AK Parti ve ortakları.. Yeni oluşumlar.. Bosphorus Global.. Bayramda ben sustum, herkes konuştu…

13
Cumhurbaşkanı Bosphorus Global grubu ile..
Reklam

Bayram günlerinde ne zaman siyasi içerikli bir soruyla karşılaşsam, herkesin duyacağı şekilde, “Bugün bayram, başka şeyler konuşalım” dedim. Dört gün boyunca burada görüşlerimi paylaşmaya devam ettim, ama siyaset-dışı konularda; bayram öncesi kendime verdiğim ‘siyasetsiz günler’ sözünü tutmaya ısrarla gayret ettim.

Yine de bulunduğum ortamlarda kulak hizamda siyasetin konuşulmadığı veya konuşulduğunda benim kulaklarımı kapattığım anlamına gelmiyor bu. Tam tersine, ben siyaset konuşmadım ve o sayede bolca başkalarının güncel konularda neler düşündüğünü ilk elden öğrenme fırsatı buldum.

Rusya / Çin

İlk kayda geçireceğim tespit, iktidar partisi sözcülerinin büyük bir hiddetle andıkları yeni arayışların tabanda heyecan uyandırdığı oldu. İnsanlar iki konuda kendilerinin -ve tabii ülkenin de- köşeye sıkıştığını fark ediyorlar: Ekonomi ve dış politika… İki konunun da bugünkü iktidarın kendini bağladığı ve kolayca kurtulamayacağını belli ettiği temel kabuller -biri buna ‘saplantılar’ dedi- yüzünden içinden çıkılamaz hale geldiği görüşü hakim.

Konuya bir ara doların TL karşısındaki değeri üzerinden yaklaşılırdı, şimdi herkes birer ekonomist kesilmiş, iki para birimi arasındaki ilişkinin de siyasi olduğu kanaati neredeyse yerleşik bir hal almaya başlamış. İtirazlara rağmen pek az kişi alınan kararların paranın değerinin inmesi ve yükselmesinde rolü olduğunu kabul ediyor; herkes bayram öncesi görülen TL lehine değişimi dış etkenlere bağlama eğiliminde. 

‘Dış etkenler’ denilince ‘dış güçler’ akla gelmiyor, doğrudan bazı ülkelerin adları anılıyor.

Rusya ve Çin, adları bu bağlamda en çok anılan ülkeler…

AK Parti’den diğer partilerden bağımsız bir siyasi kuruluş olarak söz edilmiyor; yanına mutlaka MHP de konuluyor ve ikili bir iktidar tarafından yönetildiğimiz ileri sürülüyor. Bir-iki yerde AK Parti ile MHP’nin yanına Vatan Partisi’nin de konulduğuna kulak misafiri oldum.

Reklam

Vatan Partisi, yani Doğu Perinçek’in partisi…

Perinçek’in özel sohbetlerde “Artık iktidarda biz varız” dediğini işitmiş miydiniz? O söze yapışanlar hiç akla gelmeyeceğini sandığım sonuçlar çıkarıyorlar. Bir dostum benden de destek bekleyecek biçimde, “İyi ama, son YAŞ toplantısında yeni rütbelere ve yeni görevlere atanan veya atanması beklendiği halde atanmayan subaylarla ilgili hükümet tasarrufuna en büyük tepki o çevreden geliyor, bu nasıl ortaklık?” diye soracak oldu; benim sesimi çıkarmadığımı görünce büyük hayal kırıklığı yaşadığını gözlerinden okudum.

Aynı dostum, siyasette yeni arayışlara AK Parti’ye çıkış yolu fırsatı olarak baktığını da söyledi ve ben şaşırdım.

Ben de aynı görüşteyim ya, ondan şaşırdım.

Ali Babacan / Ahmet Davutoğlu

Çoğu kişi ekonomide ve dış politikada karşı karşıya kalınan dar boğazlardan kurtulmada Ali Babacan’ın üzerinde çalıştığı partileşmenin yararı olacağına inanıyor. Ekonomi uzun yıllar Babacan’a emanet edilmişti ve ekonominin dümeninde onun olduğu dönemde sorunlar ya yoktu, ya da varsa bile hissedilmiyordu. Bu başarı olarak görülüyor. Biri de, “Dış politikada da onun dışişleri bakanlığı döneminde fazla bir sorun yaşanmadı” dedi ve bu hatırlatma gözlerde ışıkların yanıp sönmesine yol açtı.

Peki ya Ahmet Davutoğlu?

Onun isminin fazlaca telaffuz edildiğini söyleyemeyeceğim. Bir-iki ortam ondan hiç söz edilmeden geçince, bir tanıdığımı, -kendim siyasete oruçluyum ya- konu siyasetten açılınca özellikle onun ismini anmayla görevlendirdim. Zoraki anma bile çok işe yaramadı. “Ekonomiden anlamaz” diyen de oldu, “Dış politikada yaşadıklarımız onun eseri değil mi?” diye soran da…

Reklam

“İkisi birleşsin, çıkacaksa tek parti ortaya çıksın” deniliyor ya, bu görüş bayram sohbetlerinde bizim çevrede pek alıcı bulamadı.

İsmi geçtiğinde “O da kendi partisini kursun” görüşü hakimdi. İstanbul ve Ankara’nın onun tarafından atanmış ve o görevi bıraktığında onlar da ayrılmak zorunda kalmış eski AK Parti il başkanlarının söylemlerine dikkat çekenler oldu. Biri de, “Onun yanında kendi atadığı eski parti yöneticileriyle listelere koyup seçilmelerini sağladığı az sayıda eski milletvekili var” dedi.

Gerçekten mi?

Bosphorus Global / Cambridge Analytica

Ben pek dikkat etmemişim, konuşmalar mutlaka o konuya kayınca ayıldım: AK Parti lideri de olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde ziyaret edip iki saate yakın kendileriyle görüştüğü Bosphorus Global grubunun faaliyetlerine millet çok şeyler yakıştırmakta. Biri, ‘Great Hack’ diye bir belgesel izlemiş onu hatırlattı. Ben de sonradan o belgesele göz attım; Cambridge Analytica adlı bir grupla ilgili belgesel. Grup önce Trump’ın kazanması için ABD’de çalışmış, sonra İngiltere’nin AB’den çıkması amaçlı referandumda. Trolleriyle ve yönlendirici çakma haberleriyle bayağı etkili de olmuş.

Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığı kaybetmesiyle sonuçlanan ‘Pelikan Dosyası’ ile meşhur olmuş Bosphorus Global öyle bir şey mi?

Araştırmaya değer. 

Hiç siyaset konuşmadığım dört gün boyunca kulaklarım siyasetle doldu, senaryoların birini hazmedemeden diğeri başladı. Bugünle birlikte susma orucum bitti diye ayrıca bayram edeceğim.

ΩΩΩΩ

Reklam

13 YORUMLAR

  1. Anayasayi uyulamayan ve her basa gele kendisine göre yorumlayan bir ülkeden, başarı beklrmek, uzaya 4 şeritli yol yapmak kadar imkansiz olur.

    T.C anayasasının değiştirilmez maddelerini dahi hıçe sayarsanız…..yönetimde hiç bir zaman başarılı olunmaz.
    Çünkü, İnsan haklari ve Adaleti bencilce ve sırf çoğunlüğa hizmet etmek amaci ile menfaatlara dayalı din adina adate hokkabazlik yapip diğer inançları ve irklarin haklarina tecevuz edip onları inançlari ve ırklarindan dolayı aşağılarsaniz Allah CC böyle yapanlara huzur verir nede rahat yüzü gösterir.
    Bu tip muameler hangi dine ve hangi VIJDAN’a sığar? Maalesef, bizde bunlar fazlasi ile mevcüt, olduğu için, Insanlar dismşlanmaktan hakarete uğramaktan ülkelerini terk etmek zorunda bırakılıyorlar.
    Ayni inanctan olanlarda köylerini ve memleketlerini bırakıp şehirlere göç ederek kendilerini gizlerken, fakir fukaralarda evlatları ve canlari ile bedel ödüyorlar.

    Bizdeki Anayasa ilk okul çocuklarının yaz boz tahtasi gibi, herkes kendi menfaatına göre uyguluyor.
    Örnek: Devletın (bireyler değil) yönetim şekli (laik) devletin dini yok… Fakat, Sadece Sünnü İslama hizmet etmek için Diyaneti kurmuşlar… oda Maaşallah ne hizmet ediyorki…. demeki her dönemde milleti kandirmak içi Saray fetvacilari gibi fetvacılar, yetiştirmeleri ve arapçadan çevrimleri işlerine geldiğıne göre yapmaları için kurmuşlar.
    Dün bu sitede bir yorumcu tarafindan verilen link de Islam tarihini anlattiklari gibi.
    Sanki İlk halifeler döneminde meshep diye bir olay varmişda bilmem kım Şiî meshebindenmişşş….

    Diyanetin 1970 lerdeki Kuran tevsirlerinden birisinde, Nas süresindeki şeytanlaşmış İnsanlarin şerrinden Allaha sığınırım’deki İnsanin Yerine Kadinlaŕin Şerrinde olara çevri yaptiklari gibi.

    Maalesef Cumhurriyet kurulduğundan butarafa, yukardaki tariflere uyanlar ulkemiz insanlarini dizayin etmekte az değil çok daha fazla basarili olmuşlar.

    Örnek:A Babacanin, M Çavuşoğlu, gene A Babaca, damat efendi gibilerden örneklerle birlikte çoğaltmak mümkün.

  2. PERİNÇEK haklı. 31 Mart İstanbul seçimlerinin iptal edileceğini ilk yazan kişi Nagehan ALÇI idi.Hatta yenilenecek seçimin 2 Haziranda yapılacağını yazdı.Ben de, yapay gündem oluşturmak adına iptale mecbur olduklarını , zamana da oynadıkları için tekrar edilecek seçimin Temmuz yada Temmuza yakın bir tarih olacağını yakın çevreme söylemiştim.Her neyse. iktidara bu derece yakın ve aynı zamanda iktidarı gözlemleme fırsatı olan ALÇI, 08.06 2019 tarihli “Ankara’da Neler Oluyor?” başlıklı yazısında PERİNÇEK’in konumunu açıklamış.
    Pelikan grubunun gücü, ziyaret olayı ile tescillendi. Bu güç mutlaka sahip olduğu bilgilerdendir. PERİNÇEK mi? BAHÇELİ mi? Pelikan Grubu mu? Kim daha güçlü?

  3. Tavuk yumurta hikayesi.

    Biraz araştırılsa pelikancıların Sn. Davutoğlu’nu yediği değil,
    Sn. Erdoğan’ın Davutoğlu’nu yemek için pelikancı organizasyonu kurdurduğu görülür..

    Hemde projenin sahibinin ağzından..
    Hemde isim isim tarih tarih rakam rakam.

  4. Hamza Bey! Baran farklı bir şahıs.Daha önce farklı isimle de yazmadım.
    Takipçilerden bahsetmişsiniz. Bernar’ın yazılarını özledik.Kim olduğuna dair görüşümü çok sonra paylaşırım.

  5. Ittahat ve terakki cemiyeti iktidarı tam olarak ele geçirdikten sonra( zira bu belli bir süre aldı) devletin yönünü farklı bir mecraya sürükledi ve bu bizi Cihan harbine sokup yıkılışımıza sebep oldu. Bizim eksen kayması değimiz bu yaklaşım İnşaAllah aynı akıbeti yaşatmaz.

  6. Hükumetin dış politikada bir çıkmaz sokağa girdiği aşikar. Öyle ki aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık misali. Daha önceleri bu açmaz sadece Erdoğan’ın Siyasal İslam politikalarıyla ilgiliydi. 15 Temmuz’dan sonra buna Avrasyacıların sözde Milliyetçi (Doğucu) politikaları da eklendi.

    Peki sorun sadece kötü yönetimden mi ibaret ? Bence değil, zira Türk Milleti’nin de kafası karışık. Milletin kafa karışıklığının nedeni de aydınların kafalarının da karışık olmasından kaynaklanıyor. Zihinlerimiz akıl ve bilgiden ziyade inanç ve ona dayalı kanaatler ile şekilleniyor. Aklın denetiminde olmayan inançlar ise zararlı sonuçlara yol açabiliyor.

    Muhafazakar ve çağdaş diye anılan kesimler bağımsız görüşlerini ortaya koymak yerine karşıtlarının yanlışlarını dile getirmekle ömür tüketiyorlar. Her iki kesimden de küresel ölçekte bilimsel görüşler duyamıyoruz. Bazen bunu yapsalar da temenniden öteye geçemiyorlar. Örneğin eğitim sisteminde ezbercilikten uzaklaşmalıyız veya cari açığı kapatmak için katma değeri yüksek mallar üretmeliyiz … gibi. Peki bu işleri kimler nasıl yapacaklar onu bilmiyorlar, sadece temenni ediyorlar.

    Karmaşık siyasi-sosyal problemleri çözebilme yeteneği olmayan ancak olanları da dinlemeyip kendi heveslerini siyasette deneme tahtası yapan kişileri yüksek mevkilere getirmemek gerekir. Bunun için yeter şart olmasa da gerek şart siyasetin seküler/laik zeminde yapılmasıdır.

  7. Fehmi bey merhaba!
    – yazınızdaki aşağıda bölüm yazım hatası mı, yoksa ben mi yanlış anlıyorum karar veremedim.
    “Aynı dostum, siyasette yeni arayışlara AK Parti’ye çıkış yolu fırsatı olarak baktığını da söyledi ve ben şaşırdım.

    Ben de aynı görüşteyim ya, ondan şaşırdım.”
    – Yukardaki cümlenizi (eğer yazım hatası değilse), yeni parti arayışlarını akpde yeniden makam edinme çabası olarak mı yoksa, akpnin yolsuzluktan, zulümden, şatafattan, görgüsüzlükten, halkın parasını yemekten, ülkeyi mahvetmekten çıkması olarak mı anlamalıyız.
    – Umarım konuya bir açıklık getirirsiniz.
    – Fakat, hangisini ima ederseniz edin, heriki imanın da hastalıklı bir değerlendirme olduğunu düşünüyorum.
    —-
    – Bir de Y.K. isimli okur hakkında yazmak istiyorum.
    – Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa, son zamanlarda yazmaya başladı bu okur. Tabi daha önce, başka bir isimle yazmıyorduysa. Ama, başka bir isimle yorum yapsaydı, (baran isimli yorumcu harici) zannediyorum farkederdim. Baran isimli yorumcu hariç diyorum çünkü stili çok benziyor.
    – Yani, sonuç olarak, yorumları dikkat çekici. Yeni düşünceler, yeni görüşler her zaman iyidir.

    • ilave! yorum yazana kadar yapılmış yorumları yine göremedim. Bu konu çözülemiyor mu? daha önceden böyle bir sorun yoktu.

      • Y.K. ben değilim Hamza bey!

        Yazım hatası zannettiğiniz kısma üstadın bir çok cevabı vardır mutlaka, ben merakınızı bir yönüyle giderebilirim.
        Önce AKP’nin oy deposu olarak muhafazakar kesim olan cemaatleri düşünün. Sonra aydınlık sitesine girip’cemaat ve tarikat’kelimelerini yazıp ilgili haberlerin dökümüne gözatın sonra da YouTube dan Çağlar Cilara Bey’in 06 Ağustos ta yayınladığı ” tarikat ve cemaatlere operasyonlar başladı amaç ne..? Başlıklı videosunu izleyin. (Videoyu izlerken “cemaatler asıl mecralarina çekilsin yani nitelikli insan yetiştirsin başka işlerle meşgul olmasın” cümlesini duydugunuzda iyi güzel söylüyorsun da be kardeşim sonra yetiştirdikleri bu nitelikli insanları ne yapsınlar köyünüze dönüp çobanlık yapın mı desinler? Sorusunu sormayı unutmayın)

  8. ‘(Ahmet Davutoğlu’nun)İsmi geçtiğinde “O da kendi partisini kursun” görüşü hakimdi.’
    diyor Fehmi Bey,konuşulanları aktarırken.
    O ortamda bulunanlar CHP’nin büyük şehirleri almasından dolayı mutlu olanlar
    olduğu için Ak Parti’den oy tırtıklayacak herkesin parti kurmasını istemeleri gayet normal.Farz-ı muhal Davutoğlu parti kurup iktidar olacak olsa,Tayyip Erdoğan’a yaptıkları muhalefetin daha fazlasını O’na da yaparlar.Bugün Erdoğan’a söylediklerinin beş fazlasını O’na da söylerler.Aynı şey Temel Karamollaoğlu için de geçerli.28 Şubat’ta Erbakan’a yaptıklarının aynısını iktidar olsa Karamollaoğlu’na yaparlar.Bugün O’nu bilge başkan yerine koymalarının tek sebebi Ak Parti’den oy tırtıklama beklentisidir.Sivas olaylarında O’nun
    hakkında neler söylediklerini unutmuş değiliz.

    Aynı şey Abdullah Gül ve Ali Babacan için bile geçerli.Ekonominin başında Ali Babacan varken O’nun hakkında çok iyi şeyler mi söylüyorlardı?Meclisin Abdullah
    Gül’ü seçmesini engelleyenler bugün O’nun hakkında güzelleme yapanlardan
    başkaları mıydı?

    Ahmet Davutoğlu her ne kadar Ak Parti
    yönetimini eleştirse de son tahlilde CHP
    yandaşlarını ve Fetö’yü sevindirmez
    kanaatindeyim.Basiretinin bu derece bağlı olmadığını düşünüyorum. ‘İsmi geçtiğinde
    O da kendi partisini kursun’ denerek O’nun
    ayrı bir yere konulması da bemim bu kanaatimi doğruluyor.

    Abdullah Gül ve Ali Babacan’ın ayıp bir iş yaptıklarını tekrarlayarak yorumumu tamamlıyorum.Bu ayıp onların peşini
    bırakmaycak,sürekli mahçup edecek.
    Onların makam sahibi oldukları her seçimde oyunu Ak Parti’ye vermiş bir seçmen olarak bunu söylemeye hakkımın
    olduğunu düşünüyorum.

  9. Perinçek’in özel sohbetlerde “Artık iktidarda biz varız” dediğini biz/ler, Perinçek ”iktidarda AK Parti ile MHP var ama ”muktedir” olan biziz” dedi diye anlamalıyız. Takip ediyorsanız Perinçek yazılarında bu minvalde mesajları açıktan açığa veriyor zaten. Hoş, onun da üzerinde muktedir olan bir güç var ya, o da devlettir.

    Devlet (aklı) -kendince- meşru güç odaklarını biri biriyle yarıştırarak yönetime ortak kılıyor ve devlet iradesini onlar eliyle hakim kılmaya çalışıyor. Bir nevi taşeronluk; müteahhit firma ya da hizmet alımı gibi; aldığı hizmet karşılığı ücret olarak onlara, devlette hakim olabileceği ”kısmi ve kontrollü iktidar alanları” açıyor…

    Bu odak/güç merkezlerinin en meşru olanı, devlet (aklına) göre siyasi partilerdir. Onları yarıştırıp sistem içerisinde ipi göğüsleyene iktidarı veriyor ama muktedir olmayı hep kendine saklıyor. (Devletlerin beka sigortası herhalde ”muktedir olmak”tır).

    Muhteris iktidarı -iktidar olup, halkın ekseri desteğini/sevgisini de arkasına alan parti/lider muktedir olmayı isteyince de; Menderes, Özal, Erdoğan gibi- devlet onu, Ordu gibi, Perinçek gibi, Öcalan gibi veya Basın-Medya ile Bosphorus Global vari el’ler vasıtasıyla hizaya getiriyor. Erdoğan ile Gül, Babacan, Davutoğlu ve AK Parti kurucu kadrosunun ayrışmasını, Erdoğan’ın, geldiği siyasi ekolün ”muktedir olma talebine” karşılık (kendi başına) iktidar olarak kalmayı kabul etme refleksi ile açıklıyorum ve Bosphorus Global da bunu devam ettirmeye yönelik Pelikan dosyası ile Davutoğlu’nun azlini sağladı; kim bilir şimdi hangi proje/ler üzerinde çalışıyorlar.

    Demokratik sistem içerisinde devletin aşırı muktedir olma hırsını kırma/yumuşatma adına iktidara namzet siyasi parti/ler, devletin uluslararası ‘yumuşak karnı’ olan ekonomi ve dış politikaya yönelik, iktidara taşınması karşılığında dış merkezlere programlar sunar, iktidar olduklarında uygulama sözü verirler. (Yeni oluşumlar diye ifade edilen partileşme aşamasında olan merkezlerin, İngiltere’de finans çevreleriyle yapıyor oldukları görüşmeleri de bu minvalde tanımlayabiliriz). Bunun en açık ve etkili halini AK Parti iktidarlarında gördük. Ne zaman ki bıçak kemiğe dayandı devlet (aklı) devreye girdi; önceden programlı ”cemaatleri bitirme ve AK Partiyi dönüştürme” işlevini gerçekleştirmiş oldu.

    Hangi birimiz AK Parti o eski AK Partidir, Erdoğan o bildik Erdoğan’dır diyebiliriz, değil mi? (Cemaat/ler de bitik!)

    Şimdi, ‘limonun suyu son damlasına kadar alınır’ gibi Erdoğan iktidarda tutulmaya devam edilecek.
    Yeni oluşumların gün yüzüne çıktığı daha net belirginleşince de mevcut iktidar/lar/ın sonuna gelindiğini anlayacağız.

    Siyasete taze kan, heyecan ge(tiri)lecek.

    Devlet işini bilir!

    Bakalım Perinçek -yaşı el verirse- o vakit (devlet ona iktidar alanı açsın diye) nerelerde geziniyor olacak; Bekaa Vadisi yok artık, Kandil de elinde karanfil ile mi gezinir ya da İmralı’ya ziyaret tertibi mi düzenler ne?

Yoruma kapalı.