“128 milyar dolar nerede?” sorusu yanlış cevap almak için soruluyor.. Hesap başka oysa…

31
Reklam

Ekonomiden aile bütçemi döndürmeye yarayacak kadar anlarım; üzerinde kafa yorduğum esas ilgi alanlarım siyaset ve dış politikadır. Ancak ilgi alanlarımla kesiştiği noktada ekonomi üzerinde de düşünme ihtiyacı duyarım.

Şimdilerde benim düşünmeme sebep gerektirmeden ekonominin siyaset ve dış politikayla kesiştiğini hatırlatan açıklamalarla karşılaşılıyor.

Muhalefetin “128 milyar dolar nerede?” sorusu söz gelimi…

Ona birazdan gelirim; önce devleti yönetenlerin açıklamalarına bakalım.

Dün AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan partisinin yurtdışına uzanan kolu mesabesindeki Uluslararası Demokratlar Birliği üyelerini kabülünde bayağı kapsamlı bir konuşma yaptı. Konuşmasının büyük bölümü muhataplarını ilgilendiren konulardaydı. Bugünkü gazetelere internet sitelerinden baktığımda ise, ekonomik içerikli ‘müjdelerin’ öne çıkarıldığını fark ettim.

Emeklilerin bayram ikramiyelerinin ilk ödemesinin Mayıs ayı başında yapılacağını, emeklilerin hayat şartlarının daha da iyileşmesine hazırlandıklarını açıklamış Cumhurbaşkanı Erdoğan.

Devletin tepelerinde de ‘ekonomik durum’ birinci konu belli ki…

Yalnızca emeklilerin durumu değil, henüz çalışma ve üretme çağındaki işsiz insanlarımızın durumu da gözden kaçırılmamalı. 

Reklam

Resmi rakamlar bile işsizliğin tahammül edilmez boyutlara ulaştığını, özellikle çalışma hayatına atılmaya hazır genç nüfusun -onlar içerisinde de diplomalıların- iş bulmakta zorlandıklarını gösteriyor.

Bunun büyük çapta Korona yüzünden olduğunu biliyorum elbette. Korona iş-güç sahiplerinin küçümsenmeyecek bölümünün hayatlarını da olumsuz etkiledi. Bir an önce salgının etkisini sıfırlamış bir ülke haline dönüşmemiz gerekiyor. Bunun için de aşılamaya hız vermemiz şart.

Aşılamada bir tutukluk var gibi; bu da alınan tedbirlerin daha da sıkılaştırılmasına ve vaka-ölüm sayılarının artmasına sebep oluyor.

Aşı konusu da ekonomiyle ilgili

Bir ara dünyada Korona ile en ciddi mücadeleyi yürüten ülkeler arasında sayılan Türkiye’nin, ne olduysa, birdenbire listenin gerilerine düştüğü görüldü.

“Ne olduysa” dememe bakmayın, herkes gibi ben de bu ters gidişe neyin sebep olduğunu biliyorum. Ancak bugün üzerinde düşünüp paylaşmak istediğim konu bakımından olayın bu yönü fazla önemli değil.

En önemli yön, aşılamada gecikmenin ve Korona mücadelesinde arkaya düşmenin ekonomiyle ilişkisi.

Ülkemize gelen yabancıların bıraktığı dövizlere her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olan bir dönemdeyiz ve turist gelmez, onların bırakacağı dövizlerden mahrum kalırsak bunun ekonomiye vuracağı darbeyi düşünmek zorundayız.

Reklam

Yabancıların harcamalarıyla oluşan döviz girdisi yılda 40-50 milyar dolar civarında. Geçen yıl bu rakamın bayağı altında kalındı; salgını yenememiş görüntüsünün etkisiyle bu yıl ne olacak?

Birileri aşılamada yaşanan gecikmenin ödemenin zamanında yapılamamasıyla ilgili olduğu iddiasında. Bedeli zamanında ödenemediği için satıcının aşı göndermediği iddiası bu. 

İddia doğru mu, bilmiyorum; ancak aşılama geciktiği için Korona mücadelesinin zaafa uğrayabileceğini biliyorum.

İşte sağa sola asıldığında rahatsızlık veren ve engellenmek istenen “128 milyar dolar nerede?” sorusu bu noktada önem taşıyor. 

Muhalefet “Bu dolarlar kimlere verildi?” merakıyla soruyu gündemde tutuyor, oysa üzerinde daha fazla durulması gereken, konunun ‘kim’ yönü değil, ‘neden’ yönü.

Hatta ‘neden’ yönü bile, Hazine’de tutulması gereken yabancı para miktarının eksiye indiği gerçeğinin ülkeyi düşürdüğü durum bakımından, fazla önem taşımıyor.

Ekonominin gerçekleri

Bilinmesi gereken gerçeğimiz şunlar: Her ülke gibi bizim de zamanı geldiğinde ödememiz gereken özel-kamu dış borçlarımız var. Sanayimiz genellikle dışarıdan satın alınan ara mallar üzerine kurulu; ithal edilen maddelerin ödemesi de yabancı paralarla yapılıyor. Aşı da dışarıdan satın alınıyor ve onun için de bedelin döviz cinsinden ödenmesi gerekiyor. Üstelik doğudan batıya bütün ülke doğalgaza kavuşturuldu ve onun faturası da yabancı para cinsinden…

Gerçek bu ve “128 milyar dolar nerede?” sorusu bu gerçek yüzünden hayati önem taşıyor.

[Tedirginliğim, yetmiş sente muhtaç olunan, ithal edilemediği için kahvehanelerde kahve içilemediği, 1 milyon dolar borç için Lüksemburg gibi küçük bir ülkeye el açıldığı günleri yaşadığım için…]

Ekonomik dengelerin bozulmasına bakıp fazla bilmediğim bir konuda ileri çıkarımlar yapmak istemem. ‘Gerçek’ dediğim tablo şu sırada çok yönlü yürütülen dış politika -ve dış askeri operasyonlar- açısından daha da fazla önem taşıyor.

Bir an için ABD’ye dönüp bakalım.

Selefi Donald Trump’ın önceliği ülke içine tanıyan politikasını değiştirme iddiasıyla başkan seçilen Joe Biden ABD’yi dünya sorunlarıyla yakından ilgilenen lider ülke zeminine yeniden geri döndürmek niyetinde. Ancak ilk adımları ekonomi alanında atmayı tercih ediyor. Kısa sürede normale dönmeyi hedefleyerek Korona mücadelesini bu ay sonuna kadar aşılanması gereken herkesi aşılatacak şekilde hızlandırdı. Piyasaları canlandırmak için de geliri ortalamanın altında olan herkese 1400 dolar yardımda bulundu. Şimdi de daha yüklü bir ekonomik canlandırma paketi için rakip partiyle pazarlık halinde.

ABD’de yeni yönetim, dışarıda güçlü muamelesi görebilmek için içeride o gücü taşıyacak bir ekonomik diriliğe sahip  olmak gerektiğini hesaplıyor çünkü.

Türkiye’nin de yürüttüğü dışa dönük politikalarda istediği sonucu alabilmesi için ekonomik açıdan güçlü olması şart.

128 milyar dolar Hazine’de kalmaya devam etseydi bugünkünden daha fazla güç yansıtması yapabilecekti ülkemiz. Ekonomik güçle desteklenmeyen dış politikada zaaflar yaşanır ve o durumdaki ülkelerin dışarıdan gelebilecek baskılar karşısında direnci azalır.

Muhalefet “128 milyar dolar nerede?” sorusunu “Kim” veya “Neden” cevabını almak için sormakla yetinir görünüyor; ben o soruyu daha farklı yönleri yüzünden zihnimde çevirip duruyorum.

Emeklilerin durumunun iyileştirilmesi, ikramiyelerinin zamanında ödenmesi kıymetli elbette; ancak ülkeyi yeniden normale döndürmeyi sağlayacak ve ekonomiyi güçlendirecek bir hamle her şeyden daha önemli.

Bu sağlanamazsa dışarıda kurulmaya çalışılan dengeler berhava olabilir.

Hep muhalefete akıl verecek değilim ya, bu yazı da iktidara hediyem olsun…

ΩΩΩΩ

Reklam

31 YORUMLAR

  1. ADELETE dediğin böyle olur!
    5 yıl, hapis cezasına çarptırılan Mübariz Mansimov Gurbanoğlu’nu serbest bırakmışlar…!!!!????

    Bu haberi okuyunca hemen Soner yalçının 18,Mart 2020 de kaleme aldığı yazısı’nı hatırladım!
    Ne yaziyordu?
    “Bugünlerde koronayi ve Mübariz Mansimov Gurbanoğlu’nun tutuklanmasını yazanı da dövüyorlar!”

    “Gurbanoğlu kimdir?
    Bir dönem Erdoğan ailesinin en yakınlarından biri olan, AKP iktidarında Türk vatandaşlığına geçen Gurbanoğlu’nun Erdoğan’ın oğlu Bilal ve kardeşi Mustafa ile iş ilişkisi bulunuyordu.

    Erdoğan ailesinin gözdesiydi

    Bilal Erdoğan’ın ortak olduğu BMZ Denizcilik’ten üç tanker kiralayan Mübariz Mansimov Gurbanoğlu’nun, AKP döneminde parlayan patronlar ile birebir ilişkileri var. 2007 yılında Türk vatandaşı olan Mansimov’un şirketi Palmali, Bilal Erdoğan’a ait üç gemiyi kiraladı. Ayrıca Erdoğan’ın kardeşi Mustafa Erdoğan ve kayınbiraderinin satın aldığı Tuzla Tankercilik de Palmali’ye çalışıyor. Sadece Erdoğanlar değil AKP döneminde ihale zengini olan patronlardan, eski bakanlardan Mehmet Ağar’ın oğluna kadar şirketlerin bir şekilde Mansimov’la bağlantısı bulunuyor.

    Bilal ile ortaklık…
    Erdoğan’ın oğlu Necmeddin Bilal Erdoğan’ın 5 ürün tankerini işleten Palmali Denizcilik, Al Baraka Türk Bankası’ndan sağladığı yeni inşa kredisini Erdoğan Ailesinin sahibi olduğu BMZ Group Denizcilik Şirketi’ne devretmiş, inşa edilen gemileri de 10 yıllığına Palmali Denizcilik Şirketine kiraya vermişti.

    ‘Tilkicik Koyu’ hediyesi
    Talan edilmiş Bodrum yarımadasında kurtarılmış bir yöre olan ve kamuoyunda Tilkicik Koyu olarak bilinen Gökçebel köyünün bazı taşınmazlarının, Özelleştirme İdaresi tarafından Erdoğan Ailesi’nin gözdesi ve “AKP’li patronların arkasındaki kilit isim” olarak bilinen Azeri işadamı Mubariz Mansimov Gurbanoğlu’na satışı 2015 yılında onaylanmıştı.

    Herkesle ilişkisi var
    2007 yılında Türk vatandaşı olan Mansimov’un şirketi Palmali, Bilal Erdoğan’a ait üç gemiyi kiraladı. Ayrıca Erdoğan’ın kardeşi Mustafa Erdoğan ve kayınbiraderinin satın aldığı Tuzla Tankercilik de Palmali’ye çalışıyor. Sadece Erdoğanlar değil AKP döneminde ihale zengini olan patronlarından, eski bakanlardan Mehmet Ağar’ın oğluna kadar şirketlerin bir şekilde Mansimov’la bağlantısı
    bulunuyor.

    Ne kadar kanun ve uftira devleti olduğumuzu anlamak için.BIRDE S, yalçının bu linkteki yazısını okyalım.

    https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/soner-yalcin/is-icinde-is-5687509/

    • Gambazci ve cahil troller ordusu bunada bir kulp takın bakalım? Foyanız meydana çıkınca hemen iftiralarınızın arkasına sığınıyorsunuz…

      “Bugünlerde Corona virüsü (COV 19) yazmayanı dövüyorlar!

      Bugünlerde Mübariz Mansimov Gurbanoğlu’nun tutuklanmasını yazanı da dövüyorlar!

      Bu tutuklama sıradan olay mı? Tek cümle vardı haberlerde; “FETÖ’den tutuklandı.” Örgütün bazı isimleriyle telefon görüşmesi yaptığı yazıldı. Başka bilgi yok…

      Bu Azeri işadamıyla tanışmam… FETÖ ile ilişkisi var mı bilmem…
      Troller bunlara’da birer kulp bulun. Yalnız! Başlığını yazdığım bir õnceki yazida verdiğim linki okuyup iyce anadıktan sonra bu iki yorumuma yorum yazin.

    • Nurdan abla, mübariz bey bu saydığın ettiğin gemilerin bin katını alıp satabilecek veya kiralayabilecek zenginlikte bir işadamıdır, noolmuş?
      Yalnız o ege sahilindeki gökçebel köyünden uzak durun; insanı beş para etmez, alayı chplidir!!!

  2. Yaşlı bir adam ; tezgahta dizili , pırıl pırıl ve rengarenk balıkları uzun uzun seyrettikten sonra iri bir tanesini eline almış şöyle bir evirip çevirmiş , sonra da dikkatli bir şekilde burnunu kuyruğuna dayayarak bir kaç kez derin derin koklamış .Adamın bu hareketlerini yadırgayan ve tuhaf tuhaf bakan balıkçı , özellikle balığın kuyruğunu koklamasına bir anlam verememiş ve merakla sormuş .
    – Yahu amca , balık baştan kokar , senin bunu bilmen lazım ; kuyruğunu niye kokluyorsun ki!
    Yaşlı amca kendinden emin bir şekilde tebessüm ederek ve biraz da küçümseyerek balıkçıya bakar ve şöyle der,
    – Evladım, balığın baştan koktuğunu bilmez miyim , tabii ki bilirim . Ben koku kuyruğa kadar inmiş mi diye bakıyorum !
    Bizdeki duruma bakılırsa koku kuyruğa kadar inmiş gibi görünüyor .
    Selamlar , iyi akşamlar

    • Matrakbaşı, kokmaz bulaşmaz hikayelerin balık başına kadar düşmüş bakıyorum; ha gayret!

  3. Vakalarda Dünyayla yarış halindeydik. Biz vakaları gizledik 5000-6000 oranında dedik.
    Dünya şöyle karar aldı çok vaka blidiren ülkelere çok aşı verilecek kararı aldı.
    Bizde düşük rakam gösterince az aşı verdiler.
    Bunun üzerine biz ne yaptık dediler gerçek rakamı vermiye başladılar.

  4. Bu millet! Yani bizlerin vergiler’mızı çalarak yiyenlere hesap bu dünyada soracak’tır. Benim paramı tarıma teknoloji ve milletin refahı için değıl kendi ceplerini doldurup yandaşlar ile birlikte yedik’lerinın
    hesabi sorulmasın deyede çakma darbeler ile hesap soracak olanları susturmak içinde durmadan hapishaneler yapiyorlar ve bunlarda dahi bir taşla iki kuş vurma kurnazlıkları’ı de onları kurtaramayacak. Önce Dünya cehenneminde son nefeslerini verip ahiret cehnemine göç edecekler.
    Zannediyorlarki millet unutur….

    Yandaşların yaptığı demır yolunda ölenlerin cenazeleri toprağa verilmeden muhteşem toörenle saraydA günlerce diktatörlük rejimini kutladıkları’ni de bir kenars yazdi unutmayacak ve unutturmayacak.
    Troler ve hirsiz askerleri het yere salmışler.
    gambazcıları, hırsızlar’dan oluşan cahiller orduları gittikçe azaliyor azaldıkçada cılgına dönüyorlar.
    Ha trump ile oynadıkları rahip oyunu soruşturması devam ediyor. Cehennımız aydın troler.

    • Önce vatana ihanet edip yurt dışına kaçan vatansizlarin hesabı sorulur sonrasında bir kuruş yetim hakkı yiyenden onların burunları dan fitil fitil getirilir.Siz merak etmeyin yeni vataninizda isgal edip milyonlarca masumun katlini gerçekleştiren yeni ülkenizin hesabını verin

  5. Aşılar can alır.

    mRNA aşılarının ise en tehlikelisi olduğu istatistiklere bakılarak görülebiliyor.

    1 Nisan itibariyle aşılardan sadece ABD’de 2342 insan vefat etti.

    Bu aşılar Moderna, Pfizer ve J & J ‘nın ürettiği aşılar.

    https://childrenshealthdefense.org/defender/vaers-data-vaccine-injury-trends-continue/?itm_term=home

    Florida’da da Pfizer aşısı vurulan bir doktor 15 gün içinde vefat etti.

    https://childrenshealthdefense.org/defender/pfizer-vaccine-death-56-year-old-doctor/

    Pfizer isimli ilaç şirketinin eski başkan yardımcısı Dr. Michael Yaedon, kalıtı değiştirilmiş mRNA aşılarının insanların kitlesel olarak nüfusunun azaltılması için kullanılabileceğini ifade ediyor.

    Gerçek bilim adamları rRT-PCR testinin “V virüsün” tespiti için kullanılamayacağını ifade ediyorlar.

    Çünkü PCR testi virüse ait RNA’nın canlı bir virüsten mi yoksa ölü bir virüsten mi kaynaklandığını ayırt edemiyor.

    Bu şu anlama geliyor 14 ay boyunca sayılan “artı vakalar” geçersiz.

    Avrupa Tıp Dairesine gönderilen raporun altında 22 bilim adamının imzası var.

    https://cormandrostenreview.com/report

    Bu rapor rtPCR testinde bulunan 10 bilimsel tutarsızlığı da ortaya koyuyor.

    Dr. Michael Yaedon’un raporunda aşı yapılan kadınların ‘kısır’ olabileceği açıkça belirtiliyor.

    https://programlama.tk/static/resim/yeadon.pdf

    “There is no indication whether antibodies against spike proteins of SARS viruses would also act like anti-Syncytin-1 antibodies. However, if this were to be the case this would then also prevent the formation of a placenta which would result in vaccinated women essentially becoming infertile.”

    Peki dışarıdan ayarlı basın-yayın neden sürekli korku pompalayarak insanlara aşı olmaları gerektiği yalanını pompalıyor.

    Johson & Johnson insanlarımızın bebek şampuanı reklamlarından hatırlayabileceği büyük bir aşı firması.

    Bu firmanın Yahudilere özel aşı geliştirdiğini ve üretiminden hiç bir kâr almadığını, maliyetine üretim yaptığına dair bir makale okumuştum.

    Aynı firma çocukların izlediği Kral Şakir isimli çizgi filmi akçeliyor.

    TRT’de yayınlanan Rafadan Tayfa isimli dizide GDO sanki doğal gıdalardan farkı yokmuş, “geliştirilmiş” olarak çocukların kafasına sokulmaya çalışılıyor.

    Monsanto (Bayer tarafından satın alındı) denilen insanlık düşmanı, GDO’lu tohumları üreten firma Round Up ticari ismiyle bu zehri üretiyor.

    GDO madalyonunun arka tarafında bitkilere yüksek dozda kimyasal zehir verme hedefi var.

    Normalde doğal bir ayçiçeği bitkisine erken dönemde yüksek miktarda kimyasal zehir verirseniz ölür ya da sararır solar, verim düşer. Ama kalıtı değiştirilmiş (“ticari ismi ClearField”) ya da GDO’lu organizmalar kullanılarak yüksek miktarda kimyasal zehir vermek mümkün oluyor.

    Böylece, insanların sofrasına sadece yüksek miktarda kimyasal zehir kalıntısı içeren gıdalar gelmiş olmuyor. Bu zehir o kadar etkili ki bir sonraki sene buğday ektiğinizde (hatırladığım kadarıyla) verimi % 20 – 30 düşürdüğüne dair veriler var.

    Round Up isimli ticari ürün, Glyphosate isimli bir kimyasal içeriyor.

    MIT’den Groton Seneff isimli bir bilim insanı Glyphosate’ın takriben piyasaya sürülme zamanı olan 1975 yılından günümüze kadar otizm ile ilişkisini incelemiş. Son rakamlar Amerikada her 68 çocuktan birisinin otizm olduğunu ortaya koyuyormuş.Bu noktada çok çarpıcı bir tespit ortaya koyuyor. Eğer artış bu hızla devam ederse 2032 yılına gelindiğinde Amerika’da doğan çocukların yarısına otizm teşhisi konacak.

    O zaman da bu ülke harika olmayacak. (Bence zaten değil. En berbat ülkelerden bir tanesi) Bütün zamanımızı, mesaimizi bu çocukların bakımıyla harcayacağız diyor.

    https://people.csail.mit.edu/seneff/glyphosate/Groton_Seneff.pdf

    Ülkemizde de otizm vakalarını artık yakın çevremizde bile duymaya başladık.

    Allah kimseye vermesin ama yarın sizin çocuğunuz da otizm olursa bakımı çok zor olabilir.

    GDO’lu gıdaları üreten firmalar aynı zamanda Tohum Otizm vs.. çeşitli adlar altında hükümet dışı kuruluşları da akçeliyor. Herhalde tüm bunlar, bu hastalıktan zarar gören insanlar örgütlenip de bu işlere karşı seslerini çıkaramasın diye yapılıyor. Kendi muhalefetini de kendileri kuruyorlar.

    Çizgi filmlerde bizim Akşehir’li Nasreddin Hoca Mars’a gitmek istiyor. (“Elon Musk”)

    Çocukların akıllı telefonlarla oynadığı Tom isimli kedi oyununu araştırdığımda, başka insanlar oyunun içerisine çok zararlı içeriklerin gizlendiğini ifade etmişler.

    Ayrıca ekranda bir çizgi film kahramanına benzer bir görselin bir parçası gösteriliyor ama diğer taraftan çocuklara oyun içinde fotoğraf çekmesi isteniyor. Çocuk belki fark etmeden ev haliyle gezerken resmini ve evdekilerin resmini karşı tarafa göndermiş oluyor.

    Kendiniz ve çocuklarınızı tek gözü kalmış “medeniyet” denilen canavardan uzak tutun. Fişini çekin.

    • Ender bey! Ben hiç İlaç kullanmam, hatta vitaminler dahı dokunuyor. Bir Haca giderken birde ABD ye Immigrant olarak gelirken 2 kez gırip aşısı oldum, ikisindede 3 yıl sürekli gırıp olmuştum.

      Corona Aşısı olmayı düşünmiyirdum fakat yurt dış ve ucak yolculuğu için kolaylık olsun diye aşı olmaya karar verdim gittiğimde Moderna, aşısı yapiyordular ben Pfizer istedim, ve onu yaptırdım pek yan erkisi olmadı sadece 3 saat öksürdüm ve sanki o öksürûk benim boğazımı ve ciğerlerimi temezledi.
      2. Doz 22 Nisan’da

      Bu aşılardan J&J aşısı durduruldu çünkü 8 kişide kan tıkanması olmuş.

      ABD de vaka sayısının artması okulların ilk bahar tatili ve Trumpın tekrar taraftarları ile miting yapması sebep oldu.
      Nort Amerkada yapılan ilaçlara ben şahsen güvenmiyorum.cünkü özeliklede ABD’de ilaçlar tedavi değil iyce hasta ediyorlar.908 tane sağlık sigortası var bunların ilaç fabrikaları ve hastahaneleri var olmayanlarda zaten milletın hasta olması içın çalışıyorlar.
      AB böğle değil orası insan sağlığına õnem veriyor.
      Birde bazı dini guruplar var onlar değil ilaç kan kayıbından õlecek olanlara kan dahi verdirmiyorlar.

      Türkiyede kongerler nasıl vürüsü tavan yaptırdı ise buradada Cumhurriyetciler Biden’ın elini zayıflatmak için tedbirleri kaldırdılar.

      • Benim ismim Ender değil ama kendiniz o bilimsel makaleyi okuyabilirsiniz.

        “Bu durum vücutta aşırı iltihaba neden olan bir tepki, sitokin fırtınası, bağışıklık sisteminde bir bozukluğa neden olabilir. Akciğer ve vücudun diğer organlarına büyük zarar verebilir. Böylece vücut, virüs yoluyla mikrop kapmalara daha hassas hale gelir.”

        Benim anladığım ve başka bir yerlerde gözüme çarptığı kadar, bu sefer ufak bir soğuk algınlığı çok tehlikeli olabilir.

        Hayvanlar üzerinde de yapılan deneyler var.

        “Örneğin Sars-Cov virüsünün mıh proteini ile aşılanan al yanaklı şebeklerde ciddi ani gelişen karaciğer hasarı gözlenirken, aşılanmayan maymunlarda gözlenmedi.”

        Rusya Devlet Başkanı geçenlerde sanırım yaklaşık 80.000 kişi önüne çıktı.

        Maske yok, aralık yok.

        Bu virüs sadece NATO ülkelerini mi vuruyor?

  6. Sabiha Gökçen Havalimanı dahi yapıldığında “Uçak inmeyen yere havalimanı yaptılar” ‘özdeyişi’ CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na aittir, malumunuz.

    Son günlerde muhalefetin Kanal İstanbul projesine gösterdiği tepkide fark edilir bir artış var. Yatıp kalkıp Kanal İstanbul’un, İstanbul’un sonu olacağını söylüyorlar. Çevirdikleri reklam filmleri iç karartıcı. “Kanal yapılırsa İstanbul’da hayat kalmayacak, güneş doğmayacak, sular çekilecek, tüm canlılar ölecek, insanlar derin bir depresyona girecek…” Zaman gazetesinin darbeden önceki reklamlarını anımsatıyor.
    Kanal İstanbul, 2013’teki Gezi eylemcilerinin de “istemezük listesi”ndeydi. Bugün hayata geçmiş olan İstanbul Havalimanı, Osman Gazi Köprüsü, Yavuz Selim Köprüsü, yapımı devam eden Çanakkale köprüsü de istemezükçülerin liste başıydı. 

  7. Algıcı abiler, ablalar hız verdi bu hafta, gündemi nasıl değiştiririz diye yırtınıyorlar.Kolay gelsin.
    Ekrem coşmuş bir kere, amirallere sen yazdırdın herhalde bildiriyi. Açık açık tehdit ediyor.
    “Kanal İstanbul projesinin bugünlerde peşinde koşanlar gelecekte af dilemek ile de kurtulamayacaklar. Hukukun önünde hesabını verirler. Bugün bu işe para vermenin peşinde koşanlar ya da ‘İhaleydi, ne yapalım biz de almaya çalıştık’ diyenler sadece basit şekilde süreçten sıyrılamazlar.”

  8. Fehmi koru 16 mayıs 2009 yazısı;

    Fener de fenermiş ha!
    Chp normal bir insan gibi davranabilseydi, ne güzel olurdu… “Deniz Feneri, Deniz Feneri” diye yeri-göğü inletirken kendisine bir teneffüs aralığı sağlar ve arkasına yaslanarak, Almanların CHP”ye yakın bazı tipler aracılığıyla Türk kamuoyuna mal ettiği davanın aslında Türk siyasi sisteminin ortasına atılmış bir ”ateş topu” olduğunu fark ederdi.

    Normal bir insan değil CHP, insan da değil, bir muhalefet partisi; “Bizde muhalefet böyle yapılır” deyip İsmet İnönü”den beri revaçta olan bir üslupla önüne geleni yıkıp geçiyor…

    Oysa, İsmet İnönü, koca bir imparatorluğun gözleri önünde nasıl yıkıldığını görmüş bir neslin bireyi olarak, düvel-i muazzamadan kaynaklanan tezvirat ve iddialara daha ihtiyatlı yaklaşırdı. Deniz Baykal”ın da ”siyaset bilimi hocası” olarak donanımı daha ihtiyatlı davranmaya müsait; ancak ne hikmetse, bir an arkasına yaslanıp dediklerini gözden geçirme ihtiyacı duymadığı için savunduklarının ne kadar enti tüften olduğunu fark etmiyor.

    Deniz Baykal ve öteki CHP liderlerinin Türtkiye”deki ”Deniz Feneri” ile ilgili iddialarının ne kadar temelsiz olduğunu buraya taşıyacak değilim; hem o sivil toplum kuruluşunun yetkilileri hem de kuruluş üzerinden hedef alınanlar, iddiaların ne kadar uçuk ve gerçeklerden kopuk olduğunu doğruları sıralayarak anlatıyorlar zaten. Onlara kulak verse CHP liderleri “Biz neye âlet oluyoruz?” diye soracaklardır.

    Hatırlayabildiğimiz geçmişte ve bugün, herhangi bir ülke, bir kuruluş veya onu oluşturan bireyler hakkında, Deniz Feneri konusunda Almanya”nın tavrına benzer bir tavır belirlemiş midir? Anayasayı Koruma Teşkilâtı adını taşıyan Alman istihbarat örgütü, Almanya”daki davanın görüldüğü mahkemenin başkanı ve üyeleri ile Alman Adalet Bakanlığı yetkilileri, hukuka aldırmaksızın, diplomasiyi de hiçe sayarak Türkiye”nin içinde de yürütüyorlar Deniz Feneri operasyonunu…

    Bizim Adalet Bakanlığı yetkililerine, muhatapları, “Bizi de katın yargılama sürecine” talebinde dahi bulunabildi.

    Almanların bile telâffuz etmediği rakamları ulu-orta kullanan CHP”nin aslında bu densizliğe isyan etmesi gerekirdi.

    Daha aylar önce olan-bitene koyduğum teşhisi bir daha tekrarlamakta yarar var: Bu, uluslararası arenada Türkiye”nin önünü kesmeye, içeride de Türkiye siyasetini karıştırmaya yönelik bir Almanya operasyonudur. Alman Şansölyesi Angela Merkel”in son zamanlarda iyice sertleşen “Türkiye AB”ye giremez” tavrının Alman istihbaratı eliyle içimize yönelmiş bir operasyonu…

    “Alman istihbaratı Türkiye”yle neden ilgilensin?” gaflet noktasında değildir herhalde CHP liderleri…

    Hukuki ihtilâfların nasıl ortadan kaldırılacağı her ülkenin yargı sistemi tarafından belirlenmiştir. Almanya”da görülen dava Alman hukukçuların parmaklarını ağzında bırakacak biçimde bir rezalet olarak geçti; Almanlara ve onların davasını Türkiye”de takip edenlere bırakırsak buradaki dava da benzer bir biçim alacak. Üç kişiyi suçlu bulup cezalandırdı Almanlar, ama iddianameye geçirmedikleri, ifadesini de almadıkları pek çok kişinin adını kararlarında andılar…

    Böyle bir yargı kararı olabilir mi? İnsanları ifadesini almadan ve yargılamadan mahkum eden bir karar? Almanya”da verilen karar böyle bir şey; peki bunu görüp de “Almanlar bunu niçin yapıyor?” diye sormaz mı normal bir insan?

    CHP keşke normal bir insan refleksiyle davransa Türkiye”deki Deniz Feneri davasıyla ilgili olarak; liderleri arkaya yaslanıp şu ana kadar izledikleri yolu serin kafayla değerlendirseler…

    Umarım CHP liderleri bunu yapar ve yerli olmayan siyasi operasyondan uzak durur

  9. 128 ZAAFI
    128 milyar dolardan sonra, Datça Kargı koyundaki 128 dönümlük doğal yapıdaki kamu alanı otel vs yapılaşmaya açılıyormuş.
    Milyar dolarlar 127 yada 129 olsa yerinde duracakmış.
    Atatürk Barajı 2,5 milyar dolar. Yani 128 milyar dolara 51 tane Atatürk Barajı yapılabiliyor.
    Haydi iki katına 5 li gruba 5 milyar dolara yaptırsak en az 25 tane eder.

  10. Alsında eleştirilmesi gereken o nerede bu nerede değil, sistem eleştirilmeli. Bu sistemde hesap verilebilirlik çok zor hatta neredeyse imkansız. Hesap verilebilirlik önceki sistemlerde de olmasa da hatta şimdiye kadar hiçbir iktidar mensubu gerçek manada hesap vermese de yinede göstermelik de olsa bir hesap verme endişesi vardı. Son sistemde ise hesap verme endişesi olmadığı için hartalar zinciri eklenip gidiyor.
    Hesap verilebilirlik olmayan yönetimlerde kendi doğrusundan başka doğru tanımazlar her yapılan yanlış doğru olarak kabul edildiği için düzeltme imkanı da olmaz. Bu yanlışlar her alanda yapılabilir. Benim yaptığım doğru mantığı, daha sonra ortaya çıkan kötü neticeleri kendilerinde değil başka sebeplerde ararlar.

    Kaybettiğimiz eşyayı yanlış adreste ararsak bulamayız.

    Şimdi şapkayı çıkarıp düşünme zamanı…..

  11. İbrahim Kahveci en az 10 yıldır yanlış ekonomik gidişi söylüyordu haliyle ilk olarak yenişafak ekonomi editörlüğünden kovuldu. Sonra bir süre ‘medeni ölü’ olarak kalması yönünde basklılar sebebi ile görünür olmadı. Şükür kararlı bir ekip onu ekonomi konusunda yanlış gidenleri söyleyebilmesi için medeni ölülükten şahane diriliğe terfi ettirdi. Bir dolu şaklaban ekonomi hokkabazının kaşalotvari günlük yorumlarına inat doğruyu yazmaya devam ediyor.
    “Hazine garantili -KÖİ projelerinin parasızlıkla ilişkisinin olmadığını yıllardır söylüyorum. Örneğin 2012-13 yıllarında ülkemize tam 147 milyar dolar yabancı sermaye girişi oldu. Lakin biz tam da bu para bolluğu yıllarında ‘para yok’ diye Hazine garantili KÖİ projelerine yol verdik.

    Şimdi büyük bir ekonomik buhran içindeyiz ve gerçekten ‘para yok’; ama KÖİ projelerine sürekli para ödüyoruz. Sadece Osmangazi Köprüsüne 2020 yılı Hazine garantisi için 3,3 milyar lira ödedik. O köprüden geçen araçların ödediği yüksek fahiş fiyatlar hariç.

    Demek ki, KÖİ işinde mesele kasadaki para değilmiş.

    1,7 milyar dolar yapım maliyetli bir köprüye şu parasızlıkta sadece 1 yılda 3,3 milyar lira ödeyebiliyorsak durumu siz düşünün.

    Şu an para yok diye Türkiye’miz korona salgınında eve kapanamıyor. Devletin Hazinesi yerine, işçilerin biriktirdiği İşsizlik Fonundan ödenen Kısa Çalışma Ödeneğini dahi kesiverdik.

    İşsizlik Fonunu bile kullandırmıyoruz para bitiyor diye.

    Ve salgında dünya 1. oluverdik. Günde 55 bin vakayı bir bakıma parasızlık vakası olarak tanımladım.

    Nüfusa oranla en kötü ülke Türkiye.

    Her gün canlarımız gidiyor.

    Bu tabloyu da sizlere bırakıyorum.”

    https://www.karar.com/yazarlar/ibrahim-kahveci/rus-abd-ve-ingiliz-gemilerinin-kanal-parasini-evlatlarimiz-odem-1589107

    • Sebil arkadaş, bahsettiğin kahveci şimdiye kadar kaç ülkeden imf yi dehlemiş onu da bi yazabilir misin?

      • Böyle abuk sabuk saçma sapan sorularınla
        ekonomi cahili biri olduğunu ilan edip durma. Trollerin koruduğu beş para etmez israf ekonomisinin
        Türk ekonomisinde kime faydası var trol sürüsünden başka?
        İzmirli papaz olayında dehleyenler ne trol ekonomisine nede mason ekonomisine dokundu ama Türk ekonomisine
        dolar bazında fena dokundu.
        Bunu kafana yaz Türk(ücü) trol başı

  12. İstenilen devlet yönetim sistemine çok yaklaştık. Hiç hesap vermeden milletin parasını harcayan bir Reis olması amaçlanmıştı anlaşılan. Tam da oradayız. “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” mottosundan “çalıyorlar ama hiç hesap vermiyorlar” mottosuna geçiş yaptık, oldu bitti. Bütün bu olanları yorumlamak için ülkenin başındaki kişinin geçmiş ticari işlerine ve parayla olan ilişkisine bakmanız lazım. Bir de ortaklarının motivasyonuna bakmalı. Haydi kolay gelsin.

    • Hakan bilirsin, eski şakirtlerden isen.
      Grup yeni çağı hatırlarsın “O erler ki gönül fezasındalar,Toprakta sürünme ezasındalar.” diye başlayan “Ne cennet tasası ve ne cehennem;
      Sadece Allah’ın c.c. rızasındalar.” diye biten melodiyi. Sana ve şakirlere ögretilen en büyük düstur neydi üstadın “ihlas risalesi” idi. Ne makam sevdası ne zenginlik sadece gençliğin imanı meselesiydi. Hizmet neydi sadece iman meselesiydi. Neydi ” yılandan çiyandan kaçar gibi siyasetten uzak” duracaktınız. Şimdi soruyorum sana bi düşün hangisi kaldı sizlerde.Şefkat tokadı değilse nedir yaşadıklarınız.Bütün suçu başkalarında aramanız, iftira atmanızdan başka ne kaldı elinizde.
      Mütavazi görünümlü kibir abidelerine dönüşmediniz mi. Darbeden öncesine kadar dünyanın en bencil cemaati olduğunuzu görmedinizmi, Birey olarak en fedakâr insanlardan oluşan bu cemaat, grup olarak son derece bencil hale gelmedi mi. Şu anda resmî olarak size karşı yapılan şeyi, siz sivil olarak diğer cemaat ve gruplara yapmadınız mı. Dışlanma aynasında gördüğünüz sevimsizlik, sizin başkalarına görünen suretinizdir. Siyasetin kendisine gösterdiğiniz yanlış muhabbetin tokadını yemediz mi.Cemaat her zaman siyasetin içindeydi. Bunu yeni keşfetmiş gibi yapanların hepsi ya çok cahiller ya da düpedüz yalan söylüyorlar. Özellikle de “ayy, bu cemaati böyle bilmiyorduk” havasındakiler. Bu cemaat her zaman gücü ve iktidarı önemsedi.Cemaat tıpkı bir siyasetçi gibi, hakkaniyetin ve doğrunun yanında durmaktansa ayakta kalmanın, kazanmanın cazibesiyle hareket etti.Gücü kullanan, gücün tesirine de açık hâle gelir. Bugün her yerden dışlanan Cemaat’in daha önce her yerde bencilce kadrolaşma içinde olduğunu görmediniz mi.
          Zamanında Cemaat içinde bulunanlar kendisini bir mağduriyet teolojisine vermiş görünüyor. Bence bu tasfiye tehdidi dolayısı ile yaşanan arınma fırsatını cematta bulunanlar değerlendirmeli ve kamuoyuna yönelik açık bir özeleştiri yapmalı. Geçmişteki kibir ve hatalarınızdan dolayı özür dilemek için iyi bir zaman değil mi? Bırakın cemaatın üsteki ağababalarını, bırakın abilerinizin kulu kölesi olmayı, özgürleşin ,özeleştiri fazileti göstermekle kaybedecek bir şeyiniz olmayacak;
       İyi niyetle çok kötü şeyler yaptınız.Eleştiriye tahammülsüzlükte hiç geri kalmadınız.Sahte övgüyü hep samimi eleştiriye tercih ettiniz. Siyasi davrandınız. Gücü ve iktidarı (dine hizmet etmek için) önemsediğiniz için tedbirde ölçüyü kaçırdığınız çok olduğu gibi, nice yalaka insanları da ihya etmeyi hizmetinizin gereği saydınız, cemaat olarak sizi seven mensuplarınız dışındaki ekser insanların sizden neredeyse nefret etmesinin sebebi budur.

      • o düsturlar cemaatin kendi malı değil mi başkalarını ilgilendirmiyor hele sizi hiç ilgilendirmiyor öyle değil mi Fatih bey. bu prensipler müslümanlığın prensiplariyse kendiniz de dahil hiç birimiz müslüman değiliz o yüzden burada yorum yazanlardan sadece Hasan Bey’i ilgilendiriyor öyle mi? ( “öyle mi” soru cümleciğini Erdoğan’ın ağzından yazdım)

  13. Soru yanlış olmuş. “Damat nerede?” diye sorulsa yeterdi. O zaman da birileri alınganlık gösterirdi herhalde, ama olsun, soru cuk otururdu.

    İktidar artık söz dinlemiyor. Sadece emrettim yapılacak modunda kendisini de ülkeyi de peşinde yerlerde süründürüyor. Ama yanlış hesap illa Bağdat’tan dönüyor. 128 milyar dolar da mutlaka kayıtlardan çıkacak, nerelere saçıldı bulunacak bir gün. Hesap da sorulacak sorumsuz yetkililere. Başta o ortadan tüyen damat olmak üzere. Diğer hesaplar da tek tek tek mutlaka sorulacak. Değil mi? Madem demokrasi, hesap kesilecek ve verilecek illa.

    Bu arada çıkan haberlere göre Çin aşısı dünyanın en pahalı aşılarından birisi muhtemelen. Çin’de 60 dolara yapıldığını medya tespit etmiş. Çünkü viral eski yöntemle üretiliyor ve pahalı. Alman, Amerikan, İngiliz aşıları ise oldukça ucuz (mRNA genetik kodlama). Sırayla 20 dolar, 25 dolar, 4 dolar (Pfizer, moderna, astrazeneca) bu aşılar, Çin aşılarından çok daha ucuz. Çin aşısına göre diğerleri daha etkin, yüzde 90’larda. Çin aşılarının yüksek etkin olmadığını Çinliler de kabul etti. Astrazeneca’nın yan etkileri çıktı bu arada ve dururuldu bazı ülkelerde.

    Türkiye nüfusun yarısını Çin aşısı ile bile aşılasa 2.5 milyar dolar ediyor. Hangi akla o aşıyı aldı onu bilemiyoruz. Kapalı kapılar arkasında yapılan hesaplar. Ancak şimdi nerede bu 128 milyar dolar diye sormak gerekmez mi?

    • Enderman bedava aşılandığına göre en azından 2,5milyar doları damarlarındaki asil kanda dolaşıyor; gerisini de kendin bulursun artık?
      Tc merkezbankası altın stokunda dünyada kaçıncıymış hiç baktın mı?
      Dolarizasyon yok, spekülasyon yok!
      Yerel parayla ticaret var, altına dayalı milli döviz var, hepsi bu…

      • Bedava diye bir şey yok. Kahveci yazmış bak. Gitmediğim geçmediğim bir köprüye sadece bu yıl 3 milyar ödemişler benim cebimden ağalar. Üstelik köprü yapım maliyeti 1.7 milyar. Hangi hesabın sonucu bu ilerde göreceğiz. Şimdilik ticari sır diyorlar. Aşı gibi. Kaça aldılar, kime aldırdılar, nereye yumurtladılar bilmediğimiz gibi.

      • 11. sırada. 547 ton altını var. ne oldu şimdi, tamamını versen dış borcunun 4’te birine ancak yetiyor. 4’te 3’ünü neyle ödeyeceksin? siz en iyisi arazi satışını hızlandırın ödeme gününe kadar ancak denkleştirirsiniz. pudra şekeri yüklü gemiyi yakalatmayacaktınız:)))

      • ABD dolarına o kadar müptelasınız ki bunun yanında altına dayalı milli döviz ne kadarmış. Pudra şekeri renkli beyaz buna dahilmi. İMF kuralı disiplini intarnasyonal kural tanımayız İMFyi dehledik diyorsunuz. Dehlendiğiniz konulara gelince Türk ekonomisinin yerle yeksan haline gelince o işler devlet sırrı diyorsunuz.

        • Ahmed otoriteye saygılı olunsun; imf ninki otorite de bizimki bostan korkuluğu mu?

          • Sizinki bostan korkuluğu değil trol kollaması. Saygı duyulmayı hakedin otoriteden daha etkilidir.

Yoruma kapalı.