu ülkede yaşanmaz yaa’cılar”, “Yurtdışına kapağı atalım’cılar…” Aman ha kapağı attığınız yerdeki binaların sağlamlığına dikkat edin.”
    (Aydınlıktan)

  14. Bizdeki muhalefet Düşman değil! dost başına.
    İnsan cahil olurda bu kadarda değıl. Erdoğan bunları parmağında oynatiyor. Gündem’i o beriliyor, peker lokmalarını hazırliyor
    Muhalefet’de yalamadan yutiyor.
    Soylu Diyarbakıra gitti oyunu’da bunlardan biri.
    Erdoğanı Yüceltmek, Damad’a daha fazla Türkiyeyi bitirtirme’den en az $128 miliyar ve 178 bin ton altın uçurduktan sonra zar zor yerinden eden, Soylu’nun 2 gün önce güya Erdoğan’dan korktuğu ve pkk’lıların anaları aracılığı ile yerini sağlamlaştıracak kadar zayif olduğun’u Muhalefet ve muhalif basını avlayıp sözde Mahkeme karar ilede pekiştırtırme seneryosu’nu yazan usat’anın maşalık ve oyuncaklığını yapmakta ancak bizim muhalefete yakışır.
    Zaten SSK genel müdürlüğü döneminden sicili bozuk birisini ANA muhalefetin başında bulunmasi, Tamda Peker ve abisinin arayıpta bulamadığı bir hediyeyi muhalefet onlara altın tepside sunuyor.
    Bunların sonuncusu’de güya
    Soylu’nun PKK liların ananalarn’dan sanki kiz gitmiş oğlan anasın’ın
    Arkadaşlarına “beni mustakbel kayın valideme övün diye rıca etmiş gibi basit ve anlamsız bir yalan seneryonun aktörlüklerini yapiyorlar.
    hiç üzülmeyın! Başta ABD ve bizim muhalefet olduktan sonra Erdoğan’ı kimseler yerinden edemez. O yerini iyicr sabitleştırdıktan sonra’da sizlerin maaşlarınıza zam yapar ve siz zahmet etmiyesiniz diyede önceden gereken iftira, hakaret, ve küfürleri ehliyetlilerine sizler için hazırlatır. O zaman sizede sadece delivery yapmak kalır.

  15. “Basın öne eğilmesin!” ama arkasını da ona buna dayamasın/vermesin/yaslamasın!
    Hatta mümkünse hiç basmasın!
    Medya toplumun düşmanı, sahibinin sesidir!
    Belli bir sermaye grubunun finansmanıyla çıkan her türlü yayın engellenmelidir!
    İletişim ve haberleşme tümüyle devlet eliyle yürütülmeli ve bilgilendirmeler günlük anlık e-bültenler halinde yayınlanmalıdır!
    Bir an önce ulusal intronet ağı tesis edilmeli kullanımı özendirilmelidir.
    Her türlü dış yayın ve verimadeni kanalları koruma kalkanlarıyla tıkanmalıdır!
    Dataların güvenliği her şeyden daha önemli ve üstündür; allahını seven kendi çevrenini ve dijital florasını üçüncü tarafların tasarrufundan ve gözetiminden korumak üzere görev başına koşsun!!!!
    Alçak irtifalı mini küp uyduların üretimi ve yörüngeye fırlatılması en en öncelikli gündem olmalıdır!!!!

    • bu dediklerini tam uygulayabilmen için türkiye’yi Çin’e ya da putin rusyasına bağlaman lazım, İranın bir vilayeti de yapabilirsin keyfinize kalmış. ne ilgisi var diyeceksin. bu dediklerini o ülkeler yapıyor çünkü. hatta onlar bile tam yapamıyor. onların yapamadığını sen mi yapacaksın?

      ben türkiye’yi başka devletlerin uydusu yapmaya çalışanların yanında hiç bir zaman olmayacağım. yani bu hedeflerine yalnız yürümek zorundasın.

  16. Bronson uçağına atladı ve uzaya doğru yola çıktı an itibariyle. Adamların hayali uzay, Mars, galaksiler. Bizimkisi de reyiz aya dört şeritli yol yapacak gibi ham hayaller. Neyse biz kanalımıza dönelim. Toprak arsa olursa değerlenir, vatan olur. Böl parsel parsel oğlum oradan. Rantımızı yiyelim. Gerisi boş.

    • “Bronson uzaya doğru yola çıktı, hem de an itibariyle!” Dünyadaki işleri hallettiler de uzaya galaksilere gideceklermiş! Kurulmuş bir saat gibi “tu kaka”! başka bir şey yok! çalışıyor. Yahu sen zaten uzayda yaşıyorsun. Galaksin de samanyolu! otur oturduğun yerde önce insan olmağa, daha iyi insan olmağa bak. Herkesden önce sanayileşeceğim diyerekten yaşadığın gezegenin anasını ilk ağlatan sensin. Yerlileri tokatlayıp koca Amerika’yı parselleyen sensin! Sonradan Amerikaya gelmek isteyenlere de “Yok gelemezsin, sen kimsin yaa? Onlara bir laf yok! Neymiş! “Yurtta sulh, cihanda sulh”muş. Ruslar farklı mıydı sanki? “Yakutlar”ın elmaslarına konmak için Ruslar ne yaptı? Sulh ile geldik dediler. İlk elmas ocaklarının adı “Sulh”!

      Halbuki, insan yaratığının gelişimine en şık molel “Akıl*İman Sentezi”. Yurtta “Akıl*İman Sentezi”, Cihanda “Akıl*İman Sentezi”: Gelişeceksen bununla geliş! Dünyayı Tabiatı bu şuurla koru. İnsanın nefsini en etkin bi şekilde kontrol edebilmesi için, insanın meşru insan olabilmesi için en iyisi o. Türk olsun Kürt olsun, Çerkez, vs vs marka insan olsun; insanlıkta birleştirecek, aynı ülkede bir arada yaşatacak olan Allah’a yüz akıyla kavuşturacak olan o. Gerisi boş Ender, gerisi boş… Solda sıfır! Anlaşıldı mı?

  17. Basın öne eğilmesin demiş Fehmi Koru. Ne öne eğilmesi yalanlarla, algılarla burnu dik yoluna devam ediyor. Fehmi bey de güya demokrasi havarisi mübarek.

    Daha dün, “İktidara gelince ilk yapacağımız iş, o gazetelere el koymaktır” demediler mi?..

    Muhalif medyası da kafayı yedi artık. Beyinleri kilitlendi. Beyni sadece fotoğraf olarak kullanabilen gazete bunların Sözcü’lüğünü yapıyor. Düşünün ne haldeler.

    Mesela, “Sayın Bahçeli’ye aşı yaptığı için, onun canını acıttığı için Gülnaz Şırınga adındaki hemşireyi dövmüşler” diye haber yapıyor bunların televizyonu. Sunucu haberden hiç şüphelenmiyor. Program için hazırlanırken ‘şırınga’ soyadını görüyor ama hiç garipsemiyor. Kafa gidik çünkü!

    “Arnavutluk Türkiye’den 8 milyon Euro değerinde İHA/SİHA satın alacak” haberini muhalif gazeteci şöyle yorumladı ve sordu; “Kime karşı kullanmayı düşünüyor? Hangi tür bir tehlike ile karşı karşıya olabilir Arnavutluk?”

    Tescilli bir çapulcu, “açık alana tünel” yapmışlar dedi. Kendini eleştirenlere de ‘çomar’ dedi. Asıl çomarlık içinden geçtiğin (kazılmadan yapılmış!) o tünelin üstünde havalimanının pisti olduğunu bilmemektir, görmemektir.

    “OdaTV’den çarpıcı fotoğraflar, öğrenci yurdundan çıkan silahlar.” Hangi angut örgütse artık bilemiyoruz. İstanbul’un göbeğinde, güpegündüz, otomatik silahlarını havalandırmak için sokağa çıkarıp duvarın dibine dizmişler!

    “Katarlı gençler Türkiye’de sınavsız bir şekilde tıp, diş hekimliği, eczacılık eğitimi alabilecek.”Yalanın kaynağı ve paylaşım CHP medyası. Yalana tam destek Kılıçdaroğlu ve kurmayları…

    Kızılay çadırına girip “Elazığ’da tek bir Kızılay çadırı görmedim” diyeni mi ararsin

    Külliye’de tuvalet klozet kapaklarının altın kaplama olduğunu sallayan siyasetçi mi arayacaksın

    “Süt alamıyorum, ekmek alamıyorum. Kışı battaniyenin altında geçirdim.” diye feryat eden viskici teyzenin Chpliler tarafindan organize edildiğine mi yanacaksın.

    “Fazilet Durağı” yalanıyla organize kötülük yapıldığını görüp kanı donan imamoğlu ne dicez.

    Sokak hayvanları için konteynerden yemek atıklarını toplayan kadınının fotoğrafını gösterip “millet aç aç” siyaseti üretmeye çalışan siyasetçi Kılıçdaroğlu nambır van.

    Hayatı boyunca İsrail’e hiç gitmemiş bir bakanın “İsrail’de Netanyahu ile görüştüğünü” söyleyen siyasetçi iki numara

    “120-180 kadar ‘ByLock’çu AKP’li vekil” yalanını söyleyip, ardından hiçbir şey ortaya koyamayanın yüzündeki deri kalınlığı 1 mm.

    Bazı partilerle anayasa çalışması yaptığı görüntüler ortaya çıktıktan sonra, “Yok böyle bir anayasa çalışması. Ben de hayretle izliyorum” diyenin yüzündeki deri kalınlığı 1,5 mm.

    YPG terör örgütü değil, vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşum” dedikten sonra “Ben, terör örgütü değildir demedim” diyenin yüzündeki deri kalınlığı 990 mikron…

    “Saat 9’u gösteriyor, perdelerden gün ışığı sızıyor, acaba canlı yayın canlı değil miydi?..” diye bir yalan uydurup, “demek ki ülke iyi yönetilmiyor”a bağlayan yalancıya da ‘duayen gazeteci’.

    Sözcü’ ; “Al sana destek!.. Ciro kaybı desteği” başvurusu yapan esnafın banka hesabına 4 lira 63 kuruş yattı…”
    Gerçi sözcü iyi çizik yedi. Saraya giden milketvekili yalanından sonra.

    Fehmi bey bunların mı başi öne eğiliyor.
    Veya siz bunları niye görmezden geliyorsunuz. Dünkü yazinizin manşeti neydi.
    “Ülkemizde neler olmuş, neler oluyor ve bunlar olmamış gibi davranılıyor.. Hayra alamet değil…”

    • Ordan burdan araklanmış cümleleri alt alta kopyalayıp göndermek yorum mu? Ahlaklı iş mi bu yaptığın?

      • Dikkat ederseniz Bernar bey adamların yalanlarıni sıraladim sadece. O bile uğraştırıci, bitmiyorki yalanları.

  18. “Kimseyi ötekileştirmeyeceğiz, kutuplaştırmayacağız, herkesin fikrine saygılıyız, herkesi kucaklayacağız…”

    HSK için; “Hakimler ve Savcılar Alçak Kurulu” diyor…
    Cumhurbaşkanımızın davetine icabet eden sanatçılar için; “yalakadan sanatçı olmaz” diyor.
    Yalanlarını tek tek ifşa eden gazetecilere “satılık kalem” diyor…
    “AK Parti’ye oy veren çiftçinin yakasına yapışacağım” diyor…
    “AK Parti’ye oy veren öğretmene öğretmen demem” diyor…
    Bürokratlara sesleniyorum, bunun altına imza atan (Kanal İstanbul projesi) bürokratın burnundan fitil fitil getireceğim” diyor…
    Hızını alamıyor, yabancı yatırımcılara da gözdağı veriyor, “projeye destek veren ülkelerin parasını da vermeyeceğiz, aramıza mesafe de koyacağız” diyor…

    Bir de İmamoğlu’un seçim öncesi vaatlerine bir daha baktım.
    “2 yeni biyolojik arıtma tesisi yapacağız. Marmara Denizi’nin kirlenmesine engel olacağız. Denize girilebilecek, “lüfer” yok olmayacak, “orkinos” geri gelecek” demiş. (Twiti hâlâ duruyor orada).
    ilk ve tek icraatı Biyolojik Arıtma tesisini açmama töreni.
    Biyolojik arıtma tesisinin heykelini yapsaydınız bari.
    En azından “makak maymunları” alkışlardı sizi!..

    Allahtan Çevre ve Ormancılık bakanı gece gündüz çalışıp temizlediler marmarayı.

    Bogaziçinin sözde akademisyenleri ayakta durmasınlar artık kafalarına güneş geçecek. Şöyle bir boğaza bir atlasınlar serinlik gelir biryerlerine.

  19. Öğrencilerin sınava girmelerine saatler kala, zaman ayarlı bir yalandı T24 ün yaptığı.

    “Katarlı gençler Türkiye’de sınavsız bir şekilde tıp, diş hekimliği, eczacılık eğitimi alabilecek.”

    Yalanın kaynağı ve paylaşım CHP medyası. Yalana tam destek Kılıçdaroğlu ve kurmayları.

    Yalanın ortaya çıkması yatsıyı bulmadı.

    Yalanı paylaşan, yalan üzerinden siyaset üretmeye teşne Kılıçdaroğlu ise, mevzuya hiç girmez, utanır diye düşündük.

    Utanmadı!..

    Peki böyle bir yalana sarılanlar utanırlar mı?..

    Utanmazlar!..

  20. Fıkracı Amca’dan matrak fıkralar

    Samsun’a gidiyor. “27 buçuk yılımı devlete verdim. Bütçe nasıl yapılır, para nasıl harcanır, tasarruf nasıl yapılır, israf nasıl önlenir ben bilirim” diyor.
    (Benim tek bildiğim genel müdürü olduğu SSK’yı tarihindeki en büyük zarara uğratmasıdır.)

    Devletin filosundaki uçakları kastederek “lüks otomobilleri mi var, uçakları mı var? Satacağım onları” diyor.

    Sonra Samsun’a geldiği özel jet uçağıyla geri dönüyor.

    Fıkra bu kadar!

  21. Ortalama haftada 1 yalanı ayyuka çıkan işte o demokrat amca diyor ki;

    “Biz CHP olarak ne söylüyorsak yüzde 100’ü doğrudur. Yüzde 99 demiyorum…”

    Biz yüzde 1 doğruya bile razıyız, ama o da yok!

    Söylediği yalanlar sebebiyle yine siyaset tarihimizin en çok tazminata mahkum olan siyasetçisi oldu.

    En çok yalan söyleyen siyasetçi olarak siyaset tarihimizde yerini aldı.

    Çıta çok yukarılarda biliyorum. Seviye, “altın kaplamalı klozet kapağına” ulaşmış, daha ne olsun.

    Bugun, Edirne de yine  konuşmuş.
    Yalanın babası T24 e göre;

    “Bu ülkede ben çöp konteynerından beslenen milyonları görmek istemiyorum”

    Yav insan atarda bu kadar mı atar. Biraz inandırıcı olur  insan.

  22. Bugünkü yazıda doğrudan milli ve manevi değerlerimize sövüp saymayı gerektirecek bir durum bulunmadığından olsa gerek muhalif geçinen marabaların bir kısmı ortalıkta yokken fırsattan istifade bir çift kelam da biz edelim.
    mehmet arkadaş:
    “Allah da biliyor, kulu da biliyor ki, agir bir sansur var.” diye açmış ağzını ve
    “Biz vatandaslar kapali kapilar arkasinda olanlari bilemeyiz, ama bilenler var, iste onlar (zorunlu ve/veya gonullu) oto sansurculer.” diye bitirmiş
    sözünü…
    Hem biliyor hem bilmiyor; var mı yok mu, varsa kim biliyor, yoksa ne yapalım? Bi karar verin artık!

  23. basın özgürlüğü dediğimiz şey mesela CHP nin yalnızca HALK TV ye reklam vermesi ,
    mesela 1 dakika bie Muharrem ince haberi vermemesi midir ?
    Mesela artık Pandemi haberlerinin,aşı uygulamalarının ne kadar kötü gittiği gibi haberler mi ?
    Yasak dediğimiz şey nedir ? Her platform da yalan yanlış haberler yayınlanmıyor mu .
    Mesela Katarlıların sınavsız Türk öğrencilerinin haklarını çalması sansürlü bir haber mi ?
    Youtube da sabahtan akşama yalan üfürmeler nasıl sansür oluyor bi anlatıverin.
    Günlük siyasi çekişmeleri bırakalım önümüze bakalım .efendim Soylu erken gitmiş ,
    yok fotoğraf karesine girmişmiş girmemişmiş miş de miş bırakalım bunları.
    Pandemiden çıkarken , üretimi nasıl artıracağız ? Çevre kirliliğini nasıl yok edeceğiz,
    kaybolan 2 yılı nasıl kurtaracağız , bunlara bakalım.

    • sen bak o dediklerine Ahmet bey! ben Türkiye 3. dünya savaşının merkezi olmaktan kurtarabilecekmi? ben buna bakmaya devam edecem. şimdilik bir umut yok. seni sevindirecek bir gelişme olursa mutla söylerim.

  24. Sayın Koru,
    Bugün pazar ,
    Efsaneye göre bir gün gerçek ve yalan karşılaşır.

    -Günaydın. der yalan
    -Günaydın. der gerçek
    -Güzel bir gün. der yalan
    Sonra gerçek, doğru olup olmadığını görmek için uzanır Öyle olduğunu görür
    -Güzel bir gün. diyerek cevaplar gerçek.
    -Göl daha da güzel. diye karşılık verir yalan.
    Gerçek, göle doğru bakar ve yalanın doğruyu söylediğini görür ve başını sallar.
    yalan der ki
    -Su daha da güzel. Haydi yüzelim.
    Gerçek suya parmaklarıyla dokunur ve gerçekten çok güzeldir ve yalana güvenir.

    İkisi de soyunup sessizce yüzerler.
    Bir süre sonra yalan sudan çıkar ve gerçeğin kıyafetlerini giyer sonrada gider.
    Yalanın kılığına giremeyen gerçek, elbisesiz , elbisesini aramaya başlar ve onu böyle görünce herkes dehşete düşer.. Yalanı dünyanın her yerinde arar ve dünya, çıplak gerçeğe bakarak yüzünü çevirir hor ve öfkeyle bakar. Zavallı gerçek kuyusuna geri döner , utancını gizler ve sonsuza dek kaybolur.
    O zamandan beri, bir yalan dünyayı dolaşıyor, gerçek gibi giyinmiş, toplumun ihtiyaçlarını tatmin ediyor, çünkü dünyanın her halükarda çıplak gerçeği bilme arzusu yok.

    İnsanlar hala bu şekilde gizlenmiş yalanı çıplak gerçek olarak değil, gerçek olarak kabul etmeyi tercih ediyor.
    Zira , cehalet mutlu eder insanları. Hakikatı deşmek beraberinde mükellefiyetler getirir !

  25. Göründüğü kadarıyla h.cemalin sorunu sansür değil de doğru dürüst bir programcıya ihtiyacı var sanki:))))

  26. Sayın ali namlı basın özgürlüğüne örnek olsun diye siz de bula bula havuz medyasının gediklisini mi buldunuz?
    Bakın geçen günkü bir misafir yorumcu sözünü ettiğiniz gazeteyle ilgili neler paylaşmıştı:
    “Bir Misafir Kalem
    9 Temmuz 2021 At 16:19
    Bugünkü yorumlar arasında H. Gayret adlı (görevli olması muhtemel) arkadaşın paylaştığı bir iddia var. İddiaya göre bir kişi, A. Gül adlı şahsın (sanırım o zamanki Cumhurbaşkanı oluyor) doçentlik dosyasının fotokopisini çektiği için, YÖK’teki görevinden uzaklaştırılmış.

    Bu iddiayı ilk defa duydum, aklıma birkaç ihtimal geldi.
    1-Tamamen uydurma bir haber olabilir, ki en kuvvetli ihtimaldir. Malum derin arkadaşlar böyle haber üretiminde çok mahirdirler, bu da onlardan biridir. İnternette taratınca haberin habererk adlı Turancılık iddiasındaki bir siteden alındığı görülüyor. Site de iddiasını Sabah gazetesine dayandırıyor. Sabah’ın ne tür operasyonel haberler yaptığı ve istihbarat örgütünün yayın organı gibi çalıştığı malum.”
    Söz sizde?

  27. Son günlerde T24 sitesi ve OdaTv sitesi operasyonel yalan haberlerle veya normal bir haberi çarpıtma haberleri dozajını arttırmış bulunuyor.
      Fehmi Koru, Akif Beki, Ahmet Taşgetiren gibi yazarlar olaya basın özgürlüğü açısindan yaklaşıp gündemi canlı tutma gayretleri hala devam ediyor.
    Dünkü yazısının manşeti neydi “””Ülkemizde neler olmuş, neler oluyor ve bunlar olmamış gibi davranılıyor.. Hayra alamet değil…””
      Sizce Fehmi Koru, T24 ün yaptığı en son yalan haberi niye hiç dile getirmedi. Katarlılar sınavsız Tıp okuyacakmış. Tüm Türkiye çalkalandı oysa ki.

    Yurtlarda silah saklanıyormuş, butün akp lilere silah dağıtılıyormuş, yok soylu niye diyarbakıra iki gün erken gelmiş.yok erdoğanin uçagında mıymiş. gibi yalan haberlere basın özgürlüğü yutturmacası.
       
    Mesala uydurma ve yalan haber olduğu belli olan haberleri gündemde tutmak için olağan gayret sarfediyor Fehmi Koru. Belki tv ekranlarına daha erken dönme umudu var. Krt, Halktv, tele1 e çağrim bir an önce Fehmi bey i davet etsinler, digerleri davet etmiyor tamamda bunlar niye davet etmiyor Fehmi beyi.

  28. Didem hanım gibi bazı arkadaşların da yaz tatilini izmir belediyesinin pahalı ama faydalı okuryazarlık kurslarında değerlendirmesi gerekiyor anlaşılan;
    geçen gün kıdemli yorumcularımızdan Osman bey şöyle bir şey paylaşmıştı:
    “Bizim kıblemiz Kabe değil mi? Örnek verdiğiniz ülkelerin kıblesi ise Vatikan.” diyerek aklınca sayın yazara ayar veriyordu!
    Osman bey; vatikan kimseciklerin kıblesi filan değildir, papalık makamıdır, bi tür hilafet merkezidir yani…
    Hepimizin ilk kıblesi de kudüstür/jerusalemdir!
    Bilip bilmeden uluorta atıp tutmasak nasıl olur?

  29. Allah da biliyor, kulu da biliyor ki, agir bir sansur var. Bu yeni degil, 19 yildir dozu artarak devam eden birsey.
    Sansur’un her turlusu kotudur, galiba en kotusu “oto sansur” olmali. Biz vatandaslar kapali kapilar arkasinda olanlari bilemeyiz, ama bilenler var, iste onlar (zorunlu ve/veya gonullu) oto sansurculer.

  30. Basın özgürlüğü demişken, ister istemez yorumcularımızdan mucib beyin geçen günkü ifadesini hatırladım:
    “Kamuoyunu temsil eden gazeteci…”
    Yani patronunu, iş/maaş verenini değil bir milletvekili gibi “kamuoyunu temsil eden gazeteci”
    Bak arkadaşım: Gazeteci dediğin halkı değil, halkın temsilcilerine/seçtiklerine karşı patronunu temsil eder!
    İtirazı olan?

  31. Önemli haberler ana akım medyada Kanal D, Atv,Star,Show..akşam bültenlerinde yayınlanınca kabul görüp inanılıyor.Bu kanallar Demirören ve F.Saraç’larca ele geçirilince asıl sansür başladı

  32. Ufukta, Kıbrıs üzerinden Yunanistan’la gerilimi arttırma, Avrupa Birliği ile papaz olma müsameresi ufak ufak beliriyor.

    Önümüzdeki hafta bol bol Kıbrıs ve Yunanistan konuşacağız.

    Navteks meydan muharabesi sonrası, umduğunu bulamayıp davulunu duvara asmış, bir işe yarasın diye de tokmağı hamur açmada merdane olarak kullanmaya başlamış yorumculara gün doğacak. 🙂

  33. FİKRİ TAKİP!!!
    “H. Gayret
    11 Temmuz 2021 At 02:45
    “Hasan Günay 10 Temmuz 2021 At 11:13
    Yaşananlara bakılırsa ‘bu böyle gelmiş böyle de gider, gidecek’ diyesi geliyor insanın…
    Baksanıza; bir daha da darbe olmaz dediğimiz,”
    diye devam eden yorumuna bakılacak olursa mukim bulunduğu küçük ama şirin anadolu kasabasında değilse bile okyanusötesi ufuklarında yeni bir bahar umudu daha yeşermiş anlaşılan?
    Öyle ki yine “bir altüst oluş yaşamak”tan filan söz ediyoruz!
    Yaz sıcağında asma budamak kabilinden şimdi böylesine tatsız bir tartışma açmak niyetinde değildim ama hasan beyin kimi “deli tuttuğunu bellermiş” kabilinden bir ezberini ortaya döküp sorgulamak da artık vacip oldu, çünkü şu iftirasını utanmadan sıkılmadan burada tekerleme gibi sayıklayıp duruyor:
    “askeri olsun olmasın darbelere alkış tutan, çanak tutan solcular…
    Muhafazakar-sağ kitle de o değirmene hep su taşımış…”

    “darbelere alkış tutan, çanak tutan solcuları” anladık da “o değirmene hep su taşımış Muhafazakar-sağ kitleyi” bir türlü çıkaramıyorum?
    Yoksa dün burda baran beyin “Baran 9 Temmuz 2021 At 19:52
    girmesini bildiği için her seferinde geri gelebildi.” diyerek rahmet okuduğu demirelin köylü partisini mi kastediyorsunuz?
    Darbecileri görür görmez her seferinde şapkasını alıp sıvışmak “o değirmene su taşımak” mıdır o zaman?

    Ya da 1944 milliyetçilik olaylarının tabutluklarından, 12eylülün zindanlarından, işkencehanelerinden çıkıp gelen ülkücü hareketi mi kastediyorsunuz?
    Kimlerdir bu darbelerin değirmenine hep su taşımış sağcı kitle, biraz açar mısınız?
    Hem hacı yolu bekler gibi çok büyük kanlı altüst oluşlar bekleyip hem de bu darbelerin mağduru olan muhafazakar kitleyi demokrasi düşmanlarının değirmenine su taşımakla itham etmek ne çeşit bir hinoğlu hinliktir bilen varsa beri gelsin?
    Snbernar, eski cephe mensubu, devsol militanı; ilk söz sizin?
    İşin kolayına kaçmadan ama…”

  34. Erdoğan’ın Diyarbakır ziyaretinden iki gün önce Süleyman Soylu’nun kente giderek iki gün geçirdiği haberi, ilkin Kürtçe bir haber sitesinde yer aldı. Bundan 13 saat kadar sonra, bunu bir kulis haberi olarak Türk medyasında ilk dillendiren gazeteci Cumhuriyet Gazetesi’nden İpek Özbey. Özbey, 9 Temmuz akşamının geç saatlerinde, Halk TV’de canlı olarak yayınlanan “Perdenin Önü Arkası” programında, Soylu’nun şehirde iki tam gün geçirdiğini, bir araya geldiği Diyarbakır Anneleri adlı guruptan kendisinden Erdoğan’a övgü dolu sözlerle söz etmeleri ricasında bulunduğunu söyledi.

    Erdoğan ile Soylu arasındaki gerilimin ayrıntılı (ve inandırıcı) bir öyküsünü, dün akşam saatlerinde Cevheri Güven’den dinledik. (Aradan henüz 14 saat geçmemişken, Güven’in “Soylu Erdoğan’a Omuz Attı” başlıklı videosu şimdiden 200.000 izlenirliğe sahip.)

    Her ikisi de milli güvenlikten birinci dereceden sorumlu olan, biri cumhurbaşkanı diğeri içişleri bakanı olan bu iki siyasetçinin birbirine düşmüşlüğü sır değil. Bahçeli ile Erdoğan’ın Soylu üzerinden bilek güreşine tutuşmuş oldukları haftalardır konuşuluyor.

    Haftalar süren Birinci Perde, bir suskunluk olarak yaşanmış, “Ben içişleri bakanına kement attırmam” ve “Tanırım, iyi çocuktur” muhabbeti ile sonlandırımıştı. İkinci Perde yine suskunluk ile başlamış, “Soylu’nun yalnız ve kimsesiz olduğunu söyleyenin alnını karışlarım” ile, “Hadi bakalım şimdi ne olacak, kimden ne hamle gelecek, görelim” merakını kışkırtıp ikinci perdeye renklilik kazandırmıştı. Kasımpaşa Cephesi, ikinci bir “Tanırım, iyi çocuktur” mukabelesinde bulunmadı. Çünkü, Kasımpaşalılık raconuna uymazdı bu. Bekletilen emniyet müdürleri kararnamesinin gece yarısı saatlerde nihayet imzalanması ve “E hadi gel yanıma yaklaş, bir iki resim çeksin fotoğrafçılar, istediğin olsun” ile mesele “Ne şiş yansın ne kebap” kıvamında bir tavizle küllenmeye terk edildi. İkinci Perde kapandı.

    Mesele küllenir mi, yoksa yeniden harlanır mı?

    Ben diyorum ki, iri bir karpuz buzdolabında kesilmeyi bekliyor.

    Kimse dağılıp bir yere gitmez, o karpuz kesilir, Üçüncü Perde izlenir.

    “Hadi canım sen de! Oyun iki perdelikti!” diyecek olan varsa bir adım öne atsın.

    Ben, kendi payıma, Ahmey Bey’den, “Sayın Cumhurbaşkanımız ile sayın İçişleri Bakanımız arasında kimi fikir ayrılıkları olabileceğini ben de kabul ediyorum, ama. . .” şeklinde yeni bir “Evet, ama. . .” açılımı bekliyorum.

  35. Fehmi Beyin müsâdesiyle bu konuda Hıncal Uluç’un dünkü yazısından bir tespiti aktarmak istiyorum.
    Hıncal Bey; Şenol Güneş’in en son yaptığı basın toplantısına katılan ve tanıdığı , samimi olduğu bir gazetece kardeşine sormuş,
    – Bu basın toplantısı bir saat devam etti ,siz bu adama hiç soru sormadınız mı !
    Gazteci şöyle açıklıyor,
    – Ağabey sormaz olur muyuz ! Akla hayale gelen her çeşit soru soruldu ama hiç birine cevap verilmedi !
    Hıncal Bey devamla soruyor,
    – E peki kardeşim , bu soruların hiç biri sizinki de dahil hiç bir gazetede yer almıyor !
    Ve sonuçta bütün bellibaşlı gazeteleri teker teker ele alarak bu konuyla ilgili manşetlerini ve haberlerini açıklıyor ve hiç birinin , gerçekten sorulan sorulara yer vermediğini ayan beyan ortaya koyuyor !
    Ben daha önce de bahsetmiştim ; iktidar yanlısı olanlar yalakalıktan , muhalif olanlar da karalamaktan, çamur atmaktan başlarını kaldıramaz hale gelmişler !
    Biz Harpokulu’nda iken bazı komutanlarımız , mezun olacağımız zaman için ‘ Oğlum nizamiyeden çıkarken şeref ve haysiyetinizi almayı unutmayın ‘derlerdi.
    Bizim basın maalesef şeref ve haysiyetini herhalde nizamiyede unutmuş !
    Herkese selamlar ,saygılar

  36. Sayın yazarın arada bir gözattığı anayasa kitapçığı gibi galiba bir de yurtiçi gezilerde uygulanan devlet protokolü elkitabı edinmesi gerekiyor! Öyle ya kim kimi nasıl karşılar ya da uğurlar; eski türkiyen kalma ıvır zıvır mevzular…

  37. 145 Yıl.
    Osmanlı İmparatorluğunda padişahın yetkilerinin şeklen de olsa sınırlandırıldığı, padişahın atadığı Meclis-i Ayan’ı saymaz istek, halkın oyu ile seçilen Meclis-i Mebusan ile yetkilerinin kısmen paylaşıldığı “Birinci Meşrutiyet” 1876 yılında ilan edildi.
    Bu tarihin üzerinden tam 145 yıl geçmiş.
    Halen daha yok “çökmüş devlet” denilemezmiş, “hukuk devleti” endeksinde bilmem neredeymişiz gibi laflar ediliyor.
    İnsanın zerre değerinin olmadığı yerde hayvan hakları ile ilgili düzenleme yapılıyor.
    Ne hukuku?
    Ne devleti?
    Ne basını?
    Ne insanı?

  38. Sansür mü ne ilkel bir davranış
    Papazın müritleri olsa anında selam-tutinadında bir örgüt ıydurur kapıcı ile boyacının konuşmasını delil yapıp ,gizli Tanık üfürükçü nün itirafları ile bir güzel gazeteye çöker 80 yaşındaki adamları terör örgütü üyesi yapıp teknik nakavtla gazeteye çökerlerdi.bir güzel muhalif tüm yazarları terör örgütüne üyelikten içeri atarlardı
    Sonra gazetenin başına batının saraylarında ağırlanan ABD bayrağına sarılan bir John getirirlerdi

    İşte üstadım bunlar çok beceriksiz CIA bunlara el atsa böyle mi olur

  39. bence Süleyman Soylu bir dahaki Erdoğan mitingine herkesten önce gibip Erdoğanın konuşacağı mikrofonu alıp Erdoğanı anons etsin. o anonslar genelde coşkulu ve abartılı oluyor zaten. Soylu da Erdoğanı çok abartılı bir şekilde yüceltebildiği kadar yüceltsin. belki o zaman Erdoğan ona karşı yumuşar yau Süleyman sen beni bu kadar seviyormuydun, vallahi bilmiyordum der. yani bundan sonra Soylu Erdoğana yakınlaşmak için başka ne yapabilir ki, benim aklıma başka hiç bir şey gelmiyor.

  40. Mafyayla ilişkileri olduğu iddia edilen bakanın Diyarbakır açılımında hemen başkanın arkasında yer alması habersiz olacak bir şey değil. Bin kişilik korumayla gezen birisi böyle oldu bittiye gelmez.

    Alper Görmüş’ün Serbestiyet’teki haberine göre dahası var.

    Bakanlığında kendi şirketine dezenfektan ihalesi vererek yaptığı yolsuzluktan dolayı görevinden affedilen eski bakan Pekcan da, Kanal İstanbul temel atma töreninde ortaya çıkmış.

    Yani neyi anlatıyor bu bize. Yolsuzsa da bizim yolsuzumuz, mafyaysa da bizim mafyamız. Kimseye yedirmeyiz demek istiyorlar.

    Yakışmış bence. Muz cumhuriyetlerinde bile böyle bir tavır görülmez diye tahmin ediyorum. İleri, çok ileri, bir şey olmuş.

    Ahali de elleri patlayıncaya kadar alkışlamışlar.

  41. Soylunun gidip gitmediğini ben buranın sabahında birinci elden öğrenırım.
    Yalnız! Burda geçen erdoğana beni övün kelimsi hiç inandırıcı gelmedi. Bana AKP liler tarafından uydurulmuş gibi geldi.
    Neyse şu an Türikeyede sabah 6:40 kimseyi ariyamam çünkü herkes uyuyor.
    Silinen haberin ikiziinin kopisi, aynen peker’ın Twittine benziyor.

    ××××××
    Soylu’nun Diyarbakır trafiği: Gitti, döndü, gene gitti
    Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Diyarbakır ziyareti sırasında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun şehre önceden gelip sonra Ankara’ya dönüp ziyaret sırasında yeniden dönmesi polemik konusu oldu.
    10.07.2021 13:22

    DUVAR – İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Diyarbakır mesaisi merak konusu oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünkü ziyareti öncesinde şehre gelen Soylu’nun ziyaretten hemen önce ayrıldığı ve Erdoğan’la birlikte tekrar geldiği belirtiliyor.

    Konuyla ilgili olarak Halk TV yayınında kulis bilgilerini aktaran Cumhuriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü İpek Özbey, Soylu’nun Erdoğan’ın ziyaretinden iki gün önce HDP il binası önünde bekleyen

    aileleri ziyaret ederek, “Erdoğan’a beni övün” dediğini öne sürdü.

    Bu ziyaretin gizli yapıldığını söyleyen Özbey, “Bana iki gün önce Süleyman Soylu’nun gizlice Diyarbakır’a gittiği, basına haber verilmediği, hiçbir fotoğrafının çekilmesine izin verilmediği ve daha sonra Ankara’ya geri döndüğü söylendi. ‘Soylu Ankara’ya gitti ama daha sonra Erdoğan’ın uçağı ile Diyarbakır’a geldi’ denildi. O arada neden gidildiğini bilmiyorum. Orada Diyarbakır Anneleri ile konuşmasında “Beni Erdoğan’a övün” dediği söyleniyor” şeklinde konuştu.
    ×××××××

  42. maalesef yeni nesile biraktigimzi bu sansurcu yapi insaallah onlarda da etki birakip onlarida gelecekte sansurcu olarak yetismesine sebeb olmaz. artik yazmaktan usandik. Cambaza bak cambaza mantigiyle nereye kadar gidebilirsiniz.
    hayret bi durum.

Yoruma kapalı.