Ayasofya konusuna farklı bir bakış.. Uğur Mumcu’dan alıntılarla…

31
Reklam

Değerlendirme yazılarına göz atıyorum, konuşmalara kulak veriyorum, Ayasofya’nın yeniden cami haline getirilmesinden sevinç duyanlar kadar karşı çıkanların da görüşlerinden yararlanmaya çalışıyorum; yine de o hayati soruya cevap bulamıyorum.

O soru şu: Neden şimdi?

Kısa sayılabilecek bir süre önce “Sultan Ahmet Camii’ni cemaatle doldurun da sonra Ayasofya’yı yeniden ibadete açmayı konuşalım” demişti Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan; Ayasofya bir yıl sonra onun imzasını taşıyan bir kararname ile ibadete açıldı.

Ne oldu da oldu bu?

‘Bucket list’ üzerine sorularım var

‘Bucket list’ diye bir deyimleri var Amerikalıların; bununla anlatılan, mutlaka yapılması gereken eylemler, okunması gereken kitaplar, görülmesi gereken yerler listesi… Amerikalı kendi hazırladığı o listede yazılı olan maddeleri ne pahasına olursa olsun yerine getirmeyi hedefler…

Listesi bulunan elbette acele eder.

Acaba böyle bir listesi mi var Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; karşısında “Ayasofya açılmalı” yazan maddeye çentik mi attı önceki gün?  

Reklam

Tabii buradan çıkan ikinci bir soru daha bulunuyor: Liste varsa, listede önümüzdeki günlerde yerine getirilecek daha hangi maddeler var?

Gazetelerde “Yabancı basın hakaret kusuyor” veya “İslam Dünyası müthiş sevinç duydu” türü haberler yer alıyor. Nereden böyle bir sonuca varıyorlar, anlayamadım. Dünyanın dört bir köşesinde çıkan çok sayıda gazeteye her gün göz atıyorum; Batı basını gayet serinkanlı yaklaşıyor konuya, ‘İslam Dünyası’ içerisinde çıkan gazetelerde bayram havasıyla da karşılaşmadım.

“Laikliğin simgesiydi” diyor Batılı medya Ayasofya için; İslam Dünyası’nda “UNESCO’nun uygarlık simgesi saydığı bir eser” diyenler de var.

Hepsine bir şaşkınlık hali hakim.

Bana ulaşıp “Neden?” veya “Neden şimdi?” diye soran yabancılara ilk iki gün burada işlediğim tezi tekrarlıyorum: Ayasofya 1920 ve 1930 Türkiyesi’nin, Osmanlı geçmişinden farklı temel ilkelere bağlı olduğunu göstermek üzere, içeriye ve dışarıya mesaj vermek amacıyla, müzeye çevrilmişti; şimdi de 2020 Türkiyesi’nin artık 1930’lardan farklı olduğunu vurgulamak üzere camiye dönüştürüldü.

Tezim bu.

Uğur Mumcu’nun kaleminden Karabekir Paşa

Kazım Karabekir ismini işitmişsinizdir, hakkında bilgi sahibi olanlarınız da vardır. İstiklal Savaşı’nın en önemli ikinci ismidir Karabekir Paşa. Mustafa Kemal Samsun’a çıktıktan sonra desteğini almak için derhal Karabekir’in görev yeri olan Erzurum’a geçmişti. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrosunun en parlak isinlerindendir Kazım Karabekir

Reklam

Uğur Mumcu ismini de biliyorsunuzdur. 1993 yılında hain bir suikasta kurban gitmiş önemli bir gazeteciydi. Cumhuriyet gazetesinde çıkan yazıları gündem oluştururdu. Şimdi de ‘araştırmacı gazeteci’ denildiğinde ilk akla gelen isimlerdendir. Ailesi bir yandan onun makalelerini kitaplaştırırken, bir yandan da adına bir araştırmacı gazetecilik vakfı oluşturmuştur.

Meraklılarınıza, Cumhuriyet’in hangi esaslar üzerine, ne tür tartışmalar sonrası kurulduğu hakkında malumat sahibi olmak ve “Neden?” sorusuna cevap bulmak üzere, Uğur Mumcu’nun ‘Kazım Karabekir Anlatıyor’ adını taşıyan kitabını okumayı tavsiye ederim.

Kitabın kapağı: Mustafa Kemal ve Karabekir birlikte..

Karabekir Paşa’nın kızlarının kendisine emanet ettiği günü gününe tutulmuş notlardan oluşan arşiv malzemesini değerlendirerek kaleme almıştı Mumcu o kitabı. Kitap önce 10-29 Haziran 1990 tarihleri arasında Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilmiş, sonra kitaplaştırılmıştı.

Bende hem Tekin Yayınevi tarafından yayımlanmış 17. hem de Vakıf tarafından yayımlanmış 22. baskıları var. Baskı sayısı 100’e çıkmışsa şaşırmam.

Şaşkınlığım, bunca satın alanı bulunan kitabın okuyanının azlığı yüzünden…    

Okunsaydı, Ayasofya ile ilgili “Neden?” sorusu sorulmazdı çünkü.

Kitaptan, Cumhuriyet’in kurucu kadrosunun günler ve haftalar boyu “Başımıza gelenlerin sebepleri nelerdir?” sorusu üzerinde kafa yordukları anlaşılıyor. Kurucu kadronun hemen bütün önemli isimleri, Osmanlı’yı çöküşe götüren, imparatorluğun mahvına yol açan, Anadolu’yu bile insanlarımıza çok gören Batı’nın kör düşmanlığının altında ‘din’ farkının yattığını düşünmektedir.

“Müslüman kaldıkça bizi asla rahat bırakmayacaklar” düşüncesi hepsinin zihninde yer almaktadır.

Tartışmalar derinleştikçe “Yoksa dinimizi mi değiştirmeliyiz, Hıristiyan mı olsak?” sorusu da sorulmaya başlanır.

Kısaca özetlediğim tez, kitapta Karabekir tarafından görüş sahiplerinin isimleri de verilerek etraflıca anlatılmaktadır.

Neredeyse bir tek Kazım Karabekir kabul gören teze şiddetle karşı çıkar.

Etkilenirler, sahip oldukları tezi yumuşatırlar, ancak İstiklal Savaşı’nda Şark cephesinin komutanlığını yürütmüş Karabekir’le aralar açılır ve yollar ayrılır.

Kitabın bir yerinde şu satırlar yer alır:

“İstiklâl Harbi’nin tehlikeli günlerinde sonuna kadar feragat, fedakâr arkadaşlarının rey ve irşadına ihtiyaç gös­teren M. Kemal Paşa artık muzaffer bir başkomutan sıfa­tıyla maiyet komutanlarına Cumhuriyet’i dikte ettirmiştir. Eski arkadaşlarının rakip olabileceği endişesi ile sui şahsiyetler icadı da lâzım gelmişti; bunun için eski arkadaş­larını kötülemek lâzımdı. Bunu da hakkıyla yapmıştır.» (Kazım Karabekir Anlatıyor, 17. basım, s. 111)

Sözün kısası şu: Ayasofya o günün şartlarında daha dolaylı, ama çok güçlü bir mesaj olacağı düşünülerek cami olmaktan çıkarılmış ve müze haline getirilmişti.

ΩΩΩΩ

Reklam

31 YORUMLAR

  1. Bu gaziye18 yılık ihtidar ne demek istemiş?

    “Ya Kara yoprağın olursun yada açlıktan õlürsün..”
    Demek istemiş.

    Zeytindalı Harekâtı’nda gazi olarak, sabah 09:30’da kapı çalıyor. Sayın gazimiz, biz Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan sizlerin hal hatırını sormaya geldik. Devletimiz sağ olsun bizleri düşünüyor, Allah devletimizden razı olsun.

    Ardından saat 10.00’da telefonum çalıyor. ‘Ben sizin birliğinizden havan bölük astsubayı’ dedi. ‘Buyrun’ dedim. ‘Komutanım, meslekten ihraç edildiniz’ dedi.

    ‘Allah’ım’ dedim ben bu vatan için canımı ortaya koydum. Beş şehit arkadaşımı verdim. Dedim ki ya Rabbi keşke ben de şehitlerle beraber şehit olsaydım, bu utancı yaşatmasaydın.

    Allah aşkına ben ilaçsız beş dakika bile uyuyamayan, kulaklarımda işitme kaybı ve çınlama sesleri ile uyuyamayan ben neden bunu hak ediyorum? Allah’ım sen şahitsin ben vatan için gazi oldum, asla vatana hıyanet etmedım.

    SÖZÜN BITTIĞI YER….

    • Bacı yine saman altından su yürütüyorsun olayları karıştırmakta üstüne yok. Adamın suçu saptanmışsa sonradan zeytindalı harekatına katılmış olmakla suçunun hesabından kurtulacağınımı sanıyosunuz. Allah herşeyin şahididir. Karar gazetesinde arif bekinin yazısını oku cemaat bu işin içindemi değilmi anlamana yardımcı olur.

      • Kimsenin saman altından su yürütmeye çalıştığını sanmıyorum.
        Hainler ile saf ve masumları birbirinden ayırt etmemiz lazım.
        Olan bu ülkeye oluyor.
        Vatanı için hizmet etmesi gereken insanlar kolayca hain damgasını yiyebiliyor.
        Ondan sonra da işin içinden çık çıkabilirsen.

  2. Tevbe Suresi 29. “Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.”

    Bu ayetin İslam fetihlerinin dayanak noktası olduğu iddiası yaygın bir görüştür. Ben geçmiş islam kültürü-geleneği hakkında yarı ümmi sayılırım ve bu ayeti şöyle anlıyorum :

    – Hristiyanlar ve Yahudiler Allah’a ve ahiret gününe inandıklarından bu ayetin muhatabı değillerdir.
    – O devirde kendilerine elçi ve kitap gönderildiği halde iman etmeyip, saldırgan tutumlarını devam ettiren ahlaksız toplumlar/aşiretler kastedilmektedir. (Haram olan davranışlar : Cinayet, işkence, gasp, tecavüz, v.b.)
    – Meşru yaşam tarzı olarak barışı (İslam) seçmeyen kimseler/toplumlar. (Bunların bazısı Müslüman! da olabilir)

    Zaten size saldırmakta olan bu tür ahlaksız toplumlarla savaşın, fakat af dilediklerinde öldürmeyin, cizye (vergi) vermelerini kabul edin. (Diğer ilgili Kuran ayetleri ile birlikte bu şekilde anlıyorum)

    Müslüman toplumların diğer din mensubu toplumlardan esaslı bir farkı yok. Hemen herkes Kuran’daki tabiri ile “atalarının dini” ne inanıyor. Kutsal kitaplar ya tahrif ediliyor (Tevrat ve İncil) yada işine geldiği gibi yorumlanıyor (Kuran). Ayrıca kutsal kitaplara “yardımcı olduğu iddia edilen” çeşitli insan yapımı kitaplar yazılıyor (Müslümanlarda rivayet hadisler) ve pratikte bunlar kutsal kitapların önüne geçiriliyor.

  3. Sayın Koru’nun bugûnkü yazısı; Hayat’a hızlı başlamış ve düyaya hükmetmiş Osmanlı’nın gerileme döneminden seneler önce başlayıp günümüz’de’de artarak devam eden “ELE MUHTAÇ” (dışa bağımlı) olmamızın nedenleri’ni güzel ozetlemiş.
    Örnek’mi? İlk olarak ehli olmadığı halde batıracağı bir işin başına dayısı olanların atanması, ve dayıları tarafından onun muazzam birşekilde reklamının yapılması… (bak:Sarikamiş Sehitleri)
    Tabii! bu arada; o işin ehliyetlileride gene dayılar tarafından onlari şeytanlaştırılıp halkı onlara düşman ettirmesı.

    Ya halk? Okumayı, araştırmayı, sevmeyen bir milletız! Ayni zamandada, yalanla birlikte iftiralara kolayca inanırız.
    Artı! okumayı, araştırmayı, ve çalışmayi sevmemenıni yani sıra insanlara değil mevkikere değer vermmiz.
    En õnemli ve hazin olanıda inandığı SIYASETÇILERI sahte CEMAAT ve Tarikat şehler ve liderlerinin’de hatalarını görmeyip, onların yalnışlarını ( gazeteci ve muhalefet) yazan veya konuşanlara inanmak şöyle dursun, birde onlari linç ederek analarını ağlatiyorlar.

    Bizim millet bir sevdimi pir sever.
    Dünyada en kolay yönetilen halk bizim halk. Çünkü bizde Liderlerin hatalarını kapatan hatta hırsızlıklarını dahi sineye çekerek; savunup onayliyorlar.
    Bu arada biz! Geçmiş’te yapılmış hataları örterken olumlu işleride abartarak gündemde tutariz.
    Tek kelime ile biz Halk olarak Geçmişte olsun günümüzde olsun Devleti idare edenler ve etmişlerin hatalarını görmemekte ve onları savunmakta dünyada 1.sirada yer aliyoruz.
    Ben şahsen geçmişle ve yepılmış savaşlarla övünmeyi bizim nesil olsun gelecek nesiler için olsun şimdiye kadar sağlıklı bumadım ve bulmuyorum.

    Bu konuda tam tersinin yani yapilmiş hataların ve o hataları yapanların her zaman eleştirilmesini ve yaptığı tahribatları her kuşağın bilmesi’nin faydalı olacağına inaniyorum.

    Biz halk olarak eğitimi beceremiyoruz onun için hep kaip eden sıradan vatandaşlar ve onların evlatları.
    Eğitimi beceremediğimizden dolayı, KÖTÜ NIYETLI siyasetçiler olsun tarikat veya cemmatlar olsun
    Bu zafflari iyi kullaniyorlar.
    Buda hem ülkeye hem halka pahaliya mal oluyor.

    Saydıklarım azmış gibi Koruma kanunları ilede onları koruyirlar.
    Bana öğle geliyorki bu saydıklarım bir el tarafından maksatlı yapiliyor.m Maalesef içimizde o eli kıracak bir baba yiğit çakaramiyoruz…

  4. Yazının başlığına yorum..

    Birde şu açdan bakalım mı ? Muhalifleri sindirme görevine dönenlere dair. Doğrudur birileri yağdanlığı geçti yağ fabrikası görevini üstlendiler. Doğrudur. Şeksiz şüphesiz doğrudur. Lakin sizin (Sayın KORU) bu kararı beğenmemekteki nedeniniz hala açık etmediniz. Hala sağlıklı bi yorum duymadık. Yoksa eminim ki siz de bu düşleri kurdunuz Ayasofyanın yeniden resmen cami olarak anılacaği günleri özlemle beklediniz buna eminim. Ancak Aydınlandıktan! sonra serdettiğiniz görüşleri (insan inanmadıklarını söylerken böyle olur) net bir dille anlatamadınız. Müzmin muhalifler misali sizde Ayasofya ile ilgili takıla takıla buna takıldınız ya. Helal olsun. Ne diyelim. Muhalifleri susturmak için birileri eline kazma kürek almadı. Kapılarını da taşlamadılar. Bir hayli yağcılık da içerse sonuçta onlar da fikir beyan ediyor ne var bunda. Madem muhaliflerin yaptığı eleştiri haklı yada haksız… Muhaliflerin fikrine muhalif olanlara neden görüş açıklama imkanı verilmiyor. Diyeceksiniz ki samimi değilller. Haklısınız samimiyetsiz fikirler satılık kalemler fikir beyan etmesinler. De muhalif geçinenlerin satılık olanları var. Siz benden çok daha iyi biliyorsunuz ki var. Sırf iktidara muhalif diye birilerinin başka yerlerden beslenmediklerini söyleyemeyiz. İktidara muhalefet etmek hak da herhangi bir görüş sahibine reddiye beyan etmek suç mu ? elbette değil eleştirmek de eleştireni eleştirmek de onun fikrini beğenmemek de… Özgür olmalı. Ancak Bu konuyu Ayasofya meselesine bina ederek yayın konusu yapmanızı yadırgadım.

  5. yazının ana fikri Ayasofya Camii değil, Karabekir’in son cümlesi.
    Hünkar mahfilini açan demirele dualar edip, R.T. Erdoğan’ın adını anmayan yeni asyacılar gibi, her fırsatta davutoğlu, gül güzellemesi.

  6. Uğur bey merhaba!
    – Öncelikle bana kızgın olmanıza üzüldüm. niyetim sizi kırmak değildi. İyi birisi olduğunuzu biliyorum. Fakat bu dünyada bu zulmün epey bir kısmını (kötülerden epey fazla kısmını) iyi insanlar yapmış. Bu nedenle, iyi olmanızın yanında, esas önemli olanın doğru değerlendirmek, doğru duygular beslemek, doğru değer yargıları sahibi olmak ve doğru düşünmek olduğunu düşündüğüm için sizin yorumunuza eleştiri yazdım.
    – Fehmi beyin bundan önceki yazdığı dönemde de çeşitli vesilelerle, türkiyede bazı yanlış önkabuller, önyargılar olduğunu ve ülkenin gelişmesi için bunların ciddi şekilde tartışılması ve aşılması gerektiğini yazmıştım. Yine yazdığım o yorumlarda bunlardan bir tanesini de ülkenin osmanlı geçmişi ile hesaplaşması olduğunu belirtmiştim.
    – Yine bir başka yorumumda da abd ve ab gibi ülkelerin büyüklüğü konuşulurken, aslında o büyüklüğün toplumun dönüşüm ve değişme becerisinden kaynaklandığını yazmıştım.
    – Fakat ülkemiz, pekçok geri kalmış ülke gibi, bu noktalarda 1 adım ileri 2 adım geriye gidiyor. yani dönüşüm, değişim konusunda. ülkemizin esas sorunu da bu. yoksa teknolojik olarak ilerlemek, batıyı yakalamak, insan gibi yaşamak çook ucube hedefler değil.
    – Nitekim, bir dönem bizimle aynı yaşam düzeyinde olan pekçok ülkenin bugün bizim yaşam düzeyiminizin birkaç katı düzeye ulaşmış olmaları gerçeği güney koreden polonyaya kadar görülüyor.
    – Sonuçta bir buluş yaparsın, dünyadaki bütün ülkelerde, o alanda en önde olursun. Fakat bu değişim ve dönüşüm mekanizmasını kuramadığın, o yeteneği kavrayamadığın zaman, buluş yapsan da bu buluş istisnai olur ve o buluş sonunda o buluşu değerlendirmen de pek iyi olmaz, olmuyor da.
    – Buna en basit örnek olarak sayın sancar ve fazıl sayın uluslararası konumdaki yerleri ile geri kalanların durumuna görebiliriz. “cahil halkın feraseti”ne güvenecek kadar bilgiden, bilimden bihaber insanlar bu ülkede prof diye ünlendiriliyor. Aslında o profları görünce bizim köyün çobanın bile onlardan daha akıllı olması nedeniyle, bir noktada o prof’un sözüne de hak veriyorum.
    – Hani burhan kuzunun hukuk ve adalet anlayışı ile bizim köyün çobanını hukuk ve adalet anlayışını kıyaslıyorum, bu ikisinin eşit olarak “adalet anlayışı” statüsünde değenlendirilmesine isyan ediyorum.
    – Yani, bizim köyün çobanı bile akp dönemi doç, dr, prof ve rektörlerinden daha feraset sahibi, daha söylediklerine, karakterine, mantığına güvenilir insanlar.
    – Bu nedenle de, hem sizin yazınız bunun tartışılması açısından benim için bir fırsat oldu, hem de nurdan hanımın yaklaşımı, bana teşvik edici oldu. sizin yazınıza cevabımı bu çerçevede değerlendirmenizi isterim.
    – Bu noktadan itibaren, öncelikle; özgür bir ortam (kastım sadece yasalarla sağlanan özgür ortam değil, esasında toplumsal olarak sağlanan özgür ortam nitekim ortaçağda klise farklı düşüncelere pek özgürlük sağlamamış ama toplum sağlamış), özgür bir beyin, doğruyu bulma çabası gerekiyor.
    – Bu temellerin üzerine de, doğru düşünme, doğru değer yargıları ve doğru duygulanım gerekiyor (sıralama rastgele yapıldı)
    – Doğru düşünme, doğru değer yargıları ve doğru duygulanım için, karar gazetesi ve fehmikoru.com sitesinin sağladığı tartışma ortamının çook çok önemli olduğunu, sayın korunun bu sitesini yorumlara açması ile bu noktada ülkeye çok büyük bir hizmet yaptığını daha önceki yorumlarımda da defalarca belirtmiştim.
    – Doğru düşünme, doğru değer yargıları oluşturma ve doğru duygulanım için, öncelikle ele alınması gereken, öncelikle bilgilerimizin doğruluğunun tartışılması, yeniden gözden geçirilmesi ve bilim ve bilimsel bilginin öğrenilmesi, bilgiye önem verilmesi gereği…
    – Bu noktada ana konu olarak ise, din, osmanlı, cumhuriyet, laiklik, bilim, hukuk, hak, iyi-kötü gibi başlıkların önemli olduğunu düşünüyorum.
    – Din konusunda (ya da dini anlayış) müslüman toplumların islamdan uzak olduğu pekçok kesim ve kişi tarafından söylenmesine, “ne olacak şu müslüman dünyasının hali” serzenişlerinde bulunulmasına rağmen, dinin tartışılmasında, “ben gerçek müslümanım, sen kafirsin” noktasının ötesine geçilemedi.
    – Osmanlı konusu da benzer önyargı, önkabulü bir türlü aşamadı. “Bizim atalarımız (aslında biz) çok iyiyiz, bizden farklı düşünen, duygulanımda olan, farklı değer yargıları olanlar kötü”.
    – Cumhuriyet, laiklik, hak-hukuk, özgürlük vb. gibi konular da aslında yukardaki 2 konu ile bağlantılı olarak ele alınabilecek konular.
    – çünkü biz islamı doğru zemine oturtamazsak, değer yargılarımız da, düşüncelerimiz de, cumhuriyet, laiklik, hak-hukuk, adalet gibi değerlerimiz de doğru oluşmaz. ve tabii osmanlı değerlendirmemiz de…
    – Eğer islamın doğru değerlendirildiğini düşünüyorsanız, önce o noktadan başlamamız lazım ama islamın doğru anlaşılmadığı üzerine cübbeliden-gülencilere, suudi arabistan müftüsünden, diyanet işleri başkanına kadar herkes hemfikir.
    – Geriye islamı nasıl doğru anlayacağız ya da islamın doğrusu nedir, bu doğruya nasıl ulaşacağız soruları kalıyor.
    – Bu noktada, tekrar özgürlüğün ve dahası özgür düşüncenin, bilginin ve bilimsel bilginin önemini vurgulamam gerekiyor.
    – Örnek olarak, “asrı saadet” islamcıların dilinden düşürmediği bir masal.
    – En basitinde, çok methedilen sahabelerin en başındaki insanlardan hz. Osman zamanında, “hamili akpli yakınımdır” uygulaması başlamış. sonraki sahabeler arasındaki çekişmelerde hz. osmanın kendi akrabalarına devlet işinde görev vermesinin önemli rol oynadığı söylenir. Yani, asrı saadet dönemi diye bir dönem yok. zaten hz. alinin öldürülmesi, muaviye olgusu, öyle çook çok iyi insanların o dönemde yaşadıkları tezini yerle bir ediyor. ve islamın çıkar için kullanımının da ilk örneklerinden birisi.
    – durum bu kadar netken, daha sonraki, osmanlı toplumunun bütünü ile masalsı kahramanlar olarak anlatılıp, yaptıklarının (bir-iki hatalı uygulama dışında) çook çook iyi olduğunu söylemek, kusura bakmayın ama birazcık naiflik.
    – Herhangi bir kişiden bahsetmiyoruz. bütün bir toplumdan hatta toplumlardan bahsediyoruz. yani osmanlının kuruluşundan yıkılışına kadar olan yaşamış insanlardan bahsediyoruz ve siz bunların yaptıklarını övüyorsunuz, islamı görüyorsunuz.
    – Hz. peygamberin bile hata yaptığı bir dünyada, osmanlıyı peyamber üstü görmek nasıl bir anlayış bilemiyorum. hem de bir kişiden bahsetmiyoruz, fatihinden, yavuzuna, abdülhamidinden-yıldırımına kadar. ya da örnekleri istediğiniz gibi değiştirirsiniz.
    – İslam için savaştığına inandığınız Fatih sultan mehmet, kendi öz kardeşini boğdurmuş. Yavuz sultan selim, bir rivayete göre 30 bin, bir rivayete göre ise 40 bin aleviyi öldürmüş.
    – Bunları yazarken, bunlar kötü insanlardı demiyorum. ama islamın temsilcisi olarak da düşünmüyorum. islamın değerlerini, doğrularını, her koşulda yaptıklarını da düşünmüyorum.
    – İsterseniz timur ile yıldırım beyazıt savaşını ve bu iki hükümdarın birbirlerine yazdıklarını okuyun. Timur mu islam savaşı yaptı yoksa yıldırım beyazıt mı?
    – Artık şu, “asrı saadet” ve “bizim atalarımız ve biz herzaman haklıyız, bizden olmayanlar her zaman kötü” çocuksu duyguyu ve düşünceyi aşın derim.
    – islam dünyası bu hiçbir gertçekliği ve doğruluğu olmayan duygu ve düşüncelerle yaşadığı sürece, kendi kardeşini kesmeye devam edecek ve bu kesenler de kesilenlerde aslında iyi insanlar. fakat insan kesmek iyi değildir. Fakat, iyi insan olup olmaması önemli değil, yaptıklarının iyi olup olmaması önemlidir.
    – siz de, benim gözümde iyi insansınız. Fakat, osmanlı övgünüzde, açıkca, bir kesimin yaptıklarını överken, aslında övdüğünüz davranışın size yapılmasını istemeyeceğinizi hatırlattım.
    – bir uygulama, bir düşünce, bir duygu, birisine göre iyi, diğerine göre kötü ise, orda değerden bahsedilemez. ve siz, nerdeyse diğer bütün islam alemi gibi, aynı şeyi yapıyorsunuz, size yapıldığında kötü olan şeyleri, başkalarına yapıldığında öve öve bitiremiyorsunuz. ve bu tavrınızla, bu dünyada bu kötülüğün, bu zulmün devamına duygusal, düşünsel ve idelojik destek veriyorsunuz.
    saygılarımla!

    • Bu yazdıklarınızın hiçbiri benim dünkü yazdıklarıma cevap teşkil etmiyor.Benim dünkü yazımı anlamadınız şimdi de anlamış görünmüyorsunuz.Ben dünkü yazımda Osmanlı’yı övmedim.Anlatmaya çalıştığım konu Hz.Ebubekir ile birlikte başlayan (Osmanlı da dahil) İslam fetihlerinin dayanak anlayışıydı.Yani bu işin bir kuralı vardı,ilkesizce hareket edilmiyordu demek istemiştim.

      Uygulamalarım zayıf,hatalarım,günahlarım çok olsa da,ben bu dünya hayatının ebedi bir hayatın kazanılması için bir imtihan dünyası olduğuna inanmaktayım.İnançlı bir insan olarak Kur’an’a bir bütün halinde inanmaktayım.Ben inancıma göre “Kur’an’ın şu hükmü de tartışılabilir” diyemem;çünkü o zaman herşeyi kudretiyle yarattığına ve kullarını her an gözetip yaptıklarından hesap soracağına inandığım,yine Kur’an’ı bizlere gönderdiğine inandığım Yaratıcıma karşı gelmiş olurum.Yani o zaman ben inançlı bir insan değil iki yüzlü,münafık bir insan konumuna girmiş olurum.Şüphesiz herkes kendi iradesiyle kendi tercihlerini belirleyebilir,bu tercihine göre de Allah’ın vasıflarını bildirdiği mümin,münafık,inkar eden,ehl-i kitap kategorisine girer.Ben her zaman mümin kategorisinde olmak istiyorum,çünkü sonsuz hayatta cezalandırılmak istemiyorum.Yani ben Kuran’a inanan birisi olarak Tevbe suresi 29. ayeti ve benzerlerine de inanırım.İnanmayana da,eleştiri getirene de bir şey diyemem.O da kendi inancıdır;ancak o “inancını sen de böyle inanacaksın” diye getirip bana dayatamaz.

      Antrparantez dünkü yazımı bağlamından koparsa da içinizde kalmaması için dünkü şu:”masum bir bebeğin babasını müslümanlar kesince çok güzel, aferin, müslüman olmayanlar kesince, “zalim” mi oluyor?” sözünüze de bir cevap vermiş olayım.Bana göre savaşın kuralları içinde iradeleriyle savaşan ve işleri bu olan birbirlerinin düşmanı olan askerlerin birbirlerini öldürmeye çalışmaları -savaş şartları içinde – her ikisi yönünden de meşrudur.Ancak savaşta veya savaş dışında sivillere yönelik müdahale ise her halükarda gayri meşrudur.(Bu söylediğim savaş destekçisi olduğum yönünde yorumlanmamalıdır).

      Yine konuyu bağlamından kopartan ve sırf kışkırtmak niyetli şu tuhaf “– kendi toplumuna karşı düşmanları ile işbirliği yapan, hristiyan olunca iyi, müslüman olunca, “kansız”, “ahlaksız”, “hain” mi oluyor?” çıkarsamanıza da bir antrparantez :Mihail Kosses’in Müslüman oluşu ,müşrik toplumundan Müslüman toplumuna geçen Hz.Ömer,Hz.Hamza ve benzeri bütün sahabelerin durumu gibidir.Adamın özgür tercihini kullanmasına kim ne diyebilir Hamza bey?800 sene sonra bir Hamza Akyol gelecek bana “kansız,ahlaksız,hain” diyecek diye içine sinmeye sinmeye Hristiyan kalıp “Tanrı üçtür” demesini mi savunuyorsunuz şimdi?Bir Hristiyan ilelebed Hristiyan kalacak diye bir kaide mi var?Adam aslını bulmuş,inandığı dine ve onun emirlerine yönelmiş,kime ne düşer Hamza bey?Daha fazla antrparanteze girmeyeceğim,çünkü konu uzayıp,dağılıyor.Devam ediyorum.

      Uygulamada niyeti bozuk insanlar/devletler/toplumlar da olabilir,ama ben niyet okuyamam.Ben işin kuralına bakarım;yapanların yaptıklarını artısıyla,eksisiyle bir bütün halinde değerlendirir ve yüzde 51’e göre olumlu veya olumsuz olarak genel hükmümü veririm.Yine bunu yaparken de yanlış işlerine de doğru demem (zaten de demedim).Misal Fatih’in kardeş katlini gelenek haline getirmesini,Yavuz’un,Kuyucu Murat’ın katliamlarını yanlış bulurum.Hakim dönemde Padişahların iki dudağı arasında vezir kellesi almalarının her zaman yanlış olduğunu savunurum(dünkü yazımda da yanlış uygulamaları savunmadığımın vurgusunu yapmıştım zaten).Eğitim sistemini bütün halk kesimlerine yay/a/maması gibi her döneminde -ki bazı dönemlerde çok daha fazla- eleştirilecek,arkasında durulmayacak bir sürü uygulama sayılabilir.Hiçbirini de savunmuyorum.

      Yine ben hiçbir zaman Osmanlı’yı Hz.Peygamberin üstünde görmedim,böyle bir söylemim olmadı,bu ifadeniz doğru değildir.

      Yine ben hiçbir zaman “Osmanlı herşeyi doğru yapmıştır”demedim.Bu ifadeniz de doğru değildir.

      Yine ben hiç bir zaman Osmanlı’nın yanlışlarını savunmadım.Ehliyetini yitirdiğinde (ki bunu iyi yanlarının kötü yanlarına en az yüzde 51 baskın olması olarak değerlendiriyorum) tarihten silinmesinin de doğal bir şey olduğunu ise defalarca yazdım.

      Yine “şu bizim atalarımız ve biz herzaman haklıyız, bizden olmayanlar her zaman kötü” çocuksu duyguyu ve düşünceyi aşın derim.” görüşünüzün de hakkımdaki çocuksu bir önyargıdan başka birşey olmadığını vurgulamalıyım.

      Yine son paragrafta benim hakkımda yazdıklarınız da gerçekliği olmayan -düşünce demiyorum- hayallerinizden başka bir şey değildir.

      Yine daha doğru fikir üretebilmeniz için öncelikle çocuksu önyargılardan sıyrılmanız,
      kendinizi herşeyi bilir sanırken alemi de kör ve sersem yerine koymamanız gerekmektedir.Dünkü yazdıklarınız yazdığım metnin tamamıyla çarpıtılması,bugünkü ise onun sıvanmaya çalışılmasıdır.Aslında şu yazıyı tam da dün sizin yazdığınız üslupla “dam üstünde saksağan vur beline kazmayı” cinsinden absürt betimlemelerle yazacaktım,fakat bugünkü medeni üslubunuz beni de insaflı olmaya çekti.

      Konuyu daha da fazla uzatmak istemiyorum.Vesselam.

  7. *******
    “Neden şimdi” sorusuyla
    Öttürenin borusuyla
    Gelin dostlar tartışalım
    Eğrisiyle doğrusuyla…

    • Yangelip yatanların keyfine göre mi zamanlamalıyız yapılan işleri,
      yoksa yapabilenler hemen yapsın mı?
      Hangisi uyar?

    • “Neden şimdi” demiş Koru
      “Neden olmasın” da soru
      Beyler herşey izafidir
      Doğru var doğrudan doğru!…

      • Kazım Karabekir Paşa
        Baltayı vurmamış taşa
        Akıl*İman Senteziyle
        Keşke o geçseymiş başa!..

        • Bilim-Teknik eşsiz maşa
          Akılcıysa Kemal Paşa
          Olsaydı ya buna önder
          Ama, heyhat, vurmuş taşa!..

      • En çabuk yapılan iş en doğru iş; hatalı bile olsa düzeltmek için zaman da kazanmış oluruz…

  8. Türkiye de milliyetçi muhafazkar kesim bir günde mi gündemine geldi Ayasofya?
    Her sağ siyasetçinin kızıl elması budur.(Haçlılar size dokunmaz diyen vatansızlar hariç).
    ABD ve AB nin pandemi ve iç karışıklıkları nedeniyle bu kadar dağınık olduğu bir dönem ,ayrıca Doğu akdeniz ve Suriye de hepsini sopa ile kovalayabildiği bir dönemi de R.T.E fırsat olarak değerlendirmiştir.
    1 yılda değişien tek şey dünyadaki dengelerdir.
    Bu yapılan hamle Batı ve Haçlı ittifakı için tabii ki büyük bir hamledir.
    yani acı büyük; ancak Güneş de sıvanmıyor ne yapacaksın.

    • Doğu Akdeniz ve Suriye’de kimi sopa ile kovalamışız? Benim bildiğim halen Suriye’de ABD ve Rusya askerleri ile birlikte devriye atıyoruz. Batı Akdeniz’de Libya’da ise Hafter ile uğraşıyoruz bize ne faydası varsa. Ayrıca Ortodoks değerlerine Katolik dünyası düşmandır zaten, Protestanlar ise işin tarih-kültür tarafında.
      Ayasofya operasyonunun arkasında gerçekte ne olduğunu yakın zamanda hep birlikte göreceğiz. Uzun sürmez, çünkü paralar suyunu çekti.

      • sayın mim!
        – bilgi, mantık, ahlak yoksunu insanlara bir doğruyu anlatma çabanızı takdir ediyorum. Ben nedense sizin kadar soğukkanlı olamıyorum.
        – Serdar turhan’ın yazısını gördüğümde, aklıma yazacak birtek yorum geldi:
        – Gülen bu ülkede güçlü iken elini eteğini öpüyorsunuz. İyi adamdınız da o zaman niye el etek öptünüz, iyi adamsınız şimdi niye hakaret ediyorsunuz. gülen ile aynı nanesiniz.

        • Bilgi mantık ve dahi Ahlak yoksunu ifadenizi misliyle iade ediyorum
          Bir laf söyleyebilecekseniz “Haçlılar namusunuza dokunmaz “ diyen ABD korumasındaki vatansız ve müritlerine deyin
          Onun elini ayağını öpen de aynı sıfatlardan nasiplensin
          Bu vatansız ABD beslemesine laf söylenmesi neden ağırınıza gitti önce onu açıklayın
          İşiniz gücünüz sanal alemde kara propaganda
          Ayasofya nın açılmasına bile üzülecek hale gelen , tedbir için ger türlü kılıpa girebilen Her türlü kılıpa girenler her başarıda başka bahara kalıyor hayalleri ve hırçınlaşıyorlar galiba her geçen gün

      • Mim,bey!
        “Ayasofya operasyonunun arkasında gerçekte ne olduğunu yakın zamanda hep birlikte göreceğiz.”
        Ben; öğrendım, fakat paylaşmak istemiyorum…
        Ben sıradan bir vatandaş olarak birşyler bilebiliyorsam sayın yazarımız gibi günde 24 saat Dünyayi onlarca kez turlayan gerçek gazeteci ve yazarlardan hatta buna yazarların ustası demek daha gerçekçi olur.
        Sn,Fehmi Koru, sabirlı ve sakin karekterli bilgi haznesini okuyuculari ile şu an başlamış olduğu yazı dizisinin bölümlerinden birisinde okuyucuları ile paylaşacakları bilgiler daha iyi anlaşılır, ve mantıklı olur.

      • Bak ne güzel söylemişsin Suriye’de Rusya var ve Türkiye var birazda ABD var
        Bunlarla vuruşuyorsun Fransa yok İngiltere yok
        Doğu Akdeniz’de Fransız İtalyan İngiliz Rum Yunan petrol arama gemilerini savaş gemileri ile kovaladık hiç biri yok Fransa NATO ya şikayet ediyor beni dövdüler diye
        Libya da küçücük yere sıkışmış hükümeti aldık Zafer kazandı halter Libya da bile yok ateşkes üstüne ateşkes istiyor sahada sadece Rus’ta ve Türkiye var
        Yani kendi tankını güneydoğuya sokamayan bir ülkeden Fransa’yı italyayı abd yi kovalayan bir ülkeye
        Sizin de işiniz zor be kardeş güneşi nasıl sıvayacaksınız en iyisi tweeti 3 e katlayın
        Bu kadar başarıyı nasıl kapatacaksınız
        Hele birde islamcıyım diye gezinenlerin Ayasofya açıldı diye ağlayacak ve Kılıf arayacakları bit nokta vah ki ne vah

  9. Fehmi Bey sormuş” neden şimdi”.Ne önemi var ki “neden şimdi”. sorusunun. Ahmet açmış Mehmet açmış. Birileri vesile olmuş.

    Belki birçok halis müslümanın duası kabul oldu. Belkide mübarek insan Bediüzzaman’ın duaları gerçek oldu. “Ayasofyanın açılmasını ben göremeyeceğim,kabrimde seyredeceğim.Hüsnü görecek” dediği Belki Hüsnü Bayramoğlu nun duası kabul oldu.
    Belki konjonktür tam buna müsait, Ülkeler kendi derdinde. Bu Türkiye için yıllardır yaraydı.
    Hiristayan dünyasının bir kısmı 1934 ten önce istiyordu Ayasofyanın kilise olmasını. Bir sürü görüşmeler yapmışlar. O zamanki yöneticiler müze de bulmuş çareyi.1934 te müze olarak karar kılınıyor. Olacak ya 1936 da Tapu Müdürlüğüne Ayasofya, müze yerine Ayasofya Camii diye kaydediliyor.Belki cami olarak kaydeden kimse Onun sayesinde eski hüviyetine kavuştu.
    Belkide Peygamberimizin hadisine mazhar olan Fatih Sultan Mehmet İstanbulu aldıktan sonra kendi mülküne kattığı Ayasofyayı vakıf haline getirip o meşhur vasiyetini Rabbim koruyor.
    Yıllardır camiye çevrilmesi için, gündemde tutan, mahkemere başvuran,dernekler açan herkesten Allah razı olsun.
    Başta Menderes,Özal,Erbakan,Türkeş,Yazıcıoğlu; dan Allah razı olsun.
    Cumhurbaşkanı Erdoğan,Danıştay üyeleri,Bahçeli,Muhalefet parti başkanları,Kılıçtaroğlu,Akşener,Karamollaoğlu,Akşener,Babacan,Davutoğlu gibi destek vererek veya ses çıkarmayayan herkesten Allah razı olsun
    Bu mevzu başka mevzu.Samimi olanın diğer tarafta kazanacağı prim önemli. Bu mevzuda siyaset üstü davranmak gerekir. Diğer ülkeler ne der ne demezden ziyade bence bu mevzuda içerdekilerin birlik olması gerekir. Seçim zamanı gelir herkes gönlündeki aslana oy verir.
    Neden şimdi.
    Rabbim neylerse güzel eyler.

  10. Kimi paşalarımız vaktiyle hristiyan olmamak için ayasofyayı müzeye dönüştürmüşlerse yazıklar olsun diyorum; nitekim ortodox türkler de vardır, keşke koskoca tapınağı kapatıp sadece müze yapacaklarına bizim gagauz türklerine filan verselermiş…

    • Adil düzen milli görüş geleneğinin son 18 yılımızın en etkili konumuna armağan! ettiği Cumhur ve AK parti başkanı da aynı şeyleri söylüyor zaten hocam. Neden milli görüş gömleğini çıkarmakla itham ediyorsunuz anlayamadım. Ayrıca dünya genelinde açtığı fetih kapısında neler yapacağını hedefler de belirleyerek dataylı bir şekilde anlatıyor.

    • Sayın hocam!
      Aslında söylemek istediğim; başka neler yapılmalı bilemem ama bence bir şey mutlaka yapılmalı hem de acil olarak. Bu gün yazamam çok yoğunum inşallah yarın.

      • BARAN KARDEŞ;
        – GEÇMİŞE TAKILMAYALIM…
        – GELECEĞE BAKALIM VE YAPILMASI GEREKENLERİ BİRLİKTE DÜŞÜNÜP YAZALIM…
        – SONRA DA YAZDIKLARIMIZI YAPALIM; BAŞKALARINDAN DA ÇOK BEKLEMEYELİM, ÖNCE KENDİMİZ YAPALIM…
        – ÖRNEK UYGULAMALARI GÖREN HALKIMIZ VE BÜTÜN BEŞERİYET DE BAŞARILI UYGULAMALARI GÖRÜP YAPAR, ÜÇÜNCÜ BİNYIL SİSTEMİ/DÜZENİ/MEDENİYETİ ÖYLE KURULUR…
        VE’S-SELAM…

  11. papayı anlıyorum burdaki papazıda..onlara engüzel cevabı sn ermeni patriği maşalyan verdi.. 1500 yıllık sayısız onarım, Fatih Sultan Vakfı’nın emekleri, hepsi bu mabet ibadet yeri olarak korunsun diyeydi. Müze olsun diye değil. Meraklı turistlerin fotoğraf çekmek için oraya buraya koşuşturması yerine diz çökmüş imanlıların saygı ve huşuyla secde kılmasının, mabedin fıtratına daha uygun olduğunu düşünüyorum. bizim sekülerlerde anladık iman eksik tarih bilinci sıfır .seküler laiklerin yapması gereken ilgi alanınıza girmeyen DİN VE DİNİ mevzulardan uzak durmanız sizin için daha iyi olur mevzu çiçek böcek rakı şarap olursa söz sizindir..

  12. “İstiklâl Harbi’nin tehlikeli günlerinde sonuna kadar feragat, fedakâr arkadaşlarının rey ve irşadına ihtiyaç gös­teren M. Kemal Paşa artık muzaffer bir başkomutan sıfa­tıyla maiyet komutanlarına Cumhuriyet’i dikte ettirmiştir. Eski arkadaşlarının rakip olabileceği endişesi ile sui şahsiyetler icadı da lâzım gelmişti; bunun için eski arkadaş­larını kötülemek lâzımdı. Bunu da hakkıyla yapmıştır.»
    NEKADAR DA UYMUŞ GÜNÜMÜZDE YAŞADIĞIMIZ OLAYLARA .
    BOŞUNA DEMEMİŞLER TARİH TEKERRÜR EDER DİYE

Yoruma kapalı.