Adana’daki ‘orantısız şiddeti’ görünce olaya Fransız kalamadım

31
Reklam

Her gün göz atma ihtiyacı duyduğum Arap gazetelerinden birinde, yazılarını önemsediğim bir meslektaşın köşesinde, birkaç gün arayla aynı yabancı yazara atfedilen bir cümleyle karşılaştığımda, zihnim bizde televizyon ekranlarının Adana’dan yansıttığı görüntülere kilitlenmişti.

O görüntülere bakıp, “Nasıl bu hale gelindi?” diye düşünüyordum.

Arap yazar, Ahmad Assarraf, işte bu soruya cevap olarak bir Fransız yazarın neredeyse 100 yıl öncesinde yaptığı tespiti hatırlatıyordu.

Fransız sosyolog Gustave Le Bon’un (1841-1931)…

‘Kitleler Psikolojisi’ adlı eseri bizde de defalarca basılmış bir velût yazardır Le Bon… Şimdilerde adı pek anılmasa bile çağdaşı devlet adamlarını fikirleriyle bayağı etkilemiştir.

Gustave Le Bon (1841-1931)..

Tarihçi Şükrü Hanioğlu bir yazısında kendisini şöyle tanıtmaktaydı:

“Günümüzde adı pek de hatırlanmayan bir ‘sosyolog’ olan Gustave Le Bon on dokuzuncu asrın son yıllarından öldüğü 1931’e kadar Türkiye’de dünyanın en önemli düşünürlerden birisi olarak kabul edilmiş, tezleri Ahmed Rıza Bey ve Enver Paşa‘dan, Atatürk ve Fuad Köprülü‘ye ulaşan asker, entelektüel ve devlet adamlarını derinden etkilemişti. / Le Bon tıp eğitimi almasına karşın daha sonra ilginç antropolojik ve sosyolojik çalışmalar kaleme almış ve ‘kitle psikolojisi’ kuramına önemli katkılarda bulunmuştu. Freud da bu alandaki temel tezlerini kendisinden almıştı.” 

Ahmad Assarraf işte o Fransız yazarın üzerinde pek konuşulmayan bir özelliğini öne çıkarıyordu birkaç gün önceki yazısında.

Reklam

Okuyalım: 

“İslam dünyasında seyahat etmiş olan Le Bon sosyal sorgulamaları sırasında Avrupa’yı uygarlaştıranların Müslümanlar olduğu görüşündeydi ve bu sebeple Arapların altın çağını ortaya çıkarıp dünyaya en gerçek biçimiyle göstermesi gerektiğine inanıyordu.”

Fransız yazarın ‘The World of Islamic Civilization’ adıyla İngilizceye çevrilmiş -nedense Türkçesi bulunmayan- 1884 yılında yayımlanmış bir kitabı da var. 

Arap meslektaşın Fransız yazarı hatırlamasına sebep olan iki olay yaşanmış şu yakınlarda. 

İlki adını vermediği halkı Müslüman olan bir ülkede, diğeri Mısır’da.

Mısır’dan aktardığı görüntü bir sınavdan. Videosunu izlediği görüntüler bir okulda çekilmiş. Öğrenciler içeride sınav olurken, kadınlı-erkekli veliler okulun bahçesindeler. Görüntüye yansıyana bakılırsa, bahçede toplaşan anne-babaların dini hassasiyete sahip insanlar olduğunu düşünmek gerekiyor. Assarraf öyle düşünmekte.

Rahatsızlık duyuran, anne-babaların ellerindeki kitaplardan içeride sınava katılan çocuklarına kopya vermeleri… 

Aynen aktarıyorum

Reklam

“Birileri onlara sınav sorularını sağlamış olmalı ki, her baba, anne ve kız kardeş ders kitaplarına dalmış, bazısı gülüyor bazısı ağlaşıyor, ancak bizim gibi ülkelerde görülebilecek bir manzarayla, bulundukları yerden yüksek sesle okul kitaplarından sınav sorularına cevapları bağıra çağıra cevaplıyorlar; kız veya erkek çocukları işitsin de tam not alabilsinler diye… Kopya çekerek…” 

Aktardığım olay Mısır’da yaşanmış.

Yazarın adını vermediği ülkede yaşanan -anlatımından yine aynı okulda olduğunu bana düşündüren- olay daha rahatsız edici.

Bu defa anne-babalar ile polis çatışıyor. Kalabalık okul binasına girmek istiyor, polisler ise araçlarıyla çevirdikleri binanın önünde durmuş onların içeriye girmelerini engellemeye çalışıyorlar. Polislerle kalabalık arasında ciddi bir gerilim yaşanıyor. Polisler de durdurmaya çalıştıkları kalabalık da, hal ve tavırları, giyim kuşamlarıyla dindar görünümlü kişiler.  

Neden bu çatışma?

Cevabı sona saklamış yazar: Kalabalık, çocuklarına sınav sorularına cevap vermelerine -yani kopya çekmelerine- engel olmaya kalkışan bir kadın öğretmene saldırmak istemiş de ondan…

“Kalabalık görüntüleriyle dindar ve inançlı, ancak çocuklarının kopya çekmesine izin vermeyen öğretmeni öldürmeye bile hazır görünüyorlar; her türlü mantık ve insani değere aykırı bu tuhaf ve ölümcül davranış tarzına bizim gibi ‘inançlı’ milletlerden başka hiçbir yerde rastlanamaz” diyor yazar.  

İzlediği davranışlara bakıp Gustave Le Bon’u hatırlamasının sebebi, Fransız yazarın şu tespiti:

“Dindar insanlar ahlaki ve hukuki bir yanlışa saptıklarında herhangi bir rahatsızlık duymaz veya suçluluk hissine kapılmazlar; çünkü ibadetlerinin bütün günahlarını sileceği görüşüyle yetişmişlerdir.”

Böyle bir şey olabilir mi?

Olmaması gerekir.

Fransız yazarın Arap meslektaş tarafından açıklayıcı bulunan bu tespitini okuduğumda, biraz önce ekranlara yansıyan farklı görüntüleri izlemekteydim.

Adana’dan evlerimize ulaşan görüntüleri…

Polisin giyim kuşamından dindar oldukları anlaşılan kalabalık bir grubun gösterilerini bastırma girişimi görüntülerini…

En tepe amirleri konumundaki içişleri bakanının “Orantısız güç” olduğunu kabullendiği girişimi yapan polisler de göstericilerden pek farklı bir görüntüde değiller.

Copunu kaldırıp siyah başörtülü kadın göstericiye elindeki copu indirdiği görülen üniformalı kadın polisin de başörtüsü var.

Başörtülü kadın polis başörtülü gösterici kadının kafasına indiriyor copunu…

İnsanlar yerlerde; bu defa coplar yerdeki insanların tepelerine iniyor…

Nasıl olabiliyor bu?

[Yazımı okuyup da polisin şiddet girişimini yalnızca başörtülü kadınlara yönelik olduğunda eleştirdiğimi düşünenler çıkmaz umarım. Başörtülü-başörtüsüz kadınlara ve çocuklara olduğu kadar erkeklere de polisin şiddet uygulamasını asla tasvip etmem. Gösteriler herkes için anayasal bir haktır. Devletin güvenlik güçleri gösterilerde göstericileri korumakla görevlidirler; dövmekle değil.]

ΩΩΩΩ 

Reklam

31 YORUMLAR

  1. devletin memur işçi toplam yaklaşık olarak 5.5 milyon çalışanı var. sanırım bu sayıya özel eğitilmiş ama sivil alt tabakadan elemanları bu sayıya dahil değil. bununla ilgili aklıma takılan bir soru var; devlet politikalarında köklü değişikliklere gittiğinde bunu sivil elemanlarına nasıl anlatıyor?

    mesela davos ‘ta ‘van minüt’ çekilen israile başta ‘israil filistinlilere yaptığı zalimlikleriyle bir terörist devlettir’ olmak üzere çok hakaretler edildi. merak edenler YouTube’dan Erdoğan’ın israile hakaretlerini görebilir.

    şimdilerde ise Erdoğan İsrail cumhur başkanını ağırlayarak barışma politikasını döndü. bu politik dönüş acaba alttaki sivil ama özel eğitimli elemanlarda nasıl karşılandı acaba ve tepkilerin önüne geçmek amacıyla bu politika değişikliğini alttakilere nasıl kabul ettiriyorlar?

    aklımda bu soru varken bir vidyoya rastladım;

    Watch “İSRAİL BAŞKANI HERZOG’UN ANKARA ZİYARETİ?NEDEN İSRAİL’İ İLK TANIYAN TÜRKİYE?İSRAİL’İN GİZLİ TARİHİ?” on YouTube
    https://youtu.be/7CVDh9qmClw

    vidyoyu izledikten sonra hmm demekki böyle yapıyorlarmış dedim. şimdi de yeni bir soru oluştu kafamda: acaba israili alttaki elemanlara sevdirmek için olağan üstü absürt ve tamamen gerçek dışı ve kutsal öğretilerin bile ters yüz edilip üstüne de tüm geleneksel öğretiyi yalanlayan tamamen uydurma bir anlatıma başvuran devletin dindar bir cemaate öldüresiye işkence etmesi sebepleri arasında israile şirin görünüp, bak sen filistinlileri nasıl copluyorsan biz de burada senin için dindarları aynı sizin gibi copluyoruz demek olabilir mi?

  2. “Dindar insanlar ahlaki ve hukuki bir yanlışa saptıklarında herhangi bir rahatsızlık duymaz veya suçluluk hissine kapılmazlar; çünkü ibadetlerinin bütün günahlarını sileceği görüşüyle yetişmişlerdir.”

    Yukarda alintiladigim goruse, hem teorik hem pratik olarak, arap dünyasında rastlamak mümkündür. Bizde, pratikte çok sik rastlansa da, teori de boyle bir düşüncenin varligini bilmiyorum.

    Yazarimiz, yine kapak resmini, kaynak vermeden kullanmış. Halbuki dunku yazısında (http://u0i.626.myftpupload.com/ne-zaman-rusya-ukrayna-savasindan-soz-acilsa-birilerinin-aklina-turkiye-geliyor/) kapak resmine kaynak verdigini görünce ne kadar sevinmiştim. Sevincim yarim kaldı.

  3. Yıllar önce , aniden önümde duran bir araca arkadan çarptım.Trafik polisi o zamanın rayicine göre 30 lira ceza yazdı .Cezamı bir kaç gün içinde Ziraat B. aracılığıyla ödedim .
    Aradan iki sene geçti, aracımı fenni muayeneye götürdüm , sorunsuz geçtim ( O zaman devlet yapıyordu )
    Aradan bir iki sene daha geçtikten sonra aracımı tekrar fenni muayeneye götürdüm ,ancak ödenmemiş 120 liralık trafik cezam olduğu için bu sefer geri çevirdiler .
    Düşündüm , taşındım, benim ödenmemiş bir cezam yoktu ; görevliye cezanın mahiyetini sordum ‘ Yasak yere park etmişsin’ diye kafadan atıverdi.
    Haberim olmadan böyle bir ceza yazılabileceğini düşünerek ve elimde de herhangi bir şekilde aksini ispat imkanı olmadığı için gittim, cezamı ödedim.
    Eve gelince , 4 sene önceki ceza evraklarımı inceledim , ödediğim o cezanın bir şekilde kayda girmediği ve bu yüzden 4 yılda her sene 30 ar lira artarak 120 olduğunu gördüm ; benim bu arada adresim değişmediği halde bana hiç bir ihbar da yapılmamıştı .
    Bütün bunları anlatan bir dilekçeyi vergi dairesine götürüp verdim , ilgili memur iyice inceledikten sonra bir de arkadaki şefe sordu, o da kafa sallayarak onayladıktan sonra memur, ‘ Evet , öyle bir yanlışlık olmuş , biz en yakın Ziraat B. şubesine paranızı yatıracağız ‘dedi. Ben de ,
    – Alırken peşin peşin alıyorsunuz da vermeye sıra gelince neden elden vermiyorsunuz , deyince,
    – Onu git maliye bakanına sor ! dedi .
    Bu olay Ekim ayında oldu, bir kaç kere faks çekip telefon ettiğim halde param bir türlü ödenmedi ; bu arada yeni mali yıl da gelmiş oldu.
    Ben bir iki ay daha uğraştığım halde yine paramı alamayınca maliye bakanlığındaki bir arkadaşıma durumu ilettim ; ancak onun araya girmesiyle ve aylar sonra ben paramı alabildim .
    Bizde devletin vatandaşa bakış açısı , hizmet anlayışı, yaklaşımı ne yazık ki hep böyledir ; onu adam yerine koymaz !

  4. Kuytulcuların eylemine de bakmak gerekir. Adana zaten kozmopolit bir memleketimiz.
    21 mart Nevruz günü Hdpliler izinli gösteri yerine yakın yerde toplanıyor. Onlarda sorun yok.
    Kuytulcular Adana da her hafta izinsiz gösteri yapmakla ünlüler. Özellikle Cumartesi Pazar günleri eylemlerini yapıyorlar. Ama ne hikmetse demişler 21 günü Pazartesi günü yapalım. Bunlar da Nevruz günü 1500-2000 kişi toplamışlar Adananın farklı yerinde yürüyüşler düzenlemişler. 9 farklı noktada toplandığı söyleniyor. Grupların biri de Hdp lilere yakın yerde gösteri yapmaya başlamışlar. Polis O gün teyakkuzda zaten bunlara izinsiz gösteri olmayacağını yaptıklarının yasadışı olduğunu ve dağılmaları gerektiğini söylemişler. Bunlar zaten polisi takmıyor. Polise karşı halaret,küfür,tahriklerini o gün iyice arttırmışlar. Çoğu polis bunlara müsammaha bile göstermiş. 9 farklı grupta çıkan arbede de ayrıca 37 polis memuru hafif yaralanıyor hatta birisinin de ayağı kırılıyor.
    Furkancılar uzun zamandır tahrik eylemlerini yapıyorlar. Be kardeşim her hafta cumartesi veya pazar yapıyorsun zaten niye özellikle 21 nevruzu seçiyorsunuz. Tabiki tahriklerini daha etkili kılmak için. Emniyet güçlerimiz zaten bunlara uzun zamandır sabırlı bir şekilde müsammaha gösteriyor. O gün bir iki polisin yaptığı hareket bunların amacına ulaştığını gösterir. Bunların tüm tahriklerine karşı sabırlı kalmak gerekir. Pusuda bekleyen muhalifler mal bulmuş mağribi gibi bekliyor zaten, Olayı var gücüyle palazlandırmak için kullanacakları açık. Bunlar şu aralar eylem yapan dincileri seviyorlar. Bunların sünnetle, Kuranla, imanla alakası olmadığını cümle alem biliyor zaten. Amaç belli iktidar cemaatlere baskı yapıyor diyerek oy devşirmenin başka ayak oyunları. Yemezler. Dini cemaatlere sadece imani meselelerden dolayı kimsemin dediği birşey mi var. Yok. Bakın mesela Gülenciler bir şey mi yapmış, Onlara bir şey diyen mi var. Adamlar gül gibi imanı meseleden başka bir şey bilmezler!

    • Yahu Fatih Bey , içişleri bakanı Soylu mu, sen misin , kafamızı iyice karıştırdın yani !

  5. Pir Sultan Abdal taaaa 16. yüzyılda Osmanlı döneminde söylemişti; “Demiri, demirle dövdüler; Biri sıcak, biri soğuktu… İnsanı, insanla kırdılar; Biri aç, biri toktu.” Başka söze gerek var mı?

  6. Bir başörtülü polisin veya normal bir polisin çarşfalı bir kadının arkasından gelip, onu ittirerek düşürmesi veya normal bir vatandaşı durduğu yerde ittirerek yere düşürmesi,soruşturma konusu değil.Direkt ihraç sebebidir.Anında görevden uzaklaştırma sebebidir. Soruşturma açmaya beklemeye gerek duyulmadan hemen yapılmalı.
    Bu grubun lideri Alparslan Kuytul denilen şahıs, çok çelişkili bir şahıs.Kuytul provokasyon yapmış.Gözaltına al, savcılığa götür ver mahkemeye.

  7. Fransiz filozofun tespitine katılıyorum.
    İnançlar bütünüyle evrensel değerler bakımından ülvi değerleri barındırmasına rağmen,aynı inança sahip kişiler tam tersi davranışlarda bulunmaktan izdırap duymazlar.
    Bunu iki unsura bağlıyordum.
    Birincisi,yaptığı yanlışlıkları,tespit edecek kabul edilmiş tek ve tartışılmaz bir otorite yok,kendine uygun tevil verecek dini otoriteleri meşru kabul ediyor.
    EMPATi YAPMA İŞİNE GELMEZ.
    Yaptiklarının yanlış olduğunu bilse bile,yaratanını çok sevdiğinden ona iabadet ediyor ve yaratıcısı da onu çok sevdiğine inanıyor.
    Dünyada ki borçlarını,haksızlıklarını ve hak kayıplarını sonsuz kudret sahibi onun adına karşı tarafa fazlasıyla ödeyecek inanci.
    Alacaklarını da karşı taraftan fazlasıyla aldırılacak.
    İnsan aklı kendini mutlu edecek o kadar yollar bulmuş ki,her durumda herşeyi lehine çevirmeyı biliyor.
    Böyle olunca dünyada caydırıcı bir korku varsa,hesabi öbür tarafa elinden gelse kimse havale etmez.
    Ancak çaresizlerin başvurduğu son çaraedir ,işi ahirete birakmak.
    Birakmayıp ne yapsın.
    Elinden zaten birşey gelmiyor.
    Mücadeleyi de gözü yemiyor.
    Kendini böyle daha mutlu hissediyor.
    Ben hiç güçlü ile zayıf mücadele ederken,
    İki tarafın da aynı anda dua veya beddua ettiğini duymadım.
    Güçlü istediğini vurup alır, mutlu olur.
    Zayif ta beddua eder,böyle mutlu eder kendini.
    Dinler,toplumu idare etmek ve suç işlemeyi en aza indirmek için çok işe yaradığı dönemler olmuştur.
    Günümüzde ,suç tespitleri çok daha kolaylaşmıştır.
    Mutllak adalet ancak ve her zaman ölüm sonrası hesapta uygulanabılır,düşüncesi yanlış değildir.
    Hukuk ve medeniyet geliştikçe adalete yaklaşma imkani artmaktadır.
    Herkes vicdanını susturacak bir yöntem bulmakta ,tarih boyunca zorlanmamıştır ve bundan sonrada zorlanmayacaktır.

  8. Fransız Hastanesi’nde romatizma ağırlaşması nedeniyle yatış yapmış, hastanenin bodrum katı sayılabilecek en soğuk rutubetli odasında birkaç gün yatmıştım. Dr anladı beni boş odalardan birine almıştı.
    Ama hastalık kalbime kadar girdi ordan başka odaya gitmedi😟.
    Hapishanede sigara içmeyen hasta (astım kalp sara KOAH) insanları Yeşilay hatırlar mı bilemem ama, Çölaşan hatırlamış🤗.
    Barolar hukuken hapishanelere avukat göndermekle yetinirmi ben karışamam, Yeşilay sadece Tv’de uyarı reklamlarıyla dumanı torbaya koyup kameraya üflemekle işini yapmış olurmu onu da onlar düşünüp araştırıp çözüm yollarını genişletirler umudundayım.
    Kafe kıraathane lerden önce okullarda (ilk orta lise yetmez üniversite özel devlet) hatta
    Kamu kurumlarında çalışmalar yapıyorlardır diye tahmin ediyorum.
    Dışardakiler!!! 🏄🏃🏋️⛹️🚴🏌️🏇⛷️🏊🚣

  9. Doktor ve vatandaş coplattırma fiilleri Mart ayına sembol olacak belli ki bu iş ve işlemlerin faturasının hatalı kesildiğine feveran eden yorumcu diyor ki “özel yetiştirilmiş, eğitilmiş görevlilerimize yazık etmeyin” diyor Yani ellerinde cop ve biber gazı olan ve Allah yaratmış demeden kadın, çocuk ve anarşist bile olsa 80 yaşını geçkin emekli doktoru itekleyen özel yetiştirilmiş “toplum polisi” eskiden böyle denirdi şimdilerde 6 aylık kursta yetişmiş çevik kuvvet polisine arka çıkıyor. O zaman layik sekülerin İstanbul üniversitesi önünde toplanıp eğitim hakkı elinden alındığı için protesto yaparken, başörtüsü çekilip, yerlerde sürüklenen mazlum kız öğrenciler için hak etmişler, devletin otoritesine karşı eylem yapılır mı? demelerini de meşru saymak gerekir. Halbuki kazın ayağı böyle değildir. Sevmediğim ve tasvip etmediğim insanların dahi hak arama haklarına saygı duymak gerekir. Mecellede “sui misal, emsal değildir” denilerek bu kaide ölümsüzleştirilmiş ve külli hakkaniyet düsturuna raptedilmiştir. Devlet kutsal değildir hali ile devlet adına iş ve işlem yapanlar da Allah’ın yeryüzünde iradesini tecelli ettiren layüsel şahıslar değildir hatadan vareste olmadıkları gibi çoklukla hata yaparlar.

    • Devletle vatan toprağı kavramlarını, dindarlık ile dincilik farkını, vatan sevgisiyle onun bunun uşaklığı sevdasını karıştırmamak marifet ister reşat bey.
      Din kimsenin üzerine zimmetli değil, tüm müslümanların asli vazifesi sahip çıkıp korumak! Allah’ın emrettiği şekilde yaymak🤗
      Adalet hukuk yanına insanlık ta koymak gerek bir tabak.
      İkna odaları Beyazıt cami önü mitingleri gezi olayları daha bir sürü olaylar oluyor güzel yurdumuzun nadide şehirlerinde.
      Her ne olursa olsun isterse başörtülü bacımın sorunu, isterse ağaçları korumasada koruyormuş gibi görünüp sokağa çıksa da, dini o korumakla vazifelendirmese kimsede kendi kendine gelin güvey olsada…
      Oyunun büyüklüğünü bize gösterecek olan yine devlettir!🤔
      Hökümetler biri gelir bir düzen tutturur öbürü gelir başka şey uydurur.
      Aslolan süreklilik tir.🤗

      • Evet birden huzur ile geldiniz ve muğlak ifadeleriniz ile bizleri aydınlatmaya ha gayret ettiniz ama biz malayani yorumlar ile ikna olamadık.

  10. AKP BAŞÖRTÜSÜNÜ SERBEST BIRAKMAK
    ZORUNDA KALDI
    Furkan vakfı olarak bilinen başında Alpaslan Kuytul’un bulunduğu cemaati tanımıyorum.
    Dini yorum ve referanslarını bilmiyorum.
    Derincilerin AKP sonrasına hazırlık değilse, iktidara daha doğrusu salt güce “biat” etmemelerini taktirle karşılıyorum.
    Derinciler “başörtüsü mağduriyeti” ve ilk seçimlerde “olmayan iki(2) milyon oy” ile AKP’yi desteklemişlerdi.
    Bu desteğin ülkemize faturasını yakında daha net göreceğiz.
    AKP başörtüsünü bilerek ve isteyerek serbest bırakmadı.
    Bir hâkimin “başörtüsü tüzükle, yönetmelikle, genelgeyle ve Anayasa Mahkemesi kararıyla yasaklanamaz. Sadece kanun ile yasaklanabilir”
    tezi ve bu tezin karar ile kesinleşmesi üzerine, başörtüsünü serbest bırakmak zorunda kaldı.
    Başörtüsü yasaklarının hiçbiri doğrudan kanunun ile getirilmemiş idi.
    Ya kanun ile yasaklayacaktı. Bu durumda AKP’nin tüm foyası ortaya çıkacaktı. Bu nedenle yasa ile yasaklayamazdı.
    Yada serbest bırakacaktı.
    Siyasi rantını da göz önünde bulundurarak serbest bıraktılar.
    Başörtüsünün kanunla yasaklanması Anayasaya “şeklen” uyar.
    Kanun ile yasaklandığında bu kez Anayasaya esastan aykırı olacaktır. Bu yasak esastan “Demokratik toplum gereklerine”aykırı olacaktır.
    Bunu çok iyi Anayasa Hukukçuları anlayacaktır.
    Bir de kendi hakkındaki kararı okumayan milletvekiline ne diyelim?
    Sizce AKP’yi bu tercihte bulunmaya zorlayan, bahsettiğim temel tezi ortaya koyan hâkimin akıbeti ne olmuştur?
    Bir ipucu:
    Ülkemizde bîhakkın diplomalılara ne oluyor?

    • “AKP başörtüsünü bilerek ve isteyerek serbest bırakmadı.”

      Sizin için hedefe varan herşey muhah değil mi?.

      Haçlılarla gönüllü beraberlik dahil.

      • Kanun ne tüzük ne yönetmelik AYM kararı ne bilmeden;
        Hele ki AKP hükümetinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki başörtüsü konusunda “hükümet savunmasını” bilmeden cahilce salvo ne kadar kolay.
        Bu savunmayı yazsam bildiğin tüm hakaretleri çok savunduğun kişilere yapmazsan, en yakın psikoloğa gidersin

        • Kanunu da Tüzüğü de güçlü olan yazar.
          Aynı kanun 10 yıl önce başka olur 10 yıl snra 367 olur.
          Biz o günleri yaşadık.
          Insan hakları mahkemesinden (devletin yaptığı ) bir evraktan cımbızla bunlar başörtüsüne karşıyıd de .
          2004 de MGK dan dşikte edilen ama asla uygulanmayan kararları cımbızla bunlar zaten cemmatleri bitirecekti diye yafta at
          o senin cımbızlamaların bütün atlet koklayanların sanal alemde köpürttükleri saçmalıklar
          ben onları sana tersten okukatacak kadar biliyorum .
          Da siz “Haçlılar namusunuza dokunmaz ” diyen tafyanın atletden gelen sarhoşluğunu ne piskilog nede doktor çare olur.

  11. ABD ve Avrupa düşünmeden hareket etmezler bunlar İnsan psikolojisine çok dikkat ederler.

    Putin bir dikdatördür ülkesinde demokrosi yoktur.

    Ukranyaya kullandığı silahlar en düşük silahlardır.

    ABD, Putini köşeye sıkıştırsa “putin pire için yorganı yakar”

    Kuzey Korede de bir deli lider var ondada nükleer silah var arada ABD yakınlarına boş füze göndererek tehdit etmekte.

    Yani putin pire iiçin Dünyayı yakar onun için bin düşünüp bir adım atmalı.

  12. önce kavramları doğru konumlandırmak gerekir diye düşünüyorum, “dindar” demek iyi insan, ahlaklı insan demektir, dinin en basit tanımı ise ahlaktır. müslüman ise özünde, sözünde doğru, kalbinde ise iyiliği çok olan kimsedir.
    fakat az bulunur. değerli olan pek çok şey gibi.
    coğrafyaya baktığımızda müslüman bulmak yolda bir külçe altın bulmaktan zor. kitleleri dinbaz, yobaz ve çakma muhafazakarlar oluşturuyor maalesef, o nedenle de coğrafyamız gerilik, fakirlik, iç savaşlar en acısı cahillik pençesinde zelillik içinde yaşıyor. müsülman coğrafyadaki yöneticiler her türlü ahlaksızlık, yolsuzluk, aymazlıkla zenginleşirken halkında her geçen gün kutuplaştırıldığını, fakirleştirildiğini, eğitim ve yaşam kalitesinin her geçen gün düşürüldüğünü görüyoruz. inandıkları ilah bunu mu reva görüyor kendilerine dersiniz?
    çakma müsülmana sefih hayat öyleyse.
    oysa, eğer inanmışsanız en üstün sizsiniz diyor kitapta, o nedenle ilk inananlar azken çoğaldılar, zayıfken güçlendiler, cahilken hem ilimde hem bilimde hem zenginlikte ilerlediler.
    avrupayı uygarlaştıran endülüse kadar giden bu müslümanlardı.
    mısırda yaşanan olaylar daha dün bizde bir grubun soruları çalması bir grubun seyirci kalması haliyle çok daha büyük boyutta üstelik yıllarca süren organize işlerle alnı secdeye gelenler yapmadı mı? fetöcü dinbaz cemaat yıllarca masum çocukların haklarını hukuklarını çalmadı mı? bu dinbazlar yardım ve destekle insanları makamlarından atmadı mı? yine yardım ve desteklerle devletin her kademesine sızmadı mı? devletin en mahrem sırlarına ulaşmadı mı? yargıyıi eğitimi, sağlığı, ve en önemlisi orduyu ele geçirmedi mi?
    bunları din istismarıyla yapmadı mı?
    ülkemizin içinde şu an bulunduğu içler acısı duruma bu din istismarlarıyla gelmedik mi?
    bugün kendine muhafazakar diyenlerin bu din sosu nedeniyle en ahlaksız, en yolsuz, en utanmaz soygunlara, yolsuzluklara, haksız kazançlara, israflara, adaletsiz paylaşımlara susmayı tercih ettiklerini görmüyor muyuz? çalıyorsa bizden olan çalıyor demiyorlar mı? en utanmazları bir de üstüne çıkıp savunuyorlar ya üstelik.
    hani din?
    hani iman?
    nerdesin eyyy ahlak?
    bir de kendi ahlaksızlıklarına bakmazlar da utanmadan arlanmadan avrupayı, amerikayı, israili kınamaya çalışırlar, hedef şaşırtmaya çalışıyorlar,
    onlar kötüyse sen iyi olaydın.

    “Dindar insanlar ahlaki ve hukuki bir yanlışa saptıklarında herhangi bir rahatsızlık duymaz veya suçluluk hissine kapılmazlar; çünkü ibadetlerinin bütün günahlarını sileceği görüşüyle yetişmişlerdir.”
    böyle olsa yine iyi,
    çevirmedik dolap, atmadık takla mı bırakıyorlar.
    bunlar zina yapmazlar mesela, muta nikahı kıyarlar, onlar 2 saatliğine evlenirler,
    hırsızlık, yolsuzluk yapmazlar, kendilerinden olmayanın malı ganimet olur,
    yakınlarını zengin etmezler, din kardeşlerini desteklerler,
    haramın adı değişirse ne olur? helal olur.
    alın secdeye gidiyorsa ötesi teferruattır.
    eh artık geriye cennette kime komşu olacaklarını düşünmek kalıyor değil mi?

    araştırmalar, coğrafyamızda insanların, özellikle gençlerin dinden soğuyup, uzaklaştıklarını gösteriyor, cami sayısı arttırılıyor, dolayısıyla oy toplamaya çalışan imam sayısı arttırılııyor, diyanetlerin bütçeleri arttırılııyor ama cami müdavimi arttırılır bir şey değil maalesef.
    gerçi dinbazların vicdanı rahattır,
    çünkü sorun bizde değil, kesin dış güçlerdedir.

    • ””coğrafyaya baktığımızda müslüman bulmak yolda bir külçe altın bulmaktan zor.””
      Kelimei şaadet getiren ve şirk koşmayan herkes müslümandır.
      Günahsız müslüman demek istediniz herhalde .herkes hesabını Allah a verecektir.
      Kimin müslüman olup kimin olmadığına siz karar veremezsiniz.
      Evet durum vahim Müslüman çalıyor, yetim hakkı yiyor , kabul başını örtüp zina yapıyor
      tüm bunlar kişilerin bireysel işlediği günahlar ve ahlaksızlıklar.
      çözüm toplumu yeniden formatlamakta . Dini yeniden anlatmakta . Dini yeniden yaşatmakta.

      • Kelimeyi şehadet getiren ve Allah’a şirk koşmaya herkes müslüman değildir. Kur’an bu konuda uyarıyor: “Bedevîler “İman ettik” dediler.” De ki: “İman etmediniz. (Öyle ise, “iman ettik” demeyin.) “Fakat boyun eğdik” deyin. Henüz iman kalplerinize girmedi. Eğer Allah’a ve Peygamberine itaat ederseniz, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi eksiltmez. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”Hucurat-14

      • ben doktorum diyen herkesi doktor mu kabul edeceğiz, yoksa belli şartlar mı arayacağız? herkesin harvard tıp mezunu parlak bir doktor olmasını beklemeyebiliriz ama asgari müşterekte bir sütçü imam tıp bitirmiş olması gerekmez mi?
        müslüman olmanın da iddia etmenin ötesinde şartları yok mu?
        nitekim hadiste
        “Müslüman, elinden ve dilinden insanların güven içinde olduğu kimse, mümin de insanların malları ve canları hususunda kendisine güvendiği kimsedir.”
        buyrulmuyor mu?
        bir diğerinde
        “Müslüman kardeşine sahtekârlık yapan, ona zarar veren ve ona hile yapan bizden değildir.”
        buyrulmuyor mu
        bu dinin peygamberi “bizden değildir” diyorsa olduğunu iddia etmek kimin haddine?
        demek ki kimin müslüman kimin mümin olduğuna ben karar vermiyormuşum, dinin sahibi belirliyormuş değil mi?
        İşid de Müslümanım diyor, bizden mi o zaman?
        nasıl ki sahtekar doktor insanı sağlığından ederse, sahtekar dinbazlar da insanı dinden imandan ederler, olan da budur.
        elbette hiç birimiz günahsız değiliz, yanlıştan, hatadan beri değiliz, nefsimize yenik düşer başımızı derde sokabiliriz, ibadetlerimizde gevşek davranabiliriz ama bir sınırı yok mu bunun, insanın imanı ve kıldığı namazları yetimin hakkını yemeye varacak kadar engel olmuyorsa onu korumuyorsa oturup biraz düşünmeli değil mi?
        bir tek yetimin olsa bile hakkını yiyebilir misin???
        evine ekmek almakta zorlanan bir tek adamın parası olsa bile kendi lüksüne harcayabilir misin???
        yapabilir misin???
        zerre imanı olan, bile isteye bakasının hakkını hukukunu çiğneyebilir, malına parasına, namusuna el uzatabilir mi?
        dini yeniden kime anlatacaksın,
        bilinmeyeni mi var?
        her bilgi bir tuş uzaklıkta değil mi?
        toplumdan önce herkes kendini formatlasın,
        her sakallıyı dedesi sanmasın,
        peygamber gibi konuşan ama firavun gibi yaşayanların peşine takılmasın.

  13. Sayın Koru ,
    Sosyoloji toplum bilimidir. Toplum fertlerden oluşur. Onun bilimi de psikolojidir.
    ﴾53﴿ Yine de ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis, rabbimin acıyıp koruması dışında, daima kötülüğü emreder; şüphesiz rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” Yusuf suresinde bu gerçek ifşa edilir.
    Bir tarihte işyerimin önüne aracını park eden öğretmen hanımı uyarmıştım , Savunma bir gerideki aracı işaret etmek olmuştu.
    İnsan içindekini ortaya koyar. Toplumsal davranışlar ayrı ayrı psikolojik incelemeye tabi tutulmalıdır . Ancak bòyle şuursuz akılsız zümreler tek tek tespit edilir.
    Hayatından memnun olmayan insanlar , engellenme duygusu ile karşı karşıya kalanlar öfkelerini kusacak bir yer ararlar. Dini değer yargıları bu eylem esnasında hatırlanmaz. Başörtülü olmak tek başına bir kıstas değildir.
    Hz. Ömer: Bir kimsenin sadece kıldığı namaza, tuttuğu oruca bakmayınız; konuştuğunda doğru söylüyor mu, kendisine bir şey emanet edildiğinde riâyet ediyor mu, dünya ile meşgul olurken haram-helâl gözetiyor mu, ona bakınız. buyuruyor.

  14. AKP zihniyeti işte,

    Erdoğana biat etmişse Müslüman

    Erdoğana biat etmediyse Namazda kılsa, başörtü taksada, kelimeyi şahadet etsede müslüman değildir.

    Fransız yazarın şu tespiti çok doğru olayı özetliyor:

    “Dindar insanlar ahlaki ve hukuki bir yanlışa saptıklarında herhangi bir rahatsızlık duymaz veya suçluluk hissine kapılmazlar; çünkü ibadetlerinin bütün günahlarını sileceği görüşüyle yetişmişlerdir.”

    AKP bütün pisliği yapsada genede Müslüman. 🙂

  15. Türkiye oldu mu hemen melek kesiliyorsunuz,ne Avrupada ne de burada adam gibi yürüyenlere hiç bir şey yapılmıyor, ama bunların bütün işi olay çıkarmak ve bu görüntüleri vermek, çünkü sizin gibilerin masum yazılarını başka türlü alması imkansız, siz de bu durumu kendi Erdoğan düşmanlığına çevirmede kullanıyorsunuz. Fransa’nın sarı yeleklere, Almanya’nın İngitere’nin işi uzatanlara nasıl davrandığını hatta hapse attıklarını biliyoruz, şu anda bile hiç bir mahkeme kararı olmadan dünyada Rusların nasıl mal varlıklarına el konulduğu, hatta yazar çizerlere, sporculara nasıl muamele yaptıklarını görüyoruz. Bu memleketi kurtarmak için önce kendine demokrat olanlardan kurtulmak gerekir.

  16. Arsızlığı hırsızlığı yolsuzluğu inanç kurallarıyla açıklamak eğitmek başka,
    düzeni sağlamak adaleti savunmak başka şeydir.
    Devletin güvenlik güçlerine kesilmiş fatura yazarın köşesinde bile.
    Oysaki 15 temmuz öncesine bakın mısır tarlasına gitmeye gerek yok.
    İşin püf noktası,
    -soruları birilerinin önceden…
    -Sınavlara girerken bir takım ayrıcalıklı! kesimlerden insanlara torpil..
    -bölge ayrımı hatta olsa ırk ayrımı (zenci beyaz) gibi bir gerekçeyle hatalı işlere göz yummak..
    Sonrada sınav görevlisinden, acildeki taşeron sağlıkçıdan, hatta güvenlik güçlerinin yıldızının apoletinin çokluğuna göre bir kişiden kahramanlık beklemek😠..
    Yazık etmeyelim kurumlarımıza özel yetiştirilmiş eğitilmiş görevlilerimize. Oyun burdan başlıyor belkide!
    Yok bu işlerin alakası dinle minle toprakla devletle 😠.

  17. Muhteşem bir yazı olmuş.
    Türkiye’nin siyasal İslamcıları özeleştiri yapıp evrensel değerlere sahip çıkıp bu krizden çıkabilirler.
    Koru, Babacan, Kuytul ve niceleri yeni kuşağa iyi bir miras bırakıp yol gösterici örnekler olup bu sürece çok önemli katkılarda bulunuyorlar.

  18. Bu müslüman ülkelerin şapkayı önlerine koymaları gerekiyor. Dinlerini belli ki anlamıyorlar. Dindarlıkları sahtekarlıklarına ve yolsuzluklarına engel değil. O zaman ne anladık bu dinden. Örnek bir iki değil. Her alanda hırsızlık, sahtekarlık, yolsuzluk sınırsız bu ülkelerde. Belli ki eğitimleri yok bu konuda. Eğitim verecek yerler de bu yolsuzluğun hırsızlığın öğretildiği yerlere dönüşmüş. O yüzden müslüman ülkelerin tamamı demokraside, insan haklarında, hukukta, ve sonuçta refah ve huzurda dünyanın en geri ülkeleri. Ve tabii hepsi de diktatörlüklerle yönetiliyor. Utanç verici. Müslümanım demeye insan utanıyor. Hepimiz adına yüz karası.

  19. Putin’in oligarkları bizim yandaşlara dert oldu diyordum yarım kaldı. Neden batı mallarına el koyuyormuş falan dertlere gark oldu yandaşlar. Neyse üzülmeyin oligark değişimine gidiyoruz. Putin’in oligarkları Türkiye’ye doğru kaymaya başladılar. Abromovitch yatını Dalyan’a çekmiş. Diğerleri de yavaş yavaş dökülür. Yakışıyor mu bu Türkiye’ye. Ukrayna’yı batı savunsun, NATO savunsun diye bin dereden bahane getirenler, parayı görünce oligarkları savunmaya pek hevesliler. Utanın utanın. Para gözler. Para için satmayacağınız şey yok sizin. Dininiz en başta.

    Sizi asıl bizim yerli milli oligarklar meşgul etsin de demiştim, elalemin oligarkından size ne. Bir tane oligarkımız koşa koşa Moskova’ya gitti TV’ye çıktı, derdine neyse. Dert büyük elbette. Sonlarını görüyorlar da demiştim.

    Ha bir de şunları söylemiştim. Putin’in oligarkları malum. Hepsi batıda boy gösteriyor. Ne yer ne içerler, hangi takımı satın aldılar falan biliyoruz. Ya bizim oligarkcıklar. Kim bunlar yahu. Nerde yaşarlar, ne yer ne içerler. Sosyete ve cemiyet haberlerinde görmüyoruz. Hangi mahfillerde dolaşırlar. Bir tanesinin annesi üzerine hazine adalarına taşıdığı paralardan 200 milyon doları mahdumun vakfına bağış yaptığını duymuştuk en son. Çok hayırseverler anladık, ama nereye gidiyor bu bizden yoldukları paralar biz de öğrensek. Değil mi yandaşlar.

    • Sen hizmet diye diye milletten götürdüklerini israil yanlısı lobicilere aktaranlara sor önce !

      • hizmet diye diye milletten götürdüklerini israil yanlısı lobicilere aktaranlara
        seyirci kalanlar için hangi soruyu soralım???
        neredeydiniz?
        uygun mu mesela
        onlar hizmet diye diye milletten götürdüklerini israil yanlısı lobicilere aktarırlarken
        sizler ne yapıyordunuz? sorusu mesela
        ya da neden izin verdiniz? gibi.
        hizmet diye diye milletten götürdüklerini israil yanlısı lobicilere aktardıktan sonra mı aklınız başınıza geldi?
        sorusunu sorsun mu mesela.

  20. Putin savaşı protesto eden 15 bin Rus vatandaşını tutuklatmış. Ukrayna’ya yaptığı işgale savaş demek bile yasaklanmış. Twitter’da videoları var. İnsanlar beyaz kartonları tutuyorlar ellerinde protesto için. Üzerinde hiç bir şey yazmıyor. Onları da tutukluyorlar. Faşistliğin ve diktatörlüğün geldiği yer burası işte.

    Bizde de durum farklı değil yazarımızın ifade ettiği gibi. Dün Adana’da Furkan vakfı üyeleri hapiste tutulan üyelerinin hakkını savunmak için gösteri ve basın açıklaması yapmak istiyorlar. Videoları görmüşsünüzdür. Polisin nasıl acımasızca insanları dövdüğünü. Vakıf başkanın 15 yaşındaki oğlunun da kafasına vuruyor polis ve beyin kanaması geçiriyor çocuk. Siz ne biçim insansınız, nasıl acımasızsınız. Nereden geldiniz? Eyyyy!

    İşte iki otokrat ve diktatör ülkeden kesitler. Ey yandaşlar, hadi çıkın savunun, Putin’den başlayın savunmaya. Soros’un ve dış güçlerin işi deyin. Bir şey deyin susmayın. Dürüst olun dürüst. Savunduğunuz kimler iyi görün.

Yoruma kapalı.